Elazığ

elazığ.çayda çıra.1
Elazığ

Elazığ: Yaşamımın; en güzel dört yılının geçtiği ve daha sonraki dönemlerde  de; iki kez gittiğim bu muhteşem kenti ve buradaki anılarımı; sevgi, saygı ve hasretle anıyorum. İyi ki; Elazığ’da bulunmuşum, bu güzel kenti yaşamışım, inanın sizler de; herhangi bir fırsat bulduğunuzda; bu güzel kenti mutlaka ziyaret edin; sokaklarında, caddelerinde özgürce, korkusuzca dolaşın, güzelliklerini keşfedin. Çünkü: burada, sizleri bekleyen, binlerce yıllık bir tarihi süreç var. Özellikle: Harput’ta.

elazığ.ulaşım.kömürhan köprüüs.1
Elazığ

ULAŞIM

Kara yolu bağlantısı: Ankara-Kayseri-Malatya üzerinden Elazığ’a ulaşır ve devam ederek, Tunceli-Erzurum istikametine yönelir. Elazığ’a ilk gittiğim yıl olan: 1985 yılında: Malatya-Elazığ arasındaki yolda; baraj gölünün üzerinden geçen köprü çok eskiydi. Ayrıca: yalnızca tek bir aracın geçmesine uygundu.

Yani: köprünün bir başından bir araç köprüye girince, diğer yandaki araçlar, bu aracın köprüyü geçmesini bekliyorlardı. Ayrıca: o köprüden geçerken, şu anda yapılan köprüye baktığımızda; başımızı, alenen yukarı kaldırmak zorunda kalıyorduk. Yani: yeni yapılan yani şu an kullanılan köprü: o kadar yüksekte idi. Evet: daha sonra Elazığ’a gidişlerimizde; yeni ve modern, yani bugün kullanılan köprüyü kullandık.

Elazığ’ın bazı merkezlere kara yolu uzaklıkları şöyle: Elazığ-Malatya arası uzaklık: 101 km. Elazığ-Bingöl arası uzaklık: 144 km. Elazığ-Kayseri arası uzaklık: 455 km. Elazığ-Ankara arası uzaklık: 770 km. Elazığ-İstanbul arası uzaklık: 1221 km. Elazığ-İzmir arası uzaklık: 1320 km. Elazığ-Trabzon arası uzaklık: 507 km.  Elazığ-Diyarbakır arası uzaklık: 151 km. dir.

elazığ.havaalanı.1
Elazığ

Evet, Elazığ’a hava yolu ulaşımı da var. Mevcut meydanda, özel aydınlatma sistemi bulunduğundan: gece uçuşları da mümkün. Hava alanının şehir merkezine uzaklığı ise: 12 km. Ulaşım: otobüs ve taksilerle sağlanıyor. Hava alanında: otopark, kafeterya ve bekleme salonları bulunuyor.

Elazığ’a tren yolu ile de ulaşmak mümkün. 1998 yılından bu yana; Ankara-Elazığ arasında, mavi tren seferleri var. Yani: sonuç olarak: Elazığ’a ulaşmanın birçok yolu var. Ulaşım sorunu olmayan bir kentimiz.

elazığ.tarih.1
Elazığ

TARİHİ

Mevcut kaynaklara göre: Harput’un en eski sakinleri, MÖ.2000 yılında buraya yerleşen Hurrilerdir.

Daha sonra: Hitit hakimiyeti görülür. Sonra: Urartular. Harput kalesi: Urartu izlerini taşımaktadır.  Kalede: kaya içine oyulmuş merdivenler, tünel ve hücrelerle su yolu bulunduğu tespit edilmiştir. Yani: sonuç olarak, Harput: en az 4000 yıllık bir maziye sahiptir.

Harput isminin ilk hecesi olan “Har”: kaya anlamına gelir. Son hecesi olan “Put” ise: kale anlamına gelir. Yani: Harput: Taş kale anlamını taşımaktadır.

MS. 1’nci yüzyıldan 3.yüzyıla kadar: Harput’ta Romalılar görülür. 7. yüzyılın ortalarında: Bizans hakimiyeti görülüyor. Ancak: 7. yüzyılın ortalarına doğru: Harput ve çevresinde, Araplar görülür. Bu şekilde başlayan Arap hakimiyeti: 10. yüzyıl ortalarına kadar sürer.

Gerek Romalılar ve gerekse Araplar döneminden kalma, herhangi bir eser görülmez. 10. yüzyılda, Harput, yine Bizanslıların hakimiyetine geçer. Bizans tarihinde, Harput: “Harpote” diye geçer. Harput’taki Bizans hakimiyeti: 11. yüzyılın sonuna kadar sürer.

1076 yılındaki Malazgirt Savaşından sonra: yörede Büyük Selçuklu Devletine bağlı olarak: 1085 yılında; Çubuk Bey idaresinde “Çubukoğulları Beyliği” kurulur. Ancak: bu beyliğin ömrü uzun sürmez. 1110 yılında: Artuklular, Harput ve yöresini ele geçirerek, bölgede “Artukoğulları” dönemini başlatırlar. Artuklu hakimiyeti: 1234 yılına kadar sürer. Artuklu hükümdarlarından Fahreddin Karaaslan’ın:  Harput tarihinde unutulmaz yeri ve eserleri vardır. (özellikle: Ulu cami)

1230 yılında, Harput, Moğolların eline geçer. 1234 yılından sonra ise: bölge, Selçuklu Türklerinin egemenliğine girer. Bu devirde: Harput; bir subaşı tarafından idare edilir ve bu devirde: Arap Baba türbe ve mescidi yapılır ve günümüze kadar gelir.

1366 yılında: Dulkadirli Halil Bey, şehri ele geçirir. 1465 yılında, ise bu sefer Akkoyunlular görülür. Bu dönemden: günümüze gelen eser: Sare (Saray) Hatun camisidir.

1515 yılındaki Çaldıran savaşından sonra; Harput, Osmanlıların hakimiyetine girer. Harput’un nüfusu: tarihi süreç içinde, sürekli artar. 17. yüzyılda ise, Celali isyanları sırasında, nüfus azalmaya başlar. 19. yüzyılda nüfus yine artmaya başlar. Osmanlı hakimiyeti döneminde: Harput: Basra ve Bağdat’tan, Diyarbakır’a gelip, Malatya ve Sivas istikametlerine devam eden ticaret yolu üzerinde bulunuyordu. Bu yol: aynı zamanda, askeri amaçlar içinde kullanılıyordu.

Bu kervan yolları: Harput için, önemli gelir kaynağı idi. Harput: aynı zamanda, çevresinin sanayi merkezi konumunda idi. Özellikle: dericilik, demircilik ve bakırcılık çok gelişmişti. Ancak: yerleşmeye elverişli olmaması, tabiat şartlarının zorluğu ve iaşe teminindeki güçlükler: Harput’un  daha fazla gelişmesini önledi. 1834 yılından itibaren: şehir merkezi, Harput’tan, ovaya taşınmıştır. Bu taşınılan yerde: aynı yıl, hastane, kışla ve cephane binaları yaptırılır.

Evet: tarihi süreç içinde: 19. yüzyılın ikinci yarısında ve 20. yüzyılın başlarında: Harput’ta yerleşik Ermeniler arasında Protestanlığı yaymaya çalışan Amerikalı misyonerler: Harput’a yerleşirler ve 1876 yılında, bir de “Kolej” açarlar. Ancak: I.  Dünya Savaşı çıkınca; şehrin Ermeni nüfusu başka yerlere göç eder ve Harput’ta yerleşik Müslümanların çoğu da; ovadaki yerleşim yeri olan “Mamuretulaziz”e göç ederler. Böylece: Harput, bir harabe şehir haline gelir.

Sultan Abdulaziz’in : tahta çıkışının 5. yılında, 1867 yılında; valinin teklifiyle, buraya “Mamurat al-aziz” adını verilir. Fakat: bu ismin telaffuzu güç olduğundan, halk arasında, şehrin adı, kısaca “Elaziz” olarak söylenegelir. 1937 yılında: Ulu Önder Atatürk’ün ili ziyareti sırasında: şehir “Elazığ” ismini alır.

elazığ.genel.1
Elazığ

ELAZIĞ GEZİ PLANI

Elazığ şehrinde: gezinize, Harput’tan başlamalısınız. Şehir içinde, birçok yerden görülen Harput tepesi; şehir merkezine, yaklaşık 10-15 dakika uzaklıkta, bir rampa tırmanarak çıkılıyor, ancak yol gayet güzel. Harput’a çıktığınızda: tüm şehir hani derler ya, ayaklar altında.

Harput’ta: tarihi yerleri gezin. Yorulduğunuzda ise: çay bahçelerinde oturup, şehri ve hatta sis-pus olmayan bir havada Keban Barajını dahi görerek; çayınızı yudumlayın. Harput: ilginç bir yer. Her köşesinde yatır-türbe göreceksiniz. Derler ki: “Harput’ta 49 tane, kutsal insan türbesi/yatırı varmış. Bunların sayısı: 50 olsa, Harput, kutsal yer olarak kabul edilecekmiş.”

Evet: Harput’ta gezin. Sonra: şehir merkezine inin. Şehir merkezindeki caddelerde, sokaklarda dolaşın. Merkezdeki cadde: şehri bir baştan, bir başa geçer, yürüyerek bu caddeyi keşfedin. İzzet Paşa Camisi: gezinizin tam merkezi konumunda olacaktır.

Merkez meydanda: cadde üzerindeki mevcut pasajları, çarşıları gezin. Kesinlikle: Elazığ’da, huzurlu ve hoşunuza gidecek bir gezi yapacaksınız.

Şehir dışına da mutlaka zaman ayırın. Özellikle: Hazar gölü kıyısındaki tesislere, restoranlara gidin. Zamanınız olursa, cip barajına da gidebilirsiniz. Keban barajını anlattım, ancak: Keban barajına, baraj gölü ve set bölümlerine girmeniz mümkün değil. Çünkü: ziyarete yasak, güvenlik tedbirleri nedeniyle kapalı. Yalnızca: setin ön bölümünü görebilirsiniz. Belki de; suların tahliyesine şahit olabilirsiniz. Muhteşem ve korkunç bir görüntü.

elazığ.genel.2
Elazığ

GENEL

Şehrin, denizden yüksekliği: 1067 metredir. Coğrafi konumu itibarıyla, Doğu Anadolu bölgesini, batıya bağlayan yolların kavşak noktasında bulunuyor.

İl sınırları içinde: en önemli akarsu: Fırat ve kollarıdır. Ayrıca: 86 km. karelik büyüklüğü ile, Hazar gölü var. Gölü: aşağıda daha ayrıntılı olarak anlatacağım. İl merkezine: 30 km. uzaklıkta. Ayrıca: il sınırları içinde: Keban, Karakaya, Kralkızı ve Özlüce gibi önemli baraj gölleri bulunuyor. Geçmişte karasal iklimin hüküm sürdüğü şehirde, bu baraj gölleri nedeniyle, artık ılımın bir iklim görülmektedir.

Elazığ yöresinde, belki de en çok duyacağınız yöresel isimlerin başında: Gakkoş gelir. Hatta: futbol maçlarının yapıldığı stadyumda, binlerce kişi, Elazığ spor oyuncularını coşturmak için “Gakkoşlar” diye tempo tutarlar. Evet: Gakkoş: Elazığ yöresinde, delikanlıya bu isim verilir.

Harput: halk musikisinin beşiğidir. Harput ve çevresinde: Anadolu’nun hiç bir bölgesinde olmayan, Orta Asya’dan gelme, en eski bestelere rastlandığı gibi, ayrıca bir makam tertibi de vardır.

Bu tertip :”Peşrev”den sonra, gazel (ağır hava), arkasından ağır türküler, bu türkünün şevkiyle, arada söylenen yüksek hava ve bu yüksek havanın arkasından gelen oynak türküler, yerli deyimle “şikiltimlar” olmak üzere, bir düzene bağlıdır. Harput musikisinde, içli bir ibadetin coşkunluğu hissedilir.

Harput’ta: 19. yüzyılda varlığı bilinen: Sıbyan mektepleri, Rüşdiyeler, Amerikan, İngiliz, Fransız ve Alman kolejleri: bugün tamamen ortadan kalkmış bulunmaktadırlar.

Yıllarca: Müslüman, Ermeniler ve Süryanilerin iç içe yaşadıkları Harput’ta: kültürel etkileşim o kadar fazla olmuştur ki, bu kültürler, Harput kültürüne katkı sağladığı gibi, Harput’ta, bu milletlerin kültürlerine çok şeyler katmıştır.

Nüfusu: Osmanlının son dönemlerinde, beşyüzbinlerle ifade edilen Harput: Sultan II. Mahmut döneminde, bugünkü Elazığ’ın bulunduğu yere nakledilince, hızla önemini kaybetmeye başlamıştır. Kent; hızla nüfus kaybederken, geride kalan eserler ve evler de, bakımsızlığın etkisiyle yıkılmaya başlamıştır.

elazığ.çayda çıra heykeli.1
Elazığ Çayda Çıra Oyunu (Mumlu Dans) ve Kürsübaşı

ÇAYDA ÇIRA OYUNU (MUMLU DANS) VE KÜRSÜBAŞI

Elazığ yöresinde oynana bu oyun: “Mumlu Dans” ismiyle, dünyaca tanınmaktadır. Oyun; orijini itibarıyla, aydınlatma amacı güdülerek ortaya çıkarılmıştır. Efsaneye göre: Hazar Gölü kenarında bir köyde, birbirini seven iki genç, gizlice buluşmaktadırlar. Erkeğin: buluşma yerine gidebilmesi için, gölü yüzerek geçmesi gerekmektedir. Buluşma, gece olduğundan, kız çıra (Dındık) yakarak, gence yerini belli etmektedir. Genç ise; ışığa doğru yüzmekte ve böylece sevgililer buluşmaktadırlar.

Bu durumu sezen kızın babası: buluşmanın yapılacağı gün, erkeğin yüzerek gölün ortasına geldiği bir sırada, çırayı söndürür ve genç sevgilinin gölde boğulmasına neden olur. Bunu fark eden kız da, kendini göle atar ve o da kaybolur, ölür. Bunun üzerine: bütün köylü toplanarak, ellerinde Çıralarla, iki sevgiliyi aramaya başlarlar. Efsaneye göre: bu olay üzerine ağıtlar yakılır, türküler söylenir ve çıra ile arama olayı oyunlaştırılarak, günümüze kadar gelir. (Bilenler belki hatırlamışlardır, Van gölünde, Akdamar Adasında da, benzer bir efsane söz konusu)

Altınova’da yapılan görkemli bir düğünde: geleneksel biçimde, çay kenarında kurulan düğün meydanında çıralar yakılmış, sofralar kurulmuş ve düğün, bütün coşkusuyla devam etmektedir. Bu sırada: ay tutulunca, evlenen gencin annesi olan Pembe Han; tabaklara çıralar, mumlar diktirip, gençlerin ellerine verir ve önde kendisi olmak üzere, yürüyerek düğün meydanına, görkemli bir şekilde girerler.

Bu buluşun mükemmelliği üzerine, aşka gelen “Zurnacı başı”; ellerindeki tabaklarla ortalığı bir anda gündüze çeviren, bu kalabalığı karşılayarak, gelenlerin ayak hareketlerine uygun bir müzik çalar. Kendisine eşlik eden, 40 davul-zurna da, ortalığı inletmeye başlar ve böylece “Çayda Çıra” oyununun melodisi ortaya çıkmış olur. Bu olay: geleneksel hal alır ve çayda çıra oyunu, günümüze kadar oynana gelir. Oyunun aracı: çift tabak ve içerisindeki üç mumdan ibarettir.

Kız-erkek karma oynanan bu oyun ayrı ayrı da oynanabilir. Oyunun 200-300 yıllık bir mazisi olduğu söylenir. Oyun: Elazığ’ın her tarafında bilinir ve oynanır. Hatta, son zamanlarda, Elazığ dışına taşarak, Malatya ve Diyarbakır’da da çeşitli şekillerde oynanmaya başlamıştır.

kamp.1
Elazığ

KAMP-KARAVAN TURİZMİ

Elazığ yöresinde: gerek yakın çevrenin ve gerekse Elazığ insanının yaşadığı bir güzellik var. Gerek çadır ve gerekse karavanlar ile; tatil yapmak.

Sivrice ilçesinde, Hazar gölü kıyısında: Turizm Bakanlığından belgeli Tur-Pol isimli turistik bir tesis var. Burada: 300 araç, 200 çadır, 50 karavan kapasitesi bulunuyor. Yine: Hazar gölü kıyısında: Plajköy Gazino ve Dinlenme Tesisleri bünyesindeki alanda: 20 araç kapasiteli ve çok sayıda çadır kurmaya elverişli kamp yeri bulunuyor.

Özellikle: Hazar gölü kıyısında bulunan bu kamp yerlerinde: Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında çadır kurarak tatil yapanların sayısı çok fazla, ilginizi çekerse düşünebilirsiniz.

iğne oyası.1

İĞNE OYACILIĞI

Elazığ’da: iğne oyası yapımı son derece yaygındır. Helen hemen her Elazığlı genç kız ve kadın: iğne oyası yapar. Çeyiz sandıkları: iğne ile yapılmış, oyalı yazma ve çeşitli motiflerle bezenmiş, süs eşyaları ile doludur. İğne ile yapılan bu eserler: gerçekten son derece zarif olup, Anadolu’da hakim olan en canlı, göz alıcı renkler ve motiflerle süslenir.

El emeği, göz nuru ve onu işleyen insanlarımızın duyguları ile oluşan, birer küçük sanat abidesi durumunda bulunan eserler: günümüzde de yaygın olarak yapılmaktadır.

Elazığ’da: oyalı yazmalara verilen isimlerden bazıları şunlardır: Harput Gülü, Hercai Menekşe, Aluç Yaprağı, Çarkı Felek, Leylak Oya, İğde Çiçeği, Berber Aynası, Limon Çiçeği.

elazığ.fırat üniversiteis.1
Elazığ Fırat Üniversitesi

FIRAT ÜNİVERSİTESİ

Üniversite: Rektörlük ve Mühendislik Fakültesi kampüsleri ile birlikte, 10 üniteden oluşuyor. Yerleşim olarak: şehir merkezine çok yakın bir konumdadır. Öğrenciler: ulaşım ihtiyaçlarını, yürüyerek kolaylıkla sağlayabilmelerine rağmen, şehirle ulaşımı daha çabuk sağlayan imkanlar da, öğrencilerin hizmetine sunulmuştur.

Belediyenin toplu taşım araçları: öğrencilere ulaşım hizmeti vermektedir. Yerleşim itibarıyla: büyük bir alana yayılım sağlanmıştır. Orman Bakanlığına bağlı Zafran Mesire Yeri tarafından, yerleşim bölümü ikiye bölünmüş bir kampüs görüntüsündedir. Bu yüzden: öğrencilerin iki kampüs arasında ve yurtlarına ulaşımı için; yine, servis araçları tahsis edilmiştir.

Bunların dışında: Üniversitenin kampüs alanı içinde: 2 banka şubesi, PTT hizmet binası, kafeteryalar gibi birçok sosyal tesis bulunmaktadır. Mühendislik kampüsü bitişiğinde ve şehir içinde bulunan Yüksek öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu ile Üniversiteye bağlı yurtlar dışında, Fırat Üniversitesi öğrencilerinin kalabileceği özel yurtlar da bulunmaktadır.

Sivrice Cevizlidere’de, Üniversitenin Eğitim ve Dinlenme Tesisleri var.

elazığ.yemek.cartlak kebabı.1

NE YENİR

Elazığ mutfağı, oldukça zengin yemek çeşitlerine sahiptir. 150’ye yakın yemek çeşidi vardır. Üç öğün yemeğin dışında: kuşluk yemeği ve özellikle yatsılık denilen: pestil, ceviz, orcik gibi yiyeceklerin bulunduğu sofralarda açılır.

HARPUT EKMEK TATLISI (TAŞ EKMEĞİ)

Yumurta, süt, un, tuz, yağ ve şekerden yapılır.

HARPUT KÖFTE

Yağsız kıyma, ince bulgur, yarma, yumurta, salça, tuz, baharat, maydanoz ve reyhan katılarak yapılır. İri köfte olarak da bilinir. Muhteşem bir tat, mutlaka deneyin.

İÇLİ KÖFTE

Yine, yöreye has bir yemek türü.

elazığ.harput.yemek.1

GÖMME

Kepekli un, kıyma, ceviz, tereyağı, pul biber ve tuz ile yapılır.

KADAYIF-KÜNEFE

Elazığ’da en çok beğenilen ve yapılan tatlıların başında: kadayıf gelir. Nitekim: Elazığ’da kapalı çarşıda sıra sıra kadayıfçı dükkanları vardır. Kadayıftan yapılan künefe de, geleneksel tatlılardandır.

DİLBER DUDAĞI

Evet, belki bilenleriniz vardır. Değişik şekilli, güzel bir tatlı. Elazığ yöresine has.

orcik.1

NE SATIN ALINIR

Elazığ’dan gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için satın alabileceğiniz güzel şeyler var. Bunlar: Orcik, Orcikli şeker, Dut unu, Çedene kahvesi, Buzbağ Şarabı.

Ayrıca: Bakırcılar çarşısından, bakır süs eşyaları alabilirsiniz. Ayrıca: bu bölgeye has iğne oyaları var.

ORCİK

Elazığ yöresinde yetiştirilmekte olan üzümün yan ürünlerindendir. Doğal, lezzetli ve kış gecelerinin aranılan yiyeceğidir. Ancak: yapımı oldukça zahmetli ve sabır gerektiren bir üründür.

Özellikle: Yurtbaşı, Hoş köyü ve Harput yöresinde yetiştirilmekte olan şilfoni üzümünün sıkılması sonucu elde edilen şıranın, kaynatılarak bulamaç yapılmasıyla orcik yapımı başlar.

Özenle toplanan üzümler, temiz torbalara konularak salk adı verilen ağaçtan yapılmış teknelerde sıkılarak şırası alınır. Şıra, iyice kaynatılır ve başka bir kazana alınır. Sonuçta: iplere özenle dizilmiş ve ağaç dallarına bağlanmış cevizler, hazır olan bulamaçlara batırılır. İpe dizilmiş cevizler, bulamaca bandırılarak güneşte kurumaya bırakılır. Arzu edilen kalınlığa gelinceye kadar bu işlem birkaç kez tekrarlanır. Sonrasında orcik kurumaya bırakılır. Bu, kahverengi olarak bildiğimiz orciktir.

Genelde: Ekim ve Kasım aylarında yapılan orcik, gevrek ve lezzetli olması için güneşte kendi halinde kurutulur.

Ayrıca: orciğin, padişahı olarak bilinen köpük orcik denilen ve rengi beyaz olan orcik ise, cevizlerin batırılması aşamasına kadar ki sürecin tamamlanmasının ardından, bulamaç, çırpıcılarla iyice çırpılır. Bu çırpma neticesinde, bulamaç renk değiştirerek bembeyaz köpük haline gelir. Akabinde, cevizler bu çırpılan bulamaca arzu edilen kalınlıkta oluşuncaya kadar batırılarak, köpük orcik elde edilmiş olur.

Evet, sonuç olarak, bildiğiniz cevizli sucuğa, burada orcik deniliyor.

ORCİKLİ ŞEKER

Elazığ’a has olan orcik şekeri: bilinen toz şekerin suda kaynatılarak belli bir kaynama derecesinde, özel bir şekilde yapılan işlemler sonunda, katılaşma aşamasına gelen şekerin içerisine, ceviz içinin konulması suretiyle elde ediliyor.

ÖKÜZGÖZÜ ÜZÜMÜ VE BUZBAĞ ŞARABI

Elazığ: Doğu Anadolu Bölgesinin en fazla çeşitte ve kalitede üzüm yetiştiren şehridir. Yetiştirilen üzümler: cins ve kalite bakımından çok çeşitlilik gösterir. Yöre insanı, çok sayıdaki üzüm çeşidini değişik isimlerle adlandırırlar. Ancak: özellikle yörede yetiştirilen Elazığ bağlarının hem göze hem de damağa hitap eden “öküzgözü” ve “boğazkere” üzümlerinden yapılan “Buzbağ Şarabı” Avrupa ve iç pazarda, büyük bir beğeni topluyor.

Düzenlenen yarışmalarda hemen hemen her yıl altın ve gümüş madalyalar ile ödüllendiriliyor. İl ekonomisine önemli katkılar sağlayan Şarap Fabrikası; 1996 yılında çeşitli değişiklikler yapılarak, yeniden düzenlenmiş ve bu yeniden yapılanma, şarabın ihraç ürünleri içindeki yerini geliştirmiştir.

ÇEDENE KAHVESİ

Çedene; Elazığ ve civarında yetişen bir ağaçtan toplanır. Çedene kahvesi için önemli olan Menegiç denen ağaçtır. Çitlenbik ağacı da denir. Menengiç ağacı: Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Akdeniz bölgesinin dağlık kırsal kesimlerinde ekimi yapılmadan yetişir. İki metreye kadar uzayabilen, sakız yapraklı bir küçük ağaçtır. Koyu yeşil, minik meyveler verir. Meyvesinin kabuğu hem iken kırmızı renkte olduğu halde, olgunlaştıkça yeşile dönüşür. Meyvesi kokulu ve yağlıdır. Bu meyve, yağsız kavrulur ve çıtır çıtır yenir.

Bazen de: özel yöntemlerle hazırlanarak, kahve yapılabilecek hale getirilir. Birçok hastalığa iyi geldiği söylenir. Kokusu da, çok çekicidir. Öksürüğü keser, balgamı söktürür, nefes açıcıdır, nefes darlığına iyi gelir. Antiseptik özelliği vardır. Göğsü yumuşatır, solunum yollarına faydası vardır. Ayak terlemelerini önler, yaraları tedavi eder, böbrek kumlarının dökülmesine yardımcı olur, ses tellerine iyi gelir, mide ağrılarını dindirir, mide ülserlerine şifa verir. Kabızlığı önler, bağırsakları çalıştırır, dalak için çok yararlıdır. Nefesin güzel kokmasını sağlar, vücudu kuvvetlendirir, dinçleştirir, güç verir.

GEZİLECEK YERLER

HARPUT

Sarayı ile birlikte; 22 mahallesi, 9 kilisesi, 8 camisi, 11 mescidi ve türbesi, 5 hamamı, 16 çeşmesi, 3000 civarında konutu, 1 bedesteni, 17 çarşısı olan: Alman, Amerikan, Fransız okulları ve hastaneleriyle ün salan, kolejlerinde: Osmanlıca, Ermenici ve İngilizce eğitim yapılan, hatta matbaası bulunan ve “The Harpoot News” adlı İngilizce gazetesiyle, adını dünyaya duyuran 20.000 kişilik kentten günümüze ne kaldı?

Bu sorunun cevabı çok basit: Evet: yalnızca 9 eski ev ile Vakıflara ait 19 eski yapı. Daha öncede söylediğim gibi: Harput, şehir merkezine 15-20  dakika uzaklıkta. Buradan; tüm Elazığ şehrini görmeniz mümkün. Hatta: bazen Keban baraj gölü bile görülebiliyor. Burada: özellikle, yazın sıcak günlerinde, serinlik yaşamak mümkün. Buram buram tarih kokan ve de özellikle: yabancı kolejlerin/okulların bulunması nedeniyle, bambaşka bir özellik arz eden Harput; mutlaka ilginizi çekecektir.

elazığ.harput.kale.1
Elazığ Harput Kalesi

HARPUT KALESİ

Harput’un güneydoğusunda, ovaya hakim bir yerde, kayalar üzerine yapılmıştır. Kalenin ön yüzü: yaklaşık 75-80 metre, güneyi: 150-200 metre, yanları ise: 400-450 metre uzunluğundadır. Yüksekliği: yer yer değişmektedir.

Kalenin asıl yapımı: MÖ. 900 yıllarına aittir. Urartular döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir.

Diğer bir ismi; Süt kalesidir. Bir rivayete göre: kalenin temelleri atılır. Kale duvarları yükselmeye başlar. Ancak, o yıl başlayan su kıtlığına çare bulunamaz. Aynı yıl, bu su kıtlığının aksine, hayvanların sütleri boldur. Zamanın hükümdarı emir verir. Harç için süt kullanılacaktır. Hayvanlar sağılır ve harç, süt ile karıştırılarak, kale tamamlanır.

Diğer bir efsaneye göre; kalenin pek çok dehlizi vardır. Bu dehlizlerden birinde, güzeller güzeli bir kız yaşarmış. Ancak, büyülü olduğundan, sürekli kendisi için yaptırılan bir altın köşkte uyurmuş. Yalnız, yılda bir kez uyanırmış. “Süt kalesi yıkıldı mı? Katırlar kuzuladı mı? Dere hamamının yerinde yeller esiyor mu? “ diye sorar, sonra yeniden uykuya dalarmış. Eğer bu sayılanlar gerçekleşirse: Harput yıkılacak, kıyamet kopacakmış. Bazı kişilerin: bu kızın sesini duyduğu kulaktan kulağa söylenmektedir.

Kale: iç ve dış kale olmak üzere, iki bölümden oluşuyor.

Günümüzde: Harput kalesinde, kazı çalışmaları sürdürülüyor. Özellikle: dünyaca ünlü Harput zindanı ve Osmanlı Darphanesi ortaya çıkarılmaya çalışılıyor. Darphane: özellikle, 16. yüzyılda para basmış. İstanbul dışında oluşan ilk Osmanlı darphanesi olması nedeniyle önem taşıyor. Ancak: bu darphanenin kullanılışı, daha da önceki tarihlere, yani Artuklulara kadar uzanıyor.

Artuklu hükümdarı İmadeddin Ebu Bekir’in, Harput’ta para bastırdığı biliniyor. 1516 baharında, Osmanlı hakimiyetine giren Harput’ta: Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman da para bastırmışlardır. Zaten yapılan kazılarda: İslam öncesi ve sonrası medeniyetlere ait, çok sayıda sikke bulunmuş.

Zindan denilince: Harput hem Orta Çağ’da, hem de Osmanlı döneminde, zindanı ile ünlü. Urartular tarafından su tesisi kurmak amacıyla oyulan kaya; tarih içinde zindana çevrilmiş. Tünel: 90 basamakla, yerin 30 metre altına doğru ilerliyor.

1220 yılında; Urfa Haçlı kontu ve Kudüs Haçlı kralı 2’nci Baldwin : Artuklu Beyi Belekgazi tarafından esir edilerek, bu zindana atılıyorlar. Bu zindan da: kalenin hemen girişinde, bir dehliz olarak bulunuyor. Zindanın tamamı bulunmamış. Ancak: büyük bir ihtimalle, halihazırda bulunan dehlizin sonunda: bir kapı ve sonrada dünyaca ünlü zindanın bulunacağı tahmin ediliyor.

Artukoğullarının yöreye hakim olmasından sonra, Artukoğlu Belek; 1115 yılında bu kaleyi ele geçirir.

Artukluları izleyen dönemlerde: kale birkaç kez onarılır ve yeni eklemeler yapılır. Kale üzerindeki kitabelerde: ilk onarımın ve yeni ilavelerin: Nizameddin İbrahim tarafından, 1205 yılında yapıldığı öğreniliyor.

İç ve Dış kaleden oluşan kalenin: bir bölümü: Nizameddin İbrahim döneminde: saray-köşk olarak kullanılır. Daha sonra: Dulkadiroğulları tarafından yapılan onarımlar görülür. Bunların yaptıkları onarımlarda: moloz taş kullanıldığından; bu bölümler, diğer bölümlerden ayrılmaktadır.

Kalenin girişi: doğuda ve Harput’a bakan yöndedir. Bunun dışında: kuzeyde Metris, batıda Dağ kapısı ismini taşıyan, iki ayrı kapı daha var.

Kale: dış ve iç kale olarak iki ayrı bölüme ayrılıyor. Kesme ve kaba yontma taşlardan yapılmış. İç kale: oldukça küçük bir alanda yapılmış olmasına rağmen, burada: cami, arasta, su sarnıçları ve ambarlar var. Ayrıca: Munzuroğlu Konağı, Köseoğlu Konağı da burada. Ancak: bu konaklardan hiçbiri günümüze ulaşmamış.

19. yüzyılda: bu kalenin içi: yerleşime açılmış ve burada toprak damlı, yöresel evlerde, insanlar yaşamış.

Onarımlarda: kalenin ön tarafına eklenen kibrit kutusu büyüklüğündeki parçalar, doğallığı bozmuş.

elazığ.harput.ulu cami.1
Elazığ Ulu Cami

ULU CAMİ

Artuklu hükümdarı Fahreddin Karaaslan (1156-1157) tarafından yaptırılmıştır. Anadolu’daki en eski ve en önemli yapıtlardan birisidir.

Cami: dikdörtgen planlı, dışa kapalı görünümlü olup, minaresinin eğri durumda oluşu ve tuğlaların süsleme ögesi olarak kullanılması bakımından ilgi çekicidir. Günümüzde: Kurşunlu camisinde bulunan minberi: Türk ahşap sanatının şahaserlerinden biridir.

Caminin iç  duvarları: kemerlerle birbirine bağlanmıştır.

Cami: günümüzde ibadete açıktır.

Ulu cami ile ilgili bir efsane var. Belki ilginizi çeker. Şöyle ki: Ulu caminin bahçesinde, bir kandil gecesi iki arkadaş otururken, birisi diğerine “caminin bahçesinde, mihrabın hemen önünde bulunan dut ağacının eğilip kalktığını, yani secde ettiğini” söyler. Diğer arkadaşı ise, hayretler içinde: “Ben de caminin minaresinin eğilip kalktığını gördüm” der.

İki arkadaş, korku içinde oradan uzaklaşırlar. Böylece: minare ve ağacın sırları ortaya çıkmış olur. O günden beri, ağaç ve minare, secde edercesine eğik dururlar. Hatta: minare, birkaç kez onarılarak düzeltilmiş, ancak tekrar eğilmiştir. Bugün, hala Ulucami’ye gittiğinizde, eğik minareyi ve ağacı görebilirsiniz.

elazığ.harput.sarahatun camisi.1
Elazığ Sarahatun (Sarayhatun) Camisi

SARAHATUN (SARAYHATUN) CAMİSİ

Cami: bir külliye halinde inşa edilmesine rağmen, günümüze yalnızca cami kalabilmiştir. Akkoyunlu devrine aittir. Akkoyunlu hükümdarı Bahadır Han (Uzun Hasan) annesi Sara Hatun tarafından, 1465 yılında yaptırılmıştır. 1843 yılında yapılan oranım ile, bu günkü şeklini almıştır.

Cami: kare planlıdır. Orta kısmının üzeri, dört kalın sütuna dayanan kubbe ile, kenarları ise tonozla örtülüdür.
Mihrap: sade bir iniş halindedir. Minberi: taş işçiliğinin güzel örneklerindendir. Minaresi: iki renk kesme taştan yapılmıştır. Zarif işçiliği dikkat çekicidir.

elazığ.harput.kurşunlu camisi.1
Elazığ Kurşunlu Camisi

KURŞUNLU CAMİSİ

Eski Hükümet konağının batısındadır. Harput’ta Osmanlı dönemi camilerinin en güzel örneklerindendir. 1738-1739 yılları arasında yapılmıştır.

Cami: kare planlıdır. Üzeri büyük bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe kasnağında, dört penceresi vardır ve mihrabı: sade bir niş biçimindedir. Son cemaat mahalli: üç kubbelidir. Kubbelerin üzeri: kurşunla kaplıdır. Harim kapısı: yonca yaprağı şeklindedir. Ulu camiye ait olan ve burada muhafaza edilen minber: Sultan 4. Murat tarafından hediye edilmiş olup, ağaç oyma sanatının en güzel örneklerinden biridir.

elazığ.harput.arap baba türbesi.1
Elazığ Arap Baba Türbe ve Mescidi

ARAP BABA TÜRBE VE MESCİDİ

Selçuklu Sultanlarından III. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında; 678 yılında; Yusuf Bin Arap Şah Bin Şaban tarafından yapılmıştır.

Minaresi: dıştan türbe ile mescidin tak orta kısma gelen bölümüne yapılmıştır. Kapısı: mescidin içindendir.
Kaidesi: alttan beş sıra taş üstünde, alçı ve sıva içi görülen ve hemen hiçbir Selçuklu Mescidinde bulunmayan, emsalsiz sırça bordürlüdür. Mescit: kare planlıdır. Selçuk üçgenleri ile, kubbeye geçilir. Kubbe içinin kornişleri çinilidir. Korniş ve çinileri düzenleyen mihrabın üst kısım: beş dişlidir. Büyük kemeri vardır.

Türbenin alt kısmında ise: yüzyıllara rağmen bozulmamış naaşı ile, Arap Baba türbesi var. Halk arasında: “Arap Baba” diye anılıyor. Arap Babanın çürümemiş cesedinden dolayı, Türkiye’de olduğu kadar, yurt dışında da ünü yaygındır. Türbe içinde, üzeri yeşil kumaşla örtülü camdan bir sanduka içinde bulunan Arap Baba, çürümemiş cesedi ve kesik başı ile büyük ilgi toplamaktadır. Çürümemiş cesedi görmek isteyen ziyaretçilere: sandukanın örtüsü açılarak gösterilmektedir.

Hakkında çeşitli rivayetler var. Bunlardan en çok anlatılanı şöyledir: “ Harput ve yöresinde, bir yıl yağmur yağmaz. Kuraklık ve ardından kıtlık kapıya dayanır. Halk perişandır. Alacalı Mescidi yanındaki bir evde: Selvi adında, yaşlı bir kadın, rüyasında: Arap Babanın başı kesilip te, bir dereye atılırsa, yağmur yağacağını görür. Yaşlı kadın, önceleri buna pek bir anlam veremez. Ancak: aynı rüyayı, 3 gece üst üste görünce karar verir ve bir gece Arap Babanın cesedinin başını gövdesinden ayırır ve kesik başı dereye atar.

Evet, gerçekten yağmur yağmaya başlar. Ama ne yağmur. Yağmur değil, adeta tufan, dereler coşar ve her yanı sel basar ve bir türlü dinmek bilmez. Yağmuru dört gözle bekleyen insanlar, bu sefer de, bu felaket karşısında perişan olurlar. Selvi kadın: rüyasında, Arap Babanın kesilen başı yerine konursa, yağmurun duracağını görür. Kesilen başı ararlar ve bulurlar, yerine koyarlar, yağmur durur.

Harputlular, bu olay üzerine, Selvi kadının korkunç bir hastalığa yakalanarak, günlerce ızdırab çektiğini ve sonra da öldüğünü söylerler.

Arap Baba ile ilgili başka rivayetler de var. Sözüm ona: bu zat, beyaz tenli imiş, ama ceset bozulmayınca, zamanın Amerikan kolejli bilim adamları, cesede iğne batırmışlar, iğne batırılan yerden kan çıkmış ancak ceset bunun üzerine kararmış. Şaşırıyorsunuz, tahmin ediyorum, ama bunlar söylentiler. Sonuçta: orada, biraz öncede söylediğim gibi; herhangi bir kimyasal mumyalama işlemi yapılmamış, ancak yine de bozulmamış ve mumyalaşmış bir naaş var. Bilimsel olarak da bunun izahı mümkün değil.

elazığ.harput.fetih ahmet baba türbesi.1
Elazığ Fetih Ahmet Baba Türbesi

FETİH AHMET BABA TÜRBESİ

Harput’a 2 km. uzaklıkta olup, kaya üzerine inşa edilmiştir. Türbenin yanında mescit bulunmaktadır. Çevresindeki bahçeler: mesire yeri olarak kullanılır.
Türbe: altıgen planlı, üst kısmı sonradan yapılmış, yalnız cenazelik kısmı mevcuttur. İçinde: büyük bir sanduka bulunmaktadır. Burada: adak kurbanları da kesilmektedir. Her zaman ziyaretçiler tarafından büyük ilgi görmektedir.

elazığ.harput.mansur baba türbesi.1
Elazığ Mansur Baba Türbesi

MANSUR BABA TÜRBESİ

Harput’ta, kaleye giden yolun solundadır. Artukoğulları dönemine aittir. Sekizgen planlıdır. Kesme taşlardan yapılmıştır. İki katlı anıtsal bir yapı olduğu bilinen türbenin üst örtü sistemi: sonradan yapılmıştır. İçerisinde: Mansur Baba, zevcesi, oğlu ve kızına ait olduğu bilinen, dört sanduka vardır.

HARPUT MÜZESİ

Eski Belediye Binasının karşısında. Yöresel el sanatları ve Etnoğrafik malzemeler var. Ayrıca: Harput’ta bulunan çeşitli yapılara ait kimi kitabeler de, müzede koruma altına alınmıştır.

Müzede: Selçuklu, Artuklu, Dulkadiroğlu ve Osmanlı dönemine ait, Elazığ’ın ünlü bakır eserleri, çeşitli araç ve gereçler, ateşli ve kesici silahlar bulunmaktadır. Bunların yanı sıra: Harput’a ait özel Çolle denilen giysiler, Osmanlı subay kıyafetleri, taş mühürler, cam lambalar ve yazma eserler de sergilenmektedir.

elazığ.harput.belek gazi anıtı.1
Elazığ Belek Gazi Anıtı

BELEK GAZİ ANITI

1964 yılında, Elazığlı heykeltıraş Nurettin Orhan tarafından yapılmıştır. Belekgazi Parkı içinde bulunan anıt: Oğuzların Kayı boylarından ve Sultan Alparslan’ın kumandanlarından olan, Artuk Bey’in torunu Belek Gazi’ye aittir. Belek (Balak) Gazi: Artukoğulları devrinde, Harput’un yetiştirdiği en ünlü Türk Fatihidir.

Onun en önemli hizmeti: haçlı seferleri sırasında görülmüştür. Selahattin Eyyübi ile mukayese edenler bile olmuştur. Anıt boyutları itibarı ile; çok uzaklardan olmasa da, Elazığ şehrinde, Harput çıkışında görülebiliyor.

ÇUBUK BEY ANITI

Çubuk Bey: 1085 yılında, Harput’u ele geçirmiş ve Çubukoğulları Beyliğini kurmuştur. Türkler tarafından alınmasına kadar, yalnızca müstahkem bir kale hüviyetinde kalan Harput, Türklerle beraber, büyüyen bir şehir haline gelmiştir.

Çubuk Bey anıtı: Harput’ta, Ulu Cami avlusundadır. Heykeltıraş Nurettin Orhan tarafından yapılmıştır. Harput’un ilk Türk hakimi Çubuk Bey’i kompoze etmesi nedeniyle, Harput’u ziyaret edenler tarafından ilgiyle izlenmektedir.

elazığ.harput.dabakhane suyu.2
Elazığ Harput Dabakhane Suyu


HARPUT DABAKHANE SUYU

Kalenin kuzeyindeki dere içindedir. Dabakhanede, 3 kurna vardır ve bunlar birbiriyle bağlantılıdır. Kurnalar içinden akan su: sıcaklığı 50 derece olan, renksiz, kokusuz, berrak ve içilebilecek niteliktedir. Suyun içinde: sodyum, potasyum, karbonat, sülfat, klorür, iyodür, amonyak, nitrat ve nitrit bulunur. Bu suyun: bağırsak, karaciğer hastalıkları ve ruhi depresyona iyi geldiği söylenmektedir.

buzluk.1
Elazığ Buzluk Mağarası

BUZLUK MAĞARASI

Harput beldesinin kuzeydoğusunda, Elazığ’a 12 km. Uzaklıktadır. Keban Baraj Gölünün seyir tepesi konumundadır.
Mağaranın kuruluş tarihinin Urartulara kadar uzandığı tahmin ediliyor. Bölgede meydana gelen büyük bir çöküntü ile çevresinde bulunan kayaların üst üste yığılmasıyla oluştuğu sanılan mağaranın bulunduğu yer; ağaçlandırılmaya elverişlidir. Jeomorfolojik yapısı nedeniyle, burada gerçekleşen klimatolojik şartlar ve hava sirkülasyonu özelliğinden dolayı: yaz ayları, mağaranın içinde, doğal olarak tabakalar, sarkıt ve dikitler halinde, hatta bazı kısımlarda bal peteğini andıran buz tabakaları oluşuyor. Bu buzların, bazı hastalıkların tedavisinde kullanıldığı söyleniyor. Kış aylarında ise, tam tersine içerisinde sıcak hava oluşuyor.

kilise.1

SÜRYANİ KADİM MERYEM ANA KİLİSESİ

MS.179 yılında yapılmıştır. Harput kalesinin doğusundadır. Zemini ve arka duvarını, Harput kalesinin üzerine yapıldığı kaya teşkil eder. Kilise: 150 metre kare büyüklüğünde ve taştan yapılmıştır. 1999 yılında, bakım ve onarım yapılarak, zemini taşla döşenmiş, iç ve dış aydınlatması yapılarak, ziyaret ve ibadete açılmıştır.

Harput kalesinin doğu kısmında, zamanında büyük bir mahalle olan Süryani Mahallesinin üst kısmında bulunuyormuş. Fakat, günümüzde mahalleden sadece küçük bir hamam kalıntısı ve kilise kalmış. Kiliseye: Dabakhane Suyuna giderken, hemen yolun sağında yer alan mermer merdivenlerden iniliyor. Merdivenlerin üst kısmında yer alan zeytin dalı ile dostluk ve barışın simgesi olan üç güvercin motifi: ilk adımda dikkatinizi çekecektir. Buraya özellikle yerleştirilen bu motif, bir zamanlar Harput’ta yaşayan toplulukların resmi gibi duruyor.

Merdivenler oldukça geniş bir alana iniyor. Bir zamanlar manastır olan kilisenin, bugün boş olan kısmında Metropolithane, okul, misafirhane ve diğer kısımlar varmış.

Kilise: Beni Bauth olarak bilinen bir manastırmış. MS. 179 yılında inşa edilmiş olan kilise, bugün 1831 yaşında. Hala belirli dönemlerde, ibadete açık bulunuyor. Ancak: resmi görevliler yok ve gerekli izinler alınmadığında, ziyaretçi girişi mümkün değil. Elazığ Süryani Kilisesi Vakıf Başkanlığından resmi izin alırsanız, kiliseyi gezebiliyorsunuz.

Kilise son onarımını: 1999 yılında geçirmiş ve 2000 yılında büyük bir ayin yapılmış. O günden bu yana, her yıl yalnızca Ağustos ayında, ayin düzenleniyormuş.

Kiliseye giriş: ana kapıdan önce, sonra eklendiği düşünülen küçük bir kapıdan yapılıyor. Dar kapıdan eğilerek içeriye girerseniz, karşınıza çıkan bu antik yapıdan etkilenmemek elde değil. Girişin hemen karşısında: Harput kralının kızına ait bir mezar var. Gayet sade bir şekilde, zeminde bulunan mezarın çevresi; belli olması için çevrilmiş. Oldukça yüksek olan üst tavan, düz olarak yapılmış. Emin kısmının, yeni yapıldığı belli olurken, duvarlardaki tahribat izleri dikkat çekiyor.

Dikdörtgen planlı olan kilisenin, doğu yönünde yer alan apsis önü, yarım kubbe ile örülmüş. Apsisin bulunduğu giriş bölümünün hemen ön kısmında: Süryanilerce “Gogulto (cilcile)” denilen, İncil sehpası ve üzerinde İncil görülüyor.

elazığ.izzet paşa camii.1
Elazığ İzzet Paşa Camisi

ŞEHİR İÇİNDE GEZİLECEK YERLER

İZZET PAŞA CAMİSİ

Elazığ çarşısının tam merkezinde bulunmaktadır. Caminin altında: kuyumcular çarşısı var. Camiyi: aslen Erzincanlı olan Hacı İzzet Paşa yaptırır. Yapım yılı: 1866. Ancak: cami, 1972 yılında yeniden inşa edilmiş ve ibadete açılarak, çarşı merkezi olarak konumlandırılmış. Cami: şu anki hali ile, herhangi bir mimari özelliği olmayan, betonarme bir cami.

Ancak: bir anlamda, Elazığ şehrinin simgesi olmuş. Evet, caminin maddi masraflarını: 1975 yılında kurulan, İzzet Paşa Vakfı karşılıyor. Vakıf, yalnızca caminin ihtiyaçlarını değil, Elazığ’ın ihtiyaçlarını da karşılıyor. Örneğin: bir Sağlık ocağı yaptırmışlar. Harput’un tepesindeki Türk Bayrağının dikilmesine de vesile olmuşlar. Bunlar: Vakfın sosyal boyutu. Vakfın kültürel boyutu da var. “Bizim Külliye” isimli bir dergi çıkarıyorlar. Dergi yayımcılığı yanında, kitap yayımcılığı da var.

elazığ.arkeoloji müzesi.1
Elazığ Arkeoloji Müzesi

ARKEOLOJİ MÜZESİ

Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi kampusü içindedir. Bina: Kültür Bakanlığına aittir. 1981 yılında, bugünkü yerine taşınmıştır. 1982 yılında ziyarete açılmıştır. Bölge müzesi konumundadır. Müzede: yaklaşık 24 bin eser sergilenmektedir.

Arkeoloji ve Etnografya Müzesi: “Arkeolojik Eserler ve Sikke Salonu, Halı-Kilim ve Etnografya Salonu” olmak üzere, iki salondan ve çeşitli eserlerin saklandığı depo bölümlerinden oluşmaktadır.

Arkeolojik Eserler ve Sikke Salonu: Burada; Keban ve Karakaya Baraj Projeleri nedeniyle yapılan: Tülin Tepe, Tepecik ören yeri, Değirmen Tepe, Haraba Höyüğü, Norşun Tepe, Ağın Kalaycık Höyüğü, Şemsiye Tepe, Yeniköy kazıları ile, Aktaş ve Yıkılgan yüzey araştırmalarında bulunmuş eserler sergileniyor.

elazığ.arkeoloji müzesi.2
Elazığ Arkeoloji Müzesi

Halı-Kilim ve Etnografik Eserler Salonu: Bölgeye ait, özgün el ürünü halı ve kilimler ile yöreye ait kültürü tanıtıcı nitelikteki Etnografik malzemeler sergileniyor.

Müze içi bu sergilerin dışında: dışta, müze girişinde, Tunceli’den toplanmış: koç ve at şeklindeki mezar taşları ile çeşitli dönemlere ait kimi taş eserler sergileniyor.

bakır
Elazığ Bakırcılar Çarşısı

BAKIRCILAR ÇARŞISI

Elazığ’ın geleneksel el sanatları arasında bulunan bakırcılık sanatı: Bakırcılar çarşısında icra edilmekte olup, bu çarşı günümüzde de var. Ancak: günümüzde, bu çarşıda bulunan dükkanların çoğunun vitrinini: fabrikasyon ve alüminyum objeler süslüyor.

Az da olsa bakırcılığın varlığı, günümüzde de sürdürülmeye çalışılıyor. Bakır mutfak eşyaları yapıldıktan sonra, mutlaka kalaylanması gerektiğinden: her bakırcı dükkanında, bir de kalay ocağı bulmak mümkün. Bakırcı dükkanlarındaki bu ocaklarda: kömür ocağı ve onu ateşleyecek körükler var. Bir zamanlar, son derece canlı olan bu ocaklar, bakırcılığın eski canlılığını kaybetmesiyle, önemini yitirmişler.

elazığ.hazar gölü.2
Elazığ Hazar Gölü

ŞEHİR DIŞINDA GEZİLECEK YERLER

elazığ.hazar gölü.1
Elazığ Hazar Gölü

HAZAR GÖLÜ

Hazar gölü hakkında bilgi vermeden önce: göl gerçekten yıllardır, Elazığ ve yöresi için bir büyük avantaj. Şöyle ki: Elazığ’dan göle ulaşmanız: en fazla yarım saat sürüyor. Yol üzerinde: zamanı geldiğinde, tahta küçük kasaları içinde satılan çileklerden satın alabiliyorsunuz. Göl kıyısında: biraz sonra sözünü edeceğim gibi; bir çok resmi kurumun tesisleri bulunuyor.

Özellikle: Askeri bir kamp yeri var ve konum olarak çok güzel bir yerde. Diğer tesisler de, kendi personeline hizmet ediyor. İnsanlar: göl kıyısında her ne kadar büyük ve uygun kumsal bulunmasa da; göle girip yüzüyorlar. Ancak: 1990 lı yıllarda: gölde; çok miktarda su yılanı bulunuyordu.

Bu kelime: belki göle karşı sempatinizi ortadan kaldıracak, ancak: bu zararsız olan canlılar; gölde, kıyıda bir taşı oynattığınızda, altından çıkıyor, bazen sabah erken saatlerinde ve akşam güneş batarken, su üzerinde, kıvrıla kıvrıla giden su yılanlarını görebiliyorsunuz. Sonuçta: zararsız bu canlılar, yine de insanların gölde serinlemesini, yüzmesini engelleyemiyor.

Evet, Hazar gölü: il merkezine, 22 km. uzaklıktadır. Elazığ-Diyarbakır kara yolundan sapılarak gidilir. Hazarbaba ve Mastar dağları arasında sıkışmış, tektonik bir göldür.

Uzunluğu: 22 km ve genişliği 5-6 km. dir. Günün her saatinde: değişik bir görüntü kazanarak, mavinin ve yeşilin tonlarını yansıtır. Suyu: berrak, sodasız ve tuzsuzdur.

Bu gölde: kendine has plajlarında her türlü su sporları yapılır ve balık avlanabilir.

Çevresinde: 25’e yakın kamu kurum ve kuruluşunun tesisi bulunmaktadır. Ayrıca: otel, motel, lokanta ve günübirlik piknik alanları, özel kuruluşlar tarafından işletilen balık evleri bulunmaktadır. Gölün kıyısında bulunan: plajlara “Mavi Bayrak” alınması için çalışmalar sürdürülmektedir.

Ayrıca: yazlık konutlar ve tatil siteleri de bulunmaktadır. Yaz ayları boyunca: nüfus yoğunluğunun arttığı gölde; 1990 yılında yapılan araştırmalarda: gölün içinde, batık bir kentin bulunduğu tespit edilmiştir. Bu durum da: göle ayrı bir gizem vermektedir.

elazığ.cip barajı.mesire yeri.1
Elazığ Cip Barajı ve Mesire Yeri

CİP BARAJI VE MESİRE YERİ

Elazığ’a 10 km. uzaklıktadır. Ağaçlandırılması ve çevre düzenlemesi:  DSİ tarafından yapılmıştır. Baraj seti üzerinde yürüyüş yapabilir ve setin diğer yanındaki piknik alanlarında; piknik yapabilirsiniz. Yöre halkı: özellikle yaz aylarında ve genellikle hafta sonları buraya rağbet eder.

Gölün maviliği ve mesire yerinin yeşilliği insanlara eşsiz bir doğa güzelliği sunar.  Baraj gölünde: olta ile balık avcılığı yapılır. Burada: otopark, çocuk parkı, çeşmeler, tuvalet, beton piknik masaları bulunmaktadır. Ayrıca: Fırat Üniversitesi Su Ürünleri Bölümüne ait, Balık Üretme Çiftliği bulunuyor.

elazığ.keban barajı.1
Elazığ Keban Barajı

KEBAN BARAJI

Keban barajı hakkında ayrıntılı bilgiler vermeden önce, barajdaki yaşamdan söz etmek istiyorum. Keban ilçesi, Elazığ şehir merkezine bayağı uzak: 47 km. Yol: virajlı ve pek rahat bir yol değil. Sonuçta: 45 dakika civarında ulaşılıyor. Keban ilçesine vardığınızda: Baraj setinin ve setin arkasındaki göl bölümüne geçmek yasak. Güvenlik tedbirleri nedeniyle yasaklanmış. Ancak: burada, göl kıyısında, hemen setin bittiği yerde: DSİ’nin güzel bir tesisi var. Ayrıca: setin, öbür yanında, yani suyun elektrik tirübünlerinden geçip, Fırat nehrine tekrar verildiği yerde; yine DSİ’nin çok güzel tesisleri bulunuyor.

Bu tesisler: barajın yapımı sırasında, görevlilerin kalması için yapılmış. Burada: misafirhane, restoran ve tek katlı, lojman tipi evler var. Ancak: barajın su tahliye kapakları açılmamış bile olsa; elektrik tiribünlerinden geçip akan suyun yarattığı gürültü; uzaktan gelen bir gök gürültüsü misali; sese alışkın olmayan biz yabancılar için; özellikle gece, ürkütücü ve korkutucu oluyor. Yani: buradaki misafirhanede kalırsanız; gece uyurken, bu sesi duymamak mümkün değil. Bu arada: bazen, üç-beş yılda bir, Fırat’ın sularının azgın dönemlerinde: baraj kapakları zaman zaman açılıyor.

Sonuçta: ortaya çıkan görüntünün tarifi imkansız, muhteşem bir görüntü. Ama: söylediğim gibi, çok nadir, malum susuzluk ve kuraklık daha egemen.

elazığ.keban barajı.2
Elazığ Keban Barajı

Son olarak: baraj elbette yalnızca Keban ilçesinde değil. Baraj gölü o kadar büyük ve uzun ki; Elazığ’da yaşayan insanlar: baraj gölünün bir çok kıyısında: gerek piknik ve gerekse balık avcılığı yaparak, barajın nimetlerinden yararlanıyorlar. Özellikle: sazan ve aynalı sazan balığı.

İlk yapıldığında: baraj gölü kıyısında: deri atölyeleri varmış ve bu atölyelerdeki temizlik nedeniyle, baraj gölü balıklarında, temizlik sorunları çıkmıştı. Daha sonra: göl kıyısındaki atölyelerin ve sanayi tesislerinin kapatılması ile; gölden, muhteşem lezzetli balıklar yakalanmaya başlanmış.

Bir ara: eski Elazığ-Tunceli kara yolunu takip ederek ilerlediğimizde; asfalt yolun; baraj göletine doğru ilerlediğini ve bir an da, gölet içine girerek kaybolduğunu gördük. Evet; şu anda, yeni yol kullanılıyor ama, eski yol, baraj göletinin içine girerek, kayboluyor.

Yapımına: 1965 yılında başlanmıştır. 1974 yılında ilk dört tirübün ve 1981 yılında da diğer dört tirübün devreye sokulmuştur. Enerji açısından, Türkiye’nin en büyük yatırımlarındandır. Kurulduğunda: Türkiye’de üretilen elektriğin, % 20’sini tek başına karşılıyordu, günümüzde ise bu oran : % 8’dir.

Türkiye’de: Atatürk Barajı gölünden sonraki, en büyük yapay göldür. Doğal göller sıralandığında: Van gölü, Tuz gölü ve Atatürk Baraj gölünden sonra, 4. sırada gelir. Baraj gölünün: Murat vadisi boyunca uzunluğu: 125 km. dir.

Genişliği: yer yer değişmektedir. Elektrik üretiminin yanı sıra, balık üretimi ve avcılığı da yapılmaktadır. Özellikle: üzerinden 3 ilçeye feribotla geçiş veren gölün iskelelerinde ve Elazığ-Bingöl kara yolu üzerindeki sahilde, çok sayıda balık restoranları bulunmaktadır.

Barajın üzerine kurulduğu Fırat nehri: yılın, muhtelif zamanlarında, çok farklı bir akım düzenine sahiptir. Ortalama geçen su miktarı: saniyede 635 metre küptür. Nehrin bir yıl içinde geçirdiği suyun: % 70’i kar erime mevsiminde, yani Mart ve Haziran aylarında geçer.

Keban barajı: yapıldığında, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun ilerlemesine: sosyal ve ekonomik gelişmesinde büyük rol oynamıştır.

Barajın sol sahili tabir edilen kısmında, bir çöküntü meydana gelmiş olup, sızan sular, Keban ilçesinin doğu kısmında, bir yerden çıkmakta ve buraya, halk tarafından “Çırçır Şelalesi” denilmektedir.

Malatya tanıtımı.

Bingöl tanıtımı.

Diyarbakır tanıtımı.

 

Çanakkale Ayvacık

Çanakkale Ayvacık

Ayvacık denilince akla hemen, başkaca birçok özellik söz konusu olmasına rağmen: Asos ve Behramkale gelmektedir. Buraya birkaç kez gittim. Özellikle: Asos, sahil kıyısındaki yapısı ile, gerçekten muhteşem. Hemen kıyıda bulunan restoranlardan, güneşin batışını mutlaka izleyin.

Behramkale de bulunan Athena Tapınağına çıkın ve çevreye yayılan muhteşem deniz manzarasını izleyin. Behramkale de, taş duvarlar ve antik mimari kalıntılar üzerinde dolaşın, dönemin büyüsünü hissedin. Tüm bunların yanında: tarihi gezi merakınız yanında, Asos’ta bulunan taş yapı otellerde, güzel bir tatil geçirmek te mümkün.

Tek sıkıntı: Behramkale ile Asos arasındaki yolun, nispeten dar, virajlı ve eğimli olması, sanırım bu yolda ilerlerken, mümkün olduğu kadar dikkatli araç kullanmak şart.

ULAŞIM

Ayvacık-Çanakkale arasındaki uzaklık: 72 km. Ayvacık-Ezine arasındaki uzaklık: 25 km. Ayvacık-Edremit arasındaki uzaklık ise: 70 km. dir. Özellikle: İstanbul ve Trakya bölgesinden gelerek, güneye, Ege bölgesine yolculuk yapanlar, bu bölgeden geçerler.

TARİH

Ayvacık ilçesinin hangi tarihte kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. Ancak, ilk çağlardan bu yana, çeşitli kavimler tarafından, bölgenin yerleşim yeri olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir.

Bölgede ilk yaşayan topluluğun: Mysyalılar ve Luviler olduğu, ardından ise Hititler, Lidyalı’lar ve Perslerin bölgede egemen oldukları öğrenilmiştir. MÖ.334 yılında, Büyük İskender bölgede egemen olur. Onun ölümü üzerine, Bergama krallığı,  daha sonra Roma ve Bizans idaresi görülür.

Selçuklu Beylerinden Emir Caka Bey, Oğuz boylarını buraya yerleştirir. Karesi Beyin ölümünden sonra ise, taht kavgalarından yararlanan Osmanlılar, Sultan I. Murat zamanında, Ayvacık bölgesini ele geçirirler. 1876 yılında, ulaşım güçlüğü nedeniyle, Ayvalıoba, bugünkü Ayvacık ilçesinin bulunduğu yere taşınmıştır.

Tarihi süreç içinde, yazılı kaynaklara göre, Ayvacık ile ilgili 1335 yılındaki bilgilere göre: burada Kızılca Tuzla adıyla anılan 15-20 evlik bir yerleşim bulunduğu bilinmektedir. Sonraları, Ayvalı oba adını alan yerleşim, Osmanlı kayıtlarında Biga sancağına bağlı bir kaza merkezi olarak geçer.

1920 yılında yaşanan Yunan işgali, 1922 yılında sona erdirilir. 1926 yılında Ezine ilçesine bağlanan Ayvacık, 1928 yılında ilçe haline getirilir.

İlçe adının temelinde şöyle bir söylenti var. Evet, söylentiye göre: 1514 yılında, bu bölgede yaşayan bir delikanlı, Çaldıran Savaşına katılır. Zaferden sonra, Osmanlı Ordusuyla Azerbaycan’ın başkenti Tebriz’e gider. Tebriz şehrinde, bir han avlusunda dinlenirken, hanın sahibesi olan Tiflisli Ümmühan Hatun ile tanışır.

Ümmühan Hatun, aşırı zengindir ve kocası, askerde iken ölmüştür. Bu genç delikanlıyı, kocasına benzetir ve bu isimsiz delikanlı ile evlenerek oradaki bütün mal varlığını satar ve bu bölgeye, delikanlının memleketine gelir.

Ümmühan Hatun: ilk olarak, çevredeki obaları dolaşır ve burada yaşayanları, Ayvalıoba’da yaşamak üzere davet eder. Böylece: Ayvalıoba köyü, kasaba haline gelir. Ayrıca yanında getirdiği para ile, kendi adını verdiği ve günümüzde de görülmekte olan “Ümmühan Hatun” camisini yaptırır.

Kasabaya su getirtir, hamam yaptırır. Böylece, kasabada rahat bir ortam sağlanır. Bu sırada, Ümmühan hatun, evinin bahçesine diktiği “ayva” ağacının cılız ve cansız kalması üzerine, kasabaya, küçük ayva anlamına gelen “Ayvacık” adını verir.

GENEL

Ayvacık: sırtını antik dönemlerin ünlü dağı İda dağına dayar, yüzünü ise, birçok efsanenin doğuşuna kaynaklık eden Ege denizine dönmüştür. Yeşilin ve mavinin her türlü tonu, bölgede görülebilir. Önemli bir kavşak noktasındadır.

İlçe, coğrafi açıdan nispeten dalgalı olup, dağlar ve tepeler, genellikle büyük çoğunluğu oluşturmaktadır. Yani, düzlükler yalnızca: yüzde 18. İlçe merkezinin denizden yüksekliği: 273 metredir. İlçenin deniz kıyısında, 88 km. lik sahil şeridi bulunmaktadır.

İklim olarak: yörede, Akdeniz ve Karadeniz ikliminin etkileri görülmektedir. İlçe merkezi ve çevresinde, yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise don yapmayacak kadar soğuk ve yağışlıdır.

Yöre halkı, oldukça zengin bir kültür yapısına sahiptir. Yörük ve Türkmen köylerinde, kendilerine özgü kültürel farklılıklar yaşanmaya devam etmektedir.

Bölgenin ekonomik etkinlikleri düşünüldüğünde: turizmin yanı sıra, zeytincilik ve zeytinyağı üretimi, halı dokumacılığı, odun kömürü, peynir ve hayvancılık önemli gelir kaynakları arasındadır.

NE YENİR,. NE İÇİLİR

Ayvacık bölgesinde, özellikle Asos yöresinde: hemen deniz kıyısında bulunan restoranlarda, mutlaka deniz ürünleri ve özellikle balık yemelisiniz.

NE SATIN ALINIR

Ayvacık ilçesinde, kök boyama iplerle el dokuma halılar üretilmektedir. İlginizi çekerse, bunlardan satın alabilirsiniz.

Bunun dışında, bölgenin turistik özellikleri nedeniyle, Behramkale bölgesinde, yöresel el sanatları ve yöresel doğal ürünlerin (özellikle: kekik öneriyorum) satıldığını göreceksiniz. Asos’ta ise, el dokuma küçük çantalar-heybeler, bayanlar için ilginç oluyor, hediyelik olarak da düşünülebilir.

GEZİLECEK YERLER

Çanakkale Ayvacık

HÜDAVENDİGAR CAMİSİ

14.yüzyıl sonunda Sultan Murat Hüdavendigar döneminde yapılmıştır. 238 metre yükseklikteki bir tepe üzerinde, muhteşem bir görüntü sergilemektedir. Cami: bir kubbe ve sütunlu bir giriş kapısını da içine alan, dörtgen bir alan üzerine inşa edilmiştir. Osmanlı mimarisinin tipik bir örneğidir. Caminin yapımında: Roma ve Bizans dönemi kalıntıları kullanılmıştır.

Caminin mermer giriş kapısı: Carnelius kilisesinin kapısıdır. Kiliseyi tamir ettiren Skamandros kralının, kapıya yazdırdığı duaya dokunulmamış, ancak haç işaretinin iki kanadı kırılmış ve cami kapısı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Üzerinde haç işareti olan bir kapının, cami kapısı olarak kullanılmış olması ilginç ve etkileyicidir.

Caminin iç dekorasyon resimlerinde de, kadırga resimlerinin kullanılmış olması, daha önce bu tür bir süsleme görülmemesi nedeniyle ilgi çekmektedir. Caminin minaresi yoktur. Tonoz örtülü son cemaat yeri, yanlarda basık kemerlidir.

Çanakkale Ayvacık

ASSOS

Ayvacık ilçesinin en şöhretli yeri, Behram köyünde bulunan “Assos” tur. Büyük Filozof Aristo, yaşamının bir bölümünü burada geçirmiştir. MÖ.347-344 yılları arasında, burada “Felsefe Okulu” kurmuş ve işletmiştir. Amacı: Eflatun’un ünlü eseri Republic (Devlet) de sözünü ettiği, ideal devlet şeklini hayata geçirmekti. Bu amaçla, Atina’dan kalkıp, buraya gelmiştir. Evet, Asos ile ilgili, yine bu sitede ayrıntılı bir yazı örneği var. Oradan, Asos hakkında ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.

Asos-Behramkale tanıtımı hakkındaki yazıma ulaşmak için. 

Çanakkale Ayvacık

BEHRAMKALE

Behramkale antik yerleşim yeri hakkında, yine bu sitede ayrıntılı bir yazı örneği var. Behramkale bölgesindeki gezinizden önce, siteden Behramkale arattırıp, ayrıntılı tanıtım yazısı örneğini alabilirsiniz.

BEHRAMKALE KÖPRÜSÜ

Yapılış tarihi net olarak bilinmeyen köprü, 14 yüzyıla tarihlenir. Tuzla çayı üzerindedir. Sivri kemerli olan ve yörenin taşlarıyla inşa edilen köprü, günümüzde kullanılmamaktadır.

Çanakkale Ayvacık

GÜLPINAR-CHRYSE-APOLLO SMİNTHEUS TAPINAĞI 

Bu kalıntılar, İlyada Destanında adı geçen “Apollon Smintheus Tapınağı”, burada yani Gülpınar da bulunmaktadır. Gülpınar, Ayvacık’ın güneybatısında, Bahçeleriçi kesimindedir.

Antik Troas bölgesi sınırları içindeki Chryse antik şehri, bir Aiolia şehridir. Ancak, Apollon Smintheus Tapınağı ile önem kazanmıştır. Bölgede, tapınak dışında, ayrıca Roma ve Bizans yapıları da bulunmaktadır.

Apollon Smintheus kültü, Anadolu kökenli ve Troas bölgesine özgü bir tapınma biçimidir.

Tapınağın yapıldığı Helenistik çağda, yörede suyun bol olması, Apollon kültürünün bir simgesidir. Çünkü: tanrı Apollon, kehanette bulunmak için, her zaman suya ihtiyaç duyar. Tapınağın bu nedenle, bu alanda kurulmuştur.

Tapınak: MÖ.330-30 yılları arasındaki 300 yıllık sürede, İon stilinde yapılmıştır. Troas bölgesinde, tek örnek olarak öne çıkmaktadır. Tapınağın ölçüleri: dar yüzeyler 23 metre, uzun kenarlar ise, 42 metredir. Alt yapısında, üç farklı taş kullanılmıştır. Temel ise, yöreye özgü, tüf  taşından yapılmıştır.

Üzeri ise, çevrede çok görülen, andezit-bazalt taşından yapılmıştır. Temel ve 11 basamağın son kaplaması, mermerdir. Mermer bloklarla döşenen kutsal alan ise, 3 odadan oluşur. Bunlar: kutsal ön oda, kutsal oda ve arka odadır. Kutsal oda da, Paroslu heykeltıraş Skopas’ın yaptığı düşünülen ve 110 cm. lik bacak parçası ele geçen, tanrı Apollon’un heykelinin bulunduğu biliniyor.

Tapınak hakkında antik kaynaklarda bahsedilmektedir. Ayrıca, Helenistik çağ sikkelerinde, tapınak cephesinde duran bir kutsal heykelin, 5 metre uzunluğunda bulunduğu sanılmaktadır. Ünlü Roma İmparatoru Julius Ceaser’ın burayı ziyaret ettiği biliniyor.

Tapınak kalıntıları ve tapınaktan çıkan eserler, burada bulunan müzede sergilenmektedir.

Çanakkale Ayvacık

KÜÇÜKKUYU-ZEUS ALTARI

Beldeye bağlı, Adatepe köyünün üst tarafında, Gargaran tepesinde bir mağara bulunuyor. Gargaran Tepesi; eski Yunan kültürüne göre, tanrılarına kurbanlar sunmak üzere yapılmış bulunan Zeus Altarı’na ev sahipliği yapmaktadır. Eski Yunanlılar; savaşta galip gelmek, kuraklıktan, hastalıktan kurtulmak, bereketli ürün alabilmek, felaketlerden korunmak için tanrılara kurban vermeyi adet haline getirmişlerdi.

İşte, bu alışkanlığın uygulandığı bir yer. Mağaranın ön tarafı, diklemesine uçurum. Taş duvarlarla örülen küçük odaya kadar olan bölümde bir su sarnıcı var. Sarnıca inen taş merdiven, günümüzde yıkılmıştır. Homeros, İlyada destanında, Zeus Atlarından söz etmektedir. “Hera, dosdoğru yürüdü Gargaran doruğuna. İda’nın en yüksek tepesiydi bu. Bulutları devşiren Zeus, onu gördü. Görür görmez aşk sardı düşünceli kafasını ve Hera, Zeus’un dokuz eşinin birincisi oldu”.

Çanakkale Ayvacık

ADATEPE KÖYÜ

Bu köy: Türk ve Rum kültürünün bir arada uzun yıllar yaşadığı bir yer olarak öne çıkıyor. Deniz kenarında değil de, dağlara, daha güvenli yerlere yerleşmek düşüncesindeki insanlar tarafından kurulmuştur. Köydeki Rum ve Türk yerleşim yerleri, Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınmıştır.

Bu konutlar, orijinal taş yapılarıyla, yerli ve yabancı ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Köyün yerli halkı, büyük yerleşim yerlerine göç ederken, büyük yerleşim yerlerinden gelen bir kısım insanlar, Adatepe köyünde yaşamaya başlamışlardır.

Çanakkale Ayvacık

KÜÇÜK ÇETMİ KÖYÜ-AFRODİT KAPLICASI

Küçük Çetmi köyünde bulunmaktadır. Adını, mitolojideki güzellik tanrıçası Afroditten almaktadır. Kaplıcanın tam olarak ne zaman yapıldığı bilinmez, ancak Cenevizliler zamanında onarıldığı bilinmektedir. İlyada Destanına göre: Zeus, hastalanan güzellik tanrıçası Afrodit’i yanından uzaklaştırır.

Afrodit: İda dağında, bir mağaraya konur. Bu mağarada: 42 derece sıcaklıkta çıkan suda yıkanan Afrodit, eski güzelliğine ve sağlığına kavuşur. Ancak, Zeus’un yanına bir daha dönemez.

O zamandan, günümüze kadar, bu söylenti sonucu, güzelleşmek ve iyileşmek isteyenler, bu kaplıcanın sularına girerler. Zamanınız varsa, sizde değerlendirebilirsiniz.

Çanakkale Ayvacık

SİVRİCE-SOKAK AĞZI

Ayvacık ilçesinde, deniz kıyısındaki bir bölgedir. Burada bulunan dalgıç kulüpleri: kursiyerlerini eğitmektedirler. Ülkemizin gizli cennetlerinden biridir. Son yıllarda özellikle soft turizm konusunda, öne çıkmaktadır.

Çanakkale Ayvacık

BABAKALE

Asya kıtasının en uç noktasıdır. Assos bölgesine, 17 km. ve Küçükkuyu bölgesine ise, 25 km. uzaklıktadır.

Gözden uzak, muhteşem sakin ve dinlendirici, tertemiz havasıyla öne çıkan minik bir yerleşim yeri. Evet, Babakale bir balıkçı köyüdür.

Geçmişi ise, 1723 yılına kadar gidiyor. Bu tarihte kurulan Babakale, görkemli kalesi, antik su yolları, camisi, hamamı, çeşme ve ulu çınar ağacı ile, ziyaretçilerinin, tarih içinde, zamanda yolculuk yapmasını sağlıyor.

Çanakkale Ayvacık

Babakale’nin yine geçmişini izlemek, belki ilginizi çekebilir. Şöyle ki: bir gün, Osmanlı sultanı III. Ahmet, deniz seferinden dönerken, kötü hava nedeniyle, buradaki köye sığınır. Halk: Padişahın çevresini sarar ve korsan saldırılarından bıkıp-usandıklarını söylerler. Padişah, veziri İbrahim Paşa’ya talimat vererek, bir ferman çıkarılır.

Bu fermana göre: ülkenin bütünündeki mahkumların, Babakale’de çalışmalarından sonra, serbest bırakılacakları vaat edilir. Daha sonra, mahkumlar bölgeye gelirler. Bölgede: kaleyi yaparlar, çeşmeye su getirmek için, 5 km. künk döşerler ve liman inşaatına başlarlar.

Günümüzde, bu kale, maalesef restorasyon beklemektedir. Hemen karşı kıyıda bulunan Midilli Adasındaki kale ışıklandırılmış görüntüsüyle, muhteşem ilgi çekerken, Babakale’de bulunan kale, maalesef kaderine terk edilmiş görüntüsüyle, görenleri üzüyor.

Kalede, 2000’li yıllarda restorasyon çalışmaları başlamış olmasına rağmen, belli bir onarım yapılamamış. Çeşmeye su getirmişler dedim ya, Osmanlı Donanması, deniz seferlerine çıkarken, bu çeşmeden su alırmış. Alınan bu su, 3 ay gibi uzun sürede, asla bozulmaz ve tazeliğini muhafaza edermiş. Ama, günümüzde bu çeşmenin suyu akmıyor.

Evet, bu arada liman yapılmış dedim ya, bu yapılan liman, elbette arzu edilen gibi olmaz. Özellikle: günümüzdeki gemilerin yükleme yapabilecekleri, balıkçı teknelerinin sığınabilecekleri, turistik yatların barınabilecekleri bir liman olma özelliğini taşımaz.

Yani: uzun yıllara dayalı bir ihmal, günümüzde hala devam etmektedir. O yıllarda liman için atılan taşlar, hala eskisi gibi duruyor. Liman yapılması için çalışmaların yürümediğini öğrendim.

Evet, Babakale ve çevresinin, diğer bir ismi de: akvaryum. Balıkların yumurta bırakmak için, Akdeniz’den Karadeniz’e geçtikleri, geçiş yolu üzerinde bulunması nedeniyle, burada, her türlü balık bulunabiliyor. Özellikle, denizin temiz olması nedeniyle, dalış yaparak balık avlamak ta mümkün.

Ama avlamaktan değil de, yemekten hoşlanıyorsanız, Babakale, tam size göre bir yer. Çünkü, özellikle balık fiyatlarının düşük olması en büyük özellik. Bunun yanında, deniz ürünleri muhteşem şekilde servis ediliyor. Hatta, kırlangıç balığı çorbasını mutlaka tatmanızı öneriyorum.

Burada, günümüze kadar uzanan bir efsane var. Osmanlı donanmasında, adı “peksimet yemez Latif Baba” olarak bilinen denizci ölünce, Babaada Burnuna gömülür. Donanma, ne zaman buradan geçse, uğur getirsin diye, türbenin bulunduğu tarafa, denizciler tarafından peksimet atılırmış.

Evliya Çelebi, ünlü Seyahatnamesinde, bundan söz eder. Günümüzde, mavi yolculuğa çıkanlar da, bu yöreden geçerken, mavi sulara, peksimet atıyorlarmış.

Babakale yöresine gelirseniz, elbette balık ve deniz ürünleri yemelisiniz. Ama, satın alabileceğiniz ilginç bir şeyden söz edeceğim. Bıçak. 1723 yılında kurulan köyde, uzun yıllardır bıçakcılık yapılıyor.

El yapımı bıçakların en büyük özelliği: keskinliği ve balık ayıklamada kullanışlı olması. Tercih ederseniz, satın alabilirsiniz.

Ezine tanıtımı.

Edremit tanıtımı.

Çanakkale tanıtımı.

Gelibolu tanıtımı.

Truva tanıtımı.