Trabzon

Trabzon

Trabzon denince akla hemen ilk gelenler: hamsi, kemençe, fıkra ve elbetteeeeee Trabzonspor. Bunlar: gerçekten buranın kültürünün temel parçaları. Bu muhteşem güzel, benim ülkemizdeki en beğendiğim şehirlerin başında gelen yöre, gezilmesi, görülmesi gereken bir yer. Mutlaka gidin, görün, gezin beğeneceksiniz.

Son zamanlarda Trabzon’da en çok dikkati çeken husus: müthiş bir kentsel dönüşümdür. Neredeyse şehir baştan başa yeniden imar edilmektedir. Ziyaretiniz de, zaten bunu mutlaka hissedeceksiniz, her yer de inşaatlar yükseliyor.

ULAŞIM

Trabzon-Samsun arası uzaklık: 330 km. Trabzon-Ordu arası uzaklık: 175 km. Trabzon-Giresun arası uzaklık: 125 km. Trabzon-Rize arası uzaklık: 71 km. Trabzon-Artvin arası uzaklık: 230 km. Trabzon-İstanbul arası uzaklık: 1070 km. Trabzon-Ankara arası uzaklık: 752 km. Trabzon-İzmir arası uzaklık: 1345 km. Trabzon-Erzurum arası uzaklık: 302 km. Trabzon-Gümüşhane arası uzaklık: 110 km. Trabzon-Antalya arası uzaklık: 1295 km. Trabzon-Bursa arası uzaklık: 1090 km. Trabzon-Şanlıurfa arası uzaklık: 800 km. Trabzon şehirler arası yolcu terminalinin, şehir merkezine uzaklığı: 2 km. dir.

Otobüs terminalinden, şehir merkezine ulaşım: taksi ve dolmuşlar ile yapılmaktadır.

Trabzon’a deniz yolu ile de gitmek mümkündür. Limanın kent merkezine uzaklığı: 1 km. dir. Trabzon limanı, Doğu Karadeniz bölgesinin en büyük limanıdır.

Trabzon hava limanı: ülkemizin ve bölgenin en büyük uluslar arası hava alanıdır. Şehir merkezine, 6 km. uzaklıktadır. Şehir merkezi ile ulaşım: taksi ve dolmuşlar ile yapılmaktadır.

Trabzon

TARİHİ

İl merkezinde, Tabakhane ve Zağnos dereleri arasında kalan bölüm düzgün değil. Burası: bir masa gibidir.

Bu bölümde: kentin bilinen en eski yerleşim kalıntıları bulunmuş. Bu nedenle: Trabzon isminin buradan geldiği düşünülüyor. Yani: eski Yunancada, “masa” veya “trapez” biçimi karşılığı olarak “Trapezos” kelimesi kullanılıyor. Kıbrıs’da yerliler masaya “trapez” derler. Trapez kelimesi: masa şeklinde yerleşim yeri, masa şehri gibi anlamlar taşır.

Trabzon isminin de, biraz önce söylediğim gibi, ilk kurulduğu yerin; bu biçime benzemesi nedeniyle, bu kelimeden geldiği düşünülüyor. Şehri kuranlar, limana geldiklerinde masa şeklindeki taşlar veya günümüzdeki Boztepe’nin üstündeki düzlük masaya benzetildiğinden şehre bu isim verilmiştir.

Bu kelimeye (Trapezos) ilk kez: MÖ.4. yüzyılda geçen bir olayın anlatıldığı ve Kesnophon tarafından kaleme alınan bir kaynakta (Anabasis isimli) rastlanıyor. Yani: Trabzon isminin, yaklaşık 2700 yıllık bir geçmişi olduğu söyleniyor.

Evet; ismin kaynağından sonra, bölgeye ilk yerleşimciler hakkında bilgi vermek istiyorum. İyon kökenli Miletoslular, Ege denizi kıyılarından yola çıkarak, MÖ.7’nci yüzyılda, Karadeniz’e gelmişler ve deniz kıyısında koloniler kurmuşlar.

Trabzon’da, Sinop gibi bölgenin en büyük kolonilerinden biri olarak öne çıkmış. Ancak: yapılan araştırmalarda, bu kolonicilerden önce; bu bölgede; Kolkhlar, Driller, Makronlar gibi yerli kavimlerin yaşadıkları tespit edilmiş.

Nasıl? MÖ. 400 yıllarında, Trabzon’u ziyaret eden, Sokrates’in öğrencisi Zenefon’un günlüklerinde bu halkların ismi geçiyor, ama maalesef günümüze bunlar hakkında herhangi bir bilgi, kalıntı ulaşmamış.

Evet, bu dönemde: Orta Asya’dan ve Orta Doğu’dan gelen ticaret yolları, Trabzon bölgesinde denize ulaşıyordu. Bu yüzden: Trabzon ticari ve stratejik öneme sahipti. Bu durum: Ege kıyılarında yaşayan insanlar tarafından da biliniyordu.

Meşhur Arganotlar’ın “Altın Post” bulmak için yaptıkları efsanevi sefer de, bunu göstermektedir. Bazı söylentilere göre: madencilik sanatı, bu bölgede oturan kavimler tarafından bulunmuştur.

Aynı dönemde: yani kolonicilerin bölgeye geldikleri tarihlerde: Kafkasya’dan gelen Kimmerler ve onların ardından İskitler de, bölgeye akınlar yapmışlar. MÖ.6. yüzyılda ise, Perslerin egemenliği görülüyor. Bu dönemde: burada, Pont Kapadokyası adı verilen satraplık kurulmuş.

MÖ. 334 yılında, Makedon kralı Büyük İskender, tüm Anadolu’da olduğu gibi, bu bölgedeki Pers egemenliğine de son verir. Ancak: İskender’in ani ölümü üzerine, ortaya çıkan karışıklıklarda, burada; Pont Satrabı II. Ariantes’in oğlu Mithridates, yerli halkın de desteğini alarak: Karadeniz Pontus Devletini kurar.

Bu devletin merkezi Amasya’dır ve Trabzon, MÖ.280 yılına kadar, bu devletin egemenlik alanı sınırları içinde kalır.

MÖ.1’nci yüzyılda, Romalı’lar Anadolu’yu işgal ederler. Roma imparatoru Ponpeius tarafından; Kelkit vadisindeki çatışmada, Pontus kralı V. Mithridates yenilir ve Pontus krallığı sona erer. Bölgede: MÖ. 66 yılından itibaren, Roma hakimiyeti görülür.

Ünlü Roma İmparatoru Hadrian döneminde (117-138): tüm imparatorluk topraklarında olduğu gibi, Trabzon’da da önemli imar faaliyetleri görülür. Birçok dini ve askeri binalar ve su kemerleri yapılır.

Hatta: yapay bir liman inşaatı bile söz konusu olur. Ancak, imparator Hadrian’dan sonra, Trabzon yöresinin parlak dönemi biter. Roma döneminde: burada basılan sikkelerde, her ne kadar ön yüzünde Roma imparatorlarının büstleri olmasına rağmen, arkasında Pontus krallığı döneminden beri süregelen mitolojik tasvirler ve Grekçe yazılar kullanılmıştır.

Ama biraz önce de söylediğim gibi, parlak dönemin bitmesi ile, sikke basma yetkisi de elden alınmış.

395 yılında, Roma imparatorluğu ikiye ayrılınca: Trabzon, Bizans sınırları içinde kalır. Bizans imparatoru Justinianus, Trabzon’da kent surlarını restore ettirir. 1204 yılında: Bizans imparatorluğu, IV. Haçlı Seferini yapan Latinlerin eline geçince, Bizans imparatoru I. Andronikos Komnenos’un torunları İstanbul’dan kaçarak, Trabzon’a gelirler ve Trabzon’da, 1204 yılında, bağımsız “Komnenos” krallığını kurarlar.

Krallık: 1238-1265 yılları arasında, en parlak dönemlerini yaşarlar. Bu dönemde: Gümüşhane’deki gümüş madenlerinin etkisiyle, ekonomik olarak güçlenen Manuel I’in sikkeleri üzerinde “en mutlu” unvanı yazar.

1461 yılında: Fatih Sultan Mehmet öncülüğündeki Osmanlı kuvvetleri, Trabzon’u ele geçirir ve Komnenos krallığına son verir. Osmanlı döneminde: Trabzon, bir eyalet ve sancak olarak; şehzadeler tarafından yönetilir. Kanuni Sultan Süleyman, burada doğar.

1840 yılında, Trabzon ile Marsilya şehri arasında, direkt gemi seferleri yapılıyordu. Aynı dönemde: Trabzon’da: Amerikan, İngiliz, Fransız ve İtalyan başkonsoloslukları bulunuyordu. 1867 yılında, Trabzon’da büyük bir yangın çıkar.

Kent, daha sonra yeniden düzenlenir. 1868 yılında vilayet olur. I. Dünya Savaşı sırasında, Ruslar, 1916 yılında, Trabzon’a saldırırlar. Trabzonlu yerel milis güçler, bu saldırı sırasında, birçok çatışmaya girerler. Ancak, düşmanın Trabzon’a girmesine engel olamazlar.

Ruslar, 14 Nisan 1916 tarihinde, Trabzon’u işgal ederler. 1917 yılında, Rusya da, Bolşevik ihtilali olması, Rus ordusunda panik oluşmasına neden olur ve Ruslar, Trabzon’dan çekilirler. 24 Şubat 1918 tarihinde, Trabzon geri alınır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında: Trabzon’da: opera, tiyatro binaları vardı. Sinemalarda sessiz filmler ve Kurtuluş Savaşı belgeselleri gösteriliyordu. Ana meydandaki restoranlarda: piyano resitalleri veriliyordu. Yani: şehrin kültürel yapısı ve büyüklüğünü ifade etmek adına, bunları yazıyorum.

Ulu Önder Atatürk: Cumhuriyet döneminde, üç kez, Trabzon’a gelir. İlk geldiği tarih olan, 15 Eylül tarihi, Trabzonlularca “Atatürk Günü” olarak kabul edilir.

Trabzon

GENEL

Şehir merkezi: denizden tatlı bir meyille yükselen, parçalı bir kıyı üzerinde kurulmuştur. Şehrin kurulduğu alan: Değirmendere’den, Fatih Mahallesine kadar uzanıyor iken, günümüzde: bugün, ilaveten, Çimenli ve Beşirli Mahallelerini de kapsamaktadır.

Trabzon ilinin yeryüzü şekillerine bakıldığında: kıyı çizgisi boyunca, Doğu-Batı doğrultusunda uzanan dağlık alanlar var. Bunlar arasında: mevcut akarsuların oluşturduğu vadiler ve deltalar bulunuyor. Yörenin nemli iklimi nedeniyle, akarsuların havzalarının akışı hızlı ve oldukça fazladır. Bu yüzden: yük taşınmasına uygun değildir.

İklim değerlendirildiğinde: yağışlar kıyıla yakın yerlerde yağmur, yüksek kesimlerde ise genellikle kar şeklinde düşer. Bahar mevsimleri: bol yağmurlar ile dikkati çeker.

Trabzon, yer altı kaynakları, madenler bakımından oldukça zengindir. Bölgedeki kaynaklar, 17. yüzyıldan günümüze kadar, yerli ve yabancı şirketler tarafından işletilmektedir.

Şehrin ekonomisi: tütün, mısır, fındık ve çay tarımına dayanmaktadır. Ülkemizdeki tütün üretiminin, % 20 si Trabzon’dan karşılanmaktadır. Ayrıca: elbette balıkçılık yapılıyor. Ülkemizin balık üretiminin % 20”si Trabzon’dan elde edilir. Keten dokumalar, kuyumculuk, bakırcılık gibi geleneksel el sanatları da hala canlılığını korumaktadır.

Trabzon bölgesinde müzik: mahalli özellikler taşımaktadır. Geleneksel çalgılar: şimşir, kaval, kemençe, davul-zurna ve tulum. Ayrıca: kadın ve erkekler tarafından topluca oynanan geleneksel dans olan “horon” yaygındır.

Bunun dışında, bölgede Türkmenler saz çalar ve saz eşliğinde çeşitli oyunlar oynarlar. Özellikle: kolbastı oyunu, 1930 yılında, Trabzon’un Faroz mahallesinde başlamıştır. Farozlu balıkçıların kendi aralarında oynadıkları bir oyundur. Ama, günümüzde, tüm ülke çapında yaygınlaşmıştır.

TRABZONSPOR

Trabzon denir de “Trabzonspor” akla gelmez mi? Elbette gelir. Trabzon yöresinde gezerken, bir taksinin arka camında Trabzonspor takım posterini gördüm, ancak ilginç olan bu posterin ters asılması idi, yani futbolcular baş aşağı duruyordu, nedeni merak ettim ve öğrendiğinde: o ve aynı düşüncede olan bazı taraftarların “takımda oynayan futbolcuların aklı başlarına gelene kadar posteri ters asmaya karar verdiklerini” öğrendim.

Peki ya Trabzonspor’un renklerinin anlamı nedir? Mavi: denizi temsil eder. Bordo ise: Hamsi balığını temsil eder deniliyor. Trabzon gezisinde, şehrin hemen çıkışında, yeni yapılan muhteşem Stadyumunu da görebilirsiniz, özellikle uzaktan mimari açıdan gayet güzel görünüyor.

Trabzon Hasır Bilezikler-Telkari

TRABZON İŞİ TAKI VE DOKUMA SANATI

HASIR BİLEZİKLER

Hasır bilezikler: altın yada gümüş ince tellerden yapılır. Hasır bilezik: 31-32 mikron inceliğindeki altın yada gümüş tellerin: ilmek ilmek örülmesiyle yapılır. Tamamen el emeği, göz nuru olan bu sanat, Trabzonlu genç kızlar ve kadınlar tarafından dokunmaktadır. Örme gümüş ve altın “tespih püskülleri” de Trabzon’a has örneklerdir.

KAZAZ SANATI (KAZAZİYE İŞİ)

İpek veya naylon tel üzerine, burularak sarılan, çok ince, altın ve gümüş teller ile yapılan, yöresel bir el sanatıdır. Altın ve gümüş tellerin sarılması sırasında: içte kalan ipek yada naylon iplik, kıvrık tutularak, sarma işlemi yapılır. Sonuçta, bitmiş bir telin kalınlığı: 03-05 mm. kalınlığa ulaşır.

Bu ürünler: kolye, küpe, bilezik, tespih ve tespih püskülleridir. I. Dünya Savaşı yıllarında, Trabzon’da, 50’nin üzerinde kazaz dükkanı varken, günümüzde, bu sanat, sınırlı sayıda sanatkar tarafından yürütülüyor.

TELKARİ İŞLEMECİLİĞİ

Tel işi anlamına gelir. Trabzon işi telkariler: likör ve kahve takımı, çay tepsisi, takunya ve ev ve mutfak eşyaları.

HEYBE

İşte, alışverişte, pazarda: erzak ve ihtiyaç maddelerini koymaya yarar, geniş bantlar arasında, ince çizgiler  taşıyan bir dokumadır. Ağız kısımları, kendi ipiyle büzülür.

KEŞAN

Tahta el tezgahlarında dokunur. Yöre kadınları: başlarına, peştemallere ise bellerine bağlarlar. Her yörenin, birbirinden farklı desenli peştemalleri vardır. Kök boyadan yapılan Keşan ve peştemaller, el dokuması çarşaf ve kumaşlar: hem günlük yaşamda hem de dekoratif amaçlı olarak kullanılır.

KUŞAK

Kalın yün iplikten yapılır. Genellikle bölgede yaşayan kadınlar, bellerine dolarlar.

ÇORAP

Boyanmış ya da boyanmamış yünden örülür. Boyanmamış yünler: beyaz ve kahverengi doğal renklerdir. Trabzon yapımı çoraplar: erkek çorapları, kadın çorapları ve çocuk çorapları olarak örülürler.

Çorap süsleri: genellikle üçgen motifli, Trabzon örneği özelliğini taşırlar. Nazara karşı önlem olarak kullanılırlar. Evet, sanırım en çok bu özellikleri, turistlerin ilgisini çekiyor.

Trabzon

NE YENİR

Yörede: bölge mutfağının temel besin maddeleri olarak: karalahana, mısır ve hamsi kullanılmaktadır. Kış aylarında avlanan hamsi: oldukça lezzetli. Yöre mutfağının adeta bir sembolü. Bu üç ürünün; her türlü yemeği yapılmaktadır. Ama, özellik arz edenler şunlardır:

Kuymak: mısır unundan yapılır.

Haçapur:

Hamsili ekmek,

Lamelsi ekmak,

Karalahana’dan yapılan: çorba ve sarma.

Tatlı olarak: kabak tatlısı, kabak pilavı,

Hamsi balığından yapılan: buğulama, hoholli hamsi, hamsili ekmek, kaygana,

Fasulyeden yapılan: turşu kavurma,

Mısır’dan: korkot (mısır çorbası)

Trabzon pidesi: kıymalı ve peynirlisi yapılan ünlü Trabzon pidesi, özellikle kış aylarında, hafta sonu kahvaltıların vazgeçilmez yiyecekleri arasındadır.

Trabzon ekmeği: Taş fırındı pişirilir. İl genelinde, ilçelerde de üretilir. Uzun süre taze kalışı ve büyüklüğü ile ünlüdür.

Bu yörede: yukarıda yazdığım yemekleri deneyebilirsiniz.

NE SATIN ALINIR

Trabzon’da: maden ve ağaç işlerine  dayalı el sanatları, yüzyıllardır sürdürülmektedir. Bu el sanatlarının başında: bakırdan yapılan kap-kacak yapımı önde gelmektedir. Yerel zevklerle şekillendirilen mutfak aletleri: yüzyıllardır yapılagelmektedir.

Ayrıca: gümüşün işlenmesiyle yapılan: gümüş işi hasır bilezik, telkari denilen ve gümüşten yapılan, çeşitli süs eşyaları, oldukça ilgi çekmektedir. Bunun dışında: renkli dokuma kilimler, peştamal, sırt ve omuz çantaları, yün çoraplar, yük taşıma ipleri; buradan satın alabileceğiniz objeler.

Evet, özellikle: ekonomik şartlarınıza göre: buraya has, gümüş objeler gerçekten, özellikle bayanlar için çekici.

Nereden alışveriş yapabilirsiniz? Daracık Arnavut kaldırımları olan, tek katlı arasta biçimli ve koridoru andıran sokakları olan: Kemeraltı. Buradan: tüm Trabzon halkı da alışveriş yapmaktadır. Ayrıca: kunduracılar caddesi ve uzun sokak da, gözde alışveriş merkezlerinden.

Bu alışveriş mekanlarında: yukarıda sözünü ettiğim ve özellikle: el tezgahlarında dokunan: Keşan, peştamal, kuşak ve yöresel elbiseler satın alabilirsiniz. Ama: yine yukarıda söylediğim gibi: Trabzon’a has “Trabzon işi” olarak ünlenen “hasır bilezik ve telkari usulü ile yapılan gümüş ve altın işlemeler” gerçekten görüntü olarak muhteşem. Altıncılar ve gümüşçüler çarşılarını, mutlaka gezmelisiniz.

Trabzon Yayla Turizmi

YAYLA TURİZMİ

İl merkezine bağlı, iki yayla kent inşa edilmiş ve özel sektöre kiralanarak, turizmin hizmetine sunulmuş. Bu yaylalar: Hıdırnebi ve Kayabaşı yaylaları. Bir diğer yayla kentinin ise yapımı devam ediyormuş. Bu da: Savandoz mevkiindeki Hakça Yaylası. Bu yaylalarda: çok sayıda turistik tesis bulunuyor.

1966 yılında ise: Üniversite, bugünkü merkez kampüsüne taşınmıştır. Günümüzde: Karadeniz Teknik Üniversitesi bünyesinde: 14 fakülte, 1 konservatuvar, 3 yüksekokul, 7 meslek yüksek okul ve 3 enstitü bulunmaktadır. Bu kurumlarda: 1800 akademik kadro ve yaklaşık 40.000 öğrenci, eğitim görmektedir.

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ

Üniversite: 1955 yılında kurulmuş. İstanbul ve Ankara illeri dışında kurulan, ilk üniversitedir. Kuruluşundan, yaklaşık 8 yıl sonra: 1963 yılında, Rektörlük ve Fakülte kadroları verilerek, Temel Bilimler, İnşaat-Mimarlık, Makine-Elektrik ve Orman Fakülteleri kurulmuştur.

GEZİLECEK YERLER

2017.07.21-3.Trabzon.3.Atatürk köşkü.2a
Trabzon Atatürk Köşkü
2017.07.21-3.Trabzon.3.Atatürk köşkü.5a
Trabzon Atatürk Köşkü

ATATÜRK KÖŞKÜ

Giriş ücreti, sivil 5 TL ve öğrenci 2 TL dir. Ziyaret saatleri: 08.00-19.00 arasındadır. Müze kart geçersizdir.

Trabzon ilinin Soğuksu semtindeki bu yapı, yazlık konut olarak 1890 yılında Osmanlı vatandaşı Konstantin Kabayanidis tarafından yaptırılmıştır. Kendisi çok zengindir, arazileri vardır ve özellikle bankerdir, gemileri vardır, armatörlük, taşımacılık yapar. Trabzon şehrindeki en zengin ailelerden biridir. Rum kökenlidir. 1890 yılında bir yazlık konut yaptırmak ister.

Temmuz ve Ağustos ayları burada “çürük ayı” olarak bilinir. Nem çok fazladır, nem çok fazla olunca sahil kenarında durulmaz. Denizden 300-400 metre yükseğe çıkınca yani köşkün bulunduğu yerde nem yoktur.

Kabayanidis: yurt dışında buna benzer birçok küçük köşk görür ve o gördüklerinin daha büyüğünü buraya yaptırmaya karar verir. Köşkün bütün parçaları yurt dışından gemilerle gelir ve burada yani Soğuksu’da birleştirilir.

Özellikle, köşkün dış cephesinin taş işçiliği çok güzeldir. Bahçesi çam ağaçlarıyla çevrilidir. İç cephede tuğla kullanılmış, merdivenler ahşap ve korkuluklu olarak yapılmıştır. Su ve ısı tesisatı ise, zamanın ileri teknolojisiyle döşenmiştir.

Avrupa mimarisinin izlerini taşıyan köşk 4 katlı ve kagirdir. En küçük ayrıntı düşünülür. Örneğin: kapıların çarpmasını engelleyecek sistem geliştirilmiştir.

Köşk; 1924 yılına kadar bu aile tarafından kullanılmıştır. Ancak, 1924 yılındaki mübadelede, burada yaşayan aile burayı terk eden ve köşk, hazineye kalır.

Atatürk: 15 Eylül 1924 tarihinde, Atatürk, Trabzon şehrine yaptığı ilk ziyaretinde burayı gezmiş ve çok beğenmiştir.

İkinci kere, Trabzon şehrine geldiğinde ise, burada kendisi şerefine bir akşam yemeği organize edilir. Köşk çok hoşuna gider. Bunun üzerine, Trabzon İl Daimi Encümeni, 18.05.1931 tarih ve 361 sayılı kararıyla, Trabzonluların bir hediyesi olarak köşk, Atatürk adına temlik ettirilmiştir.

Atatürk: 10-12 Haziran 1937 tarihinde, Trabzon şehrine yaptığı son ziyarette, burada 3 gün, 2 gece kalır ve bu sırada: mal varlığını hazineye bağışlama kararını alır, vasiyetini burada yazar.

2017.07.21-3.Trabzon.3.Atatürk köşkü.20b
Trabzon Atatürk Köşkü

Köşkün gezilmesi

Köşk: çok güzel bir bahçe içinde bulunuyor. Bahçede, özellikle Atatürk’ün bir büstü dikkat çekiyor. Bahçe ve köşkün katlarından ise, Trabzon şehrinin güzel bir manzarası izleniyor.

Ancak, eskiden sahilden köşk görülürken, günümüzde önde bulunan ağaçlar nedeniyle, köşk sahilden görülmüyor. Güzel bir yapı: Trabzon ilini ziyaret edenlere, bu güzel ve ilginç, Atatürk’ün anıları dolu yapıyı mutlaka gezmelerini öneriyorum.

Köşk: bodrum katı ile birlikte 4 katlıdır.

Köşkün iki girişi vardır. Ön taraftaki giriş, özel davetler olduğunda misafirler geldiğinde kullanılır. Arka taraftaki kapı ise gündelik kullanım kapısıdır. Yapıya, orta katından yani giriş katından girilir. En üst kata kadar çıkılabilir. Köşkte küçük tip mobilyalar kullanılmıştır ki, bunlar o dönemin özelliğini yansıtmaktadır.

Giriş katında: hemen yan tarafta; vestiyer, ayakkabılık, asa ve şemsiye konulan yerler vardır. Giriş katında: oturma, dinlenme, yemek ve misafir odaları vardır. Ayrıca yine giriş katında: Atatürk’ün 1924 yılında, buradaki yemekte yaptığı konuşmanın yazılı metni asılıdır. Salonun ortasında bilardo masası bulunur.

Hemen girişte, sağdaki odada yerde bir halı görülüyor. Bu halı: İran Şahı tarafından, Atatürk’e hediye edilmiştir. Bu konu ile ilgili bir anı vardır. Atatürk, İran şahına, bu halı karşılığında iki bidon turşu gönderir.

İran şahı: “Ben sana çok değerli bir halı gönderdin, sen bana turşu gönderdin”  diye sitem edince, Atatürk “Sen halıyı bana devlet hazinesinden gönderdin, ben turşuların parasını kendi cebimden ödeyerek sana gönderdim” der.

Varenda, kış bahçesi olarak kullanılır. Her odanın yer karosu, İtalya’dan getirilmiştir ve farklıdır. Yemek odasında, servis yapılan kapı dikkat çeker. Kapılar sürgülü kapıdır, servis yapıldıktan sonra sürgülü kapı kapatılır ve böylece hiç kimse içeriyi göremez.

Burada dikkati çeken bir diğer husus: kalorifer peteğinin ortasında bir fırın bulunmasıdır ve burası, kuzine gibi kullanılır, yemeklerin sıcak kalması sağlanır.

Pencerelerde çift pencere sistemi vardır. Camların arasında yukarıdan aşağıya çekilen kepenek sistemi bulunur. Yukarıda ise ahşap pancur sistemi bulunur. Sahilden bakınca: pencere ve kapılar aynı şekilde, içeride saklanmış gibi görülür. Kapıların arkasında pimler bulunur, kapı çarpınca bu pimler kilitlenir.

Aşağıda kalorifer kazanları vardır. Sıcak su buharı: duvarlar içinde, birçok noktadan geçerek yukarı çıkar ve böylece binanın ısınması sağlanır.

Birinci katta: çalışma odası, büyük yatak odası, bekleme odası ve toplantı odası vardır. Yatak odasında, lavabo ve banyo bölümlerine içten geçilir. Yani, bir anlamda, o yıllarda “ebeveyn banyosu” yapılmıştır.

Bu katta bulunan odalar arasındaki salon duvarında, Atatürk’ün bizzat kendi kurşun kalemi ile işaretlediği, Türkiye haritası bulunur. 1934 yılı yapımı bu harita çok detaylıdır. 1937 yılında Dersim isyanında, bu harita Atatürk tarafından kullanılmıştır. Haritanın üstünde, Atatürk’ün kendi el yazısı ile yazdığı notlar görülür.

İkinci katta: salon ve salona açılan iki oda bulunur. Bu odalardan birinde, Atatürk vasiyetinin bir kısmını yazmıştır. Ancak vasiyetinde bu köşkü belirtmemiştir. O yüzden, ölünce köşk, kız kardeşi Makbule hanıma kalır. Makbule hanıma intikal eden köşk: 06.04.1943 tarihinde Trabzon Belediyesi tarafından satın alınarak “Atatürk Müzesi” olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır.

2017.07.21-3.Trabzon.5.Aya sofya kilisesi.2b
Trabzon Ayasofya Müzesi

AYASOFYA MÜZESİ

Trabzon  şehir merkezinin 2 km batısındadır. Giriş ücretsizdir, yapı halen cami olarak ibadete açıktır. Ancak gezilmesi mümkündür.

Yapılışı

1204 yılında, İstanbul Latin Haçlı ordusu tarafından işgal ve talan edilince: Komnenos sülalesi Karadeniz üzerinden kaçarak buraya gelir. Onlara teyzeleri Gürcü kraliçesi yardım eder ve Trabzon şehrinde Pontus Rum Devletini kurarlar. Rum denilen kişiler, aslında Romalıdır. Burada: o devleti kurunca ellerindeki en değerli yer “Sümela Manastırı” dır. İstanbul’daki hayatlarını özlerler, orada bir Ayasofya vardır. Burada ise sadece kale içinde, küçük iki kilise vardır.

1238 yılında Komnenos Kralı I. Manuel Komnenos (1238-1263), büyük bir kilise inşa ettirmek ister. Ancak maddi durumları elvermez, ticaret yollarına önem verirler. Selçuklularla yakın ilişkiler kurarlar, kız verirler, akrabalık ilişkileriyle birlikte, ticaret hacmi de artar.

Farklı ticaret yolları geliştirmeye çalışırlar. Zilkale yapılarak yolun güvenliği sağlanır ve bu şekilde ticareti arttırırlar, paralar kazanmaya başlarlar ve kazandıklarını imara harcarlar. Ayasofya kilisesinin yapılışı, maddi sıkıntılar nedeniyle yaklaşık 30 yıl sürer.

“Aya”  kutsal ve “Sofya” ise hikmet, bilgelik demektir. Bir sürü Ayasofya vardır, en meşhuru ise İstanbul şehrindedir, sonra İznik ve sonrasında Trabzon şehrindeki Ayasofya gelir. Burası bir Ortodoks kilisesidir. “Orto” doğru ve “doks” ise yol demektir. “Doğru yol” doğru şeyi kabul eden demektir. Ortodokslar, bu kiliseye girerken, dünyanın sonu gelecek “iyiler cennete, kötüler cehenneme” gidecek derler.

Önemi

Bölgenin, son Bizans dönemi yapılarından en önemlisidir. Taş süslemeleri ve freskleri çok zengindir. Özellikle: batı cephesindeki mukarnas nişler, sütun başlıkları ve kuzey cephesindeki geometrik kompozisyonlu madalyon, Selçuklu taş işlemeciliğinin çok güzel örneklerindendir. Özellikleri nedeniyle, yüzyıllardır şehri ziyaret eden seyyah ve araştırmacıların ilgisini çeker.

Mimarisi

Yan tarafında çan kulesiyle beraber 3 mimari usulle inşa edilmiştir, Romalılarda yunan kapalı haç planı vardır, o planla inşa edilmiştir. Roma, Gürcü, soğan kubbesi Gürcü üslubu, taş işçiliği de Selçuklu, Türkler de bunun inşasında yardımcı olmuşlardır.

Yapı: çok iyi bir taş işçiliğine sahiptir. Taş süsleme ve fresk bakımından oldukça zengindir. Yüksek bir merkezi kubbe bulunur. Narteks denilen giriş holündeki bina: 3 neflidir. Nartaksin üstünde şapel vardır. Yapının kuzey, batı ve güney kısımlarında, üç revaklı girişler vardır.

2017.07.21-3.Trabzon.5.Aya sofya kilisesi.12c
Trabzon Ayasofya Müzesi

Freskler ve Resimler

Kilisenin içindeki çok zengin figürlerde: Adem ve Havva’nın cennetten kovulmaları, tahta oturmuş Meryem, Hz İsa’nın göğe yükselişi, doğumu, mucizeleri, son akşam yemeği ve cennete inişi, vaftiz, İncil yazarlarının sembolleri gibi tasvirler vardır. İsa’nın vaftiz töreni, vaftizci Yahya ve hemen yan tarafında, körün gözlerinin açılması mucizesi resmedilmiştir. “Kana düğün sahnesi” görülür.

Herkes düğüne gelir, hiç şarap kalmaz, Hz İsa elini gezdirdiğinde, bütün küplerde bulunan sular şaraba dönüşür. Felçli adamı iyileştirir, resimde felçli adamın sırtında yatağı görülür. Şeytan çıkarma sahnesi görülüyor, resimdeki kişinin ağzına baktığınızda kötülüğün ağzından çıktığı görülür.

Yakarış sahnesinde: insanların günahlarını affetmesi için Meryem, Hz İsa’ya dua etmektedir. Ayrıca: tek başlı kartal, hayali yaratıklar, geometrik bitkisel süslemeler ve kuş figürleri bulunur.

Gemi resimleri

Yapının dış tarafında: duvarda gemi resimleri göreceksiniz. Buraya gelen gemiciler, geceyi burada geçirirler, Karadeniz’in azgın sularından kendilerini korumak için, gemilerinin resimlerini buraya duvara kazırlarmış. Bu kült uzun zaman devam etmiştir. Hatta İslam döneminde de devam etmiştir.

Hatta: Çanakkale Asos-Behramkale’de bulunan caminin duvarlarında da gemi resimleri, Arapça ve Osmanlıca yazılar vardır. Buradaki yazılar tek bir dilde yazılmamıştır. Gemilerin armaları görülür, armalar Ceneviz, Venedik, Selçuklu armalarıdır, yani burada birçok gemi arması görülür, hatta Gürcü gemileri, Yahudi gemileri armaları bile görülür.

2017.07.21-3.Trabzon.5.Aya sofya kilisesi.40b
Trabzon Ayasofya Müzesi Kral Kapısı
2017.07.21-3.Trabzon.5.Aya sofya kilisesi.41b
Trabzon Ayasofya Müzesi Kral Kapısı

Kral kapısı

Kilisenin arka bölümünde, ağacın hemen yanındadır.

Kilisenin 3 kapısı vardır. Burada görülen Kral kapısı alışkanlığı, zaman içinde Osmanlı’ya da geçer. İstanbul’da camilerde Sultan mahfilleri vardır. Bunların amacı güvenlik sağlanmasıdır. Biraz gösteriş ve şaşa vardır ama en önemli işlevleri: güvenliğin sağlanmasıdır. Bu yüzden, Osmanlı’da Sultanlar için ayrı kapılar yapılmıştır.

Buraya gelince: Kral kapısı, gayet şaşalı ve gösterişli inşa edilmiştir. Ancak burada daha da farklı bir şey karşımıza çıkar. Hıristiyanlık’da eski ve yeni ahitler vardır. Eski ahit “Tevrat” ve yeni ahit ise “İncil” dir.

İncil, Tevrat’ın devamı şeklindedir ve Tevrat’tan alıntılar bulunur. Bu alıntılardan bir tanesi “Dünyanın yaratılışı” dır. Buna göre: Tanrı dünyayı 6 günde yarattı ve 7’nci gün, yani Cumartesi günü dinlenmeye çekildi. Bu yüzden, Yahudiler Cumartesi günleri çalışmazlar, günahtır. Pazar günü ise, Hıristiyanlarda kutsaldır.

Pazar günü, birinci gündür, çünkü tanrı dünyayı yaratmaya Pazar günü başlamıştır. Bu yüzden, Pazar birinci gün, Cumartesi son gündür. Bütün her yerde Pazar birinci gün olarak kabul edilir. Evet, Tanrı dünyayı yarattı, Adem’i bahçesine koydu, bu bahçenin sınırları Fırat-Dicli-Pişoncon nehirleridir. (Pişoncon nehrinin nerede olduğu bilinmemektedir.)

Bu durum Tevrat’ta net olarak geçer. Adem; cennetteki hayvanları sayarken bütün hayvanların çift olduğunu görür, cennette bir çok iş vardır ve kendisine bir eş ister.

Tanrı: ona uykuyu verir ve sağ kürek kemiğinden Havva’yı yaratır.

Şimdi: Kral kapısının hemen üstündeki taş tasvirlere bakınız. En sağda, en başta kabartma şeklinde Havva’nın yaratılışı görülüyor. Aslında, bizde de yani Müslümanlıkta da Havva’nın Adem’in sağ kürek kemiğinden yaratıldığı anlatılır. Bu hikaye: İslamiyet, Yahudilik ve Hıristiyanlıkta da aynı geçer.

Tasvirlere bakmaya devam ediyoruz. Cennetten kovulmaya neden olan yasak meyvenin yenilmesi ve şeytan tarafından kandırılma, burada sarmal şekilde yılan görülür, yılan: Havva’ya cennetten kovulmaya neden olan yasak meyveyi yemesini söyler ve yasak meyveyi Havva’ya uzatır.

Havva yasak meyveyi yer ve Adem’e uzatır ve her ikisi de yasak meyveyi yerler. Ardından utanırlar, cennette 3 gün boyunca saklanırlar ve sonunda Cebrail, onlara cennetten kovulduklarını tebliğ eder. Tebliğden sonra, tekrar cennete girmek isterler. Çünkü: ölümsüzlük meyvesi cennettedir.

Yine kapının üstündeki tasvirlere bakıyoruz. Sütunun tam üstünde, Cebrail, cennetin kapısında bekleyen bir melek olarak tasvir edilmiştir.

Tekrar cennete girmek istediklerinde: Tanrı “sen kadın toprağa ihanet ettin, doğum yaparak çoğalacaksın ve  doğum yaparken acılar çekeceksin, senin cezan budur. Sen Adem: toprağa ihanet ettin, emek vermeden toprak ta sana ekmek vermeyecektir. Sen yılan: toprağa ihanet ettin, toprakta yaşayacaksın ve toprak yiyerek hayatını sürdüreceksin” der.

Adem: çiftçiliğe başlar, çocukları ikiz olur, büyük erkek ile küçük kız evlenir, bu şekilde bir eşleşme söz konusudur. Habil ve Kabil hikayesi, ilk cinayet Tevrat’ta geçer. Habil: küçük ikizinin kızıyla evlenecektir, bu şekilde olması gereklidir. Kabil: kendi ikiz kardeşinin kızı ile evlenmek ister, isyan eder, Adem “Her kez Tanrı’ya adaklarını sunsun, kimin ki kabul olur ise, onun dileği olacaktır” der. Habil: hayvancılıkla uğraşmaktadır, adak olarak en güzel kuzusunu getirir.

Kabil ise tarımla uğraşmaktadır, adak olarak en çürük meyveleri getirir. Bu bir yakma törenidir. Habil’in adak kuzusu yanar ve yükselir. Fakat: Kabil’in çürük meyveleri yanmaz ve yükselmez. Kabil buna dayanamaz ve yerden aldığı bir taş parçasını kafasına vurarak abisi Habil’i öldürür. (Yine tasvirlere bakıyoruz. Öldürme sahnesi, en sondaki kemerin bittiği nokta, Habil’in öldürülme sahnesidir, yani tarihteki ilk cinayet, orada betimlenmiştir.)

Evet, en sağdan en sola doğru bir film şeridi gibi uzayan tasvirler, bu anlattıklarımı açıklamaktadır.

Bu tasvirlerin üstünde, mitolojik alıntılar görülür. Bunlar: kanatlı at ve aslan figürüdür. Bunlar mitolojik canlılardır. Yukarıda: sağ tarafa bakan bir kartal görülür, kartal onların simgesidir. İki tarafa bakan güvercin ise Hıristiyanlık simgesidir.

Burada daha da ilginç bir simge görülüyor. Pencerenin sağ tarafından “ay-yıldız” görülüyor. Ama yıldız çok köşelidir, Selçuklu döneminde yapılmıştır, Türklüğün simgesidir.

Kule

Kule: kilisenin hemen yanı başında yükselir. 1427 yılında yapılmıştır. Şapel olarak kullanılan kulenin birinci katı yıkılmış, çatı tonozları düşmüş ve üzerindeki resimler tahrip olmuştur. Bununla birlikte, şapelin duvarları üzerindeki tasvirler, günümüze iyi şekilde ulaşmıştır. Kulenin güneyinde bir merdivenle çıkılan apsis bölümü vardır.

2017.07.21-3.Trabzon.5.Aya sofya kilisesi.30a
Trabzon Ayasofya Müzesi

Camiye dönüşüm

1461 yılında, Trabzon şehri Fatih Sultan Mehmet tarafından alınınca, burası da camiye çevrilir. Ancak, Müslümanlıkta tasvirler günah olduğundan, yani resim yasak olduğunda resimlerin bulunduğu üst bölüme tente çekilir. (Kubbenin üstündeki tente, üst bölümdeki resimlerin görülmesini engeller, yan taraftan bu resimleri uzaktan görmem mümkündür) 1868 yılında harap durumda olan cami: Bursalı Rıza Efendinin gayretleriyle onarılır.

I. Dünya savaşı yıllarında yapı depo ve hastane olarak kullanılır. 1964 yılında ise Vakıflar Müdürlüğü tarafından restore edilerek ziyarete açılır.

TRABZON MÜZESİ

Burası: 1900’lü yılların başında: Banker Kostaki Teophylaktos isimli bir rum tarafından yaptırılmış. Zeytinlik caddesi üzerinde. Mimarının kim olduğu bilinmiyor. Ancak: yapıda kullanılan malzemelerin çoğunluğunun İtalya’dan getirilmiş olması, mimarının da İtalyan olabileceğini düşündürüyor.

Yapının sahibi: Kostaki, 1917 yılında iflas edince, diğer tüm mal varlığı ile birlikte, bu yapıya da haciz konmuş ve konak: Nemlioğlu ailesi tarafından satın alınmış.

Yapı: Milli Mücadele yıllarında, karargah olarak kullanılmış. 1924 yılında, Atatürk, Trabzon’a ilk kez gelişinde, eşi Latife Hanım ile birlikte, bu yapıda konaklamış.

Yapı: 1937 yılında, Milli Eğitim Bakanlığına tahsis edilmiş ve bir süre, 50.Yıl Kız Lisesi olarak kullanılmış. Ancak: daha sonra, 1987 yılında, Kültür Bakanlığına tahsis edilmiş ve 13 yıl süren restorasyon sonucu, 2001 yılında müze olarak hizmete açılmış.

Konağın: bodrum kat hariç, tüm kat duvarları: tamamen kalem işi ile bezenmiştir. Bu katlarda: kronolojik sıraya göre düzenlenen arkeolojik eser seksiyonları: 4 mekandan oluşur.

Giriş salonu: MS.2’nci yüzyıla tarihlenen Roma dönemine ait, normal insan boyutunda, bronz Hermes heykeli var. Heykel: müzenin en önemli eserleri arasında. Bu bölümde ayrıca, bir kazıda çıkarılan mermer tapınak buluntuları, Roma dönemi mermer mimari parçalar ve Osmanlı dönemi mermer mimari parçalar bulunuyor. Bunun dışında, arkeolojik eserler seksiyonunda bulunanlar:

1.Bölüm: Asur dönemi, silindir mühür.

2.Bölüm: Roma ve Helenistik dönemlere ait: bronz, pişmiş toprak ve cam eserler ve sikkeler.

3.Bölüm: Bizans dönemi sikkeleri, ikonalar ve Osmanlı dönemi objeleri var.

Bu katta, ayrıca, ziyaretçi bekleme salonu ve kafeterya olarak düzenlenen bir salon da bulunuyor.

Birinci Kat: Giriş katına göre, daha sade. Etnoğrafik eserler burada sergileniyor. İslami eserler, silahlar, yazma eserler, dokumalar, takılar, giysiler var.

Asma Kat: Trabzon Müzeler Müdürlüğü olarak düzenlenmiş. İdari kat olarak ayrılmış.

Bahçe düzenlemesi: konağın hemen girişinde, Tyke (Şehirlerin kurucu tanrıçası) heykeli var. Bahçedeki diğer süslemeler ise: doğu köşesinde, ortasında alttaki daha geniş iki kenarlı dilimli çanakları bulunan şadırvanlı havuz bulunuyor. Ayrıca: çam, palmiye ağaçları ve çeşitli çiçekler var.

ST.ANNA/ KÜÇÜK AYVASIL KİLİSESİ

Trabzon’da, şehir içinde, Çarşı mahallesinde, Maraş caddesi Hartama sokak üzerindedir.

Kilise, 1923 yılına kadar, faal olarak kullanılmıştır. Daha sonra ise, Belediyenin ambarı olarak kullanılmıştır. Bina: 1999 yılında Trabzon Valiliği tarafından önerilmiş. Günümüzde ise, herhangi bir şekilde kullanılmıyor.

Trabzon’un, günümüze kadar ulaşmış, ayakta kalan en eski kilisesidir. Narteksi yoktur. Nefler, içten ve dıştan yuvarlak planlıdır. 7. yüzyılda inşa edildiği düşünülüyor. 9. yüzyılda, onarım görmüş.

Aslında, küçük boyutlu bir kilise. İç duvarlarındaki fresklerinin büyük bölümü tahrip edilmiş. Güneyindeki giriş kapısının üzerinde: bir Bizans kabartması ve bir kitabe var. Bu kitabenin, Roma döneminde, I. Basil dönemine (884-885) ait olduğu sanılıyor ve onarım yapıldığını yazıyor.

Zeminin altında, bir mezar odası var. Batı duvarı dışında kalan izler, yapının bir zamanlar, başka bir yapıya bağlı olduğunu göstermektedir. Yapıda: fresk kalıntıları var ama çok bozulmuş durumda.

Trabzon Santa Maria Kilisesi

SANTA MARİA KİLİSESİ

1845 yılında, Rus Çarı I. Nikolas’ın emri üzerine, 8 bin kişilik, İtalyan rahipler gurubu, Rusya’dan kovulurlar ve Trabzon’a varırlar. Trabzon’da, Fransız konsolosunun katkıları ile, bir dernek kurarlar. 1952 yılından, 1854 yılına kadar, bu manastırı ve ana binayı inşa ederler. Karadeniz manzarasına sahip olan bina: tamamen taştan inşa edilir. Bütün kapı ve pencerelerinin dışa bakan cepheleri, oyma taştan çerçevelerle süslenir.

28 Şubat 1855 yılında, Kırım Savaşı sırasında, Sultan Abdülmecid, Trabzon’u ziyarete gelen Hıristiyanların kullanabilmesi için; bir kilise yapılmasına izin verir. 4 Ekim 1869 yılında, kilisenin inşası için ilk taş konur. İnşaatın yapımına: Trabzon’da yaşayan tüm Hıristiyanlar katılır. Sonuçta: kilise, 2 Şubat 1874 tarihinde hizmete açılır.

Kilise: günümüzde, ziyarete açıktır. Karadeniz’e gelen hacılar, turistler ve ticaret için şehre gelen Hıristiyanlar burayı kullanmaktadırlar. Geçen yakın zamanda, belki hatırlayanlar olabilir, buranın rahibi vuruldu. Burada en dikkati çeken husus şu. Bu kilise: Vatikan tarafından yaptırılmıştır, yani Katoliklere ait. Ancak, bu bölgede yaşayan yoğun Rum nüfus, kendileri Ortodoks oldukları için, bu kilisenin yapımını engellemeye çalışmışlardır.

Trabzon St Eugeneus Kilisesi-Yeni Cuma Camisi

ST.EUGENEUS KİLİSESİ. YENİ CUMA CAMİSİ

Trabzon şehrinde, Cuma mahallesindedir.

Bizans döneminde, Trabzon şehrinin korucusu azizi olduğuna inanılan; St Eugenios’a atfen yapılmış.

Yapılış tarihi olarak: 13. veya 14.yüzyıl düşünülüyor. Ama, ne zaman yapıldığı net olarak bilinmiyor.

Yapının, bugün narteksi bulunmuyor. Merkezi kubbe: doğuda haç biçimli iki ayağa, batıda yuvarlak iki Dorik sütuna pandantifler yardımıyla oturur. Yan neflerin üzeri, tonozlarla örtülmüştür. Bu yapıda da fresk izleri ve zemin mozaiklerinin kalıntıları bulunmaktadır. Ayrıca, orta apsisin dışında kartal ve güvercin kabartmalarına yer verilmiş.

Trabzon’un fethinden sonra camiye çevrilen yapıya: kuzey giriş kısmı ile minare ilave edilmiştir. Büyük apsisten bir giriş daha açılmıştır. Taştan yapılan mihrap, barok karakterlidir. Minberi ahşaptan yapılmış olup, sade bırakılmıştır. Mahfilde, iyi bir ahşap işçilik görülür. Bu ilavelerden başka, caminin içinde çok değerli kalem işi süslemeler var. Kullanılan diğer kısımlardaki yazı ve nakışlar yenilenmiş.

ÇARŞI CAMİSİ

Kemer altı semtinde, Çarşı mahallesinde, Bedesten karşısındadır.

Cami: 1839 yılında, Trabzon Valisi, Osman Paşa tarafından yaptırılmıştır. Caminin kurulduğu saha eğimli olduğu için, kuzey cephesinin son cemaat yerinin altına dükkanlar yerleştirilmiştir. Şehrin en büyük camisidir. Ancak, günümüzde daha büyük camiler yapılmış.

Muntazam  taş işçiliği hemen göze çarpıyor. Örtüsü: tamamen kurşunla kaplanmış. Kapı ve pencerelerinde, barok süslemeli bordürler görülüyor.

Trabzon Kalesi

TRABZON KALESİ

Evet, şehirde bugün mevcut bulunan surlar: Roma döneminde, MS.5’nci yüzyıla tarihleniyor. Kale: 3 bölüme ayrılıyor. Bunlar: Yukarı Hisar, İçkale ve Aşağı hisar. Yukarı hisar ile Orta hisar: Kuzgun Dere ile İmaret deresi arasındaki yüksek kaya kitlesi üzerine kurulmuş. Bu bölüm, kalenin en eski bölümü. Ancak: kaba olarak, bir yamuğa benziyor.

Bu yamak şekli nedeniyle: şehrin isminin “Trapez-Trabezus” isminden türediği bilinmektedir. Hatırlarsanız, tarih bölümünde bu konuyu anlatmıştım.

Yukarı Hisar: İç kaleyi koruyan ve Akrapol ile, bu kısmın en eski ve şehrin içinde kapalı bir sitedir. İlk yapıldığı tarih, MÖ. 2000 yıllarına kadar gitmektedir.

Doruğunda: imparator ve imparatoriçenin ikametgahları, bunların çevresinde prensler ve diğer soyluların binaları bulunur idi. Bu binalardan başka: kale muhafızlığı, katip ve hizmetçiler sınıfının bulunduğu yapılar yer almakta idi.

Orta Hisar: Yukarı hisar ve iç kalenin devamı olan bu kısım: yamuksu şeklindedir. İç kaleden, bu kısma, iki kapı ile geçilmektedir. Bu bölümde: Ortahisar camii, eski Hükümet konağı, Zağnos köprüsü, kule ve çifte hamamlar, Amasya camisi, Şirin Hatun camisi, Musa Paşa camisi var. Kule hamamı, çifte hamamı, Amasya camisi, günümüzde yıkık durumdadır. Bu kısımdaki surlar: Trabzon imparatoru Alexsioz II, zamanında yukarı hisardan aşağı hisara kadar yaptırılmıştır.

Aşağı Hisar: Bu kale, batıdan Zagnos burcunun yanı başından başlayıp denize kadar inen surlardan meydana gelmiştir. Bu kısım surların Sotka kapısı adı verilen iki kapısı var. Günümüzde “kale kapısı” ismi verilen mevkide, suru delinerek taşıtların geçmesine elverişli duruma getirilen kısmı, daha yüksek duvarlardan meydana gelmiştir.

Aşağı hisarın çevrelemiş olduğu bölgede, St. Andrea kilisesi, Molla Siyah Camii, Hoca Halil Camii, Pazarkapı Camii, Kundupoğlu ve Yarımbıyıkoğlu Evleri, Sekiz direkli hamam, Tophane hamamı, Hacı Arif hamamı, İskenderpaşa Çeşmesi gibi tarihi eserler var.

Trabzon Kalesi Cephanelik

CEPHANELİK

Burası: Fatih Kulesi veya İrene Kulesi olarak da biliniyor. Ancak; yapılışına ait herhangi bir kitabe yok. Kulenin: imparatoriçe Irene (1340-1341) tarafından yaptırıldığı söyleniyor. Trabzon aristokratları, burada toplantı yapıyorlarmış.

Kapısı üzerinde, Sultan II. Abdülhamit tuğrası ve kitabesi var. Buna göre: cephaneliğin bugünkü yapısı, 1887 yılında yaptırılmış. Çünkü: Yıldız Sarayı Albümünde fotoğrafı var.

Burası: yaklaşık 25 metre yüksekliğinde ve 40 metre çapında, iç içe iki bölümden oluşuyor. İç bölüm:4 ve dış bölüm ise: 3 katlı.

1916-1918 Rus işgali sırasında, mühimmat deposu olarak kullanılmış ve 9 Temmuz 1919 tarihinde, bir patlama ile, hasar görmüş. Günümüzde: özel sektör tarafından, aslına uygun olarak restore edilme çalışmaları sürdürülüyor.

Trabzon Gülbahar Hatun Camisi ve Türbesi

GÜLBAHAR HATUN CAMİSİ VE TÜRBESİ

Şehir merkezinde, Atapark’ın güneyinde bulunuyor. Yavuz Sultan Selim zamanında, annesi Gülbahar Hatun adına, 1514 yılında yaptırılmış. Zamanla: çevresinde oluşturulan: medrese, imaret, mektep, türbe ile birlikte bir külliye oluşturulmuş. Ancak: günümüze, yalnızca türbe kalmış. Diğerleri yok.

Cami: tek kubbeli, kesme taşlardan yapılmış. Kuzey cephesinde ana giriş kapısı var. Cümle kapısı, sivri kemerli ve basık kemerlidir. Bu kapının üzerinde: 1883-1884 yıllarında yapılan onarıma ait, bir kitabe var. Minarenin şerefesi: üç sıra ve iri bademli ve sarkmalıdır. Korkuluk altı ise, köşe kabartmalıdır.

Trabzon Boztepe Mesire Yeri

BOZTEPE MESİRE YERİ

Şehir merkezine 2 km. uzaklıkta ve 250 metre yüksekliktedir. Çam ağaçları ile çevrili bir tepedir. Burada: her türlü yeme-içme tesisi bulunmaktadır.

Trabzon 100 Yıl Parkı

100.YIL PARKI

Trabzon-Rize kara yolu üzerindedir. Şehir merkezine 3 km. uzaklıktadır. Deniz kıyısında, Trabzon Belediyesi tarafından işletilen güzel bir piknik yeri.

TRABZON KIYILARI-PLAJLARI

Trabzon: yaklaşık 115 km. lik kıyı şeridine sahip. Güneşli günlerin azlığı ve bol yağışlı iklim nedeniyle, deniz turizmi istenilen ölçüde gelişmemiş durumda.

Ayrıca: son yıllarda yapımı devam eden Sarp-Samsun kara yolu nedeniyle, Karadeniz kıyı bandının önemli bir kısmına, dolgu yapılıyor. Bu dolgu çalışmaları, kıyılardaki doğal alanları olumsuz etkilemiş. Böylece de, deniz turizmi olumsuz yönde etkilenmiş.

Beşikdüzü Pirinçlik Plajı, Çarşıbaşı Halk Plajı var. Bunlar merkezdeki plajlar. Bunların dışında: Trabzonspor Tesislerinin hemen yanında bir marina yapılmış, burası yüksek kapasitede yat barındıracak büyüklükte.

Trabzon Kızlar Manastırı (Panagia Theosepastos)

KIZLAR MANASTIRI (PANAGİA THEOSKEPASTOS)

Trabzon’da, Boztepe’ye çıkan yol üzerindedir. Belediye tarafından onarılarak ziyarete açılmış. Boztepe’nin yamacında, şehre hakim bir noktada kurulmuş olup, iki teras üzerindeki kayalar işlenerek inşa edilmiş.

Çatısı kayalardan oluştuğu için: manastır adı “Tanrının örttüğü” olarak ortaya çıkmıştır. Manastır kompleksinin çevresi, yüksek koruma duvarları ile çevrilidir.

14.yüzyılda, III. Alexios döneminde, Boztepe’nin güney yamaçlarındaki bir kaya kilise çevresinde yapılmıştır. Daha sonraki dönemde, 19’ncu yüzyılda genişletilmiş ve bugünkü şeklini almıştır.

İlk olarak, güneyde, içinde kutsal su bulunan kaya kilisesi ve onun girişindeki şapel ve birkaç hücreden ibarettir. Kaya kilisenin içinde: kitabeler ve Alexios III. karısı Theodora ve annesi Eirene’nin portreleri var.

Theoskepastos kelimesi: yukarıda sözünü ettiğim gibi; “Tanrı tarafından örtülmüş ve korunmuş” anlamına gelir. Geniş kütlesi ile ayakta kalarak günümüze kadar ulaşmış olması, buranın önemini ortaya koyuyor. Ayrıca: Aleksios’un oğulları: Anrokinos ve Manuel, burada gömülü.

Günümüzde: burada: Anakaya kilisesi, çan kulesi, öğrenci yurtları, misafir odaları, mezar şapeli, çilehane ve kutsal su gibi yerler var. Zaten, 1923 yılına kadar fiilen kullanılmış olan manastır, daha sonra terk edilmiş. Kent merkezinde kalan tek manastır özelliği taşıyan yapıyı görmenizi öneriyorum.

Trabzon Peristere Manastırı (Kuştul Manastırı)

PERİSTERA MANASTIRI (KUŞTUL MANASTIRI)

Trabzon-Maçka kara yolunun 22. km. de, Şahinkaya yol ayrımından 14. km. daha gidildikten sonra ulaşılıyor.

Sümela manastırına benzeyen bu manastır, sanki Sümela’nın küçüğü. 300 metrelik dik bir kaya kütlesinin üzerine kurulmuş. Kale gibi, vadiye hakim bir tepede kurulmuş. 752 yılında kurulduğu tahmin edilen manastır: 1230 yılında yağma edilmiş ve terk edilmiş. Ancak: 1393 yılında tekrar kurulmuş ve 15.yüzyıl başlarında, eski önemini kazanmış.

Ancak: 1906 yılında, burada büyük bir yangın çıkıyor ve sonra her ne kadar onarım da yapılsa, Karadeniz bölgesinin önemli bir kartal yuvalarından biri olan manastır, terk ediliyor.

Manastıra: batı cephesindeki bir merdivenle çıkılıyor. Büyük kilise: açık hollü ve galeri İtalyan stilinde yapılmış bir bina olarak öne çıkıyor. Manastır: defineciler tarafından, maalesef aşırı miktarda tahrip edilmiş. Günümüzde: büyük kilise yıkılmış durumda. Eskiden: bir merdivenle alt avluya bağlanıyormuş.

Trabzon Of

Trabzon Of

Trabzon’da, kahvede oturan ve yeni tanışan iki adam sohbet etmektedirler. Biri, diğerine nerelisin diye sorar. Diğeri:  Ofliyim elhamdülillah” der. Diğeri, yani soruyu soran şahıs merakla ve şaşkınlıkla: “Nereye bağlı bu Of?” der.

Hemen arkasından, Of’lu: “Yukarıya, tirek Allah’a bağlıyuk” der. Hemen arkasından ekler: Amerika bile Of’a bağli.

İnanmıyorsan, Amerikan dolarunun arkasındaki yazıya bak” Evet, Karadenizlinin kıvrak zekasından çıkan espriler, Of’ta kendini fazlaca gösteriyor. Türkiye’de, başka hiçbir yerde, iki harften oluşan bir yer ismi yok.

ULAŞIM

İlçe, İl merkezi olan Trabzon’un 50 km. doğusundadır. Bu yol, araçla 45 dakika kadar sürüyor. Doğusunda Rize ili bulunmaktadır.

TARİHİ

İlçenin tarihine bakıldığında, antik çağda, Mitoslu denizciler tarafından kurulduğu ve MÖ. 312 yılında, Pontus krallığı sınırları içine girene kadar, bağımsızlığını koruduğu öğrenilmiştir.

1461 yılında ise, Fatih Sultan Mehmet tarafından, bölgenin diğer yerleşimlerinin olduğu gibi, burası da, Osmanlı egemenliğine alınmıştır. Daha sonra ise, Sulaklı ve Baltacı derelerinin kıyı kesimlerine, ilk Müslüman-Türk aileler yerleşmiştir.

1916 yılında, bölgede Rus işgali görülüyor. Ancak, Of halkı, Ruslara esir düşmekten se, muhacirlik tercih ederler. Ordu, Samsun, Amasya, Çorum, Ankara, Bolu ve Adapazarı gibi şehirlere yerleşirler. 1918 yılında işgal sona erdirilir.

İlçenin adının kaynağı: Koman Türklerinden “Vatanı hiddetli bir şekilde korumak” anlamına gelen “Ofşin” kelimesinin zamanla, değişime uğrayarak, “Of” olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Ayrıca: Özbek Türklerinin dilinde, Op kelimesi “Silah” anlamına gelmektedir. Zamanla, halk arasında bu kelime, “Of” olarak günümüze ulaşmıştır.

Trabzon Of

GENEL

İlçenin denizden yüksekliği: 10 metredir. Buranın en büyük akarsuyu olan “Solaklı” ırmağı: taşıyarak kıyıya biriktirdiği alüvyonların üzerinde, düz ve fazla geniş olmayan alan üzerinde ilçe kurulmuş.

Bunun sonucunda: yağışların bölgede bol olması, zaman zaman doğal afetlerin yani taşkınların olmasına neden oluyor.

Ayrıca, en ilginç olan: akarsuyun denizle bağlantısında gerekli düzenlemeler yapılmadığından, büyük fırtınalı havalarda, kabaran deniz sahil yoluna zarar veriyormuş.

Trabzon’a bağlı bir ilçe olmasına rağmen: geçmişten günümüze devam eden kültürel ve sosyal yapısı ve halkı sayesinde, Of, başlı başına konuşulan ve bilinen bir yerleşim yeri olmuş. Bir Oflu asla Trabzonluyum demezmiş.

Trabzon’u küçümsediğinden değil, Of’u yeterli gördüğünden dolayı kendini Trabzon’dan soyutlarmış. Zaten: dünya üzerine yayılmış Ofluların, Trabzon toplam nüfusundan fazla olduğuna inanıyorlar.

Çaykara ve Of ilçesinin bağlantısını sağlayan kara yolu, Of ilçesini ikiye ayırıyor.

İklim olarak: bölge, her mevsim yağışlı, yazları serin, kışları ılık geçiyor. Yağışlar, sürekli görülüyor.

İlçenin ekonomisi: tarıma ve işlenmiş çay sanayine dayalı. Çay-Kur ve özel sektör çay fabrikalarında, önemli sayılabilecek istihdam olanakları yaratılmış. Bu arada, özellikle, Doğu Karadeniz’e has “karamiş” meyvesi, tadı ve dalındaki görüntüsü ile öne çıkıyor.

NE YENİR

İlçeye özgü önerebileceğim tatlar şunlar: Kuymak, mıhlama, mısır ekmeği, süzme yoğurt, yayık ayranı, kara lahana.

NE SATIN ALINIR

Bölgeden: çay satın alabilirsiniz.

Trabzon Of

GEZİLECEK YERLER

UZUNGÖL

İlçeye 45 km. uzaklıktaki Uzungöl, yörede yaşayan insanların da en çok tercih ettikleri yerlerden biri.

Trabzon Uzungöl hakkındaki yazım için Uzungöl

OF KALESİ

Cenevizliler tarafından yapıldığı sanılıyor.

COŞ LİTROBA SUYU

İlçenin güneyinde, 5 km. uzaklıkta, Ballıca köyünün, 3.5 km. kuzeyindedir. Su: kaynak suyudur. Özellikle: bayanlar burayı ziyaret ederler ve ziyaret sırasında, üstlerindeki elbiselerden kopardıkları: iplik, yama gibi şeyleri, bu suyun çevresinde bulunan ağaçlara bağlıyorlar.

Bu davranışın özünde: evlilerin çocuğunun olması, evlenemeyen genç kızların evlenmeyi dilemesi. Her yıl 22 Haziran günü, Litroba günü düzenleniyor ve yöre insanları, burada piknik yapıyorlar.

Samsun Bafra

 

Samsun Bafra

Nüfusu 150.000 geçmesine rağmen, Samsun’a çok yakın olması nedeniyle il yapılmayan, büyük bir ilçe. Bu hali ile, Karadeniz’in en büyük ilçesidir. En büyük özelliklerinden biri de: ilçe  girişinde mezarlık, çıkışında ise cezaevi bulunmasıdır.

ULAŞIM

İl merkezi olan Samsun’a uzaklığı: 51 km. dir. 26 km. batısında ise, Yakakent ilçesi bulunmaktadır. Bağlantı Samsun veya Sinop üzerinden gelen, Karadeniz sahil yolu üzerindendir.

TARİH

İlçenin tarihi, MÖ. 5000 yıllarına kadar uzanıyor. Bafra isminin kökeni: Kızılırmak’ın denize açıldığı yerde; MÖ. 521 yıllarında Fenikeliler zamanında, ticaret gemilerinin yanaştığı koylarda bulunan: ticaret evlerine “Bafira” ismi veriliyormuş ve bu isim, değişime uğrayarak, günümüze “Bafra” olarak ulaşmış. Yani: Bafra isminin, muhtemelen 350 yıldır kullanıldığı düşünülüyor.

İkiztepede yapılan kazılarda: kalkolitik döneme ait yerleşim izlerine rastlanmıştır. Burası: yaklaşık 2300 yıl boyunca, sürekli yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. Eski Tunç Çağı, Hitit dönemi kültürlerinin izlerini taşıyan, çok sayıda eser ve kalıntı bulunmuştur. Helenistik döneme ait de, bir mezar bulunmuştur.

Bölge: MÖ.47 yılında, Roma egemenliğine girer. 13.yüzyıl başında ise, Anadolu Selçukluları görülür. 1214 yılında, Konya hükümdarı İzzettin Keykavus, bazı Türkmen aşiretlerini bölgeye yerleştirir. 1243 yılında, Moğol istilaları sonucu, Selçuklu Devletinin yıkılması üzerine, bölgede, küçük bir Türk beyliği olan, Bafra Beyliği kurulur. 1460 yılında, Osmanlılar bölgede egemenliği ele geçirirler.

1876 Osmanlı-Rus savaşında, Kırım’dan Bafra’ya çok sayıda, Tatar gelir. 1912 Balkan Savaşları sonrasında ise, Kosova’dan gelen Arnavut göçmenlerin büyük bölümü, Bafra ve çevresine yerleştirilirler. Halen, Kosova kültürünü ve ana dilleri olan Arnavutçayı yaşatmaktadırlar. Arnavut göçmenlerinin Bafra’da tarım ve bahçecilik kültürünün gelişmesine katkıları büyüktür.

Cumhuriyetin ilanından sonra ise, karşılıklı mübadele sonucu: bölgedeki azınlıklar, buradan ayrılırlar.

Samsun Bafra

GENEL

İlçe, Karadeniz kıyısına 20 km. uzaklıktadır. Denizden yükseklik ise, yalnızca 20 metre. Kızılırmak nehrinin biriktirdiği, alüvyon ovası üzerine kurulmuştur. Kızılırmak’ın denize yakın kısımlarında: arazinin düz olması nedeniyle, birçok göl oluşmuştur. Batıdaki göl: Karaboğaz gölü, doğudaki göl ise: Balık gölüdür. Ancak, ormanlık alanlarda göze çarpıyor.

Bafra’nın en büyük ve Türkiye’nin en uzun akarsuyu olan Kızılırmak, dağları derin bir vadi ile geçerek, ovaya ulaşıyor. Bafra ovası, tamamen Kızılırmak nehri tarafından oluşturuluyor. Irmağın denize yakın bölümlerinde, biraz önce söylediğim gibi, birçok göl oluşmuş.

İlçeye en fazla yağış, Kasım ayında, en az yağış ise, Mayıs ayında düşer. Yıllık ortalama yağış miktarı, 700 mm. civarındadır. Yağmurlu gün sayısı, yılda 100 gündür.

KARPUZ FESTİVALİ

İlçenin, Bengü köyünde düzenleniyor. 1994 yılından bu yana sürdürülen etkinlikler, her yıl yalnızca 10 Temmuz günü ve bir gün süreli olarak yapılıyor.

Samsun Bafra Altınkaya Barajı ve Hidroelektrik Santralı

ALTINKAYA BARAJI VE HİDRO ELEKTRİK SANTRALI

İlçe merkezinin 35 km. güneybatısında, Kızılırmak üzerindedir. Temelden: 195 metre yüksekliktedir. 1987 yılında su tutulmaya başlanmış olup, 1988 yılı ocak ayından itibaren, elektrik üretimine başlanmıştır.

DERBENT BARAJI

Baraj gölü ve çevresindeki ağaçlık alanlar, görülmeye değer güzellikler sunuyor. Piknik yapmak ve dinlenmek amacı ile gidilebilecek yerler. Burada, ayrıca olta ile balık avcılığı yapmak ta mümkün.

Barajdaki diğer turistik aktiviteler: alabalık tesisleri, otel, motel işletmeleri, ev pansiyonculuğu, göl safarisi, olta balıkçılığı. Ayrıca: burada su altı dalış ve şınolker ile balık avcılığı da yapmak mümkün.

KIZILIRMAK

Türkiye’nin en uzun akarsuyudur. Uzunluğu: 1151 km. dir. Irmak: Bafra’nın batısında kollara ayrılır ve Bafra burnundan Karadeniz’e dökülür. Bafra yakınlarında yapılan ölçümlere göre: genişliği 46 metre, derinliği: 1.30 metredir. Saniyede: 21 metreküp su taşır. Akış hızı ise, saatte: 4-6 km. arasındadır.

BAFRA OVASI

Kızılırmak nehri, Bafra Burnundan Karadeniz’e dökülürken, ardında geniş ve alüvyonlu topraklar bırakır. Burası: Türkiye’nin en verimli ovalarından birisidir. DSİ tarafından yaptırılan sulama kanalları ile, ovanın çorak olan kuzey kısımları sulanır. Bu yerlerde, ayrıca hayvancılıkta yapılmaktadır.

BAFRA SELE-SEPET ŞENLİKLERİ

Ramazan ayının 15. gecesi: Bafra’da şenlikler yapılır ve bu şenliklerde özellikle çocukların eğlencesi ön plana çıkar. Bu şenliklere: sele-sepet şenlikleri denir. Bu gece boyunca: büyüklerle küçükler kaynaşır, çocuklar sevindirilir, onlara izzet-ikramda bulunulur.

Eğlenmeleri, gülmeleri için, bir gün önceden hazırlıklar yapılır. Herkes çocuğuna, halk arasında sele-sepet denilen fenerlerden alır. Daha sonra, evlerine ziyarete gelecek küçük misafirler için: şeker, bozuk para veya meyve bulundururlar.

İftar vakti yaklaştığında: çocuklar, guruplar halinde kümelenirler. Küçükten büyüğe doğru, boy sırasına girerler. Bir anda, ilçenin bütün sokakları: bu küçüklerin, ellerindeki fenerlerin ışığı ile aydınlanır.

NE YENİR

Bafra pidesi. Özellikle: Bafra ilçesinde, Turan Ustanın yerinde, Bafra pidesi yemenizi öneriyorum. Bafra pidesinin: kapalı kıymalı ve açık pastırmalı yumurtalı çeşidini mutlaka deneyin.

Diğer çeşitleri sonradan ortaya çıkmış. Köfte de deneyebilirsiniz. Buraya has, güzel köfte yapılıyor. Bunun dışında, eğer yazın buraya uğrarsanız: dondurma denemenizi öneririm.

Özellikle: Ballıbabada yemelisiniz. Gençlik caddesinin sonundadır. Sade dondurmasının sarımtrak bir rengi var.

NE SATIN ALINIR

Bafra lokumu çok meşhur, mutlaka öneriyorum. Kaymaklı lokum: yuvarlak lokumun içinden 1 parmak kalınlığında taze kaymak geçiyor. Üzeri pudra şekerli. Çabuk bozuluyor, aldığınızda çabuk tüketmeniz gerekiyor. Tadı muhteşem.

Aynı zamanda, kokulu lokum.

Samsun Bafra

GEZİLECEK YERLER

LİMAN GÖLÜ

İlçeye, 20 km. uzaklıktadır. Bazı kollarda denize açılır. Bu kolların uzunluğu, bazı yerlerde 2 km. bulur. Gölde: kefal ve sazan balık üretimi yapılmaktadır. Gölün güneyinde: Balık gölü, kuzeyinde ise, Karaboğaz gölü bulunmaktadır.

Karadeniz’e en yakın göl olarak dikkati çekiyor. Su bir miktar tuzlu olduğundan, deniz balıkları da bu gölde bulunabiliyor.

Samsun Bafra İkiztepe

İKİZTEPE

1971 yılından  sonra, İkiztepe köyü bölgesinde bulunan İkiz Tepe ve çevresinde yapılan arkeolojik araştırmalarda: 58 höyük, 5 düz yerleşim yeri, 25 antik çağ ve sonrasına ait kalıntı, 49 tümülüs, 5 kaya mezar, 1 kale, 1 köprü bulunmuş.

İkiztepe: MÖ. 5000 yıllarından buyana, sürekli yerleşim yeri olarak kullanılmış. Hititler: Anadolu’ya gelip, Kızılırmak nehrinin geniş kıvrımı içine yerleştikten sonra, Hattuşaş bölgesini kendilerine başkent yaparlar.

Daha sonra: yeni yerleştikleri yer ile, buradaki yerleştikleri merkez arasındaki bağlantıyı sağlamak için: büyük ve düzgün yollar ve bir takım kaleler yaparlar. Bu yolların en büyüğü ise: Orta Anadolu’yu, Samsun’a bağlayan yoldur.

Ana yol: Kavak ilçesinden itibaren, bugünkü asfalt şasenin geçtiği tabii vadiyi izlemiştir. Çünkü: söz konusu vadinin her iki yakasında, belirli uzaklıklarda sıralanan höyük ve yamaç yerleşimleri vardır.

Ayrıca: Hititlilerin en büyük kentlerinden olan Kültepe’de yapılan kazılarda ortaya çıkarılan tabletlerde: Kızılırmak kıyısında bulunan Zalpuwa (Zalpa) isimli bir şehirden sıkça söz edilmektedir.

Bunun üzerine: başta da söylediğim gibi: 1971-1975 yılları arasında, Bafra ilçesi bölgesinde, toprak üstü kazılarına başlanır. Bafra ilçesinin, 7 km. uzağında bulunan İkiztepe köyünde: Zalpa şehrinin bulunduğu tahmin edilir.

Bu kazı çalışmaları sırasında: yaklaşık 8000 dolayında, tarihi kalıntı ortaya çıkarılır. Bunlar arasında: Dramos mezarı, dönemin modern silah ve tekstil atolyeleri ile mezarlıklar bulunur.

Ayrıca: beyin ameliyatı yapıldığına dair izler bulunan kafatasları bulunması: buranın çok gelişmiş bir medeniyet bölgesi olduğunu işaret etmektedir.

Burada o kadar çok tarih var ki, şaşıracaksınız. Örneğin: Eski Anadolu’da bulunan mezarlıklardan en büyüğü burada. İkiztepe ören yerindeki en yüksek tepe: İlk Tunç Çağına ait.

Yani: MÖ.2300-2100 yıllarına ait. Bu mezarlıkta: 623 mezar taşı bulunmuş. Buradan çıkarılan, 690 iskelet üzerinde yapılan antropolojik araştırmalarda: ölüm yaşları ve cinsiyetleri belirlenmiş. Ayrıca, iskeletlerden, 8 tanesinde, bilinçli beyin ameliyatları yapıldığına dair izler görülmüş.

Ameliyat yapılanlardan bazılarının ameliyattan hemen sonra öldüğü, bazılarının ise 10 yıla varan sürelerle, yaşamlarını sürdürdükleri öğrenilmiş. Bu gerçekten muhteşem bir uygarlığın belirtisi.

Bu en yüksek tepe: daha sonraki Helenistik dönemde (MÖ.330-30) bir Tümülüs yani yığma mezar olarak kullanılmış. Kesme taştan imal edilmiş olan Tümülüs anıt mezarında: iki mezar odası ve girişinde uzunluğu 10 metreye ulaşan, giriş koridoru bulunuyor.

Evet, bu anıt mezar aslına uygun olarak restore edilmiş ve ziyarete açık. Girmeli ve görmelisiniz.

İkiztepe; yaşandığı dönemlerde, Kızılırmak’ın Karadeniz’e döküldüğü yerde kurulmuş. Ama tabii günümüzde, nehrin getirdiği alüvyonlar nedeniyle: kıyı kesimi dolmuş ve şu an bölge, denizden 7 km ve nehirden ise 2 km. daha uzaklıktadır.

Yine, buradaki uygarlığın ulaştığı medeniyet seviyesini görmek açısından: buluntular yani silah, alet, takı ve semboller incelendiğinde, burada yaşayan halkın, madencilik sanatının gelişmesinde büyük rol oynadıklarını görmemek mümkün değil.

Madeni eşyalarda: bakır ve arsenik karışımı kullanılmış. Bakır: Merzifon ve arsenik ise, Gümüşhacıköy yöresinden getirilmiş olmalı. Arsenikli bakırdan yapılmış olarak bulunan, 1000 civarındaki kalıntı, Anadolu’da bulunan en önemli koleksiyonlardan birini oluşturuyor.

Evet, İkiztepe’de bulunan, 6000 civarındaki kalıntı (pişmiş toprak, kemik, boynuz, taş ve maden eser): günümüzde, Samsun Arkeoloji Müzesinde sergileniyor. Bölge ise, Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmış.

ALİ KALE BÖLGESİ

Burası: Belediye tarafından oluşturulmuş bir yer. Tesisler bünyesinde: Oteller, Moteller, Bafra’nın ünlü pidesinin sunulduğu ve kahvaltı hizmeti veren Restoranlar, Çay ocakları, gezinti alanları var. Yani, bir anlamda, hoşça vakit geçirilebilecek bir bölge.

Samsun Bafra Alibey Çeşmesi

ALİBEY ÇEŞMESİ

Cumhuriyet meydanında, Kaykakamlık binası bahçesinin yanında. 1751 yılında yapıldığı belirlenmiş. Bafra’nın en eski çeşmesi. Sütun başları, motiflerle süslenmiş, Gotik tarz andırıyor. Çeşme: arkasındaki duvara dayalıdır.

İki yanındaki iki sütun ve bunları birleştiren yuvarlak bir kemer içinde, ayna taşı ve yalak taşından meydana gelmiştir. Gerek Kaymakamlık ve gerekse Cumhuriyet Meydanına bakan yüzünde, Lale Devrini andıran birer kitabe bulunmaktadır.

KADI ÇEŞMESİ

Tekel caddesi, Alaçam caddesi ve Bulvar yolunun kesiştiği yerdedir. 1778 yılında, Kadı Ali Efendi tarafından yaptırılmıştır. Sade bir yapı stili olmasına rağmen, söylentilerle meşhur olmuş bir çeşmedir. Bu çeşme: su içenlere uğur getireceğine inanılıyor. Ayrıca: bu çeşmeden su içenlerin, Bafra’yı çok sevip, buradan ayrılamayacakları söylenir.

ASARKALE

Kızılırmak vadisindedir. İlçenin 30 km. güneybatısında, Altınkaya barajı yakınındadır.

Burada: sur kalıntıları, sarnıç kuyuları ve eski hapishane, kapalı çarşı olduğu sanılan bir galeri ve merdivenler görebilirsiniz. Yapılış tarihinin, MÖ.1000 yılı olduğu düşünülüyor. Yani: 3000 yıl öncesinden günümüze kalmış.

Buraya giderseniz, kale ile bağlantılı ve günümüze kadar ayakta kalabilen, gözetleme kuleleri görebilirsiniz. Helenistik döneme ait olan kale: korunma amacı ile yapılmıştır. Burada bulunan yontma taştan heykelcikler, yine Samsun Arkeoloji Müzesinden sergileniyor.

Anakayaya oyularak yapılmış, üç adet mezarın da aynı döneme ait olduğu sanılmaktadır. Bunların: Paflagonlara ait olduğu sanılıyor. MÖ.700 yılına tarihleniyor.

Samsun Bafra Deniz Feneri

DENİZ FENERİ

1923 yılında yapılmıştır. Günümüzde, halen aktif olarak çalışmaktadır.

Samsun Bafra Balık Gölleri

BALIK GÖLLERİ

İlçenin 20 km. kuzey batısında, Kızılırmak’ın iki yakasında bulunuyor. Türkiye’nin en lezzetli sazan balıkları, burada avlanmaktadır. Göl, Kızılırmak deltası üzerinde bulunur ve toplam 33 parçadan oluşmaktadır. Özellikle: Yeşilyazı, Koşuköyü, Emenli, Harız gölleri büyük bir alanı kaplamaktadır.

Toplam alanı: 8000 hektardır. Kuş gözlemciliği açısından, çok önemli bir potansiyele sahiptir.

Samsun Bafra Beylik Köyü Höyüğü

BEYLİK KÖYÜ HÖYÜĞÜ

Tepecik köyü sınırları içindedir. Höyük eteğinde, bir de pınar var. MÖ.3000 yıllarından başlayarak, günümüze kadar olan tarihi sürece ait eserler ve de özellikle, Friglere ait boyalı çanak-çömlek parçaları bulunur.

Samsun Bafra Büyük Cami-Cami-i Kebir

BÜYÜK CAMİ (CAMİ-İ KEBİR)

İlçenin en eski tarihi eseridir. Buradaki ilk cami yapısı: İsfendiyaroğullarına mensup Emir Mirza tarafından yaptırılmıştır. Aynı yerde, 1670 yılında, Ayşe Hatun tarafından bugünkü cami yaptırılmıştır. Ayşe Hatun, Osmanlı Sadrazamı Köprülü Mehmet Paşa’nın kızıdır.

Evliya Çelebi’nin, 300 yıl öncesi yazdığı meşhur Seyahatnamesinde sözünü ettiği, iki camiden birisidir. Bitişiğindeki kabristanda: 100-150 yıl önce ölmüş, meşhur alimlerin bazılarının mezarları bulunmaktadır.

Samsun Bafra Çetinkaya Köprüsü

ÇETİNKAYA KÖPRÜSÜ

Cumhuriyet döneminin ilk ve büyük eserlerinden biridir. Samsun-Sinop karayolu üzerindedir. Kızılırmak üzerindeki geçişleri: 1937 yılından önce, 650 metre uzunluğunda, ahşap bir köprü sağlıyormuş. 1937 yılından sonra, bu yeni köprü hizmete açılmış.

O zamanki: Ulaştırma Bakanının adına izafeten, ismi “Ali Çetinkaya Köprüsü” olmuş. Bafra’nın en eski yapılarındandır. Köprü: 7 kemerli ve 250 metre uzunluğundadır. Yeni evlenen çiftleri, uğurlu dur diye, bu köprüden geçiriyorlar.

Samsun Bafra Kuş Cenneti

KUŞ CENNETİ

Kızılırmak deltasındadır. Karadeniz kıyılarında, tabii özelliklerini koruyabilmiş, en büyük, güzel ve ender, sulak alanlardan biridir. Ülkemizde, toplam 420 kuş türünün bulunduğu belirlenmiş ve bunlardan, 316 kuş türünün, Bafra’da barındığı tespit edilmiştir.

Bölgede üreyen kuş türlerinin sayısı ise, 140’dır. Sulak alanda, kış boyunca her yıl en az 100 bin su kuşu, burada barınmaktadır.

Evet, burası Türkiye’nin en önemli kuş alanlarından birisidir. Dünya ölçeğinde nesli tehlikede olan kuş türlerinden: tepeli pelikan, dik kuyruk, bıldırcın klavuzu gibi türler, bölgede görülmektedir.

Göç döneminde ise: aladoğan, arı şahini, balık kartalı, kara çaylak, çayır delicesi ve bozkır delicesi gibi yırtıcılara da rastlanmaktadır.

YEŞİLYAZI KÖYÜ

Bafra yöresine denize girmek isterseniz, burayı tercih etmelisiniz. Buranın sahilinin kumu çok güzel, aslında deniz hemen derinleşmesiyle, biraz tehlikeli de olsa, malum Karadeniz, denize girmek için iyi bir yüzücü ve dikkatli bulunmak şart.

Samsun Vezirköprü