İtalya Napoli Pompei

İtalya Napoli Pompei

 

Pompei şehri: en sağlam kalarak günümüze ulaşmış bir Roma şehri olarak, her yıl milyonlarca turist tarafından ziyaret edilmektedir. Antik  dönemde, Napoli şehrinde 2 bin insan yaşarken, Pompei şehrinde 20 bin insan yaşamaktadır ki, bu da şehrin önemini göstermektedir.

Yapılan araştırmalara göre, bölgedeki halen aktif durumda bulunan Vezüv yanardağının 2000 yıllık süreçlerde patladığı ve patlayacağı değerlendirilmiştir. Buna göre: Vezüv yanardağının, 2079 yılında yeniden patlaması beklenmektedir. Peki, bunu bile bile halk neden burada yaşamaktadır. Öncelikle: patlamanın 2079 değil de, daha geç olabileceğini dilemektedirler, öte yandan, ata  toprakları ve muhteşem verimli bu toprakları terk etmekte zorlanmaktadırlar. Çünkü: burada, her şey yetişmektedir.

İtalya Napoli Pompei

 

Evet: İtalyan’lar, Vezüv’ün 2079 yılında yeniden patlayacağını düşünerek, bazı tedbirler almışlardır. Öncelikle: bugün, Pompei şehrinde herhangi bir arkeolojik kazı yapılmamaktadır. Antik şehrin yalnızca % 60’lık bölümü kazılmış, 8 kapıdan yalnızca 5 tanesi gün yüzüne çıkarılmıştır. Bunun sebebi: gelecek yıllarda olabilecek bir patlamada çıkacak lavların: daha önce olduğu gibi şehri teğet geçmeyeceği ve şehri tamamen yutarak yok edeceği düşünülmektedir. Bu yüzden, İtalyanlar, Pompei şehrinin kalan % 40’lık bölümünü ve şehrin toprak altındaki 3 giriş kapısını, gelecek nesillere bırakmak için, bugün arkeolojik kazıları sonlandırmışlardır. (şehrin kalan kısmı ve 3 kapısı, toprak altında, elektronik cihazlarla tespit edilmiştir)

İtalya Napoli Pompei
İtalya Napoli Pompei
İtalya Napoli Pompei

 

ULAŞIM-GİRİŞ

Roma şehrinden Pompei’ye gitmek isterseniz, otobüs yolculuğu, Napoli üzerinden yaklaşık 3 saat sürüyor. Havanın durumuna göre: 2.5 saatte de ulaşılabiliyorsunuz. Napoli şehrinden ise, Pompei, yalnızca yarım saat uzaklıktadır.

Pompei antik şehri girişine geldiğinizde, çok sayıda, tezgahlar üzerinde hediyelik eşya satıcısı ile karşılaşıyorsunuz. Ayrıca bir genel tuvalet var, ama gezdiğim birçok ülkede ücretsiz olan tuvaletler, İtalya’da da ülkemizdeki gibi paralı hale gelmiş, giriş 0.5 Euro. Daha sonra: giriş sırasına giriyorsunuz ve sıranız geldiğinde 11 Euro karşılığında Pompei antik kentine giriyorsunuz. Tur ile değil, yalnız geldiyseniz, girişte şehrin bir haritasını ve bu yazdığım notları yanınıza almanızı öneririm. Tur ile geldiyseniz de, rehberin anlattıkları ile yetinmeyebilirsiniz, bu  notları önceden okursanız inanın geziden keyif alırsınız.

İtalya Napoli Pompei

POMPEİ ŞEHRİNİN TARİHİ HİKAYESİ

MS.72 yıllarının başlarında, Vezüv dağından dumanlar çıkmaya başlayınca, halk dağın patlayacağını düşünür ve kenti terk eder. Ancak, dağın patlamaması ve halkın; şehrin yaşam büyüsüne kapılmış olması nedeniyle, 7 yıl sonra yeniden şehre dönerler. Normal hayat devam etmeye başlar. Çünkü: şehrin kurulu bulunduğu arazi, topraklar çok verimlidir, ne ekseler bitmektedir. Günümüzde de, yörenin bu özelliği devam etmektedir, bu volkanik bölgede, her türlü ürün yetiştirilmektedir ki, özellikle, insan başı büyüklüğünde ve 2 cm. kabuklu limonları görünce inanamayacaksınız.

Ancak, MS. 24 Ağustos 79 tarihinde, Vezüv’den yine dumanlar yükselmeye başlar. Sallanırlar ama korkmazlar, çünkü birazdan olacakları bilmemektedirler.

Halk önce, yine patlama olacağına inanmaz, dumanların bir süre sonra biteceğini düşünerek, tanrılarına dua ederler. Ancak, bu kez durum farklıdır. Aynı gün, öğleden sonra saat 1 sularında ilk patlama meydana gelir. Toprağın altında sıkışmış kaya buharı, çok büyük bir basınçla tepede gürültü ile patlar, atom bombasının patladığında çıkardığı sese eşit, adeta kulakları sağır edercesine gürültülü bir patlama.

Vezüv dağı

günümüzde 1100 derece yüksekliktedir ki, patlama öncesinde 3000 metre yükseklikteymiş. Yani: patlama ile dağın üçte ikilik kısmı, çevreye yayılıyor. Evet: korkunç bir patlama sonucu toprağın altındaki, koyu gri renkteki sıkışmış kaya buharı, atmosferin 11 km. tepesine kadar çıkıyor, boru şeklindeki bu buhar, atmosferin tepesinde soğuyunca, şapka şeklinde bir bulut oluşuyor. Oluşan bu bulut, rüzgarın da etkisiyle, Pompei şehrinin üzerine doğru hareket ediyor, ama halk hala korkmuyor, çünkü olacakları bilmiyor.

Bulut, yavaş yavaş şehrin üzerini kaplıyor, gün karanlığa bürünüyor, güneş görünmez oluyor, güneş tutulmasındaki durum ortaya çıkıyor. Ancak, bu arada, bulut artık enerjisini iyice kaybediyor. Atmosferin tepesinde gaz halden katı hale dönüşünce, küçük küçük sünger taşları oluşuyor. Ancak: atmosferin 11 km. yüksekliğinde oluşan bu küçük sünger taşları, yer yüzüne 200 km. hızla düşmeye başlıyor.

Hani, bizde bir değim vardır ya “BAŞIMIZA TAŞ YAĞACAK” işte o değimin buradan geldiği söylenir, çünkü Pompei şehrinde insanların başına taş yağmıştır. Hem de: 1 saat içinde 100 milyon ton, bir gün içinde ise 5 milyar ton taş. Bunun üzerine, insanlar artık kaçamazlar, evlerine-dükkanlarına sığınırlar. Fakat: evler, dükkanlar da çare olmaz, çünkü: Pompei sıcak bir bölgede olması nedeniyle, evler ve dükkanlar, yani yapılar yapılırken: kar yağma ihtimali olmadığından, yapıların üstü: basit ahşap çatılar ile kapatılmıştır ve bu basit ahşap çatılar, bu taş yağmuruna dayanamazlar.

Evet: tüm bunlar

O dönemde şehirde yaşayan Plinyus isimli doğa bilimci (patlama sırasında denizdedir ve ölmüştür) bir insanın genç yeğeni tarafından (Genç Pilinyus) bir arkadaşına yazdığı  mektuptan öğrenilmiştir ki, patlama öncesi ve anını, ayrıntılı olarak yazmıştır. Zaten, 1800’lü yıllarda. bu mektup bulununca, Pompei şehrinin akibeti öğrenilmiş ve araştırılmaya başlanılmıştır. O ana kadar, latince dilinde “yanardağ” kelimesi yoktur. Daha sonra ise, yanardağ kelimesi kullanılmaya başlanmış, yanardağ patlaması sonucu oluşan bulutlara ise “Pilinyus bulutları” ismi verilmiştir.

Gelelim olayları yaşamaya.

Taş yağmuru sonucu binalar hasar görmeye başlıyor. Patlamanın ardından, taş yağmuru sonrası, insanlar, artık evlerinden çıkamaz duruma geliyorlar, öğleden sonra 5 civarında, asıl ikinci patlama oluyor. Önce gaz ve ardından lavlar çıkmaya başlıyor. Lavlar: Pompei şehrinin üzerine gelirken, civarda bulunan bir çok yer, 5 bin derece ısı taşıyan bu lavlar tarafından yok ediliyor. Tesadüf eseri olarak: lavlar, Pompei şehrinin kuzey surlarını adeta yalayarak, şehrin kenarından, denize doğru gidiyorlar. Bu lavlar gelirken, beraberlerinde gaz ve kül bulutu getiriyor.

Yani, şehrin üzeri, nemli, koyu gri ve yapışkan bir kül tabakası ile kaplanıyor. Lavlar şehre zarar vermese de, bu yapışkan kül tabakası, soğuduğunda betona-çimentoya dönüşüyor ve dokunduğu her şeyin şeklini alıyor. Böylece, Pompei şehrinde yaşayan 20 bin insan: söylenenlere göre, 3 nefeste ölüyorlar.

Önce ateş yutmuş gibi oluyorlar, gaz boğazlarını yakıyor, canları yanıyor, daha sonra ikinci nefeslerinde akciğerleri artık dolmaya başlıyor, kül-duman, öksürük, üçüncü nefesten itibaren, nefes alamamaya, donmaya başlıyorlar. Yani, burada bulunan insan kalıntıları, insanların ölürken ki, durumlarını yansıtması açısından da büyük önem taşımaktadır.

Şehrin insanları, rastgele sağa sola koşuşturup dururlar.

İçlerinde, farkında olmadan, Vezüv’e doğru koşanlar olduğu bile söylenir. Bir kısım halk, limana doğru kaçmaya başlar. (Liman, şu anda bilet gişelerinin olduğu, şehre giriş yapılan noktada imiş, zamanla deniz geri çekilmiş) Gemilere binerler, bir daha dönmemek üzere kentten uzaklaşmaya başlarlar.

Ancak, bunların yolunu bir deniz kabarması/tusunami keser ve dev dalgalar, bindikleri gemileri, birer çöp gibi, yukarıya kaldırarak, kızgın lav denizinin ortasına, kıyıya geri atar.
Kurtuluşu evlerinde ve kapalı mekanlarda görenler, volkandan çıkan müthiş sıcaklık yüzünden, havadaki oksijenin kısmen gaz karbonik hale dönüşmesi yüzünden ve dağdan sızan kükürt gazının etkisi ile boğularak ölmüşlerdi.

Zaten, evleri volkandan çıkan taşlar ve diğer malzemelerin ağırlığı altında çökmekteydi. Yarılmış olan yerden çıkan ağır ve zehirli gazlarda bir başka ölüm nedeniydi. En ilginç olanı ise, ölümleri en çok etkileyen bu gazların, Vezüv çevresindeki hava akımları sonucu, yalnızca Pompei şehri üzerinde yoğunlaşması imiş. Yani, hava akımları, bu gazları Pompei üzerinde değil, başka bölümlerde de yoğunlaştırabilir ve Pompei de bu denli yoğun ölümlere sebep olmazdı.

Daha sonra, Pompei üzerine, kızgın küller yağmaya başladı. Ve ilk ölenlerin üstünü, yorgan gibi örttü. Birkaç saat içerisinde, 20000 insanın yaşadığı güzel ve canlı kent, büyük bir mezarlık haline dönüştü. Tarih, Pompei şehrini, konserve gibi yapıp, gelecek nesillere aktardı. Yaklaşık 2000 yıl önce, o görkemli villalar, heykeller, duvar resimleri, mozaikler, tapınaklar, pazar yerleri, uzun yıllar boyunca dokunulmadan 15-20 metre yüksekliğindeki bir tabakanın altında gömülü olarak kaldı.

Pompei de, felaket sırasında ölenlerin bir bölümü, arenalarda, ölümüne dövüştürülen köleler olan gladyatörlerdi.

Bunlar, normal zamanlarda da çoğunlukla kaçmamalarını, ayaklanmamalarını yada herhangi bir durumda intihar etmelerini önlemek için, zincirlenmiş olarak tutuluyorlardı. Felaket, anında, öylece zincirlerine bağlı olarak öldüler. Bunun dışında, buluntular arasında, hamile kadınlardan çocuklara, yaşlılardan ve diğer kölelere rastlandı. Ev, biraz mal mülk sahibi olup kaybetmekten korktukları için ayrılmayan zengin insanlar veya terk edilen evlerde kalanları yağmalamak isteyen hırsızlarda bunlar arasındaydı.

Kimi de, son anda kaçmaya çalışan, sıradan vatandaşlardı. Pompei’nin sayfiye kasabası Herculaneum’da, deniz kenarındaki balıkçı barınağında, koyun koyuna bulunan 300 insan, muhtemelen, balıkçı aileleri ve bu civarda yaşayan sıradan vatandaş yada kölelerdi. Kuşkusuz, Pompei de yada herhangi bir Roma şehrinde, günümüz ahlak değerlerine uymayan, görgüsüzlüklerinin derecesini bilemeyiz, fakat debdebeli bir hayat süren, ayrıcalıklı bir tabaka vardı.

Daha sonra, şehir binlerce yıl, toprağın 6 metre derininde saklı kalıyor. Ortaçağ boyunca da bulunamıyor. Biraz önce de sözünü ettiğim gibi, genç Pilinius’un patlama ile ilgili notları bulununca, insanlık, tarih sahnesindeki bu patlamanın ayrıntılarını öğreniyor ve detayları tarif edilmesine rağmen, şehrin yeri bulunamıyor ki, 16’cı yüzyılda bir su kemeri inşası sırasında ortaya çıkan  buluntulara kadar.

Kentin diğer bir özelliği: Merkez Kilisesi, Madonna Del Rosario Di Pompeiye adanmış olan kent, son zamanlarda Katolikler için bir haç yeri haline gelmiştir.

KENTİN KEŞFEDİLMESİ-GÜNLÜK YAŞAM İZLERİ 

Vezüv yanar dağındaki püskürme günlerce sürdü. Bunun sonunda, şehir toprağın 6-7 metre derine gömüldü.
Ta ki, 1711 yılında, bir İtalyan köylüsü, bir bağda, çukur kazarken, bir duvara rastladı. 1700 yıl boyunca, toprak altında uyuyan bir medeniyetin ortaya çıkarılmasına sebep oldu. Batık kentin diğer kısımları, 16’ncı yüzyılın ikinci yarısında, bölgeye su kanalı yapmak üzere gelen mimar Fontana tarafından keşfedildi. İlk kazılar, 1709 yılında, Herculaneum da başladı. 1860 yılında, kazının yönetimi İtalyan Argeolog Fioreki’ye verildi. Uzun çalışmalar sonucunda, kentin 7 kapısı, ana caddesi ve diğer önemli caddeleri, çok sayıda ev ve casalar ( yüksek sınıf evleri) ve kent duvarları ortaya çıkarıldı. Dünya, bu güne kadar böyle bir felaketi ne duymuş, ne de görmüştü.

Dönemin en güzel evlerini, eşyalarını, sanat eserlerini bünyesinde barındıran Pompei, dakikalara sığabilecek bir zaman diliminde yerle bir olmuştu. Akdeniz in hafif deniz rüzgarlarını alan, bu sevimli kent, karşısında bulunan Capri Adası gibi cennetten bir köşeydi adeta. Romanın tüm zengin aristokrat ve nüfuslu insanları, Pompei’ye yerleşmeye başlamışlardı. Kent güzelliğinin yanında bir eğlence ve kumar merkezi konumuna girmişti.

Şehri, 8 kapılı bir duvar çeviriyordu ve gece-gündüz gelen tüccarlarla dolup taşıyordu.

Her kapı, iki kapı şeklinde inşa edilmişti. İnsanların ve hayvanların girmesi için, ayrı merdiven ve kapılar vardı. Sokaklar, daha önce ki patlamalarda, şehrin dört bir yanına savrularak donmuş lav tabakalarıyla döşenmişti. Bu sokaklardaki araba tekerleklerinin izi, bugün bile görülebilmektedir. Şehrin ortasındaki Forumda, her hafta, ayrı bir eğlence düzenleniyordu. Düzenlenen eğlenceler, kimi zaman, bir kölenin başka bir köle ile veya bir aslanla dövüştürülmesi şeklinde oluyordu. İnsanların ve hayvanların ölüm çığlıkları, Pompei halkının gözünü daha da karartıyordu. Alkış ve bağırışlarını daha da arttırıyordu.

Vahşetin her türlüsü, Forumda, Pompeililere sergileniyordu. Pompei’nin en önemli binaları, bu yüzden Forum meydanına bakıyordu. Bunlar arasında, iki tiyatro binası, bir gladyatör alanı, hamamlar, tapınaklar vardı. Şehrin iklimi ve manzaralarının güzelliği, birçok zengin Roma’nın buraya yerleşmesine, çok süslü evler, köşkler yaptırmasına sebep oldu.
Buranın başlıca gelirini ise, şarap ve yağ ticareti oluşturuyordu. Ayrıca, şehrin her köşesinde, fuhuş evleri boy gösteriyordu. Bir yandan soyluların görkemli villaları, diğer yandan da, hizmetçi ve kölelerin fakir evleri ve KIYAMET KOPUYOR.

İtalya Napoli Pompei Taş insanlar

TAŞ İNSANLAR

1860 yılında, İtalyan bilim adamı, Giuseppe Feovelli, taşlaşan küllerin arasında, bir boşluk bulur. Buraya açılan delikten içeriye, sıvı alçı enjekte eder. Sıvı alçının donmasını bekler ve içerideki boşluğun kalıbını çıkarır. Daha sonra, üstteki taşlaşmış lav tabakasını kaldırır ve alçı ile biçimlenen görüntünün, aslında bir canlı insan görüntüsü olduğunu tespit eder. Hem de, o anda, yani öldüğü andaki yüz ifadesi ve vücut şekli ile.

Evet, Pompei’de çalışan arkeologlar, lavlar altında kalan insan ve hayvan vücutlarını ortaya çıkarmak için ilginç bir yöntem geliştirdiler. Sert bir cisimle, taşlaşmış, lavla kaplı kabarık yerlere vururlar. Alttan, boşluk olduğu zaman duyulan ses değişikliği olduğunda, yani böyle bir yere rast gelindiğinde, küçük bir delik açarlar. Bu delikten içeriye sıvı alçı dökerler.

Bu kalıplar alındıkça, bunların, Vezüv’ün lavlarından kurtulamayan köylüler, soylular, köleler, çocuğuna sarılmış anneler, yaşlılar, gençler, köpekler ve atlar oldukları ortaya çıktı. Burada dikkat edeceğiniz nokta şu. Hava ile teması olan canlı vücutları doğal olarak yok olmuş, ancak hava ile teması olmayan canlıların vücutları ise, yok olmamış, kemik-iskelet sistemi aynen muhafaza edilmiştir.

Yani, alçı kopyalar alınırken, bir kısmının içi boş, bir kısmının ise, içinde iskelet sistemi, kafatası, el parmak ve ayak parmak iskeletleri ve hatta dişleri görülebilecek durumda, alçı profiller çıkarılmıştır. Bunlar, halen görülebilmektedir. Yanı bir kısım alçı profilde, parmak iskelet kemikleri, kafatası, dişler görülmektedir. Diğer bir kısım profilde ise, yalnızca canlıların o andaki vücut şekilleri, yüzlerindeki ifadelere kadar görülebilmektedir.

Pompeililer, taş olarak çıkarıldıkları vakit, ölüm anında ne yapıyorlar ise, o halde bulundular. Kimi başlarını ellerinin arasına alarak çaresizlik içinde oturmuşlar, kimi de çocuklarıyla çarşıda alışveriş yaparken ölmüşlerdi. Bir duvarın üstünde bugün bile görülebilen SODOM ve GOMORO yazısı bulunmaktadır. Tarihçilere göre, Pompei’de yaşayan Yahudi köleler, Pompei’nin durumunu görüp Sodom ve Gomoro’yu hatırlatmak için, bu yazıyı yazmışlardır. Bu yazının anlamı şudur: Pompei halkı ile Lut Kavminin kaderleri arasında paralellik vardır. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam inancında ve kutsal kitaplarında, bilhassa cinsel münasebetleri nedeniyle, günahkarlık içinde yüzen Lut kavminin, şehirleriyle (Sodon ve Gomarro) birlikte, Tanrı tarafından, yangınlı büyük bir felaketle yok edilerek, cezalandırıldıkları kabul edilir.

(Sodom ve Gomoro şehirderi hakkında kısacık bilgi vereyim.

Bu kentler, Ortadoğu’da, Lut gölü yakınlarında ilk çağlarda kuruludur. Lut Peygamber, bu şehirde yaşayan insanları din ve ahlak konularında uyarmaya, doğru yolu göstermeye çalışırken, gökyüzünden üç melek erkek kılığında şehre iner ve halka Lut un evini sorarlar. Halk evi tarif eder ve bunlar Lut Peygamberin evine giderler, ancak halk arkalarından bunları takip eder ve bunlar eve girince Lut peygamberden bunları, yani erkek kılığına girmiş, üç meleği kendilerine vermesini isterler.

Halk, bunların melek olduğunu bilmez, yalnızca çok güzel üç erkek olarak değerlendirir ve ahlaksızlığın boyutu yani sapkın ilişkiler ortaya çıkar. Üç melek, Lut Peygambere, hemen ailesini alarak şehri terk etmesini, şehrin tanrı tarafından yok edileceğini söylerler. Bunun üzerine, sabah olmadan, Lut Peygamber ailesini alarak ve halka görünmeden şehri terk eder. Yalnız bir kural vardır, kimse geriye dönüp şehre bakmayacaktır. Aksi halde, bakan taş olacaktır. Meleklerin bu söylediğini Lut Peygamber ailesine söylemesine rağmen, karısı, merakını gideremeyip döner ve şehre bakar, o anda taş olur, şehir de yok olur.)

Pompeide; toplam 12 adet genelev bulunduğu tespit edilmiştir.

Bunların bu denli çok olmasının başlıca sebebi, Pompei’nin bulunduğu konum itibarı ile, deniz ticaretinin önemli merkezlerine yakın olması, denizcilerin uzun aylar denizde kalma sonucu, cinsel yönden taleplerinin karşılanması için, Pompei’de genelev sektörü büyük bir sektör olarak kurulmuştur. Öyle ki, günümüzde bu evlerin içinde görülenler, sektörün boyutunun ne kadar ileri gittiğini göstermektedir. Bu evlere, el yapımı kurşun borular ile, zemin altından, sıcak su götürülmüştür.

Bu evlere, dişi kurt ismi verilir, çünkü, burada doğan çocukların babaları belli değildir, Romanın kuruluş efsanesi gibi, hani Romus ve Romulus unda, babaları belli değildir ( aslında efsaneye göre babaları tanrıdır) ve dişi kurt tarafından süt verilerek büyütülmüşlerdir, burada bu bağlantı var, dikkat. Ayrıca, kente gelen denizcilerin dil, yol bilmeme gibi sorunlarına karşı, cadde taşları üzerinde genelevin yerini belli eden, imgeler, ayak izleri bulunmakta (not, bunların üstüne basın, şans getirdiği rivayet edilir)

Sonuç olarak,

Burada yaşayan halk çok zengin olmuş. Bu muhteşem zenginliğin yarattığı sefahat ortamı, insanları yeni arayışlara itmiş, büyük olasılıkla çarpık ilişkiler görüldüğünde, Yahudi kölelerin yazdıkları bunlara tepki olarak değerlendirilebilir. Yani; diğer kentlerde olduğu gibi, yoksa Pompei tanrının gazabına uğramış bir kent mi idi, günümüzde zaten Vezüv yanardağı hala, cezalandırıcı olarak da isimlendirilmektedir.

Daha önce söylediğim gibi, burada muhteşem bir yol sistemi var. Yolun her iki kıyısında kaldırım yapılmış. Yol balık sırtı, yani yağmur ve yağışta yolda göllenme olmuyor, sular akıp gidiyor, ayrıca yol üzerinde yayaların akan sulara batmaması için, basamak şeklinde yaya geçitleri yapılmış, ayrıca arabalar için, araba tekerleklerinin geçme yerleri yapılmış. Binlerce yıl önce yapılan işler bunlar, görünce hayret etmemek elde değil.

İtalya Napoli Pompei
İtalya Napoli Pompei
İtalya Napoli Pompei

 

ŞEHİRDEKİ GEZİ

Şehre girdiğinizde, bir rampa var. Bu rampayı çıkınca, biraz soluklanın, korkmayın başka rampa yok. Burası, yani giriş noktası “Liman kapı” olarak biliniyor ve deniz o dönemde buraya kadar ulaşıyormuş ki, hemen aşağıda büyük demir halkalar göreceksiniz, bir z amanlar bunlara gemiler bağlanıyormuş.

Evet: rampa bitince, bir cadde başlıyor. Caddenin her iki yakasında kutu kutu alanlar var. Bunların, yani şehirdeki yapıların ev mi, yoksa dükkan mı olduğunu anlamak çok basittir. Eğer önlerinde, sürgülü kapı için zeminde uygun yer varsa, bunlar dükkandır. Çünkü: dükkanlar yerden kazanmak için, sürgülü kapı kullanırlarmış. Evlerde, ise bildiğimiz kapı kullanılırmış. Bu dükkanların önündeki kaldırımda ise: taşlarda delikler göreceksiniz. Deliklerin amacı: öncelikle dükkanların tentelerini bağlamak, sonra da gelen müşterilerin atlarını bağlamalarıdır.

Sağ yandaki yapılarda ise, değişik bir mimari göreceksiniz. Pompei’de ülkemizdeki  Roma şehirlerinde olduğu gibi “mermer” görülmüyor, burada daha çok tuğla ve volkanik malzeme kullanılan bir mimari yöntem tercih edilmiştir. Bu yöntemde: örme tekniği var, alt tarafı düz, uç kısımları sivri tuğlalar, volkanik malzemeden oluşan taşlarla, aralarına çimento konularak örülüyor.

Napoli Pompei

Caddenin iki kenarında iki, yüksek yaya kaldırımları göreceksiniz.

Pompei şehrindeki yaya kaldırımlarının yüksekliği 30 cm dir. Kaldırımların bu kadar geniş ve yüksek olmasının nedenine gelince: ilginçtir ki bu şehirde kanalizasyon tertibatı  bulunmamaktadır, bu nedenle, Romalılar, tuvalet ve diğer atıkları, cadde ve sokaklara vermişler ve bunların cadde ve sokaklardan akıp gitmesini düşünmüşlerdir.

Bu durumda, elbette, insanlar cadde ve sokaklarda yürürken, özellikle bu tuvalet atıklarına basmamak için, yüksek ve geniş kaldırımlar yapmayı tercih etmişlerdir. Hatta: bu cadde ve sokakların bazı yerlerinde, taş-taş şeklinde yaya geçitleri dahi koymuşlardır. Bu yaya geçitlerinde de, taşlar arasındaki mesafe özeldir, çünkü Roma imparatorluğunda atlı arabalarda, tekerlekler arası mesafe standarttır ve bu nedenle, yaya geçitlerinde taşlar arasındaki mesafe, bu atlı arabaların geçebileceği şekilde düzenlenmiştir.

Ayrıca: yine bu cadde ve sokaklar: 2-4 metre genişliğindedir ve bazı yollar tek şerit, bazı yollar çift şerit olarak hazırlanmıştır. Şehre giriş bölümünde, bu cadde üzerinde dikkatinizi çekmek istediğim başka bir şey daha var. Cadde üzerinde, taşlar arasında, parlak küçük taşlar göreceksiniz. Bunlar, günümüzden 2000 yıl öncesinde, yollardaki aydınlaşmayı sağlamak üzere konulan, doğal fosfor içeren ve ay ışığında pırıl pırıl parlayan taşlardır. Şehre dışarıdan gelen denizciler, aşağıya gemilerine inerken, bu fosforlu taşlar sayesinde aydınlanan yollarda rahatlıkla ilerliyorlarmış ve düşünün “ışıl ışıl” parlayan bir yol da ilerliyorsunuz, o günün şartlarında bu muhteşem bir güzellik.

Evet: dünyanın ilk modern karayolunu Romalılar yapmıştır.

İlk durak, bir tapınak.

Burası: Pompei şehrinin en eski tapınağıdır. MÖ.6’ncı yüzyılda, tanrı Apollon adına yapıldığı biliniyor. Çünkü: tanrı Apollon ve onun kız kardeşi Artemis’in heykelleri burada bulunmuştur. Günümüzde de orijinal olmayan birer kopya heykel görülmektedir. Ayrıca: MÖ.6’ncı yüzyıldan kalan, taş üzerinde bir yazı var. Bu yazı: tapınak yapımında bağış yapanlardan söz ediyor. Tapınağın önünde ise, bir adak sunağı görülüyor. Bunların yanında: orta avlu, üzeri açıktır. Yanlarda ise, yürünen koridorun üstü, ahşap örtü ile örtülmüştür. Burası, aynı zamanda “güneş tanrısı”na da ithaf edilmiştir. Bundan dolayı, bir kolon üzerinde “güneş saati” görülüyor.

Sonra, şehrin “Basilica” sı karşımıza çıkıyor.

Napoli Pompei Basilica

 

Napoli Pompei Basilica

 

Napoli Pompei Basilica

 

BASİLİCA

Basilica, günümüzde “kilise” anlamında kullanılmaktadır. Ancak, antik Roma döneminde basilica’nın iki işlevi vardı. Bunlardan birincisi: yağmur yağdığı zaman, şehrin forumunda yani merkezinde bulunan ticari arabalar ve satış tezgahları, bu kapalı yere taşınıyordu. Basilica’nın, ikinci işlevi ise, mahkemelerdi.

Evet: Pompei şehri basilica’sı: 26×55 metre ebatlarında, 28 kolonludur. Bu basilica: ilk olarak MÖ.2’nci yüzyılda yapılmış ve bugünkü görünümü ise, MS.79 yılından kalmadır. Basilica’nın mimari olarak en büyük özelliği, günümüzden 2000 yıl öncesinde, burada duvar kaplamasının kullanılmış olmasıdır. Mermer tozu ile yapılan bu  duvar kaplamaları muhteşem güzeldir. Kolonlara dikkat ederseniz: ateş tuğlası ve dış kısmının çimentodan yapıldığını göreceksiniz.

Basilica’nın “adalet sarayı” işlevine gelince: burada, sağ yandaki yapının en tepesinde, hakimler otururlarmış. Bu hakimler: (yapılan arkeolojik araştırmalarda taş merdiven veya geçit bulunmadığından) bir ahşap merdiven ile, mahkeme öncesinde, yapının tepesine, ulaşılmaz bölüme çıkarılırlar, merdiven başka ve uzak bir yere taşınır ve mahkeme sırasında kararlarını verirken can güvenliklerinin bulunması sağlanırmış. Dava bitip, herkes uzaklaşınca, hakim, en tepedeki bu  bölümden yine ahşap merdiven ile aşağıya indirilirmiş. Evet: kenardan baktığınızda denizin günümüzde ne kadar uzakta bulunduğunu görebilirsiniz.

Napoli Pompei Forum

 

Napoli Pompei Forum

 

FORUM

Forum, diğer bütün Roma şehirlerinde olduğu gibi, Pompei şehrinde de, şehrin kalbinin attığı yerdir. Şehrin hazinesi, arşivi, önemli tapınakları, adalet sarayı, ticaretin olduğu yer hep buradadır. Forumda: orta kısım açık, y an kenarlar kapalı ve iki kat şeklindedir. Hemen karşıda bulunan yan yana üç yapı: şehrin belediye binası ve fen işleri gibi yerleridir. Bu kanıya nerden varılmıştır? Şehir bulunduğunda, 79 yılındaki patlama anında ne varsa bulunmuş, bu buluntular tasnif edildiğinde, yapılar ve binaların işlevleri ortaya çıkarılmış ve buna göre isimlendirilmişlerdir.

Forumun hemen karşısında, merdivenlerle çıkılan yer “Jüpiter Tapınağı” dır. Yunan mitolojisinde “Zeus” olarak isimlendirilen bu en büyük tanrı: Roma mitolojisinde, Jüpiter olarak bilinir.

Forumda: kaideler göreceksiniz. Bunlar mermer kaplıdır. Kalan kısımlar yumuşak travertendir. Bu yumuşak malzeme kullanılması nedeniyle, forum bölümüne araçla girilmesi yasaktır. Yalnızca yaya girişi serbesttir. Kaideler üzerinde: o dönemin yöneticilerinin heykelleri durur. Bunlardan bir kısmını, sol yanda görebileceksiniz. Evet, forumda gezerken bir yer göreceksiniz. Ticaretin olduğu yerde: kontrol de gerekir. Burada yani göreceğiniz yerde: ölçü yerleri var. Örneğin: forumdan şarap-buğday-zeytinyağı aldınız, bunları, buraya getirip, buradaki ölçü yerlerinde denetliyorsunuz ve eksik gelirse, ilgililere haber vererek, hakkınızı arayabiliyorsunuz.

Gezimize devam ediyoruz, sol tarafta küçük bir müze var.

Napoli Pompei Müze
Napoli Pompei Müze Taşlaşmış İnsanlar
Napoli Pompei Müze Taşlaşmış İnsanlar
Napoli Pompei Müze Taşlaşmış İnsanlar
Napoli Pompei Müze

 

MÜZE

Burada: demir parmaklıklar ardında: Pompei şehrinden çıkarılmış çeşitli kalıntılar öylesine raflara yerleştirilmiş, sergileniyor. Önce, anforalar var. Bunlar: malum, altı sivri testiler ve denizciler tarafından: zeytinyağı-şarap gibi sıvı maddelerin taşınmasında kullanılmıştır. Bunlardan sonra, yine bir taş heykel ve ardından: camekan içinde, iki taşlaşmış insan sergileniyor. Özellikle: taşlaşmış, köpek, duruşu ile patlama yani ölüm anındaki  duruşunu göstermesi açısından ilginç. İnsanlar da öyle, ölüm anındaki halleri görülüyor, özellikle biri bayan ve hamile.

Üstleri önce bir kabukla kaplanmış, sonra bu kabuk çimentoya dönüşmüş. Bir diğer insan: yere çökmüş, ağzını kapatmış, çünkü gazdan boğulmak üzere. Merak edenler olabilir, bu şehirde patlamalarda 20 bin insan ölmüş, bunların taşlaşmış halleri nerede? Söylenenlere göre, bunlar, açık havada bozuluyorlarmış ve özel ortamlarda muhafaza edilmeleri gerekiyormuş, bu yüzden, buraya birkaç tane bırakılmış, geri kalanlar, özel yerlerde muhafaza ediliyormuş ki, zaten birçoğu da bozularak yok olmuş.

TUVALET

Gezimize devam ettiğimizde, sağ yanda, genel tuvalet olarak kullanılan bir yer görülüyor. Burada: beton zemin üzerine ahşap oturma yerleri bulunuyormuş ve insanlar, hep bir arada, bu ahşap oturma yerlerine oturarak tuvalet ihtiyaçlarını bir arada gideriyorlarmış.

ÇEŞMELER

Pompei şehrinde, birçok çeşme göreceksiniz ki bu çeşmelerin üstlerinde, mermer plaka üzerinde, bir hayvan resmi bulunur. Çünkü: o dönemde, şehirde adresleme sistemi yoktur, insanlar nerede oturduklarını ve  nerede buluşacaklarını, bu çeşmeler ile kararlaştırırlarmış. Örneğin: evin nerde  denildiğinde, baykuş çeşmesinin olduğu yerde, veya nerde buluşalım: tilki çeşmesinin olduğu yerde gibi.

Yürüyerek aşağıya doğru iniyoruz.

Napoli Pompei Hamam

 

Napoli Pompei Hamam

 

Napoli Pompei Hamam

 

Napoli Pompei Hamam

 

Napoli Pompei Hamam

 

HAMAM

Antik Roma’da, hamamlar yalnızca yıkanma değil, aynı zamanda sosyal etkinliklerin yürütüldüğü, konuşmaların yapıldığı, toplantılar yapılan bir yer olarak önem kazanmıştır. İş adamları, masaj yaptırırken, diğer taraftan iş görüşmelerini yaparlarmış. Evet: hamamlar büyük tesisler. Erkek ve bayanlar olarak ikiye ayrılırlar, eğer ayrı olmazsa: erkek ve bayanlar, aynı hamama farklı saatlerde girerlermiş. Burası: küçük bir hamam, ama Pompei şehrinin en iyi korunarak günümüze ulaşmış hamamı olarak önem kazanıyor. Küçük bir hamam olması: zengin hamamı olduğunu işaret ediyor. Zaten forum bölümüne yakın olması da zengin hamamı özelliğinin en büyük işaretidir.

Hamamda: birkaç bölüm bulunuyor. Bu bölümler içinde, sadece “soğukluk” bölümü, kadınlar tarafından kullanılmıyor. Çünkü: hamile kadınlara ters etki yaratacağı düşünülüyor. Diğer tüm bölümler ise ortak kullanılıyor. Önce bir bahçe var. Burada: insanlar hamama girmeden önce egzersizler yapıyorlar yani ısınıyorlar, oyun oynuyorlar, özellikle “bilye” oyunları çok yaygın.

Sonra “soyunma” bölümü var.

Mozaiklerin üzerinden geçerek buraya ulaşılıyor. Bu göreceğiniz mozaikler orijinaldir. Sonra: “ılıklık” denilen bölüme geçiliyor. Burada: masalar üzerinde, masaj yapılıyor ve biraz vakit geçiriliyor. Buradan sonra ise: “sıcak” bölüme geçiliyor. Duvarlardaki işlemeler de muhteşemdir. Hatta: bu işlemelerde mavi renk görülüyor ki, mavi renk zenginliğin sembolüdür ve her yerde kullanılmaz, bulunmaz.

Sonrasında, hamamın en ilginç bölümüne geliyoruz. Burası: sauna bölümü. Burada: hemen solda 10 kişi kapasiteli bir havuz var.

Arka tarafta: kalorifer dairesi gibi bir yer var, burada: köleler tarafından ısıtılan su ve hava yani buhar: “sıcaklık” bölümünün duvarları ve zeminindeki kanallarda ilerleyerek, bölümü ısıtıyor. Duvarlar ve zemin iki katlıdır. Buhar tavana yükseldiğinde, su damlası olarak, aşağıdakilerin üzerine damlamasın diye, tavan kemerli ve oluklu yapılmış. Muhteşem bir teknik, 2000 yıl önce, üstlerine su damlamasın diye aldıkları tedbir inanılır gibi değil.

Evet, buranın duvarlarında: mitolojide güçlü erkeği temsil eden yaratıkların küçük heykelcikleri görülüyor. Sıcaklık bölümünde, sağ yandaki 10 kişilik mermer havuzun içinde, sıcak suya giren Romalı zenginler ve aristokratlar, daha sonra serinlemek, ferahlamak için, diğer yandaki kurnada bulunan soğuk suyu: taslarla üzerlerine atıyorlar ve sonra yine sıcak su havuzuna giriyorlar. Bu arada, kurnanın üzerinde bir yazı var, dikkatinizi çekecektir, bu yazı bir siyasetçiye ait “Oylarınızı bana verin” yazıyor.

Evet, hamamın hemen karşısında, şehrin restoranı var.

Romalıların kahvaltı kültürleri yok. Çünkü: sabahları geç uyanıyorlar ve kahvaltı etmiyorlar. Uyandıktan sonra da: yemek olarak pişmiş ızgara et, balık, sebze yeyip, yanında şarap alıyorlar. Burada: pişmiş topraktan yapılmış çeşitli kaplar içinde dönemin yemekleri yapılıyor ve isteyenlere, ayak üstü servis ediliyormuş.

Buranın hemen arka tarafında ise: burası Roma villalarından bir tanesidir. Buranın özelliği: villanın giriş kısmında bulunan mozaiktir. Bu mozaiği incelediğinizde bir köpek resmi ve altında bir yazı görülür. Latince yazıda yazan ise “Dikkat köpek var”. Düşünün, 2000 yıl önceki bir uygulama.

Evet: şehrin özellikle bu bölümünde gezerken, yerlerde, yer yer bir kısmı ortaya çıkmış “kurşun” su boruları göreceksiniz. Günümüzden 2000 yıl önce, Romalılar, evlerde, bu borular ile su kullanmışlar, ancak kurşun zamanla çeşitli hastalıklara yol açıyormuş.

Sonra, karşımıza bir tesis daha çıkıyor.

FIRIN

Burası bir fırın, günümüzden 2000 yıl önce kullanılan bir fırın. Ancak: bu fırın, ekmeğin hem yapıldığı ve hem satıldığı bir yer olarak önem kazanıyor. Ekmeğin yapımında, iki önemli malzeme kullanılıyor: buğday ve tuz. Peki, buğdaydan un ne şekilde elde ediliyor. Burada, görülen değirmenler sayesinde buğdaydan un elde ediliyor. Alttaki taş düz değil, ucu sivri, üstten koyulan buğday: aralardan, köleler tarafından itilen kaidelerde eziliyor ve un: aşağıya ahşap kaplara dökülüyor. Ahşap kaplara toplanan buğday raflara dizilerek ekmek yapımında kullanılıyor.

İtalya Napoli Pompei Pauno Villası

 

Napoli Pompei Pauno Villası

 

Napoli Pompei Pauno Villası

 

Napoli Pompei Pauno Villası

 

Napoli Pompei Pauno Villası

 

PAUNO VİLLASI

Gezinin bu bölümünde: “Pauno” nun villası denilen yere geliyoruz. Burada: avluda, ortada bir heykel var. Bu heykel: ön kısmı insan, arka kısmı keçi olan ve “Pauno” olarak isimlendirilen bir canlıya ait. Heykel orijinal değil ama oirjinalinin birebir kopyasıdır. Havuzun üstü açıktır. Yağmur suları havuza akıyormuş. Pauno’nun villası  derken, buranın sahibinin ismi “Pauno” değil.

Villa: yaklaşık 3000 metre kare büyüklüğündedir. Yazlık olarak kullanılır. Bir yazlık olarak, bu büyüklük muhteşem. Eve girmeden önce: evin giriş kapısının içindeki taban mozaiğini görün. Burada: “HAVE” kelimesi görülüyor ki, bunun anlamı “Hoşgeldiniz” Adam: günümüzden 2000 yıl önce, gelen misafirlerine, kapıda “Hoşgeldiniz” diyor.

Evet: ev iki bölümdür. Ortadaki koridor ve bunun ön bölümü, evin sahibi ve ailesine, diğer bölüm ise hizmetliler ve kölelere aittir. Biraz ileride, havuzun ötesinde, ev sahibinin çalışma odası bölümü var. Bu bölümün altı ilginizi çekecektir, burada, zeminde-tabanda üç boyutlu mermer süsleme kullanılmıştır. 2000 yıl önce, üç boyutlu süsleme.

Ön bahçe ile arka bahçe arasında: yemek bölümü var. Yemek bölümü gayet büyük ve bir kenarında: sahne gösterileri yapılan bir de sahnesi bulunuyor. Romalılar, yatarak yemek yerlerdi. Hatta: zengin Romalılar yemek zevkini sürekli yaşamak için, doyduklarında boğazlarına kaz tüyü dokundurup kusarlardı, bu yüzden bazı evlerde kusma odaları bulunurdu. Yemek odasının bulunduğu bölümün hemen yanında, yerde muhteşem güzel bir mozaik bulunuyor. Bu mozaik: Büyük İskender ile Pers kralı Darius arasında yapılan savaşı resimliyor. Mozaik 1 milyon parçadan oluşuyor.

Yürümeye devam ediyoruz, yolumuz üzerinde bir kısım dükkan görülüyor. Hemen köşedeki dükkan ilginçtir.

Burası: bir hamal dükkanıdır. Pompeililer, kölelerini zaman  zaman buraya getirirler ve şehri ziyaret eden denizcilere kiralarlar. Denizciler, buraya gelir ve malların taşınması için hamal seçerlermiş.

Bunun hemen solunda ise, bir döviz bürosu bulunuyor. Niye, çünkü: ilk kazılar  sırasında, burada, birçok, çeşitli medeniyetlere ait madeni paralar ele geçirilmiş ve buranın bir döviz bürosu olarak kullanıldığına karar verilmiştir.

Evet, yürümeye devam ediyoruz ve bu kez: taş insanların en iyi örneklerinin görülebileceği bir yere geliyoruz.

Burası: et ve balık pazarıdır. Çünkü: duvarlarında, et-balık pazarı olduğuna dair freskler görülmektedir. Burada: camekanlar içinde yatan iki taş insan var. Bunlardan: solda olanı diğerinden farklıdır, belinde bir kemer görülmektedir. Bu kemer, onun köle olduğuna işaret eder, sahibi bu kemerden tutarak kölesine hükümranlık göstermektedir, ama görüldüğü gibi, sonunda ikisinin de gittiği yer aynı. Evet: bu camekanlar içindeki taş insanların, gerek  kafatası kemikleri, ayak parmak kemikleri, dişleri ilginizi çekecektir.

Yürümeye devam ediyoruz, solumuzda bir büyükçe yer var.

YÜN PAZARI

Yün pazarının giriş kapısının iki yanında, camla kaplanmış mermer plakalar orijinaldir. Bu mermer plakalardaki işlemelerde, kuşun gagasından, böceğin tırnağına kadar olan ayrıntıları gayet iyi seçebiliyorsunuz. Yün pazarı: yünün hem işlendiği, yıkandığı ve satışa hazır hale getirildiği yer olarak dikkat çeker. Tüm işlemler, bu alanda uygulanmaktadır. Ancak: en ilgi çekeni, yünün yıkanması, kirlerinden temizlenmesidir.

Yün: ilk önce yıkanır, ama günümüzden 2000 yıl önce malum deterjan konusu yoktur ama deterjanın hammaddesi olan “amonyak” bilinmektedir ve amonyak, yoğun olarak insan idrarında bulunur. Bu yüzden:  yünün yıkanmasında insan idrarı kullanılır, diz boyuna kadar idrar dolu kazanlara atılan yünler, kölelerin ayakları altında ezilerek yıkanır ve kirlerinden arındırılır. Ancak: elbette bu kadar insan idrarı bulmak sorundur.

Bunun için: mekanın kapısında, hemen sağ yanda: gelip geçen idrar vermeye davet edilir ve idrarını verenlere para verilir. Hatta: bir ara, Roma şehir merkezinde Collezyum’u yaptıran, bir süre buranın yönetiminde bulunmuş Vaspesyanus: idrardan vergi almayı gündeme getirmiş, Senatörleri ikna ederek, idrardan vergi alınmasını sağlamıştır. Aynı zamanda: dünya üzerinde, ilk genel tuvaletleri de yaptıran olarak bilinir.

SEÇİM BÜROSU

Yürümeye devam ettiğimizde: seçimlerde oy verme yeri olarak kullanılan bir yere varıyoruz. Burada, oy sandıkları bulunur, insanlar bir yandan girer, oylarını atarlar, öbür kapıdan çıkarlarmış. Bu arada, Roma da, kadınlar ve köleler oy kullanamazlardı.

Kudret caddesi denilen Pompei şehrinin en lüks caddesini geçtikten sonra, şehrin yine günümüze en sağlam gelen bir yapısını görüyoruz.

Napoli Pompei Genelev
Napoli Pompei Genelev

 

GENELEV

Şehirde, bölgeye gelen denizcilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere, birçok genelev kurulmuştur. Denizciler, cadde ve sokaklarda belirgin işaretleri takip ederek, bu genelevlere ulaşmaktadırlar. Genelevlere ulaştıklarında ise, duvarlardaki resimlerden, bir anlamda, tarife seçerek ihtiyaçlarını gidermektedirler ki, duvarlardaki bu resimler günümüzde de durmaktadır.

Genelevler:  dişi kurdun evi olarak isimlendirilir, çünkü, İtalya’da babası belli olmayan çocukların bulunduğu yeri ifade etmektedir ve Roma-Romülüs’ü emziren, ölümden kurtaran  dişi kurt efsanesiyle bağlantı kurulmaktadır. Genelevde, yataklar ve odaların küçüklüğü de dikkat çekecektir, Romalılar genel olarak fazla iri olmayan insanlardı, bunun açıklaması da budur. Bu taş yataklar üzerinde, yün yataklar bulunuyordu. Hatta: bu genelevlerde, dünyanın ilk prezervatifi (kuzu bağırsağından yapılma)  kullanıldığı bile söylenir.

Napoli Pompei Tiyatro

TİYATRO

Gezinin bu bölümünde şehrin tiyatrosuna geliyoruz. Buradan merdivenlerden inerek yolumuza devam edeceğiz, bu yüzden tekrar çıkmak dert olur diye, merdivenlerden inmemezlik yapmayın, ama merdivenlerden dikkatli inmek gerek, düşmemek için. Evet, tiyatro 5 bin kişi kapasitelidir. Burada, yalnızca tiyatro gösterileri yapılıyormuş. Üstü açıktır. Ama, bir sistem sayesinde istenildiğinde tiyatronun üstü, brandalar gerilerek örtülebiliyormuş. En alt kısımda, geniş koltuklarda zenginler ve asilzadeler oturuyormuş, yukarı çıktıkça daha alt sınıfa mensup seyircilerin oturdukları bölümler bulunuyor.

Napoli Pompei Odeon

ODEON

Tiyatronun hemen ardından, yalnızca müzik gösterilerinin yapıldığı, tamamen kapalı odeon bölümü görülüyor. Burası, 500 kişi kapasitelidir. Burada: muhteşem akustik bulunur ve müzik gösterileri yanı sıra, politikacıların toplantıları da yapılırmış. Burası da: en alt kısım zengin ve aristokratlara ait olmak üzere, yukarı  doğru, sınıf sınıf insanların oturdukları  sıraları  barındırmaktadır.

Napoli Pompei Odeon

 

Odeondan çıkınca, tiyatro ile odeon arasında kalan, büyük bir yeşillik alan görülüyor. Burası: tiyatrodan çıkan 5000 kişinin günümüzdeki fuaye olarak kullanılan bir yere, yani insanların sohbet ettikleri, yorum yaptıkları, şarap içtikleri bir yer olarak kullanılmıştır. Daha öncesinde ise, gladyatörler burayı eğitim antreman alanı olarak kullanmışlardır.

Napoli Pompei Odeon

 

Evet, yürümeye devam ettiğimizde, sağımızdaki küçük vadinin hemen öte yanında kayalar içine açılmış mezar yerlerini görüyoruz. Roma döneminde, pagan geleneklerine bağlı olarak, ölenlerin cesetleri yakılır, külleri bir vazoya konularak, buraya yerleştirilirmiş.

Sonuç: eminim ki, buradan çıktıktan sonra, uzun süre etkisinden kurtulamayacaksınız.

Evet, dönemin en lüks, modern ve her türlü çılgınlığının yaşandığı bu şehirde, aynı zamanda dönemin en büyük felaketi de yaşanmıştır. Yine de, doğanın mucizesi, bütün bu güzellikler ve medeniyet örneği şehir: bir konserve gibi saklanmış, muhafaza edilmiş ve günümüze ulaşmıştır. Ben, burayı gezerken, sürekli olarak ülkemizdeki Roma şehirleriyle karşılaştırdım, özellikle “Efes” şehrindeki mermer güzellikleri burada görmek mümkün değil.

Burada: yazının en başında belirttiğim gibi, tuğla ve volkanik taş ağırlıklı bir örgü tekniği kullanılarak bina ve tesisler yapılmış, ama Efes öylemi, çok farklı, orada mermerin yarattığı bir güzellik ve zarafet var, burada ise, bir karanlık hüküm sürüyor, ya başlarına gelen felaketi biliyor olmamız, ya da mimari stil nedeniyle, Efes’de mermerin ışıltısı, burada yok. Yine de: burası, görülmesi gereken bir yer olarak önem kazanıyor, öte yandan: İtalyanlar, burayı gayet iyi pazarlıyorlar ve her yıl milyonlarca turist çekiyorlar, bu da bir gerçek.

 

İtalya Floransa

İtalya Floransa

İtalyanca ismi “Firenze” dir. Latince ismi ise “Fiorenza-Florentia” dır.

Şehrin bu değişik isimlerini de yazıyorum çünkü Avrupa’da iken bu şehre ulaşmak isterseniz, birçok yerde “Firenze” ismi kullanılmaktadır.

Yani: Floransa, yalnızca tarafımızdan kullanılan bir isimdir.

Bu yüzden, özellikle ulaşımda sıkıntı yaşamamak için, şehrin değişik isimlerini bilmenizde yarar var.

Evet, Floransa: 2012 yılında, gerek uluslararası düzeyde ve gerekse ülkemiz basınında, 2012 yılında, mutlaka görülmesi gerekenler listesinde, 1’nci sırada seçilmiştir.

Sanırım bunun en büyük sebebi: bu şehirde, kilometre kareye düşen “eser” sayısı açısından, dünyada tek olmasıdır.

Şehir: 15’nci yüzyılda, Avrupa’nın kültür başkentiydi. Yani: 15’nci yüzyıla, Floransa damgasını vurmuştur.

Şehir: Rönesans yani “Yeniden Doğuş” un beşiğidir ve sanat ve mimari harika eserlerle doludur. Bunun sonucunda, şehir: 1982 yılında, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek, koruma altına alınmıştır.

Evet, bu şehirde 70’den fazla müze var. Bunlar arasında özellikle: Uffizi galerisi, Palatine galerisi ve Arkeoloji Müzesini mutlaka görmenizi öneriyorum. Hatta: 50 dolar karşılığında; “Floransa Kart” satın alırsanız, kent içindeki toplu taşımada, 3 günlük ücretsiz ulaşım yanında, 50 müzeyi de, ücretsiz gezebilirsiniz.

İtalya Floransa

ULAŞIM

Floransa şehri: İtalya’nın başkenti Roma şehrinden 1.5 saat, Venedik şehrinden: 3 saat (hızlı tren ile) ve Milano şehrinden, yine hızlı tren ile, yaklaşık 3 saat uzaklıktadır.
Genellikle, Roma şehrinde konaklayan turlar, buraya günübirlik gezi yapıyorlar. Ama, tur ile gitmek istemezseniz, Roma şehrinden kalkan 2 tren buraya geliyor. Hızlı trenler: 1.5 saat ve 45 Euro karşılığında, Roma-Floransa arasındaki yolu alıyorlar. Ama, hızlı değil de normal tren isterseniz, yaklaşık 4 saatlik bir yolculuk ve 17 Euro ödemeniz gerekir.

İtalya Floransa

HAVAALANI

Şehrin havaalanı “Americo Vesbucci Havaalanı”, şehir merkezine 5 km uzaklıktadır.
Havaalanından, şehir merkezine, taksi ile gitmek isterseniz, muhtemelen 15-20 Euro arası ücret ödemeniz gerekmektedir.

İtalya Floransa

TARİHİ

Şehir, ilk olarak: MÖ.80 yıllarında, Romalı general Lucius Cornelius Sulla tarafından, gazi askerlerinin yaşam alanı olarak kurulmuştur. Yani, iki nehir arasında: Arno nehrinin verimli vadisi içinde, bir ordu kampı olarak yapılmıştır. Zamanla, yöre, bir ticaret merkezi haline gelmiştir.

Tarihi süreç içindeki 200 yıllık dönemde, şehir, çalkantılı bir dönem yaşamış ve özellikle Ostragotlar tarafından sık sık saldırılara maruz kalmıştır. 6’ncı yüzyıl ise, barış içinde geçer. 774 yılında, şehir, Toskana krallığının bir parçası haline gelir. Bundan sonra, nüfus hızla artmaya başlar ve ticaret, şehri zenginleştirir.

1000 yılına gelindiğinde, şehrin altın çağı başlar. 1013 yılında, Basilica di San Miniato bazilikasının inşaatına başlanır. 1284 ve 1406 yıllarında, en güçlü rakip şehir Pisa ile yapılan çatışmalar kazanılır ve ticaret iyice gelişir. 1348 yılındaki veba salgınında, şehrin 94 bin kişilik nüfusunun, 25 bin kişiye düştüğü görülür. 1382-1434 yılları arasında, şehir, Albizzi ailesinin egemenliği altına girer.

15’nci yüzyıla gelindiğinde ise, şehrin:

Ekonomik açıdan zenginleştiği ve Avrupa’nın en büyük şehirlerinden biri haline geldiği görülür. Aynı dönemde, Cosimo de Medici, şehrin yönetiminde etkin hale gelir. Yani: tarihin en soylu ailelerinden olan “Medici” ailesi ortaya çıkar.

1469 yılında, Medici ailesinin bir ferdi olan Lorenzo Medici döneminde: Michelangelo, Leonardo da Vinci, Botticelli gibi sanatçılar, şehre gelirler. Hatta: çeşitli müzik etkinlikleri düzenlenir ve şehir, besteciler ve şarkıcılar tarafından da tercih edilir hale gelir.

Bunun üzerine, çağdaş Floransalılar, Lorenzo il Magnifico’ya “Muhteşem Lorenzo” ismini verirler. Yani: Lorenzo de Medici, İtalya’nın siyasi ve kültürel beyni olarak kabul edilir.

Hatta: Medici ailesinin iki üyesi: Papa olarak görev yapmışlardır. Ayrıca: Catherine de Medici: 16’ncı yüzyıl başlarında, Fransa kralı I. Henri ile evlenmiş, 1559 yılında, kral eşinin ölümü üzerine, bir süre, Fransa’yı yönetmiştir.

Şehir: 14 ile 16’ncı yüzyıllar arasında: dünyanın siyasi, ekonomik ve kültürel başkenti olmuştur. Hatta: günümüzdeki “Euro” gibi, bir zamanlar, ortaçağ döneminde, 300 yıl boyunca, Avrupa ülkelerinin birçoğunda, Floransa parası olan “Filorin” kullanılmıştır.

1494 yılında, Lorenzo Medici ölür ve oğlu Pietro II başa geçer. Bu sırada, Fransa ordusu, komşu Pisa şehri kapılarına gelir dayanır ve daha sonra şehri ele geçirirler. Floransalı isyancılar ve kral II. Pietro şehirden kovulurlar.

16 Mayıs 1527 tarihinde, Floransa’da, ikinci Medici dönemi başlar.

Medici hanedanı: 1737 yılında, Avusturya topraklarında da egemen olurlar. 1801 yılına gelindiğinde ise, bu kez, Toskana bölgesinin Fransa tarafından ilhak edildiği görülür.

1807 yılında, Mediciler, tahttan indirilirler. Floransa, Fransa’ya bağlanır ve 1814 yılında Toskana tahtına çıkan Napolyon: 1859 yılındaki Viyana kongresi sonucu, tahttan indirilir. 1861 yılında, Toskana bir eyalet olarak kabul edilir.

1865 yılına gelindiğinde, Floransa, İtalya başkentidir. Bu dönemde, şehirde önemli yapılaşma görülür. Şehrin batı ucunda, büyük bir zafer takı inşa edilir.

20’nci yüzyıla gelindiğinde: şehrin nüfusunun iki katına çıktığı görülür. Dünya savaşı sırasında ise, 1943-1944 yılları arasında, Alman işgali görülür. 1944 yılında, müttefiklerin baskıları sonucu geri çekilen Alman birlikleri, Arno nehri üzerindeki tüm köprüleri tahrip ederler.

Ancak, şehirdeki Alman general ikna edilir ve Ponte Vecchio bölgesi, tarihsel değeri nedeniyle, son anda havaya uçurulmaktan kurtarılır. Bunun yanında, şehrin güney bölümündeki tarihi alan olan “Corridoio Vasariano” bölgesi tahrip edilmekten kurtarılamaz.

Savaştan sonra, bu bölgedeki yapıların birçoğu : mümkün olduğunca, modern tasarım ile eski tarz birleştirilerek, yeniden inşa edilmişlerdir.

1945 yılının ortalarında, II. Dünya savaşı sonunda, şehir, Amerikalılar tarafından ele geçirilir ve şehirde ilk Amerikan Üniversitesi kurulur.

Kasım 1966 tarihinde, şehir hayatında yine önemli bir olay olur. Arno nehrinin yükselen suları, şehrin sular altında kalmasına sebep olur ve birçok sanat hazinesi, bu selden olumsuz etkilenir.

Kasım 2002 tarihinde, şehir yine sel sularının etkisi altına girer.

İtalya Floransa

GENEL

Floransa: derli-toplu bir şehirdir. Şehrin tarihi değerlerinin hepsi: Centro Storico bölgesindedir. Ancak, km. kareye düşen tarihi eser sayısı bakımından; dünyada, birinci sıradadır.

Böyle olunca da, özellikle yaz aylarında, şehir milyonlarca turist tarafından ziyaret edilmektedir. Zaten, şehir dümdüz olduğu için yürüyerek rahatlıkla gezilebiliyor.

Stendhal Sendromu: şehirde birbirine benzer o kadar çok eser ve meydan, alan var ki; şehir ziyaretçileri “ben daha önce buraya gelmiştim”, “ben daha önce bu eseri görmüştüm” gibisinden, bir tür sendroma giriyorlar.

Hatta: bu eserlerden etkilenenlerin bir kısmı: içinde bulundukları zamanı unutup, geriye, yıllar öncesine, eserlerin yapıldığı yıllara gidiyorlar. Bu nedenle: şehir geziniz için mutlaka uzun zaman ayırın ve bu şehirden, bir-iki günde çıkmayı düşünmeyin.

Şehirde, 400 bin civarında bir nüfus yaşamaktadır. Toskana bölgesinin en kalabalık şehridir. Şehir her ne kadar tarihi özellikleriyle öne çıksa da, Floransa, aynı zamanda, İtalyan moda merkezi olarak da bilinmektedir. Dünya moda başkentleri arasında, ilk 50 içinde bulunur.

Şehrin ortasından: Arno nehri geçmektedir.

Şehri ziyaret zamanı: Floransa şehrine, paskalya zamanı bir Pazar günü giderseniz, çok güzel bir geçit törenini izleyebilirsiniz. Bunun yanında: şehrin bulunduğu bölgede: nemli subtropikal ve Akdeniz ikliminin etkin olduğunu bilmekte yarar vardır.

Bu iklim özellikleri nedeniyle: bölge orta derecede yağış alır ve kışları nispeten serin, yazları ise nemlidir. Özellikle: Haziran-Ağustos ayları arasında, sıcak ve nemli ortam egemendir. Yaz sıcakları, kıyı boyunca daha yüksektir.

En sıcak ay: 30-31 derece ile, Temmuz ve Ağustos aylarıdır. En serin aylar ise: Aralık-Ocak ve Şubat ayları olup, ısı genellikle 1-2 derece civarındadır.

İtalya Floransa

ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI

İtalya Floransa; Şehir içi otobüs biletleri, 1 Euro’dur. 24 saat geçerli otobüs biletleri ise, 4.5 Euro’dur. Otobüslere binerken, biletinizi otobüs girişinde damgalatmanız gerekmektedir, aksi halde, büyük para cezası ödemek zorunda kalırsınız.

ALIŞVERİŞ

İtalya Floransa; Şehirde alışveriş yapmak isterseniz, tercih edebileceğiniz büyük mağazalar: Coin ve Rinascente olabilir.

Peki bu şehirden ne satın alınmalı şeklinde bir soruya verilecek en güzel cevap: “şarap” olabilir. Çünkü: özellikle, buradan kendiniz veya yakınlarınız için hediyelik olarak, şarap satın alabilirsiniz. Ayrıca: deri ürünleri ve dantel de tercih edebilirsiniz.

NE YENİR-NE İÇİLİR 

İtalya Floransa; Şehirde: trattoria denilen restoranlar bulunmaktadır. Bunlar: sade ve güzel lokantalardır. Özellikle: şehirde, Pazar günleri kurulan Bit pazarına da ev sahipliği yapan “Piazza Santo Spirito” yani Kutsal Ruh Meydanına giderseniz: buradaki trattoria’larda, uygun fiyatlı, yerel lezzetlerden tadabilirsiniz. Bu meydanda, aynı zamanda, birçok bar da bulunmaktadır.

Şehirde, yerel lezzetlerden tatmak isterseniz önerebileceklerimin başında: Bruschetta gelir. Bu: kızartılmış ekmek üzerine, domates, sarımsak, fesleğen ve zeytinyağı sürülerek yenilen bir spesiyaldir.

Carpaccio: ince dilimlenmiş, sığır etidir.

Bistecca alla Florentina: genellikle az pişirilen, kalın bir tür biftektir ki, hatta kanlı kanlı yenilmektedir.

Tabii bu ülke, bu şehir olur da “pizza” olmaz mı? Elbette var. Özellikle, önereceğim bir pizza restoranı “la lampara” olabilir.

Tatlı derseniz: 1872 yılından günümüze hizmetini sürdüren, Signoria Meydanında bulunan “Caffe Rivoire” de, sıcak çikolata denemelisiniz.

Son olarak, bu şehirde “dondurma” yemelisiniz. Dondurmayı: Bargello’nun arkasında: Galateria del Neri, Vestri veya Vivoli denilen yerde tatmalısınız.

Chianti Classico: bu bir tür şaraptır ve Toskana vadisi üzümlerinden üretilmektedir. Özellikle: Floransa ve Siena arasındaki “Chianti” denilen yer, ünlü şarap üretim alanıdır.

İtalya Floransa

GECE HAYATI

Şehirde, özellikle akşam saatlerinde: Piazza della Republica meydanı oldukça hareketlidir. Bu hareketlilik, sokak müzisyenlerinin müzikleriyle sağlanmaktadır.

Gece hayatının hareketlendiği diğer yerlerden bazıları ise: May Day Lounge, Central Park ve The Fiddler Elbow.

Bunların yanında “Red Garten” düşünülebilir. Burada, mükemmel hizmet sunulmaktadır.

Piazza della Liberta meydanındaki Partere denilen yer de ilgi çekmektedir.

MEDİCİ

Lorenzo de Medici: şehri, kültür başkenti haline getirmiştir. Kendisi: başarılı bir işadamı ve aynı zamanda bankerdir. Ancak, döneminde, sanatçılara destek olmasıyla tanınır.

Özellikle: Donatello, Michelangelo ve Da Vinci gibi sanatçılara olan desteği ile tanınır.

Michelangelo: 12 yaşında, Medici’nin sanat okuluna girer ve üstün dehası, burada keşfedilir.

Bunun yanında: bir diplomat gibi hareket ederek, savaşan prenslikler arasında, barışın sağlanmasında büyük emeği olmuştur.

Hatta: dönemin Papaları, kendisinin önerilerini dinlemişler, fikirlerine değer vermişlerdir.

Evet, bu büyük şahıs: 1469-1492 yılları arasında, gerçekten büyük başarılara imza atmıştır. Bir anlamda, Rönesans’ın babası olarak kabul edilir.

DANTE

1265-1320 yılları arasında yaşamıştır. Dante Alighieri; modern edebiyatın, dünyadaki kurucularından birisidir. Aynı zamanda, İtalya’nın en büyük şairi olarak kabul edilir. İtalyan dilinin de babasıdır.

En önemli eseri olan “İlahi Komedya” da: değişik bir yolculuk ile, tanrıyı bulmaya çalışan bir adamın öyküsünü anlatmaktadır.

GEZİ PLANI

Şehirdeki gezimizin ilk durağı: bu şehre en büyük değer katan yapı olan “Duamo” yani “Basilica di Santa Maria del Fiore” den başlayacağız.

Bulunduğunuz yerden, bir şekilde: “Piazza del Duamo” olarak isimlendirilen bölgeye ulaşmalısınız.

Çok kalabalık, hareketli bir yer. Ama, özellikle, burada göreceğimiz “Bazilika” ve “Çan kulesi” inanın muhteşem, gözlerinize inanamayacaksınız, tam bir mimari harikalar.

Ama, aynı zamanda uzun bir kuyruk, sıra beklemeniz gerektiğini unutmamanız gerekir. Hatta, bu sıra yani kuyruk çoğu kez, bazilikanın çevresini dolanıyor. Neyse, en iyisi siz sıraya girin, ilk durak Bazilika.

PİAZZA DEL DUOMO

Katedral meydanı, tarihi merkezin tam ortasındadır. Şehirde ve Avrupa bazında, en çok ziyaret edilen yerlerin başında gelmektedir. Özellikle: Piazza del Duamo, Vaftizhane ve Giotto Campanile binaları, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine alınarak korunan şehrin tarihi bölgesinin en ilgi çeken binalarıdır. Evet, gelelim bu tarihi yapıları gezmeye.

Önce: yukarıda sözünü ettiğim gibi, uzunca bir kuyrukta, sıraya giriyoruz ve Duamo katedralini geziyoruz.

İtalya Floransa

İtalya Floransa

DUAMO-SANTA MARİA DEL FİORE KATEDRALİ-FLORANSA KATEDRALİ-MERYEM ANA KATEDRAL

Duamo ismi: şehrin en büyük kilisesine verilen özel bir isimdir. Ülkenin diğer şehirlerinde de en büyük kiliseler, bu ortak isimle anılıyor. Bizde ki “Ulucami” benzeri bir isimlendirme yöntemi kullanılıyor. Duamo kelime anlamı ise “kubbe” dir.

Büyüklüğü ile, Avrupa’nın dördüncü kilisesidir. Roma Katolik Başpiskoposu, bu kilisede yaşamaktadır.

Mimar Arnolfo di Cambio tarafından yapılmıştır. Ancak, yapının muhteşem kubbesi, sonradan Filippo Brunelleschi tarafından eklenmiştir. Kubbe: iç içe geçme iki kubbe gibi, birbirine geçme tuğlalarla yapılmıştır. Yani: modern çağın yeni yapısal teknikleri kullanılmaya başlanıncaya kadar, dünyanın en büyük tuğla yapılı kubbesi olarak öne çıkmıştır.

İç içe geçme iki kubbe, dıştaki tuğla, içteki ise demir-çelikten. Düşününce, yüzlerce yıl geçmesine rağmen yıkılmamış olması ilgi çekiyor. Michelangelo: Roma şehrindeki “St. Pietro kilisesi” ni yaparken; buranın kubbesinden ilham almıştır.

Evet: bu muhteşem yapının inşasına: 1295 yılında başlanmıştır. Yapımın tamamlanması, 140 yıllık süreç sonunda, 1435 yıllarına kadar sürer. Dış cephesi: yeşil, pembe ve beyaz mermerler ile yapılmıştır. Yapının uzunluğu: 153 metre, yüksekliği: 116 metredir.

Giriş ve sunak arasındaki uzaklık: bir hayli fazladır. Yapının içinde: özellikle, Michelangelo tarafından yapılan “Pietro” isimli heykel mutlaka görülmesi gereken bir eser olarak öne çıkmaktadır. Bu heykelde: Meryem Ana’nın acısı yansıtılmaktadır.

Katedrali gördükten sonra yapının hemen yanındaki uzun kuleyi görmelisiniz.

İtalya Floransa

İtalya Floransa

GİOTTO CAMPANİLE-ÇAN KULESİ

Katedral kompleksinin bir parçası gibi yerleştirilmiştir. Zengin heykelsi süslemeleri ve mermer dış cephesi ilgi çekmektedir. Bu durum, kulenin, katedralin boyalı bir kulesi gibi görünmesine neden olur.

1334 yılında, ünlü ressam Giotto di Bondone tarafından yapılmıştır. Ancak, sanatçı kulenin yapımında, kendi tasarımı, ışık-gölge oyunları ve değişik çizim teknikleri kullanmıştır.

Beyaz mermerden geometrik desenler, sanatçının ölümü üzerine, 1337 yılında, Carrara isimli sanatçı tarafından bitirilmiştir. Ancak, günümüzde, sanatçının birçok eseri kule yapısında görülebilmektedir.

Kule: 15 metre yüksekliğinde bir podyum üzerinde durmaktadır. Bunun üzerinde, 84.7 metre yüksekliğe ulaşmaktadır. En büyük çan: 5300 kg. ağırlıktadır.

1705 yılında yapılmıştır. En küçük çan ise, 1956 yılında yapılmış olup, 237 kg. ağırlıktadır.

Kulenin seyir terası, 84.7 metre yüksekliktedir ve buraya çıkmak için, 414 basamaklı merdiveni tırmanmak gerekiyor.

Daha sonra, yine meydanın tam ortasında güzel bir dini yapı daha var.

İtalya Floransa

İtalya Floransa

FLORANSA BAPTİSTRY-BATTİSTERO Dİ SAN GİOVANNİ-VAFTİZHANE

Duamo kilisesinin karşısında, küçük bir bazilikadır.
Yapı: 1059-1128 yılları arasında inşa edilmiş, şehrin en eski yapılarından birisidir. Mimari tarzı: Romanesk.
Yapının bronz heykellerle süslü kapılarındaki kabartmaları ilgi çekmektedir. Yapının bronz kapılarını yapmak için, dönemin Floransalı sanatçıları arasında büyük yarışmalar yaşanır.

Güney kapıları: Andrea Pisano tarafından yapılmıştır. Kendisi: Avrupa’nın en iyi bronz demircilerinden biri olarak tanınır.

Kapıların: döküm ve altın yaldız işlemeleri, Venedik tarafından yapılır. 6 yıllık bir çalışma sonunda, kapılar, 1336 yılında tamamlanır.

Kuzey ve doğu kapıları: Lorenzo Ghiberti tarafından yapılmış olup, İncil’den sahneler işlenmiştir. 1348 yılında, birçok sanatçının yarıştığı bir yarışma sonucu, Lorenzo seçilmiştir.

Bu kapıların yapımı: 17 yaşındaki sanatçının, tam 21 yılını almıştır.

Bu yaldızlı bronz kapılarda: İsa’nın yaşamını tasvir eden, 21 panel ve ayrıca, Yeni Ahitten, 28 panel bulunmaktadır.

Doğu tarafındaki kapı ise, Michelangelo tarafından yapılmış olup, “Cennetin kapıları” betimlenmiştir.

Bu betimlemelerin orijinalleri: 1990 yılında, 500 yıllık süreçte maruz kaldıkları yıpranmaların önlenmesi için alınmış ve yerlerine kopyaları konulmuştur.

Orijinal paneller: Museo dell’Opera bölümünde, kuru ortamda muhafaza edilmektedir.

Binada

Bizans stili mozaikler ilgi çekmektedir. Hatta: ünlü yazar İnferno: Cehennem isimli eserini yazarken, bu mozaiklerden esinlenmiştir. Hatta: ünlü yazar Dante’nin, ölüm ve yeniden dirilişi konusundaki düşünceleri; bu mozaiklere ve görüntülere bakarak büyümüş olması nedeniyle, derinden etkilenmiştir.

Evet, vaftizhanenin iç kısmı: Roma şehrindeki, Pantheon tapınağına benzemektedir. İç mekan oldukça karanlıktır. Işık, küçük pencerelerden girmektedir.

İç duvarların işlemelerinde, geometrik desenler hakimdir, renk olarak ise, koyu yeşil ve beyaz mermer kullanılmıştır. Biraz önce sözünü ettiğim mozaik tavan bölüm ise: 1225 yılında, Venedikli ustalar tarafından yapılmıştır.

Ünlü sanatçı “Dante”nin ve Medici ailesinin birçok ferdinin vaftizi burada yapılmıştır. Hatta: 19’ncu yüzyılın sonuna kadar, Katolik Floransalıların tümünün vaftizleri burada yapılmıştır.

Daha sonra, katedral yapısının hemen arkasında, bir müzeyi geziyoruz.

İtalya Floransa

MUSEO DELL’OPERA DEL DUAMO-KATEDRAL MÜZESİ

Piazza Duomo bölgesindedir.

Burası eski bir bazilika iken, sonradan müze olarak düzenlenmiştir. Hemen, Duamo’nun doğusundadır. 1891 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır. Müzenin en değerli eserleri arasında: Floransa Vaftizhanesinin “Cennet kapıları” bulunmaktadır.

Yukarıda hatırlarsanız, vaftizhanenin kapılarının bozulmaması için, yerlerinden alınarak, bu müzeye konulduklarını, orijinal yerlerinde ise, kopyalarının bulunduğunu söylemiştim.

Kapıların orijinalini görmek isterseniz, burayı ziyaret etmeniz gerekir.

Vaftizhanenin hemen yanında, yine bir tarihi yapı görülüyor.

İtalya Floransa

LOGGİA DEL BİGALLO

Yapı: geç Gotik mimari özellikleri taşımaktadır. 1352-1358 yılları arasında yapılmıştır. Yapının bir hayırsever tarafından inşa ettirildiği düşünülüyor. Bir süre: terk edilen bebeklerin bakımı için kullanılmıştır. Yani, bir tür, bakım evi işlevi sürdürmüştür.

Daha sonra: 5 Via de’Martelli caddesinden ilerlemeye devam ediyoruz. Hedefimizde, yine bir dini tarihi yapı var. Cadde, gayet hareketli ve canlı, iki yanda, dükkanlar var. Bir süre sonra, ilk sola dönüyor ve Via de’Gori caddesinde ilerlemeye devam ediyoruz.

Burada da, yine hediyelik eşya satan dükkanlar var. Bir süre sonra, yine gayet kalabalık ve hemen ortasında, bir heykel bulunan meydana çıkıyoruz. Bu meydanın ismi “Piazza di San Lorenzo” meydanıdır.

Meydanın önemli anıtı: Basilica di San Lorenzo (Firenza) Bazilikasıdır.

SAN LORENZO BAZİLİKASI

Yapı: 1420 yılında, Brunelleschi tarafından yapılmıştır. Yapılış amacı: Medici Cosimo’nun mozolesi olarak kullanılmasıdır.

Yapıldığı dönemde, yapının dış cephesi: Michelangelo tarafından yapılmaya başlanılmış ancak, daha sonra yarım bırakılmıştır. Sanatçı, şehirde dönen entrikalardan olumsuz etkilenerek, burayı yarım bıraktıktan sonra, Roma şehrine gitmiştir.

Buradan sonra, şehrin daha kuzey bölümüne, müzelerin bulunduğu bölüme doğru ilerliyoruz.
Via de’Gori sokağında yürümeye devam ediyoruz. Daha sonra 29 Via deMartelli caddesine giriyoruz. Burada, çok miktarda bisiklet gördüğünüzde şaşırabilirsiniz.

Cadde, bir süre sonra “52 Via Camillo Cavour” ismini alarak devam ediyor. Bir süre sonra: Piazza di San Marco meydanına çıkıyoruz. Burada birb müze var.

İtalya Floransa

İtalya Floransa

SAN MARCO MÜZESİ

Piazza San Marco bölgesindedir. Müzeye giriş ücretlidir. Giriş ücreti: 7 Euro’dur.
Bir zamanlar: ünlü sanatçı Angelico, burada bir rahip olarak yaşamıştır.

Günümüzde, bu eski manastırda, yine aynı sanatçının bir çok çarpıcı eseri, yağlı boya tablosu sergileniyor.

Özellikle: Ghirlandaio tarafından yapılan freskler, “Son akşam yemeği” ilgi çekmektedir.

Bu eser: 1449-1994 yılları arasında yaşamış, zamanın en popüler Floransalı sanatçılarından olan Domenico di Tommaso Bigordi Ghirlandaio tarafından yapılmıştır.

Salon kısmında, misafirler için dizayn edilmiştir. Ancak, bu müzede görülmesi gereken en büyük özellik, yapının mimarisidir.

Yapı: mimar Michelozzo tarafından restore edilmiştir.

Ancak, yukarıda belirttiğim gibi, bina: Angelico ve daha sonraki dönemde, Gerolama Savonarola gibi sanatçılar tarafından dini faaliyetlerde kullanılmıştır.

Müze binasında, Rönesans döneminin ilk halk kütüphanesi bulunmakta olup, burada bir dizi el yazması eser bulunmaktadır.

Daha sonra, 19 Via Cesare Battishi caddesinden yürümeye devam ediyoruz. Bir süre sonra “Piazza della Santissima Annunziata” meydanına ulaşıyoruz.

Meydanın ortasında, bir heykel ve iki yanda havuzlar var. İnsanlar, meydanın iki yanında bulunan merdivenlerde oturuyorlar. Evet, bu meydanda da iki müze bulunuyor.

MUSEO NAZİONALE-BİGALLO MÜZESİ

Yapı: 13’ncü yüzyılda, bir kale olarak yapılmıştır.
Günümüzde ise, Ulusal Müze olarak kullanılmaktadır. Burada, 14’ncü yüzyıldan kalma, Floransa mozaiklerini görebilirsiniz.

Ayrıca: Donatello’nun, bronz “Davut Heykeli” ve “Druid” isimli eseri, burada sergilenmektedir. Giriş katında ise: Michelangelo’nun bir kısım eseri görülebiliyor.

İtalya Floransa

İtalya Floransa

GALLERİA DELL’ACCADEMİA

Via Ricasoli bölgesindedir. Pazartesi günü hariç, haftanın diğer günlerinde, saat: 08.15 ile 18.50 arasında gezilebilmektedir. Giriş ücreti: 9.50 Euro’dur.

Buraya girmek için, kesinlikle uzun kuyruklarda bir süre sıra beklemeniz gerekecek ama unutmayın ki, içeri girdiğinizde, muhteşem sanat eserleri göreceksiniz.

Özellikle: 1503 yılında, Michelangelo tarafından yapılan “Davut-David” heykeli, dünyanın en tanınmış sanat eserlerinin başında gelmektedir.

Siz de, içeriye girdiğinizde, diğer ziyaretçiler gibi, bu muhteşem eserin karşısında bir süre durun ve izleyin.

Evet, Floransa’nın en iyi bilinen müzelerinden birisidir. 1784 yılında, Grandük Pietro Lepoldo tarafından, Floransalı çizim okullarının en üstünü ve akademi öğrencilerinin çalışmalarını kolaylaştırmak için kurulmuştur.

Galeri, zamanla bazı olağanüstü başyapıtları satın alarak, şehrin en önemli müzelerinden biri haline gelmiştir.

Özellikle: Michelangelo’nun, David isimli heykeli, 1873 yılında sergilenmeye başlandığında, müzenin önemi iyice artmıştır.

Evet: gezimizin bu bölümü burada bitiyor.

Gezimizin bu bölümünde, ilk başlangıç noktası: Piazza della Signoria yani Signoria Meydanıdır. Bulunduğunuz yerden, bir şekilde, bu meydana geliyorsunuz.

Bu meydan, eski sarayın yapıldığı, 1299 yılından itibaren, şehre damgasını vurmuştur.
Palazzo Vecchio ve Uffizi, bu meydanın sınırlarını oluşturur. Uffizi: ofisler anlamına gelmektedir.

Meydanın hemen ortasında: büyük bir atlı heykel ve onun hemen yanında, yine heykellerle süslenmiş bir havuz bulunuyor. Bir süre heykel var.

Meydanın yanlarında ise, meydana doğru uzanan, açık havaya yerleştirilmiş kafeterya masa ve koltukları görülüyor. Kısa molalar için güzel yerler var. Meydanın en önemli yapısı: Eski Saray.

İtalya Floransa

İtalya Floransa

PALAZZO VECCHİO-ESKİ SARAY

Piazza Della Signoria meydanında bulunan yapı: kaleye benzemektedir ve 1299 yılında Arnolfo di Cambio tarafından yapılmış ve Medici ailesinin ikametgahı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Şehrin en önemli sembollerinden biridir. 1300 yılında, Floransa Cumhuriyetinin bir sembolü olmuştur.

Günümüzde ise, 1872 yılından bu yana, Floransa Belediye Binası olarak kullanılmaktadır.
Toskana bölgesinin en etkileyici yapılarındandır.

Dikdörtgen kulenin yüksekliği: 94 metredir. Kulede, farklı zamanlarda hapishane olarak kullanılan, iki küçük hücre bulunmaktadır. Kulede bulunan saat ise, 1667 yılında konulmuştur.

Yapının avlusunda: Michelangelo yapımı “David” heykelinin kopyası bulunmaktadır. Yapının daireleri ise, günümüzdeki sanat koleksiyonlarının sergilenmesinde kullanılmaktadır.

Sarayın en önemli yeri “Salone dei Cinquecento-Beş Yüzler Salonu“ olarak isimlendirilen bölümdür. Bu salonda: büyük konseyin 500 üyesi toplanırmış. Salonda: savaş sahnelerini gösteren, büyük freskler görülmektedir.

Ancak, yukarıda da söylediğim gibi, günümüzde, burası Belediye tarafından fiilen kullanılmaktadır. Bu yüzden, burayı gezmek isterseniz, rehberli turlardan birine katılın ve Medici ailesinin uzun yıllar ikamet ettiği birçok odayı keşfedin.

Rehberli turlar, birkaç şekilde düzenleniyor. Quartieri Monumentali denilen tur: yaklaşık 1 saat sürüyor ve 14 Euro’dur. Gizli geçitler turu ise, yine 1 saat sürüyor ve 14 Euro’dur. Yönlendirme turu ise, yine 1 saat sürer ve 12.5 Euro’dur.

Eski saray yapısının hemen güneyinde, yine muhteşem bir sanat galerisi bulunuyor.

İtalya Floransa

İtalya Floransa

UFFİZİ 

Loggiato delgi Uffizi bölgesindedir.
Dünyanın en eski sanat galerisidir. Buraya girmek için, uzun kuyruklarda saatlerce (hatta 5 saate kadar uzanmaktadır) beklemeniz gerekebilir, ancak unutmayın ki, gerçekten bu beklemenize değecek eserler göreceksiniz.

Müze, Pazartesi günü hariç her gün açıktır. Saat: 08.15 ile 18.50 arasında gezilebilir. Giriş ücretlidir. 18 yaş altı ücretsizdir. 18-25 yaş arasındaki ziyaretçiler, 6.25 Euro, 25 yaş üstü ziyaretçiler ise 9.50 Euro giriş ücreti ödemektedirler.

Evet: yapı: 1559-1581 yılları arasında: Casimo Dükü Giongio Vasari, burayı çalışma alanı olarak inşa ettirmiştir. İç avlu, çok uzun ve dar olarak yapılmıştır.

Bu avlu bölümündeki cephelerde, sütunlu iskelelerdeki nişler, 19’ncu yüzyılın ünlü sanatçıları tarafından yapılmış heykellerle doludur.

Çünkü, bu yapı, her ne kadar bir ofisler yapısı olarak tasarlanmış olsa da, birçok sanatçı, bir zamanlar burada toplanmıştır. Bunlar arasında: Michalengelo ve Leonardo da Vinci de bulunmaktadır.

Yıllar boyunca

Medici ailesi tarafından toplanan resim ve heykeller, günümüzde, 1765 yılından bu yana, burada sergilenmektedir. Ama, yalnızca resimler değil, aynı zamanda: 16 ve 17’nci yüzyıllarda yapılan, tavan freskleri de ilgi çekmektedir.

Botticelli’nin “Venüs’ün doğuşu” ve “İlkbahar” isimli eserleri, burada sergilenmektedir. Bunun dışında: Raphael, Da Vinci, Michelangelo, Rembrant, Titian ve Caravaggio gibi dünyaca ünlü sanatçıların yine dünyaca ünlü eserleri de burada sergilenmektedir. Hatta: galerinin üst katının bir kısmında, Osmanlı padişahlarının görüntülendiği tablolar da bulunmaktadır.

Yapının sergi durumunu kat kat incelemek gerekirse:

Zemin katta: daha önce yine buruda bulunan antik Romanesk kilisesinin kalıntıları görülebilmektedir.

İkinci katta: 17’nci yüzyılda Medici tarafından başlatılan, dünyanın en ünlü koleksiyonlarından biri olan: baskı ve çizimler bölümü görülmektedir. Burada: odalar, numara sırasına göre takip edilirse: 14’ncü yüzyılda, sanatçıların yaptıkları olağanüstü eserleri görebilirsiniz.

Burası, daha çok, erken Rönesans dönemi eserlerine ayrılmıştır. Venüs’ün doğuşu, Primavera, Meryemana, Nar Madonna gibi nadide eserler, bu bölümde görülebilir.

Bu müzeyi gezerken: özellikle “Contini Bonacossi koleksiyonu” nu görmenizi öneririm. Bu koleksiyon, 1998 yılında, Uffizi galerisi tarafından satın alınmıştır.

Koleksiyonda, 35 resim ve 12 heykel bulunmaktadır. Ayrıca, antik mobilya parçaları da görülmektedir.

Parçalar arasında: özellikle San Lorenzo, Gian Lorenzo Bernini tarafından yapılan, erken Rönesans dönemine ait çalışmalar ilgi çekmektedir.

İtalya Floransa

Corridoio Vasariano-Vasari Koridoru

Pitti Palace ile Uffizi galerisi arasındaki bağlantı koridorudur. Yaklaşık, 1 km. uzunluğundadır. Burada: geçmişten günümüze, çeşitli sanatçılar tarafından yapılan portreler bulunmaktadır. Bu portreler: 17 ve 18’nci yüzyıllarda yapılmış olup, 1000’den fazladır.

Bu galeri/koridor: 1565 yılında, Vasari tarafından inşa edilmiştir. Koridor: Ponte Vecchio köprüsünün yukarısından geçmektedir. Yuvarlak pencerelerden, şehrin muhteşem manzarasını izleyebilirsiniz.

Muhteşem güzel bir yer, hemen nehrin kıyısında, mutlaka gitmeli ve tarihi ortamdaki bu hareketliliği görmelisiniz.

PONTE VECCHİO-ESKİ KÖPRÜ

Şehrin en eski köprüsüdür. 14’ncü yüzyılda yapılmıştır. Günümüzde, üzerinde pek çok mücevher dükkanları ve kuyumcu dükkanları görülmektedir. Bence, şehirdeki en ilgi çekici ve hareketli yerlerden birisidir ve mutlaka görmenizi öneririm.

Köprüden sonra, doğru ilerleyin ve 36 Piazza de’Pitti caddesinden yapacağınız yürüyüşün ardından bir süre sonra yine bir meydana çıkıyorsunuz. Yine, çok hareketli sokaklar ve hediyelik eşya satan tezgahlarla doludur.

Meydana çıktığınızda, yine kalabalık turist kafileleriyle karşılaşacaksınız. Piazza de’Pitti meydanında: hemen solda, büyük bir tarihi bina var.

Burası: Palazzo Pitti yani Pitti Sarayıdır. Burada muhteşem keyifli bir yürüyüş yapacaksınız. Bir süre sonra: Piazza de Pitti meydanına varıyoruz.

İtalya Floransa

PİTTİ SARAYI

Yapı: 1458 yılında, zengin tüccar Luca Pitti tarafından yaptırılmış ve daha sonra, 1549 yılında, şehri 400 yıl yöneten Medici ailesine satılmıştır. 18’nci yüzyılın sonlarında, bir süre, Napoleon tarafından, bir güç üssü olarak kullanılmış ve daha sonra ise, birleşik İtalya kurulduğunda, kraliyet sarayı olarak görev yapmıştır.

Yapının içinde: 5 tane müze bulunmaktadır. Yani: Floransa şehrinin en büyük müze kompleksidir. Toplam, 32 bin m. Karelik kapalı alan bulunmaktadır.

Bu müzeler, yani sanat galerileri, 1919 yılında, kapılarını ziyaretçilere açmıştır.

Günümüzde: Medici ailesinin koleksiyonu yanında, birçok küçük sanat koleksiyonu da, bu müze ve galerilerde sergilenmektedirler. Sergiler, her yıl, yaklaşık 5 milyon kişi tarafından ziyaret edilmektedir.

Pitti sarayının hemen arkasında, 2 galeri var.

GALLERİA PALATİNE

Bu galeride, bir zamanlar Medici ailesine ait, 16-17’nci yüz yıllardan kalma: Rönesans dönemi eserleri sergilenmektedir.

Özellikle: Raphale koleksiyonu, mutlaka görülmese gereken eserlerin başında gelmektedir. Bunun yanında: özellikle Pietro da Cortona tarafından 1637-1641 yılları arasında dekore edilmiş, barok tarzı oda da görülmeye değerdir.

GALLERİE D’ARTE MODERNA

1748 yılında kurulmuştur. Galerinin kuruluş amacı: akademik yarışmalarda ödül kazanan sanat eserlerinin muhafazasıdır. 1928 yılında, ziyarete açılmıştır. Eserler, 30 odada sergilenmektedir. Daha çok, Toscana bölgesinin sanatçılarının eserleri görülmektedir.

Buradan sonra: Piazza de’Pitti-Piazza di San Felice sokağının takiben, başka bir müzeye gidiyoruz.

GALLERİE DEL COSTUME 

Yapının: Palazzina della Meridiana olarak bilinen bölgesindedir. Bu galeride, 16’ncı yüzyıldan günümüze kadar olan süreçte kullanılan tiyatro kostümleri sergilenmektedir.

Ancak, yalnızca tiyatro kostümleri değil, aynı zamanda 18’nci yüzyıldan günümüze kadar olan süreçte kullanılan giysiler de sergilenmektedir.

Yani, bir anlamda, İtalyan moda tarihinin sergilendiği bir müze olarak önem kazanmaktadır. Müze, 1983 yılında ziyarete açılmıştır. Eserler, 14 odada sergilenmektedir.

Aynı yoldan ilerlemeye devam ettiğimizde, bir süre sonra, solumuzda, şehrin önemli parklarından, yeşil alanlarından biri ile karşılaşıyoruz.

İtalya Floransa

İtalya Floransa

BOBOLİ GARDENS

Piazza Pitti bölgesindedir. Giriş ücretlidir ve kişi başı 21 Euro’dur.
Boboli bahçeleri: 1550-1558 yılları arasında, Niccolo Pericoli isimli bir sanatçı tarafından, peyzaj mimarlığında bir baş yapıt olarak yaratılınca önem kazanmıştır.

Bu park alanında: Roma kalıntıları ve 16 ile 18’nci yüzyıllar arasından kalan heykel koleksiyonu bulunmaktadır. Bahçe ve bitkiler, Arno nehrinden buraya yapılan bir kanaldan sağlanan sular ile sulanmaktadır.

Arka cephede, bir amfi tiyatro bulunmaktadır. Bunun merkezinde ise, Mısır dikilitaşı görülüyor. Bahçeler, bugünkü büyüklüğüne 17’nci yüzyılda ulaşmıştır.

Boboli bahçeleri: Paris-Versay dahil olmak üzere, Avrupa’daki birçok kraliyet bahçesine önderlik etmiştir. Mutlaka gitmenizi öneriyorum.

Sonra, Pitti Sarayının bulunduğu yere kadar geri dönüyoruz. Pitti Sarayının hemen karşısındaki blokların arkasında, bir kilise var.

İtalya Floransa

İtalya Floransa

SANTO SPİRİTO Dİ FİRENZA

Burası bir kilisedir. Yapı: Rönesans mimarisinin en seçkin örneklerinden birisidir. Mevcut kilise; daha önceki dönemlere ait burada varlığı bilinen kilise kalıntıları üzerine, 1428 yılında yapılmıştır. Binanın içindeki eserler ise, 1446 yılına kadar olan süreçte tamamlanmıştır.
Çan kulesi: 1503 yılında, Baccio Agnolo tarafından yapılmıştır.

Binanın dış yüzeyi: 1977-1978 yılları arasında, kapsamlı bir restorasyona tabii tutulmuştur. Yapının içinde: 38 yarı şapel bulunmaktadır. En önemlisi; Bini-Copponi şapelidir. Buradaki süslemeler: Francesco Botticini tarafından yapılmıştır.

Bu kilisenin, bir diğer öne çıkan yönü: Michelangelo’nun, buradaki manastır hastanesine gelen ve ölen kişilerin cesetleri üzerinde anatomik araştırmalar yapmasıdır.

Bu araştırmalarına izin verilmesi karşılığında, kendisi, yüksek sunağın üzerine, bir ahşap haç heykeli yapmıştır.

Günümüzde, bu ahşap haç heykeli: kilisenin sol bölümünde, batı koridorundan gidilen ve kilise eşyalarının saklandığı odada muhafaza edilmektedir.

Evet, bu kez: bir kale yapısına gideceğiz.

İtalya Floransa

FORTE BELVEDERE-KALE

İtalya Gran Dükü tarafından inşa edilmiş kalenin, günümüze kadar gelebilmiş tek sur yapısıdır. 1590-1595 yılları arasında şehir ve egemenliği korumak için, Medici ailesi döneminde yapıldığı bilinmektedir. Mimarı ise, Bernardo Buontalenti’dir.

Kalenin duvarları: her bir duvar, bir diğer duvarı korumaya yardımcı olmak ve çapraz ateş için, başka bir duvar tarafından görülüp emniyete alınabilecek şekilde yapılmıştır. Yani, konumu nedeniyle, uzun süre, stratejik önemini korumuştur.

Ayrıca: kale içinde, bir de villa tasarlanmıştır. Bu villa: huzursuzluk ve salgın hastalıklar sırasında, Grandük ikametgahı olarak kullanılmak için tasarlanmıştır.

Evet, halen bir suru görülen kale yapısı, yapıldıktan sonra, 100 yıl b oyunca, bir askeri garnizon olarak görev yapmıştır.

Kale yapısının hemen kuzey batısında, yine şehrin yeşil alanlarından biri görülüyor. Burası, gezimizin bu bölümünün son durağıdır.

BARDİNİ GARDEN

Via dei Bardi bölgesindedir. Giriş ücretlidir, kişi başı: 16 Euro’dur.

Bardini bahçeleri, olağanüstü bir manzaraya sahiptir. Arno nehrinin sol kıyısında, Montecuccoli tepesi üzerindedir. 4 hektarlık bir alana yapılmıştır.

Bahçe ilk olarak: 1700 yılında, mozaikler ve çeşmeler ile genişletilmiştir. Daha sonra ise, 19’ncu yüzyılda, Viktorya tarzında, yine genişletilmiştir.

Park alanında: 6 çeşme, kamelyalar, pek çok farklı türden çiçekler, meyve ağaçları ve bir çiçek tüneli bulunmaktadır.

Gezimizin bu bölümünde: bulunduğunuz yerden bir şekilde, bir meydana ulaşıyorsunuz.

İtalya Floransa

PİZZA DELLA LİBERTA

Şehrin tarihi merkezinin en kuzeyindedir. 19’ncu yüzyılda yapılmıştır. Meydanda, bir zafer takı ve kış aylarında buz pateni sahası olarak kullanılan “Parter Floransa” isimli bir alan bulunmaktadır.

Zafer Takı: 1738 yılında, Lorena hanedanı tarafından, hanedanın işbaşına gelişini kutlamak için yaptırılmıştır. Meydanın ortasında bir çeşme bulunmaktadır.

Çeşme ile, zafer takı arasında ise, bir havuz görülmektedir. Meydanın çevresinde ise, çok yüksek ağaçlar görülmektedir. Meydan, son olarak, 1945 yılında yeniden ve kare şeklinde düzenlenmiştir.

Meydanda gezdikten sonra, Viale Giacomo Matteotti caddesinde, büyük ağaçların altında yürüyerek ilerliyoruz. Hareketli ve geniş bir caddedir.

Bir süre sonra, Borno Pinti/Piazzale Donatello meydanına geliyoruz. Burada, İngiliz Mezarlığı bulunuyor.

İtalya Floransa

İNGİLİZ MEZARLIĞI

Piazzale Donatello meydanındadır. 1827 yılında oluşturulan bu mezarlık alanında: Ortodokslar ve Protestanlar gömülüdür.

Mezarlığın çevre düzenlemesi: genç bir mimarlık öğrencisi olan Guiseppe Poggi tarafından yapılmıştır. Birçok ünlü kişinin gömülü bulunduğu mezarlık: 1877 yılında kapatılmıştır.

Buradan sonra, Viale Antonio Gransci caddesinden ilerlemeye devam ediyoruz. Hedefimizde bir meydan var.

İtalya Floransa

PİAZZA CESARE BECCARİA

Mimar Guiseppe Poggi tarafından, 1876 yılında yapılmış ve şehri, İtalyan krallığının başkenti yapan Cesare Bonesana Marchese di Beccaria onuruna ithaf edilmiştir. Meydanın ortasında: Porta alla Croce denilen bir kalıntı var.

Günümüzde, bu bölgede, Neoklasik bir kısım saray yapıları görülmektedir. 2003-2004 yılları arasında, meydanın hemen ilerisinde, 3 katlı bir park yapılmıştır.

ŞEHİRDE GEZİLECEK DİĞER YERLER

CENTRO STORİCO-TARİHİ MERKEZ-OLTRARNO BÖLGESİ

ROYAL APARTMENTS

Burası, yine Medici ailesi tarafından kullanılan, 14 odadan oluşan bir bölümdür. Bu odalar, Medici döneminden bu yana büyük ölçüde değişikliğe uğramış ve en son olarak, 19’ncu yüzyılda, Medici portre koleksiyonu buraya yerleştirilmiştir.

Burada, dönemin mobilyaları da sergilenmektedir. En son olarak, 1920 yılında, İtalya kralı tarafından kullanılan bu bölüm, daha sonra müzeye dönüştürülmüştür.

GÜMÜŞ MÜZESİ

Medici hazinesi olarak isimlendirilen paha biçilmez gümüş koleksiyonunun sergilendiği yerdir. Bu koleksiyon içinde: değerli ve yarı değerli taşlar ağırlıktadır.

Koleksiyon içinde, antik vazolar ayrı bir önem taşımaktadır. Sergilenen objelerin birçoğu, 15’nci yüzyıldan kalmadır. Eserlerin sergilendiği odalar ise, 17’nci yüzyılda, fresklerle dekore edilmiştir. Fransız işgali sırasında, müzeden çalınan gümüş eserler, 1815 yılında geri dönmüştür.

MUSEO DELE PORCELLANE

Burası, ilk olarak, 1973 yılında ziyarete açılmıştır. Buradaki koleksiyonda, Avrupa porselen fabrikalarında üretilen nadide eserler sergilenmektedir. Bunların birçoğu, Floransalı yöneticilere hediye edilen eserlerden oluşmaktadır.

Özellikle: Vincennes Fabrikasında üretilen porselen objelerin bulunduğu koleksiyon ilgi çekmektedir.

CARRİAGES

Yapının zemin katındaki bu bölümde: özellikle 18 ve 19’ncu yüzyıllarda kullanılan arabalar sergilenmektedir. Özellikle, bazı arabaların oldukça güzel dekoratif süslemeleri ilgi çekmektedir. Bu arabaların birçoğu, krallar tarafından kullanılmıştır.

ŞEHRİN DİĞER BÖLGELERİ

PİAZZALE MİCHELANGELO-MİCHELANGELO TEPESİ

Bu meydan: 1860 yılında yapılmıştır.
Meydanda: Davut Heykelinin bronz bir kopyası bulunmaktadır.

Buraya çıkarsanız: şehrin ve özellikle Arno nehrinin muhteşem güzel manzarasını izleyebilirsiniz. Hatta: buradan, mutlaka gün batımını izlemelisiniz. (yaz döneminde, saat: 20.00-20.30 gibi)

SETTİGNANO

Burası, muhteşem bir manzaraya sahip, şehrin kuzeydoğusunda bir yamaç üzerinde kurulmuştur. Burada, Rönesans döneminin en önemli, 3 heykeltıraşı doğmuş ve yaşamıştır.

Buranın bir diğer özelliği: Roma imparatoru Septimus’un: 16’ncı yüzyılda yapılan bir heykelinin bulunması ve bu heykelin 1944 yılında yıkılmasıdır. Mark Twain; 1892-1893 yılları arasında, bir süre burada yaşamıştır.

İtalya Floransa

BİLİM TARİHİ MÜZESİ

Piazza Giudici bölgesindedir. Giriş ücretlidir.

Floransa şehrinin, 13’ncü yüzyıldan itibaren, bilim ve sanat etkinliklerinde kullanılan alet ve cihazların sergilendiği bir müzedir.

Medici ve Lorraine aileleri: doğal bilimler, fizik ve matematik dallarında, birçok alet ve obje toplamışlar ve bunlar, müzenin çekirdeğini oluşturmuştur. Özellikle, Galile tarafından kullanılan orijinal bilimsel aletler ilgi çekmektedir.

MASUMLARIN HASTANESİ GALERİSİ

Piazza SS Annunziata bölgesindedir. Giriş ücretlidir.

Burası, şehirde, 15’nci yüzyılın başlarından itibaren en iyi bilinen ve en önemli mimari yapılardan birisidir.

Bu dönemde: Filippo Brunelleschi tarafından: burası “Hastane” olarak ve terk edilmiş çocukların yetiştirilmesi ve onların toplum içinde yer almalarının sağlanması için kullanılmıştır. Yapı içinde: yemekhane odaları, keşiş odaları, yatakhaneler, revir, hemşire odaları ve revaklı binalar bulunmaktadır.

Hastane, takip eden tarihi süreçte daha da genişlemiş ve faaliyetlerini sürdürmüştür. Yapı içinde, süsleme freskler ilgi çekmektedir.

Bunlar: hastane mimarisiyle büyük ve mükemmel bir uyum göstermektedirler. 1966 yılındaki sel felaketinde yapı büyük ölçüde olumsuz etkilenmiş ve takip eden dönemde, tamamen restore edilmiştir. Evet, bu galeri de de yüzyıllar boyunca oluşturulan koleksiyonlara ait eserler sergilenmektedir.

MUSEO BARDINI

Piazza de Mozzi bölgesindedir.

Burada sergilenen eserler: Stefano Bardini (1836-1922) isimli, zengin bir tüccar ve sanat uzmanı tarafından, bağışlanmıştır.

Eserler: antik bir atmosferde, yapının odalarında sergilenmektedir.

Özellikle: Tino di Camaino, Donatello, Antonio del Pollaiolo gibi sanatçılara ait, çok güzel örnekler görülmektedir. Ayrıca: seramik, madalya, bronz objeler, oryantal kilimler, müzik aletleri ve silahlar sergilenmektedir.

IL BARGELLO ULUSAL MÜZESİ

Via del Proconsolo bölgesindedir. Müzeye giriş ücretlidir.

Şehrin, en eski yapılarından biridir ve 1255 yılında yapılmıştır. Binanın müze olarak kullanımına: 19’ncu yüzyılın ortalarında başlanır. Uffizi müzesi resim konusunda ne kadar ünlü ise, Bargello müzesi de heykel konusunda o kadar ünlüdür.

Avlusunda: Rönesans döneminin başyapıtlarını barındırır. Bu başyapıtların sanatçıları: Michelangelo, Celini, Giambologna, Donatello, Brunelleschi.

Müzede: ayrıca, paha biçilmez bir piyano, mücevherler, duvar halıları ve çeşitli antik silahlar da görülmektedir.

PİAZZA DELLA REPUBLİCA-CUMHURİYET MEYDANI

Şehirdeki, en geniş meydandır. Bir zamanlar, burada “Yahudi” gettosu bulunuyormuş. Meydandaki bir yazıt dikkatinizi çekecektir.

Bu yazıtta şunlar yazılıdır “Şehrin eski merkezi, yüzyıllar boyu ana meydanı, yeni bir yaşam için yenilendi”

Günümüzde, meydanda: kafe ve restoranlar bulunmaktadır.

SANTA MARİA NOVELLA-YENİ MERYEM ANA KİLİSESİ

İstasyonun yanındadır.

Yapı: erken Rönesans döneminin en iyi mimari yapılarından birisi olarak kabul edilmektedir. Özellikle: dış cephesi, Gotik-Romanesk özellikler taşımaktadır.

Tarihi süreç içinde, şehrin zengin aileleri, bu kilise içinde, kendileri için özel şapeller yaptırmışlardır. Yapının içindeki freskler ise: Medici ailesi tarafından “Vasari” ye yaptırılmıştır.

Burada özellikle görmenizi önereceğim eser: Giotto’nun; Hz. İsa’nın çarmıha gerilişini anlatan eseri olan “Crocifisso” dur.

SANTA CROCE-KUTSAL HAÇ KİLİSESİ

Burası: şehirde, Dominikanların rakibi olan “Fransiskanlar” tarafından: 13’ncü yüzyılda yaptırılmıştır.

Yapının içinde: Michelangelo, Galileo, Machiavelli gibi sanatçıların mezarları bulunmaktadır.

Yapının içinde, Dante’nin mezarını da görebilirsiniz. Ancak, bu mezar semboliktir ve Dante’nin asıl mezarı: Ravenna denilen yerdedir.

İtalya Cenova

İtalya Cenova

Cenova güzel bir yerdir. Genellikle tur firmalarıyla bölgeye giderseniz, burayı yol üstü ekstra olarak veriyorlar. Ancak kesinlikle burada verilen süre yeterli değil, yani yol üstü ekstra verilip buraya uğranıldığında, 2 veya 3 saat zaman veriliyor, Ferrari meydanında yolcular indiriliyor ve Via Garibaldi’de birkaç adım, ardından Katedral bölgesi işte bu kadar.

Öte yandan: Cenova gerçekten güzel bir şehir. Özellikle tarih meraklıları için ki, tarih meraklılarının mutlaka bu şehre zaman ayırmalarını önerinim.

Zaten tarihi süreç incelendiğinde, bir zamanlar Venedik ile birlikte Akdeniz’de büyük bir ticaret egemenliği kurmuş ve hatta İstanbul’da Galata bölgesinde yaşamış ve hatta Galata kulesini yapmış bu insanların, kendi şehirleri gerçekten güzel, şehri anlatmaya başlamadan önce, kesinlikle bu şehre zaman ayırın ve bolca bir zamanda burayı gezin derim.

İtalya Cenova

GENEL

Şehir, İtalya’nın Ligura bölgesinde, Cenova ilinin merkezi ve Ligurya bölgesinin başkentidir. Akdeniz’in en büyük şehirlerinden birisidir ve Akdeniz’in en büyük limanı bu şehirdedir. İtalya’nın 6’ncı büyük şehridir. Avrupa’nın en büyük tarihi şehridir. Avrupa’nın ilk bankası burada kurulmuştur.

Ancak günümüzde: Roma ve Venedik gibi şehirler tarafından gölgelenmektedir. Çizme şeklindeki İtalya’nın diz bölgesinde bulunduğu için adı “diz” anlamına gelen kelimeden türetilmiştir. Şehir 2004 yılında “Avrupa Kültür Başkenti” seçilmiştir.

İtalya Cenova

İtalya Cenova

ULAŞIM

Cenova-Milano arasındaki uzaklık 148 km dir ve karayolunda yolculuk 2 saat civarında sürer.

TARİHİ

Zengin ve güçlü bir ticaret merkezi olarak uzun ve köklü bir tarihi geçmişe sahiptir.

Petrarca tarafından “La Superba” olarak adlandırılan Cenova: Ortaçağda muazzam güç ve prestij sahibi İtalya’nın iki büyük deniz cumhuriyetinden (diğeri Venedik) biriydi.

1849 yılında Fransız Ordusunun kuşatması sırasında, Garibaldi, Roma cumhuriyetine İtalya krallığının birleşmesinde katkıda bulunmuştur.

İKLİM

Akdeniz iklim kuşağındadır. Yıllık sıcaklık ortalaması: Ocak ayında 15 ve Ağustos ayında ise 23 derece civarındadır. Ilıman Akdeniz iklimi, sıcaklıkta geniş dalgalanmalara sebep olmaktadır.

Genel olarak yağışlar: Ekim ve Kasım ayları arasında görülür. Deniz sahilinden sadece 20 km uzaklıkta, deniz derinliği 1000 metre olur. Deniz genellikle sakindir ve deniz suyu sıcaklığı Eylül ayında yaklaşık 23 derecedir.

NE YENİR

Ligurya ve Cenova mutfağı: arazinin karakterini ve halkın yaratıcılığını zevkli bir şekilde ortaya koyar. Basit pişirme yöntemleri ve bol miktarda sebze, otlar ve zeytinyağı ile eşsiz yaratıcılık birleşince, Cenova’nın otantik, tatlı ve olağanüstü yemekleri ortaya çıkar.

Ligurya bölgesinin en ünlü spesiyali: sadece zeytinyağı ile tatlandırılmış “pesto” ve çeşitleridir. Pesto: 60-70 gram fesleğen yaprağı, çam fıstığı, parmesan peyniri, Sardunya pecorino peyniri, sızma zeytinyağı, deniz tuzu ve sarımsak ile yapılır. Pesto sosu: genellikle patatesli ve yeşil fasulye ile pişmiş trenette veya trofia makarna ile servis edilir.

Diğer spesiyaller arasında: geleneksel mantı ve yerel pansotti gibi dolgulu makarna sayılabilir. Geleneksel mantı: özel günlerde yenilen lüks bir yemektir. Kutlamaların yapıldığı günlerde yenir, hamur ağırlıklıdır.

Doğal olarak bölge balık çorbaları, kızarmış balık ve balık unu spesiyalleri ve deniz ürünleri salatası capponada ile ünlüdür.

Şehir bir makarna cennetidir. Petso soslu makarna yemelisiniz. Ama öncesinde sebze çorbası içilmelidir. Pizza düşünürseniz: 4 peynirli pizza yemelisiniz. Bu pizza: ünlü Toscana peynirinden yapılıyor. Focaccia ekmekleri de çok meşhurdur. Ünlü hamur içi foccacia, eski bir İtalyan ekmeği olarak tanınır.

Tatlılara gelince: ilk sırada: iki versiyonu yapılan Ceneviz Noel pandorası fruitcakes’tir. Ev yapımı pandorası versiyonlarında kuru üzüm ve limon kabuğu bulunurken, geleneksel versiyonlarda İzmir kuru üzümü, Sicilya topraklarından şekerli portakal kabuğu ve Rezene tohumu kullanılır.

NE SATIN ALINIR

Mağazalar sadece pazartesi günleri sabah kapalıdır. Çarşamba öğleden sonra, öğle yemeğinde süpermarketler haricinde çoğu yiyecek mağazası kapalıdır.

Şehrin her mahallesinde iç ya da dış mekanlarda genellikle günlük olarak pazarlar kurulur.

Bilinen en iyi Pazar yeri: Mercato Orientale Via XX Settebre bölgesindeki egzotik meyve, taze balık ve baharatlar satılan tezgahların bulunduğu yerdir. Burası: 1699 yılında inşa edilen Nostra Signora della Consolazione manastırında açılıyor. Ancak bu manastır hiçbir zaman tamamlanamadı.

Manastır odaları kısmen atölye çalışmaları ve ev atölyesi olarak kullanılıyor. Satıcılar; burada kurulan pazarı: 19’ncu yüzyıl sonlarında sürekli ve kapalı bir Pazara dönüştürmeye karar verdiler. Çünkü Via XX Settembre zaman içinde şehrin ana caddesi haline geldi. Mayıs 1899 tarihinde burada büyük bir çiçek sergisi açıldı.

Kent genelinde Palazzo Ducale’nin avlusunda, aylık antika pazarı düzenlenir. Galleria Mazzini’de de düzenli antika pazarı kurulur.

Pazarlar yanında şehirdeki alışveriş caddelerine gelince: günümüzde Via XX Settembre’de geleneksel mağazalarda uluslar arası büyük giyim markası zincirlerinin mallarının satıldığı dükkanlar vardır.

Bu sokakta özellikle Via XXV Aprile, Via Roma ve Galleria Mazzini’de birçok tasarım merkezi butikler bulunur. Via Degli Orefici’de ortaçağda olduğu gibi kuyumcular, altın ve mücevher, saat satıcıları vardır.

Şehirdeki en büyük alışveriş merkezi “Fiumara Shopping” denen yerdir. Burada: 85’den fazla dükkan, mağaza, restoran, bar, eğlence merkezi, sinema ve spor salonu bulunuyor.

Bu şehirden ilginizi çekerse mutlaka “Pesto” sosu satın alın. (orta boy kavanoz 10 euro)

Limana yakın, Katedralin hemen altındaki “San Luca” caddesi de hediyelik eşya satış yerleri doludur. (1 magnet; 1 Euro)

KOT KUMAŞI

Cenova şehri, bir zamanlar mavi ile boyanmış iş elbisesi üretilmesiyle ünlüydü. O tarihte kumaşlar hangi şehirden geldiği izlenerek adlandırılıyordu. Cenova’daki kot kumaşı: işlenmiş olduğu İngiltere’ye geldiğinde “kot” gibi bir sözcük veren İngilizce aksanıyla telaffuz edilen “Genes” (Cenova’nın Fransızca ismi) olarak damgalanıyordu.

Dünyadaki en eski kot kumaşı: Cenova’dan gelmiş olup “Museo Diocesano” da (Duomo’ya yakın) görülür. Bu kumaşta: 1538 yılında, kemer bezi, Mesih’in Tutkusunun bir resmini temsil etmek için tuval olarak kullanılmıştır.

İtalya Cenova

TURİZM:

Şehrin büyük bölümü, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Ünlü kaşif Kristof Kolomb, bu şehirde doğmuştur ve doğduğu ev görülebilir.

Via Garibaldi (eski ismiyle Strada Nuova) pek çok Barok mekanı ile bilinen bir yerdir ve aynı zamanda labirent gibi dar sokakları da (carruggi olarak isimlendirilir) meşhurdur.

Ana meydanı olan Piazza de Ferrari: Venedik ve Cenova Dukalığı Sarayına ve Carlo Felice Tiyatrosuna ev sahipliği yapar. Kristof Kolomb’un doğduğu ev de bu civardadır. Avrupa’nın en büyük akvaryumu olan “Cenova Akvaryumu” görülmesi gereken yerlerden birisidir.

İtalya Cenova

GÖRÜLMESİ GEREKEN YERLER

İtalya Cenova Piazza Del Ferrari

İtalya Cenova Piazza Del Ferrari

PİAZZA DEL FERRARİ

Molo semtinde, eski şehir merkezindedir.

19’ncu yüzyıl sonunda, Cenova şehri, Milano şehriyle birlikte İtalya’nın finans merkezi oldu ve bunun üzerine, burada “Credito İtaliano” bankası kuruldu ve bankanın şubesi ve birkaç benzeri kurum 1893 yılında yapılan Ferrari meydanına yerleşti.

Meydana ismini veren kişi: 1803-1876 yılları arasında yaşamış, İtalyan bir politikacı olan Galliera Dükü Raffaele Luigi De Cerari’dir. Kendisi: Cenova’da doğdu ve Sardunya krallığında senatörlük yaptı ve yaşamını Paris’te sürdürürken servet sahibi oldu.

Cenova şehrinin merkez noktalarından birisidir ve sayısız farklı mekanlar bulunur. Meydanda, havuz yanında İtalyan devletinin kurulmasına öncülük eden Garibaldi heykeli bulunuyor. Buranın ana özelliği: büyük ve süslü havuzudur.

Bu havuz: merkezi bir havza içine püsküren ve güzel bir simetrik şekle sahip olan ve suya basamak oluşturan bir dizi su püskürtme ızgarasına sahiptir. Meydanda, havuzun çevresinde bulunan yerler: Doges Sarayı, Carlo Felice Tiyatrosu, Cenevre Borsası, Duke of Galleria Sarayı’dır.

İtalya Cenova Teatro Carlo Felice

İtalya Cenova Teatro Carlo Felice

Teatro Carlo Felice-Carlo Felice Tiyatrosu

Meydanda Garibaldi heykelinin hemen arkasındadır.

İtalya’nın en önemli opera binalarından birisidir. 2000 koltuk kapasitelidir. 1828 yılında mimar Carlo Barabino tarafından tasarlanarak yapılmıştır. Ancak II. Dünya Savaşındaki bombardımanlarda tiyatronun tavanı ve çevre duvarları hariç kalan bütün kısımları zarar görmüştür. Onarım için 1946 yılında bir yarışma düzenlenmiştir.

1963 yılında uluslararası çapta tanınmış olan mimar Carlo Scarpa’ya görev verilmiştir. Sarpa 1977 yılında bir proje üretti ancak 1978 yılında bir kaza sonucu öldü. 1981 yılında yine ihale açıldı ve 1984 yılında ihalesi kazanan mimar Aldo Rossi, Ignazio Gardella ve Fabio Reinhart’ın tasarladığı projeye uygun olarak inşaat başladı.

1829 yılında heykeltıraş Giuseppe Gaggini tarafından yapılan Harmony imparatorluğunun heykeli: yapıda promao’nun en üstüne yerleştirildi. (heykelin orijinali Sant kilisesi içindedir)

Evet burası ülkenin en prestijli opera binasıdır.

İtalya Cenova Palazzo Della Nuova Borsa

Palazzo della Nuova Borsa-Cenevre Borsası

1906-1912 yılları arasında yapılan Borsa binası, eğimli cephesiyle Piazza De Ferrari meydanı merkezine bakar. Bu anıtsal, kemerli sütunlu ve sundurmalı yapı Mimar Dario Carbone tarafından tasarlanmıştır ve şehrin o dönemde ekonomik ve mali gücünü ifade etmek üzere yapılmıştır.

16’ncı yüzyıl dönemine ait anıtsal cephe, gül benzeri şeklindeki aslan direkleriyle heybetli bir görüntü verir. Cephe: kırmızı Verona mermeri ve yine kırmızı taşlarla kaplıdır. Binanın kubbeleri gibi, altın renkli “Borsa” yazısı dikkat çeker. Ancak 1994 yılında borsalar elektronik sisteme geçince 1998 yılında bu bina kapandı. Günümüzde sergi alanı olarak kullanılmaktadır.

Binayı ziyaret etmek mümkün değil, sadece dışarıdan görebilirsiniz.

İtalya Cenova Via XX Settembre

İtalya Cenova

Via XX Settembre

Burası bir alışveriş caddesidir ve Ferrari meydanında, Yeni Borsa binasının yanından başlar, üzerinde birçok mağaza ve dükkan bulunur. Şehrin favori yürüyüş yerlerindendir. Cadde 19’ncu yüzyıl sonlarında, 1891 yılında başlayarak ve şehrin iki caddesi arasındaki bir rota üzerinde tasarlandı. 1891-1912 yılları arasında, şehrin en güzel binaları ortaya çıktı.

Kemerlerin altında, yani yağmura karşı korumalı kemerlerin altında, rahatlıkla yürümek ve alışveriş yapmak mümkündür. Son bir not: bu caddede, Ferrari meydanı girişinde, hemen sol yanda, caddenin bir paralel arka sokağında büyük bir süpermarket var, oradan uygun fiyatlı alışveriş yapabilirsiniz.

İtalya Cenova Porte Soprana, Porta Di Sant’Andrea

 

Barbarossa surları-Porte Soprana-Porta Di Sant’Andrea:

Barbarossa surları: 1155-1163 yılları arasında, Milano şehrini fetheden ve Cenova’ya vergi ödenmesini emreden Swab imparatoru Federico Barbarossa şerefine yapılmıştır. Amaç: Alman ve İtalyan krallıklarından oluşan Holy Roman imparatorluğuna karşı şehri savunmaktır. Sur duvarlarının, yüksek yarım daire şeklinde kuleleri olan üç ana kapısı vardır. Bunlardan sadece ikisi günümüze ulaşmıştır.

Bunlar: şehrin ana girişi olan Porte Soprana ve Porte dei Vacca’dır. Porta Soprana kapısı: 1155-1159 yılları arasında, sadece 4 yıllık bir sürede yapılmıştır. Kapının iki kulesi: Ferrari meydanına sadece kısa bir yürüme mesafesindedir ve şehrin birçok yerinden kolayca görülür. Girişin üstündeki plaka “Ceneviz” in bağımsızlığını ifade eder ve Chiristopher Colombus’un evinin yakınındadır.

İtalya Cenova Casa di Colombo

Casa di Colombo-Christopher Colombus’un Evi

Ünlü kaşifin evi: tam meydanda olmasa da meydandan ayrılan bir cadde üzerinde, meydana çok yakındır, hatta meydanın merkezinden uzaktan görülebilmektedir. Evet, ev: Porta Soprana’nın eteğindedir. Babası: 1455-1470 yılları arasında, Porta Soprana’nın koruyuculuğunu yapmıştır. Bu sırada, Colombus, 4-9 yaşları arasında burada yaşamıştır.

Sant’Andera manastırına bitişik olan ev: zaman içinde pek çok kez yeniden inşa edilmiştir. Şu andaki mevcut versiyonu: 18’nci yüzyıl yapımıdır. Ancak yerleşim planı ve boyutu, muhtemelen o dönemdeki görünümüne yakındır. Evde: görülebilecek fazla bir şey yoktur. Ancak: evin, kapının ve manastırın bileşimi ile kesişen dolambaçlı yollar ilgi çeker.

İtalya Cenova Piazza Matteotti

 

İtalya Cenova

 

PİAZZA MATTEOTTİ

Piazza De Ferrari meydanının hemen yanındaki bu meydan: kendi başına harika bir konumdadır ve çeşitli tarihi binalar ve turistik mekanlarla doludur. Meydanda bir ortaçağ görünümü hakimdir. Andrea Doria, Cenova şehrine ticaret cumhuriyeti statüsü kazandıran ve şehri bölen hiziplere son veren “Aristokrat Anayasası” nı burada açıklamıştır.

Meydanda bir yanda: San Matteo kilisesi, Doges Sarayı ve diğer tarafta da San Lorenzo Katedrali vardır.

(Üstte pembe şeritler bulunan fotoğraf: merak edenler olabilir, “Kadına karşı şiddete son” verilmesiyle ilgili bir kampanya içindir. Meydanda açılan bir duvarda bu tür kampanyalar düzenlendiğinde insanlar istediği bir yazı veya bir şeyi asabiliyorlarmış.)

San Matteo Kilisesi

Kilise, 1125 yılı yapımıdır. Aslında Doria ailesinin özel şapeliydi. Kilisenin criptasında, Andre Doria’nın mezarı vardır.

İtalya Cenova alazzo Ducale

İtalya Cenova

Palazzo Ducale-Doges Sarayı

Saray: Piazza Matteotti meydanına bakar.

Burada bulanan ve 1251 yılında inşa edilen bir sarayın 1777 yılında bir yangın sonucu yok olmasının ardından: Saray: 1778-1783 yılları arasında Neo klasik tarzda yapılmıştır. 1797 yılında Cenova Cumhuriyetinin dağılmasından sonra, bir kale olarak görevini yitirdi ve yerel yönetim merkezi oldu.

Doges Sarayı: Valilik Sarayı demektir. Çünkü: 1939 yılında ilk vali Simon Boccanegra: bu binayı Doria ailesi ve Fieschi’den satın alarak saraya dönüştürdü. Ana katta: fresklerle çevrili salonlarda birçok kamusal etkinlik düzenlenir. Saray: 1992 yılında, Kristof Kolomb kutlamaları ve Amerika’nın keşfinin 500’ncü yıldönümü kutlamaları nedeniyle restore edilmiştir. Ayrıca: 2001 yılında G8 Zirvesi ve 2004 yılında Avrupa kültür sergisi burada açılmıştır.

Günümüzde burada: bir otel, restoran, kafe ve kitap dükkanı vardır. Yapının halka açık bölümlerini ziyaret ederek, Ortaçağ mimarisinin güzelliklerini görebilirsiniz. Hatta bazı ilginç sergiler de görülebilir. Özellikle Büyük Oda’daki dev ve dekoratif avizeler (Sala del Maggior Consiglio) ve Vali Şapelindeki (Capella del Doge) tablolar mutlaka görülmelidir.

İtalya Cenova La Torre Grimaldina

İtalya Cenova

La Torre Grimaldina-Girimaldi kulesi

Ducale Sarayında “Halkın Kulesi” (La Torre del Popolo) veya “Grimaldi Kulesi” (La Torre Grimaldina) olarak isimlendirilen bir kuledir. Kulenin tepesinde, kırmızı haç bayrağı Cenova’nın simgesi olarak duruyor. Bu kulenin kökeni: Sarayın 11’nci yüzyılda bir kale olarak kullanıldığı döneme kadar uzanır. Kulenin en üst katındaki çan, Ortaçağ’da konulmuştur.

Önemli bir festival veya düşman kuşatması sırasında ve özellikle de insan infazlarındaki bildirimler için kullanılıyordu. 13’ncü yüzyıl sonlarında, kule ve bağlantı odaları gizli bir cezaevi görevi üstlendi.

Birçok politik tutsak, isyancı ve anarşist buraya hapsedildi. Çatı katının hücre duvarları: bu döneme ait cezaevinde kalanlar tarafından yazılan yazılar ve resimlerle doludur.

Daha aydınlık ve ferah odalarda: ordu, şövalye, bayanlar, ormanlar ve alegorik duvar resimleri bulunur. Bu hapishanenin en ünlü konukları arasında bulunanlar: 1815 yılında ünlü bir besteci ve kemancı Nicolo Paganini’dir. 1849 yılında Giuseppe Garibaldi de burada kalmıştır. Teraslardan ve kulenin tepesinden, Cenevre şehrinin 360 derecelik panoramik manzarası izlenir.

İtalya CenovaSan Lorenzo Katedrali

İtalya Cenova

San Lorenzo Katedrali

Cenova başpiskoposunun evidir.

Cenova şehrinde ilk katedral Carolingia sur duvarlarının dışında bulunan San Siro’dur. Ancak burası zaman içinde güvensiz sayıldı ve şehrin ana katedrali, şehrin ana merkezine yapılan buraya taşındı. Evet katedral yaklaşık 100 yıllık inşaat süresi sonunda bitirildiğinde; 1118 yılında Papa II Gelasius tarafından kutsandı, ancak yapının tam olarak bitirilmesi için çalışmalar devam etti.

O yıllarda yani ilk yapıldığında orijinal Piazza San Lorenzo günümüzdeki boyutundan daha küçüktü. Pisan, Lombart ve Fransız sanatçıların yardımlarıyla, 13 ve 14’ncü yüzyıllarda önemli genişleme ve değişiklikler yapıldı. Rönesans mimarisinin mihenk taşı olan yapının mermer cephesindeki siyah-beyaz yatay şeritler, 13’ncü yüzyılda yapıldı. 15’nci yüzyılda iki kule eklendi ve benzersiz stil karışımı ortaya çıktı.

17’nci yüzyılda çevredeki binalar, daha sonra Piazza’yı büyütmek ve katedralin daha etkileyici görünmesi için yıkıldı. İç kısımda: merkezdeki sunağı, pembe renkli mermer sütunlar çevreler.

Bazilikada, Luca Cambiaso’nun freskoları, Barocinin “Azizlerin Çarmıha Gerilmesi”, Glovanni Andrea Alsaldonun “San Lorenzo’nun hayatı” ve Gaetano Previatinin “Varsayım Vezyonun” ve Andreanın “Vaftizci ve Aziz John” freskoları güzellikleriyle öne çıkar. Ayrıca Donatello’nun bir heykeli bulunur.

Yan şapellerin en büyüğü, şehrin koruyucu azizi Vaftizci Aziz’e ithaf edilir. Burada 1908 yılındaki Haçlı seferleri sırasında, kutsal topraklardan Cenova’ya getirilen azizin kalıntıları vardır. Ayrıca Medici ailesinin önemli fertleri burada gömülüdür. Bir zamanlar “kutsal kase” olduğu düşünülen cilalanmış kuvars tabak ve “True Cross” un bir parçası da, burada hazine bölümünde bulunuyor.

Katedralin önünde: günün her saatinde müzisyenlerin gösterileri izlenebilir. Katedralin hemen yanından, yokuş aşağıya doğru ilerlediğinizde, ileride sağ bölümde hediyelik eşya satan uygun fiyatlı yerler bulabilirsiniz. (1 magnet 1 Euro) Bu bölümde hediyelik eşyalar oldukça ucuzdur. Bir de yine sağ yanda bir çantacı var, Çinli biri tarafından işletilen bu dükkanda uygun fiyatlı çantalar satılıyor.

İtalya Cenova Old City

OLD CİTY-ESKİ ŞEHİR BÖLGESİ

Cenova şehrinin eski şehir bölümü: antik dönemde şehir kapılarından (Porte dei Vacca ve Porte Soprana); Ortaçağ döneminde şehrin kalbi olan buraya (Via Cairoli, Via Garibaldi, Via XXV Aprile) kadar olan yeri kapsar.

Burada: şehrin tarihi bölgesinin labirente benzer ve “caruggi” olarak isimlendirilen dar sokakları ünlüdür. Carrugi: tarihi merkezde, tuhaf dar ve gölgeli sokakları ifade eden karakteristik bir İtalyan terimidir. Ancak carrugi sokakları, özellikle hava karardıktan sonra biraz sıkıntılıdır yani tehlikelidir. Özellikle: bölgenin batısı ve güneyinde Piazza Banchi denen yerde, tehlikeli olmasa da sokak fahişeliği ve onlara eşlik eden yardımcıları çoktur.

Via meydanının doğusunda “Orefici” denen yerde, tezgahların üstünde Pazar kurulur.

İtalya Cenova Strada Nuova-Via Garibaldi

STRADA NUOVA-VİA GARİBALDİ

Günümüzde Via Garibaldi olarak isimlendirilen caddenin eski ismi; yani bölgedeki en görkemli cadde “Strada Nuova” dır. Burası: günümüze kadar aynı kalmış olan Venedik şehrinin tarihi merkezinden sonra, İtalya ve Avrupa’nın en büyük tarihi eski şehir (Old Town) merkezidir. Ferrari meydanına yakın olan bu cadde: 250 metre uzunluğunda ve 7.5 metre genişliğindedir.

Ünlü yazar Charles Dickens’in İtalya seyahatinde övgülerle söz ettiği yerdir. 1550 yılından sora, şehrin en önemli ailelerini, tek bir yere yerleştirmek için: önce Via Aurea ve ardından da Strada Nuova (Sarayın yeni caddesi) açılmıştır.

Strada Nuova: “Yeni Sokaklar” demektir.

Buraya bu ismin verilmesinin sebebi: yeni yapıların yapılması için seçilen yerin yani buranın, Cenova’nın deniz ve tarımsal faaliyetlerinin başlangıcında bulunan ve Burgus denilen yerde, yani şehrin daha yeni bir bölümünde olmasıdır.

16’ncı yüzyıldan itibaren yeni yapıların yapılmasıyla: muhteşem geç dönem Rönesans ve Barok yapıların benzersiz bir topluluğunun ortaya çıkmasıyla, İtalya’nın en görkemli caddelerinden biri oluşmuştur. Çünkü: buradaki yapılar dünyanın en büyüleyici mimarisine sahiptir. Yeni yol: mimari ve ihtişam açısından, her zamankinden daha etkileyiciydi.

1800’lü yılların sonunda, buraya İtalya’nın ulusal kahramanı Giuseppe Garibaldi’nin adı verilmiştir.

Günümüzde burada 14 bina, Belediye Sarayı, büyük bankalar, kulüpler, kültür gurupları, antikacılar, mağazalar, kamu ve özel bürolar vardır.

İtalya Cenova Palazzi Dei Rolli

PALAZZİ DEİ ROLLİ-ROLİ SARAYLARI

1576 yılında Senato bir kararname yayınlar. Bu kararname ile, burada bulunan konutlar kayıt altına alınır ve resmi bir liste oluşturulur.

Böylece özün bir aristokrat yerleşim sistemi doğar.

Bu bölgedeki saraylar: lüks, boyut ve güzellikleri ve esas anlamda konuk sıralamasına göre ödüllendirilir ve sıralandı.

Önemli ziyaretçileri ağırlama ayrıcalıklarına sahip olan aristokrat konutlarını listeleyen bu sistem “Palazzi dei Rolli” olarak isimlendirildi.

Bu sistem: yani bu görkemli yolların düzeni ve binaların mimari özellikleri, şehir merkezinde günümüze kadar kalmış olan ortaçağ sokaklarını, güneye doğru bağlayan bir çerçevede, mükemmel bir kentsel gelişim modeli olarak önem kazandı. Hatta: Avrupa’nın ilk kentsel dönüşüm projesi örneği olarak kabul edildi.

Senatonun aynı kararnamesi: buradaki ev sahiplerine; bir kraliyet sarayı olmamasına rağmen, devlet ziyaretlerinde ev sahipliği yapma zorunluluğu getirdi. Ziyarete gelen konukların önemine göre: konutlar seçildi. Misafirin asaleti ne kadar yüksek olursa, konutun o kadar görkemli olacağı ve konut sahibi ailenin onları onurlandıran misafir kadar zengin ve asil olması tercih edildi.

Sistemde: Birinci seviye: kardinaller, prensler ve vali: ikinci seviye: vali astları ve üçüncü seviye: elçiler ve elçi astlarıdır.

Evet, Cenova şehrinin soyluluğu: bu tarihi merkezde tasarlanmış ve yapılmış 42 tane ihtişamlı sarayla görülür.

Strada Nuova caddesinde, Cenova şehrinin merkezindeki bu saraylar: benzersiz Rönesans ve Barok mimari stilleri nedeniyle, UNESCO tarafından, 13 Temmuz 2006 tarihinde “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Cenova şehrinde, 16’ncı yüzyılda, yaklaşık 80 tane Roli sarayı yapılmıştır. Birçoğu, 2004 yılında restore edilmiştir.

Rubers: bu sarayların ve modern görünüşlerin etkisinde kalınca, Antwerp şehrindeki önemli aileler için yapılacak konutlar için bir dizi çizimler yaptı.

İtalya Cenova Grimaldi Nicolo-Palazzo Tursi via Garibaldi, Strada Nuova Müzesi

Grimaldi Nicolo-Palazzo Tursi via Garibaldi-Strada Nuova Müzesi

Saray: Niccolo Grimaldi Domenico ve Giovanni Ponsello tarafından 1565 yılında yaptırılmıştır. Sokağın en ihtişamlı binasıdır. Merkezi topluluğu çevreleyen iki büyük bahçeye sahiptir. Üç parsel üzerine kurulmuş tek yapıdır. Sarayın ismi: Giovanni Andrea Doria’nın küçük oğlu Dük Charles Tursi’den gelir.

Caddeye bakan geniş balkonlar 1597 yılında eklenmiştir. Cephe: farklı renklerde malzemelerin değişimi ile karakterize edilmiştir. Değerli beyaz mermerler Carrera’dan gelmiştir. Görkemli mermer kapısı: Cenova şehrinin amblemiyle süslenmiştir.

Saray Cenevizli aristokrasinin yerleşim ihtişamının doruk noktasını temsil eder. Yapı: 1848 yılından bu yana “Belediye Sarayı” olarak kullanılıyor. Binanın muhteşem resepsiyon odalarında: Paganini’nin kemanı ve Cenevreli olan Christopher Columbus’un mektupları, madeni paralar, ağırlıklar, değerli halılar ve resim koleksiyonu sergileniyor.

İtalya Cenova Palazzo Reale

Palazzo Reale

Burada bulunan saraylar arasında en beğenileni yani “Kraliyet Sarayı” dır.

Saray 1618 yılında, Rönesans mimari tarzında, dönemin varlıklı ailelerinden Stefano Balbi tarafından yaptırılmıştır. Yapı: 1643-1655 yılları arasında ise, yenilenerek günümüzdeki halini almıştır. Sarayın terasları ve bahçeleri oldukça güzeldir. Ayrıca: 18’nci yüzyıldan kalma: Aynalar Galerisi, Şapel Galerisi, Valerio Castello Salonu ve Savoy hanedanı döneminden kalma Taht Odası, Balo Salonu ve Prens Dairesi gezilebilir. Ayrıca: güzel tablolar da sergileniyor.

Bunlar arasında öne çıkanlar: ünlü Hollandalı ressam Van Dyck’in “Çarmıh” ve “Leydinin Portresi” dir. Günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Cenova şehrinin deniz araştırmaları döneminden kalma bir koleksiyon ve mobilya koleksiyonu sergilenmektedir.

İtalya Cenova Palazzo Binanco-Musei di Strada Nuova

Palazzo Bianco-Musei di Strada Nuova

Musei di Strada Nuova olarak bilinen Palazzi üçlüsünün ikincisidir. Yapı, yüzyılın ortalarında mimar Franco Albini tarafından yenilenmiştir.

Burada: Flaman, İspanyol ve İtalyan sanatçıların (Hans Memling, Filippino Lippi, Murillo gibi) eserlerinin yanı sıra, 15’nci yüzyıldan kalma dini ikonlar sergileniyor. Ayrıca: Rubens’in “Venere Marte”(Venüs ve Mars) ile Van Dyck’In “Vertemma e Pomone” isimli eserleri görülmeye değerdir.

İtalya Cenova Palazzo Spinola

Palazzo Spinola-Ulusal Galeri

1563 yılında, Giovanni Batista ve Andea Spinola için, mimar Bernarding Cantone tarafından yapılmıştır. Başlangıçta dış dekorasyonu yoktu.

17 ve 18’nci yüzyıllarda, bir kat daha eklenirken önemli değişiklikler yapıldı. Saray yapısı: 1723 yılında, Dorias tarafından satın alındı. 1864 yılında Fransız filosu şehri bombalandığında, zarar gören cephe onarıldı ve günümüzde görünen sıva dekorasyonu yapıldı. Atriumda, Doria ailesinin sembolü olan “kartal” bulunan asılı büyük bir fener vardır.

Buradan sütunlu avluya ve küçük ama güzel bir bahçeye geçilir. İç mekan: büyük ölçüde Semino atölyesinde yapılmış zengin dekorasyona sahiptir. Ana kattaki salonda: freskler ve aileyle ilgili olayların ve diğer mitolojik temaların resmedildiği resimlerdir.

Duvarlarda, 16’ncı yüzyıl sonlarından kalma, beş Flaman duvar halısı vardır. Oturma odasında ise, mermer anıtsal şömine dikkat çeker. Ana kattaki oturma odasında: 18’nci yüzyılda düzenlenmiş, Dorian ailesine ait resimler vardır.

Yapının dış cephesi: 1684-1685 yılları arasında yapılmış olup, mimar Antonio Ricci eseridir. Yukarıda sözünü ettiğim gibi, 1864 yılında Fransız filosunun bombardımanında hasar gören şehrin en prestijli çatısının onarımı için, burada bir kat yükseltme yapılmasına karar verildi.

İtalya Cenova Palazzo Tobia Pallavicino, Carrrega Cataldi

Palazzo Tobia Pallavicino-Carrega Cataldi

Günümüzde Ticaret Odasının bulunduğu bu yapı: o zamanlar da en varlıklı ve en etkili Ceneviz asillerinden biri olan Tabia Pallavicino için 1558-1561 yılları arasında yapılmıştır.

Pallavicino: servetini Avrupa’da tekstil endüstrisinde kullanılan bir tür tekstil boyası maddesinden elde etti. Alum denen bu madde, geç Ortaçağ ve erken modern İtalya ekonomisinin kilit sektörü olan tekstil endüstrisinde boyaların sabitlenmesinde kullanılıyordu.

Bu madde, önceleri Orta doğu dan getiren Venediklilerden, yüksek fiyatla satın alınıyordu. Pallavicino: Viterbo (Roma eyaleti) yakınlarındaki Tolfa’da bu değerli cevheri buldu ve 1541 yılından itibaren, kardeşiyle birlikte tekeline aldı. Oğulları aynı işi Roma, Londra ve Antwerp gibi şehirlerde kurdular ve aile işini genişlettiler.

Sarayda bulunan “Galleria Dorata” ve diğer önemli yerlerin yenileme çalışmaları, 1700’lü yıllarda Carrega ailesi dönemindedir. Yapının birinci katında: freskler ve altın süslemelerle kaplı “Galleria Dorata” (Altın Galeri) olarak bilinen, görkemli bir toplantı salonu vardır.

Bu salon: Lorenzo de Ferrari (1680-1774) tarafından rokoko tarzında tasarlanmıştır. Bence, şehri ziyaret edenler, bu toplantı salonunu mutlaka görmelidir.

Spinola Lazzaro

Bina: 1585-1588 yılları arasında, kuzenler Lazarus ve James Spinola tarafından yaptırılmıştır. Yan yana yerleştirilmiş iki özdeş özellikle yapı, 1609 yılında Philip Adorno’ya satılmış ve halen sahibi bunlardır. Binanın resim dekorasyonu, 1624 yılında Lazzaro Tavarone tarafından yapılmıştır.

Zemin katta, bahçeye bakan odada, kıymetli dini emanetler vardır. (Özellikle 1099 yılında Birinci Haçlı seferi sırasında yapılan “Kudüs’ün fethi” resmi görülmeye değerdir.)

İtalya Cenova Palazzo Rosso, Strada Nuova Müzesi

Palazzo Rosso-Strada Nuova Müzesi

Şehrin en ünlü sanat galerilerinden biridir.

Yapı: Pietro Antonio Corradi tarafından tasarlanmış ve 1671-1677 yılları arasında yapılmıştır.

Yapı: Brignole Sale ailesi tarafından, 1874 yılında bir sanat merkezine çevrilmiştir. Çünkü: Brignole Sale ailesi tarafından, 200 yıllık süreçte toplanan, 17’nci yüzyıl, Ligurya bölgesinin en büyük ressamlarının resimlerine ait muhteşem bir koleksiyon burada sergileniyor.

Ayrıca: yapı değerli mobilyalar ve fresklerle süslüdür. Bu aristokrat Ceneviz köşkünün galerisinde resmi bulunan sanatçılar: Dürer, Veronese, Gurcino, Grechette, Van Dyck.

İtalya Cenova Lomellini Baldassare

Lomellini Baldassare

Bu sokakta inşa edilen ilk saraylardan birisidir. 1562 yılı yapımı bu saray, Paris büyükelçiliği yapmış olan Baldassare Lomellini tarafından yaptırılmıştır.

Birinci katta: Taddeo Carlone tarafından yapılan orijinal fireskolar ilgi çeker. Yapı 1778 yılında Domenico Serra tarafından satın alınır. 1917 yılında ise, Campanella ailesine geçer. Hemen sonrasında inşa edilen: Palazzo Doria-Tursi örneğinde olduğu gibi, avlu, merdivenle bağlandığı giriş salonundan oldukça yüksektir.

18’nci yüzyılda yapılan değişikliklerle iki bölge bir duvarla ayrılır. 1942 yılında yapılan hava bombardımanında, ana salon ve oval yemek odası ciddi hasar görmüştür.

İtalya Cenova Palazzo Grimaldi Luca

Palazzo Grimaldi Luca

Orijinal bina, Luca Grimaldi için, 1530-1540 yılları arasında yapılmıştır. Saray 1711 tarihinde Palazzo Rosso’da barınan Brignole-Sale’ye geçer.

16’ncı yüzyılda yapı mimar Giacomo Viano tarafından yıkılır ve yeniden inşa edilir. 1889 yılında Galliera Düşesi Maria Brignole-Sale de Farrari: sarayı Cenevre Belediyesine müze yapılmak üzere devreder. Yapıda: İtalyan ve 16 ile 18’nci yüzyıllar arasında Ceneviz ve Avrupa resim sanatının önemli bir koleksiyonu vardır.

Bu koleksiyonda resimleri olan sanatçılar: Flaman Hans Memling, Jan Provost, Rubens, Van Dyck’tır. Caravaggio’nun başyapıtı “Ecce Homo” mutlaka görülmelidir. Cenevizli Alessandro Magnasco’nun “Albaro Bahçesi” resmi de ilgi çeker.

İtalya Cenova Porto Vecchio

PORTO VECCHİO

Eski liman bölgesindedir.

Porto Vecchio alanı: ünlü mimar Renzo Piano tarafından, Amerika’nın keşfinin 500’ncü yıldönümü anısına düzenlenen uluslararası fuar vesilesiyle yenilenmiştir. Bu arada: Piazza Caricamento’dan limana giden yaya bölgesi oluşturulmuştur. Renzo da Bigo ve La Biosfera kurulmuştur.

Renzo da Bigo

Büyük ve beyaz bir vinç gibi görünür. İçinde asansörle çıkılan ve 360 derece dönerek şehrin panoramik manzarası izlenen bir yer var. Buradan özellikle şaşırtıcı carruggi labirentlerini izleyebilirsiniz.

La Biosfera

Denize asılmış çelik ve camdan oluşan bir damla gibi görünen bu mekanın içinde: bir yağmur ormanı ortamı yaratılmıştır. İnsan kaynaklı sömürü tehdidi altındaki tropikal ormanlardan gelen, küçük ama zengin botanik bitki ve hayvan türleri bulunur. Kuşlar, kelebekler ve sürüngenler burada serbestçe dolaşır.

İtalya Cenova Lanterna di Genoa

Lanterna di Genoa-Deniz Feneri

Cenevre limanındaki bu deniz feneri: her yönden görülür. Fenerin ışığının 50 km kadar uzaklıkta gemiler tarafından görüldüğü söylenir. İlk olarak 1100’lerde ve son olarak ise 1543 yılında inşa edilmiştir. Yüksekliği 76 metredir.

Yükseklik olarak, dünyanın en yüksek 5’nci deniz feneridir. Herkül kulesi ve Kopu feneri sonrasında: dünyanın en eski deniz feneridir. Yapı: 1400’lü yıllarda bir süre hapishane olarak da kullanılmıştır. 375 basamaklı merdiveni tırmanırsanız, tepesinden, muhteşem bir manzara izleyebilirsiniz.

İtalya Cenova MSC Cruıses

MSC Cruıses

Cenova şehri limanında: MSC Cruıses şirketinin gemileri görülür. Bu gemiler: çocuklara deniz ve denizciliğin sevdirilmesi için, çizgi roman karakterleriyle boyanmıştır.

İtalya Cenova Porto Antico

PORTO ANTİCO

Limanda büyük bir korsan gemisi görülür. Bu gemi: Roman Polanski tarafından 1986 yılında çekilen “Korsanlar” isimli filmi için aslına uygun olarak yapılmış, Tunus korsan gemisidir.

İtalya Cenova acquario Di Genova

Acquario Di Genova-Akvaryum

1992 yılında açılan akvaryum, Avrupa’nın en büyük ikinci akvaryumudur. Katedrale yürüme mesafesindedir. Giriş ücreti 27 Euro’dur. Ziyaret için yaklaşık 2 saat 30 dakika gerekir.

Akvaryum binası: Genova Expo 92 için yapılmıştır. Dışarıdan bakıldığında bir gemiyi andırır. Dış mimarisi Renzo Piano tarafından yapılmıştır. Burada: 400 farklı türe ait 15 binden fazla hayvan görülebilir. Dört açık hava havuzunda, yunuslar bulunur.

Ancak yasal düzenlemeler nedeniyle burada yunus gösterisi düzenlenmiyor. Renzo Piano tarafından tasarlanan “Cetacean Pavyonu” görmeyi unutmayın. Ayrıca özellikle Kızıldeniz bölümündeki mercanlar ilgi çeker.

Burayı yıllık 1 milyon kişinin ziyaret ettiği söyleniyor.

İtalya Cenova Cenova Denizcilik Müzesi

Cenova Denizcilik Müzesi

Cenova: 16 ve 19’ncu yüzyıllar arasında önemli bir deniz gücüne sahipti. Buradaki müze: çeşitli tarihi eserler, rekonstürüksiyonlar ve görüntülerin bulunduğu 4 kattan oluşur. Bir oda: çeşitli kürelerin ve farklı zaman dilimlerindeki atlasların görüntülerini içerir. İkinci kattaki odada: gemi batıklarının kopyaları ve sayısız deniz araçları sergileniyor. Ayrıca, müzenin hemen yanında, bitişikteki rıhtımda bir İtalyan denizaltısı bulunuyor.

GEZİLECEK DİĞER YERLER

İtalya Cenova Cimitero Monumentale Di Staglieno

STAGLİENO ANITSAL MEZARLIĞI-CİMİTERO MONUMENTALE DI STAGLİENO

Şehrin Staglieno bölgesinin yamacındadır.

1835 yılında mimar Carlo Barabino tarafından tasarlanan bu anıtsal mezarlık, Avrupa da en büyüleyici ve güzel mezarlardan biri olarak ve hatta bir gerçek açık hava müzesi olarak kabul edilir.

Mezarlık duvarları içinde: romantik bahçeler arasında, Panteon olarak da bilinen Cappella dei Suffragi, Mazzinin ve Resorgimento nun mezarları hayranlıkla izlenir. Mezarlığın orijinal merkezini oluşturan galeriler ve portallar, uluslararası üne sahip sanatçılar tarafından 19 ve 20 nci yüzyıllarda yaratılan Ligurya heykel anıtlarıyla kaplanmıştır.

Mezar alanı içinde: sevilen folk şarkıcısı Fabrizio de Andre ve ünlü komedyen Gilberto Govi nin de bulunduğu seçkinlerin kalıntıları vardır. Oscar Wilde in mutsuz gelini Lady Constance Wilde nin mezarı da buradadır.

Ağaçların arasında üstü açık küçük alanda Giuseppe Garibaldi nin birçok askerinin mezarları olan “Garibaldini” ve Risorgimento döneminin kahramanları Giuseppe Mazzini nin mezarı var.

Burada rehberli turlar düzenleniyor. Ücret 5 Euro’dur.