Adana Kozan

Adana Kozan


Yumuşak iklimi, yaylaları, tarihi evleri ve milattan önce kurulan medeniyetlere ev sahipliği yapmış kaleleriyle, Adana’nın en gözde ilçelerinden biridir. Umarım, bu turizm varlıkları, yakın zamanda Kozan’ın, turizmde büyük atak yapmasına neden olur.

Adana Kozan

ULAŞIM

İl merkezine 68 km. uzaklıktadır. Adana tarafından girişte, Deli Çay üzerinde kurulan köprü geçilerek ilçeye ulaşılır. Özellikle yaz aylarında, bu yolculuğunuzda, portakal çiçeği kokuları size eşlik edecektir.

Adana’dan özel aracınız ile, yaklaşık 45 dakikada Kozan’a ulaşmanız mümkün. Çevre il ve ilçelerden de, Kozan’a ulaşmak için alternatif yollar bulunuyor.

GENEL

Kozan isminin anlamı şudur: Kozan şehri, Kozan dağının doğu eteklerine kurulmuştur. Kozan dağı, güneşi engeller, öğleden sonra Kozan gölgelik olur. Bu yüzden Kozan’a gölgelik anlamına gelen “Kuzan” denir.  Adana ovasının yukarı ova denilen kısmında, düz arazinin tepelik bölgeye geçtiği kısımda kurulmuştur.

Adana Kozan

İlçe merkezinin rakımı 110 metredir. İlçenin 5 km kuzeyi yayla özelliği taşır.

İlçede Akdeniz iklimi hakimdir ve buna bağlı olarak kışlar yağmurlu, yazlar ise kuru ve sıcak geçer. Yazları aşırı sıcak olması nedeniyle ilçe merkezindeki nüfusun büyük bölümü, kuzeyde bulunan yaylalara göç ederler. Toros dağlarının uzandığı kuzey kesim, geniş çam ormanlarıyla kaplıdır. Eşsiz güzellikleri ile bu dağlar yaz boyunca insanları barındırır.

Kilgen çayı üzerine 1973 yılında Kozan Barajı inşa edilmiştir.

NE YENİR

Kuşbaşı ve kıyma ile yapılan Adana kebabı, burada da oldukça ünlüdür. Yöre mutfağının en ünlü yemeklerinin başında içli köfte gelir. Kozan Belediyesi tarafından yapılan yemek yarışmasında “Kozan usulü Tarhana çorbası, Börek çorbası, Kozan usulü Ekşili köfte, Kozan usulü içli köfte, ciğer kebabı, Erişteli bulgur pilavı birinci oldu. Tatlı olarak Büzdürük tatlısı deneyebilirsiniz. Maya reçeli de olabilir.

TARİHİ

Sis şehri ve arkasını verdiği dağlık bölge, Hititlerden Asurlara kadar uzanan tarih boyunca yerleşim yeri olarak kullanılmıştır.

Tarihi Komana (Şar) şehri, erken dönemde Hitit-Kizzuvatna krallığının merkeziydi.

Mezopotamya’dan İç Anadolu’ya uzanan ticaret ve kervan yolunun, Anavarza-Sis-Kayseri bağlantılı olması, bölgenin stratejik öneminden kaynaklanır.

Sis şehrinin kuzeyindeki “Karasis” antik şehrinin giriş kapısında bulunan “fil” kabartması nedeniyle, İskender döneminde burada yerleşim bulunduğu kanıtlanır ve dağlara doğru uzanan kervan yolunun buradan kontrol edildiği kanıtlanır.

Bölge: Asur, Roma ve Bizans dönemlerinde yerleşim gördü. Asur belgelerinde geçen Sizu’nun (klasik çağlardaki Sisium veya sonraları kullanılan Sis) günümüzdeki Kozan olabileceği görüşü ağırlıktadır. Aynı zamanda Asur metinlerindeki Simala’nın “Sam’al” (Zincirli)’a eşitlendiği görüşleri de yaygındır.

Sizu ve Simala isimlerine, Kültepe metinlerinde rastlanılır. Kozan’ın Kiraz Bel ve Gez Bel geçitlerini aşarak Kayseri ve Kültepe (Kanis Karum)’ye giden önemli bir yolun başlangıcında olması ve yakınındaki Tırmıl Höyükte bulunan MÖ II bin yıla tarihlenen yüzey buluntuları, Sizu’nun Kozan olabileceği ihtimalini güçlendirir. Muhtemelen kuzeyden Gez Bel üzerinden Kilikya’ya inen Asurlu tüccarların veya Doğu Kilikya’nın o zamanki insanlarının bu yolu kullanmış oldukları kuvvetli ihtimaldir.

MÖ II. Bin yılın başlarına tarihlenen ve tarihçiler tarafından “Asur Ticaret Kolonileri Çağı” (MÖ 1950-1750) adı verilen dönemde, Asur devletinin Anadolu politikası barış ve sakinlik üzerine idi. Çünkü bu dönemde Mezopotamya ve Anadolu arasında yoğun bir ticaret vardı. Ancak yeni Asur devleti kurulunca, Anadolu politikası değişmiş, Anadolu’nun yeraltı ve yer üstü zenginliklerinden faydalanarak Akdeniz’e ulaşmayı hedeflemişlerdir. Roma döneminde dünya olimpiyat oyunları burada yapıldı. 

Bizanslıların ardından, bölgede Abbasi İslam ordusu görüldü. 1269 yılında, Anavarza şehrinde büyük bir deprem oldu ve şehirde yaşayan Ermeniler ve halk, Sis şehrine göçtüler. 1340 ile 1350 yılları arasında, bölge Ramazanoğulları ve Türkmen aşiretlerine geçti. 1375 yılında Mısır Memlükleri geldiler. 1517 yılında ise, Yavuz Sultan Selim, bölgeyi Osmanlı egemenliğine soktu. 

1700-1865 yılları arasında: bölgede Kozanoğulları beyliği görülür ve bölge coğrafyasında isim “Kozan” olarak değişime uğrar. 1865 yılında Osmanlı ordusunu bölgeye geldi, Kozanoğulları bölgeden sürüldü ve Kozan Sancağı kuruldu.

1’nci Dünya Savaşından sonra, 7 Mart 1919 tarihinde Kozan, Fransızlar tarafında işgal edildi. 2 Haziran 1920 tarihinde ise, Kozan, Fransız işgalcileri ve Ermenilerden temizlendi. 1920 yılında, Kozan, milletvekili olarak Ankara’ya Mareşal Fevzi Çakmak’ı gönderir.

1923 yılında Kozan vilayet oldu. 1926 yılında ise, Adana iline bağlı bir ilçe oldu.

1930 yılında yaşanan ve Cumhuriyetin en önemli olaylarından birinde devrim şehidi olarak tarihe geçen Asteğmen Fehmi Kubilay, Giritli bir ailenin çocuğu olarak Kozan’da doğmuş ve çocukluğunun bir bölümünü Kozan’da geçirmiştir.

Çünkü 1902 yılında Giritli muhacirler, Kozan’a yerleştirilmişler ve Kozan’ın sosyalleşmesine önemli katkı sağlamışlardır.

Adana Kozan

GEZİLECEK YERLER

Adana Kozan Hoşkadem Camii-Büyük Cami

 

HOŞKADEM CAMİİ-BÜYÜK CAMİ

İlçe merkezinde çarşı içindedir. Aşağı ve Yukarı çarşı caddelerinin kesişim noktasında bulunan meydandadır.

Çukurova’nın Türklerin eline geçtiği ilk yıllarda yapılmış olması nedeniyle önemlidir. Caminin kuzey kapısı üzerinde bulunan kitabesinde, Mısır Kölemen Sultanı Abdullah Hoşkadem tarafından 1448 yılında yapıldığı yazılıdır.

Aynı tarihte burada Ermeni Manastırı vardı, cami bu Ermeni manastırına karşı çok daha ihtişamlı bir mabet olarak yaptırılmıştır. Mısır’da Türk hükümdarlarından olan Seyfeddin Hoşkadem unvanı ile 860-872 yılları arasında hükümdar olmuştur.

Bu kişi tarafından camiye birçok vakıflar yapılmış olduğundan, camiye “Hoşkadem” ismi verilmiştir. O tarihte Kozan, Memluklu hakimiyetindedir. Bütünü ile dikdörtgen plan oluşturan cami, ulu camiler sınıfına dahil edilir. Yay kemerli giriş kapısının üzerinde, büyükçe bir kartuş içine yazılmış üç satırlık inşa kitabesi vardır.

Osmanlı döneminde caminin ismi “Cami-i Kebir” dir. Ancak Osmanlı yapısından çok farklı olarak, geniş kubbe yerine ufak bir kubbeye sahiptir. Osmanlı üslubunun dev fil ayakları ve sütunları yerine, dikdörtgen bir plan üzerine taşlar üst üste kireçle örülerek kurulmuştur.

Yani caminin yapımında demir ve çimento kullanılmamıştır. Ancak yine de yıllardır sağlam olarak günümüze kadar gelmiştir. Kesme taştan yapılmış duvarlarında çok az pencere vardır. Pencereler doğu tarafındadır. Ancak tüm pencere doğramaları özgünlüğünü yitirmiştir. Cümle kapısına, 11 basamaklı merdivenle çıkılır. 

Orta kısmın üzerini örten kubbe, şekil itibarıyla çok değişik bir tarz gösterir. Üst üste iki kubbe halinde olan orta kubbeden, alttaki büyük, üstteki ise daha küçük ölçüde yapılmıştır. Bu şekil kubbe, Türk mimarisinde fazlaca görülmemekle birlikte, orijinal olmadığı kanaati vermektedir.

Bu şeklin muhtemelen, orta kısmı örten büyük kubbenin üzerinde, vaktiyle bir aydınlık feneri bulunmakta iken, sonradan yapılan onarımlarda fener kısmına da bir kubbe yapılmak suretiyle üst üste iki kubbeli hale getirilmiştir.

Caminin batı duvarına daha sonradan betonarme bir ek yapılmıştır. Ayrıca özgün halinde meydana açık olan cami girişi, yine ek olarak yapılan avlu duvarıyla meydandan ayrılmıştır. Cami giriş kotu, meydandan 160 cm yükseltilerek camiye görkemli bir görünüş kazandırılmıştır.

Adana Kozan Hoşkadem Camii-Büyük Cami

  

Caminin minaresi kuzeydoğuda olup, Sultan II. Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır. Ancak klasik Türk mimarisine uymaz, kalın minare ve geniş şerefeli şekilde inşa edilmiştir. Kozan’da hava sıcak olduğundan, caminin doğusunda yapıya ait dükkanların üzerine yazlık kısım konulmuştur. Burada Osmanlı döneminden kalma bir mihrap bulunur.

Son onarım çalışmalarında: caminin ön avlusu yeniden düzenlenmiş, parke taşı ve havuzlarla birlikte yeni bir görünüm almıştır. Kozan ilçesinde, kurtuluş törenleri buradan başlar, Hürriyeti temsil eden gelinlik giydirilmiş özgürlük kızı, törenle bu mabetten çıkarılır.

Adana Kozan Küçük Cami

KÜÇÜK CAMİ

İlçe merkezinde Mahmutlu mahallesinde Çamurdan sokak üzerinde bulunan ve 1530 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde Yusuf Bin Abdullah tarafından yaptırılan bu cami, 1920 yılında işgalci Fransızlar tarafından tahrip edilmiştir. Bu tahrip döneminde kitabesi alındı ve bu yüzden uzun süre caminin ismi bilinmedi ve minaresinin boyundan ötürü Küçük cami olarak isimlendirildi.

Daha sonra vatandaşlar tarafından onarılarak ibadete açılmıştır. O dönemde yakılan camide hala yangın izleri görülür. 2009 yılında yapılan onarım ile cami özgün haline dönüştürülmüştür.

Caminin kitabesi daha sonra yakınlardaki bir konağın duvarında bulundu ve restorasyon sırasında camide kapı üzerine yerleştirilmiştir. Kitabede Sultan Selim Han oğlu Süleyman Han yazıyor. Yani, Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılmıştır. Küçük Cami ile aynı parsel içerisinde, günümüzde tamamen yok olmuş Küçük Medresenin varlığı yazılı kaynaklardan öğrenilmektedir.

Adana Kozan Muhtar Hacı Konağı

 

MUHTAR HACI KONAĞI

İnkilap ilköğretim okulunun güney yanındadır.

Konak 1903 yılı yapımıdır. Yapılış hikayesi oldukça ilginçtir. Konağın ustası Acem usta adında Kayserili bir Türk’tür. Acem isminin İranlı olduğu düşünülse de aslında konağın inşaatı esnasında mesleğinde acemi olması nedeniyle ismi “Acem usta” olarak kullanılmıştır.

Yani “Acemi usta” kelimesi zamanla Acem usta olarak gelmiştir. Söylenenlere göre, Acem usta, konağı yaparken, her gece rüyasına ölen ustası girer ve evi nasıl yapacağını tarif edermiş. Acem usta, sabah olunca rüyasında ustasının gösterdiği yere kadar yapar, ondan sonrasını öbür güne bırakırmış, böyle böyle binayı yapıp Muhtar Hacı Ağa’ya teslim etmiş.

Evet, Kozan ilçesindeki ahşap yapıların aksine, taştan yapılmıştır. 3 katlıdır. Kuzey tarafındaki balkon, taş işçiliği bakımından tam bir sanat eseri gibidir. İç mekan oldukça güzeldir. Katların birbirine geçişleri, evin kullanımında birçok kolaylık sağlamıştır. Odalar arasında tahta kapılar bulunur. Birinci ve ikinci katlarda ocaklık vardır. Üçüncü katta, misafirler ağırlanırmış.

Adana Kozan Tarihi Kozan Köprüsü

TARİHİ KOZAN KÖPRÜSÜ

Kilgen çayı olarak da bilinen Kozan çayı üzerindedir. Hemen ilçenin girişindedir. Roma dönemi yapısı tarihi köprünün 9 ayrı gözü vardır. Günümüzde bu tarihi köprü, Kozan’ın batı kısmıyla birleşmektedir. Birçok onarımdan geçmiş olmasına rağmen, hala tarihi dokusunu koruyor. 

Kozan barajı yapılmadan önce, Kilgen çayının azgın sularından Kozan ahalisi, Tarihi köprüyle kurtulmuştur. Baraj yapıldıktan sonra köprünün altından geçen coşkulu sular kalmamıştır. Ancak bugün içme suyunun geçtiği borular köprü üstünde asılı bulunmakta ve köprünün görsel bütünlüğünü bozmaktadır. 

Köprü yapımından bugüne kadar sağlam bir şekilde Kozan halkına hizmet etmeye devam etmektedir. Duyduğuma göre, köprü çevresinde Atatürk Parkı yapılması düşünülmekteymiş. Evet köprünün üzerinden yürüyerek geçiniz.

Adana Kozan Bedesten-Arasta

BEDESTEN-ARASTA

İlçe merkezinde, Aşağı Çarşıda Hoşkadem Camisinin doğu yönünde Kadirli caddesi üzerindedir.

Bedestenin, batı ve kuzey cephesinde olmak üzere iki giriş kapısı vardır. Ana giriş batı cephesindedir. Bu giriş sivri kemerli bir niş içerisinde bulunan basık kemerli bir kapıdır, üzerinde mermer yazıtı bulunur. Yazıtta 1320 hicri yılı, miladi 1902’de Hacı Ali tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir. Kuzey cephesindeki giriş kapısı ise, basık kemerli olup ana giriş kapısından daha küçüktür. 

Bedesten dikdörtgen planlıdır. Dış duvarlar, batı cephesinde kesme taş, kuzey cephesinde kaba yontu taştan oluşmaktadır. Dış duvarların kalındığı 60 cm dir. Dükkanlar arası bölge duvarların kalınlığı 22.5-28 cm arasındadır. Bedesten içinde toplam 19 dükkan vardır. Batı cephesinde yer alan giriş kapısı, doğu-batı yönünde uzanan orta yola açılır.

Bu aksın her iki yanında, yedişer dükkandan toplam 14 dükkan bulunur ve dükkanların üzeri sivri beşik tonozla örtülüdür. Dükkanlar çift kanatlı ahşap kapılarla orta yola açılır. Orta yolun, bir dönem kayrak taşıyla kaplı olduğunu yapıda bulunan izlerden anlıyoruz.

Dükkanların önünde bulunan koridorlar, orta yoldan daha yüksek kottadır ve döşemesi ahşap ve taş kaplıdır. Kuzey cephesinde bulunan giriş kapısından 8 basamaklı, genişliği 254 cm olan taş merdivenle, kuzey-güney doğrultusunda uzanan bir orta yola çıkılır.

Bedestenin batı cephesinde, bedestenle bir bütün olarak inşa edilmiş olan 3 dükkan vardır, bu dükkanların girişi bedestenden bağımsız olup yapının yer aldığı Kadirli caddesine açılırlar. Bedestendeki dükkanlarda manifaturacılar ve sarraflar bulunuyormuş. 2004 yılında yapı yıkılmayı beklerken, Kentsel Sit Alanı ilan edilerek Kozan Belediyesine devredilmiştir.

Yapı genel özellikleri bakımından özgünlüğünü korumasına rağmen zarar görmüştür. 1998 Ceyhan depreminde, yapının ana tonozlarından biri yıkılmıştır. Ayrıca uzun süredir kullanılmaması da yapının bozulmasına neden olmuştur. Yapının üzerinde bulunduğu caddenin zemin kodu, yol çalışmaları nedeniyle yükselmiş ve bedestenin zemin kotu bu seviyeden 56 cm aşağıda kalmıştır.

İSTİKLAL İLKOKULU

İlçe merkezinde, İstiklal sokak ile İsmet Atli sokak kesişimindedir. 1993 yılında Kültür varlığı olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Okulun temeli, 1905 yılında Mutasarrıf Muammer Paşa zamanında atılmış ve 1910 yılında tamamlanmıştır.

1911 yılında Hamiyet Mektebi adıyla özel okul olarak açılıp 1913 yılında Milli Eğitim hizmetine girmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra ise ismi değiştirilerek İstiklal İlkokulu olmuştur. Okul dikdörtgen plan şemasına sahiptir, yığma yapım tekniğiyle taştan yapılmıştır.

Özgün halinde basık kemerli olan pencereleri kesme taş, giriş kapısı yine basık kemerli ve giriş üstü üçgen alınlıkla bitmektedir. Yapı günümüzde birçok değişikliğe uğramıştır. Pencere oranları değiştirilmiş, cephesi sıvanmış, bodrum kat seviyesinde yeni pencereler açılmıştır. Yapının girişinde bulunan üçgen alınlık ta günümüzde yoktur.

Adana Kozan Bucak Kalesi

 

BUCAK KALESİ

İlçe merkezine yaklaşık 30 km uzaklıktadır. Bucak köyünde kuruludur. Bucak köyü, üç dağın arasında kalmaktadır ve bu dağlarda ilme bitkileri yaygın olarak yetiştiği için ilk olarak “İlmeli Bucak” ismi verilmiş, daha sonra ise bu köye Oğuz boyu katıldığı için “Oğuzhanlar” denmiştir, son olarak “Buca” olarak isim almıştır. 

Bir ortaçağ dönemi kalesidir. Kale surları ve burçları, sapasağlam olarak günümüze kadar gelmiştir. Ancak kaleyi kimin inşa ettirdiği bilinmez. Kale, yaklaşık 60-70 metre yükseklikteki bir tepede kuruludur. Askeri amaçlı yapıldığı tahmin edilmektedir. 

Kale moloz taş örgülü ve taş kaplamalıdır. Dış kontuarlarını korumaktadır. Ancak iç mekanlar, tamamen yıkılmıştır. Girişi, doğu yönündeki kemerli kapıdandır. Girişin hemen güneyinde, ilk burç vardır. Bu burcun altında muhtemelen sarnıç olan kubbeli bir mimari mekan görülür.

Kuzeybatı yönünde kabayontu taş örgülü ve tonozlu bir mekan daha vardır. Alt katta hiç mazgal yoktur, gözetleme birimlerinin üst katta bulunduğunu gösterir. Yapınan Anavarza kalesiyle görsel bağı vardır.

Adana Kozan Yarıkkaya (Uzunoğlan) Kalesi

YARIKKAYA (UZUNOĞLAN) KALESİ

Kozan ilçe merkezinin kuzeydoğusundadır.

Kale: Ferhatlı ve Eskimantaş köylerini birbirinden ayıran Uzunoğlan tepesinde, denizden 750 metre yüksekliktedir. Karstik bir araziden oluşan tepe, Anavarza ve Karasis kalelerini görebiliyor. Uzunoğlan ve Tülek Tepelerini birbirinden ayıran 530 metre rakımlı, Gedikboğazı mevkiinden asfalt bir yol geçer.

Kalenin hemen yanından geçen bu yolun iki ucu da kaleyi, ilçe merkezine bağlar. Kalenin en yüksek yerinde bir açık hava tapınağı vardır. Tabanı mermer ile kaplı ve çevresinde büyük sütunlar dikili olan bu tapınağın güneye bakan kısmındaki bir kayada: Hitit tanrıçasının kabartması vardır.

Ayrıca kale ve yakın çevresinde, yeraltından çıkan geyik ve aslan heykelcikleri ve çeşitli motifler de, Hititleri işaret eder. Böylece, kale yapım tarihi olarak Hitit dönemine kadar gider. Eski Hitit kaleler zincirinin bir halkasını oluşturur. Sağlam olarak günümüze gelmiştir. 

Uzunoğlan’ın eteklerinde ve yakın çevresinde şehir yerleşmelerinin izlerine rastlanır. Elek sırt, Beşiktaş mevkileri ile Tülek ve Çamlıtepe eteklerinde vardır. Belirtilen yerlerdeki şehir harabeleri, kale ve şehir yaşantısı hakkında bilgi veriyor.

Adana Kozan Andıl (Andala) Kalesi

ANDIL (ANDALA) KALESİ

Andıl kalesi, ilçe merkezinin 15 km kuzeyinde, ilçe merkezinden görülebilen bir konumdadır.

Orta Toroslarda bulunan çok sayıdaki kale kalıntılarından birisidir. Kalenin hangi tarihte yapıldığı bilinmez. Kimler tarafından yapıldığı hakkında yapılan araştırma sonuçlarına göre: kalenin yapımında kullanılan malzemelerden, inşaat tekniklerinden ve kale ile yakın çevresinden çıkan çeşitli sikke ve araç gereçlerden kalenin bir ortaçağ kalesi olduğu anlaşılmaktadır.

Çünkü kale ve yakın çevresinde çok sayıda sikke bulunmuştur. Köylüler tarafından bulunan bu sikkeler arasında: Kilikya Ermeni Prensliğine ve Roma dönemine ait olanlar çoğunluktadır. Sikkelerde Ermeni Prenslerinden II. Levon ve II. Hetum’a ait olanlar da bulunmaktadır. 

Kale, denizden 1510 metre yükseklikte, Andıl dağının zirvesine kurulmuştur. Geniş bir çevreye hakimdir. Çukurova’yı İç Anadolu’ya bağlayan ticaret yolunun güvenliğini sağlamak için yapılmıştır. Kozan’dan Feke ve Saimbeyli’ye giden, tarihi kervan yolunun batı yanına inşa edilen kale, haberleşme açısından çok önemli rol üstlenmiştir.

Yapılan araştırma sonuçlarına göre, kale, 13’ncü yüzyılda bir manastır olarak da hizmet vermiştir. Andıl köyünün tam güneyindeki teraslarda, büyük yapılarda mahzenler bulunmuştur. İki büyük binada Ermeni tasarımlarına özgü duvar veya duvar kalıntıları vardır. 

Dağın zirvesinde bulunan kale, dikdörtgen şeklindedir. Aynı yükseklikteki iki bina ve 11 odadan meydana gelir. Ancak merkezde bulunan burcun, batıda bulunan dış kısmı yıkılmıştır. Kale hakkında ilk araştırmalar Robert Edwards tarafından yapılmıştır.

Bu araştırmacının 1949 yılında yaptığı araştırmalara ait sonuç raporları daha sonra yapılan araştırmalarla aynıdır. Robert Edwards’ın raporuna göre: bu binanın batı duvarında Ermeni mühendisliğine ait bazı belirtiler bulunmaktadır. Fakat bu raporda belirtilen bu bazı belirtiler günümüzde yoktur.

Kalenin kuzey, güney ve doğu yönlerinde dik uçurumlar vardır. Bu uçurumlar, kalenin batı tarafının savunulması için önemlidir. Kalenin batısında bulunan oda ve mahzenler yıkılmış durumdadır. Buradaki odalardan duvarı sıvalı olanı muhtemelen bir su deposudur.

Yanındaki bir oda da benzer bir görev icra etmekte idi. Buradaki binanın doğu duvarlarında, havalandırma için küçük ve yüksek pencereler vardır. Bu binanın kuzey duvarında büyük ve oval bir kaya vardır. Bu anıtsal sütun dışarı doğru çıkıntılı değildir. Ortadaki odada, kuzeye açılan doğu duvarında yüksekçe bir kapı vardır. Aynı odanın kuzeyinde bir tane mahzen bulunmaktadır.

Ancak raporda bahsedilen binalar günümüzde yıkıntı şeklindedir. Yere paralel olarak yıkılmış katlar arasında bir kişinin geçişine müsaade edecek kadar boşluklar vardır. Bugün bu boşluklar açıklaması güç görevleri olan kalıntılardır. Çevresine hakim bir yüksekliğe inşa edilen, Andıl Kalesinin büyük bir kısmı ayakta olup, herhangi bir ciddi araştırma yapılmamıştır.

Adana Kozan Karasis Kalesi

KARASİS KALESİ

Çukurova’daki kaleler zincirinin önemli bir halkasını oluşturur. Kozan Barajının hemen kuzey kesiminde bulunan kale, ilçe merkezine 17 km uzaklıktadır. MÖ 333 yılında Büyük İskender’in eline geçen Kozan ve çevresi, onun ölümünden sonra halefleri olan General Selefkos’un idaresine geçmiştir. Kalenin Selefkoslar döneminde inşa ettiği düşünülüyor.

Seleukos imparatorluğunun anılan dönemde başkenti Antiokheia yani bugünkü Antakya şehridir. Karasis dağı üzerinde, sivil kullanım amaçlı herhangi bir yapı kalıntısı yoktur. İmparatorluğun kuruluş aşamasında yapılmaya başlandığı sanılan bir askeri tesis niteliğindedir. Karasis kalesi: dağın zirvesinin jeolojik yapısına uygun olarak aşağı ve yukarı kale olmak üzere birbiriyle bağlantılı iki yapı gurubundan oluşmaktadır.

Adana Kozan Ergenuşağı Köyü

ERGENUŞAĞI KÖYÜ

Seyhan nehrinin kollarından biri olan Göksu ırmağı, Kozan’In Ergenuşağı köyünden geçer. Bugün, bu köyde, Göksu ırmağı üzerinde Gökdere barajı yapılıyor. Ergenuşağı köyü, Seyhan havzasının doğusunda, Kozan ilçesinin kuzeybatısında uzak bir köydür. Yapılan yüzey araştırmaları sırasında köyde Roma imparatorluk dönemine ait tarihlenen bir mezar evi incelenmiştir.

Bundan başka köyün kuzeyinde, Şimşir dağının doğu eteklerinde bulunan bir manastırın, define arayıcıları tarafından büyük ölçüde tahrip edilmiş olan kalıntısına rastlanmıştır. Manastırın 1 km kadar güneyinde bulunan 2 tane Roma imparatorluk dönemine tarihlenen mezar evi ile Roma devrine tarihlenen bir mezar yazıtı parçası, burada bir Roma-Bizans yerleşmesi olduğunu belgeler.

Bu mezar evlerinin bulunduğu tepenin yamaçlarında demir cüruflarının bulunması, burada Antik dönemde ya da erken Bizans döneminde demir madeni işletilmiş olabileceği ihtimalini doğrulamaktadır. Hem Ergenuşağı hem de Şimşir dağının, Kastabala-Hierapolis’teki Tarkondimotos krallığının hakimiyetinin kuzeyindeki köy yerleşme yerlerinden olduğu tespit edilmiştir.

MARANKEÇİLİ KÖYÜ

İlçenin 60 km kuzeybatısındadır. Ergenuşağı köyünün hemen doğusundadır. Köyün Kayabaşı mahallesinde Ceneviz kalesi olarak anılan tepenin zirvesinde, kısmen ana kaya içine oyulmuş antik bir yapı kalıntısı tespit edilmiştir.

İşlevi kesin olarak bilinmeyen ancak muhtemelen bölgedeki yerel dağ tanrıları kültü ile ilgili bir tapınağa ait olan bu kalıntıların bulunduğu tepenin çevresinde antik bir köy yerleşmesi olduğu düşünülür. Tepenin güney yamacında yerel taştan yapılmış çeşitli mezar yapılarına ait 5 tane mezar yazıtı parçası görülmüştür.

YASSIÇALI KÖYÜ

İlçe merkezinin 12 km güneybatısındadır. Köyün güneydoğusunda, Anazarbos’un çevresinde kentin arazisinin yayılma alanını belirlemek amacıyla yapılan araştırmalar sırasında, 1991 yılında bir vatandaşın evinde 8 satırlık Grek yazısıyla yazılmış olan bir adak yazıtı ile 4 adet minik antik yazıt bulunmuştur.

Yazıtın, ürünün bereketli olmasını sağlayan Theos Agathos’a yani iyi tanrıya ve Tanrı Uranos’a bir tapınağın rahibi ve kutsal kölelerin sunak hazırlaması, civarda bu tanrılara adanmış olan yerel bir tapınak bulunduğunu göstermektedir. İyi tanrı kültünün ovalık Kilikyada’ki ilk belgesi, daha önce Kozan’ın Yüksekören köyünde bulunan bir adak yazıtıdır. Böylece bu köyün Roma imparatorluk döneminde kurulmuş olan bir köyün üzerinde bulunduğu anlaşılmıştır.

Yassıçalı’da ayrıca, 5 adet kayalara oyulmuş mezar odasının açılarak soyulduğu görülür. Bu mezarların içlerindeki genellikle pişmiş toprak lahitlere, gömü yapılmış olduğu, bu tür lahitlerin mezar girişleri çevresine dağılan parçalardan anlaşılmaktadır.

Burası köyün nekropolüne aittir ve köyün içinde “Köyiçi” mevkiindedir. Köyün yakınlarındaki Koyak mevkiinde de doğal kayalara oyulmuş ve içi su dolu olan bir mezar anıtı keşfedilmiştir. Mezarın girişi batıya doğrudur. Girişin genişliği 1 metre, uzunluğu 1.5 metredir, çevresinde başka mezar yoktur. 

Köyün 1 km güneyinde Sandıklı mevkiinde bulunan tepede, 2 adet lahit tespit edilmiştir. Lahitlerden birinin uzun kenar üstünde, üç bölümlü dairesel formlar mevcuttur. Kısa kenarlarda da dairesel formlar kullanılmıştır. Diğer lahitin lahit teknesi tamamen tahrip edilmiştir.

Adana Kozan Kuyuluk Köyü

KUYULUK KÖYÜ

İlçe merkezinin 13 km güneydoğusunda olan Kuyuluk köyünde, 20 metre uzunluğunda ve 3 metre eninde mozaikli bir alan bulunmuştur. Roma dönemi özellikleri gösteren mozaikte, geometrik motiflerin yanı sıra hayvan figürleri de vardır. Merkezde ise, 7 satırlık bir yazıt bulunur.

Ayrıca mozaikli alanın 3 metre batısında, girlandlı bir lahit de bulunmuştur. Kuyuluk köyünün Hanburnu mevkiinde, doğu-batı uzantısında yaklaşık 3 metre yükseklik ve 31 metre uzunluğunda, dış duvarı tamamen ayakta olan bir yapı kalıntısı vardır. Yapı, muhtemelen 2 katlıdır. Toprak altında kalmış bölüme doğru inen kaya oygu bir merdiven vardır.

Bu merdivenin güneyinde 1 metre ölçüsünde büyük tessaralı mozaikli bir zemin, yapı taşları ve sütun parçası bulunur. Muhtemelen Bizans dönemindendir. Ayrıca orta kısımda, daire içinde bir haç motifi olan köşegenli bir sütun gövdesi de tespit edilmiştir. Buranın bir han olabileceği düşünülmektedir. Burada ayrıca bir de tapınak kalıntısı bulunur.

ESKİKABASAKAL PERİ KALESİ

İlçe merkezinin güneyindedir. Eskikabasakal köyünde bir evde Latince ve eski Yunanca olmak üzere, 2 dilde yazılmış, bir onurlandırma yazıtı bulunmuştur. Sunağın Latince yazıtından sonra gelen Yunanca metnin ilk satırında, MÖ 19 yılında başlayan Anazarbos yerel takvimine göre verilmiş 133 yıl sayısı okunur.

Böylece sunağın MS 114 yılında diktirilmiş olduğu anlaşılmıştır. Aynı köyün içinde çok sayıda Roma imparatorluk dönemine ait yapı temelleri ve mozaik döşeme görülmesi, buranın eskiçağda bir köy yerleşimi olduğunu belgeler.

Köyün doğusunda nekropol alanı, 2 kilise, kuyular ve çeşitli yapı kalıntıları vardır. Nekropoldeki mezarların çoğu tahrip edilmiştir. Mezarlar kaya oygu mezarlardır. Sağlam olan biri incelenmiş ve içine yine kaya oygu basamaklarla girildiği görülmüştür. Mezarların kapısı güney yönündedir.

Yoğun bir bitkileşme vardır. Nekropolden doğuya gidildikçe yapı kalıntıları çoğalır. Burada tamamen tahrip edilmiş bir lahit vardır. Yapılar kesme blok taş kullanılarak inşa edilmiştir.

Nekropol ile Peri kalesi olarak bilinen tepelik alan arasında bir kilise vardır. Kilisenin apsisi ve yan duvarları yıkılmıştır. Ancak dikdörtgen olan hücresi sağlamdır. Girişi kuzey yönündedir ve muhtemelen tek neflidir. Peri kalesinin üzerinde de büyük bir kilise vardır.

Kilise kesme blok taştan altıgen şekilde inşa edilmiştir. Ana mekanın yan duvarları moloz taş örgülü, kireç harçlı, kaba yontu taş örtülüdür. Kilisenin yapı taşları arasında, giriş üst lentosu olduğu düşünülen taşların üzerinde “haç” motifleri görülür. Yapı güney ve batı yönünde doğal kayaya oturtulmuştur.

FERHATLI KÖYÜ

İlçe merkezinin 14 km kuzeydoğusundadır. Ferhatlı köyünde, Köreken dağlarında bulunan Uzunoğlan Tepesindeki buluntulardan en eskisi, kutsal bir alan içine yapılmış, III. Salmanassar’a ait bir kaya kabartmasıdır. Bu Asur imparatoru III. Salmanassar’ın buraya sefer düzenlediğini gösterir.

Yine aynı bölgede Çukurova’ya hakim alanda olduğu için çeşitli dönemlere tarihlenen buluntular vardır. Kastabala-Anazarbos’ta bulunan Takkondimotos Krallığının yayılma alanı içindedir. Buradaki büyük bir Roma tapınağı, hava ve bereket tanrılarının tapınım gördüğü kutsal bir alandır.

Tapınılan tanrılardan en önemlisi Zeus Keraunios’tur. MÖ 9’ncu yüzyıldan itibaren eskiçağ içlerine kadar sürekli kullanılan, hava olayları ve bereket tanrılarına adanmış bir tapınak ile çevresinde Roma döneminden başlayarak, ortaçağ kadar uzanan bir yerleşim merkezi vardır.

TIRMIL HÖYÜK

Aslınlı köyü sınırları içindedir. Muhtemelen kuzeyden Gez Bel üzerinden, Kilikya’ya inen Asurlu tüccarların veya Doğu Kilikya’nın o zamanki insanlarının bu yolu kullanmış oldukları düşünülmektedir. Yüksekliği 15 metreden fazladır, genişliği yaklaşık 200 metredir.

Tarım yapılan bir arazidir. Üzerinde bir bahçe bulunmaktadır. Kuzeyinden ve doğusundan yol geçer. Doğusundaki Kozan-Adana kara yolunun genişletilmesi sırasında, bir bölümü ortadan kaldırılmıştır. Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine tarihlenen çok sayıda seramik parçasına rastlanmıştır.

ALAPINAR HÖYÜK

Alapınar köyü, ilçe merkezinin 10 km güneyindedir. Höyük, köy merkezinin doğusundadır. Yaklaşık 15 metre yüksekliktedir. Üzerinde yoğun bitkileşme, zeytin, incir ve portakal ağaçları bulunur. Anavarza’nın yaklaşık 20 km batısındadır. Anavarza’nın görüş alanı içindedir.

Höyükte çok sayıda pişmiş toprak seramikler mevcuttur. Kulp gövde parçalı terra sigalatta seramikler Antik yapı katmanları tespit edilmiştir. Anavarza’nın su ihtiyacı, höyüğün batısında çıkan su kaynağından, su kemerleri vasıtasıyla taşınarak karşılanmaktaydı. Köyün güneybatısında, Bekirce mevkiinde, Roma dönemine tarihlenen bir hamam kalıntısı, su kemeri ve taşınan suyun birikmesi neticesinde küçük gölet ve su kemeri kalıntısı bulunmaktadır.

TILAN HÖYÜK

İlçe merkezine yaklaşık 14 km uzaklıktadır. Anavarza’nın 10 km kuzeybatısındadır. Höyük ile aynı ismi taşıyan mahallenin 650 metre kuzeybatısındadır. Tılan höyük, 30 metre yüksekliği (tepe rakımı 76 m.) ve 150 x 300 metre boyutlarıyla orta büyüklükte höyük sınıfına girer. Höyüğün kuzey ve kuzeybatı bölümleri, yamaçlarında görülebilen üzeri kireç taşından bir ana kaya kütlesi üzerindedir. 

Höyüğün kuzey, güney ve doğu eteklerinde pınarlar bulunur. Güney etekte, su yapısının bir bölümü olabilecek, mimari bloklar ve yapı kalıntıları bulunmaktadır. Yapının duvarları araları harçla doldurulmuş taşlar ve tuğla kullanılarak almaşık teknikle örülmüştür. 

Bu yapı, kullanılan yapı malzemesi ve örgü tekniği olarak Anazarbos’a su getiren su kemerleriyle benzer özellikler taşıdığı için, Roma imparatorluğu dönemine ait olmalıdır. Anazarbos’a su sağlayan kaynaklardan birisi Hamam köyünde tespit edilmiştir. Bu kaynağın güney doğusunda kayalara oyulmuş bir merdiven ve Roma Geç İmparatorluk Dönemi (MS 4 ve 7’nci yüzyıl) yapı kalıntıları bulunmaktadır. 

Tılan Höyük, bölgenin diğer çağdaş yerleşimleri olan Taşlı ve Tırmıl höyükleri ile birlikte Kozan, Feke, Saimbeyli, Tufanbeyli, Komana ve Kayseri istikametine giden yol ağı üzerinde bulunmaktadır. Ayrıca Kozan’ın Çiriş Tepe, Alapınar höyük, Çukur Köprü höyük, Tırmıl ve Tepecikören yerleşmeleri gibi, Çukurova’ya inen İmamoğlu ana yol güzergahı üzerinde yer almaktadır. Höyük için Steno Williams, Kalkolitik ve Helenistik dönem arasında kesintisiz iskan olduğunu düşünmektedir.

ÇUKURKÖPRÜ HÖYÜK

İlçe merkezinin 15 km güneydoğusundaki Faydalı köyünün 750 metre batısında Kozan Kadirli kara yolunun 2 km güneyindedir. Faydalı köyünün yaklaşık olarak 200 metre kuzeybatısındaki höyük Mevkii I ve köyün 600-700 metre kuzeybatısındaki Höyük Mevki II’de, Roma ve Bizans dönemlerine ait seramik buluntular veren küçük çaplı yerleşimlere rastlanmıştır. 

Höyüğün 50 metre doğusundan Sumbaş çayı geçer. Hazine arazisindeki höyük, tarımsal faaliyetler nedeniyle neredeyse tamamen düzleştirilmiştir. Çukur köprü höyük, Kozan’ın diğer çağdaş yerleşimleri olan Çiriş Tepe, Alapınar Höyük, Tılan, Tırmıl gibi yerleşimleriyle birlikte, Çukurova’ya inen Anavarza, Ceyhan ana yol güzergahı çevresinde bulunmaktadır.

KUYTUCAK KÖYÜ

Kozan’dan Savruk yaylası ve Ergenuşağı’na gidilirken yol üstündedir. Bu yol, Çukurova’yı Kayseri üzerinden Orta Anadolu’ya bağlar. Kayseri güzergahında bir ara yol üzerindedir. Kuytucak köyünün Göltaşı mevkiinde, geniş bir alana yapılan bir Roma devri yerleşme yeri tespit edilmiştir.

Roma devrine tarihlenen bir mezar yazıtı incelenmiştir. İnceleme yapılan alanda, çok sayıda temel, mezar evleri, zeytinyağı ve şarap işlikleri görülür. Kuytucak köyü, Karapınar Mahallesinde bulunan su kaynağında, ana kayaya çizilmiş bir genç erkek büstünün yüz kısmının define aramak amacıyla büyük ölçüde tahrip edilmiş olduğu görülür.

Karapınar ile Kapız deresi arasındaki tepede, büyük bir Roma devri köyü yer almaktadır. Kuytucak köyünün bulunduğu tepenin, Roma döneminden kalma bir antik dağ olduğu da anlaşılmıştır.

Adana Kozan Sis Şehri

SİS ŞEHRİ

Sizzü-Sision-Siska-Sis (Kozan) Seyhan havzası içinde sayılan Kozan (Sizu-Sis-Sision) ilçesi esasen Seyhan ve Ceyhan havzaları arasındadır.

Kozan (Sizu-Sision-Sis) şehri, günümüzdeki Kozan ilçesi yerleşmesinin 7 km güneyi ve 10 km güney doğusunda Ceyhan havzası içindedir.

Sis şehrinde 3000 yıllık insan yerleşimi bilinmektedir. Bu şehre: Asurlular “Sizu”, Romalılar “Sision” ve daha sonra da “Sis” demişlerdir. Şehir aynı isimle 1928 yılına kadar varlığını korumuştur.

1269 yılında Anavarza antik kentinde büyük bir deprem oldu ve şehir hasar gördü. Şehirde yaşayan Ermeni Prensliği ve halk, Sis şehrine taşındı. Ermeni Kral II. Leon zamanında Sis kalesinin eteğinde, Kral Sarayı yaptırdı. 1340 ve 1350 yılları arasında, bölgede Ramazanoğulları ve Türkmen aşiretleri görülür, bunlar Misis ve Adana şehirlerini ele geçirirler. 

1375 yılında, Mısır Memlükleri, Sis Ermeni krallığını kuşatma altına aldılar ve ardından şehri ele geçirdiler, Kilikya krallığı sona erdi. Ancak, Sis şehrinin Ermeniler için dini önemi devam etti. Sis Ermeni Manastırı ve kilisenin aynı yerde bulunması ve Ermeniler için dini önem taşıyan kutsal eşyaların da bu mekanlarda bulunması nedeniyle, Güney Anadolu şehirlerinde yaşayan Ermeniler, dini inançları gereği Sis şehrini ziyaret ediyorlar ve burada pelesenk yağı bulunan “Altın kazanın kapağının açılması” törenine katılıyorlardı. 

1448 yılında, Türk asıllı Sultan Melik Seyfettin Çakmak adamlarından Emir Abdullah Hoşkadem tarafından, Sis şehrinde Büyük cami yaptırıldı. 1517 yılında Sis şehri ve bölgenin diğer yerleri, Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Sis: Adana ve Tarsus şehirleriyle birlikte, sancak halini aldı. 1519-1540 yılları arasındaki Osmanlı Tahrir Defterlerine göre, Sis Sancağı: Feke, Anavarza, Lembert, Küpdere ve Pars-berd kalelerinden oluşuyordu. 

1700’lü yılların başlarında, Kozanoğulları kısa sürede Sis şehrinin idaresini aldılar. Kozanoğullarının derebeylik yönetimi 1700-1865 yılları arasında devam etti. Bu zaman içinde, bölge coğrafyasının ismi “Kozan” olarak değişti. 1865 yılında, Osmanlı buraya ordu gönderdi, Kozanoğulları sülalesi sürgün edildi ve Kozan Sancağı kuruldu. Sis, Kadirli, Feke, Haçin kazaları, Kozan sancağına bağlandı.

Adana Kozan Kozan (Sis) Kalesi

 

KOZAN (SİS) KALESİ

Kozan merkeze 15 km uzaklıktadır. Buraya iki yoldan gitmek mümkündür. Kozan-Saimbeyli yolunun Kozan Barajı doğusundaki yol takip edilerek Andıl dağına ve oradan da kaleye ulaşmak mümkündür. Ayrıca, Dağılcak mesire yerinden de buraya ulaşabilirsiniz. Kaleye ulaşmak için orman içinden geçilirken, yolda çeşitli kalıntılar göreceksiniz.

Bu kalıntılar, Kilikya bölgesinin Katolikos Sarayının kalıntılarıdır. Katolikoslar, Ermeni kilisesinin liderlerinden biriydi. Türkiye’den kaçtıktan sonra Katolikosun yeni oturum alanı Lübnan Beyrut şehri olmuştur. Buradaki katolikostan kaçırılan kalıntılar ise, yine Beyrut’da bulunan “Antelias” da sergilenmektedir.

Kozan ilçesinin tam ortasında bulunan ve tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan Kozan Kalesi: Asur, Hitit, Roma, Bizans, Selçuklu, Memluk, Ramazanoğulları ve Osmanlının izlerini taşıyan 33 burcu bulunmaktadır. Hatta, bir zamanlar kalenin küçük bir Ermeni prensliği tarafından da kullanıldığı ve hatta vaftiz yağı üretiminin yapıldığı söyleniyor.

MÖ 4’ncü yüzyıl başı ile MÖ 3’ncü yüzyıl başında, Seleukoslar döneminde yapılmıştır. Büyük İskender, Kapadokya’yı aldıktan sonra, bu iki bölge arasında kontrol noktalarına ihtiyaç duymuş ve Karasis kalesi, bu amaca uygun olarak Büyük İskender’in komutanlarından ”Seleukos” tarafından yaptırılmıştır.

Kozan Kalesi eteklerinde bulunan Surp Sofya Manastırı ve müştemilatının kalıntıları, manastır, Lübnan a taşınmadan önce 600 yıl boyunca eski başkent Sis’te bulunan Kilikya Ermeni katolikosluğu makamıydı.

Kalenin mimari yapısı

Kozan kentinin en büyük yapısı olan ve yüksek bir dağın başına kurulan Kozan kalesi, Çukurova’yı çevreleyen ve yüksek dağlara yapılan kalelerden biridir.

MÖ 2000’li yıllarda Asurlular tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Ancak Asurluların Çukurova bölgesinde 50-60 yıl gibi kısa bir süre egemen oldukları ve bölgeyi sömürge olarak kullandıkları göz önünde bulundurulduğunda, kalenin Asurlular tarafından yapıldığı pek inandırıcı olmaz. 700 yıla yakın bir süre bölgede hakim olan Hititlerin bu kaleyi yapmış olma ihtimali daha yüksektir.

Evet, kale; Çukurova’yı çevreleyen dağ kaleleri zincirinin dördüncü halkasını teşkil eder. Yapıldığı dönemde, İskenderun körfezinden çıkacak düşmanı haber vermek için: Toprakkale-Yılankale ve Anavarza kaleleri üstünde ateş yakılıyor ve Kozan kalesine haber veriliyormuş. Berrak bir havada, Kozan kalesinden Akdeniz’in bile görülebildiği söyleniyor.

Kale, amfi tiyatro şeklinde inşa edilmiş olup kalenin alçak surları, Tarsus kalesi örnek alınarak yapılmıştır.

İlçeye hakim konumda, 475 metre rakımlı bir kalker tepe üzerine iki gurup halinde inşa edilen kalenin 44 kule ve burcu vardır. Üst kısmın en güneyinde bulunan kule “Kral kulesi” olarak bilinir. Ancak günümüzde oraya ulaşmak oldukça zordur, eğimli ve kaygan bir yamaçtan ilerlemek gerekir.

Güneydeki tahkimat gurubunun ortasında ve zirvede iç kale bulunur.

Kuzey ve güneydeki bu iki gurup, birbirlerine bir surla bağlıdır ve her ikisinin çevre uzunluğu 6 kilometreyi bulur.

Kale ve çevresinde Asurca, Ermenice yazıtlara rastlanmıştır.

Büyük kısmı Ortaçağ’da inşa edilmiş olan Kozan kalesinin duvarlarındaki blok taşlar üzerinde bulunan ve antik devir taşçı ustası işaretleri olan eski Yunanca harfler keşfedilmiştir.

Üzerinde taşçı ustası işareti niteliğindeki eski Yunanca harfler bulunan blok taşların, burada Helenistik veya Roma imparatorluk döneminde inşa edildiği ve muhtemelen Ortaçağ’da sökülmüş bir kaleye ait oldukları düşünülmektedir.

Ayrıca, kalenin kuzey yamaçlarının dibinde, Roma döneminde yapılmış ve halen kullanılan önemli bir köprü vardır.

Kozan kalesine çıkarken, askerlik şubesinin hemen üstündeki “Ağca Baba” nın mezar taşı olarak kullanılan ve civardaki antik nekropollerden buraya getirilmiş olduğu anlaşılan, yazıtlı ve silindirik bir taş mevcuttur.

Bu taş ile Kozan’daki Taş Mahallesi ve Mahmutlu Mahallesindeki birçok evin bahçesinde görülen ve çevredeki antik yerleşme yerlerinin nekropollerinden getirilmiş olan yazıtlı mezar stelleri, sütunlar, Kozan’ın tarihine ve Anazarbos’un kuzeydeki arazisinde, Roma imparatorluk devrindeki sosyal yapıya ait bilgilere katkıda bulunmaktadır.

Romalılar, Selçuklular, Ermeniler ve Ramazanoğulları tarafından onarım görmüştür.

Kalede, 20-30 basamak merdivenle inilen mahzenler ve gizli yollar mevcuttur. İç kale de dahil altı bölümden oluşur. Bütün bölümleri birbirine bağlayan kapılar vardır.

Kalenin eteklerinde, ikinci bir sur kalıntısı vardır. Efsaneye göre, Anavarza kralının güzel bir kızı varmış, bu güzel kıza 1 Türk ve 1 gayri Müslim genç talip olur, kral kızını hangi gence vereceğine karar veremez ve bu iki gence bir teklifte bulunur “Kaleye içme suyu getirin, kim önce getirirse kızımı ona vereceğim” der.

Bu teklif üzerine, Türk genci, günümüzde hala görülen surları (su kemerini) yapar ama sebebi bilinmez, suyu getiremez. Diğer genç ise, suyu en kestirme yoldan getirir ve kral kızını ona vereceğini ilan eder. Ancak kralın kızının gönlü Türk gençtedir, bunun üzerine sevmediği biriyle zorla evlendirilmeyi istemeyen kral kızı, kalenin en sarp ve uçurum yerinden atlayarak intihar eder. İşte, kalenin eteklerindeki ikinci sur kalıntısı, Türk gencin kaleye su getirmek için yaptığı sur daha doğrusu su kemeridir.

Restorasyon

2009 yılında Kozan Belediyesi tarafından çevre düzenlemesi ve sur aydınlatması yapılan Kozan Kalesi, bölge halkının sosyal aktivitelerini gerçekleştirdiği bir mekana dönüşmüştür.

Kalede son olarak 2013 yılında surların restorasyonu için çalışmalar başlamıştır.

Battal Gazi’nin zindanı da buradadır, ama yerini gösteren tabela bulunmuyor. Söylenenlere göre, Battal Gazi, bir dönem Kozan’da yaşamış, Kozan’ın fethine katılmış ve bir süre kalede zindanda kalmıştır. Ancak zindandan kurtulup düşmanla savaştığı rivayet edilmektedir.

Kozan kalesi, Kozan Belediyesi tarafından kale eteklerinde yapılan çevre düzenlemeleri sonucunda, vatandaşların yoğun olarak gittiği sosyal mekanlardan biri haline gelmiştir.

Oldukça temiz ve düzenli bir kale, hemen dibine kadar aracınız ile gidebilirsiniz, ama yukarılara, kalenin tepesine çıkmak isterseniz, mutlaka iklim  durumunu, güneşi, sıcağı dikkate alın. Ancak tepeye çıkarsanız, doğu yönünde Kozan ilçe merkezi, batı yönünde ise muhteşem bir Çukurova manzarasını görebilirsiniz.

Adana Kozan Kilikya Manastırı-Aziz Sofya Katedrali

 

KİLİKYA MANASTIRI-AZİZ SOFYA KATEDRALİ

Kozan kalesi eteklerindedir. Bu Sis Ermeni Manastıra: 1292-1921 yılları arasında Kilikya Ermenilerinin merkezi manastırıdır. Kilikya manastırı, Rubinyan Krallarından Haytum tarafından, Ayasofya benzeri olarak inşa edilmiştir. Bu manastırın bir benzeri de Ermenilerin merkezi olan “Açmiyazin” şehrindedir. 

Kilikya manastırı, Ermeni papalarının ruhani merkezi sayılırdı. Manastırın çevresinde bulunan çiçekler, yedi kulplu altın kazanların içine konulur, 3-4 senede bir yağ çıkartılırdı. Buna “Pelesenk Yağı” denilirdi. Altın kazanların ağzının açılış töreni için açık arttırma yapılır ve en çok parayı veren altın kazanın ağzını açardı.

Pelesenk yağı (suyu) her taraftan gelen Hıristiyanların katıldığı büyük bir merasimle elde edilirdi. Bu yüzden, Kilikya manastırının, o dönemdeki Hıristiyan dünyasında özel bir yeri vardı. Bütün Anadolu’dan kervanlarla Sis kentine gelen Ermeniler, pelesenk törenlerine katılırlar ve bir tür ermişlik derecesi kazanırlarmış. Ayrıca orada çocuklar bu su ile vaftiz edilirlermiş.

Manastırda 2 büyük kapı, 366 oda ve birkaç tane altın kazan bulunduğu söylenir. Ayrıca, manastırın birçok bölümü mermer kaplıydı. Manastır, 1921 yılında Lübnan Beyrut şehrine taşınmış ve halen orada faaliyetini sürdürmektedir. Kozan’daki manastırın, diğer Ermeni kilise ve manastırlarından, statü olarak yüksek olduğu belirtilir. 

2 Haziran 1920 tarihinde, Fransızlar Kozan’ı terk ederken, Katalikos vekili Yahişa efendi, manastırın bütün anahtarlarını bir çuvala koyarak, Kozan Mutasarrıfı İhsan Bey’e teslim etmiş ve burasının bir cami, hastane veya okul yapılmasını istemiş, ancak 1940’lı yıllarda dönemin yetkilileri, Manastırın tahrip edilmesini engelleyememişler. 

Ancak aradan geçen zamanın ardından, bugün Kilikya Manastırı diye bir şey kalmamıştır, sadece çevre duvarları ayaktadır. Çünkü yapının taşları Kozan Lisesi inşaatında ve Kozan Belediye Mezarlığının duvarlarında kullanılmıştır.

KEŞİŞ MAĞARASI

Kozan kalesinin eteklerindeki bu mağaranın ilginç bir hikayesi vardır. Hikayeye göre, Hz Mevlana, Konya’dan Suriye Şam şehrine giderken, 7 yıllık yolculuğunun bir bölümünde, yolu Kozan’dan geçer. Sis diyarı Kozan’da Keşiş Mağarasında yaşayan 3 keşişle karşılaşır.

Bu keşişler, karşısındaki insanın düşüncelerine okuyabilme özelliğine sahiptirler. Mevlana “Arifelerin Menkıbeleri” adlı eserinin 2’nci cildinde, hayatını anlatan bölümde bu hikayeden söz eder.

Kalenin eteklerindeki mağara, bugünde görenleri büyülemektedir. Ancak hazine avcıları tarafından sık sık ziyaret edilmiş ve harap haldedir. Mağaranın dış görünüşü, Trabzon’da bulunan Sümela Manastırını anımsatır.

Adana Kozan Yaverin (Arıkan) Konağı

 

YAVERİN (ARIKAN) KONAĞI

Konak 1903 yılı tarihli tapu kaydına göre Ermeni toplumunun ileri gelenlerinden Mıcırıkyan Kirkor Efendiye aittir. Türk dostu Kirkor efendi, sık sık devlet idarecilerine yardımda bulunması nedeniyle zamanla “Yaver” olarak adlandırılmıştır.

Kirkor efendi, 1919 yılında bir suikast sonucu ölünce, tapu oğulları, kızları ve annesine geçmiştir. Son olarak konak, 12 Eylül 1933 tarihinde, Seyhan Vilayetine satılmıştır. 1944 yılında ise Seyhan vilayetinden açık arttırma ile satışa çıkarılmış, 1948 yılında Emine Arıkan adına tescil edilmiş ve 1936 yıl sonundan itibaren burada oturmaya başlamışlardır.

1981 yılında ise, konak Abdullah Arıkan ve eşi Emine Arıkan adına tescil edilmiştir. Konak 1993 tarihinde, Adana Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından taşınmaz kültür varlığı olarak tescillenmiştir. Haziran 2004 tarihinde ise Kozan Belediyesi tarafından kamulaştırılmış ve restore edilerek 2008 yılında Butik otel ve restoran olarak hizmete sunulmuştur.

Evet, burası İlçenin en huzurlu köşelerinden, sırtını tarihi Kozan kalesine dayamış, tarihle bütünleşen bir tarihi mekandır.  Çevresini çepeçevre duvarlar kuşatır. Üst katında cumbalar vardır.

Mimari özellikleri

1890’lı yılların sonunda inşa edilen yapı: yüksek,  taş avlu duvarları, kemerli giriş kapıları, taş zemin katları gibi özelliklere sahiptir. Ara katta ve birinci katta, açık sofalar bulunur. Kuzey ve güney yönlerdeki cumbaları ve işçiliği dikkati çeker. Doğu cephesinde, son katta, ahşap payandalarla desteklenen ahşap balkon ve payandaların arasını bağlayan ahşap kemerler, sokak cephesini zenginleştirir. 

Zemin katın ve ara katın yüksek taş duvarları üzerinde yükselen son kat, dıştan genel görünüşe hakimdir. Yapı, geniş bir açık sofa ile güneye yönlendirilir. Ara katta odalar, doğrudan sofaya açılır. L şeklindeki yapının bir diğer kanadındaki odalara balkondan ulaşılır. Tüm döşeme ve kirişler ahşaptır.

Ara kata taş basamaklarla, üst katlara ise ahşap merdivenlerle ulaşılır. Yapının üzeri ise Marsilya kiremidiyle örtülmüştür. Ön ve arka avlularda birer su kuyusu bulunur. Binanın bahçe kısmında, yaşları itibarıyla tarihi ağaç denilebilecek iki ağaç bulunur.

Konak günümüzde butik otel ve restoran olarak kullanılmaktadır. Özellikle hafta sonlarında aşırı kalabalık oluyor, kahvaltıya gelenler burayı oldukça hareketlendiriyor, siz de buraya kahvaltıya gitmelisiniz.

Adana Kozan Anavarza

ANAVARZA

Kozan ilçe merkezinin 28 km güneyinde, Dilekkaya köyündedir. Dilekkaya köyü, antik şehir duvarlarının hemen dışında kurulmuştur.

Sumbas veya Kesik suyunun Ceyhan ırmağı ile birleştiği yerin 8 km kuzeyindedir.

Antik kent: Roma, Bizans, Ermeni, Abbasi, Selçuklu, Ramazanoğulları, Osmanlılar gibi çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış, farklı kültürlere ait izler bir arada görülmektedir.

Bu yüzden: UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesine alınmıştır.

Yazının hemen başında bir konudan söz etmek istiyorum, buraya ulaşmak oldukça zor, çünkü trafik veya yol gösteren levha yok, neden yok, çünkü Belediyenin belirttiğine göre, bu tür levhaları takıyorlarmış ama bu tür levhalar çalınıyormuş. İlginç, böyle bir hırsızlığı ilk defa duydum, neyse gelelim şehri anlatmaya.

Günümüzdeki Dilekkaya köyü: antik yerleşimin üstüne kurulmuştur.

Köydeki evlerin bahçeleri müze gibi, bahçelerde mezar taşları vardır.

Anavarza Mozaikleri

Köy halkı, kalıntılarla iç içe yaşıyorlar.

Antik şehrin en güzel kalıntılarından olan “mozaikli havuz” burada uzun yıllar bekçilik yapan bir kişinin evinin bahçesindedir. Anavarza mozaikleri olarak isimlendirilen bu mozaiklerde, 18 çeşit deniz hayvanı gösteriliyor. Bunlar: 3.55 x 10.75 m ebatlarında bir havuz tabanı için hazırlanmıştır.

Yine başka bir havuz tabanı için hazırlanmış mozaikte, yunus balığına binmiş, eli kamçılı Erol ve deniz tanrıçası Theis bulunmakta olup buna “Anavarza kızı” denilmektedir. Yani antik kalıntıları gezmek yetmiyor, köylülerin evlerinin bahçelerinde de görülmesi gereken yerler var, sormalısınız. 

Evet, şehir düz bir ova üzerinde bulunuyor ve arkasında, yükselen ve Asurlular’dan sonra birçok güç tarafından işgal edilen Anavarza kalesi vardır.

Anavarza kalesi, yukarı Çukurova’nın ortasında yükselen, çevreye hakim, yüksekçe bir kaya tepesi üzerinde, muhteşem bir kaledir. Kuzeyden güneye yaklaşık 3 km ve doğudan batıya yaklaşık 2 km boyutlarındadır. Kaleden, diğer kaleler ve hatta İskenderun körfezi görülebilir.

Anavarza şehri ve kalenin MÖ 9’ncu yüzyılda, Asurlular tarafından yapıldığı tahmin ediliyor. Ancak kale hakkında bilinen en kesin bilgi: buranın Roma ordusu için yapılmış bir şehir olmasıdır.

Ancak şehir, MÖ 1’nci yüzyılda Roma’nın eline geçtikten sonra önem kazanır. Şehir Roma imparatorluğu döneminde “Caesarea ad Anabarsum” olarak  adlandırılmıştır. Ünlü doktor Dioskurudes ve şair Optianus bu şehirde doğmuş ve yaşamıştır. 

Devasa şehir bir zamanlar, Roma IV. Lejyonuna ev sahipliği yapmıştır. Anavarza ören yerini çevreleyen surlar, 1500 metre uzunluğundadır ve giriş kapılarından biri 3’ncü yüzyıl olarak tarihlenen zafer takı şeklinde tasarlanmıştır.

Şehir hakkında bilinen kayıtlar; MÖ 19 yılında, Anazorbusu ziyaret eden Roma imparatoru Augustus tarafından kente “Kaısareia” ismi verilmiştir. MS 204-205 yıllarında ise, Roma imparatoru Severus’un ödüllendirmesiyle şehir önemli bir kent haline gelmiş ve MS 408 yılında ise, Kilikya başkenti olmuştur. 

Roma imparatoru Caracalla, şehre o kadar hayranmış ki, şehirde basılan paraların üzerine Metropolis damgası vurdurmuştur. Anazarbos şehri, MS 3’ncü yüzyılda Tarsus ile rekabet edecek konuma gelir. Bu tarihten itibaren, şehir Çukurova’nın başkenti konumundadır. MS 6’ncı yüzyılda olan deprem, kentte büyük hasara sebep olur. Ancak, 524 yılında, İmparator Iustinianus tarafından, şehir yeniden inşa edilir ve “Justiniapolis” adını alır. Kale sınır kalesi olarak kullanılır. 

Bizans ve ardından 758 yılında Abbasi İslam orduları şehri ele geçirdiler. Hükümdar Harun Reşit zamanında şehir yeni bir kimlik kazandı, Anavarza ve Sis şehirlerine, Türkistan’dan getirilen Türkmenler yerleştirildiler. (MS 800’lerin başında) 1097 yılında I. Haçlı orduları tarafından şehir alınır.

Feke’deki Ermeni Baronluğu, Anavarza’ya getirilir ve Kudüs yolunun emniyeti için burada Ermeni Prensliği kurulur. 1269 yılında Anavarza kentinde büyük bir deprem oldu ve şehir hasar gördü. Şehirde yaşayan Ermeni Prensliği ve halk, Sis şehrine taşınır. Bu tarihten sonra Anavarza, önemini kaybederek bir köy haline gelir. Halen varlığını Dilekkaya köyü olarak sürdürmektedir.

Kale hakkında mimari bilgiler

Günümüze kadar gelen kalıntılar, asıl kale ve alt kısımdaki surlar olmak üzere iki bölümdür. Kaleyi baştan başa kuşatan surlar, çok uzundur. Anadolu’da bu kadar uzun dış surla savunulan kaleler yok denecek kadar azdır. Bu bakımdan, Anavarza kalesinin Anadolu kaleleri arasında önemli bir yeri vardır.

Daha dışarıda olan ikinci sur: Ermeni katolikosluğuna merkezlik yapan kiliseyi, kiliseye ait kütüphaneyi, misafirhaneyi ve keşiş odalarını çevreler. Surların doğu cephesinin uzunluğu 1500 metreyi ve yüksekliği 8-10 metreyi bulur. Sur duvarları her 70 metrede bir olmak üzere 20 burçla desteklenmiştir. Kalenin 4 kapısı vardır. Batıdaki kapı üç kemerli bir zafer takı şeklindedir.

Kalenin iç kısmı

Birinci bölümde askeri kışla, Ermeni prensi Toros’a ait üç nefli kilise ve bazı Ermeni krallarına ait mezarlar vardır.

İkinci bölümde: askeri kışla ile ilgili odalar, depo odaları ve su tankları bulunur.

Her iki bölüm arasında, kaya platformun üzerinde inşa edilmiş 3 katlı kule vardır.

Kaleye: Alapınar’dan 12 km ve Sumbas gözünden ise 20 km uzunlukta su kemerleriyle su getirilmiştir. Bu su kemerleri Romalılardan kalmadır.

Antik şehirde gezi

Kalenin ana giriş kapısına kadar olan 1.5 km lik yol, asfalt yapılmıştır. 200 metre yüksekliğiyle ovaya hakim bir tepe üzerinde yükselir.

Kaleden aşağıya bakıldığında: Çukurova’nın bir parçası olan Ceyhan ovası ve Çukurova’nın öz kuşu olan Turaçı görürsünüz.

SUR İÇİNDEKİ YAPILAR

Adana Kozan Şehre giriş kapısı-Alakapı

Şehre giriş kapısı-Alakapı

Şehre giriş kapısı: Ala kapı, Anavarza’nın geçmişte yaşadığı birçok deprem yüzünden, ancak kısmen günümüze kadar gelebilmiştir. Kapı: korint biçiminde, 6 sütunlu, MS 3’ncü yüzyıla tarihlenen Roma yapısıdır. Bir zafer takı şeklinde dizayn edilmiştir. 3 girişli zafer takı, Adana bölgesindeki tek örnektir.

Sütunlu Yollar

Kalıntılardan anlaşıldığına göre, kenti güneyden kuzeye ve batıdan doğuya doğru kesen iki sütunlu yol bulunmaktadır. Ana cadde güney-kuzey yönde uzanan cadde idi. Ala kapı denilen zafer takından başlayıp kent içinde yaklaşık olarak 1150 metre kadar uzanmaktadır.

Yolun genişliği 32 metredir. Ölçülere bakıldığında, bu sütunlu yol, antik dünyanın en geniş ve en büyük sütunlu caddesidir. Taşlarla döşeli caddenin her iki yanının sütunlarla döşeli olduğu ve bu sütunların gerisinde yan yana dizilmiş, sıralı dükkanların yer aldığı anlaşılmaktadır. Batı-doğu caddesi, kentin batı kapısından başlayıp, doğudaki kayalıklarda son buluyor.

Yaklaşık 950 metre uzunluğundaki bu caddeden, günümüze ulaşan kalıntılar bu caddenin de sütunlu olduğunu göstermektedir. Ana caddelerin birleşme yerlerinin yakınlarında ne olduğu anlaşılamayan bina kalıntıları görülmektedir.

Ana caddelerin iç taraflarında, eksende olmayan sokaklar seçilmektedir. Buradan da şehrin sokak yapısının yeniden yapılan imarlarla bozulduğu anlaşılmaktadır. Günümüzde yürütülmekte olan kazılar, bu tabloyu daha da netleştirecektir.

Tuğla yapılar

Anavarza’da yakın dönemde yapılan araştırmalarda 30’dan fazla tuğla yapı tanımlanmış olmasına rağmen bunların işlevleri saptanamamıştır. Ancak bu tuğla yapılardan dört veya beş tanesinin hamam olduğu düşünülmektedir. Roma dönemine tarihlenen bu yapılardan ilki, kentin merkezinde, sütunlu caddeye yakın olan güneybatı hamamıdır.

Bu yapı, Anavarza’daki ana yapılardan birisidir. İkinci büyük hamam ise, kuzeyde yer alan kuzeybatı hamamıdır. Burası ise kentin en büyük hamamıdır. Hamam, batı kenarında büyük su havuzlu 40 x 25 metrelik bir alanı kaplamaktadır. Üçüncü hamam ise, küçük batı hamam olarak adlandırılır, kuzeybatı hamamının kuzeybatısındadır. Dördüncü hamam, Anavarza’nın en kuzeyinde yer alan Kuzey Hamamı denen yapıdır.

SUR DIŞINDAKİ YAPILAR

Amfi tiyatro

Günümüzde Çeçen köyünden geçen ve antik dönemde Misis’e giden yolun yaklaşık 200 metre doğusundadır. Tamamıyla taş malzemeden inşa edilen amfi tiyatronun tamamen düzgün ölçülü 22 basamaktan oluştuğu anlaşılmaktadır. Bir elips oluşturan amfi tiyatro, doğuya sırtını verdiği basamaklarla biter ve üst tarafta daire düz bir yapıyla tamamlanır.

Stadyum

Amfi tiyatronun yaklaşık 300 metre kuzeydoğusundadır. Kuzeydoğu-Güneybatı yönünde uzanan stadyum, 410 metre uzunlukta ve 64 metre genişliktedir. Kalan izlerden, güneybatı ucunda süslü bir kapısının olduğu anlaşılmaktadır. Koşu yolunun ortasında, stat uzunluğu boyunca uzanan harçlı sırt bulunmaktadır.

Günümüzde yerlere dağılmış sütun parçalarından koşu yolu boyunca geniş aralıklarla korint stili sütunların dizili olduğu anlaşılmaktadır. Güneydoğu bölümündeki seyirci yerleri, küçük basamaklarla ulaşılan, bir tanesi 8, diğeri 9 sıralı iki kayaya kazılmış tribünden ibarettir.

Tribünün arkasındaki kayalık, düz bir şekilde kesilerek üst tarafa gölge yapmak üzere gerilecek kalaslar için delikler açılmıştır. Romalılar döneminde, burada görkemli spor oyunları yapılmıştır yani bir anlamda dünya üzerinde ilk olimpiyatların burada yapıldığı söylenir.

Ali kesiği

Stadyumun yaklaşık 50 metre kadar kuzeydoğusunda, kayalık üzerinde yarık şeklinde, 250 metre uzunluğunda ve 4-15 metre genişliğinde bir geçit bulunur. Bu geçit doğal değildir, insan gücüyle yapılmıştır. Muhtemelen Roma döneminde Hieropolis-Castabala ile Anavarza’nın bağlantısı bu geçit ile sağlanıyordu.

Nekropol

Sur dışında bulunan nekropollerden birisi stadyumun yaslandığı kayalıkların hemen üstünden başlayıp, güneybatıya doğru gidip amfi tiyatronun üzerindeki kayalıklarda sonlanır.

Diğer nekropol ise Ali kesiğinin kuzeyi ile tiyatronun doğusundaki kayalık alandadır. Yukarı kentin kalesinin güney surlarının yakınına kadar yayılan bu nekropol Anavarza’nın en büyük nekropolünü oluşturur.

Tiyatro

Ali kesiği geçidine yakın olan tiyatro, şehir surlarının güney doğusundadır. Tepenin eteğinde inşa edilen tiyatro, düzlüğe indiğinde kendi ayakları üzerinde yükselir. Günümüzde tiyatro oldukça kötü durumdadır. Ceveası tam olarak belli olmadığından oturma düzeni hakkında da fikir ileri sürmek zordur.

Caveanın her iki kanadında tonozlu girişlerin olduğu anlaşılmaktadır. Orkestrayla birlikte cavea’nın çapının 60 metre civarında olduğu anlaşılmaktadır. Tiyatronun hemen üst kısmında ise, nekropol alanı yer alır. Nekropolde oldukça fazla miktarda lahdin varlığı dikkat çeker.

Aşağı Kent Kiliseleri

Havariler Kilisesi-Kamışlı kilise

Çevresinde yetişen kamışlardan dolayı, Dilekkaya köylüleri kiliseye kamışlı kilise ismini vermiştir. Kilise, aşağı şehirde, güney-kuzey sütunlu yolun batısında, batı-doğu sütunlu yolun ise kuzeyinde, merkezi bir konumdadır. Kilise tamamen yıkılmıştır.

Apsisin güney bölümü dışında, çok az bir bölümü ayaktadır. Güney duvarı düz olarak devrilmiştir ve taşlar üst üstü olduğu gibi durmaktadır. Bir narteksi bulunmayan kilise, 56.20 x 28.10 metre ölçülerindedir. Tamamen kesme taşlarla inşa edilen kilise de şipolien malzeme de kullanılmıştır.

Apsis dış tarafa 5 bölümlü şekilde yansıtılmıştır. Kilisenin üst örtüsü hakkında tam bir bilgi yoksa da apsisin hemen üstünde bir yarım kubbenin varlığı tahmin edilmektedir.

Güneybatı Kilisesi

Kilise kentin batısında, batı giriş kapısının güneydoğusundadır. Kilise günümüzde tamamen yıkılmış durumdadır. Kalan izlerden ve çevreye dağılan mimari parçalardan tamamıyla kesme taştan inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bir sıra taş dizisi ile temel seviyesinde ancak plan verebilecek seviyededir.

Kalan bir sıra taş dizisi takip edildiğinde, kilisenin 52 metreye yakın bir uzunluğa ve 24 metre civarında bir genişliğe ve 7 metre genişliğinde transeptler uzanmaktadır. Kapıların beşi güney tarafta, beşi ise kuzey taraftadır. Bir kapı batı taraftadır ve doğrudan apsise yönelmektedir.

Kuzey kanadın ortasında bulunan ana kapının basit işlemeli kenger yapraklı parçaları yerlere dağılmış durumdadır. Apsisin kuzey tarafında bir odaya işaret eden izler görülmektedir. Kilisenin üst örtüsü hakkında bir fikir yoktur. Tabanda kullanılan farklı renkli mozaik taşlar, günümüzde de görülmektedir.

Yukarı Kent Kilise ve Şapelleri

Kaya Kilise

Yukarı şehirde kale surlarının güneyinde nekropol alanı içindedir. Kalker kayalıkların oyulmasıyla oluşturulan kilise, günümüzde büyük oranda tahrip olmuş vaziyettedir. Kilisenin uzunluğu 43 metre civarında, genişliği 29 metre civarındadır. Apsisin dış tarafı yuvarlaktır ve içeride bir oturak bulunmaktadır. Kalan izler apsisin üç pencere ile dışa açıldığını gösterir.

Kilisenin güney bitişiğindeki kayalara oyulmuş şekilde, yan yana sıralanmış yedi-sekiz mezar yapısı görülmektedir. Bunlar belirli bir düzen şeklinde sıralanmışlardır. Kaya kilisenin güney doğu ucunda bir şapel vardır. Bu şapel 12 x 5 metre ebatlarında olup batısındaki giriş ile kiliseye güneydoğudan bağlanmaktadır. Bu şapel kilisenin aksine kesme taşlardan inşa edilmiştir. Günümüzde büyük oranda yıkık vaziyettedir.

Ermeni Krallarının Kilisesi

Ermeni kralları burada taç giydikleri için bu isim verilmiştir. Yukarı kentte, kalenin birinci bölümünde avlu içindedir. Düzgün kesme taşlardan, 13.10 x 9.65 metre ölçülerinde ve üç nefli bazilikal planda inşa edilen kilisenin, güney ve batıda olmak üzere iki giriş kapısı vardır.

Bugün bu kapılardan güneydeki tamamen, batıdaki ise büyük oranda yıkılmıştır. Dışa taşıntı yapmayan apsisin bulunduğu doğu tarafında üç dar pencere açılmıştır ve bu pencerelerin her biri, içte ayrı bir bölüme aittir. Batı taraftaki kapının her iki yanında birer küçük pencere görülür. Kilisenin kuzey duvarında kapıya yer verilmemiştir. Sadece üç pencere açıklığı görülmektedir.

Duvarın üst kısmında, binanın tamamını çevreleyen ancak günümüzde tam olarak okunamayan Ermenice bir kitabe kuşağı görülür. Bu kitabeden anlaşıldığı kadarı ile kilise, Anavarza başkent iken ülkenin erken dönem yöneticilerinin gömü yeri olarak kullanılmıştır. Kilise günümüzde çok az mimari kalıntıyla ulaşmıştır.

Üst örtüsü, kuzey ve güney duvarları tamamen yıkılmıştır. Batı girişi ve duvarlarından çok az bir kalıntı günümüze ulaşmışken, en sağlam tarafı doğu duvarı ve bu duvar üzerinde bulunan yapı elemanlarıdır.

TECİRLİ KÖYÜ

Anazarbos’un yaklaşık 10 km kadar güney doğusundaki Tecirli köyü civarında bulunan bir yazıtta “Oresibelos” ismindeki nehir tanrısına sunuda bulunulmaktadır. Bu tür adaklarda, nehir tanrısının aynı adı taşıyan nehrin personifikasyonu olduğu dikkate alındığında, civarda antik devirde Oresibelos adını taşıyan bir akarsuyun varlığı söz konusudur. 

Ancak bunun bölgedeki akarsulardan hangisiyle özdeş olduğu bilinmez. Çünkü bölgenin en büyük akarsuyu olan Ceyhan nehrinin, antik dönemdeki ismi “Pyramos” dur. Bu durumda, Oresibelos, antik devirde Pyramos’a dökülen civardaki daha küçük akarsulardan biri olmalıdır.

Ancak yazıtın bulunduğu yer de dikkate alınırsa, Oresibelos’un Toros dağlarından doğup Anazarbos’un doğusundan Pyramos’a dökülen, bu günkü Savrun çayı olabileceği düşünülür.

ÖZBAŞI KÖYÜ

Özbaşı köyünde, bir dükkanın duvarına inşa edilmiş olan blok üzerinde bir yazıt vardır. İlk satırında MÖ 19 yılında başlayan Anazarbos takvimine göre verilmiş yıl sayısından MS 112 yılına tarihlenen bu yazıtta bu civardaki bir köydeki, dernek mensuplarının köyleri için sunuda bulunduklarından söz edilir.

Ancak yazıtın kısmen kırılmış olması nedeniyle, adağın hangi tanrıya yapıldığı anlaşılmaz. Kozan ilçe merkezinden Özbaşı köyüne giden yolun üzerinde, yol açılırken kısmen tahrip olmuş iki mezar odası görülür.

SAĞKAYA KASABASI

Anazarbos’un 10 km güneybatısındaki kasabanın belediyesi önünde, Anazarbos’dan buraya getirilmiş olan ve üzerindeki yazıttan Tanrıça Roma’ya adanmış olduğu anlaşılan, yuvarlak bir sunak vardır. Tanrıça Roma kültünün Anazarbos’taki varlığı daha önceki yıllarda bulunan iki yazıt sayesinde bilinmektedir.

Adana şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Adana Pozantı

 

Adana Pozantı


Pozantı denilince: Adana ve bu yöreden devamla, doğu bölgelerine gidilirken, bir sürü ağır tonajlı aracın (kamyon, tır) yolu bir sıkıntı haline soktuğu ve aynı anda: şeker pınarı kaynak suyunun çıktığı yer ve lokantanın görüldüğü, bu lokantada, yenilen harika yiyeceklerinin damak tadı bıraktığı ve sonra, yine o çileli yola devam edildiği aklıma geliyor.

 

ULAŞIM

Pozantı’nın il merkezine uzaklığı 112 km dir. Ulaşım otoyol ve ilçeden geçen D-750 kara yolu ile sağlanır. Ancak kış aylarında, bu yolda geçici süreli kapanmalar yaşanmaktadır. Pozantı ilçesinde 1912 yılından bu yana demir yolu hattı bulunmaktadır. Her gün demir yolu ile Adana, Ankara, Niğde, Kayseri ve Konya’ya seferler yapılmaktadır.

TARİH

Tarih boyunca, Pozantı’ya çeşitli isimler verilmiştir.

Klasik devirde Tiana (Tuvana) olarak isimlendirilen ve Tarsus yolu üzerinde bulunduğu bildirilen ve bugünkü Pozantı olduğundan şüphe edilmeyen “Podandos” un, Hitit dönemine ait Paduvanda ile olan isim benzerliği dikkat çeker.

Pozantı’nın ilk çağlarda ismi “Pendonsis” dir. Araplar “El Bedendum” ve Türkler ise “Bozantı” ismini vermişlerdir. İlçenin eski kuruluş yeri, günümüzdeki Anahşa kalesinin çevresidir. Gülek boğazı yolu.

Birçok milletin konup göçtüğü Pendonsis şehri kalıntıları üzerine kurulmuştur, tarih boyunca coğrafi konumundan dolayı önemli bir konak yeri olmuştur. Bizans imparatorluğu döneminden sonra bölgede Abbasiler görülür. Abbasi döneminde Halife Harun Reşit zamanında, bu bölgede çok sayıda Türk aşiret ve boyu yerleşir.

1015 yılından itibaren, Anadolu’ya başlayan Türk akınları, buralara kadar uzanır. 1071 Malazgirt zaferinden sonra, Türk Toprağı olur. Haçlı seferleri sırasında yeniden Bizanslıların eline geçen Pozantı, Yavuz Sultan Selim tarafından 1571 yılında Osmanlı topraklarına katılır.

Pozantı’nın tarihinde benim çok etkilendiğim bir olay var. Osmanlı ordusu, Mısırlı isyancı Mehmet Ali Paşa’nın ordusuyla yapılan çatışmalarda bozguna uğrar ve Pozantı vadisinden yürüyerek veya at sırtında, perişan bir halde geçer ve Pozantı’daki hastaneye ulaşırlar. Yaralı Türk askerleri, Pozantı hastanesindeki Ermeni asıllı doktorlar tarafından zehirlenerek veya yanlış tedavi sonucu hayatını kaybeder daha doğrusu öldürülürler ve yüzlerce askerin mezar yerleri halen bilinmemektedir.

Mondros ateşkes anlaşmasının imzalanmasından sonra, Pozantı’da Fransızlar tarafından işgal edilir. 25 Mayıs 1920 tarihinde Pozantı işgalden kurtarılır. 5 Ağustos 1920 Pozantı kongresinden sonra, Adana il merkezi, Adana’nın kurtuluş tarihi olan 5 Ocak 1922 tarihine kadar, Pozantı’ya taşınmıştır.

Pozantı’nın Atatürk ile ilgili bir anısı: “Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş savaşında, birkaç gün yörede kalmış ve bir eve misafir olmuştur. Kullandığı kahve fincanı ve dolmakalemi, ev sahiplerinde bulunmaktadır.”

1954 yılında Pozantı ilçe olmuştur.

Adana Pozantı

GENEL

Pozantı yüksek Toros dağlarında, bu dağların en kolay geçit veren yeri olan Gülek Boğazı yolunda ve Çakıt vadisinin ortasında kurulmuştur.

İlçe merkezi Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’yu İç Anadolu ve Avrupa’ya bağlayan kara ve demir yolu hattı üzerinde önemli bir geçit durumundadır.

İlçenin en önemli ekonomik faaliyetleri: E-90 kara yolu üzerinde bulunan lokanta işletmeciliği ve küçük sanayi işletmeciliğidir. Özellikle: E-90 kara yolu kenarında, Çamardı yolu kavşağında, “Hayat Su” şişeleme fabrikası bulunmaktadır. Bu fabrikada üretilen şişelenmiş su: ülkemizin birçok yerine dağıtılmaktadır. Buranın en büyük özelliklerinden biri de: burada bulunan piknik yeridir. (Şekerpınarı piknik yeri ve lokantası)

1914-1917 yılları arasında demir yolunun buraya gelmesiyle Pozantı daimi yerleşim yeri haline gelmiştir.

Ancak, ilçe genelinin dağlık ve bir kısmının orman içi köy olması nedeniyle, tarım ve ziraat alanları azdır. Geçim kaynağı: hayvancılık, arıcılık, orman işçiliği, nakliyecilik ve özellikle ilçe merkezinde E-90 kara yolu üzerinde bulunan lokanta işletmeciliği ve küçük sanayi işletmeciliğidir.

İlçenin özelliği nedeniyle: yaylacılık cazip hale gelmiştir. Tekir ve Bürücek yaylalarından sonra: Alpu, Fındıklı, Kamışlı, Hamidiye, Aşçıbekirli, Dağdibi, Gökbez, E.Konacık, Y.Konacık köylerinde, yayla cazibesi arttırılmıştır.

Yaz aylarında, ilçe sınırları içinde yaylacılığın etkisiyle nüfus on katına kadar çıkmaktadır. Adana ve Mersin gibi, yazın çok sıcak ve yakın olan bölgelerden sıcaktan kaçış nedeniyle, yaylacılık önem kazanmıştır.

Bu yüzden lüks siteler oluşturulmuştur. Yaz aylarında özellikle de hafta sonlarında ilçenin nüfus yapısı farklılaşmaktadır. Umarım, yeni yapılacak lüks siteler nedeniyle orman varlığı daha da tahrip edilmez.

Pozantı denilince, burada yaz turizminden çok, kar ve kayak turizmi akla geliyor. Akdeniz ikliminde yaşayan Adana insanı, özellikle hafta sonları, günübirlik gezilerle, ilçeyi ziyarete geliyorlar.

Kar yağışı alan alanlar, bölge insanının ilgisini çekiyor. Ulaşım kolaylığı nedeniyle, başta Adana kent merkezi olmak üzere, kentte oturanların günübirlik kar görmek amacıyla, buraya toplu veya kişisel geziler düzenleniyor. Ancak, ihtiyaçları gidermeye uygun tesisleri bulmak zordur.

Adana Pozantı Meslek Yüksek Okulu

POZANTI MESLEK YÜKSEK OKULU

Çukurova Üniversitesine bağlı Pozantı Meslek Yüksekokulu 2009 yılında kurulmuştur. Yeni binasında 2017-2018 döneminde hizmet vermeye başlamıştır. Okul bünyesinde, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü ve bu bölüme bağlı Bahçe Tarımı ve Organik Tarım programları vardır. Ayrıca Turizm ve Otel İşletmeciliği ile Muhasebe ve Vergi bölümü de bulunur.

Adana Pozantı

GEZİLECEK YERLER

Tarihi Akköprü ve Anahşa kalesi ve Toros Tünelleri, İbrahim Paşa Tabyaları ile birlikte Pozantı’nın en önemli turistik varlıkları yaylalarıdır.

Adana Pozantı Cemal Paşa

 

CEMAL PAŞA CAMİİ VE ÇEŞMESİ

Pozantı çarşı merkezinde ve Tarihi Merkez Camisi olarak bilinen ancak asıl adı Ahmet Cemal Paşa camisi ve caminin şadırvan bölümünde bir çeşme vardır. Bunlar ilçe merkezindeki tek tarihi eserdir.

Caminin yapım tarihi net olarak bilinmemektedir. Ancak kitabesinden anlaşıldığına göre, 1914-1917 yılları arasında tamir ve onarım çalışması yapılmıştır. Caminin Osmanlı devletinin son döneminde İttihat ve Terakki Cemiyetine mensup, üç paşadan biri olan Kolordu Komutanı Ahmet Cemal Paşa’nın talimatı ve destekleriyle restore edilmiştir.

Osmanlı devletinin Birinci Dünya Savaşına girdiği sırada, Enver Paşa’nın emriyle Suriye’de güvenliği sağlamak ve Mısır’ı İngiliz istilasından kurtarmak için, Suriye’de Dördüncü Ordu Komutanlığına tayin edilerek görevlendirilen Ahmet Cemal Paşa, Pozantı’dan geçerken ilçede yer alan tek caminin yıkık ve virane olduğunu görür, caminin tamir ve onarımı için talimat verir.

Caminin yapımı sırasında, caminin yan tarafına bir de sebil çeşme yapılmasını sağlar.

Ahmet Cemal Paşa, 1917 yılında Suriye’deki görevini bitirip İstanbul’a dönerken yine Pozantı’ya uğrar ve caminin onarımının tamamlanmasını bizzat denetler, caminin iç mefruşatını bizzat kendi bütçesinden karşılamış ve caminin yeni halinden çok memnun olduğunu ifade etmiştir. 

Caminin kitabesinin Celi-Sülüs hattıyla gayet sanatlı bir şekilde yazılmasından anlaşıldığına göre, ya Adana’da ya da İstanbul’da yazdırıldığı tahmin edilmektedir. Çünkü o dönemde Pozantı’da böyle bir hattat bulunması pek mümkün değildir. 1916-1917 yıllarında tamir ve bakımı tamamlanan camiye, Ahmet Cemal Paşa adı verilmiştir.

Pozantılılar tarafından Merkez Camii olarak bilinen camiye, Cumhuriyet döneminde belli aralıklarla yapılan bakımlarda caminin orijinal yapısı maalesef korunamamıştır. Caminin yan duvarında, mermer kitabede yer alan ve Osmanlı Türkçesi kullanılarak güzel bir Celi-Sülüs hattıyla yazılan şiir, aslında caminin de yapım onarım aşamasını anlatan kısa bir tarihçe denilebilir. Merkez camii çeşmesinin üzerinde de Osmanlıca yazılmış bir beyit bulunmaktadır.

Bu çeşmenin de yapım tarihi bilinmemekle birlikte tamir ve onarımı camiyle aynı zamanda yapılmıştır. Hem cami, hem de sebil üzerindeki kitabede yazılı olan tarih 1916-1917 yıllarıdır. Orijinal yapı, zaman içinde onarım görmüş, bazı dini günlerde artan cemaat sayısını karşılamadığı için, üstüne bir kat daha eklenerek yükseltilmiş, üstü kubbelerle örtülmüştür. Caminin orijinal kitabesi kaldırılarak muhafaza altına alınmış, yerine Türkçesi asılmıştır.

Son bir not: Cemal Paşa, Osmanlının savaş hezimetinin ardından yurt dışına kaçtı ve gıyabında 5 Temmuz 1919 günü idama mahkum edildi, 21 Temmuz 1922 günü ise Gürcistan Tiflis’te Ermeniler tarafından öldürüldü. Vasiyeti üzerine Erzurum’da bulunan Karskapı şehitliğinde gömülüdür.

Adana Pozantı Akköprü (Şekerpınar Köprüsü)

   

AKKÖPRÜ (ŞEKERPINAR KÖPRÜSÜ)

Köprü, hemen yakınında bulunan Şekerpınar’dan dolayı, Şekerpınarı köprüsü olarak da bilinir. Şekerpınarı kaynağı ve şeker pınarı turistik lokantası, karayolunun dinlenme yeri olarak kullanılır.

Adana-Niğde il sınırlarını oluşturur. Çiftehan-Pozantı demir yolu, köprünün hemen doğusundan geçer. Köprü civarı, sarp dağlarla çevrilidir. Bir ortaçağ dönemi yapısıdır. Ancak yapılış tarihi net olarak bilinmez. Çünkü kitabesi yoktur. Roma, Bizans, İslam ve Selçuklu döneminde kullanıldığı tahmin edilmektedir. 

9’ncu yüzyılda Halife Memun, Bizansa karşı yaptığı seferde bu köprüyü kullanmıştır ve yazılı kaynaklarda belirtilmiştir. Buna göre, köprünün bu tarihten önce yani 833 yılından önce yapılmış olması gerekir. Köprü, 14’ncü yüzyılda, Karamanoğulları Beyliği zamanında bir gümrük noktası olarak kullanılmıştır. 

Yine, 14’ncü yüzyılda, Koca Mehmet Paşa zamanında onarılmıştır. 19’ncu yüzyılda ise, köprünün Mısırlı İbrahim Paşa tarafından onarıldığı kayıtlardadır. Köprünün yakın çevresinde bulunan yaklaşık 100 yıllık iki adet demir yolu köprüsü ve iki adet tünel bölgede arkeolojik sit potansiyeli oluşturmaktadır.

Adana Pozantı Akköprü (Şekerpınar Köprüsü)

Teknik özellikleri

Köprü kagir ve tek gözlüdür. Sarımtırak renkli kesme taşlardan yapılmıştır. Her iki kıyıdan, orta kemere doğru yükselen meyilli bir şekli vardır. Boyu 83 metre, genişliği 5.70 metredir ve kemer açıklığı ise 10.35 metredir. 

Evet, köprünün günümüze kadar sağlam olarak gelebilmesinin en büyük sebebi, zaman içinde yapılan onarımlardır. Ancak, Ekim 1991 tarihindeki taşkın felaketinde köprü oldukça fazla hasar görmüş ve büyük kısmı yıkılmıştır. Yıllarca öylece yıkık olarak kalan köprü, 2001 yılında onarılmış ve günümüzdeki şeklini almıştır.

Adana Pozantı Şekerpınar
Adana Pozantı Şekerpınar
Adana Pozantı Şekerpınar

 

ŞEKERPINAR

Şekerpınarı, Adana il merkezine 100 km uzaklıktadır. Bu mesafe araba ile yaklaşık 1 saat civarında sürer.

Şekerpınarı mesire alanı, tarihi Akköprü ile birlikte Doğal Sit alanı ilan edilerek koruma altına alındı. Burası, Toros dağlarının içinden gelen harika suyu ile tanınıyor. Dağın içinden kocaman bir nehir çıkıyor ve Seyhan nehrinin kollarından biri olan Çakıt’ın büyük bölümünü oluşturuyor. 

Tanınmış bir su markası, burada şişeleniyor. Aynı zamanda Pozantı ve Akçetekir’in suyu buradan sağlanıyor. Ayrıca, burası dinlenme tesisleri ve özellikle güzel et lokantaları ile tanınıyor. Piknik de yapılabiliyor. Piknik masaları, taş barbeküler, oturma bankları ve çınar ağaçlarıyla çevrili alan özellikle sıcak yaz günlerinde, serin havada piknik yapmak isteyenler tarafından dolduruluyor.

Adana Pozantı Şekerpınar
Adana Pozantı Şekerpınar
Adana Pozantı Şekerpınar

 

Evet;  Adana’ya giderken, buraya mutlaka uğrayın. Burada: dağın yamacından çıkan şekerpınarı kaynağını görebilirsiniz. Büyük havuzlar var, mangal ve gerçekten çok lezzetli olan et (kilo ile satın alabilirsiniz) pişirmeniz mümkün. Ayrıca: buradan almanızı önereceğim bir şey daha var. Evet: bal alın. Gerçek anlamda, hakiki bal bulmanız mümkün.

Adana Pozantı İbrahim Paşa Tabyası

 

İBRAHİM PAŞA TABYASI

Toros dağları üstünde, Tekir boğazına hakim bir tepe üzerindedir. Tarsus-Pozantı istikametinde otobanda ilerlerken, Tekir yaylası mevkiine gelmeden, yolun solundaki yüksek bir tepe üzerinde görülmektedir.

Oldukça sağlam olarak günümüze ulaşmayı başarmış Osmanlı dönemi yapısıdır. Bu bölgede 5 tabya bir arada bulunmaktadır. Bunlar: Yer Tabyaları, Armutlu Tabya ve Ak Tabya (Beyaz, Küçük Tabya) dır.

Tabya, Osmanlı döneminde 1830’lu yıllarda Osmanlı devletine isyan ederek Çukurova bölgesini ele geçiren Mısırlı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından; yol güvenliğini sağlamak için yaptırılmıştır.

Kızıl Tabya, Büyük veya Fenerli Tabya olarak da isimlendirilir. Bu tabyalardan çıkarılan birkaç top, Gülek Kasabasına nakledilmiştir.

Bunlardan Kızıl Tabya ve Ak Tabya karşılıklı iki yüksek tepede yapılmıştır ve birbirlerini görürler. Ancak günümüzde her iki tabya da uzaktan görünmüyor, çünkü tamamen ağaçlarla kaplanmıştır.

Özellikle Elmalı Boğazının girişinde, hakim bir noktada bulunan Kızıl Tabya, muhteşem görünür. Bunun dışında, yeraltı tabyaları dışarıdan bakıldığında görülmez, çok büyük emek verilerek yapılmışlardır. Tabyalar, mermilere dayanacak şekilde üzerleri taş ve toprakla örtülmüş, gözetleme ve havalandırma pencereleri yapılmıştır.

Kızıl Tabya: üç katlıdır. Alt katlarda havalandırma açıklıkları vardır. Üst katta, ince uzun mazgal pencereleri görülür. Bütün odalar, birbirleriyle bağlantılı değildir. Genelde, kapıdan içeriye girildiğinde, solda iç içe geçen 2 oda ve diğer tarafta ayrı bir oda şeklinde mekanlar sıralanır.

Doğu ve batı yarım daire, burç şeklinde düzenlenen tabyanın, batı cephesi temel seviyesine kadar yıkılmış, ancak doğu cephesi sağlamdır. Oval planlı olarak yapılmıştır. Duvar örgüsünde yöresel taş malzeme kullanılmıştır. Duvarların iç ve dış yüzeyleri, küçük dörtgen düzgün kesme taş ile örülmüştür. Duvar araları moloz taşlarla doldurulmuştur. 

Tabyanın girişi kuzeydedir. Tabyanın iç kısmında, tonozlu mekanlar bulunur. Tabyanın su sarnıcı ve diğer bölümlerinden bir kısmı, günümüze kadar sağlam olarak gelmiştir. Tabyanın üst kısmında: tabyayı çepeçevre saran, iç kısımları tuğla örülü, basık kemerli mazgal delikleri bulunur.

İbrahim Paşa Tabyası, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulunun, 1986 tarihli kararı ile, korunması gereken, taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilmiştir. Burayı ziyaret ederseniz aslında oldukça bakımsız olmasına rağmen, yıllara meydan okuyarak günümüze sağlam olarak gelebilmiş ilginç bir yapı göreceksiniz.

Adana Pozantı Anıt Ağaçlar

      

ANIT AĞAÇLAR

Çetinlik dağı ormanlık arazide Hamidiye köyünde Sedir ağacı vardır. 635 yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Ağacın gövde çapı 175 cm, tepe çapı 8 metre ve boyu 35 metredir. Toros sediri olarak bilinir.

Bürücek yaylasında Ceviz ağacı vardır. 380 yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Ağacın gövde çapı 146 cm, tepe çapı 17 metre ve boyu 32 metredir. Ağaçlar Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu tarafından tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

Adana Pozantı Anahşa Kalesi

 

ANAHŞA KALESİ

Pozantı-Ankara D-750 kara yolunun batısındadır. Eski Konacık’ın 4 km doğusundadır. Tekir yaylasından öteye, Pozantı’ya bir vadi boyunca giderken, sol tarafta bir dağın yamacında kartal yuvası gibi yüksekçe bir yerde görülür. Buraya ulaşmak oldukça zordur. Çünkü 1800 metre yükseklikte, vadiye hakim bir savunma kalesi olarak yapılmıştır. Geniş bir tepe üzerindedir.

Araplar bu kaleye “Hüsnüs-Sekabile” derdi. Gülek boğazı girişindeki kalenin, İskitler zamanında yapıldığı tahmin ediliyor. Güney bölümü sarp ve kayalıktır. Kuzeyde iki burun vardır. İç kısmında ise tonozlu yapılar ve su sarnıçları görülür. Üst kısmında ve özellikle doğu ve batıda mazgal delikleri vardır. Kaleye ana giriş kuzeydendir.

Ünlü gezgin Evliya Çelebi, 1671 yılında burayı görmüş ve “kalenin mamur bir bölge olduğunu” yazmıştır. Kale, yüzyıllar boyunca yakınından geçen kervan yolunun kontrol noktasıydı. Kalede görevli askerlerden, babadan oğula görev yapanlar “kale ağası” olarak adlandırılırdı. Günümüzde de aynı yörede ve Adana şehir merkezinde, soyadı “Kaleağası” olanlar, Annahşa kalesinde görev yapan askerlerin torunlarıdır.

ELMALI BOĞAZ MEVKİİ

Elmalı boğaz mevkii, Adana il merkezine 80 km. Tarsus’a 50 km. Niğde’ye 100 km uzaklıktadır. Pozantı ilçe merkezine ise, TEM Otoyolundan 12 km uzaklıktadır.

Tesisin denizden yüksekliği 1850 metredir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından kayak merkezi kurulması planlanmış ve 1994 yılında inşaatına başlanmış ancak günümüzde atıl durumdadır. Öngörülen bu proje bitirilirse, burası bölgenin kayak merkezi olarak önem kazanacaktır.

Adana Pozantı Akçatekir Yaylası

AKÇATEKİR YAYLASI

Adana-Ankara E-5 karayolunun 107’nci kilometresinde, yolun her iki yanında uzanır. Adana il merkezine en yakın yayladır.

Pozantı ilçe merkezine 7 km uzaklıktadır. Yaylada yaklaşık 20 bin hane bulunur. Normalde yaylanın nüfusu 3000 kişi iken, yaz aylarında yayla sezonunu açılmasıyla buradaki nüfus 150 binlere kadar çıkar. Yani, yaz mevsiminde burası kalabalık bir şehre dönüşür.

Akçatekir yaylasında 6 mahalle vardır. Bunlar arasında ilk ve en eski sayfiye yaylacılığının yapıldığı alan Bürücek yaylasıdır.

Yaylanın alt ve üst yapı bakımından oldukça zayıf olduğu ve yazlık yaylacı nüfusunu karşılayamadığı açıkça görülür. Ancak bu kadar çok yaylacının ihtiyaçlarını karşılamak için, birçok iş alanı gelişmiştir. Yayla sınırları içinde, toplam 350 iş yeri bulunur. Akçatekir yaylasında 49 cami ve çok sayıda süper market vardır. 

Bürücek ve Üçoluk’da doğal güzellikler yanında tarihi değerler de vardır. Bürecek yaylası, tarihi çok eskilere dayanan bir sayfiye yaylasıdır ve Adanalı yerliler tarafından yoğun tercih edilir. Tarihi açıdan, İbrahim Paşa tabyası da buradadır ve günümüzde ayakta durmaktadır.

Evet, sayfiye dışında burayı günübirlik te ziyaret edebilirsiniz. Çünkü: Tekir yaylası: çam, ardıç ve meyve bahçeleriyle doludur. Yayla mimarisine uygun ahşap yapılar bulunur. Yaylanın kuzey ve güneyinde, yaylaya 2 km uzaklıkta Osmanlı tabyaları ve Orman İşletme Müdürlüğü tarafından koruma altına alınarak üretilen Yaban Keçileri Üretim İstasyonu vardır.

Adana Pozantı Fındıklı Yaylası

FINDIKLI YAYLASI

Pozantı-Çamardı yolu üzerinde, Alpu’dan sonra ikinci mahalle ve yayla yerleşimidir. Burası yol üzerinde geçmişte Fındık geçidi olarak da anılan bir geçit olarak bilinir. Günümüzde ormanlar içinde doğal görünümü ve temiz havasıyla Adanalıların yayla olarak tercih ettikleri bir mahalle yerleşimidir. Yaylanın ana ekonomik kaynağı meyvecilik, tarım ve bağcılıktır. Ancak yayla yerleşmesi mahallelilerin üzüm bağlarını bozarak Adanalılara sattığı alan olduğundan bağcılık ortadan kalkmak üzeredir.

Günümüzde kayıtlarda köy olarak geçen yerleşimde, alt yapı bakımından önemli eksikler vardır. Köyün resmi kayıtlarda nüfusu 350-400 kişi olmasına rağmen yazlık nüfusu 4000 kişidir. Gün geçtikçe talep artan yaylada, yaylacı evleri son yıllarda oldukça fazla yapılmakta ve lüks dubleks evler ortaya çıkmaktadır. 

Yaylanın en büyük cezp edici yanı, doğal güzellikleri ve mikro klima özelliğinden dolayı orman örtüsünün zenginliğidir. Köyün imkanları dahilinde bazı tesisler ve işyerleri bulunur. Ancak, sağlık, elektrik, su ve Pazar yeri gibi ana gereksinimler yoktur.

ARMUTOĞLU YAYLASI

Pozantı-Ankara yol ayrımından doğuya doğru dönülerek, 13 km lik çam ve köknar ormanı içinden geçen yolla buraya ulaşılır. Yayla tamamen bakir durumdadır. Sedir, köknar, ardıç ağaçları, kır çiçekleri hep iç içedir. Sarımsak dağının eteğinde bulunması nedeniyle, yaban hayatı bakımından da çok zengindir. Buz gibi suları olan bol su kaynakları görülür. Yaylada yapı yoktur. Bu yüzden kamp yapacakların çadır ve temel ihtiyaçlarını beraberlerinde getirmeleri gerekir.

Adana Pozantı Aşar Yaylası

    

AŞAR YAYLASI

Pozantı-Çamardı kara yolunun 14’ncü kilometresinden dönülerek ulaşılır. Yolun son 1.5 km lik bölümü stabilizedir. Yaylada, ahşap ve taşlardan yapılan yayla evleri, çam, köknar ve sedir ağaçları vardır.

Adana Pozantı Belemedik Vadisi

 

BELEMEDİK VADİSİ

Belemedik köyündedir. Adana merkezden trenle gidebilirsiniz veya Pozantı’dan kara yolu ile ulaşmak mümkündür. İlçe merkezine 9 km uzaklıktadır. İl merkezine olan uzaklık ise 117 km dir. Çakıt suyu kıyısında kurulmuştur.

Adana Pozantı Belemedik Vadisi

 

Belemedik köyünde Çınar ağacı vardır. 200 yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Anıt ağaç olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

Adana Pozantı Belemedik Vadisi

1904-1914 yılları arasında, Alman İmparatoru ve Sultan II. Abdülhamit arasında imzalanan Hicaz-Bağdat demiryolu yapım aşamasında açılacak 12 Toros tüneli için o dönem şantiye merkezi olarak burası seçilmiştir. Halen burada tarihi dokusunu yitirmeyen Almanlardan kalan taş yapılar bulunmaktadır. Bunlarla ilgili yöre insanının anlattığı bazı gerçeklerden söz etmek istiyorum.

Bu inşaatlarda yani tünel ve köprü inşaatlarında her gün bir kişi ölürmüş, Çamalan’da Alman mezarlığı varmış, sonra Almanlar buradan gitmek istememişler. Atatürk demir ki “Tamam, gitmezlerse gitmesinler, siz gidin oralara yerleşin” Bunun üzerine yöre insanı buralara gelip yerleşmiş, ancak o dönemde buralar çok modern imiş, Adana il merkezinde elektrik yokken, burada elektrik varmış. Almanlar gittikten sonra burası çok kalabalık ve hareketli olmuş. Burası uzun süre buranın pazarıymış, civarda kimin ne ihtiyacı varsa buraya gelirmiş.

Varda köprüsü ve Kapıkaya kanyonunu görmeye giderseniz, buraya da uğrayın. Burası fotoğrafçılar tarafından yoğun ziyaret ediliyor. Vadinin ortasından akarsu akıyor. Vadinin rakımı 600 metredir ve en büyük özelliği, kış öncesinde sonbaharda yaprakların renklerinin yeşilden sarıya, bordo ve kırmızıya dönmesidir. O yüzden bu doğa harikasına, özellikle sonbaharda gitmelisiniz.

Tren yolu, sararmış ağaçlar, oldukça güzel bir atmosferi vardır. Adana-Ankara tren yolunda Belemedik de istasyon bulunuyor.

Kamp yapmak mümkündür. Yer yer piknik yapacak yerler de bulunuyor. Belemek tren istasyonuna kadar geldiğinizde, az ileride tarihi anıt ağaç ve Alman evleri görülüyor. Bu evler, Almanlar Varda köprüsünü yaparken inşa edilmiş ve burada kalmışlar. Ayrıca bir de Alman mezarlığı bulunuyor.

Vadide 20 km uzunluğunda bir yürüyüş parkuru vardır. Bu parkurda trekking yapabilirsiniz.

Son bir not, burada yani Belemedik Tabiat Parkında, Doğa ve Fotoğraf Yarışması düzenleniyor. İlk yarışma 2015 yılında yapılmıştır. “Sonbaharda Belemedik bir başka güzel, fotoğraf makineni kapta gel” sloganıyla düzenlenen fotoğraf yarışmasına, isteyen fotoğraf severler katılabiliyor. Yarışmaya katılmayı düşünenler, Pozantı Belediyesinin sosyal medya hesaplarını takip edebilirler.

GÜLEK BOĞAZI

Gülek boğazının denizden yüksekliği 1050 metre olup, Orta Toroslardaki Bolkar dağlarının doğusuna düşer. Gülek boğazından geçen yolun uzunluğu 350 km dir ve büyük orduların geçişleri dahi rahatça sağlanabilir.

Kilikya geçitlerinden Gülek boğazı, tarihin her döneminde her açıdan hayati önem gösterir. Büyük orduların geçebileceği yapısı daima etkili bir faktör olmuştur. Antik dönem yazarı Heredot: Anadolu’nun batısından başlayarak Susa ve Persopolis’e kadar uzanan tarihi ticaret yolu Kral yolu güzergahının, Kilikya’dan gelen yollarla desteklendiğini belirtir.

MÖ 401 yılında, Pers satrabı Kyros ordusunu ve MÖ 333 yılında Büyük İskender ordusunu buradan geçirmiştir. Ayrıca Büyük İskender, Asya seferi için lojistik desteği de bu geçitten sağlamıştır.

Gülek boğazı; İskender’in kendi isimleriyle bilinen Akdeniz’deki liman kentleri ile diğer önemli limanların Anadolu’nun iç bölgeleri ve Yunanistan ile Makedonya arasındaki bağlantıyı sağlayan geçittir.

MS 3’ncü yüzyıl başlarında Roma’nın Parth seferi sırasında, orduların Fırat boylarından geçişini kolaylaştırmak için, İmparator Augustus Caracalla tarafından dağlar delinerek Gülek boğazındaki yol genişletilmiş ve bu durum bazı yazıtlarla belgelenmiştir.

Antik dönemde Kilikya kapıları (Pylai Kilikiai) diye bilinen bugünkü Gülek Boğazı civarındaki bölgelerde yapılan incelemelerde:

Bu boğazdan geçen otobanın hemen yanında, bir kayaya oyulmuş kaide üzerindeki İmparator Caracalla dönemine ait Kilikya-Kappadokya sınır yazıtı, 19’ncu yüzyıl başından beri bilinmektedir.

Bu yazıttan, Caracalla’nın bu getiçi genişlettirdiğini öğrenilir. Bugün karayollarının yaptığı bir duvar sayesinde, bölgenin tarihi ve coğrafyası için önemli olan bu yazılı belge, toprakla örtülüp yok olmaktan kurtulmuştur.

Gülek boğazında Caracalla dönemine tarihlenen bir yazıt daha bulunmuştur. Kaybolmuş olan bu yazıtta da Caracalla’nın yolu genişlettiğinden söz edilmektedir.

Kilikya Kapıları adıyla, binlerce yıldır tanınan bu geçitte ve civarında bulunan yazıtlar sayesinde, Caracalla’nın Parth seferine çıktığı 214 yılından bu sefer sırasında Harran’da öldürüldüğü 217 yılına kadar geçen dönemde, Tuna sınırlarındaki Roma lejyonlarını Suriye sınırına aktarırken buradan rahat geçebilsinler diye, stratejik önemi büyük olan bu geçitte zaman zaman genişletme ve yol onarma faaliyetlerinde bulunduğu belgelenmektedir.

Adana şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Adana Karataş

Adana Karataş

Yaz aylarında, Adana ve çevresinde yaşayan insanların, dinlenmek ve denize girmek için tercih ettikleri başlıca yerdir. Ancak tarihi ve tarihi yerleri sevenler de, Karataş’ı ziyaret ettiklerinde Magarsus kenti kalıntılarından büyük keyif alacaklardır, Efes antik kentinin yaklaşık 3 misli büyük olduğu söyleniyor.

ULAŞIM

Adana’ya 47 km. uzaklıktadır. Bu mesafe otobüsle 45 dakika ve özel araçlar 30 dakika sürer. Karataş-Yumurtalık arasındaki mesafe: 45 km. dir.

Adana Karataş

GENEL

Yazının girişinde de belirttiğim gibi: Karataş, ülkemizin büyük nüfus yoğunluklu şehirlerinden biri olan Adana’nın, denize açılan iki noktasından biri. (Diğeri, Yumurtalık)

Karataş: Doğu Akdeniz bölgesinde, Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin yarattığı doğal sınırlar içinde kurulmuştur.

88 km. uzunluğunda deniz kıyısı bulunmaktadır.

Burada, birçok kamu kurum ve kuruluşuna ait tesis bulunuyor. Ayrıca: Orman Müdürlüğüne ait bir kamping yeri var. Yinede: birçok turistik tesis bulunmasından çok, daha çok yazlık konutların yoğunlaştığı bir beldedir. İlçenin nüfusu kış aylarında 10 bin iken, yaz aylarında 100 bini geçer.

Çukurova’da bulunan ilçe toprakları tamamen düz ovalık bir arazi yapısına sahiptir. Akdeniz kıyısında doğal kumsallar vardır. Kıyıdaki kumul setleriyle deniz arasında lagünler oluşmuştur. Sığ ve tuzlu suları olan bu lagünlerin çevresi bataklıktır.

Karataş’ta, çok önemli üç dalyan var. Bunlar: Hurmaboğazı/Akyayan, Akyatan ve Tuzla Dalyanı. Ayrıca: küçük bir balıkçı barınağı var. Bu dalyanlarda: çeşitli balık türleri bulunuyor.

Akdeniz’e özgü: kefal, çipura ve levrek balıkları, çok sayıda üretiliyor ve yetiştiriliyor. Özellikle: Tuzla dalyanında çıkan balıklar, ayrı bir lezzet taşımaktadır.

Bu arada: amatör balıkçılık yapmak da mümkün. Özellikle: Tuzla Dalyanında Karagöçerler’i öneriyorum. Ancak, kötü bir yolu var. Özellikle, yağışlı havalarda gitmek biraz sorunlu, tercih etmemenizde yarar var.

Adana Karataş

TARİHİ

Bölgede kurulan en eski uygarlık, Hititlerdir. Ayrıca Luvi krallığı ve Kizuvatna (MÖ 2000-1500) krallığı dönemlerine ait sikkeler bulunmuştur. Bölgede ilk yerleşim yeri antik Magarsus şehrindir. Yani Karataş ilçesinin tarihte bilinen en eski ismi “Magarsus” dur.

Bu antik kent, günümüzdeki Karataş ilçesinin 5 km batısındadır. Bu şehir, MÖ 7’nci yüzyılda koloni kenti olarak kurulur, Grek, Roma ve Bizans dönemlerinde de yerleşim görür. Öncelikle büyük ve geniş bir kalesi vardı. İlkçağdan Ortaçağ’a kadar Akdeniz ticaretini ellerinde bulunduran Fenike, Rodos, Girit, Venedik, Ceneviz ve hatta Portekizli deniz ticaret filolarının uğrak yeri olan bir ticaret şehridir.

Bu antik kentin önünde bulunan Dydimae denen iki ada üzerinde iki kalenin mimari kalıntıları görülür. Bunların kalıntıları, Karataş ve civarındaki köylerde yapılan Menzil Han ve İskele yapımında kullanılmıştır.

MÖ 547 yılında Magarkus şehri ve bütün Çukurova, Perslerin eline geçmiştir.

MÖ 331 yılından sonra bölgede Büyük İskender ve ardından Selevkosların hakimiyeti görülür.

Roma imparatoru Justinyen, Mısır seferine giderken, bölgeyi istila etmiş, Magarsus kalesini yıkmıştır. Harun Reşit, bölgeyi ele geçirince, Magarsus kentinin imarını, tahkimini ve iskanını yaptırır.

Homeros, İlyada destanında: Magarsus şehrinin, Misis’i kuran Mopsos’un Turuva savaşında tanışıp Çukurova’ya getirdiği Yunanlı Anfloksos tarafından kurulduğunu yazar. Ancak bölgeye hakim olma isteğiyle daha sonra ikisi de savaşa tutuşurlar.

Bir balıkçı tarafından 1980 yılında balık avı için suyun dibine daldığında suyun dibinde bulduğu ve daha sonra sudan çıkarılıp Adana Müzesine götürülüp sergilenen bronz heykel, Magarsus sanatının hangi düzeyde olduğunun kanıtıdır. Heykelin MÖ 1 ile MS 2’nci yüzyıllara ait olduğu düşünülüyor, MÖ 1’nci yüzyılda Eyalet valiliği yapan Çiçeron’a ait olma ihtimali yüksektir.

Büyük Türk denizcisi Piri Reis: 1517 yılında yazdığı Kitab-ı Bahri adlı eserinde Karataş hakkında şunları yazar “Cihan suyunun beri yanında Od kalesi dirler, denize karşı yüce bir yerde bir harap kale vardır. Ol kalenin altında yani lodos tarafında bir adacık var. Ol adacığa Porto Melun dirler. Küçük gemiler mezkür adacıkla kenar arasına girerler.”

1885 yılında Alishan isimli yazar Karataş Hakkında şunları yazar “Antik Magarsus’un bulunduğu Karataş burnunun üstünde şimdi birkaç harabe ile kuzey tarafında Sen Nikola adına yapılmış küçük bir kilise vardır. Kubbesi dört sütun üzerine kurulmuş olan bu kilisenin yanında lahit ve biraz ilerisinde de eski bir hamam ve sarnıç görülür.

Kilisenin güneyinde bir şatoyu andırır kare şeklindeki yapı kalıntısının sütunları durmaktadır. Burnun doğusunda eskilerin Didime dedikleri, iki küçük adada bazı inşaat kalıntıları vardır. Sahilde büyük bir han ile 50 hanesi Hıristiyanlara ait, Karataş köyü bulunur.”

Yakın tarihte Karataş, 1’nci Dünya Savaşından hemen sonra Fransızlar tarafından işgal edilir. Fransızlar, ermeni militanları ile birlikte yöredeki Müslümanlara eziyet ederler. Milli Mücadeleden  sonra, Karataş’a Selanikli göçmenler getirilerek yerleştirilir, bunlara toprak verilir. Karataş 1928 yılında uçak, 1957 yılında ise ilçe olur.

Peki buranın ismi niye Karataş? Karataş’a adını veren kara taş, volkanik patlamalardan geriye kalan bazalt taşlarıdır. Bölgede yapılan araştırmalarda ve kazılarda, bazalt taşlarla örülmüş bina ve yol örneklerine ulaşılması hedefleniyor.

NE YENİR

Adana yöresinin zengin mutfağı, Karataş mutfağını da etkilemiştir. Adana kebabı çok ünlüdür. Yanında bol yeşillik, ezme, salata yenir ve mevsimine göre ayran veya yöreye özgü şalgam suyu içilir. Tatlı olarak  halka tatlısı önerilir.

PLAJLAR VE KAMP ALANLARI

Karataş ilçesinin 60 kilometrelik kumsal alanı vardır. Bu alandaki plajlar: Atapark, Barınak, Mavikum, Orman altı, Tuzla, Bahçe, Harbiş’tir. Günübirlik tatilciler bu plajları kullanarak denize girebilirler. Aynı zamanda karavan ve çadır turizmi içinde uygundur.

BÜYÜK İSKENDER FESTİVALİ

Karataş ilçesinde, iki yıldır bu festival yapılıyor, tarihi Ağustos ayının son haftasında üç gün sürüyor. Festivalde ücretsiz halk konserleri düzenleniyor. Bu festivalin neden yapıldığını, niye isminin “Büyük İskender Festivali” dendiğini anlamadım, araştırdım öğrenemedin, sanırım Karataş ilçesinin tanıtımı için böyle bir festival düzenleniyor, iyi de ismi niye Büyük İskender?

Adana Karataş Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu ve Uygulama Oteli

KARATAŞ TURİZM İŞLETMECİLİĞİ VE OTELCİLİK YÜKSEK OKULU VE UYGULAMA OTELİ

Çukurova Üniversitesine bağlı okul, 1994 yılında kurulmuştur. 2005 yılında ise Karataş ilçesindeki yerleşkeye taşınmıştır. Konaklama işletmeciliği bölümü örgün eğitim vermektedir. Bu bölümde, temel turizm branşları dersleri ağırlıklı olarak veriliyor. Karataş ilçesinde, okula ait uygulama oteli var. Otel özel işletmeye kiralanmış olup 50 oda, toplantı salonları, restoran, kafe, spor tesisleri ve yüzme havuzu bulunuyor.

Adana Karataş

GEZİLECEK YERLER

KARATAŞ MENZİL HANI

İlçe merkezinde çarşı içindedir. Pazaryeri denilen denize nazır bir tepe üzerindedir. Ancak günümüzde tamamen harabe halindedir. Hanın kitabesinde yapının 1608 yılında Osmanlı döneminde Mir Ali isimli birisi tarafından yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı hanın batı kısmında temel hizasına kadar yıkılmıştır.

Güney kısmında iki tane bina vardır. Kuzeyde cümle kapısı vardır. Doğu kenarındaki mekanların bir kısmı sağlamdır. Yapıda ortada uzun bir avlu ve bu avlunun çevresinde sıralanan odalar bulunur.

TARİHİ HAN KALINTISI

İlçe merkezindeki bu tarihi han kalıntısının, Osmanlı döneminde, 1782 yılında yapıldığı biliniyor, tamamen harap haldedir.

Adana Karataş Akyatan Kuş Cenneti ve Yaban Hayatı Geliştirme Sahası

AKYATAN KUŞ CENNETİ VE YABAN HAYATI GELİŞTİRME SAHASI

Deltada bulunan lagünler ve göller, Akdeniz’in su seviyesinin düşmeye başladığı dönemlerde oluşmaya başlamıştır. (muhtemelen 10 bin yıl önce) Akyatan gölünün bulunduğu yerde: deltayı oluşturan nehirlerin yataklarından taşmaları sonucu, bataklık oluşur. Bu bataklık, daha sonra dalgaların taşıdığı kumların zamanla kıyıda oluşturduğu kordonla denizden ayrılır ve bugünkü durumunu alır. Yani, burası tipik bir alüvyon baraj gölüdür

Akyatan lagünü, 1988 yılında Sulak Alanları Koruma Sözleşmesi kapsamına alınmış ve 2005 yılında Yaban Hayatı Geliştirme Sahası olarak ilan edilmiştir.

Burası, Türkiye’nin en büyük lagün gölü ve kuş cennetidir. Yaz süresinde gölü besleyen suların azalması ve buharlaşması nedeniyle, göl alanı küçülür, suyun çekildiği alanlarda geniş çamur düzlükleri oluşur ve yaz sonuna doğru tamamen kurur. Çamur düzlükleri, özellikle gölün kuzeydoğu ve batı kesimlerinde görülür ve Kapıköy yakınlarındaki bazı adalar, kara ile birleşir.

Göl, güneybatıda bulunan 2 kilometrelik bir kanalla denize bağlanır. Göl suları yüksek olduğunda, kanal vasıtasıyla gölden denize, göl sularının düşük olduğu dönemlerde ise denizden göle su akışı olur. Bu yüzden, göl suyundaki tuzluluk durumu mevsimlere göre değişir.

Kışın ve ilkbaharda, drenaj kanalları ile taşınan sular ve yağışların etkisiyle, göl suyu tatlılaşır. Yazın ise yüksek buharlaşma ve denizden göle gelen tuzlu su girişi nedeniyle göl suyu tuzlanır. Tuzluluk oranı, denize bağlantılı olan yerlerde daha yüksek, kuzey kesimlerde yani drenaj sularının etkili olduğu yerlerde ise tuzluluk daha azdır.

Göl ile deniz arasında Türkiye’nin en büyük kumullukları vardır, bunların yükseklikleri 20 metreye kadar ulaşır. Bunlar yağışlı dönemlerde suyla dolar. Ayrıca kumulların kuzeydoğusunda, hiç kurumayan ve ekolojik açıdan önemli Tatlısu birikintileri ve bataklıklar vardır.

Deltalar: dünyanın en verimli doğal alanlarıdır. Bu yüksek verimin oluşturduğu yiyecek ağı, başka su kuşları olmak üzere değişik türden zengin bir yaban hayatının barınması ve beslenmesine olanak verir. Deltalar balıkların yumurta döktüğü, özellikle yavru balıkların beslendiği ve korunduğu alanlardır. Yapılan araştırma sonuçlarına göre: deltalar, balıkçılığın devamı açısından hayati öneme sahiptir.

Burada, nesli tükenme tehlikesi altında bulunan bitki türleri, memeli hayvanlar ve kuşlar bulunur. Bunlara örnekler: hayvanlar: saz kedisi, turna, yeşil kaplumbağa, caretta caretta, bitkiler: kum zambaklarıdır.

Lagün, 22 kilometrelik kumsalı ile caretta caretta kaplumbağalarına ev sahipliği yapar, bunların Akdeniz’deki en büyük yumurtlama alanı burasıdır.

Burası, fotoğraf çekmeyi seven doğa tutkunlarının yoğun tercih ettiği bir yerdir. Çünkü burada yıllık 300 binden fazla kuş göçü yaşanır ve meraklılarına bu kuşları izleme imkanı tanır. Dünya üzerinde en çok flamingo türü burada yaşar. 2015 yılında yapılan sayımda, lagün alanında 89.900 tane flamingo tespit edilmiştir.

Akyatan gölü, Doğu Akdeniz’in en zengin dalyanlarından birisidir. Denizle olan bağlantısı nedeniyle, göle beslenmek ve üremek için çok sayıda balık girer. Gölün denize açılan bölümünde, Karataşlı balıkçılar tarafından işletilen bir dalyan inşa edilmiştir.

Gölde bulunan balık türleri: sazan, aynalı sazan, yayın, yılanbalıı, levrek, kefal, çipura, yayın, gökkuşağı alasıdır. Gölde avlanan balıkların bir bölümü ihraç edilmektedir. Gölün doğu kesimlerinde, mavi yengeç avlanır. Ancak zaman içinde arkan kirlilik, bu göldeki balık popülesyonuna zarar vermektedir.

Adana Karataş Tuzla Gölü

TUZLA GÖLÜ

Çukurova Deltasında, balık stoklarının son yıllarda düşmediği tek sulak alan. Burada: üretilen ve yetiştirilen balıkların lezzeti bir başka. Yani: muhteşem bir lezzet.

Diğer lagunlarda olduğu gibi, burada da; çeşitli kuş türlerini görmekte mümkün. Bunlar: Turaç, Yaz Ördeği, Kocagöz, Akça Cılıbıt, Mahmuzlu Kış Kuşu ve küçük Sumru. Hiçbir turizm yatırımı bulunmayan bir yer. Daha önce söylediğim gibi, yine güzel bir görüntü, kuşlar sizi bekliyor. Yanınızda, dürbün ve fotoğraf makinesi bulunmalı.

Adana Karataş Mallos Antik Kenti

MALLOS ANTİK KENTİ

İlk çağda, gölün doğusunda antik Mallos kenti kurulmuştur. Mallos kentinin güney batısında ise, Çukurova’nın ilk liman kenti olan Magarsos kenti kurulmuştur.

Yazının başında Mallos şehrinin burası olduğunu yazmama rağmen, arkeoloji biliminde, Mallos şehrinin yeri hakkında gizem vardır. Çünkü Pyramos yani Ceyhan nehri, zaman içinde hem yerleşimlerin gömülmesine hem de antik yazarların tarif ettiklerin Topoğrafik özelliklerin kaybolmasına sebep olmuştur.

Dolayısı ile, Mallos şehrinin yeri konusunda yapılan saptama ve yorumlar farklılık göstermektedir. 1949 yılında bölgede araştırma yapan Bossert isimli araştırmacı, Mallos antik kentinin, Kızıltahta köyü civarında bulunabileceğini söylemiştir. Çünkü bu köyün birkaç km kuzeyinde bulunan Terkeşhan Çiftliği arazisinde Mallos kent merkezinin yayılım alanı olabileceği düşünülmektedir.

Ayrıca Kızıltahta civarında, Flavia Procla şerefine bir Heroon inşa ettirildiği bildirilen bir yazıt bulunmuştur. Bu yazıtta, Heroon’u Mallos kentinin yaptırdığı ifade edilmektedir. Kızıltahta köyündeki Akdeğirmen köprüsünün de Mallos antik kentinden günümüze kalan bir yapı kalıntısı olduğu iddia edilir.

Ancak Kızıltahta köyü, Athena Magarsia kutsal tapınağı ve limana 25 km uzaklıktadır. Bu durum: Mallos ve Magarsos şehirleri arasındaki ilişkinin antik çağda Didyma ve Milet şehrine benzer bir ilişki içinde olduğuna karar verilmiştir.

Bu 25 km denize uzaklık nedeniyle Mallos şehrinin, Kızıltahta köyü civarında değil, kıyıya daha yakın bir noktada aranması gerekti kesindir.

Evet, eski coğrafyacılar, kıyının bu bölümünde Mallos ve Magarsos diye iki kentten söz ederler. Ancak her iki kent, birbirinden uzakta değildir. Magarsos’un MÖ 2’nci yüzyılda Mallos’a ait bir kutsal alan ve liman olduğu düşünülür. Magarsos limanının yeri, bugün net olarak bilinmektedir. Athena Magarsia tapınağı da aynı yerdedir ve yeri de tam olarak bilinmektedir.

Son bir not, yani Mallos mu Magarsos mu? Magarsos isimli bir şehir için, hiç sikke basılmamıştır. Oysa en küçük şehirlerin bile kendi adına bastırdıkları sikkeler vardır. Dörtdirek mevkiindeki tiyatro ve stadion gibi görkemli kalıntıların Magarsos isimli bir şehre ait olduğunun düşünülmesi için bu şehrin tarih boyunca hiç sikke bastırmamış olması ilgi çeker.

Magarsos şehrinin en karakteristik unsuru olan Athena Magarsia tapınağının, sadece Mallos sikkeleri üzerinde resmi geçer. Dolayısıyla Magarsos’un müstakil bir şehir olma şansı yoktur, yani Karataş ilçesi kıyısındaki kalıntıların Mallos şehrine ait olduğu da büyük olasılık dahilindedir.

Strabon, Magarsos’u bir polis yani şehir olarak değil Mallos civarında, üzerinde Athena Magarsia tapınağının bulunduğu, Kilikya’daki en yüksek tepe olarak tanımlar. Sonuç olarak: Magarsos’un Mallos şehrine bağlı bir liman ve kutsal alan olduğuna inanılır. Ancak Mallos şehrinin zaman içinde buraya taşındığı tahmin edilmektedir. Ancak Mallos şehrinin ne zaman Magarsos bölgesine taşındığı bilinmemektedir.

Adana Karataş Magarsus Antik Kenti

MAGARSUS ANTİK KENTİ

İlçe merkezinin batısında bulunan bu antik kent, ilçe merkezine 4 km batısında, Dört direkli mevkiindedir. Neden “Dört direkli” denmektedir? Çünkü Bizanslılar tarafından yapılmış olan kiliseye Türkler “Karakilise” demişler, ardından savaşta bu kilise yanınca “Yanıkkilise” diye adlandırılmıştır. Bugün, burası herhangi bir kalıntı olmasa da “Dört Direkli” mevki olarak bilinir.

Akdeniz’e girinti yapan bir burun üzerine kurulmuştur. Denizden yüksekliği 20-50 metre civarında değişen bu tepelik bölge, yöredeki en yüksek yer konumundadır. Ayrıca Akyatan ve Ağlatan gölleri arasındaki yaklaşık 12 km lik alan boyunca denize paralel olarak uzanmaktadır.

Taşınma işleminin ardından, kent merkezi, Pramon nehrinin bir yakasından diğerine taşınmıştır.

Şehrin ismi: Strabon, Mela, Plinus, Arrianos ve Pausanias gibi antik çağ yazar ve gezginlerinin eserlerinde geçer.

Ancak değişik dönemlerde: Mallos, Antiokheia, Kara veya yanık kilise, od kalesi, Dört Direkli isimleri de kullanılmıştır.

Ancak şehrin isminin Makedonya kralı Büyük İskender’in MÖ 333 yılında Pers Kralı Darius ile giriştiği savaşa başlamadan önce, buraya gelip kurban kestiği Athena tapınağındaki Magarsiya rahiplerinden alır.

Peki “Kara kilise” nedir? Yine eski dönem yazarlarından Bağdatlı Ahmet yazdıklarına göre “Söylendiğine göre Kara Kilise Rumlar tarafından siyah taşlarla yapılmıştır. Burada harap olan şeyler arasında bir de kale vardır. Harun Reşit, Karataş’ın imarını, tahkimini ve iskanını emir eyledi ve buradaki mücahitlerin tahsisatına zam yaptı” İbn-ül Adim’in söylediklerine bakalım “Kara kilise veyahut Yanık kilise denen bu şehir eskidir.

Rumlar tarafından siyah taşlarla bina edilmiştir. Sonradan yine onların hücumuyla yıkılmıştır ki, bundan dolayı kendisine Yanık Kilise denmiştir. Şimdi harap bir vaziyettedir. Burası aslında bir kale imiş, deniz kenarındadır. Eski şehir de siyah taşlarla Rumlar tarafından bir tepe üzerinde kurulmuş olup içinde bir kalesi vardır ki bu da haraptır.”

Bu şehirde tiyatro kaveası ve Roma devri Stadionu bulunur.

Ayrıca burada ele geçen yazıtlarda burada bir Athena Magarsia tapınağının bulunduğu bilinmektedir.

Arkeoloji literatüründe Magarsos “Tanrıça Athena’ya adanmış tapınağın bulunduğu kutsal alan” olarak tanımlanır.

Buradaki tapınak Hellenistik devirde tüm Doğu Akdeniz bölgesinde tanınan bir kehanet ve bilicilik merkeziydi.

Şehir, MÖ 5’nci yüzyıldan itibaren: Syennesis Hanedanlığı, Pers İmparatorluğu, Makedonya krallığı, Seleukos krallığı, Ptolemalos krallığı, Roma imparatorluğu, Abbasi devleti, Ermeni krallığı ve Osmanlı imparatorluğunun hakimiyetinde kalmıştır.

Amasyalı ünlü coğrafyacı gezgin Strabon’a göre:

Şehir: Troya savaşından sonra bölgeye gelen Apollon’un kahin rahipleri Mopsos ve Amphilokhos tarafından kurulmuştur. Truva savaşçısı Misisli Maphos, Troya savaşı bittikten sonra, Kilikya’ya dönerken, Yunanlı arkadaşı Anflakos’u beraberinde getirir. İki savaşçı, bugünkü Karataş ilçesinin 5 km batısında, birlikte Magarsus antik kentini kurarlar. Ardından Amphilokhos, Argos şehrine geri dönmüş, bir süre sonra ise tekrar buraya gelmiştir.

Ancak zaman içinde, Magarsus’un tek hakimi olma mücadelesi veren Mapsos ve Anflakos, denizi seyreden Magarsus Amfi Tiyatro’da, ölümüne bir dövüş yaptılar. 3 ay süren mücadele, Anflakos’un ölümüyle sonuçlandı, ancak ağır yaralar alan Mapsos’da fazla yaşamadı ve her ikisi de öldü. Şehirde birbirine uzak iyi yere gömüldüler.

Günümüzden 1800 yıl önce yaşayan, antik dönem coğrafyacısı diğer yazar Arrianos ise, şehrin bir gurup Argoslu tarafından kurulduğunu yazar. Ayrıca Büyük İskender’in bölgeye geldiği zaman, alanın kuzeyindeki alandan akan Ceyhan nehri üzerinde bir köprü inşa ettirip, önce Magarsus kentine geldiğini, antik tiyatronun 200 metre kuzeyindeki Athena Magarsia Tapınağını ziyaret ettiğini, sunularda bulunduğunu daha sonra kentin efsanevi kurucusu Anflakos’un mezarını ziyaret ettiğini sonra da buraya çok yakın olan Mallos şehrine geçtiğini anlatır.

Seleukos kralı IV Antiokhos döneminde, Magarsos ilk kez şehir statüsü elde eder.

Karataş’ta bulunan bir yazıt üzerindeki “Magarsos halkı” ifadesi değerlendirildiğinde, Karataş-Magarsos eşitlemesi yerindedir.

Roma imparatoru Elagabalus (MS 218-222) döneminde “Coloniae” ünvanını alan Mallos/Magarsus MS 260 yılına kadar bir Roma kolonisi olarak kalır.

Geç Roma döneminde ise, MS 4’ncü yüzyıldan itibaren bir piskoposluk merkezi olur.

MS 964 yılında Bizans imparatoru II. Nikephoros Phokas (MS 912-969) ın bölgeyi Abbasilerden geri almak için düzenlediği sefer sırasında, şehir yakılıp yıkılır. Sonraki dönemlerde bir daha eski günlerine dönemez ve küçük bir liman yerleşimi olarak varlığını sürdürür.

Evet, Magarsus antik kenti, tarihsel, sanatsal ve kültürel değerleriyle çok fazla ön planda olan bir şehirdir.

Bir balıkçı tarafından, 1980 yılında balık avı için suyun dibine daldığı ve suyun dibinde görüp sonradan ihbar ederek çıkarılıp Adana Bölge Müzesinde sergilenen Bronz Heykel, Magarsus sanatının hangi düzeyde olduğunu belirtir. Heykelim MÖ 1 ve MS 2’nci yüzyıllara ait olacağı düşünüldüğünden MÖ 1’nci yüzyılda Eyalet Valiliği yapan Çiçeron’a ait olma ihtimali de düşünülmektedir.

Kentin kalıntılarından günümüze gelenler: kent suru, Athena Magarsia Tapınağı, Tiyatro, Stadion, Sarnıç, Ortaçağ kalesi, Bizans ve Osmanlı hamamları, Değirmenler, Mezar kalıntıları ve Menzil Han kalıntılarıdır.

Antik şehrin önünde bulunan ve “Dydimae” denen iki ada üzerinde kale kalıntıları vardır.

Her iki ada üzerinde bulunan kalenin ve surların mimari kalıntıları; maalesef bölge halkı tarafından Karataş ve civarındaki köylerde, 18 ve 19’ncü yüzyıllarda yapılan evlerin, Menzil Han ve İskele’nin imarında kullanılmıştır.

Adana Karataş Magarsus Antik Kenti Athena Tapınağı

Athena Tapınağı

Yerel bir tanrıça olan Athena adına, Magarsia’ya adanmış olan bu tapınak: Hellenistik dönemde, tüm Doğu Akdeniz’deki en önemli kehanet merkezlerinden birisiydi.

Antik çağ yazarlarından Arrianos’un yazdıklarına göre: doğu seferi sırasında MÖ 333 yılında Kilikyaya gelen Büyük İskender, İssos savaşından önce Pyramos (Ceyhan) nehri üzerinde bir köprü yaptırır ve önce Magarsus’a ve sonra da Mallos’a gelir. Magarsus’ta Athena Magarsia Tapınağına kurbanlar sunar ve Amphilokhos’un mezarını ziyaret eder.

Adana Karataş Magarsus Antik Kenti Amfi Tiyatro

Adana Karataş  Magarsus Antik Kenti Amfi Tiyatro

 

Amfi Tiyatro

Antik kentteki tiyatro alanı için Bakanlık tarafından ayrılan ödeneğin büyük bölümü, bu arazide hak sahibi olan hissedarların kamulaştırılmasına ödenmiştir. Ardından başlayan çalışmalar Çukurova Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından yürütülmüş ve 2016 yılında ilk bölüm tamamlanmıştır.

Tiyatronun oturma alanı doğu-batı yönünde olup yaklaşık 157 x 24 metredir. Açığa çıkarılan kısmın 5000 kişilik olduğu tahmin edilmektedir.

Adana Karataş Akdeğirmen

AKDEĞİRMEN

Kızıltahta mahallesinde ve Ceyhan nehri üzerinde kurulmuştur.

Roma mimarisiyle yapılmıştır. 1700 yıl önce Roma döneminde inşa edilen Akdeğirmen’de yerel halk tarafından 1960 yılına kadar buğday unu üretildiği ancak daha sonra değirmenin bakımsızlığı nedeniyle kapandığı söyleniyor. Ama neden kapanmış, çevre köylerden gelenler değirmen yapısının tahta ve demirlerini yağmalamışlar, ardından da yapıyı yakmışlar. (yangın izleri bugünde görülmektedir.)

Değirmen kısmı iki katlıdır. Altında bulunan köprünün, sadece nehrin karşı tarafından ayakta kalmış 4 gözü görülebiliyor, yani yıkılmış.

Evet Akdeğirmen ve değirmene giden yol üzerindeki köprü günümüzde bakımsızlık nedeniyle harap halde, yani buraya gidip görmek isterseniz, beklentiniz çok olmasın. Çünkü köprünün kötü olması nedeniyle, aracınızı bırakıp, değirmene ulaşmak için bir süre yürümeniz gerekiyor.

Adana Karataş Yedi Kardeşler Türbesi ve Anıt Ağaç

YEDİ KARDEŞLER TÜRBESİ VE ANIT AĞAÇ

Yöre halkının çok tanrılı dine inandığı dönemde, 6 kardeş, halkı tek tanrılı dine inanmaya davet eder. Ancak bu kardeşlere sadece 1 çoban inanır. Yöre halkı 6 kardeşi ve 1 çobanı öldürür, yedisini de palamut ormanlarının içine gömerler. Sonra halk, Allah’ın bir olduğuna inanınca, bu yedi kişi kıymete biner ve şimdiki türbelerini yaparlar. Bundan dolayı, buraya yedi kardeş ziyareti denir.

Anıt ağaç yaklaşık 500 yıllıktır.