Manisa

Manisa

Şehzadeler şehri, şifalı mesir macunu, sultaniye üzümü.

ULAŞIM

Manisa-İzmir arasındaki uzaklık; 36 km. dir. Manisa ve İzmir birbirine gerçekten çok yakın. İzmir’de çalışan birçok kişi, Manisa’da ikamet ediyor ve her gün bu kısa yolda gidip-geliyor.

TARİH

Antik çağlardan bu yana, Sipylos adıyla bilinen dağın eteklerinde, kurulup gelişen Manisa kenti, yerleşim yeri özelliğini günümüze kadar sürdürmüştür.

Homeros’a göre: şehir, Truva savaşına katılan, Teselyalı Magnetler tarafından kurulmuştur. Bunlar: bugünkü Yunanistan’ın Teselya bölgesindeki Pelion dağı civarında yaşayan topluluktur.

Magnetler: Batı Anadolu’ya göç ettiklerinde, önce Menderes nehri kıyısındaki Magnesia’yı, daha kuzeye giden bir kolu da, Sipylos dağı eteklerindeki Magnesia’yı kurmuşlardır.

Özellikle: MÖ.7 ve 11. yüzyıllar arasındaki Lidyalılar ve Bizanslılar döneminde, önemli bir uygarlık ve kültür beşiği olarak öne çıkmıştır. Şehrin antik çağlardaki ismi “Magnesia” dır.

Şehir, 1313 yılında, Bizanslılardan, Saruhanoğulları tarafından ele geçilir ve ismi “Manisa” olarak değiştirilerek, Beylik merkezi haline getirilir.

Osmanlı döneminde, 1437-1595 yıllara arasında, Şehzadeler tarafından yönetilen şehirde, Şehzadeler ve aileleri tarafından: cami, çeşme, imarethane, köprü, medrese ve benzeri birçok sanat eseri yaptırılmıştır.

GENEL

Spil dağı ile Gediz nehri arasında, İzmir-İstanbul kara yolunun kuzeyinde bulunmaktadır. Ege bölgesinin önemli şehirlerinden biridir.

Yükselti: 50 metre ile 850 metre arasında değişmektedir. İl merkezinden doğuya gidildikçe, yükselti artmaktadır.

İklim: il genelinde, Akdeniz iklimiyle birlikte, İç Anadolu’nun karasal iklim özellikleri hakimdir. Ovalar ve ovaları çevreleyen vadilerde, karasal nitelikli Akdeniz iklimi görülür. Yüksek dağlık bölgelerde ise,  İç Anadolu’nun karasal nitelikli ikliminin etkileri görülmektedir. Yaz ayları, oldukça sıcak geçer.

Bitki örtüsü değerlendirildiğinde ise, özellikle Spil Dağı Milli Parkı, öne çıkar. Burada 600 civarında bitki çeşidi belirlenmiştir.

Dünya dillerindeki “mıknatıs” ve “magnezyum” kelimelerinin kökeni, Manisa ismidir.

Türkiye’nin en modern ve büyük organize sanayi bölgelerinden birine sahiptir. Organize sanayi bölgesinde, toplam çalışan sayısı, yaklaşık 26 bin kişidir. Türkiye’nin en yoğun göç alan şehirlerinden birisidir. Şehrin günlük hareketli nüfusu, diğer yerleşim yerlerinden merkeze gelen çalışanlarla birlikte, yaklaşık 350 bin kişidir.

Günümüzde: tarih ve doğal güzellikleri, ören yerleri, müzesi, Spil dağı milli parkı ve Mesir şenlikleri ile, şehir her geçen gün daha fazla turist çekmektedir. Özellikle; Financial Times Dergisi tarafından, 2004 yılının, “Avrupa’da Geleceğin En Uygun Yatırım Kenti” seçilmiştir.

MESİR MACUNU VE MANİSA MESİR ŞENLİKLERİ

Mesir macununun ortaya çıkış öyküsü: Hazfa Sultan hastalandığında, Saray doktorları derdine çare bulamazlar.

Ancak: Sultan Külliyesinin Darüşşifa yöneticisi Merkez Efendi tarafından hazırlanan bir macun sayesinde şifa bulur. Bunun üzerine: önceleri sadece Darüşşifa’daki hastalara dağıtılan mesir macunu, halktan gelen yoğun talep üzerine, halka da dağıtılmaya başlanır, ancak talep karşılanamaz.

Şikayetlerin artması üzerine, mesir macununun: Sultan camisi kubbe ve minarelerinden halka saçılarak dağıtılmasına karar verilir. Dolayısı ile: mesir macununun halka saçılması, bir şenlik haline gelerek, günümüze kadar ulaşan bir uygulama olur.

Günümüzde, Mesir Şenlikleri başlangıcında: nevruz gününde, dar-üş-şifada yapılan dua töreni sonunda mesir macunu karılmaya başlanır. Çeşitli: sosyal, kültürel ve sportif faaliyetler sonucunda, şenliklerin son gününde, hazırlanan mesir macunları, Sultan camisi kubbe ve minarelerinden halka saçılır. Evet, bu uygulama, yaklaşık 500 yıldır, aksatılmadan, günümüze kadar sürdürülmüştür.

Manisa

MESİR MACUNU ÖZELLİKLERİ

Mesir macunu, karışımında bulunan maddeler nedeniyle: uyarıcı, iştah açıcı, idrar söktürücü, gaz giderici ve bağırsak hareketlerini arttırıcı ve afrodizyak etkilidir.

Manisa

MANİSA BAĞ BOZUMU ŞENLİKLERİ

Manisa yöresinde, bağcılık, antik çağlardan bu yana yapılan bir uğraşıdır. Bağcılığı teşvik etmek amacıyla, ilk organizasyon: Üzüm Bayramı adıyla, 22 Ağustos 1937 tarihinde yapılmıştır. Ancak, II. Dünya Savaşı ve ekonomik sebeplerden dolayı, takip eden dönemlerde, uzun süre tekrarlanamamıştır.

1984 yılından itibaren ise: yaş ve kuru üzüm yarışmaları, konferanslar ve konserlerin yer aldığı kutlama programları, Eylül ayı başlarında, şenlik şeklinde düzenlenmektedir. Bu şenliklerde, 8 Eylül tarihi yani Manisa’nın düşman işgalinden kurtuluşu da kutlanmaktadır.

MANİSA ASKERİ TUGAYI

Manisa denilince, akla hemen burada bulunan askeri birlikler geliyor. Buradaki askeri birliklerin, acemi eğitimi olması ve askerlerin kısa bir süre burada eğitim görerek, asıl birliklerine sevk edilmeleri nedeniyle, sürekli bir değişim var.

Birçok Türk erkeği, askerlik hizmetinin ilk günlerini burada, yani Manisa’da geçirmiş. Bunun sonucunda, şehirde her asker geliş ve eğitim sonu dönüş günlerinde: büyük bir hareketlilik oluyor.

SARIKIZ

Ben şahsen bu Sarıkız olayını anlamadım. Çünkü: bu Sarıkız efsanesine daha önce, Edremit körfezi bölgesinde rastladım ve orada da gerek Sarıkız efsanesi anlatılmakta ve gerekse, Sarıkız heykeli bulunmaktadır. Burada da, yani Manisa’da da, Sarıkız efsanesi bulunuyor. Ancak: daha sonra öğrendim ki, Sarıkız efsanesi, Anadolu’nun pek çok yerinde, farklı anlatımlarla karşımıza çıkabiliyormuş.

CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ

Adını: son Osmanlı Mebusan Meclisinde Saruhan Mebusluğu yapmış olan Celal Bayar’dan almıştır. Bölgenin: sosyal ve kültürel beklentilerine ve gereksinimlerine cevap verecek araştırma merkezleri açmış ve bunları işlevsel hale getirmiştir.

Bugün: 5 fakülte, 4 yüksek okul, 15 meslek yüksek okulu, 3 enstitü, 9 araştırma merkeziyle, 17 yerleşkede, eğitim ve öğretim sürdürülmektedir.

Üniversitede: 1156 akademik personel, 732 idari personel ve 26500 öğrenci bulunmaktadır. Ege bölgesinin, en büyük 3. üniversitedir.

Üniversitenin simgesi, Manisa Lalesidir.

NE YENİR

Buralarda, zeytinyağlıların yeri bir başkadır. Manisa kebabı, şevketi bostan, enginar dolması, semizotu, yalancı sarma, börülce tarator, simit ekmeği, mantar tatlısı, zerde.

NE SATIN ALINIR

Manisa’dan, mesir macunu satın almalısınız. Gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için çok güzel bir hediyelik.

 GEZİLECEK YERLER

Manisa Müzesi

MANİSA MÜZESİ

Yörede toplanan antik dönem eserleri, ilk önce, Muradiye Külliyesinin medrese bölümünde depolanmıştır. Zamanla, eserlerin çoğalması nedeniyle, Medrese bölümü: 29 Ekim 1937 tarihinde, Müze olarak hizmete açılmıştır. Burası da yetersiz kalınca, yeni bir düzenleme yapılmış ve 1972 yılındaki restorasyon çalışmaları sonucu, imarethane bölümü Arkeolojik eserlere, Medrese bölümü ise Etnografik eserlere ayrılmıştır.

Arkeoloji Bölümünde: Lidya krallığının başkenti Sardes kentinde; 1958 yılından bu yana sürdürülen kazılarda ortaya çıkarılan eserler, burada sergilenmektedir. Bu özelliği ile, müzenin önemi ortaya çıkıyor. Bunun dışında: bronz çağdan, Bizans dönemi sonuna kadar olan tarihi sürece ait: lahitler, mezar taşları, mozaikler, toprak kaplar, heykeller, büstler, cam ve fildişi objeler sergileniyor.

Biraz önce söylediğim gibi, Sardes kentinden çıkarılan eserlerin ve mozaiklerin bulunduğu: Sart Salonu: antik çağdaki altın takıları, gümüş eşyaları ve oyun takımları örnekleri bulunan hazine odasında: Osmanlılara kadar uzanan döneme ait: altın, gümüş ve bronz sikkeler de sergileniyor. İlginç bir yer, müzede bu bölümü atlamayın.

Manisa Müzesi

Etnoğrafya Bölümü: Beylikler döneminden, Osmanlı dönemine, yöre halkının, gelenek, görenek ve yaşam tarzına ilişkin, çeşitli eşyalar, burada sergileniyor. Bunlar arasında: giysiler, silahlar, saray ve tekke eşyaları, çini sanatına ait örnekler var. Ayrıca: 17 ve 18. yüzyıllara ait yazma eserler ve yazı takımları, Kur’an ve cüz muhafazaları, oyma ve fildişi kakmalarla süslü, hakiki kündekari tekniğiyle yapılmış, Ulu cami minber kapısı burada sergileniyor.

Manisa Yeni Han

YENİ HAN

Yapının, yapım tarihi hakkında kesin bilgiler yok. Ancak, halk arasında, 1825-1830 yılları arasında yaptırıldığı söylenmektedir. Han: ortasında avlulu ve 2 katlıdır. Güney, doğu ve batı cephelerine bitişik dükkanlar var. Alt kat odaları revaklara açılıyor. Güney cephede, giriş yok.

Alt katta yer alan dükkanlar, bir duvarla ikiye bölünmüş. Alt katta, odaların iki bölümlü olması ve ocakların bulunması nedeniyle, depo olarak kullanıldığı söylenebilir. İkinci kat dükkanların önünde, yuvarlak kemerli revaklar var. Üst katta, toplam 33 dükkan var.

2001-2004 yılları arasında, yapıda, restorasyon çalışmaları yapılmış. Yapı, orijinaline uygun olarak restore edilmiş. Günümüzde, burası: alışveriş ve kültür merkezi olarak kullanılıyor.

MANİSA KALESİ

Spil dağının kuzey yamaçlarındadır. Hangi dönemde yapıldığı hakkında, kesin bilgiler bulunmamaktadır. Çevresindeki surların, MS.17 yılındaki depremde yıkıldığı ve Roma imparatoru Tiberius zamanında tekrar yapıldığı sanılmaktadır.

Gravürlerden, seyahatnamelerden ve mevcut kalıntılardan: yapıldığı dönemlerde çok görkemli bir yapı olduğu düşünülmektedir. Beşgen planıyla ve sandığa benzemesiyle, halk arasında “Sandıkkale” olarak da isimlendirilmektedir.

İçkale sur duvarlarının uzunluğu: 1700 metre olup, doğu ve kuzey yönlerinde kesme taş, tuğla ve horasan harcından yapılmış 4500 metre kadar uzunluğunda, yüksekliği 10-12 metreyi bulan dış surlarla çevrilidir. Sur duvarlarının ve burçların bir kısmı, hayli yıpranmış da olsa hala belirgindir.

Manisa Niobe (Ağlayan Kaya)

NİOBE (AĞLAYAN KAYA)

Yine bu sitede, ayrı bir başlık altında, bu konuda, ayrıntılı bilgi veriyorum, lütfen oraya bakın.

Niobe (Ağlayan Kaya) ayrıntılı tanıtım yazıma ulaşmak için.

Manisa Aigai

AİGAİ ANTİK KENTİ

İl merkezine 49 km uzaklıktaki, Köseler  köyü yakınlarındadır. İzmir-Çanakkale kara yoluna, yaklaşık 15 km. uzaklıktadır. Bergama-Şakran-Köseler köyü üzerinden ulaşılabilir. Deniz kıyısından 13 km daha içerdedir. Antik kenti tanıtmaya başlamadan önce, eğer tarihe ve tarihi yerlere meraklı iseniz, bence burayı mutlaka ziyaret ediniz, muhteşem güzel bir yer. 

Nemrut kale adıyla da bilinir. Heredot’un sözünü ettiği: Batı Anadolu’daki, 12 Aiol kentinden biridir. 

Kent, MÖ 11’nci yüzyıl ikinci yarısında, Yunanistan’ın kuzey bölgelerinden gelerek Kuzeybatı Anadolu kıyılarına yerleşen Aioller tarafından Yunt dağı silsilesinde Gün Dağı üzerinde, çevreye hakim bir konumdaki kayalık bir tepe üzerinde kurulmuştur. Arkeolojik veriler ve sınır taşlarına bakılarak, özellikle Helenistik dönemde, Aigai şehri, Yunt dağının büyük bir kısmını kontrolü altında bulunduruyordu. 

Kentte başlıca geçim kaynağı: tarım ve hayvancılıktır. 

Heredot, MÖ 5’nci yüzyılda, Aigai’den “Aioller” in kurduğu 12 kentten birisi olarak söz eder. MÖ 6’ncı yüzyıldan itibaren kent, surlarla çevrilidir.  

MÖ 216 yılında Aigai ve çevresi Pergamon Krallığına katılır. MÖ 156-154 yılları arasında, Pergamon Kralı II Attalos ve Bithynia kralı II Prusias arasında yapılan savaşta Aigai şehri tahrip edilir. MÖ 1’nci yüzyılda Aigai’de Roma hakimiyeti görülür. 

Ancak, MS.17 yılında Anadolu tarihinde gerçekleşmiş olan en büyük deprem yaşanır. Bir gece yarısı meydana gelen deprem sonucunda, Asia’nın önemli 12 kenti, Aigia kenti ile birlikte, bir gecede yerle bir olur. 

Ardından Roma İmparatoru Tiberius, yardımlar yapar ve şehir tekrar toparlanır. Batı Anadolu kentleri, Tiberius’un yardımlarına karşılık olarak Roma şehrinde, İmparator onuruna bir anıt yaptırırlar. 

Helenistik dönemde; önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Kentin surları, arazinin durumuna göre inşa edilmiştir. Surlar içinde: 3 katlı agora ve bu yapıyı taşıyan duvarlar, meclis binası, teras duvarlı stadyum, tiyatro ve Demeter Tapınağı gibi kalıntılar bulunmaktadır. Tüm sokaklara taş döşendi, taş döşemelerin altına yağmur sularını, kentte bulunan yüzlerce sarnıca yönlendiren bir kanalizasyon sistemi kuruldu. 

Şehirde, MS 3’ncü yüzyılda; kapılar duvar örülerek kapatılmıştır. Çünkü: Aigailalılar, aynı dönemde Heruliler olarak adlandırılan göçebe bir kavmin, Anadolu’da birçok merkezi tahrip edip yağmaladıklarını bilirler ve tedbir alırlar.

Hatta, arkeolojik verilere göre, kent Heruliler tehlikesine karşı bilinçli olarak terk edilmiştir. MS 3’ncü yüzyıla ait bir  sarnıç içine saklanan sikkeler, kenti terk eden halkın daha  sonra dönmeyi düşündüğünün kanıtıdır. Evet, bu insanlar kenti terk etmiştir, ancak nereye kaçtıkları meçhuldür. Sonuçta, kentlerine bir daha dönememişlerdir. 

Kent, MS 3’ncü yüzyılda terk edildikten sonra yaklaşık 1000 yıl boyunca tekrar iskan edilmez. Kentteki son dönem yerleşimi MS 12’nci yüzyıl sonlarında olur. Bu dönemde, küçük bir Hıristiyan cemaatine hizmet için inşa edilmiş kilise çevresinde, Bizans dönemine ait yapı kalıntıları ve mezarlar bulunmuştur. 

Aigia şehrindeki küçük Bizans yerleşimi, 1280’lerden sonra Batı Anadolu topraklarını ele geçiren Türkmenler tarafından sona erdirilir. Türkmen kafileleri, 1300 yılı civarında bölgeye yerleşirler. 

Evet, burayı gezmek isterseniz, antik kentte görebileceğiniz yapılar şunlardır:

Manisa Aigai

Boluleuterion-Meclis Binası

Bouleuterion, Agora Meydanına bağlanan ana yol yani Agora caddesi üzerindedir. Yapı 3 ana bölümden oluşur. Batıda: giriş kısmında, İon düzeninde 6 tane sütun olan bir galeriden oluşan kulis bulunur.

Cavea bölümü ise, 12 basamaklı ve yaklaşık 190 kişi kapasitelidir. Orkestra ise yarım daire şeklindedir. Cavea’nın her iki yanından ve tam orta bölümden geçen 3 ayrı merdiven ile orkestraya ulaşılmaktadır. 

Meclis enkazı, deprem sonucunda dükkanların içine yıkılmıştır. Enkazda, 6 tane mermer heykel başı ve bu başlara ait gövdeler bulunmuştur. Heykellerden 2 tanesinin kaidesi üstünde bulunan antik Yunanca yazı: her iki heykelin de Pergamonlu heykeltıraş Hippias oğlu Menestratos tarafından yapıldığını gösterir. 

MS 3’ncü yüzyıla kadar yaklaşık 500 yıl varlığını sürdüren Bouleuterion, zamanın ve depremlerin yarattığı hasarlar sonucunda çok sayıda onarım görür. MS 3’ncü yüzyılda kent terk edilince, Bouleuterion da kullanım dışı kalmıştır. MS 12 ve 13’ncü yüzyıllarda ise, Bouleuterion’un mimari elemanları, yeni ve başka yapılarda kullanılmıştır. 

Manisa Aigai

Athena Kutsal Alanı

Kutsal alan, Akropolis’in köşesindedir. Pergamon şehrindeki Athena Kutsal Alanı ile benzerlik gösterir. Alanda yapılan arkeolojik araştırmalarda: MÖ 7 ile 6’ncı yüzyıllardan başlayan ve Geç Bizans dönemine kadar giden tarihi sürece ait buluntular bulunmuştur. 

Kutsal alanın batı ucunda “Athena Tapınağı” vardır. Tapınağın girişi doğu kenarındadır. Arkeolojik araştırmalar sırasında, Pronaosun kuzey duvarında, bilinçli olarak yerleştirilmiş 17 tane bronz sikke bulunmuştur. Bunların MÖ 2 ve 1’nci yüzyıllarda, tapınağın yeniden inşası veya onarımı için konulmuş adak olduğu düşünülmektedir. 

Manisa Aigai
Manisa Aigai

 

Agora

Kentin Agorası, kentin yerleştiği tepenin kuzeydoğu yamacında meydanı oluşturan terasın doğusundadır. Agora binası, söz konusu terası boydan boya geçer. Yaklaşık 80 metre uzunluğunda ve 10.50 metre yüksekliktedir. Dış yüzdeki bloklar, içeriye nazaran daha özenli yapılmıştır. 

Bina, kesme taş bloklardan (andezit) duvar örgü sistemiyle yapılmıştır. 0.85 metre kalınlığındaki duvarın içi moloz dolguludur. 

Bina 3 katlıdır. 4.50 metre yükseklikteki birinci kat: muhtemelen dükkan olan önlü arkalı 14 odaya sahiptir. İkinci kat hakkında bilgi yoktur. Üçüncü kat, yine 4.50 metre yüksekliktedir. 

Manisa Aigai

Tiyatro

Athena kutsal alanı terasının batısındadır. Kuzey rüzgarına karşı korunaklı yapılmıştır. Oldukça sağlam olarak günümüze ulaşmıştır. 

Manisa Aigai
Manisa Aigai

 

Nekropolis

Şehirde 3 farklı bölgene nekropolis alanları vardır. Ancak en büyük nekropolis alanı, Gün dağının kuzeydoğu eteklerindedir. Kentin batısı ve güney bölümlerinde nekropolis yoktur. Nekropolisler, kente uzanan antik yolların çevresinde bulunmaktadır.

Nekropolislerdeki mezar tipleri: küçük boyutlu tümülüsler, az sayıda oda mezarlar, sandık mezarlar, doğrudan toprağa gömüler, lahitler ve amphora mezarlar şeklindedir. Bunlara ait çok sayıda andezit taşından oyulmuş kaideler vardır. Nekropollerde yoğun olarak Roma döneminde MS 2 ve 3’ncü yüzyıllara ait çerçeveli ve girlandlı andezit lahitler kullanılmıştır. 

Manisa Kybele Kaya Anıtı

KYBELE KAYA ANITI

Yeryüzündeki bütün canlıların anası olduğuna inanılan, bereket tanrıçası Kybele’nin kaya kabartması: İl merkezine 7 km. uzaklıktaki, Akpınar mevkiindedir.

MÖ.13.yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. Kaya kabartması şeklindeki bu anıtın: Hitit ordularının, yöreye yaptıkları bir sefer sırasında yapıldığı sanılmaktadır.

Spil dağının kuzeydoğu eteklerine oyularak yapılmıştır. Rölyefte: ana tanrıça, Gediz ovasına doğru bakan ve iki yanında, birer aslan bulunan, oturmuş kadın şeklinde tasvir edilmiştir.

Ancak, büyük ölçüde yıpranmış olduğundan, yanlardaki aslan figürleri seçilemez. Halk arasında “Papaz Kayası” adı ile anılan rölyefin : üst  tarafından muhtemelen Kybele rahiplerine ait olan kaya odaları bulunmaktadır.

YOĞURTÇU KALESİ

İl merkezine 20 km. uzaklıkta, Manisa-Menemen kara yolu üzerinden sapılan Uzunburun Köyü yakınlarındadır. Hayli sağlam durumdadır. Gediz ovasına hakim bir konumda bulunan kalenin, 12.yüzyıl sonları veya 13.yüzyıl başlarında yapıldığı düşünülmektedir.

Kuzey cephesi, sarp kayalar üzerine oturtulmuştur. İç kale, doğu, batı ve güney yönlerinde bir dış surla çevrilmiş ve dış sur, belirli aralıklı kulelerle tahkim edilmiştir.

Güney cephede: belirgin olan dış surun, doğu ve batı bölümleri yıkılmıştır. Kuzeyden bakıldığında, oldukça sağlam ve etkileyici bir görünüme sahip olan iç kaledeki mekanların büyük kısmı, yıkık durumdadır.

Halk arasında, “Yoğurtçu Kalesi” adı ile anılmaktadır.

Kalede, henüz resmi kazı çalışmaları yapılmamıştır.

Manisa Ulu Cami ve Külliyesi

ULU CAMİ VE KÜLLİYESİ

Spil dağının kuzey eteklerinde, şehre hakim bir konumdadır. Külliyede: cami, medrese ve türbe ve kuzeydoğuda bir hamam bulunmaktadır. Eski bir kilisenin yerine yapılmıştır.

Saruhan Bey’in torunu: İshak Çelebi tarafından, 1366 yılında Mimar Emet Bin Osman’a yaptırılmıştır. Yapıda: kaba yontu taş, tuğla ve bazı mimari unsurlar kullanılmıştır.

Cami: enine dikdörtgen bir plana sahiptir. Sekizgen ayak üzerine oturan bir büyük kubbe ile örtülmüştür. Tek minarelidir. Beylikler dönemi, Türk ahşap oymacılığının şaheserlerinden biridir. Minber kapısı: Manisa Müzesinde muhafaza edilmektedir.

Külliye içindeki medrese “Fethiye Medresesi” olarak biliniyor. Caminin hemen bitişiğindedir. Tek eyvanlı, iki katlı olarak, camiden 10 yıl kadar sonra, aynı mimar tarafından yaptırılmıştır. Kentin en eski medresesi olan yapının kuzeye bakan taç kapısının her iki yanında, birer çeşme bulunmaktadır. Medrese içinde bulunan türbede: İshak Çelebi ve ailesi gömülüdür.

Manisa Sultan Camii ve Külliyesi

SULTAN CAMİİ VE KÜLLİYESİ

Ünlü Mesir Macunu, bu camiden halka atıldığı için, halk arasında “Mesir Camii” adıyla da anılır.

1522 yılında tamamlanmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın talimatı üzerine: Mimar Acem Ali tarafından yaptırılmıştır. Külliye içinde: cami, medrese, sübyan mektebi ve imaret bulunmaktadır. Daha sonra ise: dar-üş şifa ve çifte hamam ilave edilmiştir.

Külliyenin ana binası olan cami: kesme taş ve tuğladan, sade bir üslupla yapılmıştır. Ortada bir büyük ve yanlarda iki küçük kubbe ile örtülmüştür. İki minare bulunmaktadır. Minberi: mermer ve oymalıdır.

Medrese: cami avlusunun kuzeyindedir. Ana girişi kuzeye bakan, 10 odalı bir yapıdır. Misafirhane ve yemek odaları, beşik tonoz ile örtülmüş, diğer mekanlar ise kubbe ile kapatılmıştır.

Kurtuluş Savaşı sırasında yanan ve sonraki yıllarda da yıkılan imarethane binasının yerine, sonraki yıllarda, “Sultan Parkı” ismi verilen bir park şeklinde düzenlenmiştir.

DARPHANE

Spil dağının kuzey eteklerinde, Ulu caminin batısındadır. Yapı: kare planlı, 2 katlı, üzeri kubbe ile örtülüdür. Moloz taştan yapılmıştır. Alt katı: sivri tonozlarla örtülü, yan yana iki mekan halinde düzenlenmiştir. Üst katın ön penceresinde, sivri kemerli sağır nişler yerleştirilmiş pencereler bulunmaktadır.

Burada: 1362 yılına ait bir miktar sikke bulunduğunda, “Darphane” olarak adlandırılmıştır.

Manisa Spil Dağı Milli Parkı

SPİL DAĞI MİLLİ PARKI

Spil dağı, 1969 yılında, Milli Park olarak ilan edilmiştir. Burada: jeolojik, morfolojik, arkeolojik ve mitolojik özelliklerin yanı sıra, dağcılık sporuna uygun rekreasyon alanları bulunmaktadır. Park: il merkezine, 23 km. uzaklıktadır. 60 metre yükseklikten başlayarak, zirveye 1517 metreye ulaşan Spil Dağı, şehir merkezine oranla, 10-15 derece daha serindir.

Mitolojide: Kybele, Niobe, Tantalos ve Pandereos ile ilgili öykülerde, Spil dağının adı geçer. Dağın eteklerinde: Tantal kalesi kalıntıları, bereket tanrıçası Kybele’nin rölyefi, Niobe ağlayan kaya ve Bizans döneminden kalma Magnesia Kalesinin kalıntıları bulunmaktadır.

Dağın en ünlü bitkisi: kümeler halinde yetişen “Spil” ya da “Manisa Lalesi” denilen lalelerdir. Osmanlı imparatorluğu döneminde, bu laleler, İstanbul’a götürülmüş ve bir döneme isim olmuşlardır.

Milli Parkın, koruma sahası olan Seyirtepe çevresinde: endemik bitki türleri, derin vadiler, kar ve rüzgarın şekillendirdiği yaşlı çam ağaçları bulunmaktadır. Bitki örtüsü yönünden zengin olan milli parkta, 600 metre yüksekliğe kadar kızılçam ve daha yukarılarda ise karaçam ve karışık olarak meşe, ardıç, çınar, ladin, defne, berberis, kuşburnu ve yaban mersini bulunuyor. Yaban hayatı bakımından da, keklik, tavşan, çakal, yaban domuzu ve birçok ötücü kuş cinsi parkta yaşayan hayvanlardır.

Park; 1995 yılında turizm merkezi olarak ilan edilir. Milli parkın asıl gelişim bölgesi olan: Atalanı Mevkiinde: dağ evleri, piknik ve oyun alanları, bir kır kahvesi ve lokanta bulunmaktadır. Burada: 24 adet dinlenme evi, kır gazinosu, kır kahvesi ve Çampınar Gazinosu bulunmaktadır. Günübirlik kullanım yanında, ziyaretçilerin At alanındaki kamp yerinde, kendi çadır ve karavanları ile kalmaları veya rezervasyon yaptırmak suretiyle dağ evlerinde konaklamaları da mümkün olmaktadır.

RUM MEHMET PAŞA BEDESTENİ

Fatih Sultan Mehmet’in komutanlarından olan Rum Mehmet Paşa tarafından, İstanbul’da yaptırılan cami ve medreseye vakıf olarak burada yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlıdır. Tek katlıdır. İçten içe: 42×10 metre ölçülerindedir. Dört yönden giriş kapısı bulunmaktadır. Dış cephelerde, 29 dükkan bulunmaktadır. Burası, günümüzde çeşitli kişiler tarafından hurda deposu olarak kullanılmaktadır.

KURŞUNLU HAN

1497 yılında, Sultan II. Beyazıd’ın eşi Hüsnüşah Sultan tarafından inşa ettirilmiştir. Alt katta, 36 oda, üst katta 38 oda bulunmaktadır. Hana bitişik 21 dükkan var.

Bina 2 katlı, açık avlulu, kareye yakın dikdörtgen planlı olarak inşa edilmiştir. Taç kapısı, batı cephesindedir. Avlunun ortasında havuz bulunmaktadır. Halen burası öğrenci yurdu olarak kullanılmaktadır.

Manisa Yunusemre tanıtımı.

Manisa Şehzadeler tanıtımı.

 

 

Manisa Alaşehir

Manisa Alaşehir

Ala-şehir. Güzel yer. Çekirdeksiz üzüm denilince, buranın dışındakiler önemsiz.

Manisa Alaşehir

ULAŞIM

Uşak-İzmir karayolundan, yalnızca 21 km. güneyde kalıyor. Daha güneye inildiğinde ise, Denizli-Aydın-İzmir karayolu bulunuyor. Ama, Alaşehir, her iki karayolunun da dışında bulunuyor. Denizli bölgesinden çıkıp, Manisa ve daha kuzeye gitmek istediğinizde, Alaşehir’den geçmeniz gerekiyor.

TARİH

İlçenin: MÖ.150-138 yılları arasında, Bergama kralının kardeşi, II. Attalos Philadelphos tarafından kurulduğu bilinmektedir. Ancak, kurulduğu yıllardaki yerleşim yerinin adı: Phıladelphıa. Yani: “Kardeş severlik”.

Bergama krallığının bitişinden sonraki dönemde de, yani Romalılar döneminde de, Philadelphia şehri, Anadolu’daki en önemli merkezlerden biri olmuştur. Şehir, Romalılar döneminde daha da gelişmiştir. MS.40 yıllarında ise, Hıristiyanlık kabul edilir. Ancak: Hıristiyanlığın teşkilatlanıp, yayılma çalışmalarının sürdürüldüğü, ilk yedi kentten biri olarak öne çıkar.

Takip eden dönemde, yani Bizans döneminde: şehir, önemli bir askeri üs olur. Bu yüzden, birçok saldırıya maruz kalır. Ancak, şehri çevreleyen sağlam surlar, savunmada önemli bir etken olur.

Evet, şehirde, özellikle Roma ve Bizans döneminden kalma, birçok eser olmasına rağmen: bölgenin birinci derece deprem kuşağı olması nedeniyle, kalıntıların çoğu, zamanla yıkılmış ve toprak altında kalmıştır.

Alaşehir: 1389 yılında, Yıldırım Beyazıt tarafından, Osmanlılar tarafından ele geçirilir. O tarihlerde, Sultan Yıldırım Beyazıt: yüksek bir tepeden şehre bakarak ne “Ala şehir” diyerek, ilçenin Türkçe isim babalığını yapmıştır.

Bir başka söylentiye göre ise

Şehrin etrafını çevreleyen surlarda kullanılan taşların; siyah ve beyaz renkte olması, dolayısı ile surların ala bir görünüme bürünmesi üzerine şehre bu isim verilmiştir.

Ayrıca: buranın, Hıristiyanlık dininde büyük önemi olduğu ortaya çıkmış. Şöyle ki, St. John kilisesi, bu topraklarda kurulmuş. İncil’de, ilçenin adı geçiyor.

Alaşehir’in son olarak en büyük özelliği ise, tarihi süreç içinde, yakın geçmişte, Kurtuluş Savaşında, Yunan işgaline karşı direnişin merkezi olarak öne çıkmış olmasıdır. Milli Mücadelenin ilk organize ve bölgesel toplantısı, Alaşehir’de yapılmıştır. Söylenenlere göre: Çerkez Ethem: direniş için gönülsüz davranan halkı yıldırmak ve asker toplamak için, ceza evinden suçluları çıkartıp, İstasyon caddesindeki ağaçlara astırmış.

TARİHİ SÜREÇ İÇİNDE ALAŞEHİR

Birinci öykü: Osmanlının ilk gelişim dönemlerinde: Anadolu’ya bakıldığında, tüm Batı Anadolu Osmanlıların eline geçmesine rağmen, Philadelphia  (Alaşehir) şehri, son Bizans şehri olarak, yaklaşık 100 yıl, bu özelliğini korur yani Osmanlıya karşı koyar.

Derken Yıldırım Beyazıt sahneye çıkar ve bu anormalliği kaldırmaya karar verir. Orduyu toplar ve şehrin üstüne yürür. Ancak: yapılan antlaşma gereğince, Yıldırım Beyazıt’ın ordusunda, yardımcı kuvvetler bulunmaktadır.

Yalnız, bunlar Bizanslıdır. Başlarında ise, daha sonra II. Manuel olarak tahta çıkacak olan, Bizans taht varisi Manuel bulunmaktadır. Evet, Anadolu’daki son Bizans şehri, yine Bizanslıların yardımı ile ele geçirilir.

İkinci Öykü: tarih Eylül 1922. Büyük taarruzda, cephenin hemen ucunda bulundukları için kurtulan, 2 Yunan Tümeni, bir bozgun halinde, İzmir istikametinde geri çekilmektedir. Bu askerler, kendilerine katılan diğer Yunan askerleriyle birlikte, herhangi bir komuta kontrolü olmadan, İzmir’e doğru kaçmaktadırlar.

Ancak: bu disiplinsiz sürü, geçtiği her yeri yakıp-yıkmakta, Türk ve Müslüman nüfusu öldürmektedirler. Bu durum, sadece, Türk süvarilerinin hızla hareket ederek, bunları engellemesine bağlıdır.

Çoğu yörede, bu durum gerçekleşir ve insanlarımız telef olmaktan kurtulurlar. Ancak: Alaşehir’e ilerleyen Türk Süvari Tümeni, şehir dışında bir çatışmaya girmek zorunda kalınca, bu mezalimi engelleyemez. Birkaç saat sonra, Alaşehir’e giren Türk birlik komutanını raporu şöyledir: “ Müslüman ahali, camilere doldurularak öldürülmüş, tüm şehir tamamen yıkılmıştır”

Zaten günümüzde, şehrin eski kısmı olan Toptepe ve 5 Eylül İlköğretim okulu çevresinde bulunan evlerin bahçelerindeki toprak zemini birazcık kazarsanız ya da mevcut evler yıkılıp, yerine yeni bir ev yapmak için temel kazarsanız; toprak altından, Yunan işgalinden kalma, yanık kiremit ve topraklar karşılaşırsınız.

Manisa Alaşehir

GENEL

İlçe, İç Ege bölgesindedir. Akdeniz ikliminden, karasal iklime geçiş yerindedir. Genel olarak: yaz ayları oldukça sıcak ve kurak geçer. Yazın gölgede hava sıcaklığının 40 derecelere kadar çıktığı görülür. Bu durumda, bütün Alaşehir yerlileri, bağ-bahçelerine kaçarlar. Yağışların büyük bölümü ise, kışın düşer. İlçe merkezinin denizden yüksekliği; 189 metredir.

Türkiye’nin en verimli ovası buradadır. Gediz nehrinin bir kolu olan “Alaşehir çayı” ova içinde akar. Ovanın, verimli topraklara sahip olması nedeniyle, başlıca yetiştirilen ürünler: çekirdeksiz üzüm, pamuk, tütün, tahıllar ve meyve.

Yani: muz, fındık ve çay haricinde, her türlü ürün, bu verimli topraklarda yetiştirilmektedir. Özellikle: yurdumuzun çekirdeksiz kuru üzüm ambarı denebilir. Maden suyu açısından da özel bir önemi vardır. Ülkemizde en fazla içilen maden sularından “Sarıkız” maden suyu, Alaşehir’den sağlanmaktadır.

Ayrıca: Bahadır köyünde: dünyada bir eşi daha olmayan ve “Ebe Karaçam” olarak isimlendirilen bir ağaç yetişiyor. Bu ağaç: dipten dallanan ve küre biçiminde yükselen yapısı nedeniyle ilginç. Park ve bahçelerde, dekoratif ağaç olarak kullanılıyor. Ancak: sayılacak kadar az miktarda var ve bu yüzden Orman Bakanlığı tarafından koruma altına alınmıştır.

İlçe için acı bir hatıra, 28 Mart 1969 yılında yaşanmıştır. 6.5 büyüklüğündeki deprem sonucu, burada 49 kişi ölmüş, 4651 konut yıkılmış veya ağır hasar görmüştür.

Her ne kadar doğrudur veya yanlıştır bilmiyorum, ama bir söylenti var.

Şöyle ki: gravitesi 31-37 düzeyinde olan, yani Arap petrolü seviyesinde olan ve 10 milyon varil kapasitelik bir rezervin, İlçenin altında bulunduğu tahmin ediliyormuş.

Son olarak: Alaşehir denilince, askeri birlik de akla gelir. Burada: Ulaştırma sınıfı, yani sürücü adayı asker adayları, acemi eğitimi görüyorlar. İzmir Gaziemir’e bağlı olarak, burada bir tabur düzeyinde birlik var. Özellikle, biraz önce de söylediğim gibi, askeriyenin sürücü yani şoförleri burada yetiştiriliyor. Asker kabul günleri ve dağıtım günlerinde ve yemin tören günlerinde; İlçede, hareketlilik görülüyor.

Denilir ki, 12 Eylül yaratıcısı, Sayın Evren, Alaşehirli olması nedeniyle, bu birliği buraya kurdurmuş. Malum, askeriye bulunduğu yerde, bulunduğu yerin ekonomisini büyük girdiler, getiriler sağlıyor. Ama sonuçta önemli olan şu ki, askerlik hizmetini yapan bir kısım Türk erkeği, belki de burada yani Alaşehir’de, bu yüzden bir süre yaşamıştır. Her şeye rağmen, buranın yazın çok çok sıcak olması, burayı askerlik yapmak için çok cazip bir yer olmaktan çıkarıyor.

Manisa Alaşehir

NE YENİR

Alaşehir, birbirinden güzel yemeklerin yapıldığı bir yer. Özellikle: burada yapılan ekmek: mutlaka tatmanızı öneriyorum. Ayrıca: kuru üzümü ve yaprak sarmasını denemelisiniz. Yaprak sarmasını: özellikle Alaşehir yaprağı ile denemelisiniz.

Çünkü: bu yapraklar, bağlardan büyük bir özenle toplanıyor. Yine de: kesikli pide yemenizi önerebilirim. Bunu yemek için, otogar yani şehirler arası otobüs durağının hemen karşısındaki pideciyi deneyebilirsiniz. Yemeden geçmeyin.

Son olarak: Alaşehir kapaması yemeğini önereceğim. Muhteşem bir lezzet. Ha, tüm bunları veya bir kısmını yediniz, ya sonra: evet, üzerine bir maden suyu içmeyi unutmamak gerek.

ALAŞEHİR EKMEĞİ

Alaşehir’de ekmek: tepside pişirilir. 60 cm. genişliğinde yapılan ev ekmeği: meşe odunu ile fırında pişirilir. Makarnalık sarı buğday unundan yapılan ekmeğe: katkı maddesi olarak: yalnızca: tuz ve C vitamini katılıyor. Son yıllarda: soya fasulyesi de ilave edilmeye başlanmış.

NE SATIN ALINIR

Kurutulmuş çekirdeksiz üzümler: renk renk, çeşit çeşit paketler halinde satışa sunuluyor. Gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için hediyelik olarak satın alabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

SURLAR

İlçenin dört bir yanını saran surlar: günümüzde özelliklerini hemen hemen kaybetmiş durumdadırlar. Bu surların kalınlığı: 2.5 metre ve yükseklikleri 8 metredir. Uzunlukları ise: 8 km. civarındadır.

Surların yapımında: siyah taş parçaları ve horasan harcı kullanılmıştır. Surların 4 kapısı bulunmaktadır. Bunlar: Kiremişti, Kirmastı, Elhizar ve Dombay kapı.

SARIKIZ HEYKELİ

Bulvar caddesinin sonunda, omzundaki küpten su akan, Sarıkız heykeli bulunuyor. Sarıkız efsanesi, aslında Edremit körfezinde yaygın olmasına rağmen, burada da Sarıkız kültürü var. Bu kültür: Sarıkız isminin bir çok etkinliğe verilmesini sağlamış.

YILDIRIM BEYAZIT CAMİSİ

1400 yıllarında, Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılmıştır. Ancak, günümüzde orijinal özelliğinden eser kalmamıştır. Çünkü, Alaşehir’in Yunanlılar tarafından işgalinde, cami yıkılmış ve daha sonra eski şekliyle onarılmıştır. Kuzeybatıda bulunan minaresinin kaidesi özelliğini korumaktadır.

TOPTEPE

Alaşehir’in üzerinde kurulu olduğu, antik Philadelphia kentinin Akropolü durumundadır. Düzlükte: tapınak kalıntıları, kuzey eteklerinde ise erken Roma dönemi tiyatro kalıntıları, Bizans döneminde yapılmış olan surlar, doğu kapısı ve MS. 6.yüzyıla ait St. Jean Kilisesi en önemli eserlerdir.

Tiyatrodaki kazı çalışmalarında, skenenin (sahne binasının) büyük bir bölümü ile, caveanın (oturma sıraları) çok az bir bölümü, gün ışığına çıkarılmıştır. 2.yüzyılda yapıldığı düşünülen tapınaktan ise, yalnızca, temel ve bazı mermer bloklar, günümüze kadar ulaşmıştır.

Kazılarda ortaya çıkarılan bir başka yapı ise: Bizans surlarına ait olan ve “Doğu Kapısı” olarak adlandırılan bir giriş kapısıdır. Birisi yarım daire, diğeri dikdörtgen planlı iki kule ile korunmuş olan kapı, Türk akınları sırasında örülerek kapatılmış ve bu tarihten sonra da kullanılmamıştır.

Manisa Alaşehir Filadelfiya Kilisesi,St John Kilisesi, Aziz Yuhanne kilisesi

FİLADELFİYA KİLİSESİ. ST.JOHN KİLİSESİ (AZİZ YUHANNA KİLİSESİ)

İncil’de adı geçen ve kendilerine mesajlar yollanan 7 kilise: Hıristiyanlığın ilk kiliseleri olarak kabul edilir. Söz konusu 7 kilise, Anadolu toprakları üzerinde kurulmuştur.

Hz. İsa: havari Yuhanna’ya görünür ve 7 kiliseye ulaştırılmak üzere, kendisine mesajlar verir. İncil’de ismi geçen bu 7 kilise: Efes, İzmir, Bergama, Akhisar, Sardes, Alaşehir ve Goncalı’da bulunmaktadır.

Himaye-i Eftal Mahallesinde, bir evin arkasında bulunan duvar kalıntısından oluşan bu kilise: Roma döneminde: MS.40 yıllarında, Hıristiyanlığın yaygınlaşması ile birlikte, Pavlus’un müritlerini topladığı bir yer olmuştur.

Yani, Hıristiyanlığın ilk yıllarında, burada zengin bir Yahudi topluluğunun yaşadığı sanılıyor. Kilisenin isminin anlamı ise “Kardeşçe Sevgi” ve “Açık kapı” anlamına gelmektedir.

Manisa Alaşehir Filadelfiya Kilisesi

Burada yapılan kiliseden, günümüze yalnızca, moloz taş ve tuğladan örülmüş duvar ve temel kalıntıları ile kilise yapısındaki ayaklardan, üç tanesi sağlam durumda gelmiştir. Bu payelerin 5 metre yüksekliğinde bulunan freskleri zamanla korunmadığından, bugün zorlukla görülebilmektedir.

Payelerin yüksekliği, kalınlığı ve kemerlere bağlanışı:

Yapıldığı dönemlerdeki görkeminin ifadesidir. Yapıldığı dönemde, 1600 m.karelik alanda, toplam 6 payesinin bulunduğu sanılmaktadır. Bu altı paye, yaklaşık 11 metre olan, iki büyük kubbeyi taşıyordu.

Korunmuş payelerin yüksekliği 4 metreyi bulmaktadır. Defalarca tadilata uğramış yapının kuzeydoğu ve güneydoğu payeleri, yaklaşık 40 metre karelik; kuzeybatı payesi ise 30 metre karelik bir alan oluşturmaktadır.

Payelerin alt tarafı: Spolien karakterli, büyük taş bloklarla kaplanmış, içleri ise harç ve moloz taşlarla doldurulmuştur. Payelerin üzerinde: tonoz kemer ve pandantif olarak yapılmış tuğla blok oturmaktadır.

Her iki bölüm, dışarıya doğru çıkıntılı mermer silme ile ayrılmıştır. Kuzeydoğu yönde görülen, Hıristiyanlık çağına ait freskler ise, muhtemelen 11.yüzyıldan sonra yapılmış olmalıdır.

Bu tarihi anıtın, daha iyi ve daha doğru bir şekilde tanıtımını sağlamak ve bilim dünyasına, doğru ölçülerle sunmak üzere, kilise alanında, 1989 yılından bu yana, kazı çalışmaları yapılmaktadır.

Yapılan çalışmalarda, toprak seviyesinden itibaren, üst kısmı yıkılmış olan güney batı payesinin, toprak seviyesi altında kalan bölümünde, bazı fresk kalıntıları ortaya çıkarılmıştır.

Ayrıca: payenin güneyinde, diğer paye ile irtibatlı olan 1 metre uzunluğunda, 2 metre genişliğinde bir destek duvarının bulunduğu görülmüştür.

Ayrıca: kilisenin, kısmen yıkılmadan kalmış kuzey doğu payesinin, kuzey tarafında yapılan kazı çalışmalarında; karışık bir yapılanma ortaya çıkarılmıştır. Mevcut yapı karmaşası, pek anlaşılmamakla birlikte, burada bir vaftizhane bulunduğu muhtemeldir.

Mevcut payeler, Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiştir. Günümüzde, burası koruma altına alınmış ve park olarak düzenlenmiştir.

KURŞUNLU HAN

Önceleri kervansaray olarak yapılmıştır. 1548-1553 yılları arasında, Semiz Ali Paşa veya Gedik Ali Paşa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. 3 katlı olarak inşa edilmiştir. Günümüzde, yalnızca zemin katın dehlizleri kalmıştır. Bugün, işyeri olarak kullanılmaktadır.

Manisa Alaşehir Halk Kütüphanesi

HALK KÜTÜPHANESİ

1500’lü yıllardan kalma halk kütüphanesi binası, işgal döneminde, Yunanlılar tarafından yakılmıştır. Yapı: 1954 yılında elden geçirilmiştir.

SARIKIZ ILICASI

İlçe merkezinin güneydoğusunda, Sarıkız Maden Suyu yakınlarındadır. Suyun sıcaklığı 26 derecedir. Romatizma, cilt hastalıkları ve zihin ve beden yorgunluklarına iyi geldiği söylenmektedir. Kaplıca bölgesinde, günübirlik kullanıma yönelik 4 havuz ve bir gazino bulunmaktadır. Başkaca, konaklama tesisi bulunmuyor.

Manisa Gördes

Manisa Gördes

Halısı, yeşili, üzümü ve mesir macunu ile öne çıkan bir yöremizdir. Ama: inanın tüm bu güzelliklerden daha önemli bir özellik dikkatimi çekti. Gördes yazısını yazmamın üzerine, çok kısa bir sürede, yüzlerce kişi bu yazıyı okudu.

Bu elbette benim için bir gurur kaynağı. Başka yönden bakınca ise: ya Gördesliler, muhteşem bir şekilde, internet tutkunu ve yöreleriyle ilgili yazılanlara meraklı ve okuyorlar, çok güzel. Ya da: bu yazıları okuyan gerek dünya üzerinde ve gerekse ülkemizde: Gördes yöresini merak eden birçok insan var.

Bu da: Gördes yöresi için gurur verici bir olay, umarım Gördes Kaymakamlık ve Belediye yetkilileri; bu yoğun ziyaretçi sayısını öğrenirler ve Gördes’i ziyarete gelebilecek bu insanlar için gerekli tedbirleri alırlar.

ULAŞIM

Gördes, Manisa il merkezine 110 km. uzaklıktadır. İl merkeziyle arasındaki yol, kıvrıla kıvrıla gider, dağların arasından Gördes gelenleri karşılıyor. Gördes, İzmir şehir merkezine ise, 137 km. uzaklıktadır.

Bunların  dışında, Gördes ilçesinin, Akhisar’a uzaklığı: 58 km. ve Salihli’ye uzaklığı ise: 81 km. dir.

Manisa Gördes

TARİHİ

Gördes, antik dönemde, Atina kralı Kadüz’ün oğlu tarafından kurulur. Lidya döneminde ise, “Julia Gordes” olarak anılır.

Gördes kelimesi: Anadolu’nun birçok yerinde isim olarak kullanılır. Günümüzdeki, “Gördes Anadolu “kelimesi Yunanca, “Güneşin doğduğu yer” anlamına gelen “Anatolia”dan doğmuştur.

Romalılar: doğuda kaldığından, buraya, “Doğu Toprağı” anlamında “Thema Anadolia” ismini verirler. Gördes ismi, yabancı kaynaklarda ise “Guerdez” olarak geçer.

Gördes, tarihi süreç içinde: Persler, Makedonyalılar, Roma imparatorluğu ve Bizans imparatorluklarının egemenliğine girer. 1071 Malazgirt savaşından kısa bir süre sonra ise, Türklerin eline geçer.

Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra, Karesi Beyliği hakimiyeti ele geçirir. 1641 yılında ise, yöre, nikah sonrası çeyiz yolu ile, Osmanlılara geçer.

Bölge, 1920 tarihinde Yunanlılar tarafından işgal edilir. 14 aylık işgal süresinin sonunda, 1922 yılında kurtarılır. Bu Yunan işgali sırasında çıkan yangınlarda, Gördes’teki birçok kıymetli halı yanar ve ilçenin kültürel dokusu büyük zarar görür.

23 Ocak 1940 tarihinde, eski Gördes şehrinde, büyük bir toprak kayması olur. Bunun üzerine, 1948 yılında, bugünkü yerleşim yerine taşınılır. Taşınılan yeni yerleşim yeri, eski yerleşim yerinden 3 km. ileride, kayalık bir zemin üzerindedir.

Osmanlı döneminde, Şehzadeler şehri olarak tanınmaktadır. Üzümün ana vatanı olarak bilinir.

Manisa Gördes

GENEL

İşsizlik yüzünden, nüfusunun önemli bir bölümünü yıllarca dışarıya göç olarak verir. Anayollardan uzak olması da, buranın en büyük dezavantajıdır.

İlçe, deniz seviyesinden 680 metre yüksekliktedir. Yazları, kurak ve sıcak, kışları ise ılık ve yağışlı bir iklim hakimdir. Ormanlık alanlar, ilçe yüz ölçümünün % 45’lik bölümünü kaplar. En önemli akarsuyu: Gördes (Kum çayı) deresidir.

İlçenin en temel kaynağı: tütüncülük ve haşhaş üretimidir. Ayrıca: buğday ve arpa yetiştirilir. Son yıllarda ise, kiraz, çilek üretimi yaygınlaşmıştır.

Manisa Gördes Halıcılık

HALICILIK-NE SATIN ALINIR

Gördes denilince, akla hemen halıcılık gelir. Türk halılarının, düğüm tekniğine, Gördes halıcılığı ismini verir.

Halıcılık bu yörede: 17.yüzyıldan sonra yaygınlaşır ve kısa sürede Anadolu’nun en ünlü halı merkezlerinden biri haline gelir. Gördes düğümü ile yapılan halıların canlı renkleri dikkat çeker. Halı’ya ilginiz varsa, burada mutlaka ilginizi çekecek halı bulup, satın alabilirsiniz.

Ancak, taban halılarından ziyade, burada seccade bulabilirsiniz, zaten seccadeler ünlü. Hakim renkler: kırmızı, mavi, deve tüyü ve kremdir.

En belirgin özelliklerinden biri de, basamaklı ters “V” ya da at nalı şeklindeki mihraplarıdır. Gördes seccadelerinde: desen ve bordürlerine göre, değişik adlar kullanılır.

Çiçek motiflerinin stilizasyonu sonucu oluşan kırmızı renkli iri rozetlerin, elmaya benzemeleri nedeniyle, bu motiflerin kullanıldıkları tip “Sütunlu Gördes” ve zeminde minik çiçekli motiflerin kullanıldığı tip “Sinekli Gördes” olarak isimlendiriliyor.

Sinekli Gördes, genellikle kız çeyizi için dokunduğundan “Kız Gördes” olarak da isimlendirilmektedir.

Manisa Alaşehir hakkındaki gezi yazım için  Alaşehir