İstanbul Eminönü

eminonu-1
İstanbul Eminönü

Evet, İstanbul’da bulunduğunuz yerden, herhangi bir vasıtayla, Galata Köprüsünün ayağının hemen dibindeki Eminönü Meydanına bir şekilde gelerek gezinize buradan başlamanız gerekiyor.

Gezideki ilk durak: Galata köprüsünün hemen sol yanında kalan “Rüstem paşa” bölümüdür.

eminonu-meydan-1
İstanbul Eminönü Rüstem Paşa

RÜSTEM PAŞA

Genellikle İETT Peronları ve Eminönü otobüs duraklarının bulunduğu, Ragıp Gümüşpala Caddesinin her iki kenarında, kara ve deniz kıyısındaki bu bölgede: çeşitli tarihi yapılar bulunmaktadır. Gezimize ilk olarak bunları görerek başlayacağız.

zindan-han-1
İstanbul Eminönü Zindan Han-Sarıdemir

Zindan Han-Sarıdemir

Eminönü semtinde, Haliç teknelerinin yanaştığı yerin yakınında, sahildedir. Ahi Çelebi camisinin tam karşısındadır. Han: 19 yüzyılda batı mimari tarzında inşa edilen en büyük üçüncü handır. Bina restore edilmiş ve günümüzde özel bir restorana ev sahipliği yapmaktadır.

cafer-baba-kulesi-1
İstanbul Eminönü Cafer Baba Kulesi

 

Cafer Baba Kulesi

Zindan hanın arkasındadır. Dikdörtgen planlı burası: Haliç surlarından, günümüze kadar ayakta kalabilen tek Bizans kulesidir. İçinde: 9 yüzyılda, Abbasilerin yöneticisi Harun Reşid’in elçisi olarak İstanbul’a gelen ve kuleye hapsedilen Cafer Babanın türbesi vardır. Binanın bodrum katındaki bu türbe: özellikle eski mahkumlar tarafından ziyaret edilen kutsal bir yer olarak önem kazanmıştır. Cafer Baba türbesinin hemen yanındaki türbede yatan “Ali Baba” ise Cafer Babanın Müslümanlığı kabul etmiş gardiyanına aittir.

ahi-celebi-camisi-1
İstanbul Eminönü Ahi Çelebi Camii

 

Ahi Çelebi Camisi

Cafer Baba kulesinin hemen yanındadır. Ahi Çelebi: 15 yüzyılda Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı dev külliyede darüşşifa hekimbaşıdır. Fatih’in hastalığında, Sultana sürekli perhiz yemekleri hazırlamıştır. Bu yüzden: bir süre de mutfak eminliği yapmıştır. Bir ara hacca gidip gelmiş ve döndüğünde, 96 yaşında iken, 1523 yılında hizmet ettiği Fatih Sultan Mehmet’in ölümünden 42 yıl sonra vefat etmiştir.

Ahi Çelebi: her yüksek düzeydeki Osmanlı gibi, kendi adına burada bir cami yaptırmayı uygun görmüştür. Bu camiyle ilgili ilginç bir durum vardır. Evliya Çelebi: bu camide uyuya kalıp rüyasında Hz. Muhammed’den “şefahat” isterken yanlışlıkla “seyahat” istemiş ve ardından seyahatlerine başlamıştır.

Cami: 1539 ve 1653 yıllarındaki yangınlarda, 1894 yılındaki depremde ve 1980 yılındaki Haliç çevre düzenlemesinde etkilenmiş ve 2009 yılında ise tamamen restorasyona tabi tutularak özgün formunu yitirmiştir. Caminin hemen yanında, deniz tarafında “Değirmen Han” bulunuyor. Burası günümüzde Marmara Belediyeler Birliği olarak kullanılmaktadır. Caminin hemen karşısındaki bina ise:

istanbul-ticaret-universitesi-1
İstanbul Eminönü İstanbul Ticaret Üniversitesi

İstanbul Ticaret Üniversitesi

Caminin hemen arkasındaki büyük binadır.

Marmara Belediyeler Birliği Binası

Caminin önündeki iki bina, Marmara Belediyeler Birliği tarafından kullanılmaktadır.

eminonu-meydan-2
İstanbul Eminönü Meydanı

EMİNÖNÜ MEYDANI

Bu günün her saatinde çok hareketli meydanın bir yanında “Yenicami” tüm ihtişamı ile duruyor. Öbür yanında ise: Çiçek pazarı, tüm canlılığını korumaktadır.

Güvercinler bu görüntüleri tamamlıyor. Her tarafta, her yerde, gökte, pencerede, elektrik kablolarında, minarelerde, kubbelerde, aklınıza gelebilecek her yerde tünemiş durumdalar.

Meydandaki yem satıcılarından satın alacağınız yemlerle, bu kuşları besleyebilirsiniz. Bence, şehrin bu en merkezi yerindeki meydanda: bir süre gezin ve ortamı teneffüs edin.

Hatta: yine Eminönü meydanının en büyük özelliklerinden olan, hemen deniz kıyısında sandallar üzerinde bulunan mangallarda pişirilen balıklardan yapılan “balık-ekmek” tadın. Lezzet mutlaka hoşunuza gidecektir. Evet, burası çok eski tarihlerden bu yana ticari bir bölge olma özelliğini korumaktadır.

yeni-cami-0
İstanbul Eminönü Yeni Cami-Valide Cami

 

Yeni Cami-Valide Cami

Yapımı en uzun süren cami rekoru buraya aittir. Bir İstanbul caminin inşaatı, normal şartlarda 2-7 yıl arasında sürerken, Yeni caminin inşaatı tam 66 yıl sürmüştür.

Caminin bulunduğu bu bölgede, çok eski dönemlerde Venedik kolonileri ve “Yahudihane” denen ve Yahudilerin oturduğu ahşap apartman blokları bulunuyormuş.

Sultan III. Murat’ın karısı ve ondan sonra tahta çıkan Sultan III. Mehmet’in annesi, Safiye Sultan: burada bir cami yaptırmaya karar verir. Çünkü aslında Safiye Sultan, şehirde anıtsal bir yer isterken, 17 yüzyılda İstanbul’un tüm prestijli bölgeleri önemli yapılarla kaplanmıştır.

Safiye Sultan: Venedik asıllıdır. Venedikli Baffo adında, soylu bir aileden geldiği, babası Korfu adasında vali iken bir deniz yolculuğunda korsanlara esir düştüğü ve İstanbul’a getirildiği söylenir. Ama kendisinin Arnavut asıllı olduğu da söylenir.

Safiye Sultan: burada bir cami yaptırmaya karar verdiğinde: bu bölgede yaşayan, ancak bölgeden çıkması emredilen Yahudiler, Hasköy’e taşınırlar. Ancak Safiye Sultan, buradan çıkarılan Yahudi vatandaşları mağdur etmemiş ve istimlak bedellerini eksiksiz ve hatta fazlasıyla kendilerine ödenmesini sağlamıştır.

Safiye Sultan: camiyi, dönemin önde gelen mimarlarından Davut Ağanın yapmasını ister. Davut Ağa: Mimar Sinan’ın yanında kalfalıktan yetişmiş iyi bir mimardır. Ancak: cami inşaatına başladıktan kısa süre sonra ölür. İşi Dalgıç Mehmet Çavuş devralır.

Ama bu kere de, Sultan III. Mehmet ölür. Bunun üzerine: caminin finansmanında önemli sıkıntılar ortaya çıkar. Zaten Osmanlı saray gelenekleri gereğince, bir önceki padişahın validesi ve eşi, Beyazıtdaki eski saraya gönderilir. Cami inşaatına devam edilemez ve bu arada Safiye Sultan da ölür.

Kubbeyi taşıyacak olan kemerlere kadar yükselmiş olan cami inşaatı, öylece bırakılır ve aradan 50 yıl geçer. Yeni Sultan I. Ahmet: bu camiyi tamamlatmak yerine, Ayasofya’nın karşısında, yeni bir cami yaptırmaya başlar. Halk arasında, yarım kalan caminin adı “Zulmiye” ye yani “Cami kalıntısı” na çıkar.

Bu kere, Sultan IV. Mehmet’in annesi Turhan Sultan; bir külliye kurmak için İstanbul’da uygun bir yer aramaktadır. Ancak, sur içinin son anıtsal yerlerinden birisi olan Eminönü kıyısı da Safiye Sultanın yarım kalmış inşaatı olan Yeni cami tarafından kapatılmıştır.

Hatice Turhan Sultan, kurmak istediği külliyesi için İstanbul’un hakim bir bölümünde uygun yer bulamayınca Yeni cami külliyesini tamamlattırmaya karar verir. Böylece 1661 yılında Yeni cami inşaatına tekrar başlanır. Bu kere mimar olarak Mustafa Ağa görevlendirilir.

Bu arada, Hatice Turhan Sultan’dan söz etmek istiyorum. Hatice Turhan aslında bir Rus’tur ve ünlü Kösem Sultan’a armağan olarak saraya getirilmiştir. Kösem: o dönem, Osmanlı idaresinin en güçlü kadınıydı. Adı da büyük olasılıkla “Kösemen” den geliyordu yani “sürü güden” demekti.

Turhan: işte bu güçlü kadın efendinin yanında yetişerek, bir süre imparatorlukta tek söz sahibi oldu. 39 yıl sultanlık yapan ve kötü yazgısıyla ünlü, cahil ve da Avcı Mehmet: bu Hatice Turhan Sultanın oğludur.

Baş mimar Hacı Mustafa Ağanın çabalarıyla, daha önce çizilen plana sadık kalınarak sürdürülen çalışmalar sonucu, 1663 yılında cami tamamlanır. Ancak ilk plandan farklı olarak bazı değişiklikler yapılmıştır.

Safiye Sultan külliyesinde medrese olmasına rağmen, bundan vazgeçilmiştir. Böylece: İstanbul gibi tarihi dokusu çok eskilere kadar giden şehirde, 1663 yılında açılan ve 300 yıllık camiye “Yeni Cami” ismi verilir.

Yeni cami: İstanbul şehrinde, deniz kıyısında yapılan ilk ve bu büyüklükte yapılan son selatin (Sultanlar tarafından yaptırılan bir tür cami) camidir. Aslında düşük kotta ve denize çok yakın sahadaki bu inşaat alanı: büyük bir külliyenin yapılmasına uygun olmamasına rağmen, caminin ilk mimarı Davut Ağanın üstün başarısı sonucu yapı ortaya çıkmıştır.

Zaten, caminin temeli de ilginçtir. Yarı bataklık ve yumuşak bir zeminde inşa edilen caminin temelleri için, uçlarına demir başlıklar geçirilmiş, sert tahta kazıklar kullanılmıştır.

Zemini: deniz seviyesinden biraz daha yukarıda tutarak, bileşik kaplar prensibinin gazabına uğramasının önüne geçilmeye çalışılmıştır.

Klasik Osmanlı mimari tarzını yansıtan planı: Şehzade ve Sultanahmet camilerinin planlarına benzerdir. Cami: Bizans döneminden kalma ilk İstanbul surlarının kalıntılarının birine dayanır.

Daha doğrusu: caminin yanındaki aşağıda söz edilecek Hünkar Kasrı: adı geçen sur parçasına yaslanır. Yeni cami külliyesi: camiyle birlikte, Hünkar Kasrı, Darülkura, Türbe, Arasta, Sıbyan Mektebi, Çeşme ve sebilden oluşmaktadır.

Caminin, iki minaresi, 66 kubbesi ve avlusunun ortasında şadırvanı vardır. İki minaresinin her birinde: buraya has bir özellik olarak üç şerefe vardır. Hoparlör bulunmayan dönemde: altı müezzin her minareye çıkıp, şerefelerde, aynı tonda ve aynı anda ezan okumuşlardır.

Caminin içi: çok zarif şekilde dekore edilmiştir. Pencereler: renkli vitray camlarıyla süslüdür. Mihrap, Minber ve müezzin mahfili: beyaz mermerdendir. Mihrabın solunda: değerli taşlarla süslü, mozaik bir tablo vardır.

Kürsüsü ve pencere kapakları, sedef kakmalıdır. Pencere üstlerinde: Mustafa Çelebi tarafından yazılan ayet ve sureler görülür.

Duvarları çiniler kaplar. Kubbe, bu camiye özgü bir özellikle, piramidi andırır şekilde yükselir. Merkezi kubbe: çinilerle süslü, dört fil ayağına ve dört kemere oturur. Bu merkezi kubbeyi, dört yarım kubbe destekler. Köşelerdeki dört kubbe ile birlikte, toplam 66 kubbe vardır.

Hünkar kasrı: caminin arkasındaki bu bölüm: tuğla ve taştan yapılmıştır. Bizans döneminden kalma bir sura yaslanmaktadır. Burası padişaha aittir ve padişahın doğrudan camiye girmesi için yapılmıştır.

misir-carsisi-0
İstanbul Eminönü Mısır Çarşısı

 

Mısır Çarşısı

İstanbul’un ikinci büyük kapalı çarşısıdır. Çarşının kubbesi, Kapalı çarşıya göre daha yüksektir. Şehrin en tanınmış ve en büyük baharat çarşısıdır.

Tarihçi Ptokhoprodromos’un yazdığına göre: Bizans döneminde, günümüzdeki Mısır çarşısının bulunduğu yerde, Makron Envalos adında bir baharatçılar çarşısı varmış. Semtte Yahudiler yaşıyormuş.

Arasta bölümü, külliyede camiden sonraki en önemli bölümdür ve “L” planlı olarak düzenlenmiştir. Arasta ve özellikle gurup halindeki dükkanlar: çoğunlukla bir hayrata gelir sağlamak için yapılırdı. İstanbul’da, Eminönü sahil kısmının ticaret bölgesi olması göz önünde bulundurulduğunda: külliye planından medresenin çıkarılıp Arastanın eklenmesinin son derece doğru bir karar olduğu kesindir.

Yeni cami arastası, yapılışından kısa süre sonra “Mısır Çarşısı” olarak anılmaya başlanmıştır ve 1597 yılında başlayan inşaat 1660 yılında tamamlanarak çarşı törenle açılmıştır. Çarşı ilk açıldığında: burası aktar ve pamukçu esnafına tahsis edilmiştir. Bu dönemde, çarşıda bulunan 100 dükkandan 49 tanesi aktarlar tarafından kullanılmıştır. Geri kalan dükkanlar ise pamukçular ve yorgancılar tarafından kullanılmıştır.

Mısır çarşısı, 17 yüzyılda “Yeni çarşı” ve “Valide Çarşı” sı olarak anılmıştır. Ancak, buradaki dükkanlarda satılan malların çoğunluğu Mısır’dan gelen mal ve baharatlar olması nedeniyle, 18 yüzyılın ortalarından itibaren, burası “Mısır Çarşısı” olarak anılmaya başlanmıştır. Yabancı gezginler ve seyyahlar da burayı “Mısır Çarşısı” olarak yazmışlardır.

Edmondo de Amicis’in 1874 tarihli İstanbul Seyahatnamesi yazısında, Mısır Çarşısı hakkında şunlar yazılıdır “İçeriye girer girmez, insanın burnuna öyle keskin bir nebat kokusu çarpar ki, neredeyse gerisin geriye dönülür. Burası: Hindistan, Suriye, Mısır ve Arabistan’dan gelen her türlü baharatın satıldığı Mısır Çarşısıdır. “ Ancak: Mısır çarşısında eskiden sadece baharat değil, her türlü ilaç da satılırdı. İlaçların birçoğu da “Nüzhetül Fi Tercüme-Afiyet” isimli kitaptan yararlanılarak yapılırdı.

Çarşı, tarihi süreç içinde bazı önemli olaylara tanıklık etmiştir. 1691 yılındaki yangın 24 saat sürmüş ve tek bir eşya bile kurtarılamamıştır. 1940 yılında da büyük bir yangın olur. Önemli hasar olur ve çarşının eski görünümü kaybolur.

Evet, Yeni cami külliyesinin en önemli binası Mısır Çarşısıdır.

“L” biçimindeki çarşıda, iki çatalın kesiştiği yerde, lonca vaizinin ahşap kürsüsü vardır. Yani: Çarşının uzun ve kısa kollarının birleştiği alan “Dua Meydanı” olarak anılıyordu.

Burada bir “Ezan Köşkü” vardır. Parmaklıklı bir balkon şeklinde planlanan bu bölüm: çarşının göz kamaştırıcı mekanlarından biridir. Bir görevli, bu meydanda esnafa seslenerek, dua eder ve hayırlı işler görmelerini dilerdi.

Çarşının toplam dördü büyük, ikisi küçük olmak üzere, altı kapısı vardır. Çarşının L plan şemasına göre: iki kolun başlarındaki revakların üstünde odalar vardır. Üstleri kubbe ile örtülü olan bu odalara, çarşının içindeki merdivenle çıkılır.

Çarşının iki ucundaki ana giriş kapıları: mimari bakımdan etki kazandırılmak için yükseltilmiştir. Bu kısımların üst katları: dönemin “Ticaret Mahkemesi” olarak kullanılmıştır.

Çarşı ilk inşa edildiğinde: dükkanlar iki bölümden oluşmaktaydı. Dükkanların ön bölümlerinde: satış yapmaya yarayan bir kısım ve arka bölümde ise depo ve imalathane olarak kullanılan yerler varmış. Onarım sırasında, eyvanları arkadaki odalara bağlayan kapıların bulunduğu duvarlar açılarak, günümüzdeki dükkanlar oluşturulmuştur.

Bir kişi Mısır Çarşısından bir mal alır ve onu beğenmezse, nedene aldın diyenlere: Mısır çarşısından fenerli veya yumurtalı dükkan diyebilmesi için: dükkanların kapılarının üstüne, dükkanların kolaylıkla tanınmasını sağlayan çeşitli işaretler ve semboller (yangın kulesi, küçük bir kayık, devekuşu yumurtası, makas, püskül gibi) konulurmuş. Yani, bu işaretler dükkanların tanınması ve tüketici haklarının korunması için önemliydi.

19 yüzyılın ortalarında, Yeni cami avlusu ile Mısır çarşısı arasındaki bölümde salaş dükkanlar vardır. 1864 yılında bu dükkanlar kaldırıldı ama daha sonra tekrar faaliyete geçtiler. 1941 yılında ise, Yeni cami avlusundan yol geçirilmesiyle Mısır Çarşısı ve Yeni cami birbirinden ayrıldı. 1940-1943 yılları arasında ise, Mısır çarşısı, İstanbul Belediyesi tarafından büyük bir restorasyondan geçirildi.

Bu restorasyonda: yanının dükkan düzeni ve kullanım alanı bakımından özgünlüğü kayboldu. Yapılan son restorasyonda: eyvanlar, arkadaki odalara bağlanmıştır. Odalar ile eyvanları ayıran ahşap doğramalar kaldırılmış, depo olarak kullanılan bu mekanlar dükkan haline getirilmiştir.

Mısır çarşısında, günümüzde de baharatçılar, kuyumcular, aktarlar ve hediyelik eşya dükkanları  bulunur. Burada: yüze yakın dükkan vardır. Peki buradan ne satın alınır? Evde değirmende çekip, kokusu kaçmadan kullanmak isteyenler için tane karabiber, yemeklere lezzet veren safran bitkisi ve damla sakızı satın alabilirsiniz.

Bu damla sakızlarını, buzdolabının soğuk bölümünde bekletebilir ve gerektiğinde döverek kullanabilirsiniz. Suya atıp bekletirseniz: içme suyunuzun mis gibi sakız aromalı olduğunu görürsünüz.

Yine de buradan alışveriş düşünüyorsanız, gezi sırasında yanınızda ağırlık olmaması lehinize olacaktır. Mısır çarşısının o güzel atmosferini içinize çekerek ve baharat kokularını hissederek yürüyün, vitrinlere bakın, zaman ayırın bir kahve için, gül lokumu tadın.

cicek-pazari-2
İstanbul Eminönü Çiçek Pazarı

 

Çiçek Pazarı

Hemen Mısır Çarşısının yanı başındadır. Mevsim çiçeklerine meraklı tüm insanların ve hatta şehri ziyaret eden turistlerin bile, bir şey almasalar dahi önemli bir uğrak yeridir. Bu pazarın ilginç köşelerinden birinde: canlı hayvan satıcıları bulunmaktadır.

Burada: papağanlar, muhabbet kuşları, balıklar, keklikler, paçalı tavuklar, tavşanlar, yavru köpekler ve daha birçok canlı hayvan, yeni sahiplerini bekliyor. Çiçek pazarının diğer renkli simalarının arasında “niyet okuyan tavşanlar” da sayılmalıdır. Tavşanın ağzı ile seçtiği niyeti okuduğunuzda: belki gerçekten geleceğinizle ilgili önemli ipuçları yakalayabilirsiniz.

Evet, Mısır çarşısını gezdik ve çıktık. Külliyenin hemen yanında, avlunun doğu ucunda bir türbe var.

hatice-turhan-sultan-turbesi-1
İstanbul Eminönü Hatice Turhan Sultan Türbesi

 

Hatice Turhan Sultan Türbesi

Türbe: caminin karşısında, Mısır çarşısı tarafındadır. İstanbul şehrindeki en büyük türbedir. Yapım yılı: Yeni cami ile aynı dönem yani 1663 yılıdır. Türbenin kütlesi: orta boyda bir cami gibi görünür.

Oldukça büyük (15 metre çapında) tek bir kubbenin örttüğü, kare mekanlı türbenin dört köşesinde de kubbeye destek veren dört tromp vardır. Bu trompların içinde de, ikişer pencere bulunur. İç mekan: iki yandaki kasnak kemerlerde bulunan, üç kat sıralı pencerelerle aydınlatılır. Çini ve kalem işleri, son derece güzeldir.

Dış avlusu da duvarlarla çevrilidir. Türbenin girişindeki veranda da, camilerde görüldüğü gibi, baklava başlıklı sütunların tuttuğu, yan iki tanesi tonoz şeklinde, ortadaki de yarım küre formunda üç kubbe vardır.

Girişin tam karşısındaki duvarın bir kısmı, dışarıya doğru çıkıntılı yapılmıştır ve dolap şeklindeki bu bölmede bazı değerli nesneler sergilenir. Türbenin içinde 44 tane sanduka vardır. Bunların çoğu minik sultan ve şehzadelere aittir.

Ama burada altı tane de padişah vardır. Burada gömülü padişahlar: IV. Mehmet, II. Mustafa, III. Ahmet, I. Mahmut, III. Osman ve V. Murat’tır. Yani tüm Osmanlı sultanlarının, altıda biri burada yatmaktadır. Bir de Sultan I. Mahmut’un anası, Saliha Sultan vardır.

Türbeler denen bu bölümde, bir de “Havatin” yani “Kadınlar Türbesi” denen bir bölüm daha vardır. Bunun içindeki sandukalarda da küçük şehzadeler ve padişah karıları yatmaktadır.

Böylece: Turhan Sultan: kendi türbesinde, hanedandan gelen veya Saraya hizmet etmiş 150 kişiye ev sahipliği yapmaktadır. Bu da o dönemde kadınların rolünü ve önemini simgelemektedir.

hatice-turhan-sultan-sebili-1
İstanbul Eminönü Hatice Turhan Sultan Sebili

 

Hatice Turhan Sultan Sebili

Cami külliyesinin bir parçası olan zarif sebil: Bankacılar sokağı ile Şeyhülislam Hayri Efendi caddesinin kesiştiği köşededir. 17 yüzyılda yapılmıştır. Sebil: 19 yüzyılda bir yangında hasar görmüştür. Sebilin restorasyonu, İstanbul Arkeoloji Müzesi kurucusu Osman Hamdi Bey tarafından bizzat yapılmıştır. Sebil: bir dönem Belediyenin su satış istasyonu olarak da kullanılmıştır. Demir şebeke işlemeleri, saçak motifleri ve mermer işçiliğiyle dikkat çeken sebil, şehrin en güzel yapılarından birisidir.

Yıldız Dede Hamamı

Yeni caminin arkasındaki sokaktadır. Yıldız Dede: Fatih Sultan Mehmet’in müneccimidir. Fethin tarihini önceden bildirdiğine dair hikayeler anlatılır. Ayrıca, bu hamamın bulunduğu yerde, daha önceleri bir sinagog bulunduğu söylenir. Ancak günümüzdeki hamam 18 yüzyıl yapısıdır.

i-abdulhamit-turbesi-2
İstanbul Eminönü I. Abdülhamit Külliyesi

 

I. Abdülhamit Külliyesi

Külliye: türbe, medrese ve kütüphaneden oluşmakta olup bu yapılar, günümüzde “Ticaret Borsası” olarak kullanılmaktadır. Dağınık külliyenin bazı yapıları Sirkeci civarında bulunmasına rağmen, zarif camisi karşı tarafta, Beylerbeyi sahilindedir. Külliyenin sebili ise, Gülhane Parkı karşısına taşınmıştır.

Sultan I. Abdülhamit: 18 yüzyıl sonlarında yaşamış, talihsiz bir padişahtır. Çünkü başında bulunduğu yorgun imparatorluk, bu yıllarda birbirini izleyen Rus savaşlarıyla başa çıkamamıştır.

Abdülhamit de, saltanatı sırasında en fazla toprak kaybeden padişahlardan birisi olarak tarihe geçmiştir. Zaten bu dertler ve sıkıntılardan bunalarak öldüğü söylenir.

Evet: 1776-1777 yılları arasında Sultan I. Abdülhamit tarafından yaptırılan külliyede revaklı 21 oda vardır.

i-abdulhamit-turbesi-3
İstanbul Eminönü I. Abdülhamit Türbesi

I. Abdülhamit Türbesi

Eski Milli Piyango idaresinin tam karşı köşesindedir. Yapının bulunduğu cadde, İstanbul şehrinin en işlek ve trafiği yoğun caddesidir. Bu yüzden, türbenin bembeyaz mermerleri kararmıştır.

Türbe, Abdülhamit külliyesinin bir parçasıdır. 1780 yılında Mimar Tahir Ağa tarafından yapılmıştır. Yapı: mermer işçiliği yönünden son derece muntazam ve barok üslupla yapılmıştır. Dıştan iki katlı görünümdeki türbenin katları, birbirinden düz kornişli bir silme ile ayrılmıştır. Önünde avlusu vardır.

Dış avlu kapısı üzerinde: sülüs yazı ile ayetler işlenmiştir. Bu avludan: üç gözlü bir revak ile türbeye girilir. Türbenin giriş kapısı üzerinde de, yine ayetler yazılıdır.

Türbe: 26 pencere ile aydınlatılmaktadır. Türbe içinde: Özi kalesinin düştüğü haberini alınca, üzüntüden felç geçirip 1789 yılında vefat eden, padişah I. Abdülhamit gömülüdür. Ayrıca: şehzadeler ve sultan yakınları da gömülüdür. Sultan III. Selim’in öldürülmesine sebep olan ve 1807 yılında idam edilen Sultan IV. Mustafa’nın sandukası da buradadır.

Diğer sandukalar: I. Abdülhamit, II. Mahmut ve Abdülmecit’in çocuklarına aittir. Türbenin en büyük özelliği: kuzey duvarının ortasında, Peygamberimizin ayak izlerini kapsayan mermer bir pano bulunmasıdır. Bu pano: camla kaplı niş içinde muhafaza edilmektedir.

ali-muhiddin-haci-bekir-1
İstanbul Eminönü Ali Muhiddin Hacı Bekir

Ali Muhiddin Hacı Bekir

Bahçekapı’da: I. Abdülhamit külliyesinin hemen yanındaki bu şeker üreticisi kurum: 1777 yılından beri burada iş yapmaktadır. Günümüzde de, çeşitli geleneksel şekerleriyle varlığını sürdürmektedir.

hidayet-camii-0
İstanbul Eminönü Hidayet Camii

 

Hidayet Cami

Yeni caminin arka sokağındadır.

Arapça “Hidayet” sözcüğünün karşılığı “Yol gösterme, doğru yolu arama, doğru yola girme” anlamındadır. 

Caminin ilk olarak yapılması düşünülen yerde yoğun olarak balıkçı barınakları vardır. Sultan II. Mahmut, saraydan çıkarak balıkçı barınaklarının bulunduğu bu bölgeyi gezmiş, durumu yerinde incelemiş ve büyük olasılıkla balıkçıların yaşam şekillerini beğenmemiştir.

Doğru yoldan çıktıklarını düşündüğü balıkçıların doğru yolu bulmaları adına, balıkçı barınaklarının yıkılarak buraya bir cami yapılmasını ister ve camiye de bunu izah eder şekilde “Hidayet” ismini koyar.

Evet: ahşap cami 1813 yılında, Sultan II. Mahmut döneminde, burada yaptırılır.

Ancak: kıyıda, kayıkhaneler ve bekar odaları arasında sıkışıp kalan cami: orada bazı hoş olmayan olaylar gelişince, Sultan II. Abdülhamit tarafından şimdiki yerine taşıtılmış ve ahşap olan caminin yerine, ünlü Fransız mimar Vallaury’e 1887 yılında, kagir ve tek kubbeli olarak yeniden inşa ettirilmiştir.

Mimar Alexandre Vallaury, İstanbul’da doğmuş ve Fransız asıllıdır. İstanbul’da pek çok eser yapmış ve Osman Hamdi Bey tarafından “Mimar-ı Şehir” olarak tanımlanmış bir sanatçıdır.

İlk yapılan ahşap camiden, günümüze kadar gelen tek unsur: avluya giriş kapısıdır.

Yeni yapılan caminin dış kapısındaki kitabede, bu taşınma ve yeniden yapılma durumu yazılı iken, bu kitabe, 2003 yılında bulunduğu yerden çalınmıştır.

Caminin mimari stili, karmaşık bir üslup ve daha çok 19 yüzyılın oryantalist üslubu sergilemektedir. Sonradan ilavelerle iki kat olarak düzenlenmiştir.

Dış duvar silmelerinde: eklektik süslemeler görülür. Dış pencere kemerlerinde ise: Asya ve Kuzey Afrika İslam mimarisinin özellikleri seçilmektedir. Ama yüzey kısmı, is ve dumandan iyice kararmıştır. Zaten caminin çevresi de boğucu şekilde binalarla doldurulmuş ve cami, iki büyük bina arasında sıkışmış kalmıştır.

Cami: yoldan yani avludan 3 metre yukarıdadır ve merdivenle çıkılır. Merdiven basamakları, kısacık minarenin yanından kıvrılıyor. Giriş sahanlığı, sonradan camekanla kapatılmıştır. Son cemaat yeri: ahşap ağırlıklı, küçük ve düz tavanlıdır.

Buradan ana mekana geçilir. Ana mekan: kare planlı ve yüksek tavanlıdır. Osmanlı camilerinde alışılmadık tarzda, tepede sivri kubbe vardır. Kubbenin alt tarafında ise, pencereler dizilidir. Ama asıl iki büyük pencere, karşılıklı iki duvarda görülür. Vitraylarla süslenmiş pencerelerin üste doğru kıvrılarak sivrilen şekilleri ilgi çekmektedir.

Caminin iç süslemeleri kalem işidir. Çini kullanılmamıştır. Çiniler alt kattaki camide görülür. Aslında burada bir gerçek ortaya çıkmaktadır ki: Hidayet cami, bir bakıma iki cami gibidir. Cami: zeminden yüksekte inşa edildiği için, zaman içinde, alttaki boşluk iş yerlerine dönüşmüştür. Burada bir bankanın deposu ve nakliyecilere ait büro bulunur.

Ancak 1992 yılında alt kat boşaltılmış ve camiye çevrilmiştir. Çünkü: tarihi camide, Cuma namazlarında yer kalmamaktadır. Ancak, günümüzde, Cuma namazı dışında, bütün ibadet alt kattaki camide yapılmakta, tarihi üst kat cami ise, sadece Cuma günleri Cuma namazı için açılmaktadır. Bu arada, 1999 yılındaki depremde, caminin bazı duvarlarının hasar gördüğünü de hatırlatmak gerekir.

rustem-pasa-camii-3
İstanbul Eminönü Rüstem Paşa Camii

 

Rüstem Paşa Cami

Yeni caminin çok yakınındadır. Ancak denizden bakıldığında, bu cami seçilemez. Çünkü: Tahtakale’nin yapısal karmaşası arasına karışmıştır. Ancak: bu camiyi sizlere tanıtmadan önce, bilmenizi istediğim çok önemli bir not var, şöyle ki Newsweek Dergisi, burayı “Dünyanın 50 mücevheri listesi” ne dahil etmiştir.

Öncelikle Rüstem Paşa kimdir: Rüstem: Osmanlı imparatorluğunun en ünlü ve güçlü sadrazamlarından biri olarak görev yapmış, aynı zamanda Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan ile evlenmiştir.

Rüstem zamanla büyük bir servetin sahibi olmuştur. Sultan Süleyman’ın oğlu şehzade Mustafa’nın boğdurulmasında, Hürrem Sultan ile birlikte parmağı olduğu söylenir. Mihrimah Sultan: 1560 yılında ölen kocası Rüstem Paşanın ardından 18 yıl daha yaşamış ve 1578 yılında ölmüştür.

Caminin yapıldığı yer: Bizans döneminde “Macro Enbolo” olarak bilinen bir yerdir ve burada Bizans döneminde “Sen Dines” isimli bir kilise bulunmaktaymış. Ancak fetihten hemen sonra, bu kilise “Hacı Halil” isimli bir mescide dönüştürülmüştür.

Rüstem Paşanın cami yaptırmak üzere seçtiği bu bölge: 19 yüzyılda, tütün tacirleri, tahsildarlar, el sanatları ustaları, kazancılar, kantarcılar, ahşap ustaları gibi her türlü ticaretin yapıldığı bir yer olarak önem kazanmaktadır.

Bu hareketli bölgede, şaşırtıcı güzellikte ve bolca çini kullanılarak yapılan bu cami: Rüstem Paşanın ismini ve şaşasını günümüze kadar taşımıştır. Çünkü bu caminin iç mekanında kullanılan çinilere, paha biçilememektedir.

Cami: 1561 yılında, Mimar Sinan tarafından yaptırılmıştır. Ancak: Rüstem Paşa, 1560 yılında öldüğünden, büyük olasılıkla cami, kocasının anısına Mihrimah Sultan tarafından yaptırılmıştır.

Cami: daha önce burada bulunan kiliseden dönüştürülmüş, Hacı Halil mescidinin bulunduğu yere yapılmıştır. Ancak, bu mescit çukurda kalıyordu ve Mimar Sinan, yeni yapılan caminin çevreden görülebilmesi için, caminin altına, dükkanlar bulunan bir platform yapmış ve böylece cami yüksek bir zemine oturtulmuştur. Bu yüzden, camiye merdivenlerle çıkılır.

Mimar Sinan’ın deniz kıyısında yaptığı 3-4 camiden biridir. Caminin zemin katında: bazı dükkanlar bulunmaktadır. Yer darlığı nedeniyle: caminin avlusu kısa tutulmuştur. Şadırvan, aşağıda yol kıyısındadır. Avlunun her iki köşesinde bulunan müezzin odalarına çıkılan merdivenler, zamanın etkileri sonucu bir hayli aşınmıştır.

Caminin kitabesi yoktur. Ancak 1560 yılında bitirildiği kabul edilmektedir. Öte yandan, Mihrimah Sultan tarafından Edirnekapı’da yaptırılan camide ve Rüstem Paşa’nın Şehzadebaşı’nda bulunan türbesinde de ilginç bir rastlantı olarak kitabe yoktur.

Caminin kubbesi: 15.5 metredir ve sekizgen şemalı ayak üzerine oturur. Bu ayaklar ve duvar: kubbe kasnaklarına kadar çinilerle kaplıdır. Ancak, caminin orijinal ve güzel kubbesi, 18 yüzyılda depremde yıkıldığından, günümüzde görülen kubbe, sonradan yapılmıştır.

Zaten, görülen kubbede uygulanan şekiller, caminin yapıldığı dönem olan 16 yüzyıl şekillerine uymaz. Mihrap duvarı yönündeki pencerelerin kıyısında bulunan yer döşemelerindeki renkli taşlar, güzel figürler oluşturacak şekilde döşenmiştir. Bu camiyi öne çıkaran en büyük özelliği: özellikle iç mekanda kullanılan çinilerdir.

Çünkü, 16 yüzyıla tarihlenen bu çiniler, Osmanlı çini sanatının en güzel örneklerini oluşturmaktadır. Zaten, 1560’lı yıllarda, çini sanatı doruğa çıkmıştır ve birçok çini ustası İstanbul’a davet edilmiştir.

Bu ustalar, İstanbul’da gerek bazı eserlerde çalışmışlar ve gerekse yine bazı eserlerde onarımlar yapmışlardır. İç mekanda çok fazla çini harcandığından, İznik çini atölyeleri üretimi yetişmemiş ve ilaveten Kütahya’da yeni çini atölyeleri açılmıştır.

Caminin duvarlarındaki çinilerde: mavinin tüm tonları, narçiçeği kırmızısı, nohut ve kabak yapraklarının yeşilliği, mistik bir yansıma yaratır ve bu yansıma insan ruhunu dinlendirir.

Özellikle: çinilerde kullanılan ve mercan kırmızısı ile yapılmış karanfil ve lale desenleri, muhteşem güzelliktedir. Mimar Sinan, camiyi yaparken çok ilginç bir özellik planlamıştır. Güneş ışınları, günün her saatinde pencerelerden yapının içine girer ve çinilerin ayrıntı ve renkleri en güzel şekilde görülür.

Genellikle camilerin iki minareli yapıldığı İstanbul’da, burası tek minaresiyle iç mekandan ayrı olarak dış mekanda mütevazi bir görünüm sergilemektedir. Cami: 1666 ve 1776 yıllarında, yangınlar sonucu hasar görmüş olup, ardından yapılan restorasyonlarda, çinilerden bir kısmı çalınmıştır.

Şeyh Mehmet Geylani Türbesi

Arpacık caddesindedir. Şehrin bu en eski türbesi, günümüzde dükkanların arasında sıkışıp kalmıştır. Söylediğim gibi, şehrin bu en eski türbesi, her ne kadar zaman içinde birçok değişikliğe uğrayarak özgün halini yitirse de, 1453 yılından kalmadır. Yine söylenenlere göre: türbenin bulunduğu burada: daha önce, Bizans döneminden kalma “San Markus” isimli bir kilise bulunuyormuş.

Bu kilisenin üstüne, ahşap bir cami ve bu türbe yapılmış, cami yok olmuştur. Türbede: kapı girişinde, hemen sağda şeyhin sandukası vardır. Türbenin içindeki yazıların bir kısmının: Fatih Sultan Mehmet tarafından bizzat yazıldığı söyleniyor.

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.

 

İstanbul-Günlük Gezi Planı-Gezi Yazısı

İstanbul günlük gezi planı: Bu gezi planının, yani bu sayfanın, sitede bulunan diğer sayfalarla bağlantısının sağlanması gerekiyor. Yani; örneğin, burada Topkapı Sarayını gezin derken, sitenin diğer bir sayfasındaki “Topkapı Sarayı” ayrıntılı gezi planını çıkarmanız gerek, yoksa elbette burada yalnızca bir yüzeysel plan söz konusu olur. Ayrıntıyı; yine siteden bulmanız ve çıkarmanız gerekiyor. Ayrıca bu plan bir öneridir. Tercihleri ve seçimleri, İstanbul’daki zamanınıza ve ilgilerinize göre siz yapacaksınız.

Evet; ülkemizin en güzel şehirlerinden biri; İstanbul. Bu arada: ben şu ana kadar 54 ülke gezdim, inanın İstanbul gerçekten birçok ülkenin birçok şehrinden daha güzel.

İstanbul’un Güzellikleri

Her ne kadar; yoğun trafik ve kalabalık ta olsa, insanların asla vazgeçemediği, binlerce yıldır yaşamın her kesimine ev sahipliği yapmış, güzellikler diyarı. UNESCO tarafından 2010 yılı, “Dünya Kültür Mirası Kent” listesine alınan, geçmişi ile iç içe yaşayan kültür kentimiz. İşte; bu kenti, yabancılar bizlerden çok iyi tanıyorlar ve hala İstanbul olarak değil de, belki de bazı şeyleri kabullenmek istemediklerinden “Konstantinapolis” olarak isimlendiriyorlar. Hayır. Bu kent, her ne kadar yüzlerce yıl; Roma ve Bizans egemenliğinin hüküm sürdüğü bir kent olarak kalmış olsa da; yüzlerce yıldır da, Türk egemenliği altında. Kentte; her ne kadar Roma ve Bizans kültür varlığı olsa da, o ölçüde ve hatta daha fazla Türk kültürüne ait eserleri görmek mümkün.

Burada; amacımız; İstanbul’da yaşayanlar için; belki de her gün önünden veya yakınından geçtikleri yapıları tanıtmak. İstanbul dışında yaşayanlar için ise; İstanbul’a geldiklerinde, en güzel şekilde ve en kısa sürede: günlük tur planları yapmalarına yardımcı olmak. Yani: İstanbul’da nereye gidelim, nereyi görelim, ne satın alalım, ne yiyelim, ne içelim, gezi planı nasıl yapalım, gezi güzergahımız ne olsun ve benzeri gibi tüm sorularınızın yanıtlarını, burada bulabileceksiniz. Bilgisayarınızdan alacağınız bir çıktı ile; çok güzel bir gezi rotası/planı yapabilir ve bu rota üzerindeki tüm eserleri, müzeleri; atlamadan, unutmadan, geçmeden görebilirsiniz. Evet; iyi geziler. İstanbul’u önce biz çok iyi tanıyalım, sonra yabancılara tanıtalım.

Yalnız; unutulmaması gereken hassas bir husus var. Gerek yabancı turistler ve gerekse bizler için, kutsal mabetlere/camilere girerken; kıyafet zorunluluğunu unutmayalım. Kolsuz kıyafet, kısa etek, şort gibi kıyafetler ve başı açık olarak ibadethanelere girilmemesi gerekiyor. Bu konuda tedbirli olunmasında yarar var, hatırlatırım.

1.GÜN

İstanbul gezi planı: Bu günlük gezide görülebilecek yerlere ait ayrıntılı bilgileri: yine bu sitede: İstanbul, Eminönü, Kumkapı sayfasında göreceksiniz.
İstanbul’daki 1.günümüzde, bulunduğunuz veya kaldığınız mekandan; herhangi bir vasıta ile; Galata Köprüsünün hemen ayağının bulunduğu yerdeki Eminönü Meydanına gelin.
Eminönü Meydanında; çiçekçiler çarşısı ve meydanda bir süre durduktan sonra; Yenicami’ye ve Mısır Çarşısına girin. Mısır Çarşısına mutlaka zaman ayırın. Yenicami’ye de girmenizi öneriyorum. Ama yine de tercih sizin. Mısır çarşısından çıktıktan sonra; Bankalar caddesine doğru yürüyün. Köşede Hidayet Cami var. Buradan sonra: Ankara caddesine çıkın. Karşınıza: Sirkeci Garı çıkıyor. Buradan: Mimar Kemalettin Caddesine ilerliyorsunuz ve karşınızda: Sansaryan Hanı. Yola devam ediyoruz, Hamidiye Caddesine geliyoruz. Burada: Abdülhamit Türbesi var. Türbenin karşısında: Vakıf Han. Mimar Vedat Bey Sokağından ilerliyoruz ve karşımıza Büyük Postane çıkıyor.
Evet, Büyük Postanenin önündeki caddeden, sola doğru yürüyoruz ve Ankara caddesine geliyoruz. Buradan: deniz yönü aksine doğru yürüdüğümüzde: İran Başkonsolosluğu Binası. Buradan: Türkocağı Caddesine girin; İstanbul Erkek Lisesi Binası.
Buradan tekrar geri dönüyoruz. Kazım İsmail Gürkan caddesine giriyoruz. Burada karşımıza: Cağaloğlu Hamamı çıkıyor. Cağaloğlu’nda, Yerebatan caddesinin sağ yanında.
Sonra; Alay Köşkü caddesi ve burada Beşir Ağa Camisi var. Sonra ise: Alay köşkünü göreceksiniz.

Gülhane Parkı

Gülhane Parkı girişinin hemen karşısında: Zeynep Sultan Cami var.
Yokuştan yukarı doğru yürüyün. Karşınıza: Cafer Ağa Medresesi gelecek. Buraya girip, bir süre dinlenebilirsiniz.
Sonra, daha yukarı yürüdüğünüzde, Yerebatan caddesinin başında, Yerebatan sarnıcı karşınıza çıkıyor. İşte, buraya mutlaka girin. Buraya, 1 saatinizi ayırın. İçeride gerçekten hoşunuza gidecek bir ortam var.
Yerebatan sarnıcından sonra; Sultanahmet meydanına dönüyorsunuz. Divanyolu caddesi üzerinde: Firuzağa cami var. Cadde üzerinde, Klot Farer sokağa girin. Solda parkın altında, ikinci bir kapalı su sarnıcı karşınıza çıkacak. Binbirdirek sarnıcı. Buraya da mutlaka girin ve gezin diye öneriyorum.

Klot Farer sokaktan aşağıya doğru yürüyün. Karşınıza Keçecizade Fuat Paşa Cami ve Türbesi çıkacak. Buradan, biraz daha aşağıya yürüdüğünüzde ise, sağdan Su Terazisi sokağa girin ve sağa dönün. Karşınıza: Sokullu Mehmet Paşa Cami çıkacak.
Caminin karşı kapısından çıkışta: Özbekler Tekkesi. Sonra: Şehit Mehmet Paşa Sokakta, tam karşıda, Çardaklı Hamam, hamamın hemen sağına dönünce, Küçük Ayasofya Cami görülecek.

Küçük Ayasofya caminden sonra: denize doğru yürüyün. Sola dönünce, Çatladıkapı. Sarayburnu’na doğru ilerleyin, Bukaleon sarayı kalıntıları. Sonra tekrar geri dönün ve Kadırga Limanı Meydanına geliyorsunuz.

Evet, burası son durak. Bu gezi: en iyi şartlarda; 8-9 saatlik bir zamanınızı alacak ve mutlaka yorulacaksınız. Ama, daha önce de söylediğim gibi; bu plan sizlere bir öneri. Bu gezilecek yerleri; yine bu sitede bulunan: Eminönü, Kumkapı sayfasından inceleyin, mutlaka görmek istediklerinizi işaretleyin ve ona göre rotanızı belirleyebilirsiniz. Benim önerim: yani mutlaka görmenizi önereceğim yerler: Yenicami, Mısır Çarşısı, Yerebatan Sarnıcı, Binbirdirek Sarnıcı, Küçük Ayasofya Camii.

2.GÜN

Evet, İstanbul günlük gezi planı: bugün gezimizi; yine bir tarih hazinesi olan ve açık hava müzesi statüsündeki bir alanda sürdüreceğiz: Sultanahmet meydanı. Bulunduğunuz yerden, herhangi bir vasıta ile; Sultanahmet meydanına ulaşıyorsunuz.

Meydanda; önce, Alman Çeşmesini görüyoruz.

Sonra; Dikilitaş, yılanlı sütun ve örme sütunu görüyoruz. Sonra ise: Türk ve İslam Eserleri Müzesine giriyoruz. (Buraya kadar olan gezi rotamızdaki objelere ait ayrıntılı bilgiyi; yine bu sitemizde, İstanbul, Sultanahmet Meydanı başlığı altından çıkarınız)

Müzeden sonra ise, sıra: muhteşem bir yapı, yabancıların Mavi Cami olarak isimlendirdikleri Sultanahmet camisinde. (Burası hakkında ayrıntılı bilgiyi, yine bu sitede, İstanbul, Sultanahmet camii başlığı altında bulacaksınız) Gününüzün, büyük ihtimalle, yarısı bu mekanlarda geçti.

Ayasofya

Öğleden sonraki bölüme; Ayasofya Müzesini gezerek başlayın. Buraya mutlaka bolca zaman ayırın. Bir zamanlar, dünyanın sekizinci harikası olarak nitelenen bu yapı, kesinlikle ilginizi çekecek. (Ayasofya ile ilgili ayrıntılı bilgiyi, yine sitede, İstanbul, Ayasofya Müzesi başlıklı yazıdan alabilirsiniz.) Daha sonra ise; Aya İrini demek istiyorum, ama burası kapalı, yani gezme şansınız yok. Belki; önünde, yapıyı izlemek için, birkaç dakika ayırabilirsiniz. Bir sanat etkinliğine denk gelirseniz, Aya İrini’nin içini görme şansınız olur.

3.GÜN

Evet; İstanbul günlük gezi planı: inanın, ben sizin yerinizde olsam, bugünü, yani tam günü; yalnızca Topkapı Sarayı/Müzesi için ayırırım. Çünkü: burayı, acele etmeden, tadını ala ala gezmek şart. Bulunduğunuz yerden, uygun bir araç ile (taksi öneriyorum) Topkapı Sarayı’na gidin, girin ve akşama kadar, yorulana kadar, orada gezin.
Büyük keyif alacağınıza, güzel bir tarih hazinesini keşfetmenin mutluluğunu yaşayacağınıza inanıyorum.

4.GÜN

Evet, bugün yine müzeler turu var. Fazla yorulmayacaksınız, ama göreceğiniz eserler; tarihi süreç içinde, sizleri başka alemlere götürecek.

İstanbul Arkeoloji Müzesi

Bugünkü; plan; İstanbul Arkeoloji Müzelerinin gezilmesi. Bu müzeler: üç tane. Arkeoloji Müzesi, Türk ve İslam Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk. Evet; bu üç müze; kesinlikle bir tam güne yakın zamanınızı alabilecek durumda. Gerek Topkapı Sarayı içinden ve gerekse Gülhane Parkından buraya ulaşmanız mümkün.

5.GÜN

Evet, bugün sizlere; daha değişik, tarih dışında bir tur önereceğim. Bugün; kaldığınız yerden, bir şekilde Beyazıt Meydanına gidiyorsunuz. Burada; Çemberlitaş ve Beyazıt kulesini görüyorsunuz ve sonra Kapalıçarşı’ya giriyorsunuz. Evet; dünyanın en eski ve büyük yapılı kapalıçarşı’sı. Burada; güzel ve ilginç bir gün geçireceksiniz ve sanırım özellikle kapalıçarşı; tüm gününüzü alacak. Çünkü; büyük bir mekan.

6.GÜN

Evet, İstanbul günlük gezi planında, bugün size; Haliç istikametini önereceğim. Bu gezi planında: Cibali, Fener, Ayvansaray, Balat, Eyüp semtlerini görebilirsiniz. Bu gezi planında; dini yerler ağırlıkta. Özellikle; Eyüp Sultan Türbesi, Müslümanlar için büyük önem taşımakta. Fener Rum Patrikhanesi ise, Ortodokslar için önemli. Bu arada; Pierre Loti kahvesine uğrayacağız. Evet, zamanınıza göre; bu günü, buralara ayırabilirsiniz. Tercih sizin.

Taksim Cumhuriyet Anıtı

7.GÜN

Evet, İstanbul günlük gezi planında, bugün sizlere; Taksim, Beyoğlu ve İstiklal Caddesinde gezi önereceğim. Bulunduğunuz yerden, herhangi bir araç ile Taksime ulaştığınızda geziniz Taksim Meydanından başlayacak ve Beyoğlu, İstiklal Caddesinde devam edecek ve son olarak Galata Kulesinde bitecek.

Galata Kulesi

İyi geziler diliyorum.

8. GÜN

Bilmiyorum, belki gün sayısı fazla gelmeye başladı. İstanbul’da bu kadar zamanınız olmayabilir. Ama, sonuçta bu gezi planları sizler için bir öneri. Gezilecek yerleri değerlendirip, içlerinden seçim yapabilir ve bu gezi günlerini daraltabilirsiniz. Bugün için örneğin size Dolmabahçe Sarayını gezmenizi önereceğim. Normal şartlarda; yaklaşık 4 saat civarında tutacak gezi süresi, İstanbul’daki zamanınıza göre daha kısaltılabilir.

İstanbul Cihangir

cihangir.genel.2
İstanbul Cihangir

İstanbul Cihangir: İsmini Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlundan almıştır. 17’nci yüzyılda caminin yapılması ve camiyle birlikte yapılan tekkenin gelişmesiyle birlikte semt büyük bir canlılık kazanır. İmar faaliyetleri artar. Evliya Çelebi: İstanbul’un Tarihi isimli kitabında, semtle ilgili olarak şunları yazar “Cihangir tepesine kadar olan ev ve bak.

Tepeye 240 basamakla çıkılır. Kanuni, Cihangir adına bir cami ve çevresine dairevi bir mevkide aynı adla odalar yaptırdı.” Ancak  yerleşim birimleri arttıkça, semt yangınlarla yüz yüze gelir. 1719 Fındıklı, 1765 Cihangir-Sürre Emini Hasan Ağa’nın Tophanedeki konağından yayılan yangınlar: birkaç mahalleyi yok eder.

İstanbul Cihangir in merdivenli yokuş sokağı: 16 sokaktan oluşur. Toplam basamak sayısı ise 1990 tanedir. Bütün sokaklara, belli sayıda basamak çıkılarak ulaşılır. Semtin yangınları ve zorlu coğrafyası, bu bölgenin tulumbacılarını da meşhur yapmıştır. Caminin inşaatıyla birlikte, semt çeşmelere de kavuşmuştur. Günümüzde sadece 17 tanesi kalan çeşmelerin bir zamanlar toplamı 21 adettir.

cihangir.genel.1
İstanbul Cihangir

 

Gelelim günümüze

İstiklal Caddesine yakın olması nedeniyle, İstanbul’un gözde yaşam merkezlerindendir. Semt kendine simge olarak “kedi” seçmiştir. Çünkü burası tam bir kedi cumhuriyeti sayılabilir. Mimari olarak Rum mimarisi özellikleri taşıyan yapılar yoğundur. Günümüzde İstanbul’a gelen yabancıların çoğunluğu, bu semtte yaşarlar.

Özellikle: 1920 yılından sonra akın akın gelip Pera bölgesine biriken Beyaz Rus göçmenlerin bir bölümü, buraya yerleşti. Cumhuriyetin ilanından sonra da Cihangir inşa ve gelişmeye devam etti. Özellikle televizyonlarda aylarca izlenen “Yalan Dünya” dizisinin burada çekilmiş olması, buraya olan ilgiyi arttırdı.

Buranın önemini belirtmesi açısından son bir not: İngiliz Guardian gazetesi tarafından, “Dünyanın yaşanacak en iyi beş yeri” sıralamasında “dördüncü” olmayı başarmıştır. Barları, ekonomik büyümesi ve her adımda karşınıza çıkan sanatçılarıyla semt, farklı renkleri bir araya getirmeyi başarıyor.

kadiriler tekkesi.6
Cihangir Kadirhane

 

 

KADİRHANE-KADİRİLER TEKKESİ

İstanbul Cihangir’den Tophaneye inen yokuşlardan birinin üzerinde kurulmuş, semtin önemli bir yapı kompleksidir. Firuzağa camisinin hemen altındadır.

İstanbul’un günlük hayatının içine, 17’nci yüzyıl başlarında, Tosyalı Şeyh İsmail Rumi tarafından sokulmuştur. Yapı: Bizans döneminden kalma bir manastır kalıntısı üzerine 1630 yılında inşa edilmiştir. 1925 yılında, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına kadar, çeşitli eklemelerle büyütülen ve önemli bir yere sahip olan yapıda, yakın zamana kadar gelenekler sürdürülmekteydi.

Ancak, 2 Nisan 1997 günü bir cami yanar. Kadiriler yokuşu üzerinde bulunan Hacı Piri Cami, Kadiriliğin İstanbul’daki merkezi olan Kadirhane Tekkesinin tevhidhanesidir. Hatta tekkelerin kapatılmasından sonra, burası bir süre ilkokul olmuş, sonrasında Hacı Piri Camii olarak faaliyet göstermiştir.

Zikir törenleri, cami yandığı için misafirhanenin üst katında yapılıyor. Misafirhane, tekkeyle aynı yaştadır.

Çeşme

Tekke binasının dışında bir de çeşme bulunuyor. Bu çeşme 1731 yılında Topçubaşı İsmail Ağa tarafından yaptırılmıştır. Sultan I. Mahmut’un annesi Saliha Sultan tarafından bu çeşmeye su getirilmiştir. Bu yüzden çeşme “Saliha Sultan Çeşmesi” olarak bilinir.

Tekkenin kurucusu olan Şeyh İsmail Rumi’nin türbesi de Kadirhane’nin içinde bulunuyor.

taksim sahnesi.1
Cihangir Taksim Sahnesi

 

TAKSİM SAHNESİ

İstanbul Cihangir Sıraselviler caddesi girişindedir.

1914 yılında mimar Mongeri tarafından yapılmıştır. İlk sahibi Sarıcızade Ragıp Paşa’dır. Bina ilk olarak Majik Sineması adıyla Halil Kamil tarafından işletildi. Sessiz filmler gösteriliyordu. Binanın ismi 1944 yılında Türk Sineması, 1946 yılında Yeni Taksim Sineması ve 1964 yılında Venüs Sineması olarak değiştirildi. 1970 yılında İstanbul Kültür Sarayı yanarak kullanılmaz hale gelince, Venüs Sineması, Devlet Tiyatroları tarafından kiralandı ve tiyatro salonuna çevrildi.

1975 yılında yapı yine Venüs Sineması oldu. 1980 yılında Dostlar Tiyatrosu tarafından burada bir oyun sergilendi. 1983-2007 arasında yapı yine tiyatro sahnesi olarak kullanıldı.

Bu dönemde “Taksim Sahnesi” ismini aldı. 2007 tarihinde, binada kiracı olan İstanbul Devlet Tiyatrosu, kendisine ait olan donanımı sökerek binayı boşalttı. Çünkü binanın sahipleri binanın Mahkeme Kararı ile tahliye edilmesini istediler.

Binanın 2008 yılında yıkılması, 2010 yılına kadar yerine yapılacak alışveriş merkezinin tamamlanması planlandı. Yapılacak alışveriş merkezinde bir tiyatro sahnesi olacağı ve bunun Devlet Tiyatrolarına verileceği söyleniyor.

cihangir camii.000
Cihangir Camii

 

 

CİHANGİR CAMİ

İstanbul Cihangir Pürtelaş Mahallesi, Cihangir yokuşundaki bu cami, günümüzde yüksek apartmanlar arasında kaybolmuştur.

Ancak yine de önündeki banklardan: İstanbul’un güzel manzarasını izlemek mümkündür.

Cami: 1559 yılında; üvey kardeşi Mustafa’nın katledilmesine çok üzülen Şehzade Cihangir için, Kanuni Sultan Süleyman tarafından İstanbul’un hakim bu tepesi üzerine ahşap çatılı olarak yaptırılmıştır. Caminin mimarı, Mimar Sinan’dır. Cami yanında inşa edilen tekke ve sıbyan mektebiyle caminin çevresinde bir mahalle oluşmaya başlamıştır.

27 Kasım 1553 tarihinde Şehzadenin cenazesi İstanbul’a varır ve Şehzade Mehmet Külliyesinin haziresindeki türbede, ağabeyinin yanına defnedilir.

Evet bu cami hakkındaki bilgiler sadece Evliya Çelebinin yazılarında bulunmaktadır. Evliya Çelebi: caminin “İskender-i Zülkarneyn Aleksandıra” isimli kilise yerine yapıldığını yazar. Göklere baş kesmiş yüksek bir dağın tepesinde, cihannüma bir cihangir camidir ki cihan süsüdür.

Deniz kenarındaki dik sokaktan baş yukarı ta Cihangir camine kadar yüz basamak taş merdivenle çıkılır. Nice yiğitler bahis ile dinlenmeden çıkamamıştır. Ta bu derece dik bir yokuştur.”

Cihannüma

Cihannüma: bulunduğu yer olarak çevresi açık ve bu yüzden her tarafa hakim, her tarafı görmeye elverişli anlamında kullanılmıştır. Yine Evliya Çelebinin belirttiğine göre: “cami dört köşe duvar üzerine, yine dört köşe ve balıksırtı kurşun örtülü kubbedir, zira o dağın tepesine ağır bina olması imkansızdır” der.

Yapı: mimari olarak Dolmabahçe ve Ortaköy’deki Balyan camilerine benzer. Mihrabındaki bulut resimleri ilgi çeker. Caminin iki minaresi vardır. Daha önce camiye bağlı bulunan tekke: Halveti Tarikatının Cihangir kolunu kuran Şeyh Hasan Burhaneddin Efendi tarafından kurulan tekkedir. Caminin sağ ve sol yanlarında, günümüze ulaşmayan tekke yapıları varmış, ayinleri de cami içinde yapılıyormuş.

Evet, Kanuni döneminde yapılan cami günümüze ulaşmamıştır. 1719 Fındıklı yangını, 1765 Cihangir 1771 Çivici limanı ve 1823 Tophane yangını, camiye ciddi hasarlar vermiştir. 1823 yılındaki yangından sonra, Sultan II. Mahmut’un sadrazamı Silahdar Ali Paşa tarafından cami onarılmıştır. Son olarak 1874 yılında çıkan yangından sonra, cami Sultan II. Abdülmecid tarafından yeniden yaptırılmıştır. Camiyi ikinci kez yapan mimar Sarkis Balyan’dır. Yani günümüzde görülen cami, mimar Sinan yapısı değildir.

Cami

Cami oldukça dik bir arazide inşa edilmiştir. Bu yüzden avlusu ve bahçesi ile kapladığı alan çok küçüktür.

Cami dikdörtgen planlıdır. Dikdörtgenin dar cepheleri denize ve içeri bakar. Kubbenin çapı 14 metredir. Kubbe dalgalı saçaklıdır. Bu tür uygulama, Osmanlı camilerinde görülmez. Asıl olarak bu tür kubbe uygulaması, Bizans döneminin sonlarında kullanılan bir uygulama türüdür. Kubbe klasik şekilde fil ayaklarına oturmaz. Aksine kubbeyi büyük kemerler taşır. Kubbenin yaptığı baskı, dışarıdan da görülen kuleler vasıtasıyla zemine taşınır. Bu ağırlık kuleleri, camiye uyumlu inşa edilmiştir. Dört kulenin de süslemeleri birbirinden farklıdır.

Son cemaat yerinin kubbeleri ayrıdır. Girişte kapalı alanda olan sağ ve sol son cemaat yeri üzerinde, birer küçük kubbe bulunur.

cihangir camisi.bulutlar figürü.1
Cihangir Camii

 

Caminin içinde duvarlarda çini yoktur. Süslemelerde zengin kalem işleri tercih edilmiştir. Mat pastel renklerle yapılan bu süslemeler içinde, mihrabın süslemeleri dikkat çeker. Mihrap üzerinde, yanlara toplanmış perde motifi çizilmiştir. Perdeler arası ise gökyüzünün tasvir edildiği düşünülen açık mavi bir görünüm boyanmıştır. Camiyi ziyaret ederseniz, bu tasviri mutlaka görmelisiniz. Burada daha çok bulutlar tasvir edilmiş izlenimi verilmektedir.

Caminin duvarları

Caminin duvarlarında: görülmedik şekilde yarım daire şeklinde hatta daha güzel bir tanımlama ile yelpaze şeklinde inşa edilmiş pencereler bulunur. Bu yüzden cami içine çok bol gün ışığı girer ve cami aydınlık bir mekana sahiptir.

Caminin kara tarafındaki köşelerde birer minaresi vardır. Her iki minarede birer şerefe bulunur. Caminin giriş kapısına göre sağdaki minarenin tadilat gördüğü, orİjinaliyle rengi tutturulmamış taşlardan belli olur. Batı tarafındaki minarenin girişi batıya, doğu tarafındaki minarenin girişi doğuya doğru dönüktür.

Minare kaideleri kare şeklindedir. Minarelerin külahları ise, bilinen tarzdaki minare kubbelerinden farklıdır. Günümüzde minarelerden birinin külahında bir eksiklik vardır. Ayrıca, minarelerin şerefelerinin kapıları Kabe’ye dönük olması gerekirken, bu şerefelerin kapıları da o istikamete dönük olsa da açıları farklıdır.

cihangir camii.dışında çeşme.1
Cihangir Camii

Caminin dışında, Tophane tarafındaki kapının hemen yanında bir çeşme vardır. Çeşmenin kitabesi yoktur. Ancak Sultan IV. Murat’ın saymanlarından Silahtar Bıyıklı Mustafa Paşa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Bu çeşmenin de bir musluğu yoktur ve kurudur.

Caminin ön ve arka tarafı, büyükçe bir istinat duvarıyla desteklenmiştir. Hazire sol yandadır. Caminin bahçesinin muhteşem bir manzarası vardır.

Cihangir Parkı

CİHANGİR PARKI

İstanbul Cihangir Güneşli Sokaktadır. Fındıklı yokuşunun hemen tepesindedir.

Park, yörede merdivenleri boyanan park olarak bilinip tanınıyor. 1938 yılımda Nuri Demirağ isimli bir işadamı, buradaki arazisini çocuk parkı yapılmak şartı ile Belediye’ye bağışlamıştır.

Park alanı 1983 yılında, yıkılarak altına çok katlı (6 katlı) otopark yapılmış ve sonra park alanı yenilenmiştir. Bu sırada park alanındaki ağaçlar kesilmiş, park alanı toprak dolgu olmuştur. Ayrıca: parkın ortasında havalandırma bacaları, merdiven çıkışları ve asansör boşlukları bulunmaktadır. Ayrıca, çevre sakinleri, buraya köpeklerini getiriyorlar, park alanında özel bir köpek alanı bulunuyor. (ismi Pati Park)

CİHANGİR SANAT GALERİSİ

İstanbul Cihangir Caddesinde İşparktadır. Beyoğlu Belediyesine ait galeri, park içindedir.

Cihangir Köşe çeşme

KÖŞE ÇEŞME

Çeşme, Cihangir camisine giden yolun köşesindedir. Susam sokağı köşesindedir. Ancak kitabesi yoktur, bu yüzden kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Tek bilinen, çeşmenin levhasına “Köşe Çeşmesi” yazılı olmasıdır. Çeşmenin ayna taşı oymalıdır. Ancak aynı taşı, yarısına kadar toprak altında kalmıştır. Çeşmenin üstü ise, betonla örtülmüştür.

Cihangir Beykent Üniversitesi Hukuk Fakültesi

BEYKENT ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

İstanbul Cihangir Sıraselviler caddesindedir. Beykent Üniversitesi, Beykent Eğitim Vakfı tarafından 1997 yılında kurulmuş bir vakıf üniversitesidir.

İSTANBUL DİMİTRİE CANTEMİR ROMEN KÜLTÜR MERKEZİ

İstanbul Cihangir Sıraselviler Caddesindedir. Burada 2012 yılından bu yana: çocuklar ve yetişkinler için Romence dil kursları düzenleniyor.

firuz ağa camii.esas.0
Cihangir Firuz Ağa Camii

 

FİRUZ AĞA CAMİ

İstanbul Cihangir Firuzağa Ağa hamamı sokakta, Sıraselviler ve Defterdar yokuşunun birleştiği yerdedir.

Yapı: yeşil beyaz rengiyle dikkat çeker.

Sultan II. Beyazıt’ın Hazinedarbaşısı Firuz Ağa tarafından 1491 yılında yaptırılmıştır. Firuz Ağa, bir cami de Divanyolunda yaptırmıştır. Ancak hazinedarbaşı Firuz Ağanın vakfiyesinde tek camiden söz edilmektedir. Böylece, bu caminin ona ait olmadığı, bu caminin banisi olan Firuz Ağanın ise Galata Sarayı ağalarından olduğu tahmin edilmektedir.

Cami

Cami: 1823 yılındaki büyük Cihangir yangınında zarar görür ve Sultan II. Mahmut tarafından yine aynı yıl restore ettirilir ve günümüzde görülen cami ortaya çıkar. Bu cami “Tanzimat Üslubu” denilen mimari karakterdedir. İki taraftan merdivenle çıkılmaktadır.

Cami 380 metrekarelik alan üstündedir. İki katlıdır, üst katta cami, alt katta ise 6 tane dükkan vardır. Duvarlar kagir, çatı ahşap, minare tek şerefeli ve tuğladır. Çatısı kiremit kaplıdır. Caminin minber ve kürsüsü ahşaptır.

Cami ve asmaların altındaki çay bahçeleri, İstanbullular tarafından yoğun olarak ziyaret edilmektedir.

firuzağa kahvesi.1
Cihangir Firuz Ağa Kahvesi

 

FİRUZ AĞA KAHVESİ

Hemen caminin yanındadır. Aslında 1491 yılında inşa edilmiş Firuzağa camisinin avlusudur, bir de bu avluda musalla taşı bulunmaktadır. Ancak, dünyada musalla taşında çay kahve içilen tek camidir. Kahvesini bitiren boş fincanı musalla taşının üstüne koyar, kahve kalabalık olduğundan çoğu zaman çantalar, montlar o musalla taşının üstüne atılır.

Evet, burası eski köy kahvelerini andırır. Burada birçok ünlü sanatçı zaman geçirmektedir. Bölgenin popüler dinlenme yerlerinden biridir. Günün her saati doludur. Şehrin ortasında, en lüks semtlerinden birinde, köy kahvesi havası solumak ilgi çekiyor.

orhan kemal müzesi.0
Cihangir Orhan Kemal Müzesi

 

ORHAN KEMAL MÜZESİ

İstanbul Cihangir Kılıçali Paşa Mahallesinde Akarsu Caddesinde, İtalyan konsolosluğuna 500 metre uzaklıktadır.

Genelde olduğu üzere, müzenin bulunduğu ev, Orhan Kemale ait değildir. Ev, 1997 yılında yazarın ailesi tarafından satın alınmış binadır.

Müze, Orhan Kemal’in anısını yaşatmak için Orhan Kemal Kültür Sanat Merkezi tarafından 2000 yılında kurulmuştur. Müze, Orhan Kemal’in en küçük oğlu Işık Öğütçü öncülüğünde açılmıştır. Bu arada hatırlatmakta yarar var, Orhan Kemal’in asıl adı “Mehmet Raşit Öğütçü” dür.

Bina 3 katlıdır. Ayrıca alt katta “İkbal Kahvesi” adında bir kahve dükkanı ve içinde Orhan Kemal kitaplarının satıldığı bir kitaplık bulunur. Kitaplıktan Orhan Kemal kitapları ve anı fincanları satın alabilirsiniz.

Müzede bulunanlar

Müzede: Orhan Kemal’in çoğu Ara Güler tarafından çekilmiş fotoğrafları, bazı özel eşyaları, daktilosu, mektupları, gözlüğü, kitaplarının ilk baskıları, çalışma odasının modeli, öldüğünde yüzünden alınan mask sergilenmektedir. Ayrıca, müzede Atatürk’ün Orhan Kemale yazmış olduğu ıslak imzalı mektubu da görebilirsiniz. Yine müzede kitaplardan ayrılınca, bir köşede Nuriye Öğütçü’nün dikiş makinesi ve yine camlı vitrinde çay takımı, ütü, sahan, semaver, cezve, teşbih, tırnak makası, fırça, kol saati, masa saati, kol düğmeleri, evlilik cüzdanı, ağızlık, dolma kalem, kolonya şişesi, tarak, gravat, fötr şapka, terlik, tepsi yer almaktadır. Duvarda Turhan Selçuk’un Orhan Kemale “Şimdiye kadar neredeydiniz dostlarım” karikatürü asılıdır. Orhan Kemal Roman Ödülü, 1972 yılından bu yana, müze tarafından verilmektedir.

masumiyet müzesi.0
Cihangir Masumiyet Müzesi
masumiyet müzesi.1
Cihangir Masumiyet Müzesi

 

 

MASUMİYET MÜZESİ

Müze: Boğazkesen caddesinden çıkılıp, bir paralele geçildiğinde, İstanbul Cihangir Çukurcuma caddesinin aşağısındadır. Dünyanın bir kitaptan esinlenen ilk müzesidir.

Romanda: 1974-2000’lerin başları arasında geçen bir aşk hikayesi anlatılıyor. Biri zengin, diğeri orta halli iki aile üzerinden geçmişe dönüşler ve hatıralarla birlikte, 1950-2000 yılları arası İstanbul hayatı anlatılıyor. Müzede ise, romanda anlatılan kahramanların kullandığı, giydiği, işittiği, gördüğü, biriktirdiği, hayal ettiği şeyler dikkatle düzenlenmiş kutu ve vitrinlerde sergileniyor. Özellikle: müzenin koleksiyonu, kitabın kahramanı Kemal’in kendisine sevgilisi Fisun’u hatırlattığı için (biraz tuhaf bir şekilde) biriktirdiği eşyalardan oluşuyor.

Romanı okuyanlar müzenin çeşit çeşit anlamlarını daha iyi kavrayabilirler. Müzeyi gezenler de romanı okurken, fark edemedikleri pek çok şeyi göreceklerdir. Roman 2008 yılında yayınlandı, müze ise 2012 yılında açıldı. Yanınızda roman varsa, giriş ücreti alınmıyor. Yoksa giriş ücretlidir. Müzenin dükkanından yine romanda geçen karakterlerin kullandıkları objelerin benzerlerini satın alabilirsiniz.

çukurcuma. antikacı dükkanları.1
Cihangir Çukurcuma
çukurcuma.antikacı dükkanları.1
Cihangir Çukurcuma
çukurcuma.antikacı dükkanları.2
Cihangir Çukurcuma

 

ÇUKURCUMA

İstanbul Cihangir Firuz Ağa camisinin batı bölümündedir.

İsmini: Fatih Sultan Mehmet’in fetihten sonra ilk Cuma namazını burada kılmasından almıştır. Fatih Sultan Mehmet, bir Cuma günü buradan geçerken, namaz vaktinin geldiği kendisine söylenince, bu cumayı da şu çukurda kılalım der. Ondan sonra bölgenin adı Çukurcuma olarak anılır.

Öte yandan, çevresindeki Beyoğlu, Galatasaray ve Taksim’e göre daha çukurda kalması nedeniyle de buraya Çukurcuma isminin verildiği söylenir.

Buranın semt olarak özelliği: İstanbul’un bilinen en iyi antikacılarının burada bulunmasıdır. Ağa hamam sokaktaki antikacı dükkanlarında: eski gemici lambaları, maşrapalar, emaye kaplar, kolonya şişeleri ve kahve fincanları gibi hediyelik objeler görebilirsiniz.

Eski avize arayanlar da burayı ziyaret etmelidir. Yine aynı sokakta, Yeşilçam kokulu meşhur Asri Turşucu vardır. Adile Naşit ve Münir Özkul’un “Neşeli Günler” filmindeki unutulmaz turşu kavgasının yapıldığı dükkan buradadır.

Dükkan 1938 yılından bu yana hizmet vermektedir. Altıpatlar Sokakta ise: mahallenin meşhur mezecisi bulunur. Boşnakça “Anne” sözcüğünden ismini alan mezeci, Nisan 2016 tarihinde açılmıştır. Mezecinin karşısındaki mekan “Derviş Baba Deliler, Abdallar, Meczuplar ve Aşıklar Kahvehanesi” dir.

Burada: kışın ortasında açıkta kalıp parkta yaşamaya çalışan aileleri, evlerine yemek götüremeyen babaları ve kahvelerden, lokantalardan kovulan, aileleri utandığı için de dışlanan, mahallenin delilerine sahip çıkınca, ortaya çılgın bir fikir” geldi.

Bir tabureye ilişip çayınızı içerken gönüllü yardım projeleri hakkında bilgi alabilirsiniz.

The Guardian gazetesi, 2008 yılında gezi ekinde Çukurcuma’ya yer vermiş ve şöyle yazmıştır “İstanbul için genel kanı doğu-batı sentezi şeklindedir. Ancak Çukurcuma hem doğu, hem batı, hem eski, hem yeni, hem trendy hem demode …”

Cihangir Çukurcuma Camii

Çukurcuma Camii

Cami aynı zamanda “Molla Fenari Cami” olarak da bilinmektedir. Çukurcuma’da bir yol kavşağındadır.

Cami: Şeyhülislam Muhittin Mehmet Efendi tarafından, 1541-1547 yılları arasında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Ancak günümüzde görülen hali orijinal değildir. İlk halinden günümüze sadece birkaç sıra örme taş ve minarenin temelleri kalmıştır.

Cami, muhtemelen 1823 yılındaki Firuzağa yangını sırasında yanmış ve bu tarihten sonra yeniden yapılmıştır. 1968 yılında bu kere, Vakıflar Genel Müdürlüğü camiyi onarttırmıştır. Caminin bitişiğinde olan Sıbyan mektebi, günümüze ulaşmamıştır.

Caminin avlusu yoktur. Kubbesizdir ve çatısı ahşap bir çatı ile kapatılmıştır. Minber ve kürsüsü de ahşaptır. Minaresi tek şerefelidir.

Cihangir Antikacılar Çarşısı

ANTİKACILAR ÇARŞISI:

Burada Faik Paşa Yokuşu olarak bilinen Faik Paşa Caddesinde birçok antikacı bulunuyor. Gerek yurt içi ve gerekse yurt dışından toplanış binlerce antika obje buradaki dükkanlarda satılıyor.

Ömer Ağa Çeşmesi:

Caminin karşısında bir çeşme vardır. Çeşme 1720 yılı yapımıdır.

Cihangir Çukurcuma Hamamları
Cihangir Çukurcuma Hamamları

 

Çukurcuma Hamamları

Çukurcuma caddesi üstünde, karşılıklı iki hamam vardır. Bunlardan Boğazkesen tarafındaki “Çukurcuma Bostancıbaşı Hamamı” ve Çukurcuma camisinin karşısındakinin adı ise “Çukurcuma Sürahi Hamam” dır.

Her iki hamam da, Sultan I. Abdülhamit’in eşi ve Sultan II. Mahmut’un annesi Nakşidil Valide Sultan’ın Beyoğlu’nda vakfettiği su tesislerinin, 1831 yılında hizmete girmesinden sonra yapılmıştır.

Çukurcuma Sürahi Hamamı, bu hamamlardan meşhur olandır ve Çukurcuma Hamamı olarak da bilinmektedir. Ayrıca sürahi ismi, zamanla Süreyya’ya dönüştüğü için Çukurcuma Süreyya Hamamı olarak da bilinir.

faikpaşa yokuşu.1
Cihangir Faik Paşa Sokağı-Yokuşu

Faik Paşa Sokağı-Yokuşu

İstanbul Cihangir Çukurcuma semtinin simgesidir.

Sokağa ismi verilen Faik Paşa: aslında Francesco della Suda isimli bir İtalyan eczacıymış.  Yoksul bir İtalyan ailenin çocuğu olarak Yunanistan’da doğan Francesco Della Suda: yetim kalınca İstanbul’a yerleştirilir. Mekteb-i Tıbbiye’den 1844 yılında mezun olur ve İstanbul’un ilk eczanelerinden birini, Büyük Eczaneyi (Grand Pharmacie Della Suda) İstiklal caddesinde açar.

Zamanla Padişah Abdülaziz’in baş eczacılığına yükselir ve Paşa ünvanını alır. Bu sırada da yokuşun başındaki bir evde oturur.

Adını bu üst düzey sakinlerinden alan sokakta, bir zamanlar İstanbul’un varlıklı Rum, Ermeni ve Levanten aileleri yaşarmış. Çoğu Galata kulesini gören, Pazar günleri St. Antuan kilisesinin çan seslerinin yankılandığı o daireler bugün el değiştirip, semtte bir emlak meselesi haline gelmiştir.

Tarihi  doku olarak nitelendirilen dairelerin fiyatları, sokağın kartpostal görünümüyle toplandığında ortaya çok yüksek rakamlar çıkar. Eskiden burada sokağın bir tarafında zenginlerin evleri ve sokağın diğer tarafında ise zenginlerin evlerinde yaşayan hizmetkarların ve sıradan halkın evleri varmış.

Zenginlerin yaşadıkları evler: daha yüksek ve dış duvarlarında çeşitli heykellerle ve motiflerle süslenerek inşa edilirmiş. Diğer binalar ise, daha sade ve alçak katlı olarak yapılırmış. Televizyondaki “Paramparça” dizisinde Gülseren’in evi de, sokağın en taş binalarından birisindedir.

Cezayir Sokağı

Galatasaray Lisesinden başlayıp devam eden sokakta, bir çok alternatif lezzetlerin bulunduğu restoranlar vardır. Bu sokağa, Bostancıbaşı caddesinden merdivenlerle çıkılır. Zamanında bir Fransız sokağı olarak yaratılan burada: geriye sadece dükkan isimleri kalmış durumdadır.

Pointe Virgule, Blanche, Desir, La Fee gibi isimleri olan, kadife sedirli mekanlarda, yüksek sesli Türkçe canlı müzik ve nargile keyfi bulunuyor.

Sanatkarlar Parkı-Roma Parkı

Buradan: Topkapı Sarayı, Üsküdar, Haydarpaşa, Kız Kulesi ve Boğaz’ın eşsiz manzarasını izleyebilirsiniz. Ancak hava karardıktan sonra buraya gidilmesi önerilmiyor.

Bostancıbaşı Caddesi

Burada sarı cepheli, kepenkleri ve kapısının üzerinde “Zenovitch Apt” yazısı bulunan “House Hotel” bulunuyor. Bina: Karadağlı deniz tüccarı Milos Zenovitch tarafından 1883 yılında iki apartman olarak yaptırılmıştır. Zenovitcherin ailecek yaşadığı apartman, 2010 yılında aslına uygun olarak restore edilmiştir.

Ağa hamamı

Turnabaşı caddesindedir. Fenerbahçe Deniz Fenerine gelir sağlamak için, 1454 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Hamam önceleri sadece hanedana hizmet edermiş. 1844 yılında Sultan Abdülmecit döneminde büyük bir onarım geçirmiştir.

Cumhuriyet sonrasında ise, hamamın yeni sahibi olan Ermeni kadın, hamamı ilk defa halka açmıştır. Ancak 1940 yılında yine el değiştiren hamam, günümüzde sadece turistlere hizmet vermektedir.

corinne otel.1
Cihangir Corinne Hotel

Corinne Otel

Faik Paşa caddesindedir. Bu görkemli bina, 1’nci Milli Mimari Dönemin önemli ismi Mimar Kemaleddin Bey tarafından yapılmıştır. 1911-1913 yılları arasında, Evkaf Nezaretinin siparişiyle, 3’ncü Vakıf Hanı olarak inşa edilmiştir. Neo-klasik Osmanlı stilinin en iyi örneklerinden birisidir.

Bir dönem Osman Yağmurdereli tarafından film platosu olarak da kullanılmıştır. 1990’larda meşhur olan “Yılan Hikayesi” dizisinde Memolinin evi, Av mevsimi filminde Cem Yılmaz’ın evi olarak kullanılmıştır. 3’ncü Vakıf Hanın otel macerası, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından ihaleye çıkarıldığı 2011 yılında başlar.

Bina: 2 yıl boyunca çağdaş, modern ve lüks bir anlayışla tepeden tırnağa restore edilir. İlk yapılışının tam 100 yıl ardından, butik otel olarak açılır. Adını, yan sokakta yaşadığı sırada Atatürk ile mektuplaşan, milli mücadeleyi desteklediği ortaya çıkınca İngiliz baskısıyla İstanbul’u terk etmek zorunda kalan İtalyan opera sanatçısı Madam Corinne’den almıştır.

SOFU BABA TÜRBESİ

Mebusan Yokuşundadadır. Sofu Baba’nın Fatih Sultan Mehmet’in askerlerinden biri olduğu söylenir. Fetih sırasında şehit olmuştur. Evet, Sofu baba hakkında bazı rivayetler bulunmaktadır.

Bunlarda, genellikle Sofu Baba’nın askerlere yardım ettiği söylenir. Türbe günümüzde kapalıdır, anahtarı bölge esnafındadır, esnaftan anahtarı alınarak türbe ziyaret edilebiliyor.

Beyoğlu gezi rehberi.