Adana Feke

Adana Feke


Adana’nın en eski ilçelerinden biridir. Gerek tarih ve gerekse tabiat ve doğa severler için uygun yerler bulunur, buranın toprakları Karadeniz bölgesine benzer, her yan yemyeşildir.

ULAŞIM

Feke, Adana il merkezine 122 km. uzaklıktadır. Feke-Kayseri arası 230 km ve Feke-Kozan arası ise 48 km uzaklıktadır.

Adana Feke

GENEL

Feke, yurdumuzun güneyinde İç Toroslara doğru uzantısı olan bir bölgede kurulmuştur. İlçe engebeli bir arazidedir. Sarp dağlar çoğunluktadır, geniş bir ormanlık alan vardır. İlçe merkezinin denizden yüksekliği 620 metredir.

Karasal iklim görülür, kışlar yağışlı, yazları yarı kurak ve serin geçer. Akşamları serindir, bu yüzden Adanalılar sıcak yaz günlerinde burayı tercih ederler.

Feke, Adana’nın en eski ve turizme açık ilçelerinden birisidir. Seyhan nehrini oluşturan kolları tarafından yarılmış derin vadilere sahiptir.

Adana Feke


Rafting için ülkemizin en elverişli ırmaklarından olan, Göksu, bu ilçededir. Rafting sporuna gönül verenler, burada, bu sporu yapabiliyorlar.

NE YENİR

Feke’de başlıca yöresel lezzetler, şunlardır: Kabak Yaprağı ve Çiçek Dolması, Toparlan (Ekşili Köfte) çorbası, Dövmeli Kızılkabak Yemeği, Menengiç (Çıtımık) çorbası sayılabilir.
Bunun dışında: yörede, çok sayıda alabalık tesisi bulunmakta. Severseniz, alabalık yemek de mümkündür.

Adana Feke

TARİHÇE

Feke, ilk çağlardan günümüze kadar, birçok kavim ve devletlere yerleşim alanı olmuştur. İlçenin, tarihi süreçte: MÖ.16’ncı yüzyılda, Hititlerin hakim olduğu bir federasyon bölgesinde kurulduğu rivayet edilmektedir.

Feke: MÖ.6’ncı yüzyılda Perslere, MÖ.333 yılında ise Persleri yenen Büyük İskender’in eline geçmiştir. İskender’den sonra, MÖ.1’nci yüzyıl sonlarına doğru, Roma imparatorluğuna ve daha sonra ise Bizanslıların ellerine geçmiştir. 1097 yılında, Ruben’in oğlu Konstantin I, Feke kale şehrini Bizanslılardan alır ve Ermeni krallığının başkenti yapar. Ardından Toros I, 1111 yılında kaleyi geliştirerek saray, 1173 yılında Sis şehrine taşınacak olan piskoposluk merkezini ve yeni binaları inşa eder. I. Toros’un Kapadokya bölgesinden elde ettiği ganimetleri, Feke’de sakladığı bilinmektedir.

1375 yılında, Mısır Memluklarının işgali ile, Ermeni hakimiyetine son verilir. 1517 yılında ise, Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı devleti tarafından fethedilir. Sonraki yıllarda, Yüreğil, Türkmen Beylerinden Ramazanoğlu ailesinin idaresine girer.

I. Dünya Savaşı sırasında, Fransızların Maraş-Antep ve Adana’yı işgalini fırsat bilen, Haçin ve Feke Ermenileri, buralarda bulunan Türklere, Fransızların tahrikiyle, akla hayale gelmedik işkenceler yaparlar. Ermenilerin bu hareketlerini önlemek için Kaymakam Şeref Bey, şehir halkını silahlandırarak bunlarla mücadele başlatır. 1920 yılının Mart ayında, Arap Ali komutasındaki kuvvetler tarafından Feke kurtarılır.

Adana Feke Karacaoğlan Kültür ve Sanat Şenliği

Fekeliler, her yıl 22 Mart tarihini kurtuluş günü olarak kutlar. İlçe merkezi Eski Feke’den 1943 yılında bugünkü yerine nakledilir. Feke, Ermeniler tarafından Vahga, Bizanslılar tarafından Baka, Araplar tarafından ise Bahgai olarak isimlendirilir. Feke Belediyesi 1895 yılında kurulmuştur. İlçede 28.03.1980 tarihinde büyük bir sel felaketi yaşanır.

Adana Feke Karacaoğlan Kültür ve Sanat Şenliği

KARACAOĞLAN KÜLTÜR VE SANAT ŞENLİĞİ

Karacaoğlan, Feke ilçesine bağlı Gökçeli’de 1606 yılında doğmuştur. Asıl adı Hasan’dır. Çok esmer olduğu için ona Karacaoğlan denmiştir. Feke çayının tek geçit verdiği Kanlıgeçit’ten geçerek Feke’yi terk eder ve Kozan’a gider. Orada Sis valisi tarafından beğenilen, düğünlerin ve şenliklerin söz ve saz ustası kabul edilen ozan, valinin eşinin tehdidi sonucu oradan Maraş’a gider, bir zaman sonra memleketine dönerek yavuklusu Zeynep ile evlenir. Kozanoğlu Beyinin konağında türkü söylemiştir. Eşiyle ve Kozanoğlu Beyi ile yaşananlar yüzünden, bir daha dönmemek üzere Feke’den ayrılır. Ancak şiirlerinde doğduğu yerlerden, özlemlerinden sıkça söz etmiştir.

Her yıl 15 Ekim tarihinde Feke’de uluslararası düzeyde Karacaoğlan Kültür ve Sanat Haftası kutlamaları yapılır. İlk Karacaoğlan festivali, 1974 yılında yapılmıştır. 1990 yılında ise uluslararası düzeyde festival yapılır. Bu festivaller Kültür Bakanlığı kanalı ile düzenlenir. İlçe merkezinde bulunan Karacaoğlan heykeli de Kültür Bakanlığı tarafından 5 Kasım 1993 tarihinde dikilmiştir. İlçede birçok tesise Karacaoğlan ismi verilmiştir. Sosyal ve kültürel etkinlikler ve yarışmalar, Karacaoğlan adı ile düzenlenir. Karacaoğlan festivali, ilçede İndere Yaylasında yapılmaktadır.

GEZİLECEK YERLER

İlçe sınırları içinde, 6 kale ve 15 kilise kalıntısı vardır.

Adana Feke Kalesi

FEKE KALESİ

İlçe merkezine 6 km uzaklıkta Eski Feke bölgesindedir.

Buradan geçen kervan yolunu kontrol etmek için, 12’nci yüzyılda 315 metre yüksekliğe yapılmıştır. Ermeni kaleleri genelde yükseklere yapılmıştır. Bunun sebebi: düşmanın kuşatma sırasında lağım atmasını önlemek ve savunmayı kolaylaştırmaktır. Kayadan oluşturulmuş duvarlar, uçurumlar ve dağ sırtları savunma aracı olarak kullanılmıştır. Bu yüzden hendeğe ihtiyaç duyulmamıştır.

Feke kalesi, Kilikya Ermeni krallığının ilk kalelerinden biridir. Hatta Ermeni krallığının kurulduğu yer ve Ermenilerin en erken tarihli askeri yapısı olarak kabul edilir. Kalede kim tarafından ve ne zaman yapıldığına dair bir yazıt yoktur, ayrıca Ermeni kaynaklarında da bir tarih ve kimin yaptırdığı hakkında kayıt yoktur. Ancak yapılan incelemeler sonucuna göre, kalenin dört dönemde yapıldığı düşünülür.

Adana Feke Kalesi
Adana Feke Kalesi

  
Binli yıllarda ise, Kilikya Ermenistan’ın da yer almış ve son 150 yıla kadar yerleşim görmüştür. Kale, 1270 metre yükseklikteki bir tepe üzerindedir. Diğer Ermeni kalelerinden farklı olarak, iki mimari uygulamasıyla dikkat çeker.

Birincisi: giriş kapısından hemen sonra başlayan ve yılan gibi kıvrılan kalenin içine ulaşan tonoz örtülü, merdivenli tüneldir.

İkincisi ise: Ermeni kalelerinin hepsinde bulunan şapelin Feke kalesinde bulunmamasıdır.

Feke kalesinin tarihindeki en önemli olay, 1138 yılında Bizanslılar tarafından kuşatılmasıdır. Feke kalesi, ovadaki kaleler gibi çabuk teslim olmamış, üç hafta süren kuşatma sonuç vermemiştir. Bunun üzerine, iki tarafın en iyi iki savaşçısının galibinin sonucu belirlemesine karar verilmiştir. Kale, bu iki savaşçının mücadelesinde Bizanslının üstün gelmesi sonucu, Bizanslılara teslim edilmiştir. Bir-iki yıl sonra, Danişmend Beyi Muhammed bin Gazi, kaleyi Bizanslılardan almıştır.

1145 yılında ise, Levon oğlu II. Toros, kaleyi Danişmentlilerden geri almıştır. II. Toros, Feke’yi atalarının yaptığı gibi aşağı Kilikyanın fethinde merkez üs olarak kullanmıştır. 1275 yılında Sis (Kozan) Patriği, Memlük saldırılarından korunmak için Feke’ye sığınır. Ermeniler 1920’lere kadar bu bölgede yaşamlarını sürdürmüştür. Evet kalenin tarihi geçmişi hakkında bilgi verdikten sonra, şimdi mimari özelliklerine bakalım.

Adana Feke Kalesi

  

Mimari özellikleri

2 katlı kale mimari olarak inanılmaz teknik özellikler kullanılmıştır. 8 burcu ve 1 gözetleme kulesi vardır. Günümüzde bu burçların yarıdan fazlası toprağa gömülü durumdadır. Feke kalesi, tepede kuzey-güney doğrultusunda yılan gibi kıvrılan beden duvarlarıyla kendini gösterir. Ulaşılması güç olan kalenin beden duvarları, genellikle istinat duvarına benzer. Doğu beden duvarının altındaki uçurumun derinliği 18-60 metre arasındadır. Güneye doğru gittikçe uçurumun derinliği azalır. Güneybatı bölümde girişin bulunduğu bölüme ulaşılır. Kalenin girişine ulaşmak için yapılmış merdivenin, kalenin dışındaki bölümü, kuzey-güney doğrultusundadır. Merdiven beden duvarı ile korunur durumdadır. Sonrasında sert bir dönüş yaparak giriş bölümüne yönelir. En yaygın düzenlemelerden birisi, doğru yolu bulmak için 90 derecelik dönüşler gerektiren dönemeçli olanıdır. Bu tür girişler: Anavarza, Yılanlı, Tamrun, gibi kalelerde de görülür. Buradaki kalede ise, dönemeçli düzenlemenin ucuna, yılankavi, tonozlu merdiven eklenerek girişler daha da karmaşık hale getirilmiştir. Evet, giriş bölümü içinde de devam eden merdiven, daha sonra iyi korunmuş tonozlu bir tünel içinde kıvrılarak, yukarıya kalenin içine ulaşır.

Giriş kulesinden sonra, kalenin en önemli savunma bölümü olan batı beden duvarına ulaşılır. Tepenin kuzey ucunda, büyük boyutlu ve yuvarlak planlı burç, kalenin en etkili ve güçlü savunma elemanıdır. Kalenin uçurumların, kayaların üstüne inşa edilmiş olan doğu beden duvarının çok küçük bir bölümü, parçalar halinde günümüze gelmiştir. Güney uçtaki burç ve onun devamı olan yaklaşık 27 metrelik bölüm görülür. Diğer bölüm ise, güneyde kayaya oyularak yapılmış giriş bölümü merdivenlerinin bittiği yerdedir. Kalenin duvarları moloz taş olup, dıştan ve içten kesme taşlarla kaplanmıştır. Taş işçiliği muazzam güzeldir. Kalenin güney kısmının bir bölümü yıkılmış, batı kısmında ise yuvarlak kulelerden bir tanesi, yıldırım düşmesi sonucu tahrip olmuştur. Günümüzde kale burçlarının bir kısmı toprağa gömülü durumdadır.

Adana Feke Kalesi

 

Kalenin içi

Kalenin giriş kısmı güneybatıdan olup, yuvarlak kemerli kapıdandır. Giriş kısmının büyük bölümü tahrip olmuş, diğer kale duvarları yer yer sağlam ve ayakta kalabilmiştir. Kalenin orta kısmı geniş, kuzey ve güney kısımları ise dardır. Kalenin iç kısmında tahrip olmuş bina komplekslerinin duvarları bulunmaktadır. Kalenin içinde en önemli eleman olan büyük boyutlu bir sarnıç bulunur. Sarnıç derinliği 8 metredir. Kısmen kayaya oyulmuş sarnıç, itinalı bir işçilikle yapılmıştır. Tepesindeki tonozun üstünde 7 tane havalandırma deliği vardır. Ayrıca çeşitli işlevler için planlanmış mekanlar bulunur. Ancak, diğer Ermeni kalelerinden ayrı olarak burada şapel yoktur. Bu durum, kaleye 1 km uzaklıktaki sağlam Bizans kilisesinin kullanılmış olduğunu akla getirir.

Evet, kalenin gerek insan ve gerekse tabiat olayları ile daha fazla tahrip olmaması için onarılarak koruma altına alınmasında yarar vardır. Siz bu yöreye yolunuz düşerse, mutlaka gidip Feke kalesini gezin görün, özellikle giriş kısmındaki merdivenleri özellikle inceleyin, sarnıcı görün, ilginç bir kale, gezilmeye görülmeye değerdir.

Adana Feke Kara Kilise-Manastır-Surp Nişan Ermeni Kilisesi
Adana Feke Kara Kilise-Manastır-Surp Nişan Ermeni Kilisesi

 

KARA KİLİSE-MANASTIR-SURP NİŞAN ERMENİ KİLİSESİ

Feke-Saimbeyli karayolunun solunda, eski Feke yerleşim alanı içinde, Feke kalesinin güneyinde, Feke kalesine çıkan yol üstündedir.

Manastırın hemen kuzeyinde tarım yapılıyor. Köy yerleşimiyle iç içe olması nedeniyle taşları kullanılmış, kaçak kazılarla yapı tahrip edilmiştir. Manastırın Geç Roma veya Erken Bizans döneminde (5 veya 6’ncı yüzyıllarda) inşa edildiği düşünülüyor. Ancak bazı kaynaklarda, 11 ve 12’nci yüzyıllara ait Ermeni kaynaklarında, burada Feke kalesinin hemen yakınında Kastalawn veya Vakha isimli bir manastır olduğu ve Kilikya Ermeni Krallığının önemli bir dini merkezi Anazarbos (Anavarza) Piskoposunun bu manastırda ikamet ettiği belirtilmektedir.

Adana Feke Kara Kilise-Manastır-Surp Nişan Ermeni Kilisesi

 

Yapıldığı dönemde 14 kilisenin buraya bağlı olduğu söyleniyor. Evet, manastırın dış duvarlarından kuzey yönündeki ayaktadır. Ayrıca manastır müştemilatı olduğu ve kapı üstünde kitabesi bulunan kapalı ve yer altında mekanları bulunmaktadır. Manastırın kilisesinin apsisi yıkılmış, ancak sağ ve sol duvarlar ayakta durmaktadır. Yapı kesme taştan, bindirme tekniğiyle yapılmıştır. Ancak geç devirde onarılarak kullanıldığını belgeleyen moloz ve yer yer poligonal örgüler vardır. Kilisenin içinde manastır dış duvarında insan eliyle yapılmış büyük tahribat vardır.

Adana Feke Uğurlubağ (Hefkereyebakan) Kalesi

UĞURLUBAĞ (HEFKEREYEBAKAN) KALESİ

İlçe merkezinin güneydoğusunda bulunan Uğurlubağ köyündedir. Uğurlubağ köyü, kalenin batısında yer alır. Ortaçağ döneminden kalmadır. Çevredeki yolların kontrolü için yapılmıştır. Yani jeopolitik açıdan oldukça önemli bir konumdadır. 1012 metre rakımlı tepede, yoldan yüksekte, sarp ve dik uçurumlarla çevrili bir kaledir. Kuzeyinde ve doğusunda yüksek uçurumlar bulunur. Taş işçiliği Kozan kalesindeki işçiliğe benzer. Horasan harçlı, kesme ve moloz taş örgülü savunma duvarlarına sahip küçük hacimli bir kaledir. Girişi güney yönündedir.  Batı yönünde, üzeri kemerli 6 adet, bir üst kademede ise 3 adet mazgal açıklığı bulunur. Kalenin uçuruma bakan doğu kısmında, duvar izi kalıntıları yer alır. Kuzey-güney uzunluğu 25 metre, doğu batı uzunluğu 27 metredir. İç mekandaki kod farkından dolayı plan veren bir yapı kalıntısı izine rastlanmamıştır.

Adana Feke Maran Kalesi

 

MARAN KALESİ

Feke-Mansurluköyü karayolunun 21’nci kilometresindedir. İlçe merkezine 16 km uzaklıktadır. Kalede herhangi bir kitabe olmadığından, ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir.

Ulaşılması hayli zor, Maran yaylasında 1410 rakımlı bir tepenin üzerine inşa edilmiştir. Bulunduğu tepenin şekline uydurularak, kuzey-güney doğrultusunda uzunlamasına bir plan gösterir. Kalenin dört bir tarafı çam ormanlarıyla kaplı ve vadilerle çevrilidir. Kale; Feke’den gelip İnderesi ve Yahyalı üzerinden Kayseri’ye ulaşan eski kervan yolunu kontrol ediyordu. Ayrıca: Feke kalesiyle arasında bulunan 22 kilometrelik mesafenin büyük bölümünü koruyordu. Kalenin erişilmesi güç doğu tarafında: sadece ulaşılmaya müsait kısımlar ve kayalıkların araları sur duvarı ile örtülmüştür. Saldırıya açık batı tarafı ise, tamamıyla sur duvarıyla örtülmüş, kulelerle çevrilmiştir. Dar olan kuzey ve güney tarafları ise, sadece savunma ve gözetleme amaçlı kulelerle tahkim edilmiştir. Kalenin uzunluğu 205 metre, genişliği ise en geniş yerde 48 metredir. En dar noktada ise 8 metredir. Batı sur duvarlarının yüksekliği 5 ile 7 metredir. İç tarafta ise en yüksek noktada sur duvarı yüksekliği 3 metredir. Girişi güneybatı yönündedir. Kesme ve moloz taş örgüsüne sahip olan kale yapısında Horasan harcı kullanılmıştır. Kalede kullanılan taşlar tamamen bulunduğu kalker tepeden sağlanmıştır.

Kalenin içindeki bütün mekanlar, 48 metre genişlikte olan güney kısımda yoğunlaşmıştır. Burada askeri amaçlı mekanlar bulunur. Ayrıca su sarnıcı ve şapel vardır. Su sarnıcı, giriş kapısının bitişiğinde, kule burcu şeklinde dışarıya çıkıntılı olarak doğal kayalara oyularak inşa edilmiştir. Sarnıcın üstü sivri bir tonozla örtülüdür. Tonoz örtünün bacasının da bulunduğu batı uç tarafı, kısmen yıkılmıştır. 6 metre derinliğindeki sarnıcın uzunluğu 14.30 metredir. Kalın ve özel bir sıva ile kaplanan iç taraf, inşa edildiği kayalığın şeklini aldığından simetrik değildir. Şapel kalıntısı, doğu batı yönündedir. Su sarnıcının güneydoğusunda birbiriyle bağlantılı iki odadan oluşan, üzerleri tonoz örtülü mekanlar bulunur. Günümüzde büyük oranda yıkılmış olan şapelden, geriye yüksekliği 1.40 metreyi geçmeyen duvarlar ve apsis kısmı kalmıştır. Kale içinde, bağımsız bir mekan olarak inşa edilen şapel, 8 x 4.5 metre ölçülerinde ve doğu-batı doğrultusunda inşa edilmiştir. Şapelin sadece giriş kapıları ve nişlerinde düzgün kesme taş kullanılmışken, diğer yerlerinde kaba yontma taş kullanılmıştır. Şapelde 1.10 metre kalınlığındaki duvar, harçla yoğrulmuş moloz taş dolguludur. Kalan izlerden şapelin iki kapısı olduğu anlaşılır. Batı ve güneyde yer alan kapılardan, güney kapısı tamamıyla tahrip olmuşken, batı kapısı kısmen ayaktadır. Kalan izler, batı kapısının düzgün kesme taşlardan ve 1.30 metre genişlikte inşa edildiği anlaşılmaktadır. Kapının günümüzdeki yüksekliği ise 0.90 metre olarak ölçülür. Şapelin iç tarafında yer alan birkaç nişten, sadece kuzey duvarındaki niş sağlam olarak günümüze gelmiştir. Yuvarlak kemerli niş, düzgün kesme taşlardan yapılmıştır. Kalan izler, şapelin apsisinde bir mazgal penceresinin bulunduğunu kanıtlar. Şapelin apsis kısmının kuzey ve güneyinden başlayan duvarlar, her iki tarafta da kayalıklarda son bulur.

Kalenin dış duvarları üzerinde 9 adet irili ufaklı burç vardır. Batı yönünde, kalenin oturduğu tepe boyunca devam eden güçlü duvarlar, doğu yönündeki kayalıktan yararlanarak sadece birkaç noktada kullanılmıştır. İç mekanlar oldukça iyi korunmuş, ancak define kazıları sonucu bazı yerler tahrip olmuştur. Kalenin doğusunda bulunan uzun vadide, moloz yığınları ve temel izlerine bakılarak sivil bir yerleşim bulunduğu tahmin edilmektedir.

Adana Feke Kaleyüzü Gözetleme Kulesi

 

KALEYÜZÜ GÖZETLEME KULESİ

Feke ilçe merkezinin batısında, Feke-Mansurlu karayolu üzerindedir.

Ortaçağ kalesidir. Duvarları, Horasan harçlı moloztaş örgülü, kaba yontulu kesme taş kaplamalıdır. Tamamen ayakta kalmış olan asıl burç, tepenin güney yönündedir. Yuvarlak planlı ve kubbe örtülüdür. Bu mekanın girişi, yine güney yönünden, dışarıdan dikdörtgen, içten kemerli bir kapıdır. Burcun güneybatısından bağlayan dış sur izleri, batı yönünden güneye kadar inerek doğu yönündeki doğal kayalığa kadar ilerler. Surların bittiği bu noktada, dörtgen planlı bir yapı izi vardır.

Güney yönündeki burçtan kuzeye doğru yaklaştıkça 3.40 metre eninde bir moloz taş örgü duvarla, 6.5 metre çapında önemli bir bölümü yıkılmış, sadece temel seviyesinde görülebilen ve arazinin kuzey, doğu ve batısına hakim bir yapı kalıntısı daha vardır. Gözetleme kulesi olarak adlandırılan bu yapıda, yoğun ortaçağ seramik buluntusu bulunmuştur.

Adana Feke Sülemişli Şapeli

   

SÜLEMİŞLİ ŞAPELİ

İlçe merkezine bağlı Sülemişli mevkiindedir.

Meskun mahalden çıkıp, ormanlık alan ile birleştiği yerde, yerleşim yerine hakim bir konumdadır. Yolun yaklaşık 20 metre güneyinde, bir adet betonarme su deposu, su deposunun da 15 metre güneyinde, yola 35 metre mesafede, bir yapı kalıntısı görülür. Bu yapı kalıntısı: yaklaşık 10 metre boyunda, 6 metre eninde bir alana oturan, üst örtüsü yıkılmış, tek mekanlı, dikdörtgen bir yapı kalıntısıdır. Doğu batı uzantılı yapı, dıştan dikdörtgen bir yapıya sahiptir. İçeriden bakıldığında, doğu duvarının içten yarım dairesel bir yapıda olduğu görülür. Bu haliyle bir şapel kalıntısı olduğu anlaşılmıştır. Küçük ölçekli kilise (İslam mimarisindeki karşılığı mescit) olarak tanımlanabilen şapellerde nef-narteks-transept gibi kilise mimarisinin ayırtedici özellikleri bulunmaz.

Moloz taş malzeme ile kireç harç kullanılarak inşa edildiği anlaşılan şapelin giriş kapısının, güney duvarında yer aldığı ve kemerli bir formda olduğu anlaşılmıştır. Yapı kalıntısının batı duvarı, tamamen yıkılmış olup, diğer duvarları kısmen ayaktadır. Ancak ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı belli değildir.

Adana Feke Süphandede Köyü Türbesi

SÜPHANDEDE KÖYÜ TÜRBESİ

İlçe merkezine yaklaşık 25 km uzaklıktaki Süphandede köyünde Feke çayı kenarındadır.

12-14’ncü yüzyıl erken dönem yapısıdır. Bu döneme ait Anadolu mimarisiyle oldukça benzerlik taşır. Türbenin giriş bölümü, basık sivri kemerli bir açıklıktan oluşur. Enine dikdörtgen planlı yapı, kubbe tonozla örtülüdür. Yapı içinde, kapağı bulunmayan bir taş sanduka bulunur. Üst örtü biçimi, Kozan kalesi kulelerinde görülen kubbe tonozlarla oldukça benzer özellikler taşır. Basık sivri kemerli bölümünde kireç taşından kaba yontu, düzgün kesme taş, cephelerde granit doğal taşlar kullanılmıştır. Kubbe oldukça tahrip olmuş duvarlarla çevrilidir. Dikdörtgene yakın plan yapısı sergileyen duvarlar yer yer 2 metreye yakın yükseklik sergilemektedir. Türbenin ön kapısı açık olup bu kısmın güneyinde de bir mezar yer alır. Ayrıca ön kısmında bir de kuyu bulunmaktadır. Hayatı hakkında fazla bir bilgiye sahip olunmayan Süphan Dede’nin yaşadığı dönem hakkında da bilgi yoktur. Sadece başı; kesilen yerden yuvarlanarak bugün türbenin bulunduğu yere geldiği rivayet edilmektedir. Türbenin önünde bulunan kuyudaki suyun tuzlu buharının akıl hastalığına iyi geldiği rivayet edilir. Halk; Süphan Dede’ye akıl ve ruh hastalıklarından medet ummak amacıyla gelmektedir. Türbenin yanından çıkan suyun buharından teneffüs eden akıl hastalarının şifa bulacağına inanılır. Süphandede olarak bilinen yerin, eskiden kervanların geçiş yaptığı bir bölge olduğu, Süphan Dede adındaki şahsında bir kervanının olduğu, yine başında bulunduğu kervanla bölgeden geçerken kervanını eşkıyaların çevirdiğini, eşkıyalara direnen Süphan Dede’nin başının onlardan birinin kılıç darbesiyle kesildiği, kesilen başın “Süphanallah Süphanallah” diyerek mezarın olduğu yere kadar yuvarlanarak geldiği ve kesik başın durduğu yere bir türbe yapıldığı rivayet edilmektedir.

Adana Feke Güzpınarı-Kisenit Kalesi

GÜZPINARI-KİSENİT KALESİ

İlçe merkezinin Güzpınarı mahallesindedir.

Kale, köy mezarlığının da yer aldığı doğal tepelik bir alan üzerindedir. Bu tepelik, ayrıca iki tane çayın birleşiminden önceki kayalık yapının üzerinde oturmaktadır. Her tarafı yüksek dağlarla çevrili bölgede, oldukça alçak bir kotta yer alan kalenin yapılış amacının akarsular boyunca yer aldığı anlaşılan güzergahı kontrol etmek içindir. Kareye yakın bir formda inşa edilmiş olan kalenin her köşesinde dairesel burçların varlığı görülür. Kalenin duvar uzunlukları sırasıyla 10-14.5-9,5-12.5 metredir. Yapının dört köşesinde dairesel burçlar vardır. Güney cephesinde ise kaleye girişi sağlayan kapıya ait olabilecek bir örgü izi görülür. Ayrıca güneydoğu burcuna bitişik dış yüzeyde, yine bir dönem eski olan ikinci bir yarım dairesel mekan görülür. Yapının inşa malzemesi olarak yer yer kesme ve moloz taş kullanılmıştır. Kesme taş duvarın içerisinde moloz taş dolgu yapıldığı ve bağlayıcı malzeme olarak da kireç bazlı bir harç kullanıldığı görülmüştür. Duvar kalınlığı ortalama 140 cm dir. Kalenin güney cephesini oluşturan duvar, diğer duvarlara göre daha iyi korunmuştur. Kalenin içerisinde çevredeki bahçelerin su ihtiyacının karşılanmasında kullanıldığı anlaşılan 4 metre çapında bir havuz bulunmaktadır. Kalenin içerisinde ve yakın çevresinde yapılan yüzey gözlemlerinde çok miktarda pişmiş toprak seramik parçası bulunmuştur. Bunların tamamı sırsız parçalardır. Seramik parçalarının çoğu büyük pithos ağız ve gövde kısımlarına ait olabilecek türdendir. Alanda sadece bir parça sırlı seramik görülmüştür. Sık dokulu ve açık nerkli hamur üzerine yeşil sır çekilmiş bir parça, herhangi bir bezeme öğesine sahip değildir.

Güzpınarı camisinin duvarında kaleden söküldüğü anlaşılan taşların bulunması ve caminin 16’ncı yüzyıla tarihlenmesi, caminin inşası sırasında kalenin işlevsiz kaldığı ve yıkılmaya yüz tuttuğunu gösterir. Bu durumla beraber alanda bulunan seramik parçaları göz önüne alındığında kalenin 11’nci yüzyıl ile en geç 14’ncü yüzyıl arasına tarihlenmesi mümkündür.

Adana Feke Göksu Irmağı

GÖKSU IRMAĞI

Seyhan Nehrinin en gür kollarından biridir. Kaynağını: Tufanbeyli dolaylarında, Tahtalı dağlarından alır. Sarız Çayı ile birleşerek, Saimbeyli sınırından Feke ilçesi sınırlarına giren Seyhan Nehrinin kolu olan Göksu ırmağı, Feke’de uzun seyreden akarsudur.
Her mevsim, bol sulu olan debisi fazladır. İlçeyi, dar ve derin vadilerle geçerek, Karsantı (Aladağ) ilçesi yakınlarında, Zamantı Suyu ile birleşerek, Seyhan Nehrini oluşturur. Irmak üzerinde, rafting sporu yapılabilmektedir.

Adana şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Adana Ceyhan

Adana Ceyhan

 

Adana il merkezine, 43 km. uzaklıktadır. Otoban bağlantısı ile yaklaşık 20 dakikada Adana il merkezine ulaşılır.

Akdeniz’e ise: 30 km. uzaklıktadır. Avrupa’yı Asya’ya bağlayan E-5 Karayolu, Ceyhan’dan geçmektedir. Yine Pozantı-Mersin-Gaziantep otoyolu da, Ceyhan’ın güneyinden geçmektedir. Ceyhan: Adana hava alanına da 45 km. uzaklıktadır. Deniz ulaşımı için de, Yumurtalık ve İskenderun Limanlarına yakındır.

Adana Ceyhan

GENEL

Ceyhan, Türkiye’nin ekonomik olarak en gelişmiş ilçelerinden biridir. Konum olarak Çukurova’nın tam ortasındadır. Bulunduğu ovaya ismini vermiştir. 

Ortadoğu petrolleri ve Orta Asya enerji kaynaklarının dünyaya açılmasında, ana kapı görevi görmektedir. Son 20 yılda, bir enerji şehri konumuna gelmiştir. 

Ceyhan nehri kıyısında kurulmuştur. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçen ilçenin iklimi, Akdeniz iklimidir.

Adana Ceyhan

CEYHAN NEHRİ

Akdeniz bölgesinin en uzun akarsuyudur, uzunluğu 509 km. dir. Nehrin ilk kaynak yerleri, Elbistan ovasını çevreleyen dağlardır. Orta Torosların Nur Hak dağından Söğütlü deresi adı ile çıkar.

Elbistan’ın 3 km kuzeyindeki gür kaynaklarla beslenerek büyür. Hurman ve Göksun çaylarının birleşmesinden sonra Ceyhan adını alır.

Adana Ceyhan

TARİH

MÖ 1500’lü yıllarda, bölgede Arvaza Krallığı hakimdir. Bunlar, Hititlerden ayrı, doğu kökenli bir guruptur. Hititler bunları yener ve bölgede Hitit hakimiyeti görülür. Anadolu’da 700 yıl egemenlik kuran Hititler, Çukurova’yı Uri Adania bölgesi olarak tanımlar ve Hititler döneminde, bölge zamanın şartlarına göre çok gelişir.

Özellikle Ceyhan yöresinde, Hitit Kralı Muvattali’nin, Mısır seferi sırasında, Ceyhan nehrini geçtiği yere dikilen kaya rölyefi günümüze kadar gelmiştir.

Hitit devletinin yıkılmasının ardından, MÖ 750 yıllarında bölgede Asur hakimiyeti görülür. Asurlular, Çukurova’yı 50 yıl egemenlikleri altında tutarlar. Asur devletinin yıkılmasıyla birlikte, bölgede MÖ 612 yılında Kilikya krallığı kurulur.

Ancak, MÖ 401 yılında, Kunaska savaşını kazanan Persler, bölgede görülür. MÖ 334 yılında, Büyük İskender, Issos civarında Pers ordusuyla karşılaşır ve savaşı kazanır. Çukurova tamamen Makedonyalıların hakimiyetine geçer.

MÖ 11 ile MS 395 yılları arasında Çukurova’da Romalılar vardır. Roma döneminde bölge çok imar görmüştür. İlçe sınırları içinde birçok kale ve höyük, Romalılardan kalmıştır.

MS 395-638 yılları arasında, Çukurova Bizans hakimiyetine girer.

MS 704 yılında, Müslüman Araplar bölgede görülür ve Halife Abdülmelik oğlu Abdullah, Misis yöresinde ilk camiyi yaptırır ve Çukurova’da Müslüman Emevi dönemi başlar.

1352 yılında, Oğuz Türklerinden Ramazan Bey, Ramazanoğulları Beyliğini kurar ve beylik, 1516 yılında Osmanlı imparatorluğuna bağlanır.

Mondros mütarekesinden sonra, İngilizler Ceyhan’ı işgal ederler. Ancak, Fransızlarla anlaşarak, Ceyhan’ı Fransızlara devrederler. Bu dönemde, ilçede, Fransızlardan güç alan Ermeni vahşeti görülür.

Ankara Anlaşmasından sonra 23 Ekim 1921 günü, Ceyhan’a Türk bayrağı çekildi. Ceyhan’ın kurtuluş günü olarak 6 Ocak 1922 tarihi kabul edilir.

İlçenin tarihi geçmişinde hoş bir olay var bundan söz etmeden olmaz. Türk Hava Kurumu, kuruluşunda ilk teyyare alınması için para bulamadığından, bir kampanya başlatılır ve 10 bin Lira toplayıp gönderen şehir, köy ve kasabaya, alınacak uçakların isimlerinin verileceği söylenir.

Bunun üzerine, Türkiye’de ilk para Ceyhan’dan toplanır ve gönderilir, ilk teyyare alınır ve “Ceyhan” ismi verilir. İtalyan malı olan bu uçak, daha sonra teşekkür için, Ceyhan ilçesine gelir ve havada tur atarak ilçe halkına teşekkür edilir.

Ayrıca, Ceyhan, gerek 1998 Adana depremi ve gerekse 1999 Gölcük depreminde etkilenmiş ve hasar görmüştür. Ceyhan depreminde yıkılan evlerin yerine genelde parklar yapılmış ve şehir içi arazi kullanımı da değiştirilmiştir.

Ulus Mahallesinin batısında İnönü Bulvarında Ceyhan Depremi Anıt Parkı vardır.

Adana Ceyhan Yemek Kültürü

YEMEK KÜLTÜRÜ

Ceyhan mutfağı denilince, akla: yeşil burma, yağlı yavan, kömbe, sarımsaklı köfte, patlıcan güveç, mercimekli ıspanak başı, nohutlu bamya, çürük et, erişte, bumbar, babaganuş, şırdan dolması, humus, içli köfte, kısır, yüzük çorbası, döğme pilavı gelmektedir.

Diğer bir önemli özelliği ise: Türkiye’nin en klas kebapçılarına sahip olmasıdır. Adana kebabı denilince, artık Ceyhanlı ustalar akla geliyor.

Ceyhan’da bulunduğunuz sürede, mutlaka Adana Kebabını tatmalısınız.

Adana Ceyhan İncirlik Tesisleri

İNCİRLİK TESİSLERİ


Ceyhan denilince, bölgede bulunan İncirlik Tesislerinden söz etmemek imkansızdır. İncirlik kasabası, Ceyhan’a 20 km. uzaklıkta, deniz kıyısında kurulmuş, güzel bir kasabadır. Bütün Türkiye’nin tanıdığı BOTAŞ Tesisleri, bu kasabadadır.

Burası: her ne kadar tam olarak tanıtım ve yatırım faaliyetleri içine alınmasa da: masmavi denizi ve altın sarısı kumsalı ile, iç turizme hizmet etmekte ve yaz aylarında yerli turistlerle dolup taşmaktadır.

İncirlik kasabasında: konaklama tesisi bulunmamaktadır. Yalnızca: balık lokantaları görülür. Güneyin en meşhur balıklarından olan “Lagos” avcılığı, bu sahillerde yapılmaktadır.

Yine bu sahillerde kurulu balık lokantalarının ustaları tarafından hazırlanarak meraklılarına ikram edilmektedir.

İncirlikte tatil yapanlar, genellikle buraları bilen insanlardır. Biraz önce de söylediğim gibi, konaklama tesisi yok. Tatilciler, burada, genelde çadırlarda konaklıyorlar.

Adana Ceyhan İncirlik Hava Üssü

İNCİRLİK HAVA ÜSSÜ


Adananın doğusunda, İncirlik yakınlarındaki hava üssü: 1954 yılında: Türkiye ile ABD arasında yapılan özel bir antlaşma ile kurulmuştur.

Amaç: Türkiye’nin ortak savunma önlemlerine katılması için: Amerika Birleşik Devletleri Hükümetine izin verdiği kuruluşlardan biridir. 

Hava üssü: Yumurtalık akaryakıt kuruluşunu hava üssüne bağlayan boru hattını, İskenderun limanındaki kolaylıkları, Adana su kuyusu ve bunu İncirlik Hava Üssüne bağlayan boru hattını, İncirlik Hava Üssü ve Ceyhan Irmağı arasındaki kanalizasyon sistemini içeriyor.

Personel için, gerekli bütün toplumsal kurumlar çalışma halindedir.

Adana Ceyhan Mercimek Harası

MERCİMEK HARASI

İşletmenin sahip olduğu arazi, 1898 yılına kadar göçer aşiretlerin ve civar köylerin merası olarak kullanılıyordu. Bu alana ilk yerleşenler ise, 1889 yılında birkaç yüz çadırlık Bozdoğan aşireti oldu.

Daha sonra ise, Kırım Savaşından sonra, Kırım bölgesinden, Türkistan ve Kafkaslardan gelen Müslüman muhacirler buraya yerleştiler ve günümüzde Ceyhan’ın bulunduğu yerde Yarsuvat Kasabasını kurdular. Bir kısım muhacir ise, Mercimek ve Mangıt yörelerine yerleştiler.

Burada bulunan işletme 1898 yılında, Sultan II. Abdülhamit’in emriyle “Anavarza Çiflikatı Hümayun Askerisi” adı altında kurulmuştur.

Bu çiftlik kurulduğunda, Saimbeyli ve Kozan’da yoğun ermeni nüfus vardı. Bunların, Ceyhan ve Misis ovalarına inmeye başlaması karşısında, bu çiftlik bir sivil askeri üs olarak ermeni ilerleyişini durdurması amaçlanmıştır.

İşletmenin kurulmasının ardından, burada ordunun ihtiyaç duyduğu atların yetiştirilmesine karar verildi ve iyi yetiştirilmiş 2 tabur asker gönderildi. Askerler sivildi ve başındaki subaylarda tecrübeli ve tarımı iyi bilen insanlardı.

Çiftlik kurulduktan sonra, burada damızlık aygır ihtiyacını karşılamak için aygır çiftliği kuruldu. 1895 yılında, hara merkezine idari merkez yapıldı. Haranın işletmesi bu şekilde Meşrutiyete kadar devam etti. Meşrutiyetle birlikte, hara kapatılır ve hayvanlar satıldı. 1903 yılında ise 75 yıllığına Fransızlara kiralandı.

Ancak çevredeki köyler ayaklandı ve Fransızların buraya yerleşmesine izin vermediler. Boşluktan istifade eden köylüler, hara arazisini ekip biçiyorlardı. 1929 yılına gelindiğinde ise Mercimek Aygır Deposu tesis edildi ve Atatürk’ün hediye ettiği 2 aygır ile depo faaliyete başladı.

1930 yılında, fazla arazilerin komisyon kurularak köylülere dağıtılmasına karar verildi. 1983 yılında ise, Devlet Üretme Çiftlikleri hara ve inek hanelerinin birleşmesi sonucu, TİGEM’e bağlı ÇUKUROVA Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü adı altında birleşerek, tohumluk ve damızlık üretimine başlandı.

Adana Ceyhan Şahmeran Efsanesi

ŞAHMERAN EFSANESİ

Şahmaran Farsça kökenli bir kelimedir. Yılanların şahı anlamına gelir. Başı insan, gövdesi yılan olarak tasvir edilmiştir. Efsanenin özünü oluşturan yılan: derin anlamlar içeren bir semboldür. Bir tarafı kadın, bir tarafı yılan şeklindedir.

Yani bir tarafı iyi, bir tarafı kötü, bir tarafı gece, bir tarafı gündüzü, bir tarafı çirkinliği, bir tarafı güzelliği temsil eder. 

Farklı kültürlerden, değişik şeyler anlatır. Ya bilgelikten söz eder ya da şifadan. Şahmeran güzeldir, büyüleyicidir, simsiyah saçları, başında görkemli tacı ve bereket timsali durumu vardır. Rengarenk boyanır, doğanın tüm gizemini, sırlarını kollar.

Efsane-1

Efsanenin: Yılan Kale de geçtiği söylenir. Evet, günümüzden binlerce yıl önce, Yılan Kale’de: yerin 7 kat dibindeki mağaralarda yaşayan yılanlar varmış. Meran adı verilen bu yılanlar: çok akıllı ve iyi yürekliymişler. Arkadaşlığa, dostluğa, sevgiye büyük önem vererek, barış içinde ve mutlu bir hayat sürerlermiş.

Meranların başında: Şahmeran denilen, eceleri varmış. Genç ve güzel bir kadın olan Şahmeran, hiç yaşlanmaz, öldüğü zamanda ruhu, kızının vücuduna geçermiş.

Efsaneye göre: Yoksul bir ailenin oğlu olan Camsab isimli kişi, bir gün Şahmeran ile karşılaşır. Bir gün: Camsab, arkadaşları tarafından; içinde bal dolu olan bir kuyuya bırakılır. Genç; kuyudan çıkamaz ve cebindeki çakıya, kuyuda gördüğü bir deliği genişletip büyüterek, başka bir yere geçer ve burada uyuyakalır. Uyandığında: çevresinin yılan ve ejderhalarla dolu olduğunu görür.

O sırada, yarı insan yarı yılan olan Şahmeran yanına gelir ve konuşur. Camsab, arkadaşları tarafından kendisine yapılan ihaneti ona anlatır. Bunu dinleyen Şahmeran, onu kuyudan çıkaracağını söyler. Fakat geçen ömrü boyunca, asla yerini söylemeyeceğine dair söz vermesini ister. Camsab, Şahmeran’a söz verir ve Şahmeran onu kuyudan çıkarır.

Camsab, köyüne döner. Ülkesinin hasta hükümdarının iyileşebilmesi için, Şahmeran’ın etinin önerildiğini duyar ama ses çıkarmaz. Çünkü; Şahmeran’a söz vermiştir. Ancak, bir gün arkadaşları ile sohbet ederken, Şahmeran’ı gördüğünü ağzından kaçırır.

Arkadaşları, bu durumu, hemen Padişaha bildirirler. Padişah, Camsab’ı huzura çağırır, Şahmeran’ın yerini göstermesini ister.

Fakat :Camsab, bir türlü Şahmeran’ın yerini söylemez. Kendisine altınlar ve vezirlik unvanı verileceğini duyan Camsab, Şahmeran’ın yerini Padişah’ın vezirine gösterir. Vezir, bazı sihirli kelimeler söyleyerek, Şahmeran’ı altın bir tepsi içinde, kuyunun dışına çıkarır.

Vezirin adamları, Şahmeran’ı öldürür ve onun etini Padişaha yedirirler. Padişah sağlığına kavuşur. Efsanenin özünde: Şahmeran’ın insanoğluna olan sadakati ve iyi niyetine karşılık, gördüğü ihanet anlatır. Bir rivayete göre de, yılanlar, hala, Şahmeran’ı yaşıyor biliyorlarmış.

Efsane-2

Efsane: iyilik yapanın iyilik, kötülük yapanın kötülük bulacağı konusunda ders verir.

Bilge Danyal öleceğini anladığı zaman oğlu Danyal’a; ömür boyunca yazdığı 5 bin sayfalık külliyatını, oğluna miras bırakmak ister. Ama bunun çok fazla olduğunu düşünerek, 5 sayfalık bir özet haline getirir.

Bunu da özetler ve 1 sayfaya düşürür. Bu 1 sayfanın içindeki şifreyi çözebilirse, dünyanın en bilge insanlarından biri olacağını ifade eder.

Efsane-3

Şahmeran, Adana Misis’e yakın Yılanlı Kale’de yaşıyormuş. Burası Şahmeran’ın ülkesiymiş ve ne Misis’te yaşayan insanlar kaleye çıkarmış, ne de kaleye yaşayan yılanlar aşağıya inermiş.

Günün birinde bir insan, yılanların ülkesine gitmiş, diğer yılanlar onu öldürmek üzere iken, Şahmeran, oraya gitmeye cesaret eden ilk insan olduğu için onu affetmiş ve bir daha gelmemesi şartıyla onu geri göndermiş. Bu arada Şahmeran’ın arada sırada Taç hamamda yıkandığını öğrenmiş.

Günün birinde Misis beylerinden biri amansız bir hastalığa yakalanmış ve doktor tek çarenin Şahmeran’ın gözleri olduğunu söylemiş. Bey her tarafa haber salarak, Şahmeran’ı getirene veya yerini bildirene servet vaat etmiş.

Bunu öğrenen Şahmeran’ın ülkesine giden kişi, Şahmeran’ın arada sırada taç hamamda yıkandığını söylemiş. Böylelikle Şahmeran yakalanmış ve öldürülerek gözleri Misis Beyine verilmiş. Bu gözleri yiyen bey şifa bulmuş. Günümüzde bu söylentiye inananlar, bir gün Şahmeran’ın intikamını alacağından korkuyorlar.

GEZİLECEK YERLER

Adana Ceyhan Abdulkadir Ağa Camii-Ulu cami

ABDULKADİR AĞA CAMİİ-ULU CAMİ

Bu cami, 1868 yılında Ceyhan’a ilk yerleşen Nogaylardan Abdulkadir Ağa tarafından yaptırılmıştır. İlk yapıldığında, kıble duvarına paralel, üç sıra halinde, beşerden on beş kubbeli tuğla bir yapıdır.

Ancak zamanla ihtiyaca yetmez ve 1946 yılında, camiye minare eklenir ve kıble yönünde genişletilerek, iki sıra kubbe daha ilave edilir. 

Cami “Ulu cami” olarak da bilinir. Kubbeler içte kürevidir, ancak dıştan hafif sivriltilmiş ve önceden kiremitle kaplıdır. 27 Haziran 1998 tarihindeki Adana depreminde hasar görmüştür ve onarımı halen devam etmektedir.

Caminin çevresinde apartman yığınlarından başka bir şey görülmemektedir.

Adana Ceyhan Durhasan Dede Türbesi

DURHASAN DEDE TÜRBESİ

Türbenin bulunduğu yerde Türkmen Bektaşilerinin yaşadığı bir köy var. Adana iline 53 ve Ceyhan iline ise 18 km uzaklıktadır.

Durhasan dedenin diğer ismi de Yanyatır’dır. Kendisi Sultan 4’ncü Murat’ın şeyhlerindendir. 4’ncü Murat, Bağdat seferine çıktığında, Durhasan dede, Misis Havraniye bölgesinde otağ kurduğu zaman, Durhasan dede padişahı görmüş, ona seferinde başarılı olması için dua etmiştir.

Türbe, alevi ve Bektaşilerin ziyaret yeridir. Kesin yapılış tarihi bilinmemektedir, muhtemelen 18’nci yüzyılın ilk çeyreğinde yapıldığı düşünülüyor.

Gelelim rivayete: Durhasan Dede, şimdiki köyüne yerleşmiş, köyü sevmiş, köyün ismi “Evci köyü” imiş. Durhasan dede, Misis çevresinde insanları iyiliğe çağırmış ve Misis’te ölmüş.

Vasiyeti gereği, Evci köyüne (bugünkü Durhasan Dede köyü) getirip gömmüşler. Cenazeyi getirenler gömülecek yeri şaşırmışlar, bir ara bir ses “durrr” diye bağırmış, bunun üzerine köyün adı “Durhasan Dede” olmuş.

Türbede Selçuklu mimari tarzı görülür, kare planlı, küçük, kagir ve tek kubbeli bir binadır. Türbenin duvarları, oturduğu yuvarlak ve çok estetik pencerelerle süslenmiştir.

Kapı sundurmasının ilk giriş merdiveninde; Türk aşiret boylarının simgesi olan bir mermerde, bir çizinin sonunda, kaz ayağı şeklindeki üç ayaklı bir sembolü bulunmaktadır. Bu kaz ayağı, Yanyatır Tahtacılarının damgasıymış.

Kubbenin tam ortasına rastlayan sandukanın boyu oldukça büyüktür. Günümüz insan boyunun iki katı uzunluğundadır.

Demir bir koruma ile çevrili olan sandukanın üstünde bayraklar, ayetlerin işlendiği yeşil seccadeler vardır. İçeride, dilek sahiplerinin yaktıkları mumları koydukları taşlar, şamdanlar ayrı bir mistik hava katar.

Onun mezarının ayak ucunda, sandukada, bir insan elinin (40-50 cm kadar) girebileceği bir delik vardır. O delikten, dilek dileyen insanların elini uzatarak toprak alması gerekir. Aldığı toprağı hastalıklı yere sarması gerekirmiş.

Türbenin ana kapısı üzerindeki kitabede, 1871 yılında Abidin Efendi tarafından tamir edildiği yazıyor.

Adana Ceyhan Tumlu-Dumlu Kalesi
Adana Ceyhan Tumlu-Dumlu Kalesi

 

TUMLU-DUMLU KALESİ

İlçe merkezine 17 km uzaklıkta Dumlu köyünün eteğinde bulunduğu bir tepe üzerinde kuruludur. Dumlu köyünün hemen batısında ve 75 metre kadar yükseklikteki sert kalkerli bir tepe üzerindedir. Kalenin 25 km kuzeyinde Anavarza kalesi, 20 km güneyinde ise Yılankale vardır.

12’nci yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Asur, Pers ve Romalılar tarafından kullanılmıştır. Dumlu kalesinin hemen güneyinden Ceyhan nehrinin kolları geçer. Kalenin çevrisi 800 metredir ve sağlam olarak günümüze ulaşmıştır. 

Kalenin 8 burcu ve doğuya açılan tek kapısı vardır. Kuzey tarafta, kayalar düzeltilerek merdiven yapılmış olup izleri yer yer hala görülmektedir. Kalenin kuzeyinde yarım haç şeklinde birçok mezar vardır.

Bu mezarlar genelde küçük el yapımı mağaralar şeklindedir. Kuzeybatısında mozaikler bulunan kalede, yakın zamanda bir mağara mezar ve bir toplu mezar ortaya çıkmıştır. Köylülerin anlatımlarına göre, kalenin tarihi dokusu 1989 yılında Amerikalıların petrol arama çalışmaları sırasında bozulmuştur.

Havalandırma pencereleri olan bir tünel, tuvalet çukuru olarak kullanılmış sonradan kapatılmıştır.

Gözetleme kulesi ovaya bakar, ayrıca savunma surları ve hendekleri bulunur. Kale içinde ise bazı yapı kalıntıları görülür. Özellikle 3 su sarnıcı dikkat çeker. Tepenin çevresinde ise kaya mezarları vardır.

Adana Ceyhan Kurtkulağı Kervansarayı
Adana Ceyhan Kurtkulağı Kervansarayı

 

KURTKULAĞI KERVANSARAYI

İskenderun yolunda, eski Halep kervan yolu olarak bilinen Kurtkulağı beldesindedir. Ceyhan ilçesine 30 km uzaklıktadır.

Kervansaray, coğrafi konumu nedeniyle bir zamanlar çevresi surlarla çevrili bir menzil yerleşmesiyken, zamanla tarihi dokusunu kısmen kaybetmiş, günümüze sadece cami, kervansaray ve çeşmesi ulaşmıştır.

Adana Müzesinde bulunan kitabesine göre, yapı 1659 yılında Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mimarı Mehmet Ağa’dır.

Klasik kervansaray mimarilerinden farklı özellikler gösterir. Doğu cephede, kervansarayın beden duvarlarından ileri çıkıntı yapan cümle kapısı ile buradaki iki yerde bulunan müstakil bey odaları, ayrı bir özellik taşır.

Birer kapı ile giriş eyvanına açılan bu odaların müstakil ocakları, dolapları ve hatta helaları olması, önemlerini gösterir ve mutlaka beylere ve ileri gelenlere tahsis edilmiştir.

Kervansarayın bir diğer özelliği: sağ kanadında bu odaların bir yeraltı dehlizine planıdır. Muhtemelen bu dehliz, kervansaray hücuma uğradığında buradan çıkabilmek için yapılmıştır.

Kervansaray: iç beden duvarlarının üst kısımlarında açılmış olan içte geniş, dışta dar olan mazgal pencerelerinden ışık almakta ve bu yüzden loş ve karanlık kısımlar kalıyordu. Bütünüyle çok değişik bir kervansaray olarak karşımıza çıkan Kurtkulağı Kervansarayı özgün bir mimariye sahiptir.

Ancak süsleme açısından son derece sade olan yapıda fonksiyonellik ön plana çıkmaktadır. Yapının sadece ana mekana açılan kapısı ile giriş eyvanının sağında ve solunda yer alan kapıların üzerinde, yuvarlak kemerler oturtulmuş taş süslemeler ve silmeler görülmeye değerdir. Günümüzde burada çeşitli Etnografik eserler sergileniyor.

Adana Ceyhan Kurtkulağı Camisi

Kurtkulağı Camisi

Kervansarayın yanında, kitabesine göre: 1601 yılında Haydar Ağa tarafından yaptırılan ilginç mimarisi olan tarihi bir cami var. Bu cami Osmanlı mimarisinin güzel bir örneğidir. 1659 yılında onarım görmüştür. Bu onarımın mimarı Mimar Mehmet Ağa’dır. 

Yapının biri kuzeydoğuda ve diğeri kuzeybatıda olmak üzere iki minaresi vardır. Kuzeydoğudaki minaresi ilk inşa döneminden kalmadır.

Çok küçük boyutta olup, avlu giriş kapısının solundadır. Minarenin şerefesi, beden duvarı hizasında kalır. Çok kısa olarak yapılan petek kısmı, biraz daha incedir ve konik bir külahla sonlandırılır.

Adana Ceyhan Kazankaya Kalesi

KAZANKAYA KALESİ

Kurtkulağı köyü yakınlarındadır. Kale: Asur, Pers ve Roma döneminde kullanılmıştır. Halep kervan yolunu korumak için yaptırılmıştır.

Kalenin kuzeydoğu eteklerinde, Abbasilerden kalma kaya mezar kalıntıları ve çeşmeler vardır. Kalenin bulunduğu yer, günümüzde yeşil alan olarak düzenlenmiş ve mesire yeri olmuştur.

Kurtuluş Savaşı sırasında bölgenin Fransız işgalinde, burası Fransız karargahı olarak kullanılmıştır. Buradaki kaya mezarları ise, halk tarafından ziyaretgah olarak kullanılmaktadır.

Adana Ceyhan Yılan Kale-Yılanlıkale-Şahmeran Kalesi
Adana Ceyhan Yılan Kale-Şahmeran Kalesi
Adana Ceyhan Yılan Kale-Şahmeran Kalesi

 

YILAN KALE (YILANLIKALE-ŞAHMERAN KALESİ)

Ceyhan nehri kıyısında Adana’dan Ceyhan’a giderken karayolu üzerindedir. Misis tepelerinin uzantısı olan Yılankale Tepesi üzerindedir.

Adana il merkezine 30 km uzaklıktadır. Ceyhan ilçe merkezine 13 km uzaklıktadır. E-5 karayoluna 3 km uzaklıktadır.

Belirli bir mesafeye kadar araçla gidebilirsiniz. Sonra aracınızı park yerine bırakın ve yürümeye başlayın, yol gittikçe dik ve kötüdür. Çocuklu aileler gidemez. Ayrıca kesinlikle spor ayakkabınız olmalıdır.

Evet burası Çukurova’nın efsane kalelerinden birisidir. Toros dağlarını aşarak Antakya’ya giden tarihi İpek yolu üzerindedir.

Yılan kale, Ortaçağ’da Çukurova’nın Haçlı işgali döneminde, 12’nci yüzyılda Ceyhan Nehri kenarındaki hakim tepeye yapılmıştır. Hem ovayı hem de tarihi ipek yolunu kontrol etmiştir. Kalenin hemen doğusundan Ceyhan nehri geçer.

Tarihi 11’nci yüzyıla kadar uzanır. Kilikya Ermeni krallığı döneminde Kral I. Levon tarafından yaptırılmıştır. Boyutları ve karmaşık tasarımı ile, Ortaçağ döneminin en etkileyici askeri yapıları arasındadır.

Çok sarp bir tepe üzerinde, alınması olanaksız bir kale gibidir. Korunması kolay, alınması çok güç bir kaledir.

Son derece zeki biçimde tasarlanan ve yerleştirilen sağlam surları, burçları, kale meydanına üç kapıdan sonra ulaşılması ve kapıları birbirine bağlayan portatif merdivenleriyle fethedilmesi zor bir kale olmuştur. 

4 cepheli çevresi 700 metredir. Araları mazgallı 2 katlı, ovadaki diğer kaleleri görüş alanı içine alan ikişer katlı 8 burcu vardır. 

Burçlar ve araları, tamamen mazgallıdır, bu mazgalların ortaları ateş etmek için delikli bırakılmıştır. Kalenin güneye bakan, demir bir kapısı vardır. Kalenin beden duvarları, adeta dantel gibi işlenmiştir.

Kale planı, 3 avlulu olarak yapılmıştır. En alt kısımda bulunan 2 avlu: güneydoğudaki kanadı korumak içindir. Avluların her birinin, tek bir giriş kapısı vardır. Üstte, zeminden daha yüksek, korunaklı bölüme: her yönden birer merdivenle ulaşılır ve böylece her yöne gidiş geliş kolaydır.

Bu kısım en yoğun şekilde savunulan ve garnizona ev sahipliği yapan yerdir. Kalenin güneye bakan, demir bir kapısı vardır. Buradan girilince, kalenin içinde iç içe 3 giriş bulunur. Bu girişler arasında portatif merdivenler bulunur. 

Birinci kapıdan girildikten sonra, çok rahat tuzaklanacak şekilde inşa edilmiştir. İkinci kapı girişi daha da sağlamdır, bugün kapı bağlantı delikleri görülmektedir. Üçüncü kapıda, üst kısımda bir kabartma görülür.

Bu kabartmada: eli açık bir şekilde tahta oturmuş kralın, her iki yanında aslan motifleri görülür. Kapının iç kısmına girilince, tepede haç vardır. Avlu kısmına ilerlendiğinde ise, havalandırma penceresi bulunur.

Bu pencerenin açıldığı bölüme inildiğinde ise, oldukça serin yüksek bir duvarlı oda vardır. Burası muhtemelen erzak depo edilen yerdir. Su kaynağı olmayan kalede, yağmur sularını biriktirmek için sarnıçlar ve bir şapel vardır. Kalenin teraslarına taş merdivenlerle çıkılır.

Kale, 1357 yılında Ramazanoğulları Beyliği döneminde terk edilmiştir.

Evliya Çelebi

Evliya Çelebi, 1671 yılında buradan geçerken kaleyi “şahmeran” kalesi olarak yazmıştır. Çünkü Seyahatnamesinde, burada ensesi tüylü ve boynuzlu yılanların yaşadığını yazmıştır. Ünlü şahmeran hikayesinin kaynağı da bu kaledir. Daha önce kalenin ismi “Govara” kalesiymiş.

Birçok efsane var. Bazı söylentilere göre, bu kalede yılanları eğiten Şeyh Meram isimli birisi varmış. Bir başka söylentiye göre, kalenin surları yılan gibi kıvrımlı imiş. Ağırlıklı söylentiye göre: vücudunun yarısı yılan, yarısı kadın olan ve Lokman Hekim’e ölümsüzlük iksirini veren mitolojik varlık Şahmeran’ın yaşadığı yer olması nedeniyle, kalenin “Yılan kalesi” olarak isimlendirildiğidir. 

Öte yandan, burada zemin serin taşlardan oluşur ve bahar dönemlerinde yılanlar bu taşları mesken edinir, böylece yılanlarla ilgili rivayetlerin gerçek olduğu anlaşılır.

Adana Ceyhan Sirkeli Höyüğü ve Sirkeli Muvattali Kabartması
Adana Ceyhan Sirkeli Höyüğü ve Sirkeli Muvattali Kabartması

   

SİRKELİ HÖYÜĞÜ VE SİRKELİ MUVATTALİ KABARTMASI

İlçe merkezine 3 km uzaklıkta, eski Misis-Ceyhan karayolu üzerindeki Sirkeli köyünde, Ceyhan nehri kıyısında Sirkeli höyüğü ve Hititlerden kalma bir rölyef vardır.

Sirkeli höyüğü; 300 x 400 metre boyutlarında ve 30 metre yüksekliktedir.

Buradaki yerleşimin MÖ 3000-1200 yıllarından Roma dönemine kadar yani MS 100’lü yıllara kadar devam ettiği tahmin ediliyor. Hatta höyüğün bulunduğu bu yerleşimin antik kaynaklarda sözü geçen ticaret ve kült merkezi Lawazantiya şehri olduğuna inanılıyor. Lawazantiya şehri: Pudhepa’nın doğup büyüdüğü yerdir.

Puduhepa: Mısır Firavunu II. Ramses ile dünyadaki ilk barış anlaşması olan Kadeş Anlaşmasına imza atan Hitit İmparatoru II. Hattuşili’nin karısı ve aynı zamanda Aşk Tanrıçası ve Sawuska rahibinin kızıdır. Sirkeli höyüğü, 2006 yılından bu yana yabancı bir kazı heyeti tarafından, İsviçre Bern Üniversitesinden Prof Dr Miroslav Novak başkanlığında kazılmaktadır.

Kazılarda bulunan çanak-çömlek buluntuları, bu yerleşimin çevre bölgelerden etkilendiği ve ticari ilişkiler içinde bulunduğunu gösterir. Buluntular arasında: Orta Tunç çağı çanak çömlekleri, gaga ağızlı Hitit kapları ve Kıbrıs malları bulunmuştur.

Ayrıca Demir çağına tarihlenen çift duvarlı bir sur savunma sistemi ortaya çıkarılmıştır. İç sur duvarının iç kısmında, birçok yerleşime ait evler mevcuttur. Dış sur duvarının üzerinde ise, birtakım izler bulunur. Bu izler askerlerin ellerindeki mızraklarla sur duvarına nasıl saldırdığını gösterir.

Yapılan incelemelere göre bu sur duvarının MÖ 9’ncu yüzyıla tarihlenmektedir. Kapının dış cephesindeki izler, muhtemelen Asur Kralı Şalmanes III (MÖ 858-824) tarafından yapılmış kuşatmanın izleridir. Bu durum, MÖ 835 yılında kalenin ayakta olduğunu gösterir. Surlar daha eski zamanda yapılmış, küçük çaplı bir kale üzerine inşa edilmiştir.

Yine burada kazılarda bulunan bir amulet yani muska üzerinde Hitit hiyeroglif ve çivi yazısı ile “Lawazantiyanın Beyi” yazılıdır. Çukurova yöresinin antik dönemdeki ismi “Kizuvatna” dır.

Kizuvatna bölgesinin iki önemli dinsel merkezi vardır. Bunlardan biri Lawazantiya ve diğeri ise Kummanni’dir.

Birçok bilim insanı Kummani’nin Sirkeli ve Lawazantiya’nın ise Tatarlı olduğunu iddia ederler. Ancak burada bulunan amulet nedeniyle, ya burası Lawazantiya ya da oradan gelen birisi, amuleti burada düşürmüş olmalıdır. Sonuç olarak buranın hangi din merkezi olduğu hakkındaki araştırmalar devam etmektedir.

Orta Anadolu’yu, Kilikya kapıları yani Gülek boğazı üstünden, Suriye’ye bağlayan tarihi yol üzerindedir. Yerleşimin güneybatıdan kuzeydoğuya devam eden bölümünde bir kayalık vardır ve bu kayalığın üzerinde ise kayaya işlenmiş bir rölyef bulunur.

Bu rölyef, Anadolu’daki en eski Hitit kaya kabartmasıdır.

Bu rölyef: Hitit İmparatoru Muvatalli, Mısır Firavunu Ramses ile yaptığı Kadeş savaşına giderken buraya uğramış ve buradan Ceyhan nehrini geçmiştir. Rölyefte Hitit İmparatoru II. Mutavalli (MÖ 1290-1272) görülmektedir.

Kabartmaların üzerinde, atalarına ithafen saygı ifadeleri vardır. Bu olaydan sonra, Hititler tarafından buranın kutsallığına inanılmıştır.