İsviçre Tarih

İsviçre Tarih

Bu ülkeye ziyarete gidecekler için: fazla ayrıntılara girmeden, ülkenin tarihi konusunda, kısa bilgi vermek istiyorum.

MÖ.400 yılı civarında: Helvetler olarak bilinen “Kelt” kökenli bir kavim ülkeye gelir ve yerleşirler. Zaten, İsviçre’nin adı da, bu kavimden gelmektedir.

Helvetler

Tahminen 370 000 kişilik bir topluluk halinde; MÖ.58 yılında, kendilerine bir yurt aramak için, bulundukları bölgeyi terk ederler ve güneybatıya göç ederler. Ancak, Romalılar, bunları geri püskürtürler. Bu dönemde: Bern ve Lozan şehirleri arasındaki “Aventicum” kasabası, bölgenin idari merkezi olur.

Romalılar

Kendi dönemlerinde, bölgeye kültürel ve teknik gelişmelerini yansıtırlar. Roma imparatorluğunun çöküş  döneminde ise: ülkenin doğusu, Germen kavmi olan “Alamanlar” ın eline geçer. Batı bölümü ise, “Burgonyalılar” tarafından işgal edilir. Bu iki bölge arasında ise; Sarine nehri, sınır olur. Bu nehir: günümüzde de, Almanca ve Fransızca konuşulan bölgeler arasındaki bir  sınır olarak halen önemini korumaktadır.

Bölgeye daha sonra: Franklar gelir. Çeşitli hanedanların egemenlikleri gündeme gelir. Karolenjler, Zahringen ve Habsburg hanedanlıkları derken, 13.yüzyıla gelindiğinde: ülkede, iki güç egemendir. Bunlar: Savoy ve Habsburg hanedanlıklarıdır.

1291 yılında

Ülke içindeki değişik guruplar arasında imzalanan “Savunma İttifakı” ile, İsviçre Konfederasyonunun başlangıcı kabul edilir. Bu tarih, yani 1 Ağustos günü, aynı zamanda, ülkede “Ulusal Bayram” olarak kutlanır.

1315 yılına kadar: biraz önce sözünü ettiğim ittifakın bir anlamı olmaz. Schwyz bölgesi sakinleri: Morgarten savaşında kahramanca çarpışırlar ve bunun sonucunda, bütün federasyona “Swiss” (İsviçre) adı verilir.

İsviçre Tarih

14.yüzyılda:

Yabancı saldırılara karşı mücadele edebilmek için, kantonlar kendi aralarında birleşirler ve konfederasyona üye kanton sayısı, 8 olur.

1515 yılındaki Marignano savaşında, İsviçre ordusu ilk kez yenilir ve 12 000 asker hayatını kaybeder. Bu savaştan sonra, İsviçre ordusu askerleri, başka bir ülke ordusuna karşı savaş açmadılar. Yalnızca, başka ülke ordularında, paralı askerlik yaptılar. Onların torunları, günümüzde, Vatikan’da, ortaçağ giysileri içinde, korumalık yapıyorlar.

16.yüzyılda:

Konfederasyonda gerilimli bir dönem olarak öne çıkar. 1552 yılında, Martin Luter King tarafından ortaya atılan reform hareketlerine, kantonların birçoğu destek verirler. Bu aradaki  dönemde, kantonlar arasında, dinsel çatışmalar çıkar. Marignano Savaşından sonra, tarafsız kalmayı seçen konfederasyon birliği, paralı askerlerini göndermek dışında, Avrupa’nın iç çatışmalarına hiç karışmaz.

1647 yılında: İsviçre ordusu, ülke topraklarının tarafsızlığının garantisi olarak öne çıkar. Otuz yıl savaşlarının, Vestfalya Barışı ile sonuçlanmasının ardından, 1648 yılından sonra, konfederasyonun, tüm dünya tarafından, bağımsız bir devlet olarak tanınması sonucu ortaya çıkar.

1789 yılı, Fransız ihtilali sonuçları, İsviçre’de yoğun olarak hissedilir. Devrim orduları, ülkenin büyük bölümünü işgal ettikten sonra, ülkede “Helvetia Cumhuriyeti” kurulur. Ancak, dayatılan bu düzen, birçok İsviçre vatandaşı tarafından kabullenilmez. Napoleon, yeni bir Anayasa hazırlar ve bunun üzerine, yeni kantonların katılımı ile, konfederasyon yeniden şekillenir.

1815 yılındaki Viyana Kongresinde, İsviçre’nin bağımsızlığı ve  tarafsızlığı kabul edilir. 1857 yılında, ülke bugünkü sınırlarına ulaşır. 1874 yılında ise, dinsel çatışmaları engelleyici yönü güçlü olan yeni Anayasa kabul edilir ve günümüzde de halen geçerliliğini sürdürmektedir.

Milletler Meclisi,

İsviçre Tarih; İlk kez Cenevre’de toplanır. Ancak, İsviçre ülkesi, tarafsızlığını tehlikeye düşürmemek için, 2002 yılına kadar, Birleşmiş Milletlere üye olmaz. Bu tarafsızlık: iki dünya savaşında da, önemli rol oynar. İlk dünya savaşı, ülkeyi doğrudan etkilemez, ancak ekonomik olarak sıkıntılar yaşanmasına neden olur. İkinci dünya savaşında ise, Nazi Liderleri, Yahudilerden elde ettikleri büyük servetleri, İsviçre Bankalarına yatırmışlar ve bu yüzden ülke, savaşın uzağında kalmıştır.

Evet, son olarak: İsviçre, tarafsızlık duygusunun esiri olarak, halen “Avrupa Birliğine” katılmamıştır. Ancak, 2005 yılında, Shengen Anlaşması imzalanmış ve sınırları, Avrupa Birliği üyesi ülke vatandaşlarına açılmıştır.

Küba Jardines Del Rey

Küba Jardines Del Rey

 

Adalar, 1513 yılında, İspanyollar tarafından, Aragon Ferdinand adına seçilmişlerdir. 16’ncı yüzyılda ise, korsanlar tarafından sığınak olarak kullanılmışlardır. Ayrıca: 19’ncu yüzyılda ise, köle gemileri için, adanın giriş noktası olarak kullanılmışlardır.

Buraya ulaşmak için, Tirinidat şehrinden, taksi ile yaklaşık 4 saatlik bir yolculuk yapmanız gerekiyor. Bu yolculuk sonunda: Jardines del Rey denilen, adalar bölgesine ulaşıyorsunuz. Jardines del Rey takımadalarında bulunan adalar: Cayo Coco, Cayo Guilermo, Cayo aredon, Grande Ciego de Avila Province. Bütün bu adalar: muhteşem güzel plajları ve denizi ile, tam bir cennettir.

Küba Jardines Del Rey

Ancak, adalar bölgesine girerken, pasaport kontrolü yapılıyor. Çünkü: bu bölgeye, yerli halkın girmesine izin verilmiyor. Yalnızca, otellerde çalışan Kübalılar ve yabancılar girebiliyorlar.

Pasaport kontrolünden sonraki bölge, tam bir cennet. Birçok ada ve sığ deniz. Ancak: buradaki oteller de, özellikle sahip oldukları imkanlar ve çalışanların suratsızlıkları nedeniyle, ziyaretçileri pişman ediyor. Özellikle: otellerdeki dökülen boyalar ve yoğun rutubet ve hatta böcekler, sivrisinekler, bozuk klozetler, boş buzdolapları, marketten bir şeyler satın alıp içine koymak istediğinizde, sizi azarlayan otel görevlileri. İnanın bütün bunlar yaşanan ve yaşayabileceğiniz gerçeklerden bazıları ama unutmayın ki, tüm bu sıkıntılar, buranın doğal güzelliklerini yani cenneti yaşamanızı engelleyemiyor. Tercih sizin.

Evet: Las Coloradas, Playa Larga ve El Paso: olağanüstü güzel plajlara sahiptir. Özellikle: Flamencos Beach plajı bölgesinde, at gezintileri de yapılabilmektedir.

Burada: Laguna de la Leche isimli ( süt gölü de denilmektedir) büyük gölü görmelisiniz. Burada, suyun rengi, göle bu ismin verilmesine neden olmuştur ve göl, su sporları için ideal imkanlar sunmaktadır.

Küba Jardines Del Rey Cayo Coco

 

Küba Jardines Del Rey Cayo Coco

 

Cayo Coco


Bu adanın uzunluğu: 370 km. dir. Üzerinde ince kumu olan plajları ve mercan resifleri bulunan, turkuaz suların bulunduğu denizi var. Plajların bulunduğu sahil kesimi 22 km. uzunluğundadır. Arazisinin, % 90’lık bölümü, ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlık alanda, birçok bitki türü ve özellikle flamingolar görülmektedir.

Küba Jardines Del Rey

 

Burada, ayrıca tüplü dalış merkezleri bulunuyor. Sahil kesiminde, 20 tane tüplü dalış merkezi var. Deniz altında, 5-40 metrelik derinliklerde, muhteşem güzel mercan resifleri ve balıklar görmek mümkündür.

Küba Jardines Del Rey Cayoguillermo

 

Küba Jardines Del Rey Cayoguillermo

 

Cayo Guillermo


Burası, 13.2 km. kare büyüklüğünde bir adadır. Popüler bir turistik yerdir. Ancak, adanın plajları ve kum tepeleri ( yer yer 16 metreye kadar yükselmektedir) büyüleyici bir güzellik sunmaktadır. Adanın marinasında: yatlar, balıkçı ve tur tekneleri bulunmaktadır. Ülkenin en iyi plajlarından biri olan: Playa Pilar, adanın batı ucunda bulunmaktadır. Bu plaj: ünlü yazar Ernest Hemingway’in, yatının isim kaynağıdır.

Cayo Romano


Kuzey kıyı bölümündeki bir adadır. Yüzölçümü 777 km. karedir. Burada, kuş gözlem alanları bulunmaktadır. Adanın kuzey kıyısında, eski bir deniz feneri görülüyor.

Küba Jardines Del Rey Cayo Paredon

Cayo Paredon


Adanın büyüklüğü, 6 km. karedir. Ada üzerinde, 48 metre yüksekliğinde, güzel bir deniz feneri bulunuyor. Fener, 1857 yılında, demir profilden yapılmıştır.

Küba Jardines Del Rey Cayo Guajaba

Cayo Guajaba


Atlantik okyonusunun kuzeyindedir.

 

Cayo Sabinal


335 km. karelik bir alana sahiptir. Adada, popüler bir turistik yer olarak: Punta Piedra Playa los Pinos bulunmaktadır.

Küba Jardines Del Rey Stio La Guira

Sitio La Guira


Burası, bir köydür. Burada, popüler müzik aletleri yapımında kullanılan ve calabashes denilen bir tür ağaç yetişiyor. Burada: ata binebilir ve Küba mutfağının değişik lezzetlerini tadabilirsiniz.

 

Küba Tarih

Küba Tarih

Küba ismi: Taino dilinde “verimli toprakların bol olduğu yerler” anlamındadır.

1492 yılında, Kristof Kolomb, adanın doğu kıyılarına çıkmıştır. Aslında: kendisi, Hindistan’a ulaşmayı düşünüyordu ve İspanya-Hindistan arasındaki uzaklığı hesaplamış ve Küba kıyılarına çıktığında, burayı Hindistan olarak düşünmüştür. Hatta: adada ilk gördüğü yerlilere, Hindistanlı anlamında “İndia” adını vermiş ve Amerika yerlilerinin ismi, bu nedenle “İndian” olarak isimlendirilmişlerdir.

Evet, Kolomb adaya çıktığında, adada, ilk yerleşimciler bulunmaktadır ve bunlar, MÖ.3500 yılından bu yana, burada yaşamlarını sürdürmektedirler.

1511 yılına gelindiğinde ise, bu kez: Diego Valazquez, 300 İspanyol asker ile birlikte, adaya çıkar. Valazquez: yerli halkı köleleştirir ve kendileriyle birlikte getirdikleri ve yerli halkın bağışık olmadığı hastalıkların, adada yayılmasına neden olurlar. Bunun sonucunda, yerli halk arasında büyük kıyım olur ve ilk yıllardaki 150 bin kişilik yerli nüfusu, kısa süre sonunda, 3 bin kişiye düşer.

Ada,

16’ncı yüzyılın sonuna kadar, bir İspanyol sömürgesi olarak etkinliğini devam ettirir. 17’nci yüzyıla gelindiğinde ise, özellikle Havana şehri, yöredeki ticaret filoları tarafından yoğun olarak kullanılmaya başlanır. 1760 yılında, ada, İngilizler tarafından ele geçirilir. Ancak, bir süre sonra, Florida karşılığında, adayı İspanyollara geri verirler. Aynı yıllarda, adada, tütün endüstrisi kurulur. 1762 yılında ise, tütün ve şeker endüstrisi, adanın en büyük ekonomik etkinliğini oluşturur. Özellikle, şeker endüstrisinde kullanılmak üzere, aynı dönemlerde, Afrika’dan binlerce köle getirilir.

Bu dönemlerde, adaya gelen çeşitli kültürler arasında yakınlaşma olur ve melez ırk ortaya çıkmaya başlar. Adada, doğan ve “Criollo” ismi verilen İspanyollar, şekerkamışı ticaretini ellerinde tutarlar. Ancak, bunlar adanın yönetiminde söz sahibi değildirler ve adanın yönetiminden hoşnut da değildirler. 1868 yılında, Carlos Manuel isimli bir criollo, bağımsızlık bildirisi hazırlar ve daha çok özerklik isteyerek, kölelerini serbest bırakır. Bunu takip eden dönemde: yaklaşık 50 bin Kübalı ve 200 binden fazla İspanyolun yaşamını yitirdiği mücadeleli bir dönem yaşanır. Bu çatışmalar sonunda, Küba, İspanyanın bir sömürgesi olarak kalır, ancak kölelik kaldırılır ve ulusal bilincin temelleri atılmış olur.

İspanyollar, Küba adasını, sömürgeden ayırmak istemezler. Çünkü: aynı dönemde, dünya üzerinde üretilen şekerin, üçte biri, bu adada üretilmektedir ve bu yönü ile, ada önem kazanmaktadır. Hatta, bu şekerin üretimi için kullanılan köleler, maliyetleri oldukça düşürmektedir.

1895 yılında, adada, yine İspanyollara karşı direniş baş gösterir. Jose Marti önderliğinde başlayan direniş hareketi, Marti’nin Amerika’ya sürgüne gönderilmesiyle duraksar. Ancak, yine aynı dönemde, büyük bir bağımsızlık savaşı çıkar ve Marti ile birlikte, 300 bin Kübalı öldürülür.

19’ncu yüzyıl boyunca,

Küba Tarih; Amerika, gerek adanın kendisi için stratejik önemi ve gerekse şeker endüstrisi nedeniyle, sürekli olarak adanın içişlerine karışmayı tercih eder. Hatta, bir aralar, Amerika, adayı, İspanyollardan satın almaya kalkar. Ancak: Marti’nin uyarıları ile, bu durum gerçekleşmez.

1898 yılında, bir Amerikan savaş gemisi: Havana limanda, batırılır ve içindeki 250 mürettebatı ölür. Geminin batmasına, muhtemelen ambarındaki bir patlama neden olmuş olsa da, Amerika, bunu kabul etmez ve adaya, savaş ilan eder. Ama, bu dengesiz savaş, Amerika’nın kısa sürede etkinliğiyle sonuçlanır ve aynı yıl, Adada, Amerikan egemenliği kabul edilir.

Sonraki dönemde,

Amerika, ülkede üretilen şekerin en büyük tüketicisi konumuna gelir ve ülkedeki siyasi güçleri, sürekli olarak etkisi altında tutar.

1933 yılına gelindiğinde, Batista isimli bir direnişçi, ülkenin yönetimini eline geçirir. 1940 yılında ise, devlet başkanı olur. 1944 yılında devlet başkanlığını bırakır ancak 1952 yılında bu kez, askeri bir darbe ile yine işbaşına gelir. 1959 yılına kadar, ülkedeki kötü yönetimini sürdürür.

1953 yılında ise: Kübalı isyancılar, ülkedeki askeri güçlere karşı saldırılara başlarlar. Saldırılar her ne kadar başarısız da olsa, ülke halkı, saldırının başındaki “Castro” ya karşı ilgi duyar. Castro tutuklanır ve hapse atılır. Hapisten çıktıktan sonra, Meksika’ya geçer. Bir sonraki yıl ise, 80 gerilla ile birlikte, adanın güneydoğusunda karaya çıkar. Bunların, 15 tanesi, Sierra Maestra dağlarına ulaşmayı başarırlar.

1958 yılına gelindiğinde,

Küba Tarih; Dağlardaki devrimci güçlerin saldırıları yoğunlaşır ve 1 Ocak 1959 tarihindeki Başkan Batista’nın ada dışına kaçışından sonra; Santiago ve Havana şehirlerine girerler.

Castro: ilk icraat olarak: ücret sistemini düzenler, ev kiralarını düşürür ve özel tarım arazisi mülkiyet hakkını sınırlar. Bu uygulamalar, adada yaşayan geniş kamuoyunun ilgisini çeker. Takip eden dönemde: ülkede bulunan fabrikalar, kamu kurumları ve topraklar kamulaştırılır. İşsizlik ortadan kaldırılır. Okuma yazma için parasız eğitim verilmeye başlanır. Yani, sonuçta tüm Kübalılar, mutlu olmaya başlarlar. Ancak: devrime karşı geldiği düşünenler, rahipler, din adamları ve eşcinseller tutuklanır ve çalışma kamplarına gönderilirler.

1959-1962 yılları arasındaki bu dönemde: 200 bin civarında Kübalı, ülkeden ayrılırlar. Bunlar, Amerika-Florida yakınlarındaki bölgeye yerleşirler. 1965-1971 yılları arasında ise, bu kez: yine birçok Kübalı ülkeden kaçarlar. 1980 yılında, ayrılanların sayısı, 125 bin kişidir.

1962 yılında, Sovyetler Birliği lideri Kruşçev, Küba’ya, 40 adet orta menzilli balistik füze yerleştirir. Aynı dönemde, Amerika-Sovyetler Birliği arasındaki bu füze krizi: Amerika’nın Türkiye’de bulunan balistik füzelerini geri çekmesiyle atlatıldı. Aynı yıl, Amerika, Küba için, günümüze kadar sürdürülen, abluka adlı, ambargosunu yürürlüğe koydu.

1980’li yıllarda,

Sovyetler Birliğinin çöküşü, Küba’nın sıkıntıya düşmesine neden olur. Küba yönetimi: 1990’lı yılların başında: yeni tasarruf önlemleri içeren özel bir dönemi başlatır. Ekonomisinde büyük sıkıntılar ortaya çıkan ülke, sınırlı da olsa, çeşitli ekonomik etkinlikler yaratmaya başlar. Bunların başında ise, turizm, maden ve petrol araştırmaları gelmektedir. 1993 yılına gelindiğinde, Amerikan dolarının kullanımı yasağı kalkar. 1994 yılında, ülkeyi terk etmek isteyenlere izin verilir ve 30 bin kişi daha, ülkeyi terk ederler.