Bitlis Adilcevaz

Bitlis Adilcevaz

Adilcevaz: Türk tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü: başta Ermeniler olmak üzere, bölgede hak iddia edenlerin bu iddiaları, Türklerin buraya Malazgirt zaferinden, 200 yıl önce yerleşmiş olmalarının ortaya çıkması ile çürümüştür.

Evet, atalarımız, söylendiği üzere, Malazgirt zaferinden sonra değil, Malazgirt Zaferinden yaklaşık 200 yıl önce, Anadolu topraklarına yerleşmişler ve özellikle: Adilcevaz ve Ahlat yörelerinde yaşamışlardır. Buna ait birçok kanıt bulunmaktadır.

Evet, yüzyıllardır yurt edindiğimiz bu toprakları: gidelim, görelim ve tarihi geçmişimize sahip çıkalım.

Ben: Adilcevaz ilçesine bir kez gittim. Öncelikle: göl kıyısındaki bu ilçenin, çoğu yerleşim yerinden, muhteşem bir göl manzarası izlemek mümkün. Bunun yanında: buranın cevizi çok meşhur. O kadar güzel bir ceviz ki, gerek lezzetine ve gerekse görüntüsüne inanamayacaksınız.

Hatta, bu güzel ceviz ile, ceviz reçeli yapmışlar. Bu reçelin ilk örneğini de, Gürcistan bölgesinde, bu işin uzmanlarından almışlar ve aynı güzellikte ceviz reçeli yapmışlar. Burayı ziyaretimde, Kaymakamlıkta, Sayın Kaymakam ile olan görüşmemde, ceviz reçeli yapımına önem verdiklerini söylemişti. Mutlaka satın alın.

 

ULAŞIM

Adilcevaz ilçesi, il merkezi olan Bitlis’e:  94 km. uzaklıktadır. Adilcevaz-Ahlat arasındaki uzaklık: 24 km. Adilcevaz-Erciş arasındaki uzaklık: 66 km. Adilcevaz-Tatvan arasındaki uzaklık: 65 km. Adilcevaz-Muş arasındaki uzaklık: 197 km. Adilcevaz-Van arasındaki uzaklık:

TARİHİ

İlçenin tarihi geçmişine bakıldığında: MÖ. 2000 yıllarında, burada Urartuların yaşadığı görülür. MÖ. 600 yıllarında Persler ve MÖ. 330 yıllarında ise Makedonyalılar bölgede hakimiyeti ele geçirirler.

7.yüzyılda, Hz. Ömer’in İslam orduları, bölgeyi fetih ederler. 1050 yılından itibaren ise, Selçuklular bölgede hakim olurlar. 1514 yılında, Çaldıran Seferine çıkan Yavuz Sultan Selim, yöreyi, Osmanlı egemenliğine sokar.

1914 yılında, Ruslar, Ermenilerin desteğinde bölgeyi işgal ederler. 23 Mart 1918 tarihinde ise, şehir düşman işgalinden kurtarılır.

1953 yılında, Adilcevaz İlçe haline dönüştürülerek Bitlis il merkezine bağlanır.

İlçenin eski ismi “Arcige” dir. Ayrıca, çeşitli yazılı kaynaklarda, bu bölgede “Zatu-Cevaz” yani “Cevizler Beldesi” denilen bir İslam beldesinin bulunduğundan söz edilir. 1315 tarihli Van Salnamesinde: bölgenin başta ceviz ağaçları olmak üzere, adeta bir ormanı andıran yeşilliğe sahip olduğu, bölgeye “Cevizlerin Vadisi” anlamına gelen “Vad-il Cavz” isminin verildiği yazılıdır. Adilcevaz isminin de, buradan geldiğine inanılır.

 

GENEL

İlçe, sırtını Süphan dağına dayamış, karşısına Van gölünü almış, eski bir yerleşim yeridir. Süphan dağı: ülkemizin en yüksek ikinci dağıdır. (yüksekliği: 4058 metre)

İlçe  toprakları: genel olarak bakıldığında güneydoğusu hariç, yüksek ve engebelidir.

İklim durumu değerlendirildiğinde: bölgede karasal iklimin egemen olduğu görülür. Buna göre: yazları sıcak ve kurak, kışlar ise uzun ve soğuktur. Yükseltinin az olması ve Van gölü kıyısında bulunması nedeniyle, yörede sıcaklık oranları yüksektir.

İlçe merkezinde, “Ahmet Necdet Sezer” parkı bulunmaktadır. Hemen göl kıyısında bulunan, yeşillikler içindeki bu park için mutlaka zaman ayırın, hatta Adilcevaz sahilinde ve iskelesinde gezinin ve güneşin göl üzerinden batışını izleyin.

SÜPHAN DAĞI

Van gölünün kuzeybatısındadır. Yüksekliği: 4058 metre olup, ülkemizin en yüksek ikinci  dağı olarak öne çıkmaktadır. Dağ: volkanik bir dağdır. Zirvesinde bulunan krater çukuru: 3750  metre yükseltide ve 750 metre çapındadır.

Volkanik dağ: son etkinliği sırasında oluşan parazit konu, krater çukurunun hemen yanındadır ve 4058 metrelik zirve, bu tepe üzerinde bulunmaktadır.

Bu tepenin yani Sandık tepesinin içinde: 3 göl var. Dağın en son aktivitasyonunun, günümüzden yaklaşık 400 bin-10 bin yıl öncesine kadar uzandığı bilinmektedir. Dağdan alınan örnekler, bunu doğrulamıştır. Bu tarihlerden sonra, dağda, herhangi bir etkinlik görülmemiştir.

Sonuç olarak: dağ: lavlar, sünger taşları ve küllerin birikiminde oluşmuştur.

NE YENİR

Adilcevaz yöresinde: kahvaltıda, yumurta ile yapılan “murtuğa” yemelisiniz.

Veya, yazın tuzlanarak saklanan inci kefali ile yenen “Şile” yemeyi deneyebilirsiniz. İlginizi çekerse, yöreye özgü “İçli köfte” de deneyebilirsiniz.

Bitlis Adilcevaz Ceviz Anıtı

NE SATIN ALINIR

Buradan: ceviz satın alabilirsiniz. Ama nasıl ceviz? Muhteşem, sanki fındık gibi, kabuğu çok ince ve elle rahatlıkla kırılabiliyor. Ayrıca: içindeki cevizin renkli tam sarı. Bir de ceviz burada tane usulü satılıyor. Ama her ne olursa olsun, buradan mutlaka ceviz veya ceviz reçeli satın almalısınız.

 

GEZİLECEK YERLER

Bitlis Adilcevaz Sahil Kalesi

SAHİL KALESİ

Van gölü kıyısında, sarp kayalar üzerindedir. Kale surları: doğuda, göl kıyısından başlayarak, kademeli olarak güneyde uzanan yalçın kayalıklar üzerinde devam eder.

Sonuçta, kuzey ve batıda, derin uçurumlar oluşturan kayaların üzerinde devam eden surlar, bu yapılaşma ile, yuvarlaktan kareye doğru, uzunca bir plan oluştururlar. Ancak, göle yakın surların büyük bölümü harap olmuş ve bir bölümü su altında kalmıştır.

Kesme taşlardan yapılmıştır. 38 kulesi bulunmaktadır. İç ve dış kale olmak üzere, iki bölümden oluşmaktadır. Bu iki bölüm arasında: demir ve çok güçlü, birbirine geçme bir kapı bulunmaktadır.

Limana bakan kulelerinde, Osmanlı döneminde, 76 top bulunduğu, kale içinde ise, topraklarla örtülü: 300 kadar kagir ev bulunduğu bilinmektedir. Ayrıca: Süleyman han camii, cephane mahzeni, buğday ambarı, su sarnıçları, mehterhane kulesi ve kale muhafızının bir evi bulunmaktadır.

Ermeniler döneminde, bu kale içindeki yerleşim: “Artske” adıyla anılmış ve “Pznunik” bölgesinin başlıca kenti olarak öne çıkmıştır.

Bitlis Adilcevaz Ulu Cami

ULU CAMİ

İlçenin batısında, Van gölünün kıyısındaki yamaçtadır. Caminin, 14-15.yüzyıllar arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Ancak: Bitlis ve Erzurum yörelerinde görülen, üç sahınlı camilerin öncüsü olması dikkate alınarak, Selçuklu döneminde yapıldığı düşünülmektedir.

Arazi konumu nedeniyle: doğu ve batı kısımları, toprağa gömülmüştür. Caminin sadece, güney cephesi açıkça görülebilmektedir. 1965 yılında restore edilmiştir. Ancak, günümüzde kapalı bulunduruluyor, sadece dıştan görebilirsiniz.

Bitlis Adilcevaz Tuğrul Bey Camisi

TUĞRUL BEY (ZAL PAŞA) CAMİSİ

Adilcevaz-Ahlat kara yolu üzerindedir. Göl kıyısındadır. Kuzeyinde Adilcevaz kalesi, batısında Adilcevaz yol ayrımı, doğusunda engebeli arazi var.

Osmanlı vakfiyelerinde yazılanlara göre: 1572 yılında caminin inşaatına, Mimar Sinan tarafından başlanıldığı ve 1580 yılında tamamlandığı görülüyor. Cami: Anadolu’da, kubbeli tip camilere, ilk örnek olması açısından önemlidir. Çok kubbe örtü sistemiyle inşa edilmiştir. Cami üzerinde, 12 kubbe var.

Cami: 1965 yılında restore edilmiştir. Günümüzde ibadete açıktır.

HIDIRŞAH BEY TÜRBESİ

İlçe merkezinde, Hıdırşah mahallesindedir.

Karakoyunlular döneminde: Adilcevaz emiri olan Hıdırşah Bey’e ait türbedeki kitabeli mezar taşı önem taşımaktadır.

Çünkü: bunun üzerindeki kitabede yazılanlar okunduğunda, bu şahsın, Moğol olmayıp, aslen Türk olduğu anlaşılmaktadır. Türbe: 786 yılında yapılmıştır.

Bitlis Adilcevaz Kef Kalesi

KEF KALESİ/HALDİCİ URU

Literatürde Kef Kalesi olarak bilinen Haldieci URU, Adilcevaz ilçesinin 3 km kuzeyindedir. Yerleşim Süphan dağının volkanik akıntılarından oluşan bir kayalı üzerindedir.

550 m yükseklikte, sarp ve volkanik bir tepe üzerindedir. Kayalığın kuzey hariç diğer yönleri son derece sarp ve diktir. Kalenin en yüksek noktası, güneybatı ucundaki kayalık üzerindedir. Buranın denizden yüksekliği 2270 m dir. Buna göre, Adilcevaz ilçe merkezinden 625 m daha yüksektir.

Bu nedenle yerleşmeye ulaşım eğimin en az olduğu kuzey yönünden sağlanır.

Urartular döneminde kral II Rusa tarafından yaptırılmıştır. Urartuların burada Arzaşkan isimli bir şehir yerleşkesinin bulunduğu bilinmektedir. Günümüzde buraya “Haldi kenti” ismi verilmiştir.

 

SİTADEL/KALE:

Yerleşmenin en yüksek kısmını oluşturan kuzey kısmında bulunan yaklaşık 3 hektarlık bir alana sahiptir.

Aşağı yerleşme ise sitadelin güneyi boyunca uzanan kayalığın üzerini kaplar. Aşağı yerleşmeyi kuşatan sur duvarlarının büyük bir kısmı günümüzde seçilmektedir. Uzunluğu yaklaşık 2 km ye ulaşan sur duvarlarının doğu kısmının güney yarısından başlayarak güney ve kısmen batı yönünde düz bir hat izlemediği görülür. Surlar üzerinden yapılan ölçümlerde yerleşimin 6 hektara ulaşan bir alanı kapladığı anlaşılır.

 

SARAY ALANI:

Kayalığın en yüksek noktasını oluşturan sitelde, batıdan doğuya doğru alçalan 3 teras üzerinde kuruludur.

Salondaki büyük payeler, kerpiç yığıntıların fazlalığı ve bazı merdiven kalıntıları sarayın en az iki katlı olduğunu ortaya koyar.

Yapılan kazı çalışmalarında 140 odalı olduğu düşünülen sarayın sadece 30 odası ortaya çıkarılmıştır.

Kazılan alanın mevcut planına göre, saray kompleksi, 2 büyük salon ve bu salonların çevresinde yer alan koridorlar ve daha küçük odalardan oluşur.

Pitosların bulunduğu depo odaları güney kısımda yer alır. Doğu-batı yönünde uzanan 3 ayrı odada yapılan kazılarda 170 pitos ortaya çıkarılmıştır. Pitosların üzerinde diğer krali kentlerde olduğu gibi çivi yazısı ve ölçek vardır.

Sarayın bazı odalarında: üst kattan düştüğü anlaşılan kabartmalı bloklar ve bu bloklara ait parçalar bulunur. Bu blokların 4 yüzünde aynı sahne tekrarlanır. Kabartma iki sahneye ayrılır. Her iki sahne de birbirinin yansımasıdır. Sahnede bir aslan üzerinde kanatlı tanrı bulunur. Aslanın ağzı açık şekildedir. Üst kısımdaki sahnede ise, kale burçlarının üzerinde ağızlarında tavşan olan karşılıklı iki kartal yer alır. Ayakta duran tanrının bir ayağı aslanın başı üzerinde diğer ayağı sırtındadır. Sol elinde bir kap ve sağ elinde kozalak bulunur. Boynuzlu başlıklarının alt tarafından enseye doğru uzanan kıvırcık saçları dikkat çeker. Sahnenin yan kısımlarında kule panelleri yer alır. Bu panellerin içerisinde stilize ağaç, üst kısımda kör T şeklinde pencereler bulunur. Tüm sahnenin en üst kısmında çivi yazısı vardır.

Yine depo alanında yapılan kazılarda odaları birbirine birleştiren açıklıkta 4 adet figürün bulunur. Bunlar sağ ellerinde kozalak, sol ellerinde ise bir kap tutar.

Kazılar sırasında Fırtına Tanrısı Teişeba’nın boğa üzerinde, ayakta durur vaziyette betimlendiği kabartmanı parçaları bulunmuş ve bunlar günümüzde Van Müzesinde koruma altına alınmıştır.

 

Büyük Salon:

Saray alanının en geniş mekanını, aşağı salon/büyük salon oluşturur. Salon depo odalarının kuzey bitişiğinde bulunur. 20 X 45 m ölçülerindeki salonun üst örtüsü ve balkonları karşılıklı iki sıra halinde 10-12 adet paye ile taşınır. Payelerin 3 sıra halinde kesme blok taştan yapıldığı görülür.

Salonun kuzeyinde, işlevi anlaşılamayan ama salona açılan kapılarından salonla ilişkili olduğu anlaşılan daha küçük odalar bulunur.

Salonun batı duvarının orta kısmından büyük bir kapıyla geçilen odada bulunan merdiven yapısı, burada üst kata ulaşan bir çıkışın olduğunu gösterir.

Aşağı salon kuzey duvarının batı köşesinde bulunan bir kapı ile geçilen L şeklinde bir koridorla yukarı salona bağlanır.

Yukarı salon 25 x 23 m ölçülerindedir. Aşağı salonda olduğu gibi payeler bulunur. 8 adet paye her duvarın önünde 3 sıra halinde dizilidir.

Salonun güney duvarı hariç diğer duvarları boyunca sekiler vardır.

Salonun duvarları çeşitli yerlerde frisklerle süslüdür.

Salonun ve depoların batısında yer alan açıklıklardan saray kompleksinin batıya doğru devam ettiği anlaşılır.

Saray alanında yapılan çalışmalarda 30’un üzerinde oda ortaya çıkmasına rağmen küçük buluntu bakımından zayıftır. Öyle ki, yukarı salonda hiçbir buluntuya rastlanılmaz. Daha çok kömürleşmiş hatıl ve ahşap parçalarına rastlanır. Yine duvar kerpiçlerinin tuğla haline gelmesi sarayın bir yangınla son bulduğunu gösterir. Payeleri oluşturan bazalt blok parçalarının kararması ve tahrip olması yangının şiddetli olduğuna işaret eder.

Saray alanından elde edilen buluntuların azlığı sarayın saldırı öncesi terk edildiğini gösterir.

Tapınak komplekslerinin krali kentlerin çoğunda sitadelin en yüksek noktasına inşa edildiği görülür. Fakat Kef Kalesinde sitadelin en üst noktasında saray yer almaktadır. Ayrıca saray alanındaki kabartmalı bloklar, Kef Kalesinin Yoncatepe veya Giriktepe gibi bey konağı olup olmadığı sorusunu akla getirmektedir. Fakat bey konakları krali kentlerden ayrı olarak planlanmış, içerisinde krali yatırımın olmadığı yerleşme tipidir.

Kef kalesinde geniş bir alana yayıldığı anlaşılan sarayın 30 odası açığa çıkarılmış ve kapı açıklıklarında başka odaların varlığı anlaşılmıştır.

Bey konaklarının çevresinde sur duvarı bulunmazken Kef kentinin çevresi yaklaşık 2 km ye ulaşan sur duvarıyla kuşatılmış durumdadır.

En önemlisi Bey konaklarında krali yatırımın bulunduğunu gösteren inşa yazıtı bulunmaz.

Kef kalesinde ise II Rusa’nın inşa faaliyetinden  bahsedilir.

Ayrıca depo odalarındaki pitosların üzerinde bulunan, içeriklerini belirten çivi yazıları ve ölçekler buranın devlet eliyle planlandığını gösterir.

Nitekim kentin yakınlarında bulunan Adilcevaz’da bir ilkokul bahçesinde bulunan yazıtta Kef Kalesinin adı ve yapılış amacı ortaya konulur. Yazıta göre II Rusa, Ziuguni ülkesi olarak adlandırılan Süphan Dağı ve çevresindeki toprakların yönetimi için Haldiei URU Ziuquni adında kent inşa ettirir. Kral batıya yaptığı seferler sırasında Muşki, Hati ülkelerinden halkı tehcir ederek buraya iskan eder. Ayrıca idari bakımdan yeni yapılan kente, çevresinde bulunan kale ve şehirleri bağlar.

Araştırmalar, bu kaleye, Urartulardan sonra herhangi bir yerleşim olmadığını ortaya koymaktadır. Çünkü yöreyi ele geçiren Selçuklular, başka bir kaleyi savunmaya daha elverişli bularak burayı kullanmamışlardır.

“Bitlis Adilcevaz” için bir yorum

  1. Ben Adilcevazlıyım. %70i Türk olan ve Ahlat ile birlikte Bitlis’te Türklüğünü koruyabilen nadir Türk yurtlarından birisidir. Malum etnik istilaya mağruz kalmadan gezip görmenizi tavsiye ederim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.