İzmir Seferihisar

İzmir Seferihisar

Seferihisar denilince, Türkiye’nin ilk “Yavaş Şehri” imajı yaratılmış. Sessizliği ve yavaşlığı, sanırım emekli aileleri tarafından çok tercih edilmesiyle bağlantılı. Burada yaşayanlar yörelerinin hep böyle yavaş kalmasından, kimsenin bu hızlandırmamasından yanalar.

Bunun yanında, müstakil yazlık evleriyle ünlüdür. Son olarak, yaz olduğunda, burada “yangın” haberleri hiç eksik olmaz.

İzmir Seferihisar

ULAŞIM

İlçenin, il merkezi İzmir’e uzaklığı: 45 km. dir. İzmir Adnan Menderes havaalanına ise, 40 km uzaklıkta bulunmaktadır. Diğer belli başlı merkezlere uzaklıklar ise şöyledir: Seferihisar-Urla arası uzaklık; 30 km. Seferihisar-Çeşme arası uzaklık: 85 km. Seferihisar-Ürkmez arası uzaklık; 23 km. Seferihisar-Gümüldür arası uzaklık: 28 km. Seferihisar-Özdere arası uzaklık: 38 km. Seferihisar-Selçuk arası uzaklık: 60 km. Seferihisar-Kuşadası arası uzaklık: 70 km.

İzmir Seferihisar

TARİHİ

Tarihi süreç incelendiğinde, bölgedeki ilk yerleşimin “Teos” denilen yerde, MÖ.2000 yıllarında kurulduğu görülür. Burada: Karyalılar bir şehir kurmuşlar. Yani: 4000 yıldır, bölgede yerleşim söz konusudur.

Peki, bu şehir, yani “Teos” nasıl kurulmuş?

Çeşitli söylentiler var. Şöyle ki: Roma-Kartaca savaşları sırasında, Roma’ya yenilen Kartacalı Anibal, Suriyelilere sığınmak üzere, MÖ.150-146 yılları gibi, Anadolu’ya geçer. Bu sırada, Roma donanması, şehir yokken, şehrin ön bölümlerindeki denizde Kartaca donanması ile savaşırken, Romalı general Tysaferin, konaklama yeri olarak “Teos” şehrini kurdurur ve buraya  “Tysaferinopolis” ismini verir.

Evet, şehir kurulduktan sonra, Selçuklular zamanına kadar, şehir ismi olarak “Tysaferin” veya “Tysaferinopolis” olarak kullanılmıştır. Anadolu’nun Türkler tarafından ele geçirilmesinden sonra ise, şehrin ismi “Tysaferinhisar” olarak kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra ise, günümüze “Seferihisar” olarak gelmiştir.

1084 yılında: Selçuklu Emir Çakabey tarafından, bölge ele geçirilir. 1320 yılında ise, Aydınoğulları, bölgede görülür. 1394 yılında ise Osmanlılar. 1402 yılında, Moğol işgali ve ardından, 1425 yılında, yeniden Aydınoğulları. Daha sonra yeniden Osmanlılar.

19’ncu yüzyıl başlarında, şehrin nüfusu, 20 bin kişiyi aşkındır. Ancak, veba hastalığı sonucu, nüfusun büyük kısmı yok olur. 1884 yılında Belediye olarak tescil edilmiştir. Uzun yıllar, yörede: Türk ve Rum nüfus birlikte yaşamıştır. Ancak, 1919 yılında başlayan Yunan işgali, diğer tüm yörelerde olduğu gibi, buradaki bu barış ortamını da ortadan kaldırmış ve Türk nüfus, büyük baskılar altında yaşamak zorunda bırakılmıştır.

1922 yılında Yunan işgali bitirilmiş ve ardından yapılan mübadele sonucu, yöredeki nüfus oranları değişmiştir. Burada, dikkati çeken bir şey var. Seferihisar’ın Yunan işgalinden kurtuluşunda, 11 Eylül 1922 tarihinde, Türk kuvvetleri, Çolak İbrahim Bey komutasında Seferihisar’a girerler.

Dolayısı ile: Çolak İbrahim Bey’in ismi: eski Rum mahallesine verilmiştir. Ayrıca, bu mahalledeki parkta ve Şehitler Çeşmesi karşısında, Çolak İbrahim Bey’in büstlerini görebilirsiniz.

Seferihisar tarihinde, yakın geçmişteki önemli bir olay da şudur: Kore Savaşına katılan, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları, on yıl süresince (1951-1960), savaşa gitmeden önceki hazırlık eğitimlerini burada yapmışlardır. Zaten günümüzde de, Türk Silahlı Kuvvetlerinin deniz-kara-hava bağlantılı tatbikatları, Seferihisar’da yapılıyor.

İzmir Seferihisar

GENEL

Günümüzde, İzmir iline bağlı, 30 ilçeden biridir. Evliya Çelebinin Seyahatname adlı eserindeki yazıları incelendiğinde: yörenin temel geçim kaynaklarının; uzun yıllar öncesinden günümüze “zeytin” ve “üzüm” olduğu anlaşılmaktadır.

İlçe merkezi: batı ve güneyinde Ege denizi tarafından çevrilmiş olmasına rağmen, denizden 5 km. içeride bulunmaktadır. Merkezin, deniz seviyesinden yüksekliği ise, 18 metredir.

İlçenin kıyıları, genelde girintili-çıkıntılıdır. Ancak, Sığacık bölgesinin kıyıları düzdür, çünkü bu bölgedeki akarsular getirdikleri alüvyonlar ile, kıyıyı düz hale getirmişlerdir.

Yörenin iklim durumu değerlendirildiğinde, en büyük etkinin deniz tarafından sağlandığı görülür. Denize yakın yerlerde, denizin ılıman etkisiyle, kışın pek sıcaklık düşüşü görülmez. Yani, yüksek yaz sıcaklıkları varken, kışlar ılık geçer. Nem oranı da, genelde yüksektir.

İlçenin ekonomik öncelikleri: tarım ve onun içindeki zeytincilik, narenciye ve enginar yetiştiriciliği ve süs bitkileri ağırlıklı seracılık var. Nüfusun % 80’i tarımla uğraşmaktadır. Öte yandan, balıkçılık ve turizm de etkinliğini sürdürmektedir. Mandalina’dan söz etmemek olmaz, bu yörede satsumalar meşhur.

Seferihisar denilince, bu yörenin çok iyi rüzgar aldığını söylemeden olmaz. Öyle ki, yıllık rüzgar ortalamalarının yüksek olması, burayı rüzgar enerjisi santraları yapılması için ideal bölge haline getirmiş. Hatta, Sığacık mevki, en uygun yer olarak öne çıkıyormuş.

Dalış meraklıları burayı genelde tercih ediyorlar. Çünkü: kıyıdan girerek dalış yapılabiliyor. Zıpkın avı meraklıları için çok uygun. Ahtapot yönünden zengin. Dalış için çok uygun bölgeler var. Denizi: aşırı soğuk ama çok güzel. Ağustos sıcağında bile denize girdiğinizde, alışkın değilseniz, titrersiniz.

Seferihisar’a “orkinos balık çiftliği” kurulması planlanıyormuş. Büyük olasılıkla, böyle bir yapılanma olursa, her ne kadar soğuk olsa da, bu güzel deniz kesinlikle kirlenecektir.

Son olarak: bu güzel, ama tam olarak diğerleri gibi, reklamlar sonucu, öne çıkarılamamış ilçemizde: “Babam ve Oğlum” filminin çekildiğini, “Kavak Yelleri” isimli televizyon dizisinin birkaç bölümünün burada çekildiğini söylemeden geçmek istemiyorum.

CİTTASLOW

En başta da söz ettiğim gibi: Seferihisar, ilk Türk ve Müslüman “Cittaslow” seçilerek, dünyanın sayılı kentleri arasına adını yazdırmış. Tüm dünyada, 129 Cittaslow şehri var. Cittaslow şehirlerinde: doğal yaşam öne çıkıyor ve her yıl 8 Aralık tarihinde, “Toprak Ana” günü kutlanıyor.

Seferihisar da: her yıl 8 Aralık tarihinde kutlanan, Cittraslow gününde: buraya has, yerli üretim zeytinyağı, üzüm, pekmez, tarhana, meyve-sebzeler öne çıkarılıyor. Yemekler, organik mahsullerle yapılıyor. Yöresel yemekler yapılarak, konukların tatmasına sunuluyor. İtalya merkezli bu statüye girebilmek için: doğasının bozulmaması ilk şart. Sonra: dev marketlerde insanlar bir ekmek almak için sıralara girmemeliler.

Kent yaşayanlarının, hayatlarını koşuşturarak geçirmemeleri gerekiyor. Bunun dışında: yediğiniz-içtiğiniz her şeyin yörede ve doğal ortamla sağlanıyor olması, pizza ve hamburgerle değil, doğru-düzgün yemeklerle insanların besleniyor olması gerekiyor.

Arabayla değil, bisikletle ulaşım sağlanmalı. Çevre kirliliği olmamalı. Çevrede, insanları, gerek göz ve gerekse kulak olarak rahatsız edecek herhangi bir yapılaşma bulunmamalı. Bu bir çok kriterin, Seferihisar tarafından gerçekleştirilmiş olması ve bu statüyü kazanmış olması, gerçekten muhteşem bir olgu.

NE YENİR.NE İÇİLİR

Biraz önce sözünü ettiğim gibi, burası bir Cittaslow şehri. Yani, burada doğal ürünleri, doğal ürünlerle üretilmiş yiyecek maddelerini bulmanız mümkün.

NE SATIN ALINIR

Buradan: doğal ortamlarda üretilmiş: bal ve zeytinyağı satın alabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

İzmir Seferihisar Turabiye Camisi

TURABİYE CAMİSİ

1197 yılında, Selçuklular tarafından yaptırılmıştır. 1783 yılında ise, Osmanlılar tarafından bakım yapıldığı görülmektedir.

İzmir Seferihisar Teos

TEOS ANTİK KENTİ

İlçenin 5 km. uzağında, Sığacık köyünün 1 km. güneyindedir. Sanatçılar kenti olarak biliniyor. Sanatçılar, burada özel haklara sahip olarak yaşıyorlarmış. Ünlü Filozof Tares: Teos şehrinin, İyonya’nın başkenti olmasını öneriyor. Kent, İyonya ayaklanmasına, 17 gemiyle katılıyor.

Öncelikle isim anlamı ilginç, şöyle ki: Teos isminin anlamı: “Tanrı”

Gerçekten iddialı bir isim konulmuş şehre. Bölgedeki en eski yerleşim yerlerinden. Buradaki ilk yerleşimin, MÖ.1080 yıllarına kadar gittiği düşünülüyor. Bölgedeki 12 İyon kentinden biri.

Kenti kuranların ise; Akalardan kaçan Giritliler. Kaçan ilk kafile, Atamas başkanlığında, Teos şehrinin bulunduğu yere çıkar ve çok iyi karşılanırlar. Bunun üzerine, ikinci büyük kafile ve devamında birçok insan, buraya göç eder. Bunun sonucunda, kentin yerlileri azınlıkta kalır ve Teos bir Karya şehri olmaktan çıkarak, İyon şehri haline gelir.

Şehir, tarihi süreç içindeki en parlak  dönemini: MÖ.900 yıllarında bulur. Bu dönemde: Millet, Piriyene, Efes, Sisam gibi şehirlerle birleşilerek, İyon Federasyonu kurulur. Bu federasyon: birçok konuda, dünyaca ün kazanır. Özellikle: deniz ve kara ticareti ve bankacılık.

MÖ.2’nci yüzyıl civarında: Romalılar ve Suriyeliler arasındaki, Teos limanı açıklarındaki deniz savaşında, Teoslular, Romalılara büyük yardımlarda bulunurlar. Bunun üzerine, Romalılar tarafından, Anadolu ele geçirildiğinde, Teos, bir süre Bergama Krallığının egemenliği altında bırakılır. Tüm bunların yanında, Teos şehri, Hıristiyanlığı ilk kabul eden bölge şehirlerinin başında gelmektedir.

İzmir Seferihisar Teos

MÖ.17 yılından sonra ise, bölgede, büyük depremler söz konusu olur. Bu büyük depremler, diğer antik kentlerde olduğu gibi, Teos kentini de, harabe haline getirir. Şehirler yıkılır, şehir halkları deprem bölgelerini terk etmek zorunda kalır.

MÖ.2.yüzyıla ait, Teos şehrinden çıkarılan antik kalıntı, İzmir Arkeoloji Müzesinde görülebiliyor. Özellikle: Roma ve Bizans dönemlerine ait, çok önemli seramik parçalar, kabartmalar ve heykeller var.

Antik şehir kalıntılarında ne görülebilir? En başta söylediğim gibi, pek düzenli bir yerleşim yok. Kuzeybatı bölümünde, Helenistik döneme ait surlar, tiyatro, akropolis ve gymnasium kalıntıları var.

Bu bölümde bulunan yazıtlarda: Gymnasium denilen yerde 3 sınıf bulunduğu, bunlardan öğretmenler eşliğinde, ikisinde spor ve birinde müzik eğitimi verildiği anlaşılıyor. İonyalı aktörler birliği: ilk kez, MÖ.3.yüzyılda Teos şehrinde kurulmuş ve oyuncular, çeşitli yerlerde temsiller vermişler. Yani, en başta söylediğim gibi, burası tam bir sanatçılar kenti.

Ayrıca, bir tapınak kalıntısından söz etmiştim. Yapılan araştırmalara göre, bu tapınak: dünyanın en büyük “Dionysos” tapınağı. Dönemin en ünlü mimarı Hermogenes tarafından yapılmış olması, en büyük özelliği.

İzmir Seferihisar Lebedos

LEBEDOS ANTİK KENTİ

Gümüldür-Ürkmez arasında, Kısık denilen bir alçak ve kayalık yarımada üzerinde; 175 metre uzunluğunda kurulmuştur. 12 İyon kentinden biri olarak, MÖ.7.yüzyılda kurulmuştur. Kurucuları: Kral Kodros ve oğullarından Andropompos.

Buranın en büyük özelliği: Efes antik kentinden bazı insanların buraya zorla göç ettirilmesidir. Ancak, bu nedenle, şehir hiçbir zaman öne çıkamamıştır.

Burası: 201 uzunluğundaki bir kara parçası ile, ana karaya bağlanmıştır. 61 metrelik bir yükseklikte: akropol var. Kentin coğrafi konumu, iyi bir limanı bulunmayışı, çevresinde Kolophon ve Tlos gibi gelişmiş şehirlerin bulunması, buranın gelişimini engellemiştir.

Bu yüzden: deniz ticaretinden pay alamamış, diğer İyon kentlerinin yaptığı gibi, dış bölgelerde koloni kuramamış, sanatçı ve bilim adamı yetiştirememiştir. Horatius’un: “Terk edilmiş kent” olarak tanımladığı Lebedos, klasik dönemde,kendi adına sikke basamayan tek İyon kenti olmuştur.

MÖ.2’nci yüzyılda: Teos, Ephesos ve Myonnesos şehirlerinden kovulanların, buraya yerleşmesi sonucu, kentin sosyal hayatında biraz hareketlilik olmuştur. Günümüzde, buraya ait hiç bir şey kalmamış. Yalnızca, Helenistik duvarlar, gymnasium ve bir tapınağa ait olduğu düşünülen teras ve konut kalıntıları.

KARAKÖSE HARABELERİ

Doğanbey köyü, Gerenalanı mevkiindedir. Lebedos antik kentine, 4 km. uzaklıktadır. Burada: tapınak ve hamam kalıntıları bulunuyor. Buraya, halk tarafından: Karakisse ismi de verilmiş.

İzmir Seferihisar Myonnesos Adası

MYONNESOS ADASI

Burası, günümüzde: Doğanbey adası olarak bilinen yerin, antik çağdaki adı. Günümüzde, buraya “sıçan adası” da diyenler var. Adanın karaya yakın bölümünde, dimdik bir kaya görünümü var. Sanki, Cebelitarık’ın bir benzeri denilebilir.

Adanın üzeri ise, geniş. Adanın üzerinde bulunan Çıfıt Kaleyi, karaya bağlayan, denizdeki dolgu geçit ise: zamanla ve bakımsızlık nedeniyle, dağılmış ve deniz suyunun altında kalmış. Bu geçidin yapıldı taşlar, dikkat ederseniz, tarihi dönem içindeki taş işçiliğinin güzel örneklerini oluşturuyorlar.

Ancak, yine de, (25-30 cm.) dizlerinize kadar suyun içinde yürümeyi tercih ederseniz, Sığacık kıyısından, yürüyerek adaya ulaşmanız mümkün. Bunu tercih etmeyenler, adaya çıkmak için, deniz motorlarını tercih etmek zorundadırlar.

MÖ.190 yıllarında, III. Antiocus, kıyıları korumaya çalışırken, Teos şehrine yönelmiş olan, birçok Roma gemisi görür. Önce, bunların Roma gemisi olduğunu tahmin eder. Ancak, daha sonra, bunların korsan gemileri olduğu anlaşılır. Korsanlar: Roma donanmasından kaçarak, Myonnesos’a sığınırlar.

Evet, Roma döneminde, Myonnesos, korsan yuvasına dönüşmüş. Denizlerle çevrili kayalıklar, korsanların amaçlarına uygun olduğu için, tercih edilir olmuş. Gemilerini anakaradan ve gözlerden uzaklarda, burada demirliyorlar ve tüccar gemileri geçtiğinde, aniden saldırıyorlarmış.

Adanın, Türk tarihinde de bir süre rol oynadığı düşünülüyor. Şöyle ki, tepenin doruğunda, kırmızı sıvalı üç sarnıç bulunuyor, ancak bunların yapılış dönemleri tarihlenemiyor. Ancak, geç dönemlerin eserleri oldukları tahmin ediliyor.

Adada: çeşitli dönemlerden kalma, pek çok dağınık duvar ve yapı kalıntısı var. Bu duvarlar: 2.5-3 metre yüksekliğinde ve 5-6 metre uzunluğundadır. Çok büyük boyutlu taşlarla inşa edilen bu duvar, MÖ.500 yıllarına tarihleniyor. Adanın üst kısımlarındaki kalıntılar ise, biraz önce sözünü ettiğim gibi, Türk dönemlerinden kalma yapılara ait.

İzmir Seferihisar Sığacık

SIĞACIK VE SIĞACIK KALESİ

Sığacık, günümüzde, Seferihisar’ın bir mahallesi durumundadır. İlçe merkezinin 5 km. batısındadır. İzmir il merkezine ise, 50 km. uzaklıktadır. Teos antik kentinin kuzey limanını oluşturan koydadır. Otel ve pansiyonlar gibi konaklama tesisleri: Sığacık kalesine yakın konumlanmış.

Plajlar ise 1 km. ileride. Plajlar bölgesine, minibüs ve Belediye otobüsleri çalışıyor. Sığacık limanından denize girilmiyor. Liman bölgesinden: günübirlik motor turlarıyla: Papaz boğazı, Taş ada, Azmak, Aktaşlı ve Çamağız bölgelerini keşfedebilirsiniz.

Bunun yanında: Sığacık mevkiinde, 45 yatlık, yat limanı var. Üzüm, özellikle mandalina ve zeytin gibi ürünlerin en lezzetlilerini burada tadabilirsiniz. Ayrıca, elbette taze balık ve deniz ürünleri.

İzmir Seferihisar Sığacık

Sığacık kalesi ise: Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos seferi sırasında, 1521-1522 yılları arasında, Teos şehrinin Ören yeri taşocağı kullanılarak, Palak Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. İç kalenin, denize bakan kısmında: 2 burç ve 2 kapı var. Dış kalede ise, Kuşadası, Ayasuluk ve Seferihisar adlı 3 kapı var.

Kale 2 katlı olmasına rağmen, günümüze tek katı kalmıştır, surlara ise, kulenin gizli merdivenlerinden tırmanılıyor. Surların yapılmasında, antik Telos kentinin taşlarından yararlanılmıştır. Bu nedenlerle, duvarlarda, Teos şehrinden gelme kitabelere rastlanıyor.

Kale içinde, evler bitişik düzende olup, bazıları, tek bazıları ise iki katlıdır. Evlerin çoğu kerpiçtendir ve büyük bölümünde iç avlu var. İki katlı evlere, cumbalar ve tahta panjurlar eklenmiş, içerdeki merdivenler ve kapılar ahşaptan yapılmıştır.

Kale: yapıldığı dönemde, kıyı yerleşmesini savunmaktan öte, bir deniz üssü olarak hizmet vermiştir. Daha sonraki dönemlerde ise, gümrük kontrol merkezi olarak kullanılmıştır.

İzmir Seferihisar Sığacık

Dünyaca ünlü: Akkum ve Ekmekçi plajları, Sığacık mahallindedir.

Küçük ve Büyük Akkum olarak bilinen, iki plaja ayrılan burada, “Rüzgar sörfü” yapılabiliyor. Söylenenlere göre, Çeşme-Alaçatı’ya, rakip olabilecek bir konumu varmış. Sörf meraklıları için duyurulur.

Akkum bölgesinde, güzel konaklama tesisleri de bulunuyor.

İzmir Seferihisar Sığacık

Ekmekçi Plajı ise, daha farklı: burada özellikle deniz dibinden tatlı su kaynaklarının çıkması nedeniyle, burası diğer koylara nazaran daha soğuk. Ayrıca, mucize şekilde, poyraz rüzgarı almıyor.

Koyun yamaçlarında, çam ormanlarıyla kaplı kamping ve piknik alanlarından da yararlanmak mümkün.

HEREKE/DÜZCE

İlçenin 6 km. kuzeyindedir. Bu Düzce isimli köyün, eski adı Hereke’dir. Halk arasında: bu ismin, Herakles’ten geldiği ve köyün, “Heraklia” isimli bir kentin üzerinde kurulduğu anlaşılmaktadır. Ancak, bu tür bir kentin varlığı, bilimsel kayıtlarda yoktur. Bu antik kentte görülebilecek tek şey: yalnızca bu yörede kullanılan, bol miktardaki taş.

Bunların en ilginci ise: Osmanlı döneminden kalma hamamın, batı duvarında bulunan: tanrı Herakles sunağıdır. Yörede bulunan frizler: İzmir Arkeoloji Müzesinde sergileniyor. Bunun dışında, köyde: 15.yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Kasım Çelebi Medresesi ve Camidir.

Urla tanıtımı.

Çeşme tanıtımı.

Gümüldür tanıtımı.

Özdere tanıtımı.

Selçuk tanıtımı.

 

Aydın Söke Karine

Aydın Söke Karine

Öncelikle, “Karine” sıkça kullanılan bir hukuk terimi olduğunu bilmek ve benim burada yazdıklarım, hukuk terimi Karine değil, Söke ilçemize bağlı, Ege denizi kıyısındaki şirin bir balıkçı köyü “Karine” dir. Resmi adı “Karene” ama yöre insanı burayı “Karina” diye bilip, söylüyor. Tam bir cennet, ama gizli kalmış bir cennet, buralara yolunuz düşerse, mutlaka zaman ayırın ve Karine bölgesini görün.

Evet, bir anlamda, iç kesimdeki Doğanbey köyünün limanı olarak biliniyormuş. Eskiden, depo olarak kullanılan yapılardan bir-iki tanesi ev yapılmış, biri ise, büyük bir balık restoranına dönüştürülmüştür. Ancak, bu muhteşem güzel balık restoranı, yalnızca yörede yaşayanlar tarafından biliniyor ki, buralara yolunuz düşerse, mutlaka bu güzelliği yaşamanızı öneririm.

Evet: yörenin en büyük özelliği, ülkemizde, balık yenebilecek en iyi yerlerin başında geldiği de söylenebilir. Çünkü: denizin dibinden yer altı suları kaynıyor ve bu yüzden, Ege denizinin en muhteşem balığı olan Çipuraların, yumurta bırakmak üzere buraya geldikleri söyleniyor. Bu su kaynakları nedeniyle, burada denizin ısısı bir başka oluyormuş, hatta tuzluluk oranı çok düşükmüş ve bol miktarda balıkların tercih ettiği yemlerden bulunuyormuş. Yörenin tüm balıkçıları, bir kooperatif kurmuşlar ve yörenin balıkları yalnızca bunlar tarafından tutuluyor.

 

ULAŞIM

Aydın Söke Karine: Söke ilçe merkezine, 35 km. uzaklıktadır. Söke Doğanbey köyü yolundan ilerlediğinizde, bu yolun sonunda, Karine’ye ulaşırsınız. Daha ayrıntı isterseniz: Söke-Milas yönünde ilerleyeceksiniz ve kısa bir süre sonra, Güllübahçe tabelasını göreceksiniz ve bu yola girin, Güllübahçe içinden ilerleyip, eski bir Rum köyü olan Doğanbey ve sonra Karine. Bu arada: Doğanbey köyünde, eski restore edilmiş Rum evlerini görebilirsiniz.

Bu arada, Karine’ye ulaşmak için Söke yöresini tercih etmeniz gerekiyor. Bu yüzden, buraya ulaşım ölçülerini verirken, Söke’yi esas almak gerekir. İstanbul-Söke arasındaki uzaklık: 660 km. Söke-Ankara arasındaki uzaklık: 620 km. Söke-Kuşadası arasındaki uzaklık: 25 km.

TARİHİ

Karine bölgesi tarihi, çok çok eskilere gitmiyor. Buranın tarihi süreç içinde bilinen tek özelliği: bir zamanlar gümrük alanı olarak kullanılmış olmasıdır. Doğanbey köyünün limanı olarak da düşünülen bu minik belde, bir zamanlar gümrük alanı olarak kullanılıyormuş ve depo olarak, bir-iki yapı bulunuyormuş. Çünkü: hemen karşıda, yani 1400 metre kadar karşıda, Sisam adası bulunuyor.

Bunun dışında, Karine bölgesinin, çevredeki bir kısım bölgede olduğu gibi, çok eskilere giden bir tarihi yok. Zaten, 1924 yılındaki mübadele sonucu, Rumlar bölgeyi terk edince, Karine’nin gümrük alanı vasfı da bitmiş. Gümrük deposu olarak yapılan binaların bir kısmı ev olmuş ve bir tanesi de günümüzde de kullanılan büyük bir balık restoranı haline getirilmiştir.

GENEL

Karine, dilek yarımadasının Didim tarafında bulunmaktadır. Dilek yarımadası denilince, burası, aynı zamanda Büyük Menderes Havzası, Dilek Yarımadası Milli Park alanıdır. Yani: Doğanbey köyü, bu milli parkın tam içinde kalmış ve SİT alanı ilan edilerek, mevcut yapılar koruma altına alınmıştır. Karine’de: yine Milli Park alanı içinde, sahil kesiminde bulunmaktadır ve yapılaşmaya kapalıdır. Ayrıca: bu milli park alanı içinde, gerek bitki ve gerekse yabani hayat canlılarını görmek mümkündür.

Burası, deniz ile anlam kazanıyor. Çünkü: deniz, yani uzun süre derinleşmiyor, yani sığ, hatta bu sığlığın yer yer 350-400 metre kadar uzandığı görülüyor. Yani, denizin içinde, 350-400 metre yürüyorsunuz ve hala derinleşmediğini görüyorsunuz, Bu sığ denizin kıyı bölümünde ,balıkçıların denizin içinde kayıklarını iterek açıklara götürdüklerini göreceksiniz. Plaj ise, ince kumludur.

Burada, ayrıca, kuş gözlemciliği yapabilirsiniz ve özellikle “tepeli pelikan” görebilirsiniz. Ayrıca: flamingolar, yeşilbaş ördekler de görebilirsiniz.

Aydın Söke Karine

NE YENİR-NE İÇİLİR

Karine denilince, elbette, burada balık yemenizi veya deniz ürünlerini tatmanızı önereceğim. Çünkü, çok yerde balık yemiş olabilirsiniz, ama buradakilerin tadına inanamayacaksınız. Balığı, ızgarada ve üzerine zeytinyağı sürerek yapıyorlar. Ayrıca: limon, sarımsak sosu kullanmayı sakın unutmayın.
Özellikle, yaz akşamlarında, denize masa attırmalı ve balık yemelisiniz ve bu sırada, güneşin batışını izlemelisiniz, hemen karşısında da “Samos” adası.

GEZİLECEK YERLER

GÜVERCİN MAĞARASI

Karine bölgesine gelip, gezecek bir yerler düşünenler için: kıyıdan bir tekne kiralayınca, Karakol burnunun öte tarafında, güvercin mağarasını görebilirsiniz.
Mağaranın gözlerinin her biri, ayrı bir sahile açılıyor ve bu sahillerde, kıyıya vuran dalgaların sesleri mağaranın içinde buluştuğunda, bir uğultu oluyor.

Bu uğultu, dikkatli dinlediğinizde, sanki bir yaratığın nefes alışı gibi hissedilebiliyor.
Evet, mağaranın içine tekneyle girin ve gezinin. Mağaranın içinde, güvercinler var ve zaten bu yüzden güvercin mağarası ismi verilmiştir. Tavan oldukça yüksek ve tekneler, mağara içinde manevra yapabiliyorlar ve hatta, mağara içinde bir küçük kumsal bile var.

DOĞANBEY KÖYÜ

Karine köyüne gelirken, buraya dikkatinizi çekmiştim. Yani, Karine’ye varmadan hemen öncedir. Burası, eski bir Rum köyü olarak biliniyor ve köydeki eski Rum evleri, restore edilerek günümüze taşınmıştır. Bu nedenle, bu şirin köyde ki yaşamı görmek açısından, buraya da zaman ayırmanızı öneririm ve hatta, belki de, bu eski köy evlerini satın alarak restore ettiren bir ünlü ile karşılaşabilirsiniz.
Evet, Doğanbey köyünde, 1924 yılına kadar Rumlar yaşıyorlarmış.

Mübadele sonucu Rumlar gidince, köye: Bulgaristan’ın Yenice köyünden gelip yerleşmişlerdir.
Köyün o dönemlerdeki ismi “Domatia” dır. O dönemdeki evler, orman içinde, birbirinden uzak, bir avlu çevresindeki odalar şeklinde inşa edilirmiş ve bunlara, Rumca “Domatia” denilirmiş. Bu nedenle, köyün ismi de, bu kelimeden gelmiştir. Evet, bir zamanlar burada 300 hanelik bir Rum köyü bulunuyormuş.
Aslında, biraz önce söylediğim gibi, 1924 yılından sonra buraya gelenler, 1959 yılında yaşaman büyük depremin ardından, burayı terk etmişler ve Doğanbey bölgesi yine yalnızlığa terk edilmiştir.

Ancak, 1990’lı yılların başında, buradaki harabe evler, Ankaralı ve İstanbullular tarafından satın alınmış ve aslına uygun restorasyon faaliyetlerine girişmişler ve bugünkü Doğanbey köyü ortaya çıkmıştır.

Evler, geleneksel Rum mimarisinin özelliklerini yansıtmaktadırlar. Ayrıca, yine dükkanlar, dini bir şapel ve hastanenin bulunduğu köyde, Arnavut kaldırımlı taş sokaklar ilgi çekmektedir. Biraz önce hastane demiştim, belki dikkatinizi çekmiştir. Burası, 1900’lü yılların başında, hastane olarak yapılmış, ama daha sonra okul, karakol gibi amaçlarla da kullanılmış bir yapıdır ve günümüzde “Dilek Yarımadası Milli Parkı Ziyaretçi Tanıtım Merkezi” olarak kullanılmaktadır.
Köyün tepelerine çıkın ve zeytin ağaçlarının bulunduğu yörede, muhteşem deniz manzarasını izleyin.

Aydın ili tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Söke ilçesi tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.