İstanbul Mahmutpaşa

mahmutpaşa külliyesi.1
İstanbul Mahmutpaşa

Fatih ilçesinde, Eminönü semtindedir.

Mahmut Paşa: Fatih Sultan Mehmet’in ve halkın çok sevdiği, Rum Sırp melezi dönme vezirdir. Kendisi: Sırbistan’da despotluk yapan ve bir zaman İmparatorluk hanedanı olmuş “Angeli” ailesinden gelmektedir. Osmanlı’da: artık imparatorluk boyutlarına varan yeni devlet örgütlenmesinde önemli katkıları olmuştur. Enderun’dan çıkan ilk sadrazamdır. Güçlü bir kişiliği vardır. Yeni bir dini benimseyen pek çok kişi gibi, o da yeni inancında oldukça sofu idi.

1474 yılında Mahmut Paşanın idam edilmesi hakkındaki söylentiler

Bir süre sonra, Sultan II. Mehmet ve Mahmut Paşanın arası açılır. Mahmut Paşanın aşırı sertliğini içine sindiremeyen Padişah: halkın çok sevdiği veziri katlettirir. Fundamentalist akımlara yakınlık duyduğu ve bu yüzden idam edildiği düşünülmektedir. İdam edilmesine ait bir diğer söylenti: Şehzade Mustafa’nın ölümüne sevindiği ve aslında Rum Mehmet Paşanın kendisini Fatih Sultan Mehmet’e kötülemesidir. Peki, Mahmut Paşa, Şehzade Mustafa’nın ölümüne neden sevinmiştir diye bir söylenti çıkar. Hikayenin esas ilginç bölümü buradadır.

Çünkü: Şehzade Mustafa, Mahmut Paşanın genç karısına göz koymuştur ve Paşa, genç karısını boşamak zorunda kalır. Şehzade ölünce, Mahmut Paşa yas kıyafeti olan siyah kaftan giymez ve bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet tarafından idam ettirilir. Ancak sonra pişman olur ve cenazesine katılır. Ancak halk ve asker, Paşanın idam edilmesini iyi karşılamaz.

Hatta idam edildikten sonra “Ebedi Sadrazam” diye anılmaya başlanır. Bir söylentiye göre, işlerinde sorunları olan İstanbullular: bunların halledilmesini istedikleri evrakları, Sadrazamın sandukasının ayak ucuna bırakır, ertesi günü gelip o kağıtları aynı yerden alarak ilgili mercilere verirlerdi. Çünkü bunların Mahmut Paşa tarafından manen imzalanmış olduğunu düşünürlerdi.

Bir başka söylentiye göre: devletle işleri olanlar burada önce türbeye bağışta bulunurlar ve ardından, orada işi bilenlere dilekçe yazdırırlardı. Dilekçenin burada yazdırılmasının etkili olduğu düşünülürdü.

Mahmut Paşa: bu bölgede bir cami, hamam ve çarşıdan oluşan bir külliye yaptırmıştır. Fatih külliyesinden sonra 15’nci yüzyılın en önemli yapı gurubudur. 1460-1462 yılları arasında tamamlanan külliyenin mimari Atik Sinan’dır.

Ancak günümüze sadece cami ve türbe ulaşmıştır.

mahmutpaşa.alışveriş.1
İstanbul Mahmutpaşa Çarşısı

MAHMUTPAŞA ÇARŞISI

Çarşı ilk yapıldığında, 265 dükkan bulunuyormuş. Bunların çoğu, 17 ve 18’nci yüzyıllarda, burada yaptırılan dev boyuttaki hanlarda yerleşmiştir.

mahmutpaşa camii.1
İstanbul Mahmutpaşa Camisi

 

MAHMUTPAŞA CAMİSİ

İstanbul’un fethinden sonra kronolojik sıraya göre yaptırılan üçüncü camidir. (Eyüp Sultan ve Fatih Camisinin ardından yaptırılmıştır)

1463 yılında Mahmut Paşa tarafından yaptırılmıştır. Caminin adı kesin olarak bilinmeyen (bir ihtimal Tusteren kilisesi) bir kilisenin üzerine yapıldığı hakkında bir rivayet olsa da, bu konuda herhangi bir kanıtlanmış bilgi yoktur. Ama burada hemen bir ayrıntıdan daha doğrusu caminin yapılması sırasında yaşanan ve günümüze aktarılan bir olaydan söz etmek istiyorum.

Caminin yapımı oldukça uzun sürmüş yani geç bitirilmiştir. Çünkü: Padişah’tan aldığı izinle caminin yapımına başlanıldığında, kilise kalıntıları yıktırılıp caminin temeli için toprak kazılırken, iki küp dolusu altın bulunur. Mahmut Paşa: durumu Sultan Mehmet’e ilettiğinde, Sultan altınları Mahmut Paşa’ya bağışlar. Bunun üzerine, Mahmut Paşa “caminin inşası için gerekli para yerinden çıktı” diyerek mimar ve işçilere: istedikleri zaman ve istedikleri süre kadar çalışmaları iznini verir ve çalışmaya kimsenin zorlanmamasını ister. Bu yüzden, cami 7 yılda tamamlanır.

Şehrin en eski camilerinden biridir ve aynı zamanda şehirdeki ilk büyük anıtsal eserdir. Ancak bu ölçüde büyük olması, Mahmut Paşanın zenginliğini ifade eder, yani sadece bir vezir için oldukça büyük ölçeklidir.

Mimari

Mimari: Bursa dönemi erken Osmanlı mimarisi üslubundadır. Mekanın düzenlenmesinde ters “T” harfi şekline benzerlik görüldüğünden, bu tür planlı camilere Ters T tipi planlı cami denir. Namaz kılınan ana mekanın üstü: kubbeyle örtülü yanlardan bitişik mekanlar: dervişlere veya resmi dairelere ayrılmıştır. Bu yüzden “Tabhaneli” veya “Zaviyeli” cami de denir.

Caminin orijinalinden günümüze kalan mermer kapısı muhteşem güzelliktedir. Kapı kemerlerinin üstünde kitabe ve yanlarda yazılar vardır. Kapı çerçevesinin düzlüğüne, sonradan tamir kitabeleri yazılmıştır. Bu kitabede hicri 868 tarihi caminin yapılış tarihi olarak yazılıdır. Kapının çerçevesi işlemeli mermerdir ve yanında Sultan III. Osman’a ait bir tamir kitabesi bulunur.

Duvarlar az pencereli ve ağır görünümlüdür.

Son cemaat yerine; ortada beşik tonozlu ve iki yanında, ikişer yuvarlak kubbeli bir mekandan girilir. Bu yapı: Bizans kiliselerindeki narteksi andırır. Buradaki sütunlar ilgi çeker. Bunlar çok kalın ve sekiz kenarlıdır.

Mihrap duvarı yüksektir ve sivri bir kemerle biter. Üzerinde ise dört tane sivri kemerli pencere bulunur.

İşlemeli mermerden yapılmış mihrap ve minberdeki motifler ve işçilikler farklı devirde yapıldığından birbirinden farklıdır. Üstlerindeki bitki motifleri, çağına ait olmadıklarını açıklar.

Hünkar mahfili 1828 yılı yapımıdır. Altı sütun tarafından taşınır, ahşap ve yeşil renk boyalıdır. Öncesinde dış mekandan ayrı bir girişle ulaşıldığı ve kapı olarak kullanılan pencere ile Hünkar Mahfili arasında irtibatı sağlayan ancak günümüzde olmayan bir ara kat olduğu düşünülmektedir. Günümüzde buraya sonradan ilave edilmiş, ahşap bir merdivenle çıkılır.

Caminin ana mekanı: dikdörtgendir. 26 x 12 metre büyüklüktedir. Burası, birbirinden bir kemerle ayrılan iki kareden oluşur. Karelerin üstünü: eşit büyüklükteki iki kubbe örter. Kubbenin çapı 10.45 x 11 metredir. Böylece iç mekan genişletilmiştir. İki yanlarda ise küçük kubbeli tabhaneler yani konuk evleri vardır. Camide toplamda 18 kubbe bulunur.

O devirlerde Türk mimarları, ana mekanı genişletirken, bunun üstünü tek bir kubbeyle örtmekte zorlanıyorlardı.

Minare: kesme taştan, tek şerefelidir ve 1936 yılına yapılan restorasyon sonucu günümüzdeki şeklini almış, özgün çizgilerini yitirmiştir.

Avluda bulunan sebil ve çeşme: Darüssade Ağası Mustafa Ağa tarafından yaptırılmıştır.

Mahmut Paşanın katledilmesinin ardından yıkandığı taş: cami avlusunda, son cemaat yerinin karşısında durmaktadır.

1755 yılında çıkan yangında hasar gören cami, Sultan III. Osman tarafından tamir ettirilmiştir. 1766 yılındaki depremde cami yıkılır, 1785 yılında tamir görür. Bu tamiratlar nedeniyle, caminin özellikle içindeki bezemelerin birçoğu orjinalliğini yitirmiştir.

mahmutpaşa.türbesi.1
İstanbul Mahmutpaşa Türbesi

 

Mahmut Paşa Türbesi

Caminin arkasında, mihrabın önündeki hazirede: Paşa’ya ait sekizgen bir türbe vardır.  1473 yılında yapılmıştır. Giriş kapısı üstünde, üç satırlık inşa kitabesi ve 1730 tarihli onarım kitabesi bulunur.

Türbe: küfeki taşından, sekizgen plan üzerine inşa edilmiştir. Kubbesi 7.36 metre çapında bir kubbele örtülüdür.

İstanbul’daki en güzel türbelerden birisidir. Çünkü: türbenin dış yüzeyleri: lacivert, firuze ve yıldız motifli çinilerle kaplıdır. İstanbul’da dış yüzü çini kaplı tek türbe burasıdır. Kullanılan çiniler: İznik çinilerinin ilk parladığı döneme aittir. Renkler: Osmanlıdan çok Selçukluları hatırlatır.

Yani İstanbul’da Selçuklu türbe özelliğini gösteren tek yapıdır. Türbenin içinde ise hiç süsleme yoktur. İç zeminde: ahşap döşeme ve bunun altında özgün tuğla döşemesi görülür. Türbenin ortasında, mermer bir kaide üstünde, Mahmut Paşanın sandukası ve kapı tarafında ise oğlu Mehmet Beye ait daha küçük bir sanduka bulunur.

mahmutpaşa hamamı.1
İstanbul Mahmutpaşa Hamamı

MAHMUT PAŞA HAMAMI

Caminin kuzeyindedir. İstanbul’un en eski hamamıdır. Hamamın ana giriş kapısındaki kitabede 1466-1467 tarihleri yazılıdır. Çifte hamam olarak inşa edilmiştir. Kadınlar kısmı 1755 yılındaki yangında yanarak yok olmuş, bu bölüm 1878 yılında yıkılarak yerine “Abud Efendi Hanı” yaptırılmıştır. Günümüzde sadece erkekler kısmı ayaktadır. Hamamın mukarnaslı kapı nişi ve cephesi çok güzeldir. Kubbesi ise 26 metre yükseklikte ve 17 metre çapındadır.

Hamam 1953 yılında restore edildikten sonra bir süre hamam olarak kullanılmıştır. Ardından bir depoya ve son olarak 1990 yılında bir çarşıya dönüştürülmüştür.

kürkçü han.1
İstanbul Mahmutpaşa Kürkçü Han

 

KÜRKÇÜ HAN

Caminin kuzeyinde, Mahmutpaşa yokuşundadır.

Burası: Mahmut Paşa tarafından, 1453-1460 yılları arasında hamamla birlikte Kervansaray olarak yaptırılmıştır. Bir zamanlar “Kurşunlu Han” olarak isimlendirilen yapı, günümüzde “Kürkçü Han” olarak tanımlanır.

128 metre uzunluğunda ve 70 metre genişliğindeki yapının alt katında 48 ve üst katında 50 oda bulunur. Daha sonra, zemin katın üzerine, Hacı Kürkçü Ahmet Ağa isimli bir kişi tarafından küçük bir cami yaptırılır. Kubbe 1900’lu yıllarda çökmüş ve ikinci avluya zarar vermiştir. Bu yüzden, ikinci avludaki yapıların pek çoğu yeni tarihlidir.

Hana ismini veren 7-8 kürkçü dükkanı zaman içinde kapanmıştır. Dokuma ve çorap atölyeleri de yoktur. Günümüzde burada çeyizlik dükkanlar, tuhafiyeciler, yüncüler ve gelinlikçiler doludur.

MAHMUT PAŞA MEDRESESİ

1470’li yılların başında caminin doğusunda inşa edilen medreseden günümüze sadece bir dershane ulaşmıştır. Yapının bütünü 20’nci yüzyıl başında yıkılmıştır. Yapının günümüzde dershanesi dışında kalan arsasında bir İlköğretim okulu bulunmaktadır. Dershane: 6.80 x 7.5 metre ebatlarındadır.

BÜYÜK YENİ HAN

Mahmutpaşa’da Çakmakçılar Yokuşundadır.

Sultan III. Mustafa döneminde, 1764 yılında mimar Tahir Ağa tarafından yapılmıştır. Yapıldığı dönemde sarraflar tarafından kullanılan yapı, İstanbul’un işgal dönemlerinde işgal kuvvetlerince karargah olarak kullanılmıştır. Memurlara borç para veren bir kuruluş olan Emniyet Sandığı da burada açılmıştır. Bankalar caddesindeki hanların yapılmasından sonra, sarraflar buradan ayrılmıştır. Han: düzgün olmayan dikdörtgen şekilde, 3 katlı, 2 avlulu, 173 odalı ve 40 dükkanlıdır.

büyük han.1
İstanbul Mahmutpaşa Büyük Valide Han

 

BÜYÜK VALİDE HAN

Mahmutpaşa’da Çakmakçılar Yokuşu ve Fincancılar Yokuşu arasındadır.

1635 yılında: Sultan I. Ahmet’in eşi Kösem Sultan tarafından Üsküdar’daki Çinili Külliyesine akar sağlamak için yaptırılmıştır. Hanın bulunduğu yerde, önceden bir Bizans yapısı bulunduğu tahmin edilmektedir. Söylentiye göre: Kösem Sultan, servetini bu hanın bir odasına saklamıştır. Kösem Sultan: IV. Mehmet’in eşi ve gelini Turhan Hatice Sultan tarafından, Başlala Uzun Süleyman Ağa ve birkaç has odalı tarafından 2-3 Eylül 1651 yılında, odasında bir perde ipiyle boğularak öldürülmüş, serveti de yağmalanmıştır.

200 den fazla odası bulunan han, İstanbul’un en büyük hanlarından bir tanesidir. Kösem Sultanın ölümünden sonra, bir kısmı hazineye kalmıştır. Cumhuriyetten sonra da bazı odalar Vakıflara geçmiştir. Vakıflar Başmüdürlüğü, 1940’lı yıllarda bu odaların bir kısmını satmıştır. Maliklerinin çok olması nedeniyle bakımsız kalan hanın odaları: yüzyılın başında ise çoğunlukla İranlıların oturduğu bekar odaları olarak kiralanmıştır.

Burada, Osmanlı imparatorluğunun ilk Ermeni matbaası 1567 yılında kurulmuştur. (İlk Türk matbaasının kuruluş tarihi 1728 yılıdır) İstanbul’da ilk Kuran-ı Kerim: Şeyhülislamdan fetva alınamayınca, buradaki matbaada, İranlılar tarafından gizlice basılmıştır. 19 Ağustos 1906 tarihinde bakımsızlıktan bir kısmı çöken bina, 1931 yılında valilik tarafından kapatılmıştır.

James Bond’un “Skyfall” isimli filmi, bu hanın çatısında çekilmiştir.

ÇUHACILAR HANI

Mahmutpaşa yokuşunun başında, Kılıççılar sokağı ile Çuhacı Han sokağı arasındadır. Lale devrinin Sadrazamı İbrahim Paşa tarafından çuhacı esnafı için yaptırılmıştır. Adı “Çuhacılar Hanı” olarak kalmasına rağmen, günümüzde içinde kuyumcu atölyeleri bulunmaktadır. 29 Eylül 1755 tarihindeki büyük yangında yanan han, tamir edilerek günümüzdeki görüntüsüne kavuşmuştur.