Çanakkale Gelibolu Şehitlikler

çanakkale
Çanakkale Gelibolu Şehitlikler

 

Çanakkale savaşlarının yapıldığı Gelibolu yarımadasına, iki yoldan gidebilirsiniz. Bunlardan; birincisi: Anadolu üzerinden gelinen ve Çanakkale üzerinden, feribotlar ile Eceabat’a ulaşılan yol. Diğer yol seçeneğiniz ise; İstanbul yada Edirne üzerinden, Gelibolu İlçesinden geçilerek, Eceabat’a ulaşılan yol.

Evet, Mart 2022 tarihinde yeni bir yol, 18 Mart Çanakkale Şehitler Köprüsü, bu köprü üzerinden de Şehitlikler bölgesine ulaşmak mümkün.

Gezimize, Eceabat’dan başlayacağız. sizde, buraya ulaşım için Eceabat’ı hedefleyin ve Eceabat’a geldikten sonra, bilgisayarınızdan, bu satırların yazılı çıktısını aldı iseniz, bir göz atın ve muhteşem bir geziye hazır olun. Herhangi bir rehbere ihtiyaç duymadan, bölgeyi en iyi şekilde gezebileceksiniz.

Çanakkale’ye düzenlenen gezilerde, daha Milli Park sınırlarından içeriye girerken, lütfen dikkatli olun. Milli Park sınırları içinde, bastığınız her yerde toprağın altında şehitlerimiz olabilir.

Gerçekten de, Çanakkale savaşları sırasında Gelibolu yarımadasının hemen her yerinde, kanlı çatışmalar olmuş, askerleriniz savaş hali olması nedeniyle, nerede şehit düştüler ise, oraya gömülmek/defnedilmek zorunda kalmışlardır.

Hele, büyük çatışmalar sonrası şehitlerimiz, çoğu kez, toplu gömülmek zorunda kalınmıştır.

Bu nedenle; buraya gelindiğinde, yere basarken bile hassas olunmalı, o güzel insanların ruhlarını rahatsız etmeyecek şekilde buralarda dolaşılmalıdır.

Çanakkale savaşlarının yapıldığı yıllardan bu yana, o topraklardan devamlı meçhul askerlerin naaşları çıkmakta, sanki ” Bizi unutmayın, bizim uğruna can verdiğimiz davayı unutmayın ” dercesine, arada bir bize görünerek, asli vazifelerimizi bizlere hatırlatmaktadırlar.

Zaten bu yüzden, buralara yeni yol veya herhangi yeni bir yapı yapılmasına karşıyım, çünkü, inanın toprağın her santimetre karesinin altında şehit naaşlarının bulunma olasılığı çok yüksek.

Gelibolu’ya ilk gittiğimde (muhtemelen 1981 yılı) bu söylenene inanmamış ve kitabelerin bulunduğu bölgede, elime bir çomak alıp, toprağı biraz eşelemiştim ki, inanın insan kemik parçaları çıktığını görünce ürperdim.

 

YABANCI ANITLAR-ŞEHİTLİKLER

Çanakkale Gelibolu Şehitlikler: Evet, bu gezi planını hazırlarken, yabancı şehitliklerine ait sizlere ayrıntılı bilgi-belge sunmak istemedim. Çünkü, her şeye rağmen, bizim için önemli olan, ülkemizin yabancılar tarafından işgal edilmesini önlemek adına, canını veren, binlerce aziz şehidimiz benim için önemli.

Gelibolu yarımadasında, 4 tanesi anıt olmak üzere, 32 tane yabancı mezarlığı var. Bu mezarlıklar ve anıtlar, yabancılara Lozan Barış Antlaşmasının 129’ncu maddesince tahsis edilmiş. İngilizler, Çanakkale savaşı ve Türk Devletinin kurtuluş savaşının bitiminden hemen sonra girişimlerde bulunmuşlar ve 3 yıl gibi kısa bir süre sonunda, Gelibolu topraklarındaki tüm anıt ve mezarlarını bitirmişler.

Örneğin; Helles Anıtı, 1926 yılında açılmış. Fransızlar ise; İngilizlerden tam 4 yıl sonra, yani 1930 yılında, Çanakkale’de toplu gömülen ölülerini tespit edip bir araya getirmişler ve bu karaya bir anıt ve mezarlık yaparak, altına defnetmişlerdir. Halbuki, o yıllarda, bize ait hiçbir anıt yoktu. Biz, Çanakkale şehitlerimizi, bundan tam 30 yıl sonra hatırlayacak ve ilk anıtımızı 1960 yılında açacağız.

Bölgeyi gezerken, yabancı şehitliklerini gördüğünüzde, o şehitliklerin imarı, tertip, düzen ve temizliğini sakın imrenmeyin, unutmayın ki, onlar tüm güçlerini kullanmalarına rağmen ve her türlü vahşete rağmen, burayı ele geçiremediler, bunun sıkıntısını asla içlerinden atamazlar.

Benim üzüldüğüm ve gördüğünüzde inanın sizi de üzecek olan şu; ” Asla ele geçiremedikleri, binlerce ölü vermelerine rağmen ele geçiremedikleri bazı yerlere, sonraki yıllarda şehitlik/anıt kurmalarına izin verilmesi ”

Yarımada yeteri kadar büyük, şehitlik/anıt kurabilecekleri birçok yer olmasına rağmen, bakıyorsunuz, büyük uğraşlar vererek ele geçiremedikleri bir kısım toprağımızın üstüne, şehitlik/anıt kurmuşlar ve şehitlerini gömmüşler, hani siz canlı iken ele geçiremediniz, bizi sizi ölünce işte o ele geçiremediğiniz yerlere gömdük, şehitlik kurduk, anıt kurduk.

Böyle mi demek istediler acaba?

Ayrıca; her yıl 25 Nisan tarihinde, yabancılar, yeteri kadar tören/ayin vs. yapıyorlar ve hatta günlerce öncesinden ülkemize geliyorlar ve 25 Nisan gününü kutlayıp gidiyorlar.

Şöyle ki; günümüzün Avustralya ve Yeni Zellanda ülkelerinden ( ki bu ülkeler, bizim ülkemize o kadar uzak ki, harita dahi yerini zor bulursunuz, o derece uzaktan geliyorlar) gelen insanlar (büyük çoğunluğu genç) 24 Nisan gecesi, Anzak Koyunun bulunduğu yerde geceliyorlar, gün aydınlanırken, yarı bellerine kadar denize girip, atalarının, çıkartma esnasında yaşadıklarını aynen yaşamaya çalışıyorlar.

Gerçekten; bunları bilelim, onlar kendi nesillerini bu şekilde yetiştiriyorlar, yani o kadar uzaklardan, Gelibolu yarımadasına, devlet imkanları ile getiriyorlar genç nesillerini.

Milli heyecanı yaşamalarını sağlamak için yarımadada her türlü imkanı yaratıyorlar.

Bizler ise, daha büyük kahramanlıklar göstermiş, daha da ötesinde ülkemizin kurtuluşunda büyük hizmetleri geçmiş, bu hizmeti kanları ile gerçekleştirmiş atalarımızın yattıkları bu toprakları belki de hayatımızda hiç görmedik, belki de bir kez gördük, belki de şu an ilk kez göreceğiz.

İnanın, kaçıncı kez geliyor olursanız olun, gördüklerinizden yine çok etkileneceksiniz.

Belki bazı şeyler size düzensiz gelebilir, örneğin: bir İngiliz mezarlık/anıtını görünce, aman ne temiz, aman ne düzenli, bizimkiler bakımsız demeyin, bu düşüncelerinizde mutlaka haklısınız, ama sonuçta, o muhteşem savaşı kazanan biz olduk, bu onur bize kat-kat yeter, orada çok büyük, çok gösterişli şehitlikler, mezarlar, anıtlar yapmak mümkün, ama kazanmanın verdiği onuru yaşamak bize daha çok yakışıyor, ya tersi olsaydı. Düşünün ya tersi olsaydı, düşünmek bile istemiyorum.

GEZİ PROGRAMI-PLANI

Çanakkale Gelibolu Şehitlikler: Bu programda, size, önce gidilecek yerin yol üzerinde tanımı/tarifi ve sonra ise, gidilen yerdeki anıt/mezar hakkında kısa kısa bilgiler vereceğim. Evet, Eceabat’tan yolculuğumuz başlıyor. Feribot limanının yanında uzanan sahil yolunu takip ediyoruz, karşımıza Milli Park Tanıtım Merkezi çıkar. 1987 yılında hizmete giren bu merkezde, bir müze var.

ECEABAT

Çanakkale Gelibolu Şehitlikler: Gelibolu yarımadasının uç bölümünde ve Çanakkale’nin tam karşısındaki koydadır. Bölgenin ilk yerleşimcileri Traklar’dır. Bölgede bugünkü Eceabat yerinde Madytos, şehre 4 km uzaklıkta Yalova köyünde Sestos, Kilitbahir köyünde Kynossema ve Bigalı kalesi yöresinde İdaion yerleşimleri kurulmuştur.

MÖ 461-404 yılları arasında Atina ve Sparta arasındaki Peloponnesos Savaşında, Atina merkez donanım üssü olarak kullanılan Sestos, daha sonra Sparta ve Atina arasında birkaç kere el değiştirmiştir.

MÖ 334 yılında ise, Büyük İskender’in hakimiyeti görülür. Roma  döneminde Sestos’un önemi azalırken, Madytos gelişmeye başlamıştır. Şehir, Hıristiyanlık ilk dönemlerinde önemli merkezlerden birisi haline gelir. Madytos adı zamanla Maydos’a dönüşür. Bu önemli şehir, Ortaçağ’da zamanla ortadan kalkarken, üzerinde bugünkü Eceabat kurulmuştur.

Buraya gelen ilk Türkler, Melik İshak Bey kuvvetleridir. Osmanlılar, 1354 yılında Rumeli’ye geçerken Ece Bey, Maydos’u almış ve adına uygun olarak şehre, Eceabat denilmiştir.

Yerleşme, Kanuni Sultan Süleyman döneminde merkezi Gelibolu olan Kaptan Paşa Eyaleti içinde kalmıştır. 1915 Çanakkale savaşı sırasında top atışlarıyla tamamen yıkılan Eceabat, sonra yeni baştan kurulmuştur.

Sestos

Antik Sestos şehri, Eceabat’a 4 km uzaklıktaki Yalova köyünde ve Akbaş Limanının güneyindedir. Burada yapılan arkeolojik kazılarda, Roma dönemine tarihlenen sikkeler, yazıtlar ve çanak-çömlek parçaları bulunmuştur.

Doğu Romalılardan kalma sarnıçlar hala kullanılmaktadır. Şehrin adı, tarihi süreçte ilk olarak Homeros’un destanlarında geçer.

Fatih Sultan Mehmet döneminde, Gelibolu Sancakbeyi Yakup Bey tarafından Kilitbahir Kalesi yaptırılırken, Sestos kalesinin taşları kullanılmıştır.

Milli Park Tanıtım Merkezi önünden ilerlemeye devam ediyoruz.

Çanakkale Gelibolu Şehitlikler: Önümüzde, yolun sağ tarafından, çam ağaçları ile kaplı bir tepe var. Burada, bir kitabe göreceğiz.

KİTABE

Çanakkale Gelibolu Şehitlikler: Kitabeyi ancak uzaktan görebileceğiz. 1962 yılında yapılmış. Kitabede:” Burada, Balkan ve Çanakkale Savaşlarında yaralanarak şehit düşen binlerce kahraman yatar ” yazılıdır.

Yolumuza devam ediyoruz. Bir askeri birlik var, yanından geçerken, birliğin hemen üzerindeki tepede, bir Mehmetçik silüeti ve ” Dur Yolcu ” şiiri, toprak zeminde, üzerine beyaz kireç dökülmüş taşlarla yazılmış, bunu göreceğiz. Şair Necmettin Onan’a ait bu dizeler, çok uzaklardan görülebilecek şekilde yazılmış.

Yolumuza devam ediyoruz ve bir kale bizleri karşılıyor. Kilitbahir kalesi.

KİLİTBAHİR KALESİ

Kilitbahir ya da Kilidülbahir Kalesi, Osmanlı yapımı kaleler içinde, mimari yönden tam bir başyapıttır. Kale, Fatih Sultan Mehmet döneminde, Gelibolu Sancakbeyi Yakup Beye tarafından yaptırılmıştır.

İsminde de anlaşılacağı üzere “denizin kilidi” anlamına gelmektedir. Tam bir strateji ve ileri görüşlülük harikasıdır. Kaleye, Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 3 katlı kubbeli bir yapı kulesi ile sur eklenmiştir.

Kale, I. Dünya savaşında, Türklerin önemli bir savunma üssü olmuştur. Savaş alanının biraz dışında kaldığı için, Seddülbahir kalesi kadar yıpranmamıştır. Kalenin iç kısmı, ücretli olarak ziyarete açıktır.

Kilitbahir kalesinden çıktıktan sonra, yolumuza devam ediyoruz. Sol tarafımızda, denize bakan kıyıya paralel olarak uzanan tabyalar ile karşılaşacağız. Bunlar: Namazgah Tabyaları. Az ileride ise, Sultan 2’nci Abdülhamit tarafından yaptırılan, Hamidiye Tabyaları var.

Savaş sırasında, askerlerin barınma, cephanelik vb. gibi ihtiyaçlarının karşılandığı, topların mevzilendiği bu tabyalar, diğerlerine göre daha sağlıklı durumda. Ama, bugün yine de restore edilmeye ihtiyaçları var.

Aynı istikamette, biraz ilerleyince, önce Seyit Onbaşı Anıtını göreceğiz. Anıtın hemen arkasında ise, yolun karşı tarafından bulunan küçük tepeye ağaç merdivenlerden çıktığımızda Mecidiye Tabyasını göreceğiz.

SEYİT ONBAŞI ANITI

Çanakkale Gelibolu Şehitlikler: Seyit Onbaşı, Mecidiye Tabyasında numaratör olarak görev yapmaktadır. 18 Mart günü, Fransız ve İngiliz gemileri boğaza girerek, birer tabyayı kendilerine hedef seçerler.

Mecidiye Tabyasının tam karşısında, Quin Elizabeth ve Ocean zırhlıları, tüm hızları ile, bu tabyanın başına ateş yağdırırlar.

Bu yoğun düşman ateşi altında, mukavemet etmeye çalışan Mecidiye Tabyasının 40 yiğidi, oradan oraya koşuşturmakta, ellerindeki topları en iyi ve hızlı şekilde kullanarak düşman donanmasına engel olmaya çalışmaktadırlar.

O sırada, bir top mermisi, Mecidiye Tabyasının ortasına düşer ve ortalık karışır. Seyit Onbaşı, baygınlık geçirip kendisine geldiğinde, Yüzbaşı Hilmi Bey ve arkadaşı Niğdeli Ali’den başkasını göremez. 14 şehit ve 24 yaralı. Seyit Onbaşı, hemen denize bakar.

Fransızların dev gemisi Ocean, çevreye ateş kusmaya devam etmektedir. Tabyada ise, yalnızca bir top sağlam kalmıştır. Sağlam topun yanına yaklaşır ve acı gerçeği görür, topun vinci kırılmıştır. Ama, inanç ve azmin elinden ne kurtulabilmiştir ki?

Koca Seyit, hemen arkada duran 275 kiloluk top mermilerinden birine yaklaşır ve mermiyi sırtına alır. Topun basamaklarından çıkarken, kemiklerinin çıtırtısı duyulur, mermiyi namluya sürer ve patlatır, isabet ettiremez. Aynı olay, 3 kere tekrarlanır. Üçüncü mermide, onların en büyük zırhlılarından Ocean zırhlısını, dümen kısmından vurur.

O anda, dümeninden vurulan zırhlı kendi etrafında dönmeye başlar. Çevresinde bulunan tüm düşman gemileri, onun etrafından kaçışırlar.

Bu sırada, bir gece önce Karanlık Limana dökülen 26 mayından biri Ocean zırhlısına çarpar ve zırhlı, büyük bir hızla, boğazın derin sularına gömülür.

Bu olay, sadece bir zırhlının batırılması değil, aynı zamanda, kendini yenilmez ve batırılmaz ilan eden ve dünyanın en büyük donanması ilan edilen bir birliğin, yüzüne vurulan sert bir tokattır.

Bu tarihten iki gün sonra, Mevki Komutanı Cevat Paşa, tabaya, neferleri kutlamaya gelir. Koca Seyit’in bu kahramanlığı kendisine anlatılır. Paşa, kendisine: ” Şu mermiyi bir kez daha kaldır, senin fotoğrafını çekelim, millete hatıra kalsın ” der.

Seyit Onbaşı, tüm denemelerine rağmen, mermiyi yerinden bile kıpırdatamaz.

Ama ;” Şu anda bu mermiyi yerinden oynatamadım. Ama aynı olayı tekrar yaşasam, yine aynı şekilde o mermiyi kaldırırım ” der. Evet, o fotoğraf çektirilir, ama merminin içi boşaltılarak.
Anıt aslına uygun değil, mermiyi kucağında göstermekte.

Gerçekte, Seyit Onbaşı mermiyi sırtına alarak kaldırmıştır.

MECİDİYE TABYASI

Çanakkale Gelibolu Şehitlikler: 18 Mart günü, deniz bombardımanları sırasında şehit düşen askerlerimizin mezarlarının bulunduğu yer. Yoğun bombardıman sonrası, burası harabeye dönüşmüş ve tabyadan pek bir şey kalmamış.

Evet, yeniden yola düşüyoruz. Asfalt yolu takip ederek ilerlemeye devam ediyoruz ve birkaç km. sonra, Havuzlar Şehitliği.

HAVUZLAR ŞEHİTLİĞİ

Çanakkale Gelibolu Şehitlikler: Burası, deniz kenarında, çınarların gölgesi altında, etrafı duvarlarla çevrili bir anıt. 1961 yılında yaptırılmış. Burada yatanlar: 21 Haziran 1915 tarihinde, Kerevizdere Mevkiinde yapılan savaşlarda şehit düşen 2 subay ve 8 erimiz. Çanakkale’de, birçok şehitlikte olduğu gibi, burada bulunan anıt da sembolik.

Bu anıt, sadece burada yatan 10 şehidimizi değil, buraya çok yakın olan Kerevizdere savaşlarında şehit edilen 5 bin civarındaki askerimizi temsil etmekte. Zaten, bir süre sonra, buraya Kerevizdere savaşlarının yapıldığı yerden, birçok şehit kemiği toplanarak getirilecek ve toplu olarak Havuzlar civarında defnedilecekler.

Ayrıca, bu şehitlik, bizlere, vatan savunması adına Anadolu’nun o yıllarda nasıl Çanakkale’ye taşındığını gösterir. Havuzlar şehitliğinde yatan bu on kişinin nereli olduklarına bakmak bile bu söylediklerimizi doğrulamaya yetecektir. (Selanik, Kırşehir, Ankara/Kalecik, Eskişehir, Bursa/İnegöl, Ankara, Konya, Çankırı) Kerevizdere mücadelelerinde kahramanlaşan ve yine burada şehit olan Yüzbaşı Kemal Bey’de burada yatmaktadır.

Yolumuza devam ediyoruz. Behramlı tabelasını takiben, biraz sonra, yolun sağ yanında, Yüzbaşı Kemal Beyin şehit olduğu Behramlı Köyüne ulaşıyoruz. Burada durmadan, yolumuza devam ediyor ve 15-20 dakika sonra Alçıtepe Köyüne ulaşıyoruz. Köyde; Salim Mutlu Savaş Anıları Müzesini mutlaka gezin ve bir süre dinlenin, ihtiyaç molası.

ALÇITEPE KÖYÜ

Eceabat merkeze 10 km uzaklıktaki bu bölge, tarihe, Kitre savaşları olarak geçen kanlı çarpışmaların odak noktasıdır. Bu savaşlarda, binlerce Mehmetçik şehit verilmiştir. Bu mevki, burada yaşayan köylülerin, çevreden topladıkları 10 bin civarındaki şehit kemiklerini bir araya getirerek gömdükleri yerdir.

Köyün eski adı; Kirte’dir. Savaş başlayınca, burası harabe haline gelmiştir. Atatürk; 1930 lu yıllarda, Balkanlardan gelen göçmenlerin bir kısmını buraya yerleştirerek, bölgeye yeniden hayat kazandırmıştır. Köylüler, o yıllardan sonra 1970’lere kadar, Çanakkale savaşı artıkları olan metal malzemeleri, tarlalardan toplamışlar, bunları hurdacılara satarak geçinmişlerdir.

Bugün bile, hala, bu köy civarındaki topraklardan, kurşun ve gülle çekirdekleri çıkabilmektedir. Çanakkale savaşlarında, bu bölgede, bir metrekareye 6000 mermi düştüğünü düşünürseniz, bu durum normal.

ALÇITEPE KÖYÜ-BAKKAL SALİM MUTLU SAVAŞ ANILARI MÜZESİ

Çanakkale Gelibolu Şehitlikler; Bu müze, Alçıtepe Köyünde yaşayan Salim Mutlu isimli vatandaşımız tarafından, kendi gayretleriyle kurulmuştur.

Kendine ait evin, bir kısmını müze olarak düzenlemiş. Onun bu gayretini gören yöre halkı da, yörede buldukları eşyaları buraya getirmişler ve zamanla müze büyümüş. Mutlaka görün, gayet güzel bir müzedir.

Müzenin koleksiyonundaki eşyalar arasında: kurşunla delinmiş bir tütün tabakası, bir matara, kopmuş bir asker düğmesi, dağılmış bir tespihten arta kalanlar gibi ilginç eşyalar bulunmaktadır.

Alçıtepe köyüne girdiğimiz yol, sağ tarafa, sargı yerini gösteren tabelayı takiben dönelim, doğru ilerlediğimizde az sonra, yolun solunda, köy mezarlığı ile karşılaşacağız. Mezarlığın yola bakan yanında bir anıt görünecek, Son Ok Anıtı.

SON OK ANITI

Çanakkale Gelibolu Şehitlikler; 25 Nisan tarihinde yapılan çıkartmada, düşmanın en önemli hedeflerinden birisi de, Alçıtepe’yi ele geçirmekti. Çünkü, bölgenin en yüksek tepelerinden birisi burasıydı. Bu bölgede yapılan Kitre savaşlarında, ilk seferinde 3000 şehit verdik. Daha sonra devam eden çatışmalarda 11 bin şehit verdik, yani toplam 14 bin şehit. Ama düşman yine de burayı ele geçiremedi.

Bu anıt; Kitre savaşlarında kaybettiğimiz şehitlerimiz için yapılmış. Çatışmalar sonucu başarılı olamayacağını anlayan ve çekilmeye başlayan düşmana, son kurşunun atıldığı yer burası. Bu nedenle, anıta, son ok ismi verilmiş. 3 metre yüksekliğindeki anıt, 1948 yılında, 7’nci Tümen Komutanlığı tarafından yaptırılmış.

Son Ok Anıtından sonra, aynı yoldan deniz istikametinde batıya devam ederek, yaklaşık 2 km. sonra Sargı Yeri Şehitliğine ulaşıyoruz.

SARGI YERİ ŞEHİTLİĞİ

Çanakkale savaşlarının en büyük hastane yeri burası. Gözden çok uzak ve kuytu bir vadide kurulmuş. Bu konumu ile o kadar büyümüş ki, düşman askerlerinin de yaralarının tedavisinde kullanılan bir hoşgörü hastanesi haline gelmiş.

Bir seferde; 40-50 bin hastanın barındığı bu büyük hastane, adından dolayı ufak-tefek çiziklerin sarıldığı bir hastane gibi algılanmasın. Hastaneye getirilen yaralıların durumları o kadar ağırdı ki, anlatmaya yürek dayanmaz.

Ama kalleş düşman, burada da yapacağını yapmış. Ortaçağ tarihinde alışık olduğumuz vahşi yüzünü gene göstermiş. Çanakkale savaşlarında düşmana ait hiçbir hastane gemisine bir tek Türk kurşunu dahi atılmaz iken, buraya, kendileri tarafından acımasızca saldırılmış. 28 Haziran 1915 tarihinde, bir düşman zırhlısı tarafından, uzun menzilli topları ile yapılan bir gece saldırısında, bir gecede, 18 bin yaralı-hasta Mehmetçiğimiz burada şehit edilmiş.

Lütfen düşünün, tonlarca mermi, belki parmağını bile kıpırdatamayacak binlerce aziz askerin başına düşmekte.

Hiçbirinin, kaçacak ya da kendisini bir şekilde savunacak gücü/kuvveti yok. Öylece, ölümü bekler gibiydiler.

Zaten kısa sürede, bu daracık vadi ateşler içinde kaldı ve zavallı Mehmetçiklerimiz alev alev yandı. Bu unutulmaz vahşetin sabahında vadiye gelenler, binlerce yanık insan cesediyle karşılaştılar. Bir gecede, 18 bin askerimizi kaybettik.

Buyurun, medeni batı insanının vahşiliğine. Evet, burası Çanakkale’nin belki de en dokunaklı yeri. Bu kadar çok sayıdaki şehit, ne yazık ki, bu dar arazide toplu olarak gömülmek zorunda kalındı.

Bu nedenle, burayı gezerken, ayağınızın bastığı yeri bilerek gezin, çok önemli. Buraya; 1947 yılında, genel bir şekil verildi ve 1995 yılında ise Kültür Bakanlığı tarafından, bugünkü haline getirildi. Burada, bir anıt göreceksiniz.

Bir Mehmetçik, o geceki bombalama esnasında, yaralı arkadaşını korur halde. Anıtın hemen yanında bir selvi ağacı var, dikkat edin, bu selvi ağacının gövdesi, adeta burulmuş bir vaziyette. Bu haliyle, sanki bir gecede şehit edilen 18 bin askerin acılarını hatırlamakta ve onların bu sıkıntılı durumunu dile getirmekte.

Sargı yerinden çıkıyor ve ilerlemeye devam ediyoruz. Sola doğru biraz ilerlediğimizde, Nuri Yamut Anıtı ile karşılaşacağız.

NURİ YAMUT ANITI

Bu anıt, Çanakkale Milli Parkı içinde, özel teşebbüs tarafından yapılan ilk anıttır. 1943 yılında, Gelibolu’da, 2’nci Kolordu Komutanlığına atanan, Nuri Yamut Paşa, Çanakkale savaş cephelerini gezerken, bu bölgeye gelmiş ve sırtların tamamen şehit kemikleriyle kaplı olduğunu görünce, onların böylece açıkta kalmalarına gönlü razı olmamış, buraya şehitlik yaptırmış.

Anıt yapıldıktan sonra, şehitlerimizin kemikleri toplanmış, ardından topluca buraya defnedilmişlerdir. Kemiklerin toplanmasından sonra, yapılan tespitlere göre, buraya 10 bin civarında insana ait kemikler gömülmüştür.

Paşa, 8 metre yüksekliğindeki, taş yapı olan bu anıtı yaptırırken, masrafların karşılanması için kendi özel mülkü olan İstanbul’daki iki evini satmak zorunda kalmıştır.

Evet, Nuri Yamut Paşa anıtını gördükten sonra, geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz. Nereye kadar? Alçıtepe Köyüne kadar. Alçıtepe köyünden ilerliyoruz, ileride yol çatallaşıyor. Sol yan, Morto Koyu ve Şehitler Abidesine giderken, sağ yan ise, Seddülbahir köyü ve Yahya Çavuş Anıtına gider. Sağ tarafa devam ediyoruz. Az sonra Seddülbahir köyü.

SEDDÜLBAHİR KÖYÜ

Köy tarihi bir kimliği sahip. Osmanlı Padişahı 4’ncü Mehmet döneminden kalma bir kale ve İlk Şehitler Anıtı var. Bu anıta gitmek için, köyün içinden ilerlerken, ortasında çeşme olan bir meydanda, yol yine çatallaşıyor, buradan sola sapıyoruz, az ileride ilk şehitler anıtı.

İLK ŞEHİTLER ANITI

Onlar, 1’nci Dünya Savaşındaki ilk şehitlerimiz. 3 Kasım 1914 tarihinde, İtilaf Devletleri, 6 savaş gemisiyle birlikte Çanakkale boğazının girişine gelerek, top atışlarına başlarlar. Bu top mermilerinden bir tanesi, askeri cephaneliğe isabet eder.

Ateş alan cephanelik patlar ve cephaneliğin yan tarafındaki sığınakta bulunan 5 subay ile 81 erimiz şehit olurlar. Daha savaşın başlangıcında, her şeyden habersiz olarak hayata gözlerini yuman bu vatan bekçileri için bu anıt yaptırılmış. Anıtın yanındaki cami de tarihi özellikleri olan bir yer.

SEDDÜLBAHİR KALESİ

” Bahir ” Arapçada, deniz anlamına gelir. Kaleye, bu adın verilmesi de, deniz yolunda sed olması anlamında düşünülmüş. Yani, Seddülbahir kalesi, boğazdan yabancı gemilerin geçmemesi için bir nevi set olarak inşa edilmiş.

Ne zaman? Osmanlı Padişahı 4’ncü Mehmet’in küçük yaşta tahta bulunduğu sırada. Venedikliler, Çanakkale boğazını ablukaya alırlar, bunun üzerine, 1659 yılında, Sultanın annesi Hatice Turhan Sultan tarafından, bu kale yaptırılır.

Bu nedenle, kaleye ” Kaleyi Sultaniye ” adı da verilir. Kale; 1’nci Dünya Savaşında, büyük faydalar sağlamıştır. Askerlerimizin barınması, cephane muhafazası vb. gibi hususlarda bir çok kez kullanılmıştır.

25 Nisan Ertuğrul Koyu çıkartmasında, İngilizler, bu kaleyi ele geçirmek için çok uğraşmışlar ve kale içerisinde kanlı çatışmalar olmuş. Kale, bu çatışmalar sırasında taraflar arasında defalarca el değiştirmiş, bunun sonucunda da, büyük hasar görmüştür.

EZİNELİ YAHYA ÇAVUŞ ANITI

Hakim bir tepe üzerinde. Tepeden, Ertuğrul Koyu kuş bakışı görülebiliyor. Tam karşıda Seddülbahir kalesi var. Hatta, dikkatli bakıldığında, kalenin yanındaki, İlk Şehitler Anıtını bile görmek mümkün.

Burası; 25 Nisan sabahı, düşman askerlerinin çıkartma yaptıkları, önemli yerlerden biri. 26’ncı Alaya bağlı 10’ncu Takımın askerleri, burada, düşmanın büyük kuvvetlerini, iki gün boyunca tutarak, bir destan yazmışlar.

Öyle bir destan ki; o akşam uçaklardan biri, Ertuğrul Koyu ile ilgili verdiği raporda, bu koyun kıyıdan 50 m. içeriye kadar, bir ” kan gölü ” haline geldiğini söylemiş. Ertesi günü, çatışmalar iyice şiddetlenir. 3000 düşman askerine karşı, yalnızca 67 Türk kahramanı.

Zaten, düşman askerleri, iki gündür kendilerine dur diyen bu birliğin, en azından bir Tümen olduğunu sanıyorlardı. Alçıtepeyi ele geçirdiklerinde ise, gördüler ki, karşılarında yalnızca 62 kahraman Türk şehidi var.

Sonra, geri çekilmiş olan Yahya Çavuş ve 4 arkadaşının da çarpışa çarpışa şehit olması ile, tüm gücün 67 kişiden oluştuğunu öğrendiklerinde şok oldular. İşte, 66 arkadaşı ile Yahya Çavuşun çarpışarak şehit düştüğü yer burası.

Buradaki anıt, 1962 yılında yapılmış. 1933 yılında, Kültür Bakanlığı tarafından yeniden dizayn edilmiş.

Burada ayrıca, ayakta kalmayı başarabilmiş birkaç tabya var. Özellikle, Almanlardan almış olduğumuz bir görkemli topun, sadece namlu kısmı görülebilir.

İlk Şehitler Anıtından, Seddülbahir Köyünü geride bırakıp, Alçıtepe Köyü istikametinde, kuzeye doğru geri dönüyoruz. Yolda ilerlerken, sağa dönüyoruz. Morto Koyu.

MORTO KOYU

Eski Hisarlık Tepesine doğru bir kavis çizen bu koy, 25 Nisan kara çıkartmasında, Fransız askerleri tarafından işgal edilmiş. Burada, o kadar çok ölü bırakmışlar ki, koya, Morto ( Fransızca bu kelimenin anlamı, Ölü ) adını vermek zorunda kalmışlar. Koy üzerinde biriken ve neredeyse tepeler oluşturan insan cesetleri.

Bu ölülerin meydana getirdiği feci manzara, burayı tam bir ölü koyu haline getirmiş. Morto Koyunu dikkatli gezin, suyun içerisinde, hala, eriyik halinde, maden parçaları görebilirsiniz. Burada; plaj var, biraz mola vermek ve dinlenmek mümkün.

Burada, birde Fransız Anıtı var. Burada ölen 2236 Fransız askerinin isimleri yazılı. Bu isimlerin üzerinde ise ” Fransa için Öldüler ” ibaresi yazılmış. Anlamak mümkün değil.

Sanki; ” Fransa’yı düşman işgalinden kurtarırken öldüler ” der gibi, anlamsız bir cümle. Fransa adına bir ülkeyi işgal etmeye çalışırken ölenlere verilen anlam.

Evet, Morto Koyundan sonra, yolumuza devam ettiğimizde, birkaç viraj sonrasında, Çanakkale Abidesi bizi karşılayacak. Zaten, çok uzaklardan görünüyor, yaklaştıkça büyüyor.

ÇANAKKALE ŞEHİTLER ABİDESİ

1944 yılında açılan bir proje yarışmasında: Doğan Erginbaş ve İsmail Utkular’ın projeleri yarışmayı kazanır. Bu projeler, abideleşecektir. Abidenin yeri olarak ise, Seddülbahir Köyü yakınlarındaki eski Hisarlık Tepesi seçilir.

Böylece hem karadan ve hem de denizden tüm haşmetiyle kendisini gösterecek olan anıt, tüm bakanlara Çanakkale’nin geçilmezliğini hatırlatacaktır.

Abidenin yapımına, 1954 yılında başlanır. İşi alan mütahitler, nedense, anıtı bir türlü bitiremezler. İşi bırakanlar olur, yeniden devir alanlar ise işi sürüncemede bırakırlar. Yapılan araştırmalarda, inşaatta yolsuzlukların yapıldığı görülür.

Düşünün, lütfen düşünün rezilliği. Tarihine yabancı, milli değerlerinden yoksun yetişen insanlar, onlar için bu vatanda şehit olan atalarının adına yapılan bir abideden çalmaya utanmıyorlar. Böylece, abide, temellerinden yeni yükselmiş haliyle kalakalır. Dört yıl böyle geçer.

O sıralarda, bir gazete köşe yazarı, Çanakkale Şehitler Abidesinin içler acısı durumunu yazar. Bu yazıdan sonra, gazete tarafından halka çağrı yapılarak, abidenin yapılması için farklı bir kampanya hazırlanır.

Ama, yakın zamanda, başka bir konuda yapılan bir kampanyaya halkın katılımı istenen seviyede olmamıştır. Bu nedenle; gazete, başta bu kampanyaya da soğuk bakar. Ama, gözden kaçırdıkları bir şey vardır.

Ortada söz konusu olan Çanakkale Şehitleri Abidesidir. Unutulan konu, bu halkın tarihine ve atasına olan düşkünlüğüdür. Bu insanlar, evlatlarını bile çekinmeden vermişlerdi. Bugün, Çanakkale denince, nelerini vermezlerdi ki?

Kampanya başladı, halka duyumlar yapıldı. Abidenin yapımı için ihtiyaç duyulan 900 TL. iken, halktan, tamı tamamına 3 milyon TL. yardım toplandı. İşte bu destanı da yazan Anadolu halkı idi. Dün evladını veren, bugün evladının destanını abideleştirme adına parasını mı sakınacaktı?

Elbette, hayır. Böylece, 1960 yılında, Çanakkale Şehitlerimize yakışır bir abide yapılmış oldu. 39 metre 75 cm. yüksekliğindeki abidenin, bir ayağında, yukarı çıkan asansör sistemi bulunmakta.

SAVAŞ ESİRLERİ MÜZESİ

Abidenin hemen altında. Çanakkale savaş hatıralarının sergilendiği bir müze. 1971 yılında açılmış. Yabancı askerlerin üzerlerinden çıkan çeşitli materyaller ve bazı özel parçalar sergileniyor.

ABİDE ŞEHİTLİĞİ

1992 yılında Kültür Bakanlığı tarafından, Abidenin hemen yanına yaptırılmış, 600 şehidimizin isimleri ile temsili mezarları var. Düzenleme bakımından, gayet etkileyici.

Çanakkale şehitler abidesini de gördükten sonra; Gelibolu yarımadasının Ege Denizi boyunca uzanan kıyısından, kuzeye doğru yol alacağız. Abideden geri dönüyoruz. Motro Koyu kavisine kadar, oradan kuzeye devam ediyoruz.

Biraz sonra, yol Yahya Çavuş Anıtı ve Alçıtepe Köyü yönünde ikiye ayrılıyor. Biz; Alçıtepe köyünün bulunduğu sağ yana sapıyoruz. Köyün içinden geçip, Eceabat yönünden köyden çıkıyoruz.

Yaklaşık 5 dakika sonra, sol yana doğru ikinci bir yol ayrılıyor. Buradan, sol yana dönüp, Saroz Körfezine doğru uzanan yola giriyoruz. Uzunca bir süre (yaklaşık 20-25 dakika) bu yol üzerinde ilerledikten sonra, yol bir kez daha çatallaşıyor. Sol tarafa gideceğiz.

Anzak Koyu ve Anafartalar’a giden yolu takip edeceğiz. Biraz ileride, yol, Anzak koyu ve Anafartalar-Conkbayırı olarak ayrılır. Anzak koyu yönüne sapıyoruz ve kıyı boyunca 3 km. ilerliyoruz.

Az sonra, yolun sol tarafında, buranın Anzak Koyu olduğunu gösteren taş levha ile karşılaşıyoruz. Evet, şimdiki durağımız Anzak Koyu.

ANZAK KOYU

Anzak koyu taş levhası ile karşılaştığımızda, aracımızdan inip, kıyıya yürüyoruz ve Anzak mezarlığı ile karşılaşıyoruz. Sahilden, karşı sırtlara bakarsanız, Anzakların ne kadar yanlış bir yere çıkartma yaptıklarını göreceksiniz.

Bu yarlar, alabildiğine sarp. Özellikle: bir kaya çıkıntısı ( tam ufka silüeti düşen kaya) var, bu bölgeye gelmeden önce Mısır’da eğitim yapan Anzak askerleri, bu kaya çıkıntısını Mısır’da bulunan ” Sfenks ” heykeline benzetirlermiş. Sfenks heykeli, Mısır mitolojisinde, koruyucu statüsündedir.

Anzak askerleri, bu sfenks heykelinin, Türkleri koruduğunu düşünürlermiş. Buradaki mezarlık içinde, üç tane mezarın diğerlerinden farklı bir yöne uzandığını göreceksiniz. Bu mezarların taşlarını dikkatle okuyun, bunlar Hintli Müslümanlara ait mezarlar ve kıbleye dönük olarak yerleştirilmişler.

Anzak koyundan çıkarak, yola devam ediyoruz. Birkaç kilometre sonra önümüze gelen çataldan, sola dönüp biraz ileride yeniden sağa sapıyoruz ve şehitliklerle karşılaşıyoruz. Burada, üzerinde, yazıtların bulunduğu büyük beton bloklar var.

Dikkat ederseniz, bu beton bloklar, yere tek bir ayak üzerine yerleştirilmiş, çünkü, toprakta o kadar çok şehit naaşı var ki, en ufak bir kazma darbesi bile vurulmak istenmiyor.

YUSUFCUKTEPE-MESTANTEPE-İSMAİLOĞLU TEPE-KİREÇTEPE YAZITLARI

Burada, beş tane şehitlik ve kitabe var. Üzerlerindeki yazıları okuyup, bölgede gezebilirsiniz. Bu yazıtların hemen yanında, Kireçtepe Şehitliğini de göreceksiniz. Yanında kitabe var. Ayrıca, Kireçtepe şehitler anıtı var.

Hemen kitabenin yanında, Atatürk tarafından yaptırıldığı sanılan, top mermilerinin üst üste konması ile inşa edilmiş.

Evet, yazıtların bulunduğu yerden ayrılıyoruz. Geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz, az önce geçtiğimiz Anafartalar ve Conkbayırı’na giden yol ayrımına yeniden geliyoruz. Buradan Anafartalar yönüne sapıyoruz. Az sonra, yolumuzun sağ tarafında, ilginç bir heykel göreceğiz. Mehmetçiğe Saygı Anıtı.

MEHMETÇİĞE SAYGI ANITI

Bu kompozisyonda; bir Mehmetçik, yabancı bir askeri kucaklamış vaziyette.

Çanakkale savaşında, Üsteğmen olarak görev yapan ve Avustralya Genel Valisi olduktan sonra, 1940 yılında ülkemizi ziyaret eden Lord Casey’in bizzat şahit olduğu ve anlattığı bir olay üzerine, bu anıt yapılarak, buraya dikilmiş.

Lord Casey tarafından anlatılan anı şöyle: ” Conkbayırı’nda korkunç siper savaşları olmakta. Siperler arasındaki mesafe 10 metreye kadar inmiş. Süngü hücumundan sonra savaşa ara verilir.

Askerler siperlere çekilir. İki siper arasındaki açıklıkta; ağır yaralı ve bacağı kopmak üzere olan bir İngiliz Yüzbaşısı, avazı çıktığı kadar bağırır, ağlar, çırpınır, ” kurtarın beni diye ” yalvarır. Ama, siperlerden hiçbir kimse çıkıp ona yardım edemez. Çünkü, en küçük bir kıpırdanmada, yüzlerce kurşun yağmaktadır. Bu sırada, akıl almaz bir olay olur. Türk siperlerinden, beyaz bir iç çamaşırı sallanır. Arkasından, aslan yapılı bir Türk askeri, silahsız olarak siperden çıkar.

Herkes donup kalır. Asker, yavaş adımlar ile yürür, siperdekiler ise kendisine nişan alıp beklerler. Asker, yaralı İngiliz subayını kucaklar, kolunu omuzuna atar ve onların siperlerine doğru yürümeye başlar. Siperlerin önüne gelince, yaralıyı yere bırakıp, geldiği gibi, kendi siperlerine döner.” “Kendisine teşekkür bile edemedik, günlerce bu cesareti, güzelliği ve insan sevgisini konuştuk” der, Lord.

Bunları dinleyince, Sargı yerinde, bir gecede 18 bin askerimizi vahşice katleden top atışlarını yapan düşman askerleri geliyor aklıma. Yalnızca, bizim mi insan sevgimiz var?

Yolumuza devam ediyoruz. Az sonra, bir rampayı tırmandığımızda, yolumuzun sağ tarafında bir kitabe ile karşılaşıyoruz. Kanlısırt Kitabesi.

KANLISIRT KİTABESİ

Buradaki çarpışmalarda akan kanlardan, toprak kıpkırmızı olmuş. Bu nedenle de, buraya bu isim verilmiş. Üzerindeki yazılarda, burada meydana gelenler anlatılmakta.

Aynı yol üzerinde devam ediyoruz. Solumuzda 57’nci Alay Şehitliği.

57 NCİ ALAY ŞEHİTLİĞİ

25 Nisan kara çıkartmasında, düşman kuvvetleri hızla ilerlemektedir. Özellikle, Anzak koyundan çıkartma yapan düşman, burada gerekli tedbirleri almayan kuvvetlerimiz üzerine baskın bir konuma gelmiştir. 10 bin civarında Anzak kuvvetine karşı, 2 bin Mehmetçik mücadele vermektedir.

Kocaçimen tepesinde bulunan Atatürk, düşmanın harekatını daha iyi gözlemek adına Abdal bayırına doğru atını sürer. O sırada, düşmanın önünden çekilen askerlerimizle karşılaşır. Onları durdurarak, niye çekildiklerini sorar. 261 rakımlı tepede düşmanın çok etkili olduğundan ve cephanelerinin kalmadığından söz ederler.

Atatürk, onlara; ” cephaneniz yoksa süngünüz de mi yok? ” diyerek süngü taktırır ve yere yatırtır. Onlara yerlerinden ayrılmamalarını öğütlerken, kendilerine hemen yardımcı kuvvetler göndereceğini söyler.

57’nci Alay kuvvetlerini, bu düşman birlikleri üzerine sevk eden Atatürk, onlara; ” Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum. Bizler ölünceye kadar geçecek sürede, yerlerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçecektir ” der.

Bu emir sonrasında, düşmana taarruz eden 57’nci Alay, son askerine kadar şehit olur. Mehmetçik, Çanakkale savaşlarında, en çok kanı, burada akıtmıştır. Atatürk’ün göğsüne bir şarapnel parçasının çarpma olayı da, işte tam burada gerçekleşir.

57’nci Alay, Çanakkale kahramanlık destanının bir örneğidir adeta. Alay Komutanı Hüseyin Avni Paşadan, onun yerine geçen Ali Hayri Beye ve kumanda heyetindeki en küçük rütbeli askere kadar, hepsi şehit olmuşlardır.

Şehitlik, 12 Aralık 1992 tarihinde açılır. Bir tek eri bile hayatta kalmayan Alayın, bu kahraman askerleri için yaptırılan anıtta, 3 katlı kule var. Savaştan sonra, tam bu bölgede, bir toplu mezar açıldığında: iki askerin, birbirine sarılmış olarak öldükleri görülür.

Yapılan kimlik tespiti sonunda, bunlardan birinin 57’nci Alaydan Üsteğmen Mustafa Asım, diğerinin ise Yüzbaşı Woiters olduğu anlaşılır. Onların bu durumunu hiç bozmadan, ikisi birlikte, yine aynı yere gömülürler.

57’nci Alay Şehitliği de, bu nedenle, bu bölgeye inşa edilir. Üsteğmen Mustafa Asım ve Yüzbaşı Woiters’in gömüldükleri yer ise, 57’nci Alay Şehitliği Kulesinin hemen önüdür. İşin ilginç başka bir yanı daha var.

1993 yılında, Kültür Bakanlığı bu iki düşman askerinin ailelerini bularak buraya getirir. Bu aileler, herkesin gözü önünde, sarılmış ve dünyaya dostluk mesajları vermişlerdir. Şehitliğin tam karşısında dev bir Mehmetçik heykeli var.

EN YAŞLI GAZİ HÜSEYİN KAÇMAZ ANITI

Çanakkale Gelibolu Şehitlikler: 12 Aralık 1992 günü, 57’nci Alay Şehitliğinin açılış törenine, hayattaki en yaşlı Çanakkale Gazisi olan Hüseyin Kaçmaz da davet edilir.

Bu açılışa gelen gazinin, yanındaki torunu ile oluşturduğu tablo, Çanakkale’de savaşan bir fedakar nesil ile günümüz neslini bir arada göstermesi bakımından çok anlamlı bulunmuş ve bunun üzerine bu anıt hazırlanarak, yerine dikilmiştir.

Şehitliğin hemen sağ tarafında. Bir elinde bastonu, diğer eliyle bir kız çocuğunu tutuyor. Bu kişi, en yaşlı gazimiz olan Hüseyin Kaçmaz. Kendisi, Balkan Savaşlarına katılıp esir düşmüş ve tüm tırnakları, Sırplar tarafından sökülmüş.

Daha sonra Çanakkale savaşına katılmış. Conkbayırı mücadelelerinde yaralanmış ve daha sonra da Kurtuluş Savaşına katılmış. Zonguldak Ereğlili olan ve İstiklal Madalyası sahibi Hüseyin Kaçmaz, 1994 yılında vefat etmiştir.

MEHMET ÇAVUŞ ANITI

Çanakkale Gelibolu Şehitlikler: Alay şehitliğinden, 200 metre ilerde. Asfalt yolun soluna doğru ayrılan bir yol var.

Tabela Mehmet Çavuş Anıtını gösteriyor. İçeriye doğru yürüdüğünüzde, 50 m. kadar sonra, 2 metre yüksekliğindeki bu anıtı göreceksiniz. 25 Nisan kara çıkartmasında, Anzak koyundan hareket eden birliklerin bir hedefi de Alçıtepeyi ele geçirmekti. Bölgeye hakim olan bu tepeyi ele geçirirlerse, bölgeye kısa sürede hakim olmayı hedefliyorlardı.

28 Nisan günü, toplu halde Kirte deresine doğru saldırıya geçerler. Bu saldırılar askerlerimiz tarafından püskürtülür ama zayiatımız 3 bin kişidir. Yine saldırırlar, çatışmalar çok şiddetli geçer, mermileri biten askerlerimiz, ellerine ne geçirirlerse, düşmanın üzerine öyle yürürler.

Kimisi kazma, kimisi kürek kimi de taş ve sopa ile düşmana saldırırlar. 2’nci Kitre savaşı denen bu çatışmalarda, 5 bin askerimizi kaybediyoruz ama bir adım bile gerilemiyoruz.

Bu kahramanlığı cephede duymayan kalmaz. Hatta, burada, kurşunu bittiği için eline geçirdiği taşlarla destan yazan bir Mehmet Çavuş vardır ki, Atatürk bile kendisinden övünçle söz eder. 1 Eylül 1928 tarihinde, harp sahasını gezen Atatürk, buralarda şehitlerimize yakışır bir anıt yapılmasını ister.

Bunun üzerine, 10’ncu Jandarma Er Okulu, düşmanın hiçbir zaman ele geçirmeyi başaramadığı Cesarettepe’de, bu anıtı inşa eder.

Yapılan bu anıt, zamanla Mehmet Çavuş adıyla anılmaya başlanır ve onun adını alır. Anıta bu ismin verilmesinin bir diğer sebebi de; Çanakkale’de, savaşlardan yıllarca sonra, bir tarlada bulunan ve hiç çürümemiş olan ve künyesinde Mehmet yazan, daha sonrada buraya gömülen bir şehidimiz olabilir.

Aynı yoldan, kuzeye doğru devam ediyoruz. Conkbayırı ve Atatürk Anıtı bizi karşılayacak. Bundan başka, hiçbir anlamı olmadan buraya konulan bir Anzak anıtı da var burada. Anzaklar asla burayı ele geçiremediler ki, anıtın ne işi var, daha aşağılarda yapılabilirdi.

CONKBAYIRI

Çanakkale Gelibolu Şehitlikler: Çanakkale savaşlarının en kaplı cephelerinden biri. Düşman, almak için çok uğraşmış. Stratejik bir nokta. 25 Nisandan itibaren, düşmanın buraya yaptığı acımasız saldırılar, tam 9 Ağustos gününe kadar sürmüş.

Bu tarihte, Conkbayırı hattında durdurulan düşman, bir daha ilerleme fırsatı elde edememiş. Conkbayırı sırtlarında meydana gelen çatışmalardaki kaybımız 9200. Düşmanın kaybı ise, 12 bin. Burada; siperleri görebilirsiniz.

ATATÜRK ZAFER ANITI

Çanakkale Gelibolu Şehitlikler:  sırtlarının kuzey bölümünde. Mutlaka uğramanız gereken bir yer. Tam zirvede, elinde kırbacı, başında kalpağı ile Atatürk heykeli var. Heykelin yanında, üst üste yığılı gülleler göreceksiniz.

İşte, tam burası, Türk tarihinin dönüm noktasının yaşandığı yer, Atatürk’ün göğsüne şarapnel parçasının çarptığı yer. Bu şarapnel parçası, Atatürk’ün saatine çarparak onu parçalamış.

Atatürk, daha sonra bu saati, hatıra olarak Alman Liman Paşa’ya vermiş. Liman Paşa da, karşılık olarak, kendi saatini Atatürk’ e verir. Liman Paşa’nın verdiği bu saat, bugün, Anıtkabir’de sergilenmektedir. Atatürk’ün hayatta kalmasına vesile olan saat ise, Almanya’da sergilenmektedir.

Conkbayırı ve civarında gezdikten sonra, geldiğimiz yoldan yani güneye devam ederek, geri dönüyoruz. Kabatepe yol ayrımına geliyoruz. Bu yol, bizi, aynı zamanda İstanbul ve Eceabat’a giden yol sapağına kadar götürecek. Muhtemelen 5 dakika sonra, Kabatepe Tanıtma Merkezine varıyoruz.

KABATEPE TANITMA MERKEZİ

Çanakkale Gelibolu Şehitlikler: Güzel bir mimarisi var. Mutlaka uğrayın, gezin. İçindeki müzede: bazı silahlar, haritalar sergilenmekte. Ayrıca; havada çarpışan mermiler, birbirinin içine girmiş mermi çekirdekleri, üzerinde mermi deliği bulunan kafatası göreceksiniz. Yapı önünde bulunan isimsiz asker anıtı da ilgi çekici.

Kabatepe Tanıtma Merkezinden ileriye, İstanbul’u gösteren tabelaya doğru ilerleyin. Yaklaşık 5 dakika sonra, yol deniz kıyısından, ikinci kez ayrılır. Sağa dönerseniz, 5 km. sonra Eceabat’a varacaksınız. Sonra feribot ile Çanakkale. Sola dönerseniz, yol İstanbul’a kadar gitmekte, yol üstünde Gelibolu’dan geçilecek.

Evet, bölgeden ayrılma durumunda, Gelibolu yolunu kullanacak iseniz: Gelibolu’ya gelmeden önce, yolun deniz kıyısında bir şehitlik daha var. Akbaş Şehitliği. Akbaş Şehitliğini sakın atlamayın. Buraya gelen birçok ziyaretçinin ne yazık ki bilmediği ve bu yüzden ziyaret edemediği bir yer burası. Özelliği ise: 200 civarında Mehmetçiğin, elbiseleriyle birlikte burada yatıyor olmaları.

Akbaş Şehitliğinin hemen karşısında bulunan Akbaş İskelesi, Çanakkale savaşlarında yaralananların İstanbul’a sevki için kullanılan bir üs konumunda idi. Buraya zaman zaman yaralılar getirilir ve buradan da hastane gemileri vasıtası ile İstanbul’a taşınırlardı.

İşte, bu Akbaş Şehitliğinde yatan askerlerimiz de, buradan İstanbul’a gitmek üzere hastane gemisine bindirildiklerinde, düşman gemileri tarafından gemi bombalanmış ve bu yaralı askerlerimiz, o şekilde şehit olmuşlar ve elbiseleriyle birlikte buraya gömülmüşlerdir.

İşte, dönüş yolunda, yine sizi düşüncelere sevk edecek, gerek savaşların ve gerekse düşmanların ne kadar vahşi oldukları ve olabilecekleri konusunda, büyük bir örnek.

İyi yolculuklar, gördüklerinizi düşünün, yakınlarınıza anlatın, görmediler ise, onlarda gelip, buraları görsünler, yaşananları hissetmeye çalışsınlar.

Gelibolu tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Eceabat tanıtımı ve Çanakkale savaşı ile ilgili gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Çanakkale tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Truva tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Çanakkale Eceabat

Çanakkale Eceabat

Çanakkale Eceabat; Eceabat, il merkezi Çanakkale arasındaki deniz yolu ulaşımı: 42 km dir. Eceabat, Gelibolu arasındaki uzaklık: 44 km. Eceabat, Truva arasındaki uzaklık: 44 km. (Ancak ulaşım 1 saat 15 dakika civarında sürer) Eceabat, İstanbul arası uzaklık 335 km. Eceabat Tekirdağ arası uzaklık 190 km Eceabat Edirne arası uzaklık 220 km. dir.

Çanakkale Eceabat

 

TARİHİ

Yörenin yerleşim tarihi oldukça eskiye gitmektedir. MÖ 2000’lerde buradaki ilk yerleşimin Fenikeliler tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Truvalı ve Midillili denizciler, Eceabat kıyılarına kadar gelip burada kıyı kentleri ve limanlar oluşturmuşlardır. Çanakkale boğazında, sahildeki ilçenin antik dönemdeki ismi “Maydos” tur. Antik dönem yazarlarına göre, Maydos kenti, muhtemelen MÖ 5’nci yüzyılda kurulmuştur. Buradaki ilk yerleşim yeri, Balkanlardan gelen kavimlerin bir kolu olan Traklar tarafından kurulmuştur.

Bölgedeki ilk savaşlar ise, Heredot tarihinde yazılanlara göre, MÖ 499-449 yılları arasında Yunanlılar ile Persler arasında yapılmıştır. Bu savaşların anlatımları sırasında Maydos kentinden söz edilir. Daha sonraları Büyük İskender, Avrupa’dan Anadolu’ya geçiş için Sestos-Abidos (Nara burnu) yolunu kullanmıştır.

1354 yılında, Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa, Rumeli fetihleri öncesinde, burayı da Osmanlı topraklarına katmıştır. Ece Bey tarafından fetih edilen bölgeye, Süleyman Paşa tarafından “Eceabat” ismi verilmiştir. Ece beyin ismine atfen “imar eden” manasına “abat” kelimesi eklenerek “Eceabat” olmuştur.

Ayrıca, Ece Yakup’un fetih öncesinde kaldığı Saroz yönüne bakan bir koya da ismi verilmiştir. Yerleşimin deniz kenarında olan ve Maydos köyü olarak isimlendirilen bölümünde, daha önce burada yaşayan gayri Müslim halkın yarattığı mimarlık, doğramacılık ve oymacılık sanatı eserleri görülür.

Tabii yörenin tarihindeki en büyük olay: Çanakkale savaşlarıdır. Aslında boğazların önemine binaen, Osmanlı döneminde, Fatih Sultan Mehmet döneminde Kilitbahir kalesi inşa edilmiş ve ardından da yine çeşitli Osmanlı sultanları çeşitli kaleler yaptırmışlar ve var olan kaleleri onarttırmıştır.

Özellikle Sultan II Abdülhamit döneminde, boğazın Rumeli yakasına çeşitli top tabyaları yerleştirilmiş ve bunlar Çanakkale savaşında büyük yararlıklar göstermiştir.

1’nci Dünya Savaşı yıllarında, 1915 yılında Çanakkale savaşları, her ne kadar yarımadaya ismini veren Gelibolu savaşları olarak anılsa da, savaşların yaşandığı yerler, yarımadanın Eceabat ilçesi sınırları içerisinde olmuştur.

Eceabat 1926 yılında Belediye olur. 1926 yılında Gelibolu’nun ilçe olmasıyla, gerek Gelibolu ve gerekse Eceabat Çanakkale iline bağlanmıştır. 1973 yılında ise, Ece koyu ve Akbaş limanı hattının batısında bulunan alan, bir kanunla “Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı” olarak ilan edilir. 1994 yılında yarımada da yaşanan orman yangınlarının ardından, Milli Park alanı yeniden ele alınmış ve bir Barış Parkına dönüştürülmüştür.

Çanakkale Eceabat

 

GENEL

Tarihi ve kültürel varlıkları oldukça önemli olan Eceabat, Çanakkale savaşlarının da geçtiği yer olarak önem kazanmakta olup 1973 yılından sonra Tarihi Milli Park statüsüne alınmıştır. İlçe, yarımadayı çevreleyen denizin hemen ardından yükselen, yumuşak tepeler, bu tepeler arasındaki dar düzlükler ve bu düzlükler boyunca akan kısa ve zayıf çaylarla şekillenmiş bir coğrafyada bulunur. Başlıca düzlük alanları, Anafartalar ve Ece ovalarıdır. Ancak stratejik önemi büyüktür.

Çünkü: Çanakkale boğazı yani Asya ile Avrupa’dan gelen karayollarını denizyolu ile bağlayan bir büyük su yolu başında kuruludur. Denizden yükseklik 3 metredir. Karasal iklim hakimdir. Ayrıca Akdeniz ikliminin şekillendirdiği bir geçiş iklimi de etkilidir. Milli Park alanı içinde yapılan ağaçlandırmaya rağmen, yörede henüz orman varlığından söz etmek mümkün değildir.

İlçede yaşayan halkın geçim kaynağı: tarım ve balıkçılıktır. Balıkçılık yörenin en önemli geçim kaynağıdır. Ayrıca, çok sayıda tuğla ocaklarıyla bir dönem Çanakkale’nin tuğla ihtiyacı buradan karşılanmıştır.

NE YENİR

Eceabat yöresinde, Çanakkale balıkçılığı ile özdeşen sardalye balığı yemelisiniz. Özellikle: Temmuz ve Ağustos ayları, tam sardalye mevsimidir.

Çanakkale Eceabat

 

GEZİLECEK YERLER

GELİBOLU YARIMADASI TARİHİ MİLLİ PARKI

Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkını anlattığım oldukça ayrıntılı bir yazı, yine bu sitede aynı isim altında bulunmaktadır.

Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı-Şehitliklerle ilgili yazıma ulaşmak için.

 

Çanakkale Eceabat Kilise Tepe

 

KİLİSE TEPE

Burası “Maydos” kentinin ilk yerleşim alanıdır.

Kilye köyünün hemen güneyinde bulunan Maydos Kilisetepe höyüğü 200 x 180 metre boyutları ve deniz seviyesinden 34 metre olan yüksekliği ile Gelibolu Yarımadasının en büyük höyüklerinden biridir. İsmini önceleri üzerinde bulunan bir kiliseden alan höyük 2010 yılından beri Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinden bir ekip tarafından kazılmaktadır.

Bu kazılar sırasında höyüğün batı kısmında yapılan çalışmalarda, iki farklı döneme ait savunma sistemi bulunmuştur. Bunlardan bir tanesi önemlidir çünkü Homeros dönemi öncesine ait olarak tarihlenmiştir. Bu savunma duvarının dış yüzeyi, testere dişi denen ilginç girinti ve çıkıntılara sahiptir.

Truva şehrinin doğu girişinde olan bu çıkıntılar, surun öncüsü olabilecek bir tekniğe sahiptir. Daha sonraki dönemlerde ise, surda dış yüzey oldukça düzgün işlenmiş taşlardan oluşturulmuştur.

Çanakkale Eceabat Kilise Tepe

Höyüğün batı kısmındaki kesitten elde edilen bilgilere göre, MÖ 3 binden günümüze kadar burada iskan bulunduğu anlaşılmıştır. Kazı çalışmaları devam ederken, Maydos Kilisetepe Höyüğünde tereyağı yapımında kullanılan yaklaşık 2.500 yıllık bir yayık küpü, 4 bin yıllık Ağırşak  (ip eğirmede kullanılır) bulunmuştur.

Kazı alanında yarıya kadar gömülü bir vaziyette, toprak içinde bulunan yayık, çalışmaları yapan kazı ekibi tarafından çıkarılarak, koruma altına alınmıştır. İncelemeler sonucu, yayığın 72 cm boyunda ve 50 cm genişliğinde olduğu, tereyağ yapımında kullanıldığı ve 2.500 yıllık olduğu tespit edilmiştir.

KİLYE OVASI

Kilye ovası, ismini Roma döneminde burada kurulmuş olan antik “Coela” kentinden alır. Gelibolu yarımadasının batısında, Eceabat ilçesinin 5 km doğusundadır. Ova, aynı ismi alan Kilye koyunun kuzeyinde, Kaba Tepeye doğru uzanır. Koyun güneyinde, günümüzde Kilye Kalesine ait sur duvarı kalıntıları görülebilir.

Yaklaşık 8 km uzunluğunda ve yer yer 3-4 km genişlikte, dar bir vadi olarak uzanan ovanın ortasında Kilye deresi akar ve koyun sonunda Çanakkale boğazına bağlanır. Coela antik kentinin kalıntıları, koydan yaklaşık 3 km içeride ovanın kuzeyindeki alçak sırttadır.

SESTOS

İlçe merkezine 4 km uzaklıktadır. Eceabat-İstanbul karayolu üzerinde, Akbaş kalesi mevkiinde bulunan Sestos, Çanakkale Boğazının en dar yerinde, deniz seviyesinden yaklaşık 90 metre yükseklikte bir tepe üzerinde yer almaktadır.  Günümüzde üzerinde Bizans dönemine ait kale kalıntısından başka hiçbir yapı ayakta değildir ve şimdiye kadar Sestos antik kentinde herhangi bir arkeolojik kazı çalışması yapılmamıştır.

Tepenin batısındaki alanda, sadece Bizans seramikleri bulunmuş, daha erken parçalar görülmemiştir. Bu durum, ovaya antik çağlarda yerleşilmediği, ancak buranın geç dönemde alüvyonlarla dolduktan sonra yerleşime açıldığını gösterir. Kentin surları tespit edilememiştir. Çünkü kentin surlarının taşları, gerek Bizans kalesinin inşaatı ve gerekse çevrede yapılan diğer yapılarda kullanılmak üzere taşınmıştır.

Ancak yine de kalenin sur duvarlarının nerelerden geçtiği anlaşılmaktadır. Ayrıca, yerleşimin kuzeyinde, tarla yolu ile surun bir parçası açığa çıkarılmıştır. Bu alanda, sur dışında çok sayıda antik mimariye ait parçalarda bulunmuştur.

Şehir, MÖ 650 yıllarında, Aioller tarafından bir Yunan kolonisi olarak kurulmuştur. Sestos şehrinin Ege denizine açılan limanı günümüzdeki Ece limanıdır. Antik şehirde, biri Çanakkale boğazına ve diğeri Ege denizine olmak üzere iki limanı olduğu bilinmektedir.

Ancak bu bölgede herhangi bir araştırma yapılmadığından, bu limanların yeri net olarak kanıtlanmamıştır. Ayrıca Ece limanı yakınlarında antik Drabos kentinin de bulunduğu antik kaynaklarda yazılıdır.

Fatih Sultan Mehmet, Kilitbahir kalesini yaptırırken, Sestos kalesinin taşlarını kullanmıştır.

BİGALI KÖYÜ

İlçe merkezine bağlı köyün denizden yüksekliği, yaklaşık 180 metredir. Köyün iklimi, Marmara iklimi etkisi altındadır. Yani, sıcak ve ılıman iklim egemendir. Kış aylarında fazla yağış düşer.

Çanakkale Eceabat Bigali Kalesi

 

Bigali Kalesi

İlçe merkezine 5 km uzaklıktadır. Eceabat-Gelibolu karayolu üzerinde, deniz kıyısındadır.

Nara kalesinin karşısında, 1807 yılında Sultan III. Selim döneminde yapılmaya başlanmış ve Sultan II Mahmut döneminde 1820 yılında bitirilmiştir. Yapımında doğu ve batı kapılarına yerleştirilen kitabeler, bugün yerinde yoktur. Bugün kaybolan kitabelerden, doğu kapısına ait olan kitabenin yarısı Çanakkale Arkeoloji Müzesinde, diğer yarısı ise Gelibolu Mevlevihanesindedir.

Çanakkale Eceabat Bigali Kalesi

Kalenin yapımında Sestos kentinin taşları kullanılmıştır. Dikdörtgen planlıdır. Dört köşede çokgen ve dairesel planlı kuleler bulunmaktadır. Kaleye giriş, doğu ve batı istikametinde aynı eksen üzerinde yer alan yarım daire kemerli ve üçgen alınlıkla iki kapıdan sağlanır.

Kalenin denize bakan güney duvarı önünde, yerden yüksekçe bir platform bulunur. Bu platformun ilerisinde, hem dairesel planlı iki kulede, hem de duvar üzerinde top atışına uygun, dışa doğru genişleyen mazgallar bulunur. Kalenin doğu, batı ve kuzey yönündeki duvarlarında ise tüfek atışına uygun, dışa doğru daralan çokgen mazgal pencereleri vardır.

Kuzeyde, iki köşede yer alan çokgen kulelerde de top atışına uygun, dört mazgal açıklığı vardır. Kale içindeki mescit kare planlıdır ve örtü sistemi yok olmuş, güneydoğu duvarının dışında büyük ölçüde yıkılmıştır. Dikdörtgen planlı çeşme, kısmen daha sağlam olmakla birlikte suyu akmaz. Cephanelik olduğu düşünülen dikdörtgen planlı bina, günümüze kısmen sağlam bir şekilde ulaşmıştır.

Yapıya giriş, doğu yönündeki bir ön mekandan sonra güneyde yer alan yarım daire kemerli kapıdan sağlanır. Yapı tonoz örtü sistemine sahiptir.

Kalenin yapımında, Sestos antik şehrinin taşları kullanılmıştır. Kalenin asıl amacı, kontrol olup burada savaş olmamıştır. Kale, Çanakkale savaşları sırasında, 3’ncü Kolordu Silah Tamirhanesi olarak kullanılmıştır.

Aynı zamanda bir haberleşme merkezi olmuştur. Kale günümüzde büyük ölçüde ayaktadır. Kalede: harap halde bir mescit, bir çeşme, bir büyük cephanelik, iki küçük cephanelik ve temel izleri görülen kışla binası bulunuyor.

Çanakkale Eceabat Bigalı Atatürk Evi

 

Bigalı Atatürk Evi

Yarbay Mustafa Kemal komutasındaki 19’ncu Tümen, 25 Şubat 1915 tarihinde, Çanakkale savaşlarına katılmak üzere Eceabat’a gelir ve 19 Nisan 1915 günü, Tümen karargahı, Eceabat’tan Bigalı (Boğalı) köyüne taşınır. Köy muhtarı tarafından kendisine tahsis edilen bu köy evi, karargah olarak kullanılır.

Çanakkale Eceabat Bigalı Atatürk Evi

Ev, 1973 yılında müze olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır. Müzede: Mustafa Kemal’e ait eşyalar ve üniformalar sergileniyor. İki katlı binanın alt katında, biri büyük ve diğeri küçük olmak üzere iki oda bulunuyor. Üst katta salona açılan üç kapıdan ortadaki büyük odanın Atatürk’ün çalışma odası, sağdakinin de yatak odası olarak kullanıldığı, diğer odanın ise Mustafa Kemal’in yaverine ait olduğu biliniyor.

KİLİTBAHİR KÖYÜ

İlçe merkezine 5 km uzaklıktaki bu köy, Çanakkale boğazının en der yerinde, kıyıda kurulmuştur. Kilitbahir, kelime anlamı “denizin kilidi” demektir. Köyde: kültür varlıkları olarak: Fatih Camii, Cahidi Sultan Camii, Tabip Hasan Paşa Camii, 2 hamam kalıntısı, çok sayıda çeşme ve konut vardır. Ayrıca: Havuzlar yolu üstünde, harap durumda bir “Uşşaki Dergahı” bulunur.

Cahidi Sultan Külliyesi

Külliye kurucusu, Edirne doğumludur ve asıl ismi Ahmet’tir. Daha sonra kendi kurduğu tarikatın adı olan “Cahidi” ismini almıştır. Kilitbahir köyüne yerleşmiş ve kendi tarikatı ve tekkesini kurmuştur. Ahmet Cahidi, 1Bigalı Atatürk Evi659 yılında öldüğünde burada defnedilmiştir.

Çanakkale Eceabat Kilitbahir Kalesi

 

Kilitbahir Kalesi

İstanbul şehrinin fetih edilmesinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul şehrinin güvenliği için 1462-1463 yılları arasında karşı kıyıdaki Çimenlik (Kal’a-i Sultaniyye) kalesiyle karşılıklı duracak şekilde yaptırılmıştır.

Dönemin tarihçilerinden Tursun Bey: İstanbul’un fethinin ardından Boğaz’ın en dar yerinde karşılıklı iki kale yapıldığını, birine Kilidülbahir, diğerine de Sultaniye adının verildiğini ve bu kalelere topların konulduğunu yazar.

Kale, İstanbul’da pek çok eseri bulunan Mimar Mustafa Ağa tarafından yapılmıştır.

1541 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise, kaleye bir kapı kulesi suru (Sarı Sur) eklenmiştir. Köşe kule, büyük kesme taştan yapılmış oldukça güzel bir yapıdır.

Kalenin ikinci restorasyonu ise, 1870 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmıştır. Kuzey kısmındaki bölümün orijinal dış deniz duvarı, günümüze ulaşmamıştır. Bu parça, 1894 yılında Sultan II Abdülhamit tarafından tekrar inşa ettirilmiştir. Kalenin güney kısımlarındaki deniz duvarları, top mazgalı olarak kullanılmıştır. Son restorasyon 2011-2013 yılları arasında yapılmıştır.

Kale, 1’nci Dünya Savaşı sırasında kullanılmıştır. Burayı gezerken, özellikle, Sarı kulenin içindeki ressam Mehmet Ali Laga tarafından yapılmış, renkli boğaz haritasını görünüz. Harita: 1’nci Dünya savaşı sırasında yapılmıştır.

18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul’u işgal etmek isteyen düşman donanmasına karşı bu iki kale, yani Çimenlik ve Kilitbahir kaleleri kullanılmıştır. Yani: 1915 yılındaki Çanakkale savaşları sırasında, kaleye düşman güllesi isabet etmiştir, yani aynı zamanda “gazi” bir kaledir.

Çanakkale boğazına giriş yapmak isteyen bütün gemiler, bu hatta geldiklerinde durdurulmuş ve kontrol edilmiştir. Zaten, Kilitbahir kalesi, Çanakkale boğazını ateşe verebilecek ve tüm boğazı kontrol edebilecek şekilde yerleştirilmiştir.

Diğer Osmanlı kalelerine göre çok farklı ve benzeri bulunmayan bir mimariye sahiptir. Geometriye düşkünlüğü ile bilinen Fatih Sultan Mehmet, kaleyi üç yapraklı yonca şeklinde yaptırmış ve bu planı ile kuvvetli bir savunma sistemi oluşturmuştur.

Çanakkale Eceabat Kilitbahir Kalesi

Kale, Osmanlı kaleleri içinde, mimari yönden tam bir baş yapıt olarak kabul edilmektedir. Kalenin başka bir yerde uygulanmayan özgün yapısı dikkat çeker.

Kaleye uzaktan bakıldığı zaman: kalp, yürek ve yonca yaprağı biçimindeki mimarisiyle göze hoş bir görüntü oluşturur. Peki niye böyle bir şekil: gelişen topçuluk teknolojisine göre, top atışlarından en az etkilenmek üzere yapılmıştır.

En dış kısımda bir dış sur vardır. Daha sonra iç kale ve iç kale içinde ise, 7 katlı üçgen bir kule bulunur. Ayrıca, saldırılara karşı, surun dışında hendekler yerleştirilmiştir. İç kuleye giriş, surların kuzey ve güneyinde bulunan kapılardan, oluşturulmuş hendekler üzerine atılan köprülerle sağlanır. Fakat bu hendekler günümüze ulaşmamıştır.

Kilitbahir kalesi yapıldıktan sonra, Çanakkale boğazının aşağı kısımlarına yeni kaleler yapılmış ve bu yüzden Kilitbahir kalesinin ismi “Eski Hisarlar” olarak anılmıştır.  

Kilitbahir kalesindeki 7 katlı Ana Kulede, kaledeki günlük hayat, Piri Reis bölümünde: Türk denizcisi Piri Reis’in hayatı ve Kitab-ı Bahriye, Kilitbahir Sinevizyon bölümünde: Kilitbahir kale Müzesi ve Kilitbahir kalesi hakkında bilgiler içeren belgesel, Engelsiz müze bölümünde: Osmanlı kalelerinin mimarisi, teşkilat yapısı, savunma, ticaret, ibadet ve gündelik hayatı günümüzdeki teknoloji kullanılarak ziyaretçilere aktarılmaktadır.

Kalenin restorasyonu sırasında bulunan Çanakkale savaşlarına ait eserler ile seramik tabaklar da sergileniyor. Kaleye, Kanuni Sultan Süleyman döneminde eklenen Sarı Kulede ise, Osmanlı kaleleri genel olarak anlatılıyor. Osmanlı kale mimarisi, kale yapısal donanımları, teşkilat yapısı, Avrupa’daki Osmanlı kalelerinin gravürleri, savunma silahları, ticareti ve günlük yaşamı canlandırılıyor.

Kilitbahir kalesinin surlarına ses sistemiyle birlikte yerleştirilen heykel muhafızlar, kaleye gelen ziyaretçileri, o döneme ait muhafızlar arasında bir parola olan “Yektir Allah” nidalarıyla karşılıyorlar.

Çanakkale Eceabat Seddülbahir Kalesi

 

SEDDÜLBAHİR KALESİ

Gelibolu yarımadasının en güney ucundaki kale, Eceabat ilçe merkezine 33 km uzaklıktadır.

Seddülbahir “denizin seddi” demektir. Osmanlı döneminde boğazın savunmasında önemli rol oynamıştır.

Çünkü Gelibolu yarımadasının güney ucunda, Çanakkale boğazının bitip Ege denizinin başladığı kısımda, Ertuğrul ve Morto koyları arasındaki bir burun üzerindedir. Yani Gelibolu yarımadasının Ege denizine bakan tarafındadır. Aynı zamanda “Gelibolu Milli Park Alanı” içindedir.

Kale, Sultan IV Mehmet’in annesi Hatice Turhan Sultan tarafından, 1656 yılında karar verilip, 1658 yılında yapılına başlanmıştır. Hatice Turhan Sultan, Osmanlı tarihinde askeri yapı baniliği yapan ilk valide sultandır. Turhan Sultan Vakfiyesinden, Seddülbahir Kalesinin kuruluş aşamasındaki maliyet bilgileri ve kaleye ait planlanan diğer binaların bilgilerine ulaşmak mümkündür.

Ancak mimarının kimliği ilgili bilgi kesin değildir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, kalenin yapımında işlerin yürütülmesinden Ankebud Ahmet Paşa’nın sorumlu olduğunu yazar, mimarlarından ise sadece unvan ile bahseder.

Yine dönemin tarihçi yazarlarından Naima, kalenin yapımında İstanbul’dan gönderilen Saray mimarlarının çalıştığını yazar ancak isim vermez. Genellemek gerekirse, Hatice Turhan Sultan’ın saraydaki baş mimari Mustafa Ağa’dır ve bu kalenin yapımında da onun ilgilendiği düşünülmektedir.

Günümüzde, 5 burcu olan yapının, kuzey ve batısında bulunan burçları arası 136 metredir. Köşeleri kulelerde desteklenen, dikdörtgen planlı bir yapıdır. Kalenin beden ve kulelerini oluşturan duvarlar, genel olarak cidarlarda kesme ve kaba yontu taşla ve çekirdek kısmında ise moloz taş ve beyaz kireç harcı dolgu ile inşa edilmiştir.

Cidardaki büyük boyutla taşlar, özellikle kubbe kasnak hizasındakiler, demir kenetlerle bağlanmıştır. Kalenin bazı yapı öğelerinde (bacalar gibi) Eceabat’ta ve yöredeki diğer merkezlerde üretilen tuğlalar kullanılmıştır. Kalenin beden duvarları ve kuleleri dışında, ana parsel içinde bulunan binalardan bonetler, kesme ve kaba yontu taş duvar cephe örgüsüne sahiptir ve yapı üstlerinde kalın bir toprak dolgu tabakası vardır.

Kalenin mimarisi, kademeli bir plan anlayışı ile, asimetrik olarak düzenlenmiştir. Oldukça eğimli bir yamaçtan, denize doğru bakan farklı kotlardaki top bataryaları yerleştirilmişti. Doğal olarak en ağır toplar, deniz kıyısındaki rıhtımda yer almıştı. Kalede 25 kadar ağır ve 30 kadar orta çaplı top vardı.

Kaleyi yapan mimarlar, önce taş rıhtım duvarını oluşturmuş, daha sonra da dolgu yaparak ana bataryanın toplarının atış hattını oluşturan rıhtımı yapmışlar. Kalenin duvarları, temellerinin sağlam zemine basabileceği kadar içeri çekilmişti. Rıhtım duvarının olduğu yerde, su derinliği kalelerin denizden ikmal yapabilmelerini sağlamak için hafif ve orta tonajda teknelerin yanaşmalarına uygundu.

Buradaki ağır bataryalarda bulunan toplar, tunçtan yapılmıştı. Yaklaşık olarak 5-6 metre boyundaydılar ve çapları, ortalama 300 kiloluk mermer gülleler atama uygundu. Ancak işlerinde 600 kilo mermer gülle atan daha büyük çaplı olanlar da vardı. Toplar, taş bir zemin üzerinde gerekli konumda yatan iki adet, kare kesitli ahşap elemanın üzerine yatırılmıştı. Geri tepmesini dengelemek için, topun arkası kare kesitli büyük ahşap elemanlarla desteklenmişti.

Bu elamanların arkası ise toprak dolu bir taş duvara dayanıyordu. Toplanın bulunduğu zeminden 1.50 metre kadar yükselen bu duvarın arkasındaki toprak dolgu, küçük bir eğimle bir rampa oluşturarak, kalenin içine doğru alçalır. Böylece yağmur suları bataryalardan uzak tutulmuştu. Aynı zamanda bataryalar denizden de yeterince içeri çekilerek, dalgaların olumsuz etkilerinden de korunmuştu. Kalenin duvarları, topları ve kullanan personeli oldukça iyi koruyacak şekilde tasarlanmıştı.

Topların namluları, mazgalların hizasında bitecek şekilde tasarlanmıştı. Bunlar dışarı hiç taşmadıklarından düşman tarafından vurulmaları son derece zordu. Duvarların kalınlıkları ise, oldukça fazla olduğundan açılı atışlarda duvarları yıkarak topları etkisiz hale getirmek oldukça zordu. 1687 yılında bütün kaleleri gezmiş olan Fransız casuslarının tespitlerine göre, bölgedeki kalelere sur duvarlarındaki kapılardan girilmekteydi.

Ancak Fransa kralına sunulan krokilerde bulunan kapılar günümüzde mevcut değildir ve kalelere başka girişlerden ulaşılmaktadır.

Çanakkale Eceabat Seddülbahir Kalesi

 

Çanakkale Muharebeleri Başlangıcında kalenin durumu

3 Kasım 1914 tarihinde İngiliz donanmasından 6 kruvazör tarafından bombalanan kalede, Türk tarafı ilk şehitlerini vermiştir. Saldırılar sırasında kalenin ortasında bulunan cephaneliğin patlaması sonucu, başta kale komutanı Şevki Bey olmak üzere, 5 subay ve 81 er şehit olmuştur. Burada ilginç olan, henüz bir savaş durumu söz konusu olmamasına rağmen, İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin 12 km uzaklıktan bu kaleyi bombalamış olmalarıdır. Hatta, tahminlere göre, 16 dakika süren bombardıman sırasında bu kaleye 600 mermi atmışlardır.

Daha sonra birleşik filo, birkaç kere daha kaleyi hedef almış, bombalamış ve bu saldırılar sonucunda Seddülbahir kalesi etkisiz hale getirilmiştir. Devamında ise, önce İngilizler ve daha sonra Fransızlar kaleyi ele geçirmiştir. Fransızlar tarafından kale 8 ay boyunca askeri üs, levazım ve istihbarat karargahı olarak kullanılmıştır.

Savaşın bitiminden sonra, Fransız birlikleri, yarımadada, son olarak buradan çıkmışlar ve kale 1930’lu yıllara kadar harabe halinde kalmıştır. 1930’larda ise, Romanya’dan gelen göçmenler bu bölgeye yerleştirilmişler, göçmenler kalenin taşlarını barınma amaçlı kullanınca, kalede daha yoğun bir tahribat yaşanmıştır. Taşların kenet demirleri ve ahşap hatıllar da yeniden kullanılmak üzere sökülmüştür. Bu sürecin etkisi, duvarlarda hale görülmektedir.

Daha sonra, bölge kale ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetlerine devredilmiş ve 1997 yılına kadar stratejik bir gözlem noktası olarak kullanılmıştır. 2’nci Dünya Savaşı ve daha sonra soğuk savaş döneminde de askeri amaçlarla kullanılan kale, 1997 yılında terk edilmiştir.

Ardından, üniversiteli akademisyenler ve öğrenciler tarafından kale bölgesinde, beş yıllık süreçte ölçme ve belgeleme çalışmaları yapılmıştır. Kalenin içinde günümüzde mevcut herhangi bir yapı yoktur. Çünkü, 1’nci Dünya Savaşında hasar gören kale, günümüzde harap haldedir.

Restorasyon

Evet, kale 2015 yılında başlayan çalışmalarla birlikte restorasyona alınmıştır. Bu restorasyon çalışmalarında: kalenin “Bab-ı Kebir” alanında ilk şehitler anıtının altında ve üst avlusundaki Fransız mezarlığında yapılacak arkeolojik kazılar, oldukça önemlidir. (Bunların yerleri arşiv kaynaklarından tespit edilmiştir.) Kalede 8 ay kalan Fransız birliklerine ait ilk mezarlığın daha sonra Morto koyunda günümüzde yer alan Fransız Anıtı yanına taşındığı yine kayıtlarda yazılıdır.

Kalede tahrip olan ve yıllar boyunca müdahale görmeyen duvar kesitleri sayesinde, yapı katmanları dışarıdan görülebilmektedir. Restorasyon çalışmaları ile kale bir müzeye dönüştürülmektedir. Açık ve kapalı alanlarda tematik ve kronolojik bir akış ile oluşturulan farklı gezi güzergahları, kale ve çevresinin tarihi, mimari ve doğal mirasını, ziyaretçi odaklı bir sergileme tasarımı ile görünür kılmayı hedeflemektedir.

Müzede, Dünya savaş tarihi içinde yaşanan ilkler ve çok özel insan hikayelerinin aktarılmasının yanı sıra Boğazın ve bölgenin oluşumundan bu yana, barındırdığı yaşamlar ve potansiyellere ve mimari tekniklere yer verilecektir.

Kalenin kitabesi

Kalenin kitabesi sökülerek İngiltere’ye kaçırılmıştır. 29 Eylül 1915 tarihinde yayınlanan “The İllustrated War News” isimli bir dergide bulunan kitabenin fotoğrafına göre, kale, 1885 yılında Abdülhamit tarafından onarılmıştır.

Çanakkale Eceabat Seddülbahir Kalesi Şehitlik

 

Şehitlik

3 Kasım 1914 tarihinde yapılan saldırı sonucu şehit olanlar, Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa tarafından kale doğu kulesi beden duvarına yapışık bir mezarlık alanına defnedilmişlerdir.

1986 yılında ise “İlk Şehitler Anıtı” yapılmıştır. Ayrıca beden duvarına bitişik, temsili bir mezarlık da inşa edilmiştir. Şehitlik, Kasım 2018 tarihinde restore edilmiş ve ziyarete açılmıştır.

Çanakkale Eceabat Namazgah Tabyası

 

NAMAZGAH TABYASI

Kilitbahir kalesinin güneydoğusunda Namazgah Burnu mevkiindedir. Çimenlik ve Dardanos Tabyaları arasındadır.

Tabyanın kitabesi yoktur. Ancak sonradan yapıldığı anlaşılan bonetlerden ortadakinin kapısının üzerinde “II Abdülhamit tuğralı ve 1892 tarihli” oval bir kitabe bulunmaktadır.

Tabya, mimari açıdan; Değirmenburnu, Nara ve Anadolu Mecidiye Tabyasına benzerlik gösterir. Bu yüzden muhtemelen tabyanın ilk olarak bu üç tabya ile birlikte yaptırıldığı düşünülmektedir. Ancak mevcut kitabeden anlaşıldığına göre, tabya son halini Sultan II Abdülhamit döneminde almıştır.

Tabyanin isimleri olarak: “Rumeli Aziziye Tabyası” ve “Hamidiye Tabyası” da geçer.  

(Metin içinde çokça “bonet” kelimesi geçecek, bonet “sığınak” demektir.)

Tabya genel olarak, kuzey-güney ve doğu-batı doğrultusunda, boğaza bir çıkıncı yapacak şekilde, üzerinde bulunduğu buruna yerleştirilmiştir. Boğaza bakan her iki yanda, bonet ve top yerleri bulunur. Bonetlerin gerisinde kalan alanın ortasında ise, karargah ve üç adet cephanelik bulunur.

Tabyanın Malaz Tepe eteklerine doğru bakan kuzeybatı tarafından, yarım daire kemerli bir kapısı vardır. Tabya, zemin kodundan yüksek tutulmuş olup, zemin kodunda bulunan yapılar hariç, üst kotta 22 bonet ve bonetlerin arasında 16 top yerinden oluşmaktadır. Tabyanın batı ucuna sonradan 3 bonet eklenmiştir. Bu eklenen bonetlerin dışındakiler birbirinin benzeridir.

Dikdörtgen planlı olan bu bonetler, beşik tonoz örtülüdür. Sonradan eklenen bonetlerden ortadaki, bir koridorun iki yanına yerleştirilen dikdörtgen planlı odadan oluşur. İki katlı bir düzenlenişe sahiptir. Diğer iki bonette, birer oda vardır ve tek katlıdır.

Üç bonette de, cephane sevkiyat koridoru, kir kapı ile top yerlerine açılır. Bonetlerin dışında yine üzerleri sıkıştırılmış toprakla örtülü cephanelikler bulunur. Karargah binasının ise sadece temel izleri görülmektedir.

Çanakkale Boğazının en dar noktasında yapılan ilk ve en büyük tabyadır. Sonrasında eklenen yapılarla beraber, Merkez Tabya niteliği kazanmıştır. Çanakkale savaşı sırasında tümüyle Alman subay ve erlerinin kontrolündedir.

Çanakkale savaşı sırasında korunaklı alan olması, bölgeye dağılan birliklerin merkezi konumda yer alması nedeniyle, Cuma namazları burada kılınıyormuş ve bu yüzden Namazgah Tabyası ismini almıştır.

Çanakkale Muharebeleri

18 Mart 1915 günü, merkez tahkimatın Avrupa yakasını oluşturan tabyalardan birisi de burasıdır. Burada 2 tanesi uzun olmak üzere 16 tane top tabyası bulunuyordu. Bu toplardan sadece 2 tanesi deniz muharebelerinde aktif olarak görev yapmıştır.

Diğerleri ise menzil yetersizliği nedeniyle kullanılmamıştır. Tabyanın ana aksında yer alan mekanın, savaş döneminde “Savaş Harekat Merkezi” olarak kullanıldığı bilinmektedir ve bu yüzden düşman savaş gemileri burayı yoğun olarak hedef seçmişlerdir.

Tabya, 1892 yılında yenilenerek 5 Mart 1915 tarihinde muharebelere katılmaya başladı. Ayrıca, Namazgah Tabyası, 18 Mart günü, zor durumda kalan Rumeli Mecidiye Tabyasını, 52 kişilik bir takviye kuvvet ile destekler. 18 Mart gün içinde isabet alan tabya, düşman gemilerine olan atışlarını kesmemiş, düşmana geçit vermeyen tabyalar arasında yerini almıştır.

1960 yılına kadar askeri tesis olarak kullanılmış, 2007 yılında ise düzenlenerek müze olarak ziyarete açılmıştır. Tabyada, Çanakkale savaş objeleri sergilenmektedir.

Çanakkale Eceabat Mecidiye Tabyası

 

MECİDİYE TABYASI

Kilitbahir köyünün güneybatısında, Kilitbahir-Alçıtepe yolunun üst tarafında, Gonca Tepe eteklerindedir. Namazgah tabyasının 200 metre güneyindedir.

Tabyanın kitabesi yoktur. Ancak kitabe boşluğu, bonetlerden birinin kapısı üzerinde görülebilmektedir. Tabyadaki bonetlerin planları, Namazgah Tabyasının sonradan eklenen bonetlerine benzemektedir. Bu nedenle tabya, aynı tarihlerde Sultan II Abdülhamit tarafından yapılmış olmalıdır.

Tabya kıyıdan biraz içeride, kuzeydoğu-güneybatı ve doğu-batı doğrultusunda uzanan, iki kanat şeklinde düzenlenmiştir. Sekiz bonet ve bonetlerin arasında bulunan yedi top yerinden oluşur. Tabyanın gerisinde karargah ve benzeri yapılara ait olduğu düşünülen temel izleri görülür. Tabya, 2008-2010 yılları arasında restore edilmiş ve ziyarete açılmıştır.

Tabyada ilk 7 bonet, birbirinin benzeridir. Sekizinci bonet, düzenleniş açısından farklıdır. Bonetlerden ikisi tek bir oda ve odayı çevreleyen ters “L” biçimli bir koridordan, beş tanesi ise karşılıklı iki oda ve odaları çevreleyen “T” biçimli bir koridordan oluşur.

Tabyaya sonradan eklendiği anlaşılan, batıda bulunan son bonet ise, tek bir koridor ve koridorun solunda bulunan yan yana dikdörtgen planlı iki odadan oluşur. İlk yedi bonet, beşik tonoz örtü sistemine sahiptir. Demirden yapılan beşik tonoz örtü sistemi kaburgalıdır. Moloz taş dolgu bu örtü sisteminin üzerine bindirilerek tonoz oluşturulmuştur.

Tabyanın içinde Mecidiye Şehitliği de vardır. 16 Türk askeri burada şehit olmuştur.

Çanakkale savaşları tarihinde oldukça önemli yer tutan, Seyit Onbaşının 18 Mart 1915 günü, bataryadaki topun mekanizması bozulunca, top mermisini kaldırıp, Ocean gemisini dümen tertibatından yaraladığı tabya burasıdır.

Çanakkale Eceabat Seyit Onbaşı Anıtı

 

Seyit Onbaşı Anıtı

Mecidiye Tabyasındadır.

Seyit Onbaşı: 1889 yılında Edremit Havran ilçesi Manastır (köyün ismi sonradan Seyit Onbaşı olmuştur) köyünde doğmuştur. Kayıtlara göre, Çanakkale Müstahkem Mevkiindeki askerliği “Ağır topçu neferi” olarak 1914 yılında başlamış ve 1918 yılında bitmiştir.

Askerlik bittikten sonra memleketine gitmiş, yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak vefat etmiş, mezarı memleketindedir. Anıt, Kilitbahir’in 1 km ilerisinde, yolun deniz kıyısındaki taraftadır. Yolun diğer tarafında ise, Seyit Onbaşının 18 Martta şehir olan arkadaşlarının yattığı Mecidiye Tabyası Şehitliği vardır.

Koca Seyit’in görev yaptığı Mecidiye tabyası, 18 Mart günü isabet almış ve 16 asker şehit olmuştur. Aynı zamanda, tabyadaki topun mermi kaldıran vinci parçalanmıştır. Bu bombardımandan sağ olarak kurtulan Koca Seyit, sağlam kalan topu, 276 kiloluk mermiyi Niğdeli Ali’nin de yardımıyla sırtında taşıyarak, 3 kez ateşlemiş ve üçüncü atışta “Ocean” zırhlısının dümen tertibatını vurmuştur.

Gemi yan yatmış ve Nusret Mayın gemisinin döşediği mayınlardan birine çarparak kısa sürede alabora olmuş ve batmıştır.

Koca Seyit’e, savaşın kaderini etkileyen bu kahramanlığından dolayı “Onbaşı” rütbesi verilmiştir. Heykel, 2006 yılında yenilenmiştir.

Çanakkale Eceabat Ertuğrul Tabyası

 

ERTUĞRUL TABYASI

Seddülbahir köyünün batısında, Ertuğrul Koyuna hakim, Gözcü Baba Tepesinin güney yamaçlarındadır. Boğaz girişini korumak için yapılmıştır.

Tabyanın kitabeyi yoktur. Bu yüzden hangi tarihte ve kim tarafından yapıldığı bilinmez. Sadece orta bonetin kapısının üzerinde, 57 x 93 cm ebatlarında boş kitabe yuvası bulunmaktadır. Tabyada 3 adet bonet ve 2 adet top bulunmaktadır. Bu toplardan bir tanesi 1882 yılı yapımıdır.

Bu top üzerindeki tarih ve Seddülbahir Tabyası ile mimari açıdan bulunan benzerlik nedeniyle tabyanın muhtemelen 1885-1886 yılları arasında Sultan II Abdülhamit döneminde yaptırıldığı düşünülmektedir. Tabyada bulunan bonetler, dikdörtgen planlı olup, beşik tonoz örtülüdür.

Bonetlere, ön cephe orta akslarında yer alan yarım daire kemerli kapılardan girilir. Kapıların iki yanında, 40 cm genişliğinde ve 50 cm yüksekliğinde birer niş bulunur. Kapıdan ön koridora girilir, bu koridordan sonra ise ara koridora geçiş yapılır. Ara koridorun iki yanında karşılıklı kapıları bulunan dikdörtgen planlı beşik tonoz örtülü birer oda vardır.

Odalar ön koridora açılan mazgal pencerelerle aydınlatılır. Çanakkale deniz savaşlarında, bu tabyada görevli Türk topçu birliği, yaptıkları atışlarla İngiliz Agamemnon Zırhlısına 7 isabet sağlamıştır. Yahya Çavuş ve arkadaşlarının bulunduğu tabyadır.

Çanakkale Eceabat Yahya Çavuş Şehitliği

 

Yahya Çavuş Şehitliği

Tabyanın kuzeyinde Yahya Çavuş Şehitliği ve Anıtı bulunmaktadır. Anıt: 1992 yılında Kültür Bakanlığı tarafından 25 Nisan 1915 günü, Ertuğrul Koyunu savunan 9’ncu Tümenin 26’ncı Alayı 3’ncü Taburuna bağlı şehit olan 148 Türk askerlerinin anısına yaptırılmıştır. Şehitliğin büyük kitabesi üzerinde ve kitabe önündeki Türkiye motifinin üzerinde bulunan 67 sembolik mezar taşı ile de diğer şehitlerimiz anılmaktadır.

Karşılarındaki kuvvete göre oldukça az sayıda tertiplenen Türk birlikleri, 5 kilometrelik sahil boyunca İngiliz Tümeni taarruzlarına karşı muhteşem bir savunma yapmışlardır. İngilizleri engelleyerek muharebelerin seyrini değiştirmişlerdir. Çünkü bu bölgede az kuvvetle sağlanan dirençli Türk savunması, ileri  dönemde Türk birliklerine zaman kazandırmış ve müttefiklerin ilerlemesini zorlaştırmıştır.

Evet: Bölük Komutanı Yüzbaşı Hüseyin Hüsnü Bey’in şehit düşmesinin ardından, Ezineli Yahya Çavuş komutayı ele almış ve arkadaşlarıyla birlikte güçlü bir direnişin sembol kahramanı olarak tarihe isimlerini yazdırmışlardır. Bu güzel memleketi kanlarını vererek bizlere miras bırakan bu insanları tüm şehitlerimizi minnet, şükran ve rahmetle anıyorum.

Tabyanın restorasyonu yapılmış olup ziyarete açıktır.

Çanakkale Eceabat Bakkal Salim Müzesi

 

BAKKAL SALİM MÜZESİ

Alçıtepe köyündedir.

Müze, çocukluğundan beri, Çanakkale savaşından kalma materyalleri toplayıp hurdacılara satan ve sonradan bu bölgede bakkal açan Salim Mutlu’ya aittir. Salim Mutlu, Alçıtepe köyüne, Romanya’dan ailesiyle birlikte göç ederek gelmiştir. Genç yaşta, bakkal dükkanı açmıştır.

Köy halkı bulduğu bütün materyalleri, bakkal dükkanındaki malzemelerle (yağ, şeker, un gibi) takas için Bakkal Salim Mutlu’ya vermiş, bu savaş malzemeleri 1961 yılından itibaren bakkal dükkanında sergilenmeye başlamıştır. Çünkü koca tarihin hurda niyetine eriyip gitmesine gönlü razı olmamış, bakkal raflarının bir bölümünü tarihi eserleri sergilemek için ayırmış ve dükkan zamanla müzeye dönüşmüştür.

Savaş silahlarından, kıyafetlere, havada çarpışan mermilerden Türk ve yabancı askerlerin kullandıkları çeşitli eşyalara kadar birçok savaş objesi birikmiştir. Kurşunla delinmiş bir sigara tablası, dağılmış bir tespihten geriye kalan birkaç boncuk, gerçekten hiçbir hatıra küçümsenmemiş.

1982 yılında Salim Mutlu, devlet envanterlerinde olmadığı için iki oda dolusu savaş malzemesini devlete vermiştir. 1995 yılından itibaren, tekrar köylülerden topladığı malzemelerle de bugünkü müzeyi oluşturmuştur. Bakkal Salim Mutlu, 2004 yılında vefat eder. Kızı Nermin ve damadı Özcan Adanır, müzeyi işletmeyi sürdürüyorlar.

Çanakkale Eceabat Sahilleri ve Kamp Yerleri

 

ECEABAT SAHİLLERİ VE KAMP YERLERİ

Kabatepe Orman Kampı

Ege kıyılarında, muhteşem çam ormanlarının bulunduğu yerdedir. Burada çadırla ve karavanla konaklamak mümkündür. Ayrıca, yine burada market, lokanta, banyo ve tuvaletler  bulunur.

Küçük Anafartalar Köyü Sahili

Köyün sahili, yüzmek için idealdir.

Küçük Kemikli Burnu

Özellikle dalış yapmak isteyenler tarafından yoğun tercih edilir.

Büyük Kemikli Burnu

Sakin ve temiz suları ile dalış yapanlar tarafından tercih edilir.

Suvla Koyu

Büyük ve Küçük Kemikli burnu arasındadır. Burada Çanakkale savaşlarından kalan batıklar bulunur. Burası da dalış yapanlar için tercih edilir.

Gelibolu tanıtımı.

Çanakkale tanıtımı.

 

Çanakkale

çanakkale
Çanakkale

Muhteşem güzel bir şehir. En son olarak: Eylül 2019 tarihinde gittim ve 3 gün kaldım. Gerçekten güzel bir yer. Özellikle: gece, tüm şehir halkını sahil boyundaki kordon bölgesinde: gerek yürüyüş yaparken ve gerekse kafeteryalarda otururken görüyorsunuz ve şehir dışından özellikle Ankara gibi bir merkez metropolden gelen biri olarak kıskanmamak elde değil. 

Yani, insan Çanakkale şehrine yerleşmek ve burada yaşamak istiyor. Öte yandan, şehrin en büyük özelliği: merkezinin bu güzelliği yanında, çevresindeki, yakın çevresindeki denize girme yerlerinin güzelliği. Özellikle: Çanakkale-Truva arasındaki yolda, deniz kıyısında bulunan bölüm muhteşem, bunun yanında Gelibolu bölgesinde de denize girme olanakları çok fazla.

Evet, giriş kısmı için son bir not. Çanakkale’de bulunduğum kısa sürede, özellikle kordon bölgesinde, Truva antik kentinin tanıtılması için yapılan etkinlikleri ve açılan stantları gördüm. Büyük, tahta Truva atı ilginçti. Şehir dışından gelenler, bunun önünde  fotoğraf çektiriyorlardı, turizm açısından olumlu bir gelişme.

Gelelim, şehrin tanıtımına. Şehrin tek sıkıntısı: sürekli esen bir yel, yani bir rüzgar var ve benim gibi, bu şehre gelen yabancılar için ilk anlarda bu rüzgara alışmak sanırım biraz sorun. Ama: şehirde gezerken, hemen ileride, boğazın öbür yakasında, yeşillikler arasında yazılı “DUR YOLCU” ibaresi ve devamı, gerçekten insanın duygularını etkiliyor.

Çanakkale’de: iskelenin bulunduğu bölgede, deniz kıyısındaki kordonda yürüyün, boğazdan geçen gemileri izleyin, müzeyi gezin, şehir dışına çıkmak isterseniz: elbette öncelikle “Gelibolu ve Çanakkale savaşlarının geçtiği Milli Park”, Truva, Asos, Behramkale, inanın Çanakkale: gerek tabiat yani doğal güzellikleri ve gerekse tarihi geçmişiyle, muhteşem güzel bir yer.

ULAŞIM

Çanakkale: herhangi bir ulaşım sorunu yaşanmayan merkezlerimizdendir. Özellikle: Avrupa’dan kara yolu ile gelen ve Ege bölgesi ve Akdeniz’e inen yolcular: Çanakkale yöresinden geçerler. Ama sanırım: İstanbul-İzmir otobanı yapılmasıyla; yörede ulaşım değerleri biraz farklılaşacak.

Evet, Çanakkale ilinin belli başlı yerlere olan uzaklığına gelince: Çanakkale-Ankara arası uzaklık: 659 km. Çanakkale-İstanbul arası uzaklık: 310 km. Çanakkale-İzmir arası uzaklık: 331 km. Çanakkale-Bursa arası uzaklık: 303 km. Çanakkale-Balıkesir arası uzaklık: 210 km. Çanakkale-Tekirdağ arası: 171 km. Çanakkale-Edirne arası uzaklık: 217 km.

Otobüs Terminali: şehir merkezindedir.

Çanakkale-Gökçeada arasında: feribot seferleri var. Çanakkale’den Bozcaada’ya gidebilmek için ise: Ezine-Geyikli bölgesine gitmeniz ve oradan feribota binmeniz gerekiyor. Bu arada: Çanakkale il merkezi ve Gelibolu arasında: sürekli ulaşımın sağlandığı feribot seferleri bulunmaktadır.

TARİH

Bu bölgedeki ilk yerleşimlerin geçmişi: MÖ 4000 yılına kadar uzanmaktadır. Antik dönemde, yerleşim birimleri genellikle Hellespontos yani Çanakkale Boğazı kıyılarında, Troas bölgesinde ve sonrasında ise Dardanos adını alacak şehrin bulunduğu bölgede kurulmuştur.

Hellespontos isim kaynağı: Hele isimli kahraman, altın postlu koça binip, Kolkhis ülkesine gitmek için boğazdan geçerken; koçtan denize düşer ve bu yüzden, denize “Helle Denizi” ismi verilir. Denizin kıyısındaki yerleşim yerine ise: Hellespontos ismi verilir.

Şehir: Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan önemli bir geçit olduğu için, yıllar boyunca gelişmiş ve bir ticaret merkezi olmayı sürdürmüştür.

Özellikle: Çanakkale’nin 30 km güneyindeki Truva Antik Kenti, Homeros’un İlyada destanında anlattığı kadarıyla görkemli, zengin ve o günün Yunan dünyası için merkezi bir yerdi.

Heinrich Schlieman tarafından ortaya çıkarılan ve Truva atıyla ünlenen bu şehir, bin yıllarca insanların hayalini süslemiştir.

Ama aslında günümüzdeki Çanakkale, antik dönemde Çanakkale’nin 11 km güneybatısında Troas bölgesinin Dardanos şehrine denk gelmektedir. Bir Aiolia şehri olan Darnados, adını Yunan mitolojisinin baş tanrısı Zeus’un Elektra’dan doğma oğlu Dardanos’tan alır. Bazı İtalyanlar ise, onun bir Etrüsk prensesinin oğlu olduğuna inanırlar. Söylentilere göre, Dardanos, bu bölgede içinde Dardanos ve Truva’nın bulunduğu birçok şehir kurmuştur.

MÖ 12’nci yüzyılda Balkanlardan göç eden kavimlerden olan Frigler, bu bölgeyi istila ettiler. Yunanlılar MÖ.11 ve 8’nci yüzyıllar arasında yani koloni kurma dönemlerinde, bu bölgede çeşitli koloniler kurdular.

Daha sonra efsaneye göre: taktığı yüzükle istediği zaman görünmez olabilen ve böylelikle Lidya’nın kralı olan Gyges: MÖ 680 yıllarında bölgeyi egemenliği altına aldı.

Dardanos MÖ 546 yılında ise Pers egemenliğine girdi ve Yunanlılar ile Persler arasında geçen iki büyük savaşta, Perslerin Yunan anakarasına geçmek için kullandıkları önemli bir üs oldu.

MÖ. 394 yılında Büyük İskender’in yönetimine giren bölge, daha sonra birçok kez el değiştirdi.

MÖ. 191 yılında bu bölgeye yerleşmeye başlayan Romalılar, MS.1’nci yüzyılın başlarında bölgeyi tamamen egemenlikleri altına aldılar.

İstanbul’un kurulmasından sonra, önemi kat kat artan bu bölge, uzun bir süre Doğu Roma yani Bizans imparatorluğunun egemenliğinde kaldı. 668-672 yılları arasındaki yani Emeviler döneminde Arap donanmaları, Çanakkale boğazından geçerek İstanbul’u kuşattılar. Daha sonra Venedik, Pisa ve Cenova Prenslikleri, bu bölgeyi kontrolleri altına almak için birbirleriyle mücadele ettiler.

13’ncü yüzyılın ortalarında yine Doğu Roma İmparatorluğunun egemenliğine giren bölge, 14’ncü yüzyıl başlarında Karesioğulları Beyliği tarafından kontrol edildi.

1345 yılında Çanakkale’nin Anadolu yakasında kalan bölüm, Sultan Orhan Gazi tarafından Osmanlı topraklarına katıldı.

1462 yılında, Osmanlı egemenliği döneminde Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Çimenlik kalesinin çevresinde, ilk yerleşim başlar. Günümüzde, Askeri Deniz Müzesiyle birlikte görülen kalenin çevresinde, Cami-i kebir mahallesi kurulur. Aynı dönemde, kalenin yapımında çalışanlar ise, Çay mahallesini kurarlar. Cami-i kebir mahallesinin kuzeyinde ise, Rumlar tarafından, Rum mahallesi oluşturulur.

20.yüzyılın başında başlayan savaş ortamı: yörede, bir göç dalgası yaratır. Müslümanlar dışındaki halk, yöreyi terk eder. Balkanlar ve Ege bölgelerinden gelen Türkler ise, yöreye yerleşirler.

GENEL

Çanakkale: Gelibolu yarımadası ile, Anadolu’nun uzantısı olan Biga yarımadası üzerinde toprakları bulunan bir ilimizdir. Ege ve Marmara bölgelerinde, toplam 671 km. kıyı şeridi bulunmaktadır.

Yörenin iklim şartları değerlendirildiğinde: Akdeniz ve Karadeniz iklimlerinin etkisinde, bir geçiş ikliminin egemen olduğu görülür. Buna göre: yağışlar genel olarak: bahar ve kış aylarında görülür.

İl topraklarının: yüzde 53 ormanlar, yüzde 33 tarım arazileri, yüzde 2 çayırlar ve meralar kaplamaktadır. Tarım arazilerinin ise: yüzde 9 zeytinlik, yüzde 80 tarla arazisidir. Yetiştirilen tarım ürünlerinin en önemlileriyse: hububat.

ÇANAKKALE BOĞAZI HAKKINDAKİ BİR EFSANE

Antik dönemde: boğazın Avrupa yakasında: Sestos şehrinde, büyük bir Afrodit Tapınağı varmış. Tapınakta ise; Hero isimli, çok güzel bir rahibe.

Sestos şehrinde: baharda düzenlenen şenlikte, Afrodit Tapınağına getirdiği hediyeleri sunan: Abydos şehrinden Leandros; rahibe Hero’yu görür ve aşık olur.

Gerek rahibe Hero ve gerekse Leandros; her ikisi de, boğazın karşılıklı iki kıyısında yaşamaktadırlar. Ancak: sık sık bir araya gelmenin yolunu bulmuşlardır. Rahibe Hero: birçok gece, bulunduğu kıyıda ateş yakar ve Leandros, bu ateşe doğru yüzerek boğazı geçer ve büyük aşkına ulaşır.

Ancak: geçen süreç içinde: kış gelip te rüzgarlar her yönden esmeye başlayınca: Leandros bahara kadar gelmeyeceği yönünde Hero ya verdiği sözü unutur ve sevgilisine doğru kulaç atmaya başlar. Ancak, fırtına ve dalgalar, Hero’nun yaktığı ateşi söndürür ve Leandros, gücü tükenince, ölür. Hero’da, bunu öğrendiğinde, hemen oracıkta intihar ederek, ölümü seçer. “

DARDANOS

Antik Yunan Mitolojisinde: Dardanos: Zeus ve Elektra’nın oğludur.

Arkadia kralıdır. Arkaida’dan Anadolu kıyılarına göç eden kral Dardanos: burada, adını taşıyan bir şehir kurar. Bu şehir günümüzde: Truva-Çanakkale arasında bir höyük olarak görülebilmektedir. Evet, kral Dardanos, şehir kurduğu bu bölgeye: Dardania adını verir. Kral Dardanos’un İtalyan kökenli olduğu söyleniyor.

Truva savaşlarında: bunlar, Truvalılara yardım ederler.

Dardanos ismi: Homeros’un İlyada destanında geçer. Bu nedenle, bölgedeki yerleşimin: MÖ.3000’lere kadar uzandığı düşünülmektedir. Bu durumda: Dardanos yerleşiminin, Truva’dan daha eski olduğu sonucuna varılıyor.

Yazılı kaynaklarda belirtildiğine göre: MÖ.85 yılında, Pontos kralı Mithridate Eupator ile Romalı komutan Sulla: bu şehirde, Dardanos barışını imzalamışlardır.

ÇANAKKALE 18 MART ÜNİVERSİTESİ

Üniversite: 1992 yılında kurulmuştur. Bünyesinde, günümüzde: 9 fakülte, 11 meslek yüksek okulu, 2 yüksek okul, 2 enstitü olmak üzere: 24 eğitim birimi bulunmaktadır.

Üniversite birimlerinin yerleşimi:

1.Anafartalar Kampüsü: Burada: Eğitim fakültesi var.

2.Terzioğlu Kampüsü: Burada: Rektörlük, Genel Sekreterlik: İlahiyat, Güzel Sanatlar, Fen-Edebiyat, Mühendislik-Mimarlık, Su ürünleri ve Ziraat fakülteleri bulunuyor.

3.Dardanos Kampüsü: Burada, çeşitli fakültelerin uygulama alanları bulunuyor.

4.Üvecik Kampüsü: Yine, burada da, Ziraat fakültesi uygulama alanları var.

NE YENİR

Çanakkale yöresinde, yerel lezzetleri tatmak isterseniz: size önerebileceğim yemeklerin başında: Tumbi, Çırpma ve Melki Yemeği. Tabii deniz ürünü yemek isterseniz: sardalya yani boklu kebap. Sardalya balığı: özellikle Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında yağlanıyor. Bu aylarda, sardalya nın ızgarasının tadı doyumsuz olur. Size önerim: asma yaprağında “sardalya” yemelisiniz.

Son olarak: yöreyi ziyaret edenler için önereceğim yöresel lezzet: peynir helvası. Taze peynir ve şeker ile yapılıyor. Özellikle: fırınlanmış peynir helvası denemelisiniz. Helva üzerinde, dondurma da ayrı bir lezzet.

NE SATIN ALINIR

Çanakkale ismi ile özdeşmiş, bir obje: Çanakkale Seramikleri. Çanakkale’ye adını veren: seramikler, çömlekler, testi ve sürahiler, şehir merkezindeki turistik dükkanlarda satılıyor, buralardan zevkinize göre çeşitli seramik hediyelik eşyalar satın alabilirsiniz. Özellikle: minyatür Truva atı ilgi çekici.

GEZİLECEK YERLER

Şehir merkezinde: arabalı vapur iskelesinin her iki yanında: lokantalar, barlar, kafeler ve yürüyüş yapanların bir süre oturarak dinlenebilecekleri bankların bulunduğu kordon bölgesi var.

Bu kordon bölgesi ve iskele civarı; genellikle gece-gündüz, şehrin en hareketli yeridir. Kordon bölgesindeki lokantaların büyük bölümü: muhteşem lezzetli deniz ürünleri sunmaktadırlar. Bu lokantalarda: her mevsim taze balık bulabilirsiniz.

SAAT KULESİ

İl merkezinde, iskelenin hemen karşısındadır.

Saat kulesi: 1897 yılında: Sultan II. Abdülhamit döneminde, İtalyan tüccar ve konsolos Emili Vitali tarafından yaptırılmıştır. (10.000 altın verdiği söyleniyor) 5 kattan oluşan kulenin kenarının uzunluğu: 4.5 metredir. Yapımında: pembe granit taşı kullanılmıştır.

Kulenin dört cephesinde de: saat bulunmaktadır. Kare planlı yapı, yukarıya doğru incelerek yükseliyor. En üstte ise: çokgen gövdeli, çan asılan bir çan köşkü var. Kulenin kapısı: güney cephede.

Kulenin hemen altında, kuzeydeki çeşme: 1889 yılında, yörede yaşayan Yahudi Halyo tarafından yaptırılmıştır. Çeşmenin mermer kurnası ve ayna taşı var. Saat kulesi, Çanakkale’de yaşayanların, bir buluşma noktası.

ESKİ ÇANAKKALE, AYNALI ÇARŞI

Saat kulesinin bulunduğu bölgenin hemen arkasındaki sokaklar: şehrin eski mahallelerine çıkmaktadır. Bu daracık sokakların çevresindeki eski konutlar ve dükkanlar, günümüzde kafe olarak kullanıma açılmış. Ayrıca, küçük hanlar da bulunuyor.

Evet, bir türküde söz edilen meşhur “Aynalı Çarşı” da buradaymış. Aynalı Çarşı: bu bölgede, 1889 yılında, Sultan Abdülhamit döneminde, saat kulesinin altındaki çeşmeyi yaptıran, Yahudi Halyo tarafından yaptırılmış. Bu yüzden: Halyo çarşısı olarak da biliniyor. Girişin her iki tarafındaki aynalardan ötürü “Aynalı Çarşı” olarak da biliniyor.

İstanbul’da bulunan, ünlü Mısır Çarşısının küçük bir benzeriymiş. Ancak: Çanakkale Savaşları sırasında; İngiliz zırhlısı Queen Elizabeth tarafından, top ateşi açılarak yıkılmış. Çarşı yapısı, bundan sonra, bir süre yıkık olarak kalmış. Daha sonra ise, eski haline pek benzemeyen şekilde yeniden yapılmış. Günümüzde, burada 14 dükkan var. Çarşıya aynalı çarşı isminin verilmesinin nedeni: askerlerin çarşıya çıktıklarında, buradan cep aynası satın almaları.

“Çanakkale içinde aynalı çarşı, Ana ben gidiyorum düşmana karşı” İşte, büyük bir savaşı özetleyen türküden bir dize.

NUSRET MAYIN GEMİSİ

Bu bir maket ve 1982 yılında yapılmıştır. Ancak, gerçek geminin, bire-bir kopyasıdır. Yani, aynı ölçülerde. Geminin boyutları: boyu 42 metre ve genişliği 7.5 metredir. Çimenlik kalesi sahil şeridinde bulunuyor. Geminin arka tarafındaki raylar üzerinde: 1915 yılında kullanılan mayınlar var.

Geminin iç kısmında ise: Çanakkale Zaferiyle ilgili eski gazete yazıları, gemiye ait seyir cihazları, mayın gurup komutanı Nazmi Akpınar için yapılmış şeref köşesi ve gemi komutanı Hakkı yüzbaşının üniforması bulunuyor. Alt güvertede: 1914-1915 yılları arasında meydana gelen Çanakkale savaşları, kronolojik sıraya göre anlatılıyor.

ÇİMENLİK KALESİ-KALE-İ SULTANİYE (SULTAN KALE)

Şehre adını veren önemli ve görkemli bir anıttır. 15’nci yüzyıl ortalarında, Fatih Sultan Mehmet tarafından boğazın kontrolü için yaptırılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise onarılmıştır. Dış surlar ve iç kale olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.

110×155 metre ölçülerindeki dış surlar, dikdörtgen planlıdır. Duvarlarının kalınlığı 6-7 metre arasında değişir. İnsan boyunda ve 2 metre kalınlığında mazgalları vardır.

Kuzey duvarının ortasında bulunan 14 metre yüksekliğinde ve 15.5 metre çapındaki kule en önemlisidir. 29 x 44 metre boyutlarındaki iç kale, 22 metre yüksekliğindedir. Burası 3 kat ve üst sofa bölümlerinden oluşur.

Günümüze kadar iyi korunmuş olarak gelen bu yapı, Boğaz Komutanlığının sorumluluğundadır.

ÇANAKKALE DENİZ MÜZESİ

Çimenlik kalesinde bulunmaktadır.

Çanakkale Deniz Boğaz Komutanlığı tarafından işletilmektedir ve halka açıktır. Müze: 1982 yılında kurulmuş olup, müzenin bahçesindeki park alanında: Çimenlik kalesi unsurlar ve Nusret Mayın gemisi bulunuyor. Bahçede ayrıca: çeşitli top, tüfek, taşıma arabaları, torpido ve mayınlar görülebilir.

Müzenin içinde ise: çeşitli maket, resim ve fotoğraf galerileri var.  Ayrıca: Çanakkale savaşlarında kullanılan silah ve askeri objeler sergileniyor. Galerinin ikinci katında: asker ressamlardan Mehmet Ali Laga’ya ait, 97 kara kalem ve sulu boya tablo sergileniyor. Bu müzede görebileceğiniz ilginç obje: Almanların, Sultan Abdülaziz’e hediye ettikleri, sultanın tuğrasının işlendiği top kaması.

FATİH CAMİİ

Çarşının güney ucunda ve kalenin doğusundadır. 1452 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Sultan Abdülaziz döneminde yenilenerek minareden sonra iki katlı bir bölüm eklenmiştir.

KALE MESCİDİ

Çanakkale Hisarının girişindedir. Mihrabı ve iki duvarı sağlam durumdadır. Minarenin alt bölümü kesme taş, gövde ve şerefe ise tuğladır. Basık kemerli kapı, esmer ve beyaz taştan yapılmıştır.

YALI HANI

Yapılış tarihi hakkında net bilgiler yok. Ancak: bu han, uzun süre yöreye gelenler tarafından konaklama amacıyla kullanılmış. Hanın tarih içindeki en büyük rolü ise, Truva hazinelerini çalarak, yurt dışına kaçıran, Alman Schiller’in; hazineleri çalıp, yurt dışına kaçırırken, buradan geçtiği konusunda, anılarında söz etmesidir.

Yani: bu han hakkında, 1880 ve 1910 yıllarında yazılı belgelerde kayıt var. Net olarak: büyük olasılıkla, 1889 yılında: bir Rum aile tarafından yaptırıldığı sanılıyor.

Bu yıllarda: buharlı gemilerin, deniz ulaşımına sürat kattığı bu yıllarda, Çanakkale’den gelip geçenlerin konaklama ihtiyaçları buradan karşılanmış. Dünyanın dört bir yanından İstanbul’a gelen veya İstanbul’dan ayrılan her deniz taşıtı: Çanakkale’de mutlaka konaklar, mevsimine göre bazen birkaç gün, bazen haftalarca kentte misafir kalırlardı. Dolayısıyla, bu yolcuların bir kısmı: Yalı Han’da konaklamışlardı.

Han: 1940 yılında yanmış ve daha sonra, büyük bölümü betonarme olarak yeniden inşa edilmiştir. 1975 yılına kadar, yine konaklama işlevini sürdüren han; günümüzde başka işlevler yürütüyor. Üst katlardaki 22 oda kullanılmıyor. Zemin kattaki 12 odadan, 7 tanesi, çeşitli el sanatları üretimi için kullanılıyor. Avlusunda ise, çay bahçesi var.

ÇANAKKALE ARKEOLOJİ MÜZESİ

Bu konudaki ayrıntılı ve muhteşem bir yazı: yine bu sitede “Çanakkale Arkeoloji Müzesi” adı altında bulunuyor. Oradan, müzeyi inceleyebilirsiniz.

HASAN MEVSUF ŞEHİTLİĞİ

Bunlar: Çanakkale Savaşlarında büyük cesaret gösteren ve şehit olan iki subaydır. Şehitlik: şehir merkezine 12 km. uzaklıktadır. 1990 yılında, şehitliğin, çevre düzenlemesi ve restorasyonu yapılmıştır.

KEPEZ VE KEPEZALTI

Şehrin, İzmir çıkışı: Kepez mevkii olarak isimlendiriliyor. Burası: Çanakkale boğazının en iyi göründüğü yerlerden biri. Bu bölgede: Çanakkale il merkezinde yaşayanların, villaları ve tatil siteleri dolu. Ayrıca: buradaki bir kısım lokantada, güzel deniz ürünleri yiyebilirsiniz.

DARDANOS TÜMÜLÜSÜ

Çanakkale-İzmir karayolu üzerinde, Üniversiteye ait alanın yanındadır. Şehir merkezine 11 km. uzaklıkta, Kalabaklı çayı kıyısında, Maltepe’de bulunmaktadır.

Yığma toprak bir tepedir. Dünyada bilinen en eski Tümülüs (mezar) olarak öne çıkıyor. Tarihi: Truva’dan daha eskilere dayanıyor. 1959 yılında yapılan bir Çimento fabrikasının harfiyatı sırasında: tesadüfen ortaya çıkarılmıştır. 1959 yılında Rüstem Duyuran tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda ortaya çıkarılan bir aile mezarlığı, bölgenin tarihine ışık tutması açısından önemlidir.

Bir koridor, ön oda ve ana mezar odasından oluşan mezarda birçok iskelet, altın takılar,  tunç ve pişmiş topraktan yapılmış gereçlerle, kandiller, gözyaşı şişeleri ve müzik aletleri bulunmuştur. Mezarda, Arkaik, Klasik, Helenistik ve Roma dönemlerinden kalma yazıtlar vardır.

Evet, burası: Çanakkale’nin en eski yerleşiminin izlerini barındırıyor. Çanakkale’ye atfen sözü edilen “Dardanos” antik şehri, burada kurulmuş. Tümülüs yapısı: üç bölümden oluşuyor. Bunlar: koridor, ön oda ve asıl mezar odası. Tümülüste: bir lahit, mezar odasında kum taşından yapılmış 3 yatak, 25 iskelet ve ölü hediyeleri olarak ise: altın takılar, bronz ve pişmiş topraktan objeler, kandiller, gözyaşı şişeleri, müzik araçları, sedef ve cam eşyalar bulunmuştur.

Tümülüsün bulunduğu alanda yapılan kazılarda ise: Afrodit heykeli bulunmuştur. Bu heykel: dünya arkeoloji literatürünü: Dardanos Afroditi olarak girmiştir. Heykel: MÖ.4.yüzyılın ünlü heykeltıraşlarından Praksiteles’e ait “Knidos Afrodit”i’nin küçük bir kopyası olması nedeniyle, ayrı bir önem kazanmaktadır.

Tümülüste çıkarılanlar: Çanakkale Arkeolojik Müzesinde sergileniyor. Tümülüs bölgesi, başta da belirttiğim gibi: Onsekiz Mart Üniversitesi alanında kalıyor, buraya giderseniz, görebileceğiniz pek fazla bir şey yok. Müzeyi gezerken, buranın çıktılarını göreceksiniz.

NARA KALESİ

İl merkezine, 5 km. uzaklıktadır. Eski: Abydos şehrinin eteğinde kurulmuştur.

Bu kale: İngiliz donanmasının boğazdan geçerek İstanbul’u tehdit etmesi üzerine, 1807 yılında, Sultan III. Selim tarafından yaptırılmıştır. Kale yapısı: cephane deposu, dış duvar ve gözetleme kulesinden oluşmaktadır. İç kale bölgesinde ise: 9 metre yarıçapında, dairesel bir bina bulunmaktadır.

Kalenin duvarları ise: 9.5 metre yüksekliğinde, 2 metre kalınlığında ve 26 basamak merdivenle çıkılan, 20 mazgal denize hakim olacak şekilde yapılmıştır. Kale duvarlarının kalın ve havalandırma sisteminin orijinal olması: buranın sığınak olarak da kullanıldığını göstermektedir.

Nara kalesi: askeri güvenlik bölgesi içinde kalıyor. Bu yüzden ziyaret mümkün değil. Günümüzde, burada Çanakkale Boğaz Komutanlığına bağlı, Deniz Birlikleri Komutanlığı var.

GÜZELYALI SAHİLİ

İl merkezine, 12 km. uzaklıktadır. İzmir yolu üzerindedir. Kent merkezinden, buraya: özellikle yaz döneminde, yoğun olarak toplu ulaşım araçları bulunur. Kışın yörede yaşayan toplam nüfus 500 kişi iken, yazın bu rakam 5000’lere kadar çıkıyor. Burasının antik dönemden kalan bir ünü daha var. Çanakkale-Güzelyalı arasındaki bölüm: antik tarihte “Zeus’un yeryüzündeki bahçesi” olarak biliniyor.

Burada: uzun kumsal, plaj ve çeşitli tesisler var. Özellikle; yaz sıcaklarında, burada sürekli esen rüzgar, insanların sıcaktan etkilenmesini önlüyor. Bu sürekli esen rüzgar, aynı zamanda, sörf yapmak için de ideal bir ortam yaratıyor.

Zaten: bu bölgede: kamu kurumlarının birkaç sosyal tesisi de var.  Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinin kampüslerinden biri bulunuyor. Ayrıca: Jandarma ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığına ait, Sosyal Tesisler yani kamp tesisleri, denize girilebilen yerler var. Muhteşem güzel yerler. Yeşillikler arasında, merdivenlerle aşağı iniliyor ve yeşillikler denizle birleşiyor. Buradan özellikle, güneşin batışı apayrı bir güzellik yaratıyor.

TROYA-TRUVA

Çanakkale şehir merkezine 14 km. uzaklıktaki, Troya antik kenti konusundaki ayrıntılı yazımı: yine bu sitede “Troya” ismi altında bulabilirsiniz.

Truva tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazıma ulaşmak için. 

BALABAN ÇEŞMESİ

Çanakkale-Çan karayolunun 38’nci km.de bulunmaktadır.

Çanakkale yöresinin en iyi piknik alanlarının başında gelmektedir. Atatürk, 1934 yılında, burada, İran Şahı Pehlevi ile birlikte, mola vererek, kahve içmiştir. Bu yüzden, hemen yakındaki çeşmeye: Gazi çeşmesi deniliyor. Çeşmenin hemen yanında ise, o günlerden bugüne kalan bir kestane ağacı bulunuyor.

Buraya yolunuz düşerse: oğlak ve kuzu çevirmesi yemelisiniz. Çünkü: bunlar, bu yörenin en önemli lezzetlerindendir.

Çanakkale Tevfikiye Köyü
Çanakkale Tevfikiye Köyü

 

TEVFİKİYE KÖYÜ

Çanakkale şehir merkezine bağlı Tevfikiye köyü, son yıllarda turizm yönünden öne çıkıyor. Burası, Truva dönemini yaşatan arkeo-köye dönüştürüldü. Truva antik kentine yapılan ziyaretler sırasında burada mola veriliyor. Organik meyve-sebze, hediyelik eşyaların alışverişi yapılabiliyor. Truva tarihinden izler görülebiliyor.

 

Gelibolu tanıtımı ve gezilecek yerler.

Balıkesir tanıtımı ve gezilecek yerler.

Altınoluk tanıtımı.