Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Aizonai, işte tarih, işte mükemmellik, işte hazine, mutlaka ama mutlaka gidin, görün. Ben buraya üç kez gittim, her seferinde büyük bir keyif aldım, inanılmaz güzel, inanılmaz tarihi bir yer, mutlaka zaman ayırın, mutlaka burayı gidin görün.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

ULAŞIM

Aizonai antik şehri: Kütahya il merkezine 57 km. uzaklıktadır. Kütahya karayolundan yaklaşık 50 km. gittikten sonra, Çavdarhisar ilçesini hemen geçince, Emet yönüne dönülerek ulaşılıyor.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

GENEL

Kralların şehrine yakışan bu mimarinin bulunduğu alanda, her ne kadar çevre dikenli tellerle kapatılarak korunmaya alışmışsa da, bazen istenilmeyen görüntülerle karşılaşma şansı çok fazla.

Bu görüntülerin başında, burası bir yandan turizme açılmaya çalışılırken, öte yandan antik kalıntılar içinde koyun sürüleri ve bunlar tarafından kirletilen antik kalıntılar.

Ayrıca: antik kalıntılar üzerine kurulmuş, bir köy yerleşimi var. Ama bu köy yerleşimindeki evler o kadar kötü olmuş ve Sit alanı olması nedeniyle herhangi bir tamirat, yenileme veya restorasyon yapılamadığından, çevre tamamen harabe olmuş ve her an yıkılabilecek enkaz evlerle dolu.

Bir diğer söylenti, bu evlerin Gediz depreminden sonra terk edildiği şeklindedir. Ama ne olursa olsun ziyaretçilere gayet kötü bir görüntü sunuyorlar.

Evet, gelelim antik kentin bulunmasına

Antik kentteki kazılar, burada, MÖ.3000 yıllarına kadar uzanan dönemde ait yerleşim tabakalarını ortaya çıkarmıştır. Yani, Roma döneminde bugünkü halini alan kentte aslında çok daha önceki dönemlerde, eski uygarlıklar tarafından yerleşim sağlanmıştır.

Pausanias isimli bir yazar: Penkalas nehrinin kıyısındaki bir mağarada: “Ana Tanrıçaya” tapınıldığını anlatır.

Ama, şehir; en önemli ve çağdaş görünümünü Roma döneminde yaşıyor. Özellikle: Efes kenti ile aynı dönemde, burası, ikinci bir Efes şehri olarak nitelendiriliyor.

Kent, ismini: Zeus’un kızı Su Perisi “Erato” ile Efsanevi kral “Arkas”ın birleşmesinden ortaya çıkmış “Azan” isimli mitolojik kahramandan almıştır.

Azan isimli bu mitolojik kahraman, aynı zamanda, Frigyalıların mitolojik kahramanı olan “Azan” dır. Şehir kuruluşundan sonra kullanılan bir diğer ismi ise: Aezani’dir.

Kent: Penkalas (günümüzdeki ismi: Kocaçay) ırmağının iki yakasında kurulmuştur. İlk yerleşimcileri: Frigya’ya bağlı olarak yaşayan “Aizanistler” dir.

Bunları takip eden dönemlerde ise: Bergama krallığı ve MÖ.133 yılında ise, Roma egemenliği görülmektedir.

MÖ. 1’nci yüzyılın son çeyreğinde ve erken Augustus döneminde (MÖ.27. MS.14) yıllarına ait sikkelerde, kentin adı “Ezeaniton” olarak geçmektedir.

Daha sonra, takip eden süreçte: yani Roma egemenliği dönemlerinde, tahıl ekimi, şarap ve yün üretimiyle zenginleşen şehrin ünü: sınırları aşmıştır. En parlak ve ihtişamlı günleri ise; MS.117-138 yılları arasında görülür.

O dönemde, antik kentte, 120 bin kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir.

Kuruluş aşamasında, kentin ilk görkemli yapısı olarak: Zeus Tapınağı kurulmuştur. Bu dönemde, şehir, Yunan şehirler birliğine alınır. İmar faaliyetleri artar.

MS. 2’nci yüzyılın ortalarında ise, küçük Zeus Tapınağı çevresinde, galerilerle çevrilmiş olan “Agora” inşa edilir. Tiyatro, Stadium, hamam ve spor yerleri yeniden onarılır.

Takip eden dönemde

Roma imparatorluk toprakları ikiye ayrılınca, bölgede Bizans egemenliği başlar. Bizans döneminde: Hıristiyanlığın yoğunlaşması ile burası da bir piskoposluk merkezi haline gelir.

Kent: 7. yüzyılda önemini kaybeder ve 13. yüzyılda ise bölgeye Çavdar Tatarları yerleştirilir ve bu nedenle, bölge “Çavdarhisar” olarak anılmaya başlanır.

Derken: 1824 yılında: Avrupalı gezginler tarafından, Aizonai antik kenti bulunur. Antik kent: 1830-1840 yılları arasında incelenir ve 1926 yılından itibaren ise, bölgede, Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından kazı çalışmalarına başlanır. Bu çalışmalar, günümüzde de sürdürülmektedir.

Antik kentte, günümüzde görebileceğiniz başlıca kalıntılar: şehrin Roma hükümranlık dönemlerinden kalmadır. Görebileceğiniz antik eserler: Zeus Tapınağı, Borsa, Stadium ve Anfi Tiyatro, Mozaikli hamam, Antik köprüler ve Sütunlu cadde.

Bunlardan kısaca söz etmek istiyorum. Ancak, buradaki köyün evlerinin çoğunun duvarlarının düzgün kesme taşlardan yapılmış olduğunu göreceksiniz. Evet, malzeme bol, garip karşılamamak gerek. Ancak, bu evlerin bir kısmı: 1969 Gediz depreminden sonra terk edilmiş.

Yani. Terk edilen bu evler ve antik kent kalıntıları, çok ilginç bir manzara oluşturuyor. Bu arada, antik kentten çıkarılan eserlerin bir kısmı, halen Kütahya Müzesinde sergileniyor.

GEZİ PLANI

Ana yoldan ayrıldıktan sonra, tabelalar yardımı ile “Aizonai” antik şehrine rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Önce gezmenizi önereceğim yer: Zeus tapınağıdır. Zeus Tapınağı hakkında ayrıntılı bilgi vermeden önce, bilmenizi istediğim hususlar var.

Tapınak alanı: tel örgülerle çevrilmiş ve giriş ücretli yazılı olmasına ve tapınak alanının içinde hemen sağ bölümde bir konteynır içinde güvenlik görevlileri bulunmasına rağmen; giriş ücreti ödenmiyor.

Siz zaten kapıdan girişten itibaren, karşınızda bir anıt gibi duran muhteşem yapıyı görünce etkileniyorsunuz. Ama, yine de hemen buraya girmeyi değil de, hemen sağ yanda bulunan yine tel örgülerle çevrelenmiş, bölgeden toplanan taş eserlerin bulunduğu yeri önce gezin.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai
Kütahya Çavdarhisar Aizonai
Kütahya Çavdarhisar Aizonai
Kütahya Çavdarhisar Aizonai

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Sonra: çok çok ilgi çeken, kadın büstünün bulunduğu taş bölümü görün ve daha sonra, Zeus Tapınağının bulunduğu yere tırmanın.

Burada, yani tapınak alanı içinde, duvarlardaki yazıtları görün, ayrıca tapınak alanının altındaki boşluğu mutlaka ve mutlaka inin. Buraya, demir merdivenlerle iniliyor ve herhangi bir sorun yok.

Ama dediğim gibi unutmayın ve bu alttaki boş alana mutlaka inin, sıcak bir günde klima gibi bir güzel havası olan, bu mistik alanı mutlaka görün. Bu alan bir zamanlar: tapınağın kehanet merkezi ve deposu olarak kullanılmıştır.

Evet, buyurun dünya üzerinde benzeri olmayan, günümüze kadar sağlam olarak gelebilmiş, muhteşem bir tarih hazinesini gezmeye.

Hemen tapınak alanının giriş kapısı önünde, aracınızı park edebilirsiniz.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

ZEUS TAPINAĞI

Evet burası günümüzde Kütahya’nın Çavdarhisar ilçesi.

Burada, Roma döneminde Aizonai isimli bir şehir kurulur ve şehrin en kutsal alanı olarak seçilen yere Zeus Tapınağı yapılmasına karar verilir.

Ancak, bu kutsal alan olarak kabul edilen höyük: Anadolu’nun erken evrelerine ait tabakalar bulundurur.

Tapınak avlusu seviyesinin hemen altında, Erken Bronz çağına (MÖ 2800-2500) ait seramik parçaları bulunmuştur. Ayrıca: Tunç çağına ait zemini kerpiç ve çakıldan yapılmış, şevli duvarlara sahip iki mekan tespit edilmiştir.

Tapınağın yapılması için, bu tabakalar ortadan kaldırılmıştır.

Muhtemelen, bu ortadan kaldırılan tabakaların molozları, tapınak alanının tekrar dolgusu sırasında kullanılmıştır.

Evet, günümüzde: Zeus Tapınağı, yukarıda belirttiğim gibi Çavdarhisar ilçesinde, Aizonai antik şehrinde, Perkalas Çayının batı kıyısında 200 metre uzaklıktadır.

 

Önemi

Zeus Tapınağı oldukça önemlidir. Çünkü dünya üzerinde benzeri yoktur. Gerek plan olarak ve gerekse dünya üzerinde günümüze en sağlam gelebilmiş bir tapınaktır.

 

Tapınağın yapımı

Tapınak, şehir içinde ve çevresinde bulunan toprakların sahibiydi.

Tapınak yapımı için gerekli harcamalar, geniş tapınak arazilerinin kiraya verilmesiyle sağlanmaya çalışılıyordu.

Hadrian döneminde, Aizonai ve Roma arasındaki en temel sorun, şehre ait olan toprakların yönetimi konusundaydı.

Zeus tapınağına bağlı olduğu düşünülen topraklar hakkında, İmparator Hadrian dönemine ait gayet net ve ayrıntılı yazıtlar, tapınağın duvarlarında bulunmaktadır.

Ancak, arazileri kiralayanlar, uzun süre para ödememek için direndiler.

Bunun üzerine, İmparator Hadrianus devreye girdi ve paralar ödenince; MS 92 yılında İmparator Damitianus döneminde başlanan tapınak inşasına devam edildi.

Tapınak: MS 2’nci yüzyılda, İmparator Hadrian döneminde (MS 117-138) tamamlandı.

Evet, bir tepe üzerinde bulunan Tapınak, Aizonai şehrinin ana kutsal alanıydı.

 

Mimari Özellikleri

Roma döneminde yapılmış olmasına rağmen, Hermogenes tarafından Magnesia’da yaratılan Helenistik dönem özelliklerine özgü biçimde yapılmıştır.

Aynı plan, Ankara Augustus Tapınağında da kullanılmıştır.

Hermogenes’in Helenistik dönem mimarisi için ortaya koyduğu kurallar çerçevesinde: naosu çevreleyen peristasisin eni, iki sütun genişliğindedir.

Dolayısıyla tipik Helen mimarlık özelliği olan pseudodipteros plan uygulanmıştır.

Çok basamaklı podyum da, Helenistik dönem özelliklerindendir.

Cella tonozla örtülü bir alt yapı üzerine konumlandırılmıştır.

Bu bir Roma mimarisi özelliğidir.

Cella içinde: bir Zeus heykelinin bulunduğu düşünülür, ancak bu heykel günümüze ulaşmamıştır.

Ancak, yapılan arkeolojik araştırmalarda, tapınak içinde Zeus’un kutsal kuşu olan “Kartal” heykeli bulunmuştur.

Promaos (giriş), naos-cella (ana oda) ve opistodomos’tan (arka oda) oluşan ana yapının altında, Anadolu’da kullanımı çok yaygın olmayan, yüksek tonozlu bir galeri bulunur.

Tapınağın girişi doğudadır ve pronaos önünde 4 sütun bulunur.

Batı yüzündeki opisthodoms kısmında ise, kompozit başlıklı 2 sütun vardır.

Opisthodomos ve cella arasında, alt kata inen ahşap bir merdiven vardır.

 

Tapınağın sayısal ölçüleri

Tapınağın oturduğu podyum ölçüleri: 130 x 112 metredir. Tapınağın oturduğu ölçüler ise, 53 x 35 metredir.

 

Pronaos (giriş) duvarlarındaki yazıtlar

Tapınağın ön galeri duvarlarında, İmparator Hadrian ve Aizonai için önemli hizmet görmüş Apuleius’u öven yazıtlar bulunur.

Pronaos duvarının dış ve iç yüzeylerinde bulunan Yunanca ve Latince yazıtlarda: tapınağın klerolarının (tarım arazileri) kiralarına ait tartışmaların ve kararların yer aldığı Hadrian dönemine ait yazışmaların birer örneği bulunur.

İmparator ile şehir arasında, bu konu ile ilgili yazışmalar, Aizonai için o kadar önemliydi ki, tapınağın ön galerisinin kuzey tarafında, özel olarak hazırlanmış bir bölüme, bu yazıt konmuş ve bugün de görülmektedir.

Aynı duvarın dış tarafındaki yazıtta ise, şehirde 4 Numaralı köprünün yazıtından tanınan M. Apulerius Eurykles’ten söz edilmektedir.

Yazıtta: Eurykles’in erdemlerinden ve şehir için yaptığı işlerden, övgü ile söz edilmektedir.

 

Çizimler-Duvarlara kazınan resimler

Tapınağın yazıtlarının ve kesme taşların üzerinde, çeşitli çizimler var.

MS 13’ncü yüzyılda Anadolu’daki Moğol istilası sonrasında, bölgeye gelen Çavdar Tatarları, tapınağın çevresine bir duvar örerek, tapınağı kale olarak kullanırlar.

Bu dönemde, tapınağın duvarlarına 300’den fazla Çavdar Tatarlarına ait: at, okçu, süvari, tuğ taşıyan süvari, kopuz çalan insanlar gibi çeşitli figürler kazınmıştır.

Grafitilerin büyük çoğunluğu, kuzey duvarının dış ve iç yüzeyinde bulunmaktadır.

Grafitilerin birçoğunun gurup halinde yapılmış olması, yapım teknikleri ve birbirini takip eden kompozisyonları, bunların aynı topluluk tarafından yapıldığını gösterir.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

Sütunlar

Tapınağın en dikkat çekici özelliklerinden biri, sütunlarıdır.

İlk inşa edildiğinde, tapınağı çevreleyen 42 sütun bulunduğu biliniyor. Ancak bunlardan 16 sütun günümüze ulaşmıştır.

En düz olanlar “dor sütunu”, yargıç saçı şeklinde süslü olanlar “İon sütunu” ve çiçekli-böcekli en süslü sütunlar ise “Korint sütunları” dır.

Tapınağın anıtsallığını güçlendiren, monolit (tek parça) sütun gövdelerine, kaide ve başlıklar da eklendiğinde, sütunların toplam yüksekliği 9.51 metredir.

Tapınağın çevreleyen sütunların kaideleri, Asia İon tarzındadır.

Promaos (giriş) ve opisthodomos’da (arka oda) bulunan sütunlarda ise, Attik-İon kaide kullanılmıştır.

Ön ve arka yüzde (doğu-batı) 8 sütun, yan cephelerde (kuzey-güney) 15 İon sütunu bulunur.

Sütunlar 24 yivlidir.

İç bükey yivlerin genişliği altta 11 cm, yukarıda ise 9.5 cm dir.

Bu ölçüler, sütunların yukarıya doğru, zarif bir şekilde inceldiğini gösterir.

İç bükey yivlerin sonlandığı noktada, amphora motifleri vardır.

Bu motifler; üzerine gelen volütlü İon başlıklarını zenginleştirir.

Başlıkların üzerinde bulunan 3 faskiyalı arşitravlar, üst yapının günümüze kadar ulaşan mimari öğeleridir.

Tapınağın kısa taraf, ön yüzündeki orta sütun aralığı, diğer sütun aralıklarından daha geniştir. Ancak bu bir İon mimari özelliğidir.

Sütunlar ile iç mekan arasındaki uzaklık: sütunların kendi aralarındaki uzaklıktan 2 kat fazladır.

Sütunların birbirine bağlantı yerlerinde, kurşun kirişler görülür. Hatta, bu kirişlerden bazıları parçalanmıştır.

 

Akroterler 

Tapınağın bezemelerinden özellikle akroterlik ilgi çekicidir.

(Akroter: alınlık üçgeninin tepesi ve köşelerinde bulunan figürler, süslemelerdir.)

Batı alınlığında, orta akroter “akantus dalları ve yaprakları arasında Tanrıça Kybele” büstü ile bezenmiştir. Doğu alınlığındaki akroterde ise, “Zeus Büstü” bulunmaktadır.

Tapınağın altındaki galeri

Tapınakla ilgili, ilginç bir ayrıntı da burada, tapınağın altındadır.

Bu galeri, kilitleme tonozlama metoduyla inşa edilmiştir.

Celladan buraya inen bir ahşap merdiven bulunur.

Burası, bu plan ile Anadolu’da pek alışılmamış bir özellik gösterir.

Roma mimari sanatında, pek görülmeyen bir yapı biçimidir.

Çünkü benzeri yoktur.

Gelelim, galerinin yapılış-kullanım amaçlarına:

Bu konuda başlıca iki görüş bulunmaktadır.

 

1’nci Görüş

Tapınağın alt galerisinin, değerli sunuları depolamak amaçlı kullanıldığı şeklindedir.

 

2’nci Görüş

Şehrin yaklaşık 4 km güneyinde bulunan Kybele (Meter Steunene) kutsal alanındaki kültün, tapınağın inşasından sonra buraya taşındığı ve tapınakta hem Zeus’a ve hem de Kybele’ye tapınıldığı şeklindedir.

Bu görüşün kanıtı olarak şunlar tespit edilmiştir.

Tonozlu yapıda Kybele’yi simgeleyen terracota figürinleri bulunmuştur.

Ayrıca, bulunan bir yazıtta, Zeus ve Kybele yan yana yazılmıştır.

Tonozlu yapıya geçişi sağlayan geçit opisthodomosdan (arka oda), ahşaptan yapılmış bir merdivenle sağlanıyordu.

Cellaya (ana oda) geçişi sağlayan pronaos üzerinde bulunan alınlığın akroterinde bir erkek figürü bulunuyor, opisthodomos (arka oda) üzerindeki alınlığın orta akroterinde ise bir kadın figürü bulunuyor.

Daha fazla ayrıntıya girildiğinde ise: Kybele, Zeus’u koybantların gürültülü dansları eşliğinde, bir mağarada doğurmuştur.

Pausanias, Aizonai yakınlarında Steunos adını taşıyan bir mağarada, Meter Steunene adı ile Kybele’nin tapınım gördüğünü belirtmiştir.

Zeus’un, burada bir mağarada Kybele tarafından doğurulduğuna inanılmış ve hem Kybele hem de Zeus’a gönderme yapılarak Tapınak inşa edilmiştir.

Hatta, Kybele Zeus’u bir mağarada doğurduğu için, burayı tapınak alanının altına sanki bir mağara gibi inşa etmişlerdir.

 

3’ncü Görüş

Son bir görüş ise, buranın bir kehanet merkezi olduğu şeklindedir.

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

Tapınağın önündeki kadın büstü

Tapınağın kuzeybatı alınlığında, bir kadın büstü vardır.

Bunun bulunması, bu tapınağın sadece tanrıların babası Zeus’a değil aynı zamanda Aizonai’te Meter Steunene adıyla tapılan Anadolu’nun Kybele tanrıçasına da adanmış olduğunu gösterir.

Ancak son araştırmalarda, tapınağın çift tanrıya ( hem Zeus’a hem de Kybele’ye) adanmış olduğu anlaşılmıştır.

Medusa görünümündeki bir zemin üzerinde, saçlı bir figürdür.

Akroter denilen bu devasa heykel, zamanında meydana gelen depremler sonucu, Zeus Tapınağının üzerinden düşmüş olmalıdır ve tapınağın önünde, buluntu yerine yakın bir yere konulmuştur.

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı Agora

AGORA

Zeus Tapınağının tam önündeki sütunlu avlu ve içinde bulunan Hereon’dan oluşuyor. Mermer kaplı bir podyum üzerinde bulunan Hereon’un şehrin ileri gelenlerinden biri için yapılmış, bir anıt mezar olduğu sanılıyor.

Agoranın güneyinde, ona yapışık olarak yapılmış “Dor Agorası” var.

Çoğu köy bahçeleri ve evlerinin altında kalan bu görkemli yapıların az bir kısmı, ayakta kalabilmiştir.

Zeus Tapınağından sonra: Tapınak alanının hemen karşısında bulunan Tiyatro-Stadyum kompleksinin bulunduğu yere doğru gidiyoruz.

Yine, dar ve toprak bir yoldan bir süre ilerledikten sonra aracımızı bırakıyoruz ve büyük taş-kaya blokların üzerinde ilerleyerek, bölgeyi gezmeye başlıyoruz.

Karşımıza ilk çıkan yapı: Hamam.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Hamam
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Hamam

HAMAM

MS.3. yüzyıl ortalarından şehrin kuzeydoğusunda, aslında var olan büyük kireçtaşı bloklardan oluşan bir bina içine, ikinci büyük bir hamam yapılmıştır. Hamam mekanlarının birinde, ortada “Satyr ve Menad” betimli, kaliteli bir mozaik taban görülmektedir.

MS.4 ve 5’nci yüzyıldan sonra, bu hamamın, ana mekanı düzenlenmiş ve Aizonai’nin erken Hıristiyan cemaatinin yöneticiliğine atanan piskoposluk merkezi işlevini görmüştür.

Hamamda: merkezi bir ısıtma sistemine ait kalıntılar görülmektedir. Hamam yapısının önünde, spor çalışmalarının yapıldığı, kare biçimli büyük bir avlu olan “Palaesrtra” bulunmaktadır. Mozaikleri burada görmelisiniz.

Evet, biz yine gezimize devam edelim.

Hamam yapısından sonra: yürümeye devam ettiğimizde, karşımıza önce stadyum ve daha geride tiyatro çıkıyor. Gerçekten ortasındaki boşluk ve yanlarında oturma sıraları ile stadyum ve hemen yanındaki tiyatro, gayet belirgin olarak karşımıza çıkıyor.

Ama, bölge o kadar karışık ki, umarım ilgililer-görevliler, bir gün gelir bu karışıklığı toparlayacak düzenlemeye giderler ve kesinlikle, karşımıza “Efes” antik kentinden daha muhteşem bir kent çıkacaktır.

Taşların-kayaların üzerinde biraz da akrobatlık yaparak, kekik kokularını hissederek ve uzaktan, Zeus Tapınağını izleyerek, rüzgarın büyüsü ile bölgede gezinmeye devam ediyoruz. Bu arada, gerek Stadyum ve gerekse Tiyatro hakkında ayrıntılı bilgiler:

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro

STADİON VE TİYATRO

Evet, burada göreceğiniz Stadion-Tiyatro kombinasyonunun, dünya üzerinde başka bir benzeri yoktur.

Yani, tiyatro o dönemlerden farklı olarak, stadyumla bitişik yapılmıştır. Aynı alanı, beraberce paylaşıyorlar.

Tiyatronun 20 bin kişi kapasiteli ve ona bitişik stadyumun ise 13.500 kişi kapasiteli olduğu sanılıyor. Uzun stadyum, hala çok belirgin. Madalya alanların şerefine madalyaları simgeleyen kabartmalar, stadyum girişinde, hala zarar görmemiş bir şekilde görülebiliyor.

Stadyumda yapılan araştırmalar: buranın MS. 160 yılından sonra yapılmaya başlandığını, aralıklarla MS. 3. yüzyıl ortalarına kadar bir yapım süreci geçtiği tahmin edilmektedir. Stadyum oturma sıraları: hafif çokgen biçimli olduğundan, yapı ortada genişlemektedir.

Stadyum’un tiyatroya bakan batı cephesi, mermer kaplı bir duvarla sınırlıdır. Daha sonra, stadyum genişletilirken, buraya ikinci bir kat eklenmiştir

Bu bölgeyi de gezdikten sonra: arabamıza biniyoruz ve geri dönüyoruz. Zeus Tapınağını geçtikten hemen sonra, sağ bölüme ara yola giriyoruz.

Sağımızda Zeus Tapınağı kutsal alanı, solumuzda bir sürü virane ev ve bunları geçiyoruz, sola kıvrılıyoruz, önce bir antik Roma dönemi köprüsü üzerinden geçiyoruz ve bu kez hedefimiz, dünyanın ilk Borsa yapısı ve antik sütunlu cadde.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Köprüler
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Köprüler

           

ANTİK KÖPRÜLER

Antik köprüler: Penkalas denilen (günümüzdeki Kocaçay) ırmak üzerinde bulunmaktadırlar. İlkbaharda, bugün dahi kabaran sulardan korunmak için her iki kıyıda iri kesme taşlardan yapılmış, koruma duvarı bulunuyormuş.

Köprüyü geçmeden önce, ırmak kenarına bakın, köprü başında su kenarında bir mezar taşı göreceksiniz. Ama, bu mezar taşı, bir zamanlar çamaşır yıkamak için kullanılmıştır.  Köprünün diğer başındaki mezar taşı ise, dikilmiş ve arasından bir boru geçirilerek çeşme yapılmıştır.

Şehir, bu ırmağın her iki yakasında kurulduğu için, antik dönemde, ırmak üzerinde: yalnızca yaya geçişlerine uygun bir ahşap köprü ve kesme taştan yapılan 5 köprü bulunuyordu.

Kemerli taş köprülerden, günümüze yalnızca 2 tanesi ulaşmıştır. Ahşap köprü elbette yok, ama günümüze ulaşan kemerli taş köprüler, günümüzde bile, halen gerek yaya ve gerekse araç geçişleri için izin veriyor.

Bu taş köprülerden birinin korkuluk kaidesi üzerindeki yazıtta: köprünün açılış töreninin MS. 157 yılında, Eylül ayında yapıldığı belirtiliyor. Bu köprüye, 1990 yılında, yeni korkuluklar konumlu ve yeniden kaplanmıştır.

Bir diğer köprü üzerindeki yazıtta ise: zamanında Aizonai şehrinin zenginlerinden birinin, Roma’dan dönerken denizde geçirdiği kaza sonrasında yaptığı adaktan dolayı, bu köprüyü, MS.159 yılında, yaptırdığı anlaşılıyor.

Hatta: köprüdeki deniz canlıları ve gemi kabartmaları bunun şahitleridir. Bunları anlatan, sözünü ettiğim yazıt ise, hala orada, köprünün yanında, günümüze kadar ulaşmış, okunabiliyor.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa

             

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa
Şimdi sırada, dünya üzerinde ilk “Borsa” yapısı olarak kabul edilen bir yere gidiyoruz.

Buraya ulaşmadan hemen önce, yine bir  Roma dönemi taş köprüsünden geçiyoruz. Yukarıda sözünü ettiğim gibi, bu köprülerden günümüze kadar ulaşan iki tanesi, hala, ulaşımda kullanılıyor.

Muhteşem bir duygu ile, köprünün üzerinden araba ile geçiyoruz ve hemen orada bulunan bölgeye arabamızı park ediyoruz. Hemen karşımızda: bir boşluk alan, onun sağında bir minare kalıntısı görülüyor.

Alanın sol bölümünde ise yine birkaç sütun görülüyor. Bulunduğumuz alanın dere kıyısında kalan bölümünde ise: tamamen harabe haline gelmiş, yıkık veya yıkılmak üzere olan evler harabeleri var.

Ama, köprünün hemen yanında, Çavdarhisar Belediyesi tarafından yapıldığı yazılı, ahşaptan yapılmış tuvalet nispeten temiz görüntüsü ile ve buraya gelenlere bir
hizmet olarak, gayet iyi düşünülerek yapılmıştır.

Evet önce Borsa yapısı yani yuvarlık yapıdan söz etmek istiyorum.

YUVARLAK YAPI-MACELLUM

1970 yılındaki büyük Gediz depreminde, burada bulunan köy camisi yıkılınca, ortaya bir yapı kalıntısı çıkıyor. Bunlar araştırıldığında ise, buranın yuvarlak bir yapı olduğu anlaşılmış ve Macellum ismi ile anılmaya başlanmıştır.

Evet, bu yuvarlak yapı, büyük olasılıkla MS.2. yüzyılda gıda pazarı, et ve balık pazarı olarak kullanılmıştır.

Yapının bir duvarında: bir kanun yazılıdır. Bu kanunda: borsada toplanan malların fiyatları belirlenirken, bütün mamullerin alabileceği en yüksek fiyat belirleniyor ve fiyatlar sınırlandırılıyordu.

Kanunun belirleyicisi: Roma imparatoru Diocletianus’tur. İmparator, 301 yılında enflasyonla mücadele için, ücret tespitleri yapar. İmparatorluk pazarlarında satılan tüm malların satış fiyatlarını belirler ve fiyat artışlarını, yani enflasyonu engeller.

Örneğin: kuvvetli bir köle, 2 eşek fiyatına, yani 30 bin dinara, bir at ise 3 köle fiyatına eşitlenir. Tüm bunlar: Macellum denilen ve dünyanın ilk borsa binası unvanını alan bu yapının duvarlarında yazılıdır.

Takip eden dönemde, tüccarların stok yapmaları ve bazı sorunlar ortaya çıktığından, serbest dalgalanmalara geçilmiştir. Evet, yapının duvarlarındaki yazıtta belirtilen bu kanan Romalılar tarafından kapitalizmin ağır kurallarına karşı çıkartılan devletçi kanun olarak tarihe geçer.

Antik  dönemde, yapının hemen yanındaki 6-7 metre yüksekliğindeki kuleye çıkarak, ürünlerin satılabileceği fiyatlar belirleniyormuş.

Yapının bulunduğu cadde kenarındaki sütunların bir kısmı, restorasyon çalışmalarında ayağa kaldırılmıştır.

Dükkan kapıları, bu sütunlu yola açılıyormuş.

Borsa yapısının hemen yanında bulunan cami minaresi kalıntısının içinden, dar merdivenlerden çıkarak üst bölüme ulaşabilirsiniz.

Buradan sonra, hemen 50 metre soldaki sütunlu antik caddeye gidiyoruz. Burası da, birkaç sütun görülebilen ve yer döşemesindeki büyük yassı mermerler olan bir cadde yapısıdır. Bir zamanlar, elbette daha haşmetli ve daha büyük olması gerekirdi.

Günümüzde ise, bu muhteşem cadde, her iki yönde, yine bölgedeki virane-harabe evlerin önünde kesiliyor. Sanırım bu evler ortadan kaldırıldığında, cadde tüm ihtişamı ile ortaya çıkacaktır.

Evet, bu antik sütunlu cadde hakkındaki ayrıntılı bilgiler:

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Sütunlu Cadde
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Sütunlu Cadde
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Sütunlu Cadde

             

 

 

 

 

ANTİK SÜTUNLU CADDE

Yuvarlak yapıyı kuzeydoğudan sınırlayan köy evinin arkası, 1991-1995 yılları arasında kazılmıştır. Burada, sütunlu galerilerle çevrili olan ve buluntulara göre, MS. 400 yıllarına tarihlenen sütunlu bir cadde ortaya çıkarılmıştır.

Sütun ve kaide parçaları, neredeyse tamamıyla ele geçirildiğinden, mermer tanımlamaları az miktarda yapılarak yeniden ayağa kaldırılmıştır.

Ayağa kaldırmada kullanılmayan mimari parçalar, galerilerin arka taraflarına yerleştirildiler. Ayrıca, malların satışa sunulduğu dükkanların girişi de buradaydı. Günümüzde arkadlar gibi insanları yağmur ve güneşten koruyan çatının yapılması için, antik diğer yapılardan malzemeler sağlanmıştır.

Değişikliğe uğrayıp kullanılmayan yalnız mimari parçalar değil, aynı zamanda terk edilmiş yapılardaki heykeller de yerlerinden alınarak buraya konulmuşlardır.

Böylece kuzeydoğu galerilerinin önünde bir yazıt kaidesi önünde, soylu bayan Markia Tapeiz onur yazıtı, fülüt çalan panter postlu çıplak bir Sapyerenin mermerden heykeli, bir araya getirilmiştir.

Evet, burada, yapımı için tapınak yıkılan ve 6. yüzyıla kadar varlığını koruyan sütunlu bir cadde görülüyor.

Cadde bir deprem sonucunda harap olmuş, sütunları yıkılmıştır. Sütunlu caddenin yapılması için ortadan kaldırılan tapınak ise, daha önceki dönemlerden kalan Artemis Tapınağıdır. Antik sütunlu caddenin, Roma imparatoru Claudius  döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir.

Zengin süslemeleriyle dikkati çeken kuzeydoğu galerilerinin görkemli ion başlıkları, biraz önce sözünü ettiğim ve yıkılan tapınağa aittir. Sütunlu caddenin uzunluğunun 450 metre olduğu tahmin ediliyor.

Evet, özellikle ve mutlaka sizlerin de dikkatini çekecektir ki, bu bölge, diğer bölgelerden farklı olarak ziyaretçiler tarafından yoğun olarak kirletilmiş olarak görülüyor.

Her yan: bira şişeleri, pet su şişeleri, sigara paketi ve diğer birçok atık ile kirletilmiş durumda. Sanırım buraya yetkili-görevliler pek uğramıyorlar, bence buraya insanların bu tür atıkları atmaları için, birkaç çöp kutusu-tenekesi konulsa, bu pislik olmayacaktır.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Evet, burayı da gezdikten sonra: bölgedeki diğer gezilebilecek yerler hakkında, sizlere kısa kısa bilgiler vermek istiyorum. Gerek buraya ayırdığınız zaman ve gerekse ilgi düzeyinize göre, belirteceğim yerler arasından seçin ve gidip buraları da gezebilirsiniz.

NEKROPOLLER

Şehrin ne kadar büyük olduğu, onu çevreleyen nekropollerin büyüklüğünden anlaşılmaktadır. Nekropollerde: çok çeşitli mezar tipleri görülmektedir. Çok sayıda lahitler, Frigya ve Aizonai bölgesi için, tipik olan kapı biçimli mezar taşları, bunlar arasındadır.

Kapı biçimli mezar taşları: mezar mimarisinde, öbür dünyaya geçişi sembolize eder. Çoğu, MS.2. yüzyıla ait olan bu taşlar üzerinde bulunan yazılardan, kimin mezarı olduğu, ya da kimin vakfettiği anlaşılmaktadır.

Ayrıca mezar sahibini gösteren işaretler görülür. Kadın mezar taşları üzerinde: yün, yapağı bulunan sepet ve ayna, erkeklerin kinde ise: kartal, aslan ve boğa resimleri bulunmaktadır.

1990 ve 1991 yıllarında yapılan kazı çalışmalarında : Aizonai’nin 2 km. güneybatısında, Meter Steunene kutsal alanına giden kutsal yolda: görkemli iki mezar yapısı ortaya çıkarılmıştır.

Haçvari plana sahip, batıdaki mezar yapısı içinde: lahit koymak için yapılmış nişler bulunmaktadır. Bugün: Kütahya Müzesinin ana salonunda sergilenen, Helenlerle-Amazonların savaşını gösteren üstün kaliteli lahit, işte burada bulunmuştur.

Doğudaki dört kemerli yapı; Ortaçağ’da küçük bir Bizans şapeline dönüştürülmüştür. Burada da, Eros betimli mermer lahidin alt kısmı bulunmuştur.

Bu parça da, Kütahya Müzesinin bahçesinde sergilenmektedir. Lahitler ve dolayısı ile mezar yapıları, MS.155-165 yılları arasına tarihlenmektedir.

METER STEUNENE KUTSAL ALANI

Şehrin bilinen en eski kutsal alanı “Tanrıça Meter Steunene” ye ait kült yeri olan, işlenmiş kayalarla mağara ve bugün çökmüş durumdaki derin kaya indir.

Burada, 1928 yılında yapılan kazılarda: ele geçirilmiş pişmiş toprak kült figürinleri, MÖ.1. yüzyıl ile MS.2. yüzyıl arasına tarihlenmektedir. Bu da Meter Steunene kutsal alanının, MÖ.1. yüzyıldan çok önceleri bile kullanıldığını göstermektedir.

Kaya kesintisinin üstünde taşlardan örülmüş yuvarlak iki kurban çukuru da kutsal alanın,  daha erken dönemlerine ait olmalıdır. Burada, halkın inancına göre, kaya oluşumlarında yaşadığına inanılan, dağların ve doğanın hakimi, Anadolu’nun ana tanrıçasına adaklarda bulunuyorlardı.

ANTİK BARAJ VE TAŞ OCAKLARI

Sel felaketinden korunmak için, antik dönemde, Penkalas Nehri (Bedir dere) üzerine inşa edilmiştir. Günümüze, iyi korunarak gelmiş bir baraj duvarı var.

Bu yapı, çoğu oturma basamağı olan, devşirme, mermer parçalarla birbirinden ayrılmaktadır. Baraj duvarının üst kesimlerindeki kayalıklarda, antik dönemde, buranın taş ocağı olarak kullanıldığını işaret eden izler görülmektedir.

Muğla Milas Hekotomnos Mezar Anıtı

Muğla Milas Hekotomnos Mezar Anıtı

Tarihe ilgisi olanların büyük olasılıkla ilgisini çekebileceğini düşündüğüm bu hikaye, gerçekten ibret alınması ve gelecek dönemlerde tedbir alınmasının gerekliliğini ortaya koyması açısından ilginç.

HEKOTOMNOS LAHİTİ

Persler: Anadolu’yu istila ettikten sonra: yerli halk arasından yani Kayralılardan birini, kral olarak yönetici seçiyorlardı. Buna: “satrap” ismi veriyorlardı.

O dönemde: hüküm süren, Karya kral ailesinin lakabı “Hekotomnitler” Bu ailenin ilk kralı ise: Kral Hekataios.

Hekataios: Pers istilası sırasında, İonları, Perslere karşı ayaklanmadan vazgeçirmeye çalışmasıyla biliniyor. MÖ.494 yılında, İonlar, Perslerle anlaşma yapmak zorunda kalınca: Pers kralına gönderilen elçiler arasında, Hekataiso’ta bulunmaktadır.

Hekataios: Pers hükümdarını ikna ederek; İon kentlerinin yeniden yasal konumlarına kavuşmasını sağlar. Kendisi de: bu bölgenin satrapı, yani yerel yöneticisi olarak ilan edilir.

Evet, bu muhteşem insanın: iki yapıtı bilinmektedir. Bunlar: Historiai (Tarihçeler) ve Periegesis (Dünya Turu) isimli yapıtlardır. Özellikle: Periegesis adlı yapıtı: iki bölümden oluşmaktadır ve bu bölümlerde: Avrupa ve Asya (Mısır ve Kuzey Afrika) anlatılmaktadır. Yunan tarihçileri, coğrafya ve Etnografya alanlarında, genellikle bu yapıtı kullanmışlardır.

Hatta: MÖ.5.yüzyılda yaşamış ünlü tarihçi Heredot, Hekataios’un yapıtlarını büyük ölçüde kullanmış, ancak isminden söz etmemiştir.

Özellikle, bu dönemde:

Karyalılar tarafından büyük ve ileri bir medeniyetin kurulduğundan söz etmek mümkün.

Tarihi süreç içinde: MÖ.4.yüzyılın başlarında: 395 yılında, kral Hekataios ölür. Kralın ölümünden sonra, satrap olarak oğlu Mausolos atanır. Kral Mausolos; o dönemde, Zeus Karios Kutsal Mabet alanı olarak kullanılan ve sütunlarla çevrili, antik dönemde Zeus’a ibadet edilen bir ana tapınak bulunan bu bölgede: MÖ.390 yılında, çok sevdiği babası için yerin altında bir anıt mezar yaptırır.

Kutsal Mabet Alanı: Zeus için adanmıştır. Tarihi yazıtlardan anlaşıldığına göre: bu kutsal mabette, Zeus’un, 6 metre büyüklüğünde, som altından yapılmış bir heykeline tapınılmaktadır.

Daha sonra: oğul kral Mausolos tarafından, Karya bölgesinin siyasi yönetim merkezi, Milas şehrinden, Bodrum bölgesine taşınır. Mausolos, eşi II. Artemisya (aynı zamanda kız kardeşi) ile birlikte, Bodrum bölgesinde, dünyanın 7’nci harikası olarak kabul edilen “Halikarnasos Mausoleum” yapısını inşa ettirir.

Bu yapının inşasında: dönemin en ünlü sanatkarları görev yaparlar. Ama, maalesef günümüzde, bu yapıdan geriye, sadece temel kalıntıları kalır. Çünkü: buradan çalınan kalıntılar, Londra-British Museum’da sergilenmektedir. Ö

zellikle: 4 at tarafından çekilen bir arabada bulunan, Mousolos ve karısı Artemisya’nın denize doğru yol aldıklarının betimlendiği eser.

Muğla Milas Hekotomnos Mezar Anıtı bulunması

ANIT MEZARIN BULUNMASI

Aradan, binlerce-yüzlerce yıl geçer. 2010 yılı başlarında: Milas Emniyet birimlerine, halk arasında “Uzunyuva” olarak bilinen ve 1.derece arkeolojik SİT alanı ilan edilerek, koruma altına alınmış bölgede: kaçak kazıların yapıldığı ihbarı gelir. Emniyet birimlerinin yaklaşık 7 aylık takipleri sonucu: Ağustos 2010 tarihi başında, kaçak kazı yapılan yere baskın düzenlenir.

Yalnız, hani takip edildiklerini söyledim ya, bu takip edildikleri öne sürülen dönemde, definecilerin, mezar anıtında video filmleri çekerek, burayı internette pazarlamaya çalıştıkları da söylenmektedir.

1’nci derece SİT alanı ilan edilerek koruma altına alınmış bir alanda, yıllardır yapılan soygun. Anlamak mümkün değil? Veya, niye takip yapılan sürede baskın yapılmaz, mezar anıtının soyulması beklenir?

Hani dedim ya, ihbar yapılmış diye, bırakın ihbarları, 1990 yıllarında, bu bölgede kazı çalışmalarını sürdüren İsveç kazı ekibi tarafından: Uzunyuva bölgesinde kamulaştırma çalışmaları yapıldığı takdirde, tüm masrafları kendilerine ait olarak yapılacak bir kazı çalışması sonucunda “Dünyanın en büyük mabetlerinden birinin” bu bölgede çıkarılacağının vaat edildiği söylentisi var.

Belediye, kendisine yapılan bu teklifi kabul etmemiş. Yani, buralarda bir şeylerin bulunduğu, yıllardır biliniyor, hem de, düşünün, yerli halk değil, İsveçliler tarafından. Bütün dünyanın bildiğini, bazı yetkililerin bilmemesi tuhaf değil mi?

Muğla Milas Hekotomnos Mezar Anıtı

Neyse, biz yine anıt mezarın bulunması hikayesine dönelim.

Yaklaşık 10 metre uzunluğunda ve Uzunyuva olarak isimlendirilen, Zeus’un kutsal mabedine ait ayakta kalmış tek sütunun başlangıç noktasındaki bir taş, baraka ev. Daha doğrusu yıkık bir ev. Ancak, Hisar mahallesindeki bu harabe ev, söylentilere göre: Haziran 2010 tarihinde, henüz kimliği belirlenemeyen bir alıcıya, 250 bin dolar karşılığında satılmış.

Evet, evin içinde: beton bir kapak bulunur. Bu kapak açıldığında ise, yerin 22 metre altına inilir. Burada: mezar blokunun 1.80 metre kalınlığındaki mermer bloklarının, defineciler tarafından kırılarak açıldığı görülür. Buradan: dromos  denilen koridora ulaşılır.

Buradan: mezar odasının, 50 cm. kalınlığındaki mermer kapısı delinmiştir. Bu kapıdan girildiğinde: büyük mezar odası ile karşılaşılır.

Muğla Milas Hekotomnos Mezar Anıtı

Mezar odasında:

Bir lahit bulunur. Lahit, muhteşem mermer kabartmalarla süslüdür. Zaten, bu kabartmalar, Kayralıların ileri bir medeniyet olmalarının en büyük kanıtıdır. Lahit, dikdörtgen şeklinde ve 3 metre uzunluğundadır. Lahdin üzerinde: birbirine zıt bölümlerde, iki olay figürlerle canlandırılmıştır. Birinci canlandırmada: bir av sahnesi ve ikinci canlandırma da ise ziyaret sahnesi var.

Av sahnesinde:  kral Hekataios’un, mızrağını bir aslana saplaması betimlenir. Ancak, her ne kadar, antik dönemde, yeniden doğuşa inanıldığı için, kral mezarlarına çok sayıda kişisel kullanım objesi (altın taç, altın işlemeli zırhlar, yüzükler, kolyeler, kaplar gibi) bırakılma geleneği bilinse de: bu lahitlerin içi boşaltılmış.

Yine de, biraz önce sözünü ettiğim, dört bir yanını süsleyen kabartmalar bulunan lahit kalmış. Zaten, bunu taşıma olanakları olsaydı, sanırım bu lahdi de kaçırırlardı. Yani, bu bizler için bir şans değil, zorunlu olarak ortaya çıkmış bir güzellik olarak değerlendirilmeli.

Evet, mezar odasının çevresi ise: 30 cm. genişliğinde, renkli resimlerle çepeçevre süslenmiştir. Bu süslemelerin toplam uzunluğu ise, 30 metreyi bulmaktadır.

Tüm bunların dışında, mezar anıtında, elbette definecilerden kalma çeşitli günümüz eserleri de ele geçirilmiş. Bunlar: 17 adet sikke, 1 adet metal arama dedektörü, 2 adet elmas uçlu matkap ucu, 1 adet calaskal, 1 adet ırgat, 2 adet merdiven, aydınlatma aparatları, soğutma hortumları, çelik halatlar, koruyucu başlıklar ve kürekler.

Evet: sonuçta, muhteşem bir mezar odası ve lahit bulunuyor. Ama, bunları bulanlar arkeologlar değil, hırsızlar. Ancak, büyük bir ihtimalle, bir kısım arkeologla çalışan hırsızlar mı yoksa bunlar?

SONUÇ

Evet, arkeologların söylediklerine göre: bu mezar anıtı, Mısır’da bulunan “Tutankhamon Mezarı” kadar önem taşıyor. Gerekli yayınlar yapılabilirse, dünyanın ilgisi buraya çekilebilirse, gerçekten turizm açısından büyük beklentileri karşılayabilir.

Arkeolojik açıdan ise: Zeus’un tarihi yazıtlarda sözü geçen, 6 metre büyüklüğündeki som altından heykeli burada bulunabilir. Hatta; Büyük İskender’in, kayıp lahdi, bu kutsal alan içinde bulunabilir. Çünkü: çevrede, kral ailesine ait, başka mezarların da bulunabileceği düşünülüyor.

Tüm bu nedenlerle: Kültür Bakanlığı tarafından, anıtmezarın çevresinde kamulaştırma çalışmalarına başlanacağı duyurulmuş.

Mezarın bulunması bölümünde söz ettiğim gibi, herkesin, yıllardır burada bir şeyler bulunduğu yönündeki bilgileri bir yana, soyulan bir anıtmezarın bulunmasından sonra, resmi yetkililer tarafından alınacağı söylenen bir ton önlem bir yana.

Çalan çalmış, kim bilir neler çalındı, nerelere kaçırıldı, kimlerin koleksiyonlarına girdi. Bir anda: Karum Hazinelerinden kanatlı broş atının çalınması ve bu olayın failleri arasında “resmi yetkili bir müze müdürünün de” bulunduğu aklıma geldi.

Tarih hazinelerimizi: Osmanlı dönemindeki Osmanlı Sultanları tarafından yapılan “taş parçaları” mantığı ile mi hala değerlendiriyoruz, aksi halde lütfen sahip çıkalım.

Mezarda soygun yaptığı öne sürülerek gözaltına alınan 9 kişiden 4’ü ise, çıkarıldıkları mahkeme tarafından, 6 Ağustos 2010 tarihinde tutuklanmışlar.

Lübnan Beyrut Baalbek

Lübnan Beyrut Baalbek

Baalbek şehri yani tapınak kompleksi: Beka vadisinin en verimli ovasının sınırında, Lübnan’ın güneybatı yamacında, Lübnan dağı eteklerinde 1150 metre yüksekliktedir ve Beyrut şehir merkezine 85 km. uzaklıktadır. Yolculuk yaklaşık 2 saat alır. Dikkat edin, antik ören yerine giriş ücretli, ancak ücret yani bilet girişte değil, çıkışta kesiliyor, para alınıyor. Bölge, 1984 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Antik dönemin en büyük Roma hazinesini görmek isterseniz, mutlaka buraya gitmelisiniz. Lübnan dağını geçince ulaşılan burada, dünyanın ikinci büyük Roma dönemi harabeleri bulunmaktadır. Arkeologlara göre, dünyada Roma şehrinden sonra, en önemli dini merkez burasıdır. Burada: Fenike inançları ile Roma dini kültürü birleştirilmiştir.

200 yıldan fazla bir süre içinde inşa edilen devasa yapılar: Roma mimarisinin doruk noktasında en güzel örneklerini sunmaktadır ve antik dünyanın en kutsal yeridir. Ancak: bunlar, yani Roma döneminde inşa edilmiş 24 plaza, 800 tondan fazla ağırlıkları ile, daha önceki Fenike dönemi kalıntıları üzerine kurulmuştur. Yani, dünya üzerinde, o dönemdeki en büyük taş blok inşaatları yapılmıştır.

Fenike döneminde: burası tanrılar için bir üçlü ibadet yeri olması yanında, bir tarım köyü olarak gündeme gelmiştir. Fenike döneminde tanrı “Baal”, Yunan döneminde tanrı “Zeus” ve Roma döneminde tanrı “Jüpiter”. Aslında, temelde aynı tanrı temsil edilmekte olup (yani en büyük tanrı, tanrıların babası) sadece isim farklıdır. MS.313 yılında, Roma imparatorluğunda, Hıristiyanlık resmi din olarak kabul edilene kadar, burası bir ibadet yeri olarak önemini muhafaza etti.

Ancak: Romalıların gelmesinden sonra, inşa edilen yapılar burayı kaplar ve antik dünyanın en önemli kutsal yerlerinden biri haline gelir. Özellikle: Augustus döneminde: bölgenin dini önemi iyice artmıştır.

İlk inşaat çalışmaları, MÖ.1’nci yüzyılda Jüpiter tapınağında olur ve tapınak, MS.60 yılında tamamlanır. Jüpiter tapınağı yapımında: Mısır-Aswan’dan getirilen 104 büyük parça granit sütun ve ilaveten 50 sütun kullanılmıştır. Tapınak, bu sütunlarla çevrilidir.

İmparator Trajan (MS.98-117) döneminde ise, çeşitli dini binalar ve sunakların yapımına devam edilmiş ve bölgede 128 muhteşem revak ile çevrili, 20 metre yükseklikteki granit sütunla inşaatlar yükselmiştir.

Bu dönemde yapılan dini kompleks, 113 x 135 metre boyutlarındadır.
Günümüzde, bunlardan yalnızca 6 tanesi kalmış gerisi depremlerde tahrip olmuş veya diğer sitelere alınmıştır. Söylenenlere göre: Justinyen, İstanbul-Ayasofya bazilikasının yapımı için, bunlardan 8 tanesini tahsis etmiştir.

634 yılında, Arap orduları Suriye’ye girince, Baalbek şehri kuşatılır ve şehir ele geçirildikten sonra, tapınak büyük bir cami haline getirilmiştir. Takip eden birkaç yüzyıl, şehir İslam hanedanları tarafından kontrol altında tutulmuştur. 1401 yılında Timur ve 1260 yılında Tatarlar bölgeyi işgal ederler. Ancak: mevcut anıtlarda: savaş, deprem, hırsızlık nedeniyle, sonraki dönemlerde birçok restorasyon yapmak gerekmiştir.

Şehrin ismine gelince: Baalbek ismi: Fenike dilinde “baal” efendi veya “tanrı” demektir. Gök tanrısına verilen isim olarak düşünülmektedir. Hatta “tanrı kenti” de denilebilir.

1700 yılına gelindiğinde, Avrupalı kaşifler kalıntıları bulurlar ve 1898 yılında bölgede Alman İmparatoru William II’nin emriyle, ilk kazı çalışmalarına başlanır ve daha sonra da ara verilmeden sürdürülür.

Günümüzde: burada, harabe halinde, üç büyük tapınak bulunuyor. Bunlar: Jüpiter, Baküs ve Venüs tapınaklarıdır. Evet: bu Fenike şehri, üçlü ibadet için yapılmış ve antik dönemde “Heliopolis” olarak biliniyormuş. Heliopolitan: Jüpiter’in kutsal hacılarını, binlerce yıl kendisine çekmiş ve Roma döneminde dinsel işlevlerini sürdürmüştür. Hacılar: Heliopolis şehrinde, bir esas Fenike kültü ( Jüpiter, Venüs, Merkür) adı altında birleşen üç tanrılarına hürmetlerini sunmak için, büyük kalabalıklar halinde, bölgeye gelirlermiş.

Evet, tüm bunların yanında: Baalbek, aynı zamanda büyük bir gizemi de muhafaza etmektedir. Şöyleki: Jüpiter’in Roma tapınağının altında, büyük temel taşları görülmektedir. Jüpiter tapınağının avlusunda ise, bir platform üzerinde: büyük bir dış duvar ve masif taş dolgu görülmektedir. Buraya “Büyük Teras” denilir.

Dış duvarın, alt içinde ise, ince hazırlanmış ve doğru şekilde konumlandırılmış bloklar görülür. Bu bloklar: 30-33 metre uzunluğunda, 14 metre yüksekliğinde ve 10 metre derinliktedir. Ağırlıkları ise, yaklaşık 450 tondur. Bu blokların, 9 tanesi batıda, 9 tanesi güneyde ve 6 tanesi kuzeyde görülür. Batı bölümde bulunan 6 blok üzerindeki taşların ağırlığı 1000 ton üzerindedir. Bu büyük taşlar: 12 metre derinliğe, 63-65 metre uzunluğa sahiptir.

Evet: bölgedeki başkaca büyük taş kütleleri de var. Bunlar: Baalbek şehrine 4 mil uzaklıktaki kireç ocağında bulunuyor. Yaklaşık 1200 ton ağırlığındaki bu taşlar, bugüne kadar, dünya üzerinde tek parçadan hazırlanmış en büyük taş işçiliği olarak önem kazanmaktadır. Şöyle ki, bunlar: 13-16 metre genişliğinde, 69 metre uzunluğundadır. Bu büyük taş blok: neredeyse hazır olarak, yani koyulacağı yere taşınacak şekilde, hazır durumda bulunmaktadır.

Gelelim işin gizemine: gerek mühendisler ve gerekse çağdaş bilim adamları ve arkeologlar: bu taş ocağı, hazırlanan taşların ulaşımı ve yerlerine hassas yerleştirme yöntemleri hakkında, modern inşaatçılık teknikleri de göz önünde bulundurularak, herhangi bir şey söyleyemiyorlar. Büyük Baalbek taşlarının, yakın ocaklardan alınarak siteye sürüklendiğini düşünüyorlar.

Hatta: işçilerin halatlar kullanarak, ahşap binlerce makaralarla bunları sürüklediklerini düşünüyorlar. Geniş hareket yolları ve düz yüzeyler gerektiren taş ulaşımı için, Baalbek şehrinde böyle bir imkan bulunmadığı gerçek, çünkü, şehir tepededir.

Düşünülenlere göre: taş blokları, bir kez siteye getirildi, kaldırıldı ve yerleştirildi. Bu yerleştirme sırasında: iskele, rampa ve uyum içinde çalışan insanlar ve hayvanlar kullanıldı. Ancak, yine aynı dönemde, Roma şehrindeki: 327 tonluk Mısır dikilitaşının: 800 erkek ve 140 at ve 40 büyük kasnak tarafından yaratılan güçle kaldırıldığını unutmamak gerekir ki, buradaki taşlar, çok daha ağırdır. Öte yandan: Mısır dikilitaşının kaldırılışı sırasında, 800 erkek ve 140 at için büyük bir açık alan gerektiği de unutulmamalıdır.

Tüm bunlar düşünülünce: Baalbek taşlarının nasıl yerine taşındığı, nasıl kaldırıldığı ve nasıl yerleştirildiği gizemini korumaktadır. Öte yandan, bu taşlara “Trilithon” taşları ismi veriliyor. Bu taşların, bu sitenin taşları olmadığı, olsa olsa gerekli bir istinat duvarının parçaları olduğu söyleniyor. Ancak, yukarıda da söz ettiğim gibi, 1200 tonu aşan ağırlıkları nedeniyle, bu taşların nasıl kaldırıldığı ve buraya yerleştirildiği meçhul.

Tapınakların inşasında harç kullanılmaması da, mimari öneme sahiptir. Bu bölüm için son bir not: hani inanıp inanmamak size kalmış, yine söylentilere göre: bu büyük taş blokları “uzay yolcularının araçlarının inişleri için” kullanılmıştır.

Lübnan Beyrut Baalbek
Lübnan Beyrut Baalbek
Lübnan Beyrut Baalbek
Lübnan Beyrut Baalbek
Lübnan Beyrut Baalbek

 

Baal/Jüpiter Tapınağı

Mevcut tapınakların en büyüğüdür. Tapınağın: Hadad, Cennet tanrısı Atargates ve Hadad’ın eşi ve Merkür için adandığı bilinmektedir.
MÖ.1’nci yüzyılda, İmparator Augustus döneminde yapımına başlanmış ve MS.60 yılında tamamlanmıştır.
Tapınak cellası, 20 metre yüksekliğindedir ve 104 granit sütunlarla çevrilidir. Terasta bulunan dev taşlar ilgi çeker.
Yapıya: büyük bir giriş kapısı ve avludan sonra, geniş bir kapıdan girilmektedir. Tapınakta 84 sütun bulunmaktadır. Ancak, günümüzde, bunlardan yalnızca 6 tanesi ayaktadır. Diğerlerinin büyük kısmı kırılmış veya başka yerlere götürülmüştür.

Bacchus Tapınağı

Diğerine göre, daha iyi korunmuş durumdadır. Hemen Jüpiter tapınağı yanındadır. Ancak, olağanüstü değildir, zengin ve bol “Baküs” rakamları ve heykelleri, anıtsal kapısı ve etkileyici boyutları ilgi çekmektedir. MÖ.2’nci yüzyıl ortasında inşa edilmiştir. Bacchus: bereket tanrısıdır. Tapınak: Merkür’e adanmıştır. Çünkü: tıpanak duvarlarında, bu tanrının çocukluk sahneleri betimlenmiştir.
Dünyanın en iyi korunmuş bu Roma tapınağı: 69 x 36 metre boyutlarında: 19 metre uzunluğunda 42 sütun ile çevrilidir.

Venüs Tapınağı

Yuvarlak bir tapınaktır. Venüs tapınağının uyumlu formlarındaki özgünlük dikkati çeker. Evet, Venüs tapınağı, MS.3’ncü yüzyılda yapılır. Tapınağın Venüs için yapıldığının kanıtı ise: deniz kabukluları, güvercinler ve bu tanrıçanın kültü ile ilişkili diğer sanatsal motiflerle yapılan süslemelerdir. Bizans döneminde, Hıristiyanlığın kabulünün ardından, tapınak, kilise olarak kullanılmış ve Aziz Barbara’ya adanmıştır. Theodosius döneminde, birçok önemli bina ve heykel tahrip edilmiş ve Jüpiter tapınağından sökülen taşlarla, bölgede bazilika inşa edilmiştir.

Merkür Tapınağı

Cheikh Abdullah tepesindedir. Yalnız, bu tapınaktan günümüze kalan tek iz: kayaya oyulmuş bir merdivendir.

Lübnan Beyrut Baalbek
Lübnan Beyrut Baalbek
Lübnan Beyrut Baalbek

 

Buraya yolunuz düşerse: Alman imparatoru II Willhelm’in burayı ziyareti anısına, Sultan II Abdülhamit tarafından yerleştirilmiş ve iki tablet göreceksiniz. Bu tabletlerde “Osmanlıca” ve “Almanca” ziyareti anlatan yazılar bulunuyor, ama “Arapça” yazılmamış olması ilginç.

Yine, bölgede küçük bir müze var. Müzede: özellikle bölgedeki mezarlardan birinde bulunan kraliçenin kemikleri bir camekanda sergileniyor ve camekanın içine atılmış, tüm dünya paralarını görebilirsiniz.