İstanbul Kız Kulesi

İstanbul Kız Kulesi

Türkiye hakkında bir resim akla gelince, ilk on resim arasında, mutlaka “Kız Kulesi” resmi de var. Google’da bunu masa üstü resimlerini dizayn ederken kullanmış. Özellikle: 2010 yılında “Kültür Başkenti” işlevi görecek, güzel İstanbul’u muzun simgelerinden kız kulesi. Gerçekten yine televizyonlarda boy gösteren bir reklamda olduğu gibi, yıllardır orada. Hatta, yüzyıllardır orada.

Evet, kız kulesi, İstanbul boğazının Marmara denizine yakın kısmında. Üsküdar-Salacak açıklarında yer alan, küçücük bir adanın üzerinde inşa edilmiş bir yapı. Aynı zamanda; Üsküdar’ın simgesi olmuş, hatta zarif silüetiyle, İstanbul’un en önemli simgelerinden biri olabilmiş. İstanbul’a gidenlerin, mutlaka ziyaret ettiği, yanına kadar gidemese bile, gerek Salacak sahilindeki çay bahçelerinde oturarak izlediği ve gerekse vapurla yanından geçerken izlediği, muhteşem güzel ve İstanbul ile bütünleşmiş bir yapı. Yani; her gün yüz binlerce insanın, gururla seyrettiği bu güzelliğin geçmişini, ne zaman yapıldığını, kim zamanında yapıldığını, bugünkü kullanımını biraz inceleyelim. Çünkü; İstanbul’a gelip te kız kulesini görmemek olmaz.

Buraya; Salacak’tan sandallarla ulaşabilirsiniz. İstanbul boğazının ağzından ve sahilden, yaklaşık 200 metre uzaklıkta.

İstanbul Kız Kulesi: Kule: 18 metre yüksekliğinde ve 5 katlı. Deniz üzerinde; deniz yüzeyinden pek de fazla yüksek olmayan bir kayalık üzerinde. Yüzeyde: 35-36 metre kenarlı bir düzlük üzerine oturtulmuş. Her bir kenarı: 18-21 metre arasında değişen ölçüleri bulunan küçük bir kale. Evet; kale dedik, bu kale mazgallı, burcunun tepesinde, etrafı balkonlu bir köşk var.

Bu köşkün üstü, dilimli bir kubbe ile örtülü. Ortasında ise bayrak direği var. Kara tarafına bakan kapısının üstünde, iki sütunun taşıdığı revak var. Kapının üzerinde, üçgen bir çerçeve içinde, hattat Mustafa Rakım Efendinin imzasını taşıyan, Sultan II. Mahmut’un bir tuğrasını gösteren madalyon bulunmakta. Tuğranın altında ise, 1248 tarihi yazılı.

TARİHİ SÜREÇ

İstanbul Kız Kulesi: Kız kulesinin, ilk kez, ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmiyor. Ancak, bu konudaki efsaneler değerlendirildiğinde, kulenin ilk kez Atinalı general Alkibiades tarafından yapıldığı sanılıyor. Daha sonra ise, imparator Aleksios Kommenos (1181-1118) tarafından, buraya yapılan yapı, kaleye çevrilmiş.

Tarihi süreç içindeki gelişmeler ise şöyle sıralanıyor. İmparator Kommenos tarafından; kulenin suyunun getirilmesi için, karadan ve deniz içinden bir hat çekilir. Ayrıca; kara ile kız kulesi arasında bir duvar yaptırılır. Bugün, bu duvarın, sadece temel kalıntılarının izini, denizin durgun günlerinde, deniz altında görebilmek mümkün.

1248 yılında, Sultan II. Mahmut devrinde, kule bugünkü şeklini alır. Sonraki yıllarda onarımlar, buna göre yaptırılır.

1509 tarihinde meydana gelen depremde, kule hasar görür. Ardından, Sultan I. Selim tarafından onartılır.

1719 yılında, fener kısmında yakılan yağ tutuşur, alev alır ve iç katları ahşap olan kule, tamamen yanar. Daha sonraki süreçte, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından, kulenin üstüne cam bir köşk yaptırılır ve kız kulesinin yüksekliği arttırılır. Kubbesi ise, kurşunla kaplatılır.

1830 yılında, bölgede çıkan bir kolera salgınında, kulenin bulunduğu bölüm, bir karantina hastanesi olarak kullanılır.

1944 yılında yapılan restorasyonda, kurşun kaplı kubbe ve kat döşemeleri, betonarmeye çevrilir. Bayrak direği dikilir. Çevresine, büyük kayalar yerleştirilir.

1983 yılında, kule, Denizcilik İşletmeleri Liman İşletmesine bırakılır. Bir ara, siyanür deposu olarak da kullanılır. Ancak, duyarlı çevreler ve çevrecilerin baskısı sonucu, burada depolanan siyanür, başka bir yere götürülür.

2000 yılında ise, restorasyon yapılmak ve belli bir süre işletilmek üzere, büyük bir Holding’e uzun süreli kiralanır. Aslına sadık kalınarak ve 3 milyon dolar harcanarak, onarım ve restorasyon yapılır. Aslında sivil toplum örgütlerinin aslına sadık kalınmadığında ısrarcı oldukları bu çalışmalarda; zemin katta, evvelce bilinmeyen mazgal delikleri ortaya çıkarılır.

Bu mazgalların; Boğaziçi’ne bakanları dik, Sarayburnu’na bakanları ise, cepheye göre 45 derecelik bir açı ile Marmara’ya baktıkları görülmektedir. Bunun sebebi ise, hem top atışlarını kolaylaştırmak ve hem de daha fazla güneş ışığının girmesini sağlamak olarak değerlendirilmiştir. Bu restorasyon sırasında, dört köşe kule, demir kasnaklarla takviye edilmiştir.

EFSANELER

1. EFSANE

MÖ. 411 yılında, Üsküdar ve sahilleri, Pers egemenliği altına girer. Buna karşılık; yörede yaşayanlar tarafından, Atina’dan yardım istenir. Bunun üzerine; Atina’lı general Alkibiades (MÖ.450-404) 30 gemilik bir donanma ile bölgeye gelir ve Perslerin tam karşısında, kız kulesinin bulunduğu kayalık üzerine, bir yer yapar. Yani: ilk yerleşim, bu. Zamanla; kıyılardaki Pers’lerle yapılan mücadeleler sonucu, Pers’ler kıyıdan geri çekilirler.

Alkibiades, Üsküdar kıyılarını ele geçirir. Ancak; boğazdan geçen gemileri değerlendirerek, kız kulesinden gelir elde etmek ister. Kız kulesinin üstündeki yapıyı, gümrük istasyonu olarak yapılandırır. Ayrıca: kız kulesi ile Sarayburnu arasında, büyük bir zincir çektirerek, bu bölgedeki gemi geliş-geçişini engeller.

Gemilerin yalnızca Anadolu yakası ile kız kulesi arasındaki bölümden geçmesine izin verir. Ancak, bir süre sonra, kız kulesi, zincirin ağırlığını taşıyamaz hale gelir ve kule, Avrupa yakasına doğru denize yıkılır. Bugün, kuleden denize, suyun içine bakıldığında, durgun günlerde, yıkıntılar görülebilir.

Bu arada; Atina’lı general Alkibiades’in, çok sevdiği karısı Damalis, burada ölür. General, karısı için bir türbe hazırlatır. Bu türbe; Ayazma caminin üzerinde bulunduğu tepededir. Bir kısım söylentiye göre ise, general, karısını, kız kulesi içindeki bir kaya oyuğuna gömdürmüştür.

Neyse, bir önceki cümlede adı geçen tepenin üstünde, general, bir sütun üzerine bir inek heykeli diktirir. Bu heykel, karısının mezarının yerini gösterecektir. Tepenin önündeki burun, tüm bu gelişmeler üzerine, uzun yıllar Damalis burnu olarak anılır. Evet; takip eden tarihi süreçte, burası, Bizans imparatoru Aleksios Komnenos (1181-1118) tarafından onartılır ve yeniden düzenleme yapılarak, mevcut yapılar, tam bir kaleye dönüştürülür.

2. EFSANE

Bir zamanlar, Sestos’da, tanrıça Afrodit adına yaptırılmış bir tapınak bulunmaktadır. Bu tapınakta genç kızlar rahibe olarak görev yaparlar. Hero da, bu rahibelerden biridir. Hero, aynı zamanda, kız kulesinde, fener bekçisinin kızıdır ve kız kulesindeki kuşlara bakmakla görevlidir. Ve aşka yasaklıdır, kız kulesinden ayrılamaz.

Her ilkbaharda; doğanın uyanışı olarak, bu tapınak çevresinde törenler düzenlenir, çevreden gelen insanlar tarafından tapınak doldurulur. Yenilir, içilir ve tanrıça Afrodit’e, aşkı bulmak için dua edilir. Boğazın karşı kıyısında, Abydos köyünde oturan Leandros, bu törenlere katılmak için, tapınağa gelir. Hero ile karşılaşır ve iki genç, birbirlerine aşık olurlar.

Derken, Leandros, sevgilisi Hero’yu görmek için, her gece, kıyıdan, kız kulesine yüzer. Şafak vaktine kadar birlikte olurlar, sonra geri döner. Bu durum böylece devam ederken; fırtınalı bir gün, azgın dalgalarla boğuşarak kız kulesine yüzmeye çalışan Leandros, rüzgarın, kule fenerini söndürmesiyle yolunu şaşırır ve boğularak ölür.

Ertesi gün, Leandros’un ölüm haberini alan Hero da, bu acıya dayanamaz intihar ederek ölür. Aslında, burada ince bir ayrıntı var. Efsanede sözü edilen yerler, yani Sestos ve Abydos, aslında Çanakkale boğazının iki yakasında bulunan yerlerdir. Ama kimi yazarlar, efsaneyi İstanbul boğazına ve kız kulesine uyarlamışlardır.

3.EFSANE

Bir kahin, imparator I. Konstantinos’un kızının, yılan sokmasıyla öleceğini söyler. Bunun üzerine, kızını çok seven imparator, deniz ortasına bir kale yaptırır ve kızını buraya saklayarak koruyabileceğini düşünür. Ama, kaderin önüne geçilemez. Kuleye gönderilen yiyecek sepetlerinden, üzüm sepeti içine saklanan yılan, kızı sokar ve öldürür.

İmparator kızının cenazesini, demirden bir tabut yaptırarak içine koyar ve bu tabutu Ayasofya’ya kaldırtır. Bugün, Ayasofya Müzesinde bu demir tabut görülmekte olup üzerindeki iki deliğe dikkat edin. Sanırım, yılan, öldükten sonra bile kızı rahat bırakmamış. Evet; kız kulesi için anlatılan efsaneler arasında, en çok tercih edilen budur.

4.EFSANE

Evet, bir efsanede, ünlü gezgin Evliya Çelebiden. Halk kahramanı Battal Gazi, İstanbul’u almak için Tekfur Sarayının karşısında, 7 yıl bekler. Fakat, asıl sebep, Üsküdar Tekfurunun kızına aşık olmasıdır. Battal Gazi, Şam’ın fethi için Üsküdar’dan ayrılınca, İmparator Tekfurun kızını ve hazinelerin saklanması için, denizin tam ortasında, kız kulesini yaptırır.

Battal Gazi; Şam’dan dönüşünde, bir kısım çatışma sonunda, kız kulesini basar, tekfurun kızını ve buraya konulan hazineyi alır, kaçırır. Battal Gazi’nin, bugün Eskişehir yakınlarındaki Seyitgazi İlçesindeki mezarının hemen ayakucunda, karısı tekfur kızının mezarı bulunmaktadır.

Evet; tarihi süreçte, kız kulesi işte böyle bir geçmişe sahip. Günümüzde ise, turistik tesis olarak kullanılmakta. Gündüzleri kafeterya ve geceleri ise restoran olarak hizmet veriliyor. Zemin kat; restoran. Buradan, ahşap merdivenlerle üst katlara çıkılıyor. Ara katlara; satış bölümleri yapılmış.

Etrafı balkonla çevrili bölüm ise; kafeterya, çay yeri. Buradan, isteyenler sabit dürbünler ile, Üsküdar, Boğaziçi ve İstanbul’un nefis manzarasını seyredebiliyorlar. Buradaki restorana gitmeden önce, mutlaka rezervasyon yaptırmanızı öneriyorum.

Kız kulesi; yazının başında da belirttiğim gibi, denizin ortasındaki ortaya koyduğu silüetiyle, gerçekten görülmesi gereken bir yapı. Yanına gidemeseniz bile, mutlaka uzaktan izleyin. Özellikle, Üsküdar sahilinde, kız kulesinin hemen karşısına gidin, bir banka veya çay bahçelerinden birine oturun, uzaktan izleyin.

İzlerken de; umarım bu yazdıklarım, burada yaşananlar aklınıza gelir ve tarihi süreçte birçok şekilde kullanılmış bu harika görüntülü yapıyı, daha bilinçli gözlerle izlersiniz.

İstanbul’a gidenler için, nereyi gezelim, nereyi görelim, kız kulesini mutlaka görün. Üsküdar meydanından kıyıyı takip ederek yürüyerek buraya ulaşabilirsiniz. Hemen karşısında bulunan çay bahçelerinde mutlaka bir çay molası verin ve bu güzelliği izleyin.

İstanbul Üsküdar

İstanbul Üsküdar

İstanbul’un Anadolu yakasında; Paşalimanı ile Salacak arasındadır. Gerek siyasi ve gerekse ticari açıdan, büyük önem taşıyor. Osmanlı döneminde, idari açıdan dört kadılığa bölünen İstanbul’un kadılarından biri: Üsküdar’da oturuyormuş. Bu durum: semtin önemini ortaya koyması açısından önemli.

İstanbul Üsküdar

Evet: Üsküdar, tarih boyunca Anadolu ile organik bir bağın başlangıç noktası olmuş. Hac ve doğuya yapılan askeri seferler gibi büyük yolculukların çıkış noktası, hep Üsküdar olmuştur. Ancak: Anadolu-Bağdat demir yolunun yapımından sonra, Anadolu ticaret yolunun son noktası olma özelliğini de; Haydarpaşa’ya kaptırmıştır. Bu uç noktada: Barok ve Neo-klasik mimarinin çok güzel örneklerinden biri olan: Haydarpaşa Garı bulunuyor.

İstanbul Üsküdar Haydarpaşa Garı

HAYDARPAŞA GARI

Alman mimarlar: Otto Ritter ve Helmuth Cuno tarafından yaptırılan ve 1908 yılında hizmete giren yapının dış cephesi, yakın zamanda restore edilmiş. Yapımına: 30 Mayıs 1906 yılında başlanılan bina, 19 Ağustos 1908 tarihinde bitirilerek hizmete açılmış. Neo-Rönesans stilinde olup, klasik bir Alman mimarisi örneğidir. Denize bakan yönünde, iki başta tabandan çatıya doğru, kademeli olarak daralan kuleler var. Garda: 7 yol ve 4 peron bulunuyor.

Gar lokantası: kendine has müdavimleri olan tarihi bir restoran. Haydarpaşa garı bir süre önce bir yangın sonucu hasar gördü ve şu an kullanılmıyor, tarihe ışık tutan bu muhteşem güzel mimari yapıyı sadece uzaktan görebilirsiniz.  Bir zamanlar, birçok kişinin İstanbul’a ilk ayak bastığı bu tren garının umarım en kısa zamanda, yine tren garı olarak hizmete açarlar.

İstanbul Üsküdar İskele

İSKELE

Haydarpaşa Garının hemen yanında. Mimar Vedat Tek tasarımı. 1915-1917 yıllarında Denizcilik İşletmeleri (Seyr-i Sefain) için yapılmış. İskele binasının dış cephesinde: çini süslemeler ve eski yazı ile yazılan “Haydarpaşa” yazısı görülüyor.

İstanbul Üsküdar

ÜSKÜDAR GEZİ PLANI

Evet, gezimize, Üsküdar Meydanından başlıyoruz. Üsküdar Meydanının önündeki İskeleden, Eminönü ve Beşiktaş’a kalkan şehir hatları vapurları ile biraz ilerideki iskeleden, Beşiktaş’a çok yüksek sayıda yolcu taşıyan dolmuş motorları var. A sınıfı 25 metre ve B sınıfı 18 metre olmak üzere, 40 tekneden oluşan modern bir filo var. Saat: 06.00 ile 02.00 arası, sürekli olarak Üsküdar-Beşiktaş arasında yolcu taşınıyor.

Evet: gezimize devam edelim. Biraz da tarihi sürece ait bilgiler vermekte yarar var. Üsküdar’da: çok sayıda saray, cami, mescit, tekke, hamam, kervansaray, imaret ve han bulunuyormuş. Ancak, bunların birçoğu günümüze ulaşamamış. 1873 ve 1921 yıllarında büyük yangınlar çıkıyor. Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyan köşkler ve özellikle sarayların hepsi yok oluyor.

İstanbul Üsküdar III Ahmet Çeşmesi

Üsküdar. 18’nci yüzyılda yeniden yapılandırılıyor. İskele meydanında bir çeşme göreceksiniz. Bu çeşme: Sultan 3’ncü Ahmet Çeşmesidir.

III. AHMET ÇEŞMESİ

Günümüzde: Üsküdar İskele Çeşmesi olarak da anılıyor. 1728 yılında yapılmış. Yapıldığında deniz kenarında imiş. Sonradan, meydan açılırken, çeşme ve haziresi, sökülerek bugünkü yerine getirilmiş. Mermer yalakları, sebilleri, sulukları kırılmıştı. Suyu kesilmişti. Geri çekme işi yapılırken, bunlar tamir edilmiş.

İstanbul Üsküdar III Ahmet Çeşmesi

Bu çeşme: çeşme mimarisindeki değişimlerin habercisi, anıtsal bir mekan. İşlevsel olmaktan öte, dekoratif değer taşıyan bir çeşme. Ahşap çatılı. Osmanlı Barok tarzının en güzel örneklerinden biri. Hattatlık, taş işçiliği ve şiir sanatının bir şahaseri. Çeşmenin dört yüzünde: dönemin şairlerinden: Nedim, Rahmi ve Şakir’in şiirleri var.

Ön cephesindeki kitabesinin ise: Sultan III. Ahmet ve Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın müştereken hazırladıkları ve iyi bir hattat olan Sultan Ahmet tarafından yazıldığı söylenmekte. Köşelerde: gömme halinde işlenmiş burma sütuncuklar görülür. Muslukların yanlarını: içlerinde güller bulunan kabartma vazolar, geometrik şekiller süslüyor. Çeşme: günümüzde, İstanbul’un en güzel çeşmelerinden biri olarak öne çıkıyor.

Çeşmenin hemen arkasında, İskele Meydanında: bölgenin çok önemli ve o derece de muhteşem görsel yapısı olan: Mihrimah Sultan Külliyesi var.

İstanbul Üsküdar Mihrimah Sultan Külliyesi

MİHRİMAH SULTAN KÜLLİYESİ

Mimar Sinan tarafından, Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan için yapılmış. Yapıldığı dönemde: hemen deniz kıyısında, bir set üzerinde planlanmış: cami, medrese, imaret, misafirhane ve handan oluşuyormuş. Ancak: günümüzde, imaret ve han artık yok. Medrese ise, bir tıp merkezi olarak kullanılıyor. Bu yapılar topluluğu içinde bulunan Mihrimah Sultan Cami, Sinan’ın sürekli yenilik arayışına, güzel bir örnek oluşturuyor. Ana kubbe: üç yarım kubbe ile çevrili. Ön tarafta, pencereler kullanılmış.

Evet, bunları gördükten sonra: sahil yolundan yürümeye devam edin. Şemsi Paşa Burnunda bulunan tütün fabrikası kaldırılarak, Harem’e kadar olan Üsküdar-Harem Sahilyolu ile, Üsküdar ve Harem birleştirilmiş. Tam bu burunda; deniz kıyısında, Mimar Sinan’ın bir başka yapıtı: Şemsi Paşa Külliyesi var. Yolun hemen karşısında ise: Şemsi Paşa Caddesi üzerinde, yamaçta bulunan: Rum Mehmet Paşa Cami ve Türbesi, en eski Osmanlı yapılarından biri olması nedeniyle önem taşıyor.

Üsküdar sahilinden görülebilen bir cami var: Ayazma Camii.

İstanbul Üsküdar Ayazma Camii

AYAZMA CAMİ

1760 yılında, III. Mustafa tarafından annesi Mihrişah Emine Sultan ile kardeşi Şehzade Süleyman adlarına yaptırılmıştır. Mimarbaşı Mehmet Tahir Ağadır. Caminin bulunduğu yerde, daha önce Ayazma Sarayı ve bahçesi olduğundan, bu ismi almıştır. Kız kulesinin arkasındaki yamaçta, İstanbul’u seyrediyor.

Gözden ırak değil ama yoldan uzak. Kız kulesinin arkasındaki yamacın üstünde, bu cami güzel bir görüntü veriyor. Üsküdar iskelesinden, Doğancılar caddesi geçilerek, imrahor’a gelindiğinde, Ayazma Mahallesini sorun ve buraya ulaşabilirsiniz.

Yapının dış yüzeyinde görülen aşırı süslemeler, Barok tarzının belirgin özelliklerini yansıtıyor. İç mekan da ise, çini yerine renkli panolar kullanılmış. Kubbe, dört kemer üzerine oturtulmuş. Dış duvarlarda ilginç kuş evleri ile bir de güneş saati bulunuyor. Bu güneş saati de ilginç.

Zamanında, zamanı belirleyen kişilere “Muvakkit” deniliyormuş. Genellikle, büyük camilerin yanında, muvakkitlerin çalıştığı ve aletlerinin bulunduğu ve Muvakkithane denilen yerler de yapılıyormuş. Günümüzde, bu güneş saati işlevini yitirmiş, dış duvarda asılı duruyor, kim bilir hangi muvakkit bunu yaptı?

Üç kapılı avludan, camiye merdivenle çıkılıyor. Minaresi tek şerefelidir. Tabanı mermerle döşenmiştir. Güney cephesinde: Sultan III. Mustafa’nın türbesi var.

Bu caminin en büyük özelliklerinden biri de şu: Antik çağın Aspendos Tiyatrosu gibi, Ayazma Camisi de, olağanüstü bir akustiğe sahip. Elinizdeki bir kağıt parçasını, parmaklarınızın arasında kırıştırın, avucunuzun içinde buruşturun, kağıdın hışırtısı caminin duvarından geri dönüyor. Çıtınız çıksa, duvarlar “çıt” diyor. İnanılmaz bir ses düzeni. Hesaplanarak mı yapılmış bilinmiyor. Böyle bir hesap tutsa, sanırım her cami de yapılırdı. Nasıl olmuş, anlamak mümkün değil.

Meydanın aşağısında: Uncular ve Hakimiyet-i Milliye Caddeleri arasında kalan bölümde: Yeni Valide Külliyesi var.

İstanbul Üsküdar Yeni Valide Külliyesi

YENİ VALİDE KÜLLİYESİ

Sultan III. Ahmet’in annesi Emetullah Gülnuş Valide Sultan adına yaptırılan külliye, 1708-1710 yılları arasına tarihleniyor. Avluda: Valide Sultan’ın türbesi, zarif bir sebil ve Barok bir şadırvan görülüyor. Avlu duvarını süsleyen kuş evleri de, muhteşem güzellikte.

Hakimiyet-i Milliye Caddesinin çatallaştığı yerden, bu kez Topbaşı Caddesinden yukarı doğru yürüyün. Burada karşınıza: Atik Valide Cami gelecek.

İstanbul Üsküdar Atik Valide Camii

ATİK VALİDE CAMİİ

Sultan II. Selim’in karısı ve III. Murat ile III. Ahmet’in annesi, Nurbanu Sultan adına yaptırılan cami, Sinan’ın belki de en güzel külliyelerinden biridir. Dört duvar payesi ile iki sütun üzerine oturan, altı sivri kemerin taşıdığı kubbenin örttüğü mekan, ana kubbeyi taşıyan beş yarım kubbeyle de genişletilmiştir. Çok güzel süslemelere sahip olan yapı, ayrıca çok geniş bir sundurmaya sahip.

İstanbul Üsküdar Selimiye Kışlası

Evet, Üsküdar’ın diğer önemli yapılarını: sıradan anlatmak istiyorum. İlginizi çekecek yapıları, gidip görecek şekilde kendinize bir rota çizebilir, plan yapabilirsiniz.

SELİMİYE KIŞLASI

Sultan III. Selim’in Nizam-ı Cedit için, Harem sırtlarında, Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan eski Kavak Sarayını yıktırarak yaptırdığı kışladır. O dönemde, bölgenin askeri ve stratejik önemini vurgulamaktadır. Nizam-ı Cedit Ordusu için: talim ve barınma yeri olarak yaptırılmıştır. Yapı: kesme taş bir kaide üzerinde ahşap olarak inşa edilmiştir.

Yapıldıktan kısa bir süre sonra, yeniçeri isyanı sonucunda, Nizam-ı Cedit dağılır ve 1807 yılında kışla da yakılır. Bugün görülen yapı: Sultan II. Mahmut döneminde, mimar Krikor Balyan tarafından kagir olarak yeniden yapılır. Sultan Abdülmecid zamanında ise iki defa yenilenen kışlanın, dört köşesine, yedişer katlı birer kule ilave edilir.

Buranın büyüklüğü konusunda bir rivayet var. Söylentiye göre: Baba-oğul, aynı yerde askerliğini yapmış, askerlik süreleri boyunca, birbirlerini hiç görememişlerdir.

İstanbul Üsküdar Selimiye Kışlası

Selimiye Kışlası, Kırım savaşında: kışla İngilizler tarafından hastane olarak kullanılmıştır. Modern hemşireliğin kurucularından olan lambalı kadın lakabıyla anılan Florence Nightingale, 1854 yılında kışlaya gelerek altı ay boyunca yaralı İngiliz askerlerinin tedavisinde görev alır. Florence Nightingale ve beraberindeki hemşirelerin kaldığı kulelerden birindeki oda, günümüzde müzeye dönüştürülmüş.

Cumhuriyet döneminde bir süre tütün deposu olarak kullanılan bina; 1959-1963 yılları arasında: Selimiye Askeri Ortaokulu olarak kullanılır. 1963 yılında, büyük bir onarımdan geçirilmiş ve sonrasında 1’nci Ordu Komutanlığı Karargahı Merkez Binası olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kışlanın ortasında: 200 x 267 metre ölçülerinde, büyük bir avlu bulunmaktadır. Boğaza doğru eğimli bir arazi üzerinde kurulduğundan, her yönden bodrum katı sayısı değişiktir. Bodrum katlarının üzerinde, üç kat bulunuyor.

SELİMİYE CAMİİ

Selimiye Kışlasının hemen bitişiğindedir. III. Selim’in adını taşıyan bu cami, Barok mimarinin güzel örneklerinden biridir.

İstanbul Üsküdar Zeynep Kamil Hastanesi

ZEYNEP KAMİL HASTANESİ

Kavalalı Mehmet Ali Paşanın kızı Zeynep Hanım ile eşi Sadrazam Yusuf Kamil Paşa tarafından, 1860 yılında yaptırılmıştır. Yapı: 1898 yılında yenilenir. Yapılış amacı: hastalara ücretsiz hizmet vermek. Sağlık hizmetini günümüze kadar sürdürebilmiş, en eski sağlık kuruluşudur.

Bir diğer özelliği de, İstanbul’un ilk özel hayır kurumu olmasıdır. Zeynep Hanım ve Kamil Paşa, ölümlerinden sonra, Hastanenin bahçesinde yaptırdıkları türbeye defnedilmişlerdir. Hastane günümüzde, kadın ve çocuk hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır.

İstanbul Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı

KARACAAHMET MEZARLIĞI

Üsküdar’ı anlatırken, burayı es geçmek mümkün değil. 14’ncü yüzyılda oluşmaya başlamış ve İstanbul’un fethinden sonra da, tamamen Müslüman mezarlığı olmuş bir yer. Yüzyıllar boyunca, buraya çok fazla insan gömülmüş. Türkiye’nin en büyük, dünyanın sayılı büyük mezarlıklarındandır.

750 dönümlük arazi kaplar. İstanbul’un yalnız en büyük değil, aynı zamanda en eski mezarlığıdır. İlk olarak: İstanbul’un Araplar tarafından kuşatılması sırasında, şehit olan askerlerin buraya gömüldükleri sanılıyor. Mezarlık adını: İstanbul’a Hacı Bektaş-ı Veli tarafından, İslam dinini yaymak üzere gönderilen Karaca Ahmet’ ten alır.

Mezarlıkta: şahideler ve lahitler, değişik türdeki başlıklarıyla önemli bir sanat özelliğidir. Şahidelerin üzerindeki kitabeler, eğer bir hattatın elinde hazırlanmışsa, sanat değeri taşımaktadır. Başlıklar mezarda yatan kişinin: cinsiyeti, mesleği, rütbesi, sosyal mevki, ailesi, felsefi ve dünya görüşü, ölüm şekli ve yaşadığı dönemle ilgili bilgiler verir. Bu özelliği nedeniyle, şahideler, birinci dereceden belge niteliği taşımaktadırlar.

Mezarlığın tam ortasında bulunan: Karacaahmet Sultan Türbesi, saray mutfağı memuru Ziya Bey tarafından, karısı için 1866-1867 yıllarında yeniden yaptırılmıştır. Türbenin içinde: Alevi-Bektaşi büyüğü olduğuna inanılan, Karacaahmet yatmaktadır. Son zamanlarda, yanına bir de Cemevi yaptırılmıştır.

İstanbul Üsküdar Kız Kulesi

ÜSKÜDAR KIZ KULESİ

Yine bu sitede, ayrı bir başlık altında bulabilirsiniz.

İstanbul Kız Kulesi tanıtımı hakkındaki yazım için.