İstanbul Cihangir

cihangir.genel.2
İstanbul Cihangir

İstanbul Cihangir: İsmini Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlundan almıştır. 17’nci yüzyılda caminin yapılması ve camiyle birlikte yapılan tekkenin gelişmesiyle birlikte semt büyük bir canlılık kazanır. İmar faaliyetleri artar. Evliya Çelebi: İstanbul’un Tarihi isimli kitabında, semtle ilgili olarak şunları yazar “Cihangir tepesine kadar olan ev ve bak.

Tepeye 240 basamakla çıkılır. Kanuni, Cihangir adına bir cami ve çevresine dairevi bir mevkide aynı adla odalar yaptırdı.” Ancak  yerleşim birimleri arttıkça, semt yangınlarla yüz yüze gelir. 1719 Fındıklı, 1765 Cihangir-Sürre Emini Hasan Ağa’nın Tophanedeki konağından yayılan yangınlar: birkaç mahalleyi yok eder.

İstanbul Cihangir in merdivenli yokuş sokağı: 16 sokaktan oluşur. Toplam basamak sayısı ise 1990 tanedir. Bütün sokaklara, belli sayıda basamak çıkılarak ulaşılır. Semtin yangınları ve zorlu coğrafyası, bu bölgenin tulumbacılarını da meşhur yapmıştır. Caminin inşaatıyla birlikte, semt çeşmelere de kavuşmuştur. Günümüzde sadece 17 tanesi kalan çeşmelerin bir zamanlar toplamı 21 adettir.

cihangir.genel.1
İstanbul Cihangir

 

Gelelim günümüze

İstiklal Caddesine yakın olması nedeniyle, İstanbul’un gözde yaşam merkezlerindendir. Semt kendine simge olarak “kedi” seçmiştir. Çünkü burası tam bir kedi cumhuriyeti sayılabilir. Mimari olarak Rum mimarisi özellikleri taşıyan yapılar yoğundur. Günümüzde İstanbul’a gelen yabancıların çoğunluğu, bu semtte yaşarlar.

Özellikle: 1920 yılından sonra akın akın gelip Pera bölgesine biriken Beyaz Rus göçmenlerin bir bölümü, buraya yerleşti. Cumhuriyetin ilanından sonra da Cihangir inşa ve gelişmeye devam etti. Özellikle televizyonlarda aylarca izlenen “Yalan Dünya” dizisinin burada çekilmiş olması, buraya olan ilgiyi arttırdı.

Buranın önemini belirtmesi açısından son bir not: İngiliz Guardian gazetesi tarafından, “Dünyanın yaşanacak en iyi beş yeri” sıralamasında “dördüncü” olmayı başarmıştır. Barları, ekonomik büyümesi ve her adımda karşınıza çıkan sanatçılarıyla semt, farklı renkleri bir araya getirmeyi başarıyor.

kadiriler tekkesi.6
Cihangir Kadirhane

 

 

KADİRHANE-KADİRİLER TEKKESİ

İstanbul Cihangir’den Tophaneye inen yokuşlardan birinin üzerinde kurulmuş, semtin önemli bir yapı kompleksidir. Firuzağa camisinin hemen altındadır.

İstanbul’un günlük hayatının içine, 17’nci yüzyıl başlarında, Tosyalı Şeyh İsmail Rumi tarafından sokulmuştur. Yapı: Bizans döneminden kalma bir manastır kalıntısı üzerine 1630 yılında inşa edilmiştir. 1925 yılında, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına kadar, çeşitli eklemelerle büyütülen ve önemli bir yere sahip olan yapıda, yakın zamana kadar gelenekler sürdürülmekteydi.

Ancak, 2 Nisan 1997 günü bir cami yanar. Kadiriler yokuşu üzerinde bulunan Hacı Piri Cami, Kadiriliğin İstanbul’daki merkezi olan Kadirhane Tekkesinin tevhidhanesidir. Hatta tekkelerin kapatılmasından sonra, burası bir süre ilkokul olmuş, sonrasında Hacı Piri Camii olarak faaliyet göstermiştir.

Zikir törenleri, cami yandığı için misafirhanenin üst katında yapılıyor. Misafirhane, tekkeyle aynı yaştadır.

Çeşme

Tekke binasının dışında bir de çeşme bulunuyor. Bu çeşme 1731 yılında Topçubaşı İsmail Ağa tarafından yaptırılmıştır. Sultan I. Mahmut’un annesi Saliha Sultan tarafından bu çeşmeye su getirilmiştir. Bu yüzden çeşme “Saliha Sultan Çeşmesi” olarak bilinir.

Tekkenin kurucusu olan Şeyh İsmail Rumi’nin türbesi de Kadirhane’nin içinde bulunuyor.

taksim sahnesi.1
Cihangir Taksim Sahnesi

 

TAKSİM SAHNESİ

İstanbul Cihangir Sıraselviler caddesi girişindedir.

1914 yılında mimar Mongeri tarafından yapılmıştır. İlk sahibi Sarıcızade Ragıp Paşa’dır. Bina ilk olarak Majik Sineması adıyla Halil Kamil tarafından işletildi. Sessiz filmler gösteriliyordu. Binanın ismi 1944 yılında Türk Sineması, 1946 yılında Yeni Taksim Sineması ve 1964 yılında Venüs Sineması olarak değiştirildi. 1970 yılında İstanbul Kültür Sarayı yanarak kullanılmaz hale gelince, Venüs Sineması, Devlet Tiyatroları tarafından kiralandı ve tiyatro salonuna çevrildi.

1975 yılında yapı yine Venüs Sineması oldu. 1980 yılında Dostlar Tiyatrosu tarafından burada bir oyun sergilendi. 1983-2007 arasında yapı yine tiyatro sahnesi olarak kullanıldı.

Bu dönemde “Taksim Sahnesi” ismini aldı. 2007 tarihinde, binada kiracı olan İstanbul Devlet Tiyatrosu, kendisine ait olan donanımı sökerek binayı boşalttı. Çünkü binanın sahipleri binanın Mahkeme Kararı ile tahliye edilmesini istediler.

Binanın 2008 yılında yıkılması, 2010 yılına kadar yerine yapılacak alışveriş merkezinin tamamlanması planlandı. Yapılacak alışveriş merkezinde bir tiyatro sahnesi olacağı ve bunun Devlet Tiyatrolarına verileceği söyleniyor.

cihangir camii.000
Cihangir Camii

 

 

CİHANGİR CAMİ

İstanbul Cihangir Pürtelaş Mahallesi, Cihangir yokuşundaki bu cami, günümüzde yüksek apartmanlar arasında kaybolmuştur.

Ancak yine de önündeki banklardan: İstanbul’un güzel manzarasını izlemek mümkündür.

Cami: 1559 yılında; üvey kardeşi Mustafa’nın katledilmesine çok üzülen Şehzade Cihangir için, Kanuni Sultan Süleyman tarafından İstanbul’un hakim bu tepesi üzerine ahşap çatılı olarak yaptırılmıştır. Caminin mimarı, Mimar Sinan’dır. Cami yanında inşa edilen tekke ve sıbyan mektebiyle caminin çevresinde bir mahalle oluşmaya başlamıştır.

27 Kasım 1553 tarihinde Şehzadenin cenazesi İstanbul’a varır ve Şehzade Mehmet Külliyesinin haziresindeki türbede, ağabeyinin yanına defnedilir.

Evet bu cami hakkındaki bilgiler sadece Evliya Çelebinin yazılarında bulunmaktadır. Evliya Çelebi: caminin “İskender-i Zülkarneyn Aleksandıra” isimli kilise yerine yapıldığını yazar. Göklere baş kesmiş yüksek bir dağın tepesinde, cihannüma bir cihangir camidir ki cihan süsüdür.

Deniz kenarındaki dik sokaktan baş yukarı ta Cihangir camine kadar yüz basamak taş merdivenle çıkılır. Nice yiğitler bahis ile dinlenmeden çıkamamıştır. Ta bu derece dik bir yokuştur.”

Cihannüma

Cihannüma: bulunduğu yer olarak çevresi açık ve bu yüzden her tarafa hakim, her tarafı görmeye elverişli anlamında kullanılmıştır. Yine Evliya Çelebinin belirttiğine göre: “cami dört köşe duvar üzerine, yine dört köşe ve balıksırtı kurşun örtülü kubbedir, zira o dağın tepesine ağır bina olması imkansızdır” der.

Yapı: mimari olarak Dolmabahçe ve Ortaköy’deki Balyan camilerine benzer. Mihrabındaki bulut resimleri ilgi çeker. Caminin iki minaresi vardır. Daha önce camiye bağlı bulunan tekke: Halveti Tarikatının Cihangir kolunu kuran Şeyh Hasan Burhaneddin Efendi tarafından kurulan tekkedir. Caminin sağ ve sol yanlarında, günümüze ulaşmayan tekke yapıları varmış, ayinleri de cami içinde yapılıyormuş.

Evet, Kanuni döneminde yapılan cami günümüze ulaşmamıştır. 1719 Fındıklı yangını, 1765 Cihangir 1771 Çivici limanı ve 1823 Tophane yangını, camiye ciddi hasarlar vermiştir. 1823 yılındaki yangından sonra, Sultan II. Mahmut’un sadrazamı Silahdar Ali Paşa tarafından cami onarılmıştır. Son olarak 1874 yılında çıkan yangından sonra, cami Sultan II. Abdülmecid tarafından yeniden yaptırılmıştır. Camiyi ikinci kez yapan mimar Sarkis Balyan’dır. Yani günümüzde görülen cami, mimar Sinan yapısı değildir.

Cami

Cami oldukça dik bir arazide inşa edilmiştir. Bu yüzden avlusu ve bahçesi ile kapladığı alan çok küçüktür.

Cami dikdörtgen planlıdır. Dikdörtgenin dar cepheleri denize ve içeri bakar. Kubbenin çapı 14 metredir. Kubbe dalgalı saçaklıdır. Bu tür uygulama, Osmanlı camilerinde görülmez. Asıl olarak bu tür kubbe uygulaması, Bizans döneminin sonlarında kullanılan bir uygulama türüdür. Kubbe klasik şekilde fil ayaklarına oturmaz. Aksine kubbeyi büyük kemerler taşır. Kubbenin yaptığı baskı, dışarıdan da görülen kuleler vasıtasıyla zemine taşınır. Bu ağırlık kuleleri, camiye uyumlu inşa edilmiştir. Dört kulenin de süslemeleri birbirinden farklıdır.

Son cemaat yerinin kubbeleri ayrıdır. Girişte kapalı alanda olan sağ ve sol son cemaat yeri üzerinde, birer küçük kubbe bulunur.

cihangir camisi.bulutlar figürü.1
Cihangir Camii

 

Caminin içinde duvarlarda çini yoktur. Süslemelerde zengin kalem işleri tercih edilmiştir. Mat pastel renklerle yapılan bu süslemeler içinde, mihrabın süslemeleri dikkat çeker. Mihrap üzerinde, yanlara toplanmış perde motifi çizilmiştir. Perdeler arası ise gökyüzünün tasvir edildiği düşünülen açık mavi bir görünüm boyanmıştır. Camiyi ziyaret ederseniz, bu tasviri mutlaka görmelisiniz. Burada daha çok bulutlar tasvir edilmiş izlenimi verilmektedir.

Caminin duvarları

Caminin duvarlarında: görülmedik şekilde yarım daire şeklinde hatta daha güzel bir tanımlama ile yelpaze şeklinde inşa edilmiş pencereler bulunur. Bu yüzden cami içine çok bol gün ışığı girer ve cami aydınlık bir mekana sahiptir.

Caminin kara tarafındaki köşelerde birer minaresi vardır. Her iki minarede birer şerefe bulunur. Caminin giriş kapısına göre sağdaki minarenin tadilat gördüğü, orİjinaliyle rengi tutturulmamış taşlardan belli olur. Batı tarafındaki minarenin girişi batıya, doğu tarafındaki minarenin girişi doğuya doğru dönüktür.

Minare kaideleri kare şeklindedir. Minarelerin külahları ise, bilinen tarzdaki minare kubbelerinden farklıdır. Günümüzde minarelerden birinin külahında bir eksiklik vardır. Ayrıca, minarelerin şerefelerinin kapıları Kabe’ye dönük olması gerekirken, bu şerefelerin kapıları da o istikamete dönük olsa da açıları farklıdır.

cihangir camii.dışında çeşme.1
Cihangir Camii

Caminin dışında, Tophane tarafındaki kapının hemen yanında bir çeşme vardır. Çeşmenin kitabesi yoktur. Ancak Sultan IV. Murat’ın saymanlarından Silahtar Bıyıklı Mustafa Paşa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Bu çeşmenin de bir musluğu yoktur ve kurudur.

Caminin ön ve arka tarafı, büyükçe bir istinat duvarıyla desteklenmiştir. Hazire sol yandadır. Caminin bahçesinin muhteşem bir manzarası vardır.

Cihangir Parkı

CİHANGİR PARKI

İstanbul Cihangir Güneşli Sokaktadır. Fındıklı yokuşunun hemen tepesindedir.

Park, yörede merdivenleri boyanan park olarak bilinip tanınıyor. 1938 yılımda Nuri Demirağ isimli bir işadamı, buradaki arazisini çocuk parkı yapılmak şartı ile Belediye’ye bağışlamıştır.

Park alanı 1983 yılında, yıkılarak altına çok katlı (6 katlı) otopark yapılmış ve sonra park alanı yenilenmiştir. Bu sırada park alanındaki ağaçlar kesilmiş, park alanı toprak dolgu olmuştur. Ayrıca: parkın ortasında havalandırma bacaları, merdiven çıkışları ve asansör boşlukları bulunmaktadır. Ayrıca, çevre sakinleri, buraya köpeklerini getiriyorlar, park alanında özel bir köpek alanı bulunuyor. (ismi Pati Park)

CİHANGİR SANAT GALERİSİ

İstanbul Cihangir Caddesinde İşparktadır. Beyoğlu Belediyesine ait galeri, park içindedir.

Cihangir Köşe çeşme

KÖŞE ÇEŞME

Çeşme, Cihangir camisine giden yolun köşesindedir. Susam sokağı köşesindedir. Ancak kitabesi yoktur, bu yüzden kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Tek bilinen, çeşmenin levhasına “Köşe Çeşmesi” yazılı olmasıdır. Çeşmenin ayna taşı oymalıdır. Ancak aynı taşı, yarısına kadar toprak altında kalmıştır. Çeşmenin üstü ise, betonla örtülmüştür.

Cihangir Beykent Üniversitesi Hukuk Fakültesi

BEYKENT ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

İstanbul Cihangir Sıraselviler caddesindedir. Beykent Üniversitesi, Beykent Eğitim Vakfı tarafından 1997 yılında kurulmuş bir vakıf üniversitesidir.

İSTANBUL DİMİTRİE CANTEMİR ROMEN KÜLTÜR MERKEZİ

İstanbul Cihangir Sıraselviler Caddesindedir. Burada 2012 yılından bu yana: çocuklar ve yetişkinler için Romence dil kursları düzenleniyor.

firuz ağa camii.esas.0
Cihangir Firuz Ağa Camii

 

FİRUZ AĞA CAMİ

İstanbul Cihangir Firuzağa Ağa hamamı sokakta, Sıraselviler ve Defterdar yokuşunun birleştiği yerdedir.

Yapı: yeşil beyaz rengiyle dikkat çeker.

Sultan II. Beyazıt’ın Hazinedarbaşısı Firuz Ağa tarafından 1491 yılında yaptırılmıştır. Firuz Ağa, bir cami de Divanyolunda yaptırmıştır. Ancak hazinedarbaşı Firuz Ağanın vakfiyesinde tek camiden söz edilmektedir. Böylece, bu caminin ona ait olmadığı, bu caminin banisi olan Firuz Ağanın ise Galata Sarayı ağalarından olduğu tahmin edilmektedir.

Cami

Cami: 1823 yılındaki büyük Cihangir yangınında zarar görür ve Sultan II. Mahmut tarafından yine aynı yıl restore ettirilir ve günümüzde görülen cami ortaya çıkar. Bu cami “Tanzimat Üslubu” denilen mimari karakterdedir. İki taraftan merdivenle çıkılmaktadır.

Cami 380 metrekarelik alan üstündedir. İki katlıdır, üst katta cami, alt katta ise 6 tane dükkan vardır. Duvarlar kagir, çatı ahşap, minare tek şerefeli ve tuğladır. Çatısı kiremit kaplıdır. Caminin minber ve kürsüsü ahşaptır.

Cami ve asmaların altındaki çay bahçeleri, İstanbullular tarafından yoğun olarak ziyaret edilmektedir.

firuzağa kahvesi.1
Cihangir Firuz Ağa Kahvesi

 

FİRUZ AĞA KAHVESİ

Hemen caminin yanındadır. Aslında 1491 yılında inşa edilmiş Firuzağa camisinin avlusudur, bir de bu avluda musalla taşı bulunmaktadır. Ancak, dünyada musalla taşında çay kahve içilen tek camidir. Kahvesini bitiren boş fincanı musalla taşının üstüne koyar, kahve kalabalık olduğundan çoğu zaman çantalar, montlar o musalla taşının üstüne atılır.

Evet, burası eski köy kahvelerini andırır. Burada birçok ünlü sanatçı zaman geçirmektedir. Bölgenin popüler dinlenme yerlerinden biridir. Günün her saati doludur. Şehrin ortasında, en lüks semtlerinden birinde, köy kahvesi havası solumak ilgi çekiyor.

orhan kemal müzesi.0
Cihangir Orhan Kemal Müzesi

 

ORHAN KEMAL MÜZESİ

İstanbul Cihangir Kılıçali Paşa Mahallesinde Akarsu Caddesinde, İtalyan konsolosluğuna 500 metre uzaklıktadır.

Genelde olduğu üzere, müzenin bulunduğu ev, Orhan Kemale ait değildir. Ev, 1997 yılında yazarın ailesi tarafından satın alınmış binadır.

Müze, Orhan Kemal’in anısını yaşatmak için Orhan Kemal Kültür Sanat Merkezi tarafından 2000 yılında kurulmuştur. Müze, Orhan Kemal’in en küçük oğlu Işık Öğütçü öncülüğünde açılmıştır. Bu arada hatırlatmakta yarar var, Orhan Kemal’in asıl adı “Mehmet Raşit Öğütçü” dür.

Bina 3 katlıdır. Ayrıca alt katta “İkbal Kahvesi” adında bir kahve dükkanı ve içinde Orhan Kemal kitaplarının satıldığı bir kitaplık bulunur. Kitaplıktan Orhan Kemal kitapları ve anı fincanları satın alabilirsiniz.

Müzede bulunanlar

Müzede: Orhan Kemal’in çoğu Ara Güler tarafından çekilmiş fotoğrafları, bazı özel eşyaları, daktilosu, mektupları, gözlüğü, kitaplarının ilk baskıları, çalışma odasının modeli, öldüğünde yüzünden alınan mask sergilenmektedir. Ayrıca, müzede Atatürk’ün Orhan Kemale yazmış olduğu ıslak imzalı mektubu da görebilirsiniz. Yine müzede kitaplardan ayrılınca, bir köşede Nuriye Öğütçü’nün dikiş makinesi ve yine camlı vitrinde çay takımı, ütü, sahan, semaver, cezve, teşbih, tırnak makası, fırça, kol saati, masa saati, kol düğmeleri, evlilik cüzdanı, ağızlık, dolma kalem, kolonya şişesi, tarak, gravat, fötr şapka, terlik, tepsi yer almaktadır. Duvarda Turhan Selçuk’un Orhan Kemale “Şimdiye kadar neredeydiniz dostlarım” karikatürü asılıdır. Orhan Kemal Roman Ödülü, 1972 yılından bu yana, müze tarafından verilmektedir.

masumiyet müzesi.0
Cihangir Masumiyet Müzesi
masumiyet müzesi.1
Cihangir Masumiyet Müzesi

 

 

MASUMİYET MÜZESİ

Müze: Boğazkesen caddesinden çıkılıp, bir paralele geçildiğinde, İstanbul Cihangir Çukurcuma caddesinin aşağısındadır. Dünyanın bir kitaptan esinlenen ilk müzesidir.

Romanda: 1974-2000’lerin başları arasında geçen bir aşk hikayesi anlatılıyor. Biri zengin, diğeri orta halli iki aile üzerinden geçmişe dönüşler ve hatıralarla birlikte, 1950-2000 yılları arası İstanbul hayatı anlatılıyor. Müzede ise, romanda anlatılan kahramanların kullandığı, giydiği, işittiği, gördüğü, biriktirdiği, hayal ettiği şeyler dikkatle düzenlenmiş kutu ve vitrinlerde sergileniyor. Özellikle: müzenin koleksiyonu, kitabın kahramanı Kemal’in kendisine sevgilisi Fisun’u hatırlattığı için (biraz tuhaf bir şekilde) biriktirdiği eşyalardan oluşuyor.

Romanı okuyanlar müzenin çeşit çeşit anlamlarını daha iyi kavrayabilirler. Müzeyi gezenler de romanı okurken, fark edemedikleri pek çok şeyi göreceklerdir. Roman 2008 yılında yayınlandı, müze ise 2012 yılında açıldı. Yanınızda roman varsa, giriş ücreti alınmıyor. Yoksa giriş ücretlidir. Müzenin dükkanından yine romanda geçen karakterlerin kullandıkları objelerin benzerlerini satın alabilirsiniz.

çukurcuma. antikacı dükkanları.1
Cihangir Çukurcuma
çukurcuma.antikacı dükkanları.1
Cihangir Çukurcuma
çukurcuma.antikacı dükkanları.2
Cihangir Çukurcuma

 

ÇUKURCUMA

İstanbul Cihangir Firuz Ağa camisinin batı bölümündedir.

İsmini: Fatih Sultan Mehmet’in fetihten sonra ilk Cuma namazını burada kılmasından almıştır. Fatih Sultan Mehmet, bir Cuma günü buradan geçerken, namaz vaktinin geldiği kendisine söylenince, bu cumayı da şu çukurda kılalım der. Ondan sonra bölgenin adı Çukurcuma olarak anılır.

Öte yandan, çevresindeki Beyoğlu, Galatasaray ve Taksim’e göre daha çukurda kalması nedeniyle de buraya Çukurcuma isminin verildiği söylenir.

Buranın semt olarak özelliği: İstanbul’un bilinen en iyi antikacılarının burada bulunmasıdır. Ağa hamam sokaktaki antikacı dükkanlarında: eski gemici lambaları, maşrapalar, emaye kaplar, kolonya şişeleri ve kahve fincanları gibi hediyelik objeler görebilirsiniz.

Eski avize arayanlar da burayı ziyaret etmelidir. Yine aynı sokakta, Yeşilçam kokulu meşhur Asri Turşucu vardır. Adile Naşit ve Münir Özkul’un “Neşeli Günler” filmindeki unutulmaz turşu kavgasının yapıldığı dükkan buradadır.

Dükkan 1938 yılından bu yana hizmet vermektedir. Altıpatlar Sokakta ise: mahallenin meşhur mezecisi bulunur. Boşnakça “Anne” sözcüğünden ismini alan mezeci, Nisan 2016 tarihinde açılmıştır. Mezecinin karşısındaki mekan “Derviş Baba Deliler, Abdallar, Meczuplar ve Aşıklar Kahvehanesi” dir.

Burada: kışın ortasında açıkta kalıp parkta yaşamaya çalışan aileleri, evlerine yemek götüremeyen babaları ve kahvelerden, lokantalardan kovulan, aileleri utandığı için de dışlanan, mahallenin delilerine sahip çıkınca, ortaya çılgın bir fikir” geldi.

Bir tabureye ilişip çayınızı içerken gönüllü yardım projeleri hakkında bilgi alabilirsiniz.

The Guardian gazetesi, 2008 yılında gezi ekinde Çukurcuma’ya yer vermiş ve şöyle yazmıştır “İstanbul için genel kanı doğu-batı sentezi şeklindedir. Ancak Çukurcuma hem doğu, hem batı, hem eski, hem yeni, hem trendy hem demode …”

Cihangir Çukurcuma Camii

Çukurcuma Camii

Cami aynı zamanda “Molla Fenari Cami” olarak da bilinmektedir. Çukurcuma’da bir yol kavşağındadır.

Cami: Şeyhülislam Muhittin Mehmet Efendi tarafından, 1541-1547 yılları arasında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Ancak günümüzde görülen hali orijinal değildir. İlk halinden günümüze sadece birkaç sıra örme taş ve minarenin temelleri kalmıştır.

Cami, muhtemelen 1823 yılındaki Firuzağa yangını sırasında yanmış ve bu tarihten sonra yeniden yapılmıştır. 1968 yılında bu kere, Vakıflar Genel Müdürlüğü camiyi onarttırmıştır. Caminin bitişiğinde olan Sıbyan mektebi, günümüze ulaşmamıştır.

Caminin avlusu yoktur. Kubbesizdir ve çatısı ahşap bir çatı ile kapatılmıştır. Minber ve kürsüsü de ahşaptır. Minaresi tek şerefelidir.

Cihangir Antikacılar Çarşısı

ANTİKACILAR ÇARŞISI:

Burada Faik Paşa Yokuşu olarak bilinen Faik Paşa Caddesinde birçok antikacı bulunuyor. Gerek yurt içi ve gerekse yurt dışından toplanış binlerce antika obje buradaki dükkanlarda satılıyor.

Ömer Ağa Çeşmesi:

Caminin karşısında bir çeşme vardır. Çeşme 1720 yılı yapımıdır.

Cihangir Çukurcuma Hamamları
Cihangir Çukurcuma Hamamları

 

Çukurcuma Hamamları

Çukurcuma caddesi üstünde, karşılıklı iki hamam vardır. Bunlardan Boğazkesen tarafındaki “Çukurcuma Bostancıbaşı Hamamı” ve Çukurcuma camisinin karşısındakinin adı ise “Çukurcuma Sürahi Hamam” dır.

Her iki hamam da, Sultan I. Abdülhamit’in eşi ve Sultan II. Mahmut’un annesi Nakşidil Valide Sultan’ın Beyoğlu’nda vakfettiği su tesislerinin, 1831 yılında hizmete girmesinden sonra yapılmıştır.

Çukurcuma Sürahi Hamamı, bu hamamlardan meşhur olandır ve Çukurcuma Hamamı olarak da bilinmektedir. Ayrıca sürahi ismi, zamanla Süreyya’ya dönüştüğü için Çukurcuma Süreyya Hamamı olarak da bilinir.

faikpaşa yokuşu.1
Cihangir Faik Paşa Sokağı-Yokuşu

Faik Paşa Sokağı-Yokuşu

İstanbul Cihangir Çukurcuma semtinin simgesidir.

Sokağa ismi verilen Faik Paşa: aslında Francesco della Suda isimli bir İtalyan eczacıymış.  Yoksul bir İtalyan ailenin çocuğu olarak Yunanistan’da doğan Francesco Della Suda: yetim kalınca İstanbul’a yerleştirilir. Mekteb-i Tıbbiye’den 1844 yılında mezun olur ve İstanbul’un ilk eczanelerinden birini, Büyük Eczaneyi (Grand Pharmacie Della Suda) İstiklal caddesinde açar.

Zamanla Padişah Abdülaziz’in baş eczacılığına yükselir ve Paşa ünvanını alır. Bu sırada da yokuşun başındaki bir evde oturur.

Adını bu üst düzey sakinlerinden alan sokakta, bir zamanlar İstanbul’un varlıklı Rum, Ermeni ve Levanten aileleri yaşarmış. Çoğu Galata kulesini gören, Pazar günleri St. Antuan kilisesinin çan seslerinin yankılandığı o daireler bugün el değiştirip, semtte bir emlak meselesi haline gelmiştir.

Tarihi  doku olarak nitelendirilen dairelerin fiyatları, sokağın kartpostal görünümüyle toplandığında ortaya çok yüksek rakamlar çıkar. Eskiden burada sokağın bir tarafında zenginlerin evleri ve sokağın diğer tarafında ise zenginlerin evlerinde yaşayan hizmetkarların ve sıradan halkın evleri varmış.

Zenginlerin yaşadıkları evler: daha yüksek ve dış duvarlarında çeşitli heykellerle ve motiflerle süslenerek inşa edilirmiş. Diğer binalar ise, daha sade ve alçak katlı olarak yapılırmış. Televizyondaki “Paramparça” dizisinde Gülseren’in evi de, sokağın en taş binalarından birisindedir.

Cezayir Sokağı

Galatasaray Lisesinden başlayıp devam eden sokakta, bir çok alternatif lezzetlerin bulunduğu restoranlar vardır. Bu sokağa, Bostancıbaşı caddesinden merdivenlerle çıkılır. Zamanında bir Fransız sokağı olarak yaratılan burada: geriye sadece dükkan isimleri kalmış durumdadır.

Pointe Virgule, Blanche, Desir, La Fee gibi isimleri olan, kadife sedirli mekanlarda, yüksek sesli Türkçe canlı müzik ve nargile keyfi bulunuyor.

Sanatkarlar Parkı-Roma Parkı

Buradan: Topkapı Sarayı, Üsküdar, Haydarpaşa, Kız Kulesi ve Boğaz’ın eşsiz manzarasını izleyebilirsiniz. Ancak hava karardıktan sonra buraya gidilmesi önerilmiyor.

Bostancıbaşı Caddesi

Burada sarı cepheli, kepenkleri ve kapısının üzerinde “Zenovitch Apt” yazısı bulunan “House Hotel” bulunuyor. Bina: Karadağlı deniz tüccarı Milos Zenovitch tarafından 1883 yılında iki apartman olarak yaptırılmıştır. Zenovitcherin ailecek yaşadığı apartman, 2010 yılında aslına uygun olarak restore edilmiştir.

Ağa hamamı

Turnabaşı caddesindedir. Fenerbahçe Deniz Fenerine gelir sağlamak için, 1454 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Hamam önceleri sadece hanedana hizmet edermiş. 1844 yılında Sultan Abdülmecit döneminde büyük bir onarım geçirmiştir.

Cumhuriyet sonrasında ise, hamamın yeni sahibi olan Ermeni kadın, hamamı ilk defa halka açmıştır. Ancak 1940 yılında yine el değiştiren hamam, günümüzde sadece turistlere hizmet vermektedir.

corinne otel.1
Cihangir Corinne Hotel

Corinne Otel

Faik Paşa caddesindedir. Bu görkemli bina, 1’nci Milli Mimari Dönemin önemli ismi Mimar Kemaleddin Bey tarafından yapılmıştır. 1911-1913 yılları arasında, Evkaf Nezaretinin siparişiyle, 3’ncü Vakıf Hanı olarak inşa edilmiştir. Neo-klasik Osmanlı stilinin en iyi örneklerinden birisidir.

Bir dönem Osman Yağmurdereli tarafından film platosu olarak da kullanılmıştır. 1990’larda meşhur olan “Yılan Hikayesi” dizisinde Memolinin evi, Av mevsimi filminde Cem Yılmaz’ın evi olarak kullanılmıştır. 3’ncü Vakıf Hanın otel macerası, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından ihaleye çıkarıldığı 2011 yılında başlar.

Bina: 2 yıl boyunca çağdaş, modern ve lüks bir anlayışla tepeden tırnağa restore edilir. İlk yapılışının tam 100 yıl ardından, butik otel olarak açılır. Adını, yan sokakta yaşadığı sırada Atatürk ile mektuplaşan, milli mücadeleyi desteklediği ortaya çıkınca İngiliz baskısıyla İstanbul’u terk etmek zorunda kalan İtalyan opera sanatçısı Madam Corinne’den almıştır.

SOFU BABA TÜRBESİ

Mebusan Yokuşundadadır. Sofu Baba’nın Fatih Sultan Mehmet’in askerlerinden biri olduğu söylenir. Fetih sırasında şehit olmuştur. Evet, Sofu baba hakkında bazı rivayetler bulunmaktadır.

Bunlarda, genellikle Sofu Baba’nın askerlere yardım ettiği söylenir. Türbe günümüzde kapalıdır, anahtarı bölge esnafındadır, esnaftan anahtarı alınarak türbe ziyaret edilebiliyor.

Beyoğlu gezi rehberi.

 

İstanbul Teşvikiye

 

İstanbul Teşvikiye
 

TEŞVİKİYE

Tanzimat Fermanı ile, Padişah Abdülmecit tarafından yabancılara özel mülk edinme hakkı verilince; Sultan Abdülmecit, bu bölgede bir yerleşim oluşturulmasını istediği, benzer iki taş üzerine “Eser-i Avatıf-ı Mecidiye Mahalle-i Cedide Teşvikiye” yani “Abdülmecid’in karşılıksız iyilikseverliğinin eseri olan yeni Teşvikiye Mahallesi” yazısı bulunmaktadır.

Günümüzde bu iki taştan bir tanesi: Teşvikiye caddesi üzerinde eski Nişantaşı Karakolu yanındadır. Diğer taş ise: Rumeli ve Valikonağı caddesinin kesiştiği kavşakta bulunmaktadır.

İstanbul Teşvikiye
 

Semte bu ismin verilmesiyle ilgili olarak bir söylenti daha vardır. Şöyle ki, Sultan Abdülmecid, eskiden çayırlık olan ve askerlerin talim yapmak için geldikleri bu bölgeyi imara açmak için: cami, yol ve karakol yaptırarak yerleşime teşvik etmek istemiştir. Bu durumu etkileyen bir faktör de: Osmanlı ailesinin Topkapı Sarayından Dolmabahçe sarayına taşınmasıdır.

Evet, günümüzde Teşvikiye, İstanbul’un birçok ünlü semtine yürüme mesafesindedir. Nişantaşı, Beşiktaş, Osmanbey yürüme mesafesindedir. Levantenlerden kalma eski yapılarıyla göz doldurur. Teşvikiye caddesinde: 1920 ve 1930’lardan kalma oldukça ilginç ve güzel apartmanlar bulunmaktadır.  

İstanbul Teşvikiye
 

Bunlar arasında öne çıkanlar “Ralli Apartmanı”, “Belveder Apartmanı” ve “Maçka Palas” dır. Günümüzde burada bulunan tüm apartmanların alt katları kafe ve restoranlarla dolmuştur. Ayrıca semt oldukça yüksekte olduğundan, havası temizdir.

İstanbul Teşvikiye
 

Teşvikiye Camii

18’nci yüzyılda yani daha önce caminin bulunduğu yerde bir mescit vardır. Bu mescit 1794 yılında Sultan III Selim tarafından yaptırılmıştır. Padişahın gezileri sırasında namaz kılması için ahşaptan yapılan bir mescittir.

Ancak zamanla harap olunca 1853 yılında Padişah Abdülmecid tarafından cami yapılmıştır. Caminin mimarının Krkor Balyan olduğu tahmin edilmektedir.

Osmanlı mimarisinde batı etkilerinin görüldüğü son ve en güzel örneklerinden birisidir. Dış görünüşü, mimari estetik açısından bir konağa benzemektedir. Çünkü camiye kuzey cepheden bakıldığında, camiden ziyade dönemin resmi yapılarının karakteristik görüntüsü vardır.

İstanbul Teşvikiye
 

Günümüzde cami, Teşvikiye caddesine cephelidir. Cami bir avlu içinde inşa edilmiştir. Eğimli bir araziye yapıldığı için güney kesiminde bir alt yani bodrum katı vardır.

Caminin harim bölümü boyutları: 13 x 12 metredir. Kareye yakın dikdörtgen caminin içi padişah ve çevresine ayrılmış, giriş katında cemaatin geri kalanı için yer ayrılmıştır.

Teşvikiye Camii İçi

Özellikle caminin giriş cephesi ilginçtir. Çünkü klasik düzenlemenin dışında farklı bir şekilde tasarlanmıştır. Bu tasarım cinsi, Batı mimarisinde yaygın şekilde görülen “portik” düzenlemesidir. Girişte, başlıklı mermer sütunların taşıdığı bölümün üstünde: kemerle çevrili bölümün ortasında içinde bayrak ve kılıç olan tuğralı bir arma görülmektedir. Ana eksen üstünde bulunan iki kanatlı kapı, son cemaat yeri işlevini gören mekana açılır. Cami son olarak 1891 yılında Dolmabahçe ve Ortaköy camisiyle birlikte yenilenmiştir. Günümüzde cami, ünlü kişilerin cenaze namazlarının kılındığı bir protokol camisi haline gelmiştir.

 

Caminin bahçesindeki Nişantaşı

Caminin avlusunda iki tane nişan taşı bulunuyor. Bu taşlar, ok veya tüfekle atış yapıldığında bir rekor kırıldığında dikilirlerdi. Taşlardan birincisi tam kapı girişinde: Sultan III Selim tarafından 1790 yılında diktirilmiştir. Çünkü Sultan Selim 1620 gezden (yani adımdan) tüfekle bir su testisini vurmuştur. Taşlardan ikincisi ise, Sultan Mahmut tarafından 1811 yılında yapılan bir atışın anısına dikilmiştir. Tabii bu arada bir konudan söz etmek gerekir. Bu bölge 1789-1807 yılları arasında yani yerleşime açılmadan önce avlanma ve askerlerin talim sahası imiş.

İstanbul Teşvikiye
 

Şişli Bilim Merkezi

Teşvikiye caddesindedir. Burada: birçok farklı deney ünitesinde deneyler yapılabilmektedir. Ayrıca: sergiler, atölyeler, seminerler ve bilim şenlikleri düzenlenmektedir.

Beyoğlu gezisi.

Taksim Meydanı gezisi.

 

İstanbul Harbiye-Maçka

harbiye.genel.1
İstanbul Harbiye-Maçka

Harbiye semti ismini: burada 1841 yılında yapılan ve 1853 yılındaki yangında yanan ve ardından tekrar yapılan “Mekteb-i Harbiye” den almıştır. Mekteb-i Harbiye: Sultan II. Mahmut tarafından 1834 yılında kurulmuştur.

Bölgedeki sivil yerleşim: 1870 yılında Beyoğlu yangınından sonra, evsiz kalan gayrimüslimlerin burada inşa edilen kagir binalara taşınmasıyla başlamıştır. Bu dönemde burada yapılan zarif köşkler ve ahşap konaklar ardından yıkılarak günümüzdeki beton yığınları oluşmuştur.

istanbul radyo evi.1
İstanbul Harbiye-Maçka İstanbul Radyo Evi

İSTANBUL RADYO EVİ

1930’lu yıllara kadar Elmadağ’a olan kısımda: Pangaltı Ermeni Mezarlığı olarak isimlendirilen büyük bir mezarlık bulunuyormuş. İçinde bir okul ve ahşap Surp Krikor Lusaroviç kilisesinin de bulunduğu mezarlık, 1932 yılında kamulaştırıldı ve mezarlık kaldırıldı.

1949 yılında: Harbiye Orduevinin hemen yanına, 4 katlı “Türkiye Radyo ve Televizyon Binası” yaptırılmıştır. İstanbul Radyo evi: 19 Kasım 1949 tarihinde dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından açılarak hizmete girmiştir.

Toplamda 13 stüdyosu bulunan binada, tüm stüdyolar binanın iç kısmına bakacak şekilde konumlandırılmıştır. Tüm bina, içindeki tek seyircili stüdyo olan A Stüdyosu çevresinde yükseliyor. Binadaki bazı stüdyolar: Mesut Cemil, Nida Tüfekçi gibi TRT sanatçılarının isimleriyle anılıyor. Ankara Stüdyolar Dairesinden gelen mühendisler tarafından stüdyonun kullanımına özel hesaplar yapılarak duvarlara ses tutucular yerleştirilmiştir.

Avrupa’da ilk üç içinde olan binada, zamanlama da çok önemli ve bu yüzden özellikle koridorlarda ve stüdyo içlerinde sıkça dijital saatlere rastlanmaktadır. Son aldığım bir habere göre: Radyo evi, TRT tarafından satılacak, Birleşmiş Milletler veya bir otel olarak kullanılacakmış ki, kesinlikle doğru olduğunu düşünmüyorum, çünkü burası anıt niteliğinde bir yapıdır ve gerek binanın ve gerekse TRK mülkiyetinin korunmasının gerekliliğine inanıyorum. Buradan çıkarılan bir sonuç ta; okurların burayı en kısa zamanda ziyaret etmesidir, çünkü yakın zamanda belki de böyle bir imkan bulunmayacaktır.

askeri müze.00
İstanbul Harbiye-Maçka Harbiye Askeri Müze

HARBİYE ASKERİ MÜZESİ

Askeri Müze, ilk kurulduğunda “Aya İrini” de hizmet vermiştir. İstanbul’un fethinden sonra, Aya İrini kilisesi: değerli silah, araç ve gereçlerin toplandığı Cebehane olarak düzenlenmiştir. 1726 yılında Cebehane’deki tüm malzemeler, yeni bir düzen verilerek “Dar-ül Esliha” adıyla yeni bir kuruluşta toplanmıştır.

Aya İrini kilisesinde: 1846 yılında Tophane Müşiri Ahmet Fethi Paşanın girişimleriyle, revakların araları camekanla kapatılarak sergileme mekanları haline dönüştürülmüştür. Bu mekanların bir kısmında eski harp silah, araç ve gereçlerinden oluşan koleksiyonlar, diğer bölümlerinde ise arkeolojik eser koleksiyonları sergilenmiştir. Böylece: Türk müzeciliğinin temeli atılmıştır. Ahmet Fethi Paşanın ardından, Aya İrini’de bulunan bu koleksiyon: ilk defa “Müze” ismini alarak “Müzeyi Hümayun” olarak isimlendirilmiştir.

Ardından koleksiyondaki eser sayısı artınca, arkeolojik eserler, Çinili köşke taşınmış ve bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesinin temeli atılmıştır. 1940 yılına kadar Aya İrini’de faaliyetlerini sürdüren Askeri Müze, II. Dünya savaşının Türkiye’ye sıçrayabileceği düşünülerek bir süre kapatılmıştır. Savaş tehlikesinin ardından ise, 1949 yılında Maçta Silahhanesinde depolanan eserler 1959 yılından itibaren Harbiye Mektebi Jimnastikhanesi binasında yeniden sergilenmeye başlamıştır.

Ancak bu binanın zamanla askeri müze koleksiyonları için yetersiz kalması üzerine: 1966 yılından itibaren restorasyon çalışmaları sürdürülen eski Harbiye binasının Askeri Müze olarak kullanılmasına karar verilmiş ve 10 Şubat 1993 tarihinde yapılan düzenlemenin ardından ziyarete açılmıştır. Müze ve Kültür Merkezi olarak kullanılan yapı: 1966-1991 yılları arasında Prof. Dr. Nezih Eldem tarafından düzenlenmiştir.

askeri müze.atatürk sınıfı.1
İstanbul Harbiye-Maçka Harbiye Askeri Müze

Müze binası

Müzenin bulunduğu binada: daha önce “Mekteb-i Harbiye” bulunuyordu. Bina: 1864 yılında Sultan II. Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır. Mekteb-i Harbiye’nin en ünlü öğrencisi 1899-1905 yılları arasında burada okuyan “Mustafa Kemal Atatürk” tür ve okuduğu sınıf: orijinal haliyle korunmaktadır. Burada: Atatürk’ün okul fotoğrafları ve belgeleri sergilenmektedir.

Harbiye Mektebi: I. Dünya savaşının sonuna kadar eğitimi sürdürdü. Bu yıllarda öğrencilerin büyük bölümü “Milli Mücadele” ye katılmak için Anadolu’ya geçtiğinden kapandı ve 1923 yılında yeniden açıldı. Cumhuriyetin ilanından sonra, Harbiye, 1936 yılında Ankara’ya taşındı ve müzenin bulunduğu bina, bir süre çeşitli askeri birlikler tarafından karargah olarak kullanıldı. 1966 yılında ise, binanın tarihi ve mimari özellikleri korunarak bir askeri müzeye dönüştürülmesine karar verildi. 1993 yılında, Askeri Müze, burada ziyarete açıldı.

askeri müze.müzenin içi.1
İstanbul Harbiye-Maçka Harbiye Askeri Müze

askeri müze.müzenin içi.2
İstanbul Harbiye-Maçka Harbiye Askeri Müze

Müze koleksiyonları

Müzede zengin bir silah ve zırh koleksiyonu vardır. Müzenin koleksiyonundaki eser sayısı 55.000 civarında olup bunlardan 5.000 tanesi sergilenmektedir. Bunlar: dönemlerine ve konularına göre tasnif edilmiş ve gayet güzel bir şekilde sergilenmektedir.

Özellikle görmenizi önereceğim parçalar şunlardır: Kanuni Sultan Süleyman ve Yavuz Sultan Selim tarafından kullanılan kılıçlar, 1526 yılında Mohaç Savaşında yeniçerilerin kullandıkları davullar (timbal), Fatih Sultan Mehmet’in 1473 yılında yendiği Uzun Hasan’a ait zırh koleksiyonu, Jön Türklerden Talat Paşanın 1921 yılında öldürüldüğünde üzerinde bulunan kanlı gömlek, Sadrazam Mahmut Şevket Paşanın 1913 yılında öldürüldüğü arabası, Fatih’in İstanbul’u fethi sırasında, gemileri Haliç’e indirmesini gösteren maket, canlandırma sahneleri ve modeller ile, gemilerin Haliç’e indirilmesini önlemek için Sarayburnu-Kadıköy arasında gerilen zincirin bir parçası, Osmanlı padişahlarının savaşlarda kullandıkları muhteşem işlemeli otağlardır.

Müzede dikkati çekecek tablolar bulunuyor. Bunların çoğunluğu Harp Okulu öğrencileri tarafından yapılmıştır. Ayrıca yabancı konuklar tarafından, devlet başkanlarına ve komutanlara hediye edilen eserler de burada sergileniyor. Kara Harp Okulundaki spor faaliyetlerinde kazanılar kupalar da sergilenen objeler arasındadır. Özellikle kazanılan ilk basketbol kupası ilgi çekiyor.

askeri müze.mehter konseri.1
İstanbul Harbiye-Maçka Harbiye Askeri Müze

Müzenin Atatürk Salonunda, her gün “Mehter” in tarihçesinin anlatıldığı bir multivizyon gösterisi düzenlenir ve ardından saat: 15.00-16.00 arasında dünyanın en eski bandosu olan Mehter Takımı Konseri yapılır.

Müzenin salonlara göre yerleşim durumu

Giriş Salonu: burada sitenin maketi ve müze koleksiyonundan seçme bazı objelerin bulunduğu “Tanıtım Vitrini” bulunmaktadır.

Tanıtım Salonu: Burada: müzenin tarihi: 1846 yılından günümüze kadar olan süreç, çeşitli fotoğraflar ve belgelerle anlatılmaktadır.

Atıcı Silahlar Salonu: Bu salonda: okçuluk ve ok ile ilgili objeler sergilenmektedir. 17 ile 19’ncu yüzyıllar arasından kalan, Osmanlı yay ve okları, muhafazaları, hedefleri, yay germe araçları, ok yatakları, yayı gererken parmağa takılan objeler sergilenmektedir.

Binicilik Salonu: 19 ile 20’nci yüzyıllara ait, binicilikle ilgili malzemeler sergilenmektedir. Eyerler arasında: Türk, Alman ve İngiliz tipi eyerler görülebilir.

Fatih ve Yavuz Köşesi: Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim’in atlı mankenleri ve İstanbul’un fethinde Osmanlı gemilerinin karadan Haliç’e indirilmesini gösteren panoramik maket görülür. Ayrıca: Ateşli Silahlar Salonu, Top maketleri ve küçük çaplı top teşhir salonu, Somali-Bosna-Kosova iç güvenlik salonu, Askeri kıyafetler salonu, Bayrak ve sancaklar salonu, Çadırlar salonu, Şehitler galerisi, Meşrutiyet Salonu, I. Dünya savaşı salonu, Çanakkale savaşı salonu, Kurtuluş Savaşı Salonu olmak üzere, toplam 28 salon bulunmaktadır.

hasan rıza.1
İstanbul Harbiye-Maçka Harbiye Askeri Müze

Hasan Rıza

Askeri Müzede: savaş sahnelerinin bulunduğu çok sayıda tablo bulunmaktadır. Ama bunlardan en ilgi çekenleri: Hasan Rıza tarafından yapılmış 1526 yılı Mohaç Savaşı ve 1529 yılı Viyana kuşatması tablolarıdır. Ayrıca: 1899 yılında, tarih kitaplarında sıkça karşılaşılan, Fatih Sultan Mehmet’in Topkapı’dan İstanbul’a girişinin betimlendiği tabloda: Fatih’in bindiği kıratın hemen yanında, elinde tüfek olan yeniçeri muhafızı ise tabloyu yapan ressam Hasan Rıza’dır. Bu tabloda kendini resmederek gösterdiği espri anlayışı, Hasan Rızanın son derece renkli kişiliğinin de yansımasıdır.

Bunları yapan Hasan Rıza: Üsküdar doğumludur, Deniz Harp Okulunda okurken: son sınıfta okuldan gönüllü olarak ayrılmış ve 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına katılmıştır. Er olarak Rus sınırındaki bir alaya gönderilen ressama, savaşı yakından izleyip resimlemekle görevli İtalyan bir gazetecinin muhafızlığını yapması görevi verilir. Gazeteciden çok etkilenen Hasan Rıza, bir gün yaşlı gazetecinin kara kalem portresini yapıp kendisine gösterir.

İtalyan gazeteci çok şaşırır ve aralarında başlayan dostluk, savaş sonrasında da devam eder. Savaştan sonra, Heybeliada’daki okuluna dönen Hasan Rıza, aynı adada yaşamakta olan İtalyan gazeteciyi sık sık ziyaret ederek resim konusundaki bilgisini arttırır. Ardından İtalyan gazetecinin teşvikiyle İtalya’ya gider. 10 yıl süresince, çeşitli resim atölyelerinde eğitim görür. Sonra Mısır’a geçer ve orada da 2 yıl eğitim görür. Ardından Türkiye’ye döner ve kendisini tamamen resme verebilmek için, Edirne Karaağaç’ta bir atölye kurar.

Ünlü kişilerin portrelerini ve tarihi olayları anlatan tablolarının çoğunu, Karaağaç’taki sakin ortamda resmeder. Özellikle, Osmanlı tarihindeki önemli olay ve savaşları betimlediği tablolardan oluşan bir seri yapmak için kolları sıvar. Konusunu tarihten alan çok sayıda tablo, kısa sürede ustalıkla tamamlanır. Ancak bu seriden günümüze çok az sayıda tablo ulaşabilmiştir.

1’nci Balkan savaşı sırasında, 1912 yılında Edirne Hastanesinde çalışmıştır. Bulgarlar, Edirne şehrine girdiklerinde, eserlerini kurtarabilmek için evine dönmeye çalışırken öldürülmüştür. Ardından atölyesindeki resimlerin bir kısmı parçalanır ve yağmalanır. Bazıları Sofya’ya götürülür. Daha sonra birkaç eseri Viyana Müzesinde ortaya çıkar. Kurtulabilen eserlerinin bazıları İstanbul’a getirilir. Günümüze kadar ulaşan eserlerinden bazıları “Viyana Müzesi” nde sergilenmektedir.

notre dame de sion.000
İstanbul Harbiye-Maçka Notre Dame De Sion

NOTRE DAME DE SİON

Radyo evinin karşısındadır.

7 Ekim 1856 tarihinde, İstanbul’a gelen 11 rahibe: Pangaltı semtinde, adını yanında bulunan kiliseden alan ve o güne kadar “Filles de la Charite” ler tarafından idare edilen “Maison du Saint-Esprit” adlı yatılı okulun yönetimini devralmış ve böylece 27 Kasım 1856 tarihinde, Notre Dame de Sion yatılı okulu: ülkemizde resmen açılan ilk kız lisesi olmuştur. Adının anlamı “Sion’un Meryemi” dir.

Önceleri sadece yatılı Hıristiyan öğrenciler kabul edilmiş bir dönem sonra ise Yahudi öğrenciler de alınmaya başlamıştır. 1863 yılında ise İmparatorluğun önde gelenlerinin teklifi sonucu, Padişahın onayı ile Müslüman kız öğrenciler de alınmaya başlamıştır. Böylece: farklı dinlerden ve ortamlardan gelen öğrenciler, bir çatı altında başkalarına saygı, farklılıklara açık olmayı ve hoşgörüyü öğrenmişlerdir.

1’nci Dünya savaşı sırasında, Fransız rahibelerin ülkeyi terk etmeleri üzerine okul kapanmış, önce Mühendislik okulu ve daha sonra ise rahibelerin çalıştığı bir hastane olarak kullanılmıştır. 1919 yılında tekrar açılan okul, Cumhuriyetin kurulmasıyla Türk Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır.

Atatürk’ün 3 manevi kızı (Rukiye, Nebile, Afet) da burada eğitim görmüştür. Küçük yaşta anne ve babasını kaybeden Çalıkuşu romanındaki Feride de burada okumuştur.

Zamanla toplumun tüm kesimlerinden, gündüzlü öğrenciler de kabul edilmeye başlamıştır. İlkokul bölümü 1971 yılında, yatılı kısmı 1972 yılında kapanmıştır. Rahibeler görevlerine devam etmesine rağmen, okula 1989 yılında laik bir müdür getirilmiştir. 1996-1997 öğretim yılında ise, 140 yıl Kız Lisesi olarak eğitim veren okul, karma eğitime geçmiş ve erkek öğrenciler kabul edilmeye başlanmıştır.

Gelelim günümüze, çok güzel mimarisi bulunan okulun, muhteşem bir de konser salonu bulunuyor. Burada birçok klasik müzik konseri düzenleniyor.

st esprit kilisesi.1
İstanbul Harbiye-Maçka St Esprit Kilisesi-Katedrali

St Esprit kilisesi-Katedrali

İstanbul’da Latin cemaatinin en önemli yapısı, okulun hemen arkasında, Türk dostu olması nedeniyle “Papa Roncali” isim verilen sokaktaki “St Espirit Kilisesi”; 1845 yılında: İstanbul şehrinde Papa’nın temsilcisi olan Hillereau tarafından İtalyan mimar Guiseppe Fossati tarafından yapılmıştır. Mimar Fossati: başta Rus elçiliği olmak üzere, Hollanda Konsolosluğu ve Galata’da bulunan San Paulo Pietro Kilisesinin de bulunduğu pek çok bina inşa etmiştir.

O yıllarda bu bölgede: 1837 yılında inşa edilen Ermeni Katolik Surp Agop Hastanesi, 1838 yılında inşa edilen Artigiana Düşkünler Evi bulunuyordu ve kilise, bölgenin üçüncü önemli yapısı oldu. Kilisenin buraya gelmesiyle, cemaat de çevresine toplanmaya başladı. Yani: St Esprit kilisesi, Taksim’in ötesinin yerleşime açılmasında önemli rol oynadı. Ama öncesinde, kiliseyi yaptıran ruhani lider Hillerau: ıssız bir yerde kilise kurdurmak istemesi nedeniyle eleştirilmişti.

Cephesi: Norte Dame ve Sion Fransız Lisesi tarafından kapatılmıştır. Çünkü ilk yapılan bina kompleksinin papaz semineri için tasarlanmış kısmı, günümüzde Notre Dame de Sion Lisesi olarak kullanılmaktadır.

Kilisenin en etkileyici bölümü, kilise yaptırılırken: Saint Esprit’e inananların defni için bir de yer altı mezarlığı hazırlanmıştır. 1927 yılına kadar defin işlemleri sürdürülen yer altı mezarlığında, Osmanlı Sarayının ünlü müzisyeni ve aynı zamanda Mızıka-yı Hümayun kurucusu Giuseppe Donizetti’nin ve kilisenin kurucusu Hillereau ve İstanbul Latin cemaatinin pek çok üyesinin mezarları bulunmaktadır.

Mezarlığa gitmek için, önce karanlık koridorlardan geçerek aşağıya inmek gerekiyor. Bu koridorlar, sonsuza dek bitmeyecek, dünya böyle dar ve uzun yollardan ibaret kalacak gibi iken, karşıya bir kapı çıkar. Arkasından: havaya: neme ve çürümüşlüğe benzeyen bir koku karışır. Sağ bölümde: mermer bir katafalk üzerinde bir büst görülür. Bu mermer büst: boş gözlerle, ölülerin arkalarında bıraktıklarını ve varlıklarını kazımak için hayata kazımaya çalıştıkları izleri seyrediyor gibidir. Altında “Francesco Della Suda” yazılıdır.

Diğer ismi Faik Paşa olan bu kişi: Sultan Abdülaziz döneminin ünlü eczacısıdır. Bugünkü İstiklal caddesinin birkaç yerinde eczaneleri vardı. Paşanın büstünün hemen çaprazında: Cenova kökenli Parma ailesinin aile mezarlığı vardır. Yukarıda söz ettiğim gibi, Donizetti Paşa’da burada gömülüdür ve katafalkının önünde portresi durur. Mezarlıkta: St Esprit’in kurucusu Hillereau ve 40 kadar rahibenin mezarları da bulunuyor.

Ancak depremlerde yıkılan orijinal yapı, 1864 yılındaki depremde çatısı adeta yıkılacak gibi çatırdayınca kilisenin tekrar yapılmasına karar verildi. Bu kez mimar Pierre Vitalis idi. Ancak bu inşa döneminde kolera salgını başladı ve mimar Vitalis, hastalıktan korkarak Büyük Ada’ya kaçtı. Bunun üstüne, binanın mimarlığı da papaz Antoine Giorgiovitc’e kaldı. Bitirilen kilise, 1876 yılında katedral ilan edilerek ibadete açıldı.

1922 yılında, İtalya’daki Fermo şehrinde dökülmüş 3 yeni çan eklendi. 1980 yılında, kilisenin içindeki bütün resimler yenilendi.

Barok üslubuna yakın özellikler gösteren yapı, üç nefli, dikdörtgen bazilikal planlı yapı: beşik çatı ile örtülüdür. Kilisenin ana girişindeki iki sütun, orgun bulunduğu galeriyi taşır. Altı sütundan oluşan, iki diziyle, mekan üçe ayrılır. Sağdaki, dördüncü sütun üzerinde vaaz kürsüsü bulunur. Sağdaki nef “Altınağızlı Aziz Hrisostomos” a adanmıştır. Vaftiz Şapeli de, buradadır. Sunak bölümü, son derece görkemlidir.

Batı cephesinin iç kısmında Papa XVI. Benedictus’un İstanbul ziyareti içi hazırlanan madalyonun çok büyük boyutlarda bir kopyası, hatıra levhası olarak yerleştirilmiştir.

Kilisenin avlusunda: barışçıl olarak bilinen Papa XV. Benedictus heykeli bulunmaktadır. Heykelin kaidesi Medici ve heykelin kendisi Quattrini tarafından yapılmıştır. Üzerinde makamının kıyafetleri olan Papa, sol elinde adil barışı simgeleyen bir kağıt rulosu tutmaktadır. Sağ elini ise, kutsamak için kalabalıklara uzatmıştır. Heykelin açılışına 1921 yılında Şehzade Abdülmecit’de katılmıştır.

Okulun arkasında ise Vatikan Konsolosluğu bulunur. Zaten uzun süre bakımsız kalan kilise, Vatikan temsilcisi Marovitch’in üstün çabaları sonucu temizlenmiştir.

notre dame şapeli.1
İstanbul Harbiye-Maçka Notre Dame de Sion Şapeli

Notre Dame de Sion Şapeli

Bu küçük kilise yani şapel: 1856 yılında kurulan okulun iç avlusunda, 1905 yılında inşa edilmiştir. Çünkü eskiden okulda öğretim elemanı ve görevli olarak çok sayıda rahibe bulunuyordu. Şapel, bu rahibeler ve okuldaki Hıristiyan öğrencilerin ibadet etmesi için yapılmıştır. Ancak rahibeler ve Hıristiyan öğrencilerin sayısı azalınca, şapel atıl kalmış ve 20 yıl önce kapatılmıştır.

Okulunun kuruluşunun 150’nci yılına denk gelen 2009 yılında restore edilmiştir. 20 yıldır kaderine terk edilmiş yapı onarıldı, salon ve sahne düzenlendi, sonra tavana geçildi, gotik tarzın zarif örneklerinden biri olan tavanı, ikinci bir sahne olarak kullanılması düşünüldü. Bunun için de tavanı rengarenk led ışıklandırmayla donatıldı.

Böylece, ortaya Türkiye’de türünün tek örneği olan bir dekorasyon çıktı. Günümüzde 150 yıllık bu şapel: 558 kişi kapasiteli konser ve tiyatro salonu olarak kullanılmaktadır. Burada düzenlenen konserlere, özellikle İstanbul’da yaşayan yabancılar rağbet etmektedir.

hilton oteli.1
İstanbul Harbiye-Maçka İstanbul Hilton Oteli

İSTANBUL HİLTON OTELİ

1955 yılında açılmıştır. İstanbul ve Türkiye’nin ilk 5 yıldızlı otelidir. Şehrin ana yerleşimini belirleyen Prost planına göre, park olarak belirlenen alana yapılmıştır. Otel Emekli Sandığı tarafından, Amerikalı bir mimarlar gurubunun Sedad Hakkı Eldem kontrolünde hazırladığı tasarıma göre yapılmıştır. Dikdörtgen prizması şeklindeki otelin boyutları, 21 x 100 metredir.

Çevresi boş olması nedeniyle adeta şehri ve boğazı kucaklayan konumdadır. Otel, yapımının ardından büyük ilgi görmüş ve birkaç yıl sonra genişletilerek kullanılmaya başlamıştır. İlk önce 278 odası bulunurken bu genişletmenin ardından 1966 yılında otele 150 oda daha eklenmiştir. Günümüzde oda sayısı 499 adettir.

Otelin yapımıyla ilgili bir söylentiden söz etmek istiyorum. II. Dünya savaşında, savaştan kaçarak İstanbul’a sığınan Macar güzeli Zsa Zsa Gabor: büyük bir İstanbul hayranı olarak 1942 yılında evlendiği Conrad Hilton’a şehri anlatmış ve o dönemde pek popüler olmayan, Avrupa şehirleri dururken İstanbul şehrine Hilton oteli açılmıştır. Yani, buraya Hilton otelinin açılması, bir aşkın eseridir. İstanbul Hilton, Hilton oteller zincirinin Amerika dışında dünyadaki 3’ncü otelidir.

cemiz topuzlu.0
İstanbul Harbiye-Maçka Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu

CEMİL TOPUZLU AÇIK HAVA TİYATROSU

Harbiye semtinde, Dolmabahçe vadisinde, İstanbul Hilton oteliyle Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı arasındadır. Şehircilik uzmanı Henry Prost’un 1930’larda yaptığı şehircilik imar planında yer almıştır. 1946-1947 yılları arasında inşa edilmiştir. Mimarlar Nihat Yücel ve Nahit Uysal’dır. Vali ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar tarafından temeli atılmıştır. Tiyatro ismini: 1912-1920 yılları arasında İstanbul Belediye Başkanlığı yapmış ve daha da önemlisi Türkiye’de modern cerrahinin ve Tıp Fakültesinin kurucusu olan Cemiz Topuzlu’dan alır.

Tiyatroya bu isim, 1958 yılında verilmiştir. Tüm eksiklikleri tamamlanarak, 1950 yılında hizmete girmiştir. Cephe kaplamaları için: küfeki ve Uzunköprü taşı karıştırılarak renk nüansı sağlanmıştır. Döşemeleri Uzunköprü taşından yapılmıştır. Sahne 200-300 sanatçının serbest hareket edebileceği kadar büyüktür. Geçit ve kapılar, sahnenin birden boşalmasını sağlayacak şekilde düzenlenmiştir.

Açık hava tiyatrosu, yaklaşık 4000 seyirci kapasitelidir ve İstanbul şehrinin en büyük açık hava tiyatrosudur. Ancak burada genellikle konserler düzenlenir. Gelelim tiyatro hakkındaki son duyumlara: bir dönem, tiyatronun üstünün açılır kapanır tavan yapılacağı söyleniyordu. Hatta: 2020 Olimpiyat oyunlarına aday olan İstanbul şehrini incelemeye gelen Olimpiyat uzmanları, burayı gördüklerinde çok beğenirler ve üstünün kapatılması durumunda, halter yarışmalarının burada yapılabileceğini bildirirler.

Hemen ardından, buranın yıkılıp yeniden yapılması için tüm izinler alınır. 2012 yılından sonra aradan 4 yıl geçince, Olimpiyat olasılığı da kalmamasına rağmen, buranın tamamen yıkılacağı ve yerine daha modern ve 7000 seyirci kapasiteli bir salon yapılacağı söyleniyor. Elbette: zaman içinde hasar gören, kullanımı zor ve tehlikeli hale gelen, yetersiz kalan tesislerin yıkılıp yenilerinin yapılması olağandır ama bence, burası yıkılmamalı, sadece onarım yapılarak kullanım sıkıntısı yaşanan yerleri yenilenmeli, kapalı bir salon yapılmak isteniyorsa, şehrin başka bir yerine yapılmalıdır. Evet, sizler gidip burayı gördüğünüzde, hangi görüşü destekleyecek gözle bakacaksınız bilmiyorum, ama bir ihtimal, yıkılıp yerine başka bir tesis kurulursa, işte bu sorunun cevabı çok net değil?

lütfi kırdar.000
İstanbul Harbiye-Maçka Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı

LÜTFİ KIRDAR KONGRE VE SERGİ SARAYI

Prost planı uyarınca: kapalı salon, spor karşılaşmaları ve açılacak sergiler için yaptırılan Spor ve Sergi Sarayı olarak planlanmış ve 1948 yılında Vietti Violi, Şinasi Şahingiray ve Fazıl Aysu tarafından hazırlanan projeye göre yapılmıştır.

7000 seyirci kapasiteli salon: uzun yıllar boyunca İstanbul halkına konser, sergi ve sempozyumların düzenlenmesinde hizmet etmiş ve ardından: 1995-1996 yılları arasında yenilenerek “Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı” olarak hizmete açılmıştır. Lütfi Kırdar: 1940’lı yıllarda İstanbul Vali ve Belediye Başkanıdır. Yeni düzenlenen kongre merkezi: Haziran 1996 tarihindeki “Habitat II Konferansı” ile hizmete açılmıştır. 3 binadan oluşmaktadır.

Ana Bina: Toplam 45 salonun, 27 tanesi buradadır. Birçok farklı organizasyon için tasarlanmış, farklı kapasitedeki salonları, geniş ve gün ışığı alan fuayesi, son teknolojiye sahip teknik donanımı ile her türlü ihtiyacı ve talebi karşılayacak kapasitededir. 20.000 kişiye kadar olan organizasyonlarda, beş yıldızlı yiyecek ve içecek hizmetini, uluslar arası standartlarda vermektedir. İstanbul’un en gözde mutfağına sahip olan A la Carte restoranı, Boğaziçi Borsa Restoranı da buradadır.

Rumeli Binası: İki kattan oluşur, 7000 metre karelik toplam alanı, gün ışığı alan fuayeleri, bölünebilir salonları ve kendine ait girişi ile tek başına ya da Ana bina ile birlikte kullanılmaktadır. Burası daha çok bir fuar ve sergi mekanı olarak kullanılmaktadır. Tek başına kullanılacağı gibi, Ana bina ile birlikte de ikinci bir girişle bağlandığı için kullanılabilir. 2000 yılında hizmete giren burası, İstanbul’un en büyük balo salonu unvanına sahiptir.

Maçka Terası: İstanbul’un benzersiz boğaz manzarasına ek olarak, seçkin menü seçenekleri ile akşam yemekleri, kokteyller, düğünler ve diğer açık hava etkinlikleri için ideal ortam sunar.

Günümüzde, boğaz manzaralı ve gün ışığı alan salonları, İstanbul’un şık restoranlarının, lüks mağazalarının ve modanın kesiştiği noktadaki konumu ile kongrelerden fuarlara, konserlerden sergilere, her çeşit etkinliğe ev sahipliği yapabilecek kapasitededir.

Son bir not: İstanbul Lütfi Kırdar Uluslar arası Kongre ve Sergi Sarayı: dünyada sadece 28 kongre merkezinin sahip olduğu “AIPC Kalite Standartları Ödülü”nü 2015 yılında kazandı. Bu ödüle layık görülen, ülkemizdeki tek kongre merkezidir. Bağımsız denetim tarafından incelenen saray: müşteri hizmetleri, tesislerin kalitesi, koruma ve güvenlik gibi toplam 10 farklı kategoride yer alan standartlarını, sertifika ile tescillendirerek bu ödülü almaya hak kazandı.

istanbul kongre merkezi.1
İstanbul Harbiye-Maçka İstanbul Kongre Merkezi-ICC

İSTANBUL KONGRE MERKEZİ-ICC

Eski Harbiye Tiyatrosu ile Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosunun arasındaki bölgeden geçen Taşocağı caddesinin yer altına alınmasıyla kazanılan geniş alanda: önemli bir kısmı yer altında bulunan kongre merkezi, 2009 yılında hizmete girmiştir.

8 katlı merkezde: uluslar arası kongre, etkinlik, sergi, zirve, toplantı ve gösteriler düzenlenmektedir. Binada 3500 kişilik çok amaçlı kongre salonu ile birlikte, 15 tane farklı büyüklükte toplantı salonu, çeviri kabinleri, canlı yayın odaları, ışık ve ses odaları, çok sayıda ofis, yeme içme alanları, mutfaklar, baskı merkezleri, sağlık merkezleri, basın ve halkla ilişkiler odaları ve sanatçı odaları bulunur. Bu yapı nedeniyle, Açık Hava Tiyatrosunun önünde bulunan alan, araç trafiğine kapatılarak yayalaştırılmıştır. Burada 485 metre tünel ve 772 metre servis yolu yapılmıştır.

cemal reşit rey.1
İstanbul Harbiye-Maçka Cemal Reşit Rey Konser Salonu-CRR

CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU-CRR

Cemal Reşit Rey: çok sesli müziğin öncülerindendir. Besteciliği yanında eğitimci, piyanist, orkestra yöneticisi ve İstanbul Şehir Orkestralarının kurucusu olarak Türk müzik tarihine geçmiştir. Halk türküleri ve oyun havalarını armonize ederek, ilk çok seslilik örneklerini sunmuştur. 1982 yılında “Devlet Sanatçısı” unvanını alan Rey, 1985 yılında ölümüne kadar İstanbul Devlet Konservatuvarında kompozisyon öğretmenliği yapmıştır.

Gelelim konser salonuna:

İstanbul şehrinde, özellikle konserler için tasarlanmış ilk yapıdır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılmış ve 1989 yılında hizmete açılmıştır. Giriş ve üst fuayenin oditoryumundaki ahşap kaplamalarda, cephe vitraylarında, asma tavanda, ana merdiven korkuluklarında, fuaye aplikleri ve benzer alanlarda, 13’ncü yüzyıl Selçuklu bezeme sanatından esinlenilerek geometrik desenler kullanılmıştır.

915 kişilik seyirci kapasitesiyle İstanbul’un klasik müzik anlamında tek konser salonudur. Sahne: 17 x 7 metre boyutlarındadır. Sahnenin önünde, orkestra çukuru bulunmaktadır. Akustiği, modern teknik donanımları ile konserler ve çeşitli kültür sanat etkinliklerine ev sahipliği yapmaktadır.

harbiye orduevi.1
İstanbul Harbiye-Maçka Harbiye Orduevi

HARBİYE ORDUEVİ

Hilton ve Harbiye Askeri Müzesinin yakınındadır. İstanbul’da bulunan orduevlerinden en büyük olanıdır. Harbiye Orduevi: daha önce bu yakınlarda bulunan eski Mekteb-i Harbiye binasının bir bölümünde hizmet veriyordu. Bu binanın yapılmasıyla Mekteb-i Harbiye binası, Askeri Müze olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Mevcut bina, 1981 yılında tamamlanmıştır ve 21 katlıdır. Buradan prosedür gereği sadece subaylar, emekli subaylar ve aileleri yararlanmaktadır. Çünkü: bu durum her ne kadar bazı çevreler tarafından tenkit edilse de, unutulmamalıdır ki, buranın belli bir kapasitesi vardır ve bu kapasite zaten genellikle yeterli olmamaktadır. Ben bir askeri şahıs olarak, birkaç kez burada kalmak üzere müracaat ettiğimde “yer yok” kelimesini sık duydum.

Bunun bir sebebi de burada: dış ülkelerden gelen askeri heyetlerin kalmasıdır. Yani: Nijerya, Gana, Mozambik ordusu askeri şahısları ülkemizi ziyarete geldiklerinde, burada misafir edilmektedirler. Çünkü, burası gerçekten güzel ve modern bir tesistir ve özellikle boğaz manzarası her şeyden güzeldir. Fiyatlar ise, bazı çevrelerin dillendirdiği kadar ucuz değildir. Çünkü bir süre önce orduevlerinden askerlerin büyük bölümünün çekilmesi nedeniyle kadrolar sivil personelle doldurulmuş ve orduevlerinin tüm giderlerinin kendileri tarafından karşılanmasıyla ilgili sisteme geçilmiştir ve böylece bu giderlerin tümü, burada verilen hizmetlere yansıtılmaktadır, yani fiyatlar söylenildiği kadar ucuz değildir.

Son bir not: Burası gerçekten çok güzel ve dışarıdan görenler tarafından imreniliyor ve hatta kıskanılıyor. Ama unutmamak gerekir ki burada kalan insanların birçoğu, buraya gelmeden önce ülkemizin birçok mahrumiyet yerinde, hatta imrenenlerin haritada yerini gösteremeyeceği yerlerde görev yapmışlar, yaşamışlar ve hatta aileleri, çocukları da yaşamıştır, yani burası o kişilere bir hak olarak değerlendirilmelidir.

maçka.genel maçka caddesi.1
İstanbul Harbiye-Maçka

MAÇKA SEMTİ

Maçka, İstanbul’un nezih semtlerinden biridir. Nişantaşı-Teşvikiye hattının ucunda, Dolmabahçe Sarayının üst kısmına gelen tepededir. Maçka isminin, Rumcada “Matsouka” dan geldiği düşünülür. Bu kelime, Latince “Maxuca” yani “kalın sopa” demektir ve Rumcaya çevrilmiştir.

Semtin ismine ait bir diğer söylentiye göre ise, buradaki Nişantaşı ile ilgili olan “Maçugah” ın Nişantası kelimesinden geldiğidir. Semtin isminin Maçka olmasının bir diğer sebebi ise: Trabzon’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından, Trabzon şehir merkezindeki halkın büyük bölümü buraya yerleştirilmiştir.

Maçka Parkı:

Parkın resmi ismi “Maçka Demokrasi Parkı” dır. Park: Dolmabahçe-Maçka-Nişantaşı-Harbiye arasında geniş bir bölgeye yayılmıştır. Özellikle hafta sonlarında şehir kalabalığından kaçmak isteyenler tarafından tercih edilmektedir. Parkın içinde: kafeler, süs havuzu ve spor alanları ile çocuk oyun alanları vardır. Ayrıca yine park alanı içinde: Maçka-Taşkışla teleferik hattı ve Küçükçiftlik parkı bulunmaktadır.

İstanbul Harbiye-Maçka Telerferiği

Maçka teleferiği

1993 yılında hizmete giren teleferik hattı: Taşkışla ve Maçka arasında hizmet vermektedir. Demokrasi parkı ve Beyoğlu evlendirme dairesinin üstünden geçer. Hat uzunluğu 347 metredir. 2 istasyon vardır. Sefer süresi 3.5 dakikadır. Teleferiği kullanırsanız, İstanbul’un güzel manzarasını izleyebilirsiniz.

Küçükçiftlik Parkı:

Burada ünlü sanatçılar konser veriyorlar.

maçka palas.1
İstanbul Harbiye-Maçka Palas

Maçka Palas

Maçka caddesindedir.

Yapı: 1922 yılında Osmanlı imparatorluğunda demir yolu müteahhitliği yapan Vincenzo Calvano tarafından, İtalyan mimar Giulio Mongeri’ye yanan Münire Sultan Sarayı’nın yerine yaptırılmıştır. Söylentilere göre: Calvano: Edirne’de çalıştığı sırada bir kömür madeni bulur. Buradan çıkardığı kömürleri, işgal yıllarında İtalyan gemilerine satar ve çuvallarla altın kazanır ve bu binayı, o para ile yaptırır. Burayı seçmesinin en büyük sebebi: o yıllarda tam karşıda inşa edilmekte olan İtalyan Büyükelçilik binasıdır.

Çünkü bu binanın yapılış amacı: İtalyan elçiliğinde çalışanlara kiralamaktır. Ancak İtalyan elçiliğinin Ankara’ya taşınmasıyla birlikte bu plan uygulanamamıştır. İtalyan elçiliği olarak kullanılan bina, günümüzde Maçka Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi olarak kullanılmaktadır. Calvano: bulduğu yaratıcı yöntemlerle, inşaatı çok hızlandırır ve binayı çok kısa sürede (11 ay) 1922 yılında bitirir. Burada kalan ünlü kişiler arasında: eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, romancı Kerime Nadir, Galatasaray kalecisi Turgay Şeren sayılabilir. Duvardaki plaket ise, şair Abdülhak Hamit Tarhan’ın, 1937 yılında burada yaşaması anısına konulmuştur. Bu plakette “Ünlü şair Abdülhak Hamit Tarhan, 11 yıl oturduğu bu dairede gözlerini kapadı. 13 Nisan 1937” yazılıdır.

Vincenzo Calvano: 1967 yılında ölünce, Maçka Palas’ın idaresi oğlu Achille Calvano tarafından devir alınır. Ancak oğlu bina ile fazla ilgilenmez ve giderek bina yıpranır. İlk olarak Necmi Rıza Çiçekçi Dükkanı açılır. 1972 yılında, arka bahçe ve tenis kortu satılır ve buraya bir apartman inşa edilir. Tenis kortu otopark olur. 1978 yılından sonra iyice harap olan binayı 1994 yılında özel bir Holding satın alır.

64 daire kısa sürede boşaltılır ve 1996 yılında restorasyona başlanır. 1997 yılında zemin katlar dükkan, üst katlar ofis olarak hizmete alınır. Üst katlar daha sonra otele çevrilir ve otelin işletmesini özel bir şirket üstlenir. Evet, bu oldukça sade ve ciddi görünümlü yapı, günümüzde son derece lüks bir otele ev sahipliği yapmaktadır.

teknik ve anadolu meslek lisesi.1
İstanbul Harbiye-Maçka Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi

Maçka Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi

Maçka Palas’ın hemen karşısındadır. Mimar Giulio Mongeri tarafından 1920 yılında İtalyan Sefareti olarak tasarlanmış, neo-rönesans türünde bir yapıdır. Bu yapının, Maçka kışlasına yakın olması nedeniyle,  dönemin Padişahı tarafından sefaret olarak kullanılmasına izin verilmediği söylenir.

Diğer bir söylentiye göre: I. Dünya savaşının çıkmasıyla yarım kalan bina, zaman içinde hasar görmüş ve savaştan sonra İtalyanlar, konsolosluklarını Beyoğlu’nda bulunan eski Venedik Sarayında açmayı tercih etmişlerdir. Böylece: Mongeri tarafından yapılan yapı, bir süre tütün deposu olarak kullanılmış ve 1970’li yıllarda ise, restore edilerek okula dönüştürülmüştür.

Milli Reassürans Binası

Maçka Palas’a yakın bu bina, 1990’larda yapılmıştır. Mimarları Şandor Hadi ve Sevinç Hadi’dir. Cumhuriyet dönemi mimarlığının en başarılı ve modern eserlerinden birisidir. Mimarlar: binayı Maçka caddesinden geriye çekip, önünde halkın kullanımına açık olan güzel bir plaza yaratmışlardır. Ancak yapı komşusu Maçka Palas ile uyum sağlamamaktadır.

Kıyık Pastanesi

Maçka Palas’ın hemen karşısındaki bu mekan Rum vatandaşlarımız tarafından işletilmektedir. Temizliği ve ürünlerinin lezzetiyle ünlüdür.

Şenlik Dede Camii

Vişnezade Mahallesinde Şenlik Dede sokaktadır. Maçka Mescidi veya Maçka Teknesi olarak da bilinir. Burası bir Şabani tekkesidir. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, muhtemelen 1680 tarihinde yapılmıştır. Tuğlada yapılmış minaresinin kitabesi ise, yapım tarihi olarak 1799 yılını gösterir. Tek şerefelidir ve mermer şerefe korkuluklarında yıldız kabartmaları bulunur. Ayvansaraylı Hafız Hüseyin Efendi’nin yazılarına göre, caminin banisi: Kastamonulu Şeyh Mustafa Efendidir.

Şenlik Dede isminin kaynağı meçhuldür. Hatta yine bir söylentiye göre, bina: Valide Sultan’a aittir ve sonradan Şenlik Dede Efendi tarafından camiye çevrilmiştir. Bina: düz bir platform elde etmek için, günümüzde imam evi olarak kullanılan bir alt yapı üzerine yapılmıştır. Binanın içi 8 pencere ile gün ışığı alır, bunlardan 3 pencere uzun duvarlarda, 2 pencere kıble duvarındadır.

Camiyi yaptıran “Şenlik Dede” nin mezarı: caminin son cemaat yerinden aşağıya inen, taş merdivenli dar bir hücrenin içindedir. Kapısındaki kitabeye göre, 1898 yılında yenilenmiştir.

Armani Maçka Rezidans Evleri

Hüsrev Gerede caddesinde bulunan bunlar 170 daireden oluşmaktadır. Evlerin projesinde: güneşlenme terasları, spa, açık ve kapalı yüzme havuzları, Türk hamamı, spor salonları, sauna ve çocuk oyun alanları bulunuyor.

teşvikiye.genel.1
İstanbul Harbiye-Maçka Teşvikiye

TEŞVİKİYE SEMTİ

Maçka’nın kuzeyinde kalan yer “Teşvikiye” semti olarak bilinir. Bu semt, günümüzde Türkiye’nin en zenginlerinin yaşadığı semt olarak bilinir.

Burada: ilk yerleşim 18’nci yüzyılın sonlarına doğru Sultan III. Selim döneminde başlamıştır. Ancak semtin ve çevresinin asıl önemi: Sultan Abdülmecit zamanında yükselir. Dolmabahçe Sarayını yaptıran padişah, Nişantaşı ve çevresinde yollar açtırarak, konaklar yaptırarak halkı orada ev yaptırmaya teşvik etmiştir. Günümüzde Nişantaşı Karakolu yanında, Valikonağı Caddesinin köşesinde bulunan ve “Eser-i Avatıf-ı Mecidiye-Mahalle-i Cedide-i Teşvikiye” (anlamı: Abdülhamit’in karşılıksız iyilikseverliğinin eseri Teşvikiye mahallesi) yazılı kitabeler bunu kanıtlamaktadır. Yani: burada bir mahalle kurulması, Padişah tarafından teşvik edilmiştir. Sultan III. Selim döneminde (1789-1807) bir avlanma ve nişan sahası olarak kullanılan anıt, günümüzde Teşvikiye camisinin avlusundadır.

teşvikiye camii.0
İstanbul Harbiye-Maçka Teşvikiye Camii

TEŞVİKİYE CAMİİ

Caminin bulunduğu yerde yani “Haseki Tarlası” denen mevkide, daha önce 1794 yılında Sultan III. Selim tarafından yaptırılan bir mescit bulunmaktaydı.

Ancak zamanla harabe haline gelen bu mescit yıkılmış ve yerine 1853 yılında Sultan Abdülmecit tarafından günümüzde görülen cami yaptırılmıştır. Yapı: küçük kubbesi, tek minaresi ve zarif merkez revağı ile dikkat çeker. Avluda: iki orijinal nişan taşı bulunur. Bunlar günümüzde İstanbul şehrindeki 55 nişan taşından iki tanesidir. Bunların üzerinde, Osmanlı yazıtları görülür. Birinin tarihi Sultan III. Selim dönemine ve diğerinin tarihi ise Sultan II. Mahmut dönemine aittir. Sultan III. Selim ve Sultan II. Mahmut, tüfekle buraya nişan almışlardır.

Bu caminin ilginç bir hikayesi vardır. İzmirli Sebatay Sevi isimli Yahudi bir din adamı, kendisini “mesih” ilan eder. Ancak kısa süre sonra: yerel yetkililer tarafından İslamı seçmesi için zorlanır ve Selanik’e sürgün gönderilir. Burada: İslamı seçer ve müritlerine, halk arasında “dönmeler” denir. 1923 yılında Yunanistan-Türkiye arasındaki mübadelede, Selanikliler olarak adlandırılan bu gurup yani dönmeler Türkiye’ye gelirler ve bunların birçoğu Teşvikiye camisi çevresine yerleştirilirler.

Zaten bu yüzden: söylentilere göre Sebatayistlerin ve Masonların cenaze namazlarının Teşvikiye Caminde kılındığı söyleniyor. Hatta bazı yazarlar: caminin altında Sebetay Sinegogu bulunduğunu, caminin mimarisinde Sabetayist ve Masonik sembollerin bulunduğunu iddia ederler. (Bunlar tamamen iddiadır, bunların doğruluğunu kanıtlayacak delil yoktur)

Caminin bir diğer özelliği ise, toplumun tanınmış kişilerinin cenaze törenlerinin burada yapılmış olmasıdır. Bu ünlü kişiler arasında: Erdal İnönü, Türkan Saylan, Atlantik Plak kurucusu Ahmet Ertegün sayılabilir. Teşvikiye camisinden defnedilmek önemli bir statü ve saygınlık sembolüdür.

milli resünanj çarşısı.1
İstanbul Harbiye-Maçka Milli Reasürans Çarşısı

MİLLİ REASÜRANS ÇARŞISI

Teşvikiye camisinden 50 metre uzaklıktadır. Özel bir bankanın mülkiyetindedir. Çünkü Milli Reasürans TAŞ, bir özel bankanın iştirakidir. Mimarlık dergisinin anketinde modern mimari ödülü kazanmıştır. Bir tarafı Teşvikiye, diğer tarafı Abdi İpekçi caddesine bakar.

İçinde: birbirinden değişik ve lüks ve pahalı barlar, cafeler ve mağazalar vardır. Özellikle eğlence sektörünün önemli bir durağıdır. Öğle yemeği saatlerinde, burada birçok ünlü tanıdık simaya rastlamak mümkündür. Biraz da pasajın içinde gezinti yapalım. Burada: ilk dikkat çeken yer, Çarşambaları yapılan karaoke gecesinde tıklım tıklım dolu olan “Nişantaşıon” dur.

2001 yılında açılan bu mekanın en büyük özelliği, Nişantası yöresinde Türkçe müzik çalınan ilk mekan olmasıdır. Ağırlık Türkçe müzik geleneğine uygun devam ettiriliyor. Çarşının üst katında, kalabalık gurupların eğlenmeyi tercih ettiği mekan “Therapy” dir. Pasajın alt katında bulunan “Ballare” mekanı ise, yine cazip adreslerden biridir.

Evet: genel anlamda güzel müzik dükkanları ve kafe, bar gibi mekanlar bulunur. Alt katında bir sanat galerisi vardır.

narmanlı apartmanı.0
İstanbul Harbiye-Maçka Teşvikiye Apartmanları

TEŞVİKİYE APARTMANLARI

Teşvikiye semtinin tam merkezinde, yapıldıkları 1932 yılında tek tük binalar bulunan bölgenin en güzel yapılarıdır. Burada hepsi gayet büyük olan evler, kiralanacağı zaman dost, akraba ve tanıdık tasviyesiyle yeni sahiplerine verilmektedir.

narmanlı apartmanı.1
İstanbul Harbiye-Maçka Teşvikiye Apartmanları Narmanlı Apartmanı

Narmanlı Apartmanı

Hem Teşvikiye ve hem de Hüsrev Gerede caddesi boyunca uzanır. Çevresine sardığı korku nedeniyle “Kara” lakabı takılan Kara Tahsin Paşa’nın dillere destan konağı, yıkıldıktan sonra konağın arsası, o dönemlerde Rus işgali nedeniyle Erzurum’dan kaçarak İstanbul’a yerleşen Hacı Mustafa Efendi tarafından satın alınır. Hacı Mustafa: Erzurumlu bir fes tüccarıdır ve ticaretten kazandığı bütün parayı meydanlara hakim ve köşe konumdaki binalara yatırırdı. Teşvikiye’nin merkezindeki bu arsayı satın aldıktan sonra: 1932 yılında her katında irili ufaklı dört daire bulunan, bir taraftan Teşvikiye ve Hüsrev Gerede caddelerini, diğer taraftan ise Dolmabahçe vadisi üzerinden tüm Marmara’yı seyreden, altı katlı, güzel bir bina yaptırır.

Dönemin mimari estetik özelliklerini de yansıtan yapı, sonradan Hacı Mustafa’nın soyadı da olacak olan “Narmanlı” ismiyle anılır. Tarihi Narmanlı Apartmanında, geçmişten günümüze kadar olan süreçte pek çok sanatçı, tarihçi, yazar ve önemli devlet adamı yaşamıştır. Bu tarihi bina, aynı zamanda yazar Ayşe Kulin’in kitaplarında sıkça söz ettiği “büyüdüğü dairenin olduğu” binadır. Ayşe Kulin, bu apartmanın 3’ncü katında doğmuştur.

ralli apartmanı.1
İstanbul Harbiye-Maçka Teşvikiye Apartmanları Ralli Apartmanı-Belveder Palas

Ralli Apartmanı-Belveder Palas

Tarihi Ralli Apartmanı günümüzde Suriye Konsolosluğunun bulunması nedeniyle, Suriyeli göçmen kalabalıkları yaşamaktadır. Buranın aslında geçmişiyle ilgili bir söylenti vardır. Söylenenlere göre, bir zamanlar Başbakan Adnan Menderes’in sevgilisi olduğu iddia edilen kadın, kadına gönderilen bir bavul para, ancak paranın teslim edildiği kapıcı tarafından kadına teslim edilmemesi, kapıcının sonradan büyük bir patron olması gibisinden dedikodular var. Ayrıntıya girmek istemiyorum, çünkü bunlar kanıtlanmış dedikodular değildir.

izmir apartmanı.1
İstanbul Harbiye-Maçka Ralli Apartmanı İzmir Palas

İzmir Palas

Yapı: İzmirli iş adamı Şerifzade Ahmet Süreyya Bey tarafından, 1925 yılında mimar Bernardini’ye yaptırılmıştır. 1’nci Ulusal Mimarlık tarzının son örneklerinden birisi olarak kabul edilir. Diğerlerinden farklı olarak en üst katın pencereleri kubbelidir. Burada bir mabet olduğu söylenmektedir.

Yine söylenenlere göre “En üst pencereler, gül ve haç için de, masonlar için de çok önemli olan ışık ve aydınlık anlamına gelen “nur” pencereleri, kandil penceresidir.” Bu pencerelerin şekline dikkatli bakıldığında mum ışığı şekli görülür. Apartmanın önündeki gül bahçeleri de, yine söylentilere göre “gülhaç” örgütüyle ilgilendirilmektedir. Binanın avlusu, çinileri ve bahçesi muhteşem güzeldir.

teşvikiye palas.1
İstanbul Harbiye-Maçka Ralli Apartmanı-Teşvikiye Apartmanı

Teşvikiye Apartmanı

Caminin hemen karşısında bulunan son derece etkileyici yapı: 7 katlıdır. Esas cephesindeki küçük balkoncuklar, aslında bir işleve cevap vermemesine rağmen, binayı süsleyen dekoratif öğeler olarak kullanılmıştır.

hüsrev gerede anıtı.2
İstanbul Harbiye-Maçka Hüsrev Gerede Anıtı

HÜSREV GEREDE ANITI

Teşvikiye Palas Apartmanı yanında, bir milletvekili ve diplomat olan Hüsrev Gerede (1886-1962) anıtı vardır. Anıt uzun yıllar yaşadığı caddeye anısına 16 Mayıs 2001 tarihinde dikilmiştir. Anıtın mimarı Erhan İşözen’dir. Atatürk’ün deyimiyle: Hüsrev Gerede: İlk devrimci ve zor gün dostu olarak tanınmaktadır.

Gerede: Samsun’a çıktığı andan itibaren, Kurtuluş Savaşı sonuna kadar Atatürk ile beraberdir. Ayrıca savaşın stratejisinin oluşturulduğu Sivas ve Erzurum kongrelerine de katılmıştır. Gerede isyanında, isyancılara esir düşmesine rağmen, halk ona hürmet gösterdi ve Gerede halkının bu nezaketinden dolayı Atatürk’ten kendisine “Gerede” soyadının verilmesini istedi.

maçka kışlası.İTÜ maden fakülkesi.1
İstanbul Harbiye-Maçka  Kışlası-İTÜ Maden Fakültesi

MAÇKA KIŞLASI-İTÜ MADEN FAKÜLTESİ

Maçka’nın tam ortasındadır.

Bu bina: Sultan Abdülaziz döneminde, mimar Simon ve Sarkis Balyan kardeşler tarafından karakol ve cephanelik olarak yapılmıştır. Bu görkemli ve büyük binaların açılışı: Pertevniyal Valide Sultan tarafından yapılmıştır. Bina: 3 katlıdır. Osmanlı döneminin sonlarında Jandarma kumandanlığı olarak hizmet vermiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra ise: Jandarma Okulu olarak kullanılmıştır.

Bina: 1955 yılında İstanbul Teknik Üniversitesinin kullanımına verilmiş olup günümüzde: İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca burada bulunan üniversite kampüsünde: İTÜ Sosyal tesisleri vardır. Sosyal tesislerde: otel, lokanta, tenis kortları ve açık yüzme havuzu bulunur. Taşkışla ve Maçka kampüsleri arasındaki bağlantı ise teleferik hattı ile sağlanır ve teleferik özellikle öğrenciler tarafından yoğun kullanılır.

maçka mezarlığı.1
İstanbul Harbiye-Maçka Mezarlığı

MAÇKA MEZARLIĞI

Maçka kışlası binalarının hemen karşısındadır. 5 dönüm arazi üzerine kuruludur.

Geçmişi 17’nci yüzyıla kadar uzanan bu mezarlıkta son dönem Osmanlı sultanları dahil birçok ünlü kişi gömülüdür. Bunlar arasında: Sultan II. Mustafa’nın kızı Safiye Sultan ve ailesi sayılabilir. En son defin tarihi 1935 yılıdır. Bu tarihte Atatürk’ün manevi kızı Zehra defnedildikten sonra, buraya defin yapılmamıştır.

Bu tarihe kadar, daha çok Tophane civarındaki dergahların ileri gelenleri ve Bektaşi Mevlevileri defin edilmiştir. Yani buraya bir anlamda Osmanlı Şeyhler mezarlığı da denilmektedir.

Mezarlık sakinleri, hatırı sayılı kişiler olunca, kazılmadık mezar kalmamış görünüyor. Yani, günümüzde mezarlık görünümü içler acısıdır. Şehrin orta yerindeki bu mezarlık yok olmaya bırakılmıştır. Hatta mezarlık bazı kişiler ve hayvanlar tarafından barınak olarak kullanılmaktadır.

Mezarların mermerlerini parçalayıp, barınak haline getiren meçhul kişiler kendilerine yaşama alanı yapmışlardır. Hatta mezarlık içinde yürürken yerlerde karşınıza insan kemikleri çıkabilmektedir. Söylenenlere göre, bu ilgisizliğin sebebi, Maçka mezarlığının dönmelerin bir kolu olan “Yakubilere” ait olmasıdır.

Maçka mezarlığıyla ilgili bir söylentiden söz etmek istiyorum. Çünkü bu mezarlıkta gömülü bulunduğu söylenen Atatürk’ün manevi kızı Zehra Aylin’in mezarı, tüm aramalara rağmen, bu mezarlıkta bulunamamıştır. Zehra: Kurtuluş savaşı sırasında büyük kahramanlık gösteren bir yüzbaşının kızıdır ve babası ölünce, Atatürk tarafından himayesine alınır.

Zehra: 1933 yılında eğitim için Londra Saint Hilda College’ne gönderilir. Bir dönemlik eğitimin ardından, tatilini geçirmek için yurda dönerken 18 Kasım 1935 günü, Victoria garından Calais-Paris trenine biner. Ancak Türkiye’ye ulaşamaz, çünkü söylenenlere göre Calais-Paris ekspresinden düşerek ölmüştür. 18 yaşındaki Zehra’nın ölümü, büyük yankı uyandırır. Hatta Zehra’nın derslerinin kötü olması nedeniyle intihar ettiği söylenir ama öte yandan bu söylentiler yalanlanır.

Sonuç olarak: her ne kadar ölüm sebebi net olarak bilinmese de Zehranın cenazesi İstanbul’a getirilir ve 21 Kasım 1935 günü Maçka Mezarlığına gümülür. Ancak, Zehra’nın günümüzde mezar yeri bulunmamaktadır.

taşlık.1
İstanbul Harbiye-Maçka Taşlık

TAŞLIK

Swis Otelin arkasındaki park alanıdır.

Taşlık denen bu arazi: Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Bektaşi Karaabalı Mehmet Baba’nın isteği üzerine, Kanuni Sultan Süleyman tarafından vakfedilmiş ve buraya bir cami yaptırılmıştır. Ancak zamanla yıkılıp yok olan caminin yerine, Sultan Abdülaziz döneminde, 1874 yılında yeniden bir cami yapılması için çalışmalar yapılmıştır.

Sultan Abdülaziz (1861-1876) bu camiyi kendi adını yaşatmak üzere, dört minareli olarak yaptırmak istemiştir. Yaptırdığı bütün büyük yapılarda, şehrin kuzey tarafını tercih eden Abdülaziz, kendi camii için Marmara’dan gelindiğinde, Boğaz girişine hakim bu yeri seçmiştir.

Caminin yapımı için Saray mimarı Sarkis Balyan’a görev verilir.

Caminin yapım masraflarını karşılamak için bir de vakıf kurulur ve Akaretlerdeki Sıra evler yaptırılır.

Sarkis Balyan, 1874-1875 yıllarında; Maçka sırtlarına yapacağı cami için, taş döşeyerek düzlük bir alan yaratır ve caminin kubbesini taşıyacak dört büyük fil ayağının konacağı yerlerin temellerini atar. Zamanın Vakıflar İdaresi tarafından caminin yapımında kullanılmak üzere, buraya taş ve mermerler getirilmiştir.

Ancak Sultan Abdülaziz, Aziziye adı verilecek caminin duvarlarının yapımına başlanmadan önce tahttan indirilir ve hapis edildiği Feriye Sarayında vefat eder ve caminin inşaatı da yarım kalır. Aziziye camisinin taş temelleri, İnönü Stadyumunun yapılacağı 1947 yılına kadar harap haldedir ve buradaki tek yapı, salaş bir kahvehanedir.

Böylece, ortada kalan taşlardan dolayı buraya “Taşlık” ismi verilmiştir. Yalnız burada caminin yapılmamasına ait bir ayrıntıdan söz etmek istiyorum. Burası Dolmabahçe Sarayının tam arkasındadır ve ondan yaklaşık 30 metre yüksektedir. Cami yapıldığı takdirde, minarelerdeki şerefeler daha yüksekte olacak ve ezan okuyan müezzin, oradan padişahın harem dairesini görebilecektir. Cami yapılmamasının bir sebebinin de bu olduğu söylenmektedir.

İstanbul için Henri Prost tarafından hazırlanan nazım planında, Dolmabahçe’den Maçka’ya yükselen Kadırgalar Vadisini, büyük bir park haline getirmeyi önerir. 1940’lı yıllarda İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı olan Lütfi Kırdar: Prost planı doğrultusunda, Taksim Meydanı ve Taşlık arasındaki 30 hektarlık bölümde şehir içi park oluşturur.

Prost Planında, 2 Nolu park olarak adlandırılan bu park yapılırken, Aziziye Camisine ait taşların da kaldırılmasına karar verilir. Bu taşların bir kısmıyla, 1940 yılında, daha sonra Fahrettin Aslan tarafından işletilecek meşhur Maçka Taşlık Gazinosu yapılır. Gazino: Aziziye Camisinin temellerinin olduğu taşlık alanda inşa edilir.

Taşların bir kısmı ise, 1945-1949 yılları arasında yapılan Şişli Camisi inşaatında kullanılır. Park alanına: meşe ve kestane ağaçları yanına, ıhlamur, kavak, gürgen, meşe, akasya ve şimşir gibi ağaçlar dikilir.

taşlık.şark kahvesi.1
İstanbul Harbiye-Maçka Taşlık Kahvesi

1948 yılında Prof. Sedat Hakkı Eldem tarafından “Taşlık Kahvesi” yapılmaya başlanmış ve 1950 yılında kahvehane tamamlanmıştır. Çünkü muhteşem Sarayburnu, Boğaziçi manzarası ve Dolmabahçe ile Yıldız Saraylarına yakın konumuyla, İstanbullular kadar Batılı gezginlerin de şehri seyretmek için tercih ettikleri bir manzara terasına dönüşür.

Halk bu yeni kamusal alanı çok sever, gençler burada buluşur, bebek arabaları burada gezdirilir. Aziziye Camisinin temeline ait taş blokları, zaman içinde dağılsalar da, çok belirgin şekilde, 1930’lu yılların sonuna kadar bölgeye hakim olmaya devam ederler. Ancak bir süre sonra Taşlık Gazinosu ve çay bahçesi yıkılır ve Dolmabahçe sarayının  hemen arkasına, Swis Otel inşaatı başlar.

taşlık.ismet inönü heykeli.1
İstanbul Harbiye-Maçka İsmet İnönü Heykeli

İsmet İnönü Heykeli

Taşlık parkının içindedir. Heykel: Maçka caddesinden deniz yönüne doğru yürürken, İnönü’lerin villasını geçince sol tarafta kalır.

taşlık.inönü evi.
İstanbul Harbiye-Maçka İsmet İnönü Heykeli

İsmet İnönü, parkın hemen yanında küçük bir arazi satın alır ve buraya boğazı gören iki katlı modern bir yazlık ev yaptırır ama bu evde oturması mümkün olmaz. İnönü evi, günümüzde bir inşaat şirketine kiraya verilmiş durumdadır.

Heykel: 1940 yılında Taksim Gezi parkına dikilmek üzere Alman heykeltıraş Rudolf Belling’e sipariş ediliyor. Çünkü 1943 yılında şehircilik uzmanı Henry Proust’un yapmış olduğu projeye uygun olarak zamanın Valisi ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar tarafından: gezinti yeri ve park olarak düzenlenen yere “İnönü Gezintisi” ismi verilmiştir.

Gezinin, Etap Marmara Otelinin karşısına gelen kenarına da İnönü’nün heykelinin dikilmesi düşünülmüş ve heykelin üstünde durduğu taştan yapılmış kaidesi konmuştur. Kaide için 1943 yılında bir yarışma açılmış ve Feridun Akozan ve M. Ali Handan’ın önerisine birincilik verilmiştir. Bu arada bir husustan söz etmek istiyorum, İnönü heykelinin Taksim’e dikilmek istenmemesinin bir sebebi de, bu heykel buraya dikildiğinde, Taksim meydanındaki Atatürk ve Cumhuriyet anıtının bunun yanında küçük kalacağı düşüncesidir.

Ancak bu kaide uzun yıllar orada beklemiş, kaidenin iki geniş yüzünde kabartma harflerle yazılmış yazılar, görülmesin diyerek üzerleri tahta kapaklarla kapatılıp çivilenmiştir. Bu olay, dönemin Demokrat Parti yöneticilerinin, İsmet İnönü’ye karşı duydukları kinin açık bir ifadesi olarak uzun yıllar devam etmiştir. Heykelin parçaları uzun süre Mecidiyeköy Tekel Likör Fabrikası bahçesinde bekletilmiş, ardından İstanbul Belediyesinin Edirnekapı atölyelerinde bekletilir.

Taşlık alanı, Maçka parkına dönüştürülünce, Taksim’deki kaide, şimdiki yerine taşınır, kaide üzerindeki tahtalar sökülür ve 40 yıllık bekleme süresi sonunda 1982 yılında günümüzdeki yerine dikilir. Anıt 7.5 metre yüksekliğindeki bir kaide üzerinde 5 metre yüksekliktedir. İnönü, bronz bir at üzerindedir. Kaidenin önüne, 3 metre yüksekliğe genç bir erkek figürü yerleştirilmiştir. Heykelin kaidesinin bir yüzünde: Atatürk’ün 2’nci İnönü zaferini kutlamak için gönderdiği telgraf metni vardır.

taşlık.çay bahçesi.1
İstanbul Harbiye-Maçka Taşlık Çay Bahçesi

Taşlık Çay Bahçesi

1950’lerde işletilen bu çay bahçesinin yerinde günümüzde Swis otel bulunmaktadır.

Maçka Taşlık Gazinosu

Maçka’da, Bayıldım Caddesi üzerinde Demokrasi Parkındadır. Mekan yemekli 120 kişilik ve kokteyl için 200 kişilik kapasitesiyle eğlence dünyasının içindedir. Yalnız bu gazino, daha önce buraya yapılmış, Taşlık Gazinosu değildir, burası sonradan yapılmıştır.

bezmi alen çeşmesi.3
İstanbul Harbiye-Maçka Bezmialem Vailde Sultan Çeşmesi

BEZMİALEM VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ

Eski ismi Spor caddesi, şimdiki ismi ise Süleyman Seba caddesi üzerinde Maçka’ya çıkarken sağdadır. Çeşme ve namazgahın banisi: Sultan Abdülmecid’in hayır işlerine çok düşkün annesidir. (Kendisi Vakıf Gurebe Hastanesinin de banisidir) Çeşme ve namazgahın yapım tarihi, 1839 yılıdır. Bu çeşme, kendisinin İstanbul’da inşa ettirdiği 12 çeşmeden biridir. İstanbul dışında da birçok eseri vardır. En önemlileri: Medine’de iki sebil ve Karbela’da ki sebildir.

Çeşme: altın varak yazıtları ve o dönemde çok moda olan batı tipi emperyal süslemeleri temsil eden çelenk ve çiçek oymalarla süslenmiştir. Çeşmenin üzerinde: dışa taşkın düz çatısının altında, dal motifli oval bir rozette Sultan Abdülmecid’in bir tuğrası ve Besmele içeren kitabesi vardır. Tuğranın iki yanında da hayat ağacı motifli yatay bir süsleme görülür. Cephe köşeleri, üst üste 12 taş dizisinden oluşan sütunlarla sınırlandırılmıştır.

Ayna taşları ve kitabelerin yanlarında birer oluklu sütun yerleştirilmiştir. Dikdörtgen çerçeveli ayna taşları; ampir üsluplu kabartma çarpraz meşaleler ve yaprak motifleriyle süslenmiştir. Çeşmenin dikbükey teknelerinin üstündeki musluklar: süslü kabartmaların ortalarından çıkarılmıştır. İki yandaki sütunların altında bulunan yatay dikdörtgen konsollar da ortasında rozet olan bitkisel motiflerle bezenmiştir. Önceleri II. Mahmut Bendinden gelen suyla beslenen çeşme, sonradan Hamideye suyuna bağlanmıştır.

Çeşme: 1985 yılında TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı tarafından tamir ettirilmiştir. Çünkü 1984 yılında çeşmenin önünde bomba patlamış ve oldukça hasar görmüştür.

Çeşmenin hemen yanındaki ağaçlık alan ise, Bezm-i Alem Valide Sultan Namazgahıdır. Namazgah: yolcuların dinlenmek ve namazlarını kılmaları için yapılmış açık hava camileridir. Burada kıble belirtir bir taş dikilmiş ve etrafı demir parmaklıklarla çevrilmiştir.