İstanbul Şehremini

sehremini-genel-3
İstanbul Şehremini

Fatih ilçesine bağlıdır. Topkapı’dan Suriçi’ne girildikten sonra, Millet Caddesi boyunca Fındıkzade’ye kadar inen soldan Çapa Tıp Fakültesinden Vatan Caddesine uzanan semttir.

Semtin ismi “Şehir Emini” den gelmektedir. Bu görevliler: merkezi hükümete ait bina ve yapılardan sorumluydular. Sonradan sarayın vekilharçlık işlerini de üstlendiler. Tanzimat döneminde alınan kararla kurulan Şehremaneti kurumu: 1831 yılında kaldırıldı.

Kırım ve Rumeli toprakları kaybedildiğinde, oralardan ve Karadeniz’den gelenler bu yörede iskan edildiler. O zamanlar çayırlık olan bölgede, tek katlı ve kerpiç evler inşa edildi. 1950’lerden sonra ise, buranın dokusu bozularak yüksek katlı binalar yapılmaya başlandı. Yani, bölgenin Bizans’tan kalan bağlık ve bahçelik mesire yeri vasfı, 1950’lerden sonra hızla değişti.

saray-meydani-1
İstanbul Şehremini
sehremini-saray-meydani-1
İstanbul Şehremini
sehremini-neresi-1
İstanbul Şehremini

Daha sonra yapılan çalışmalarla: Şehremini meydanı açıldı. Meydanın hemen yanındaki Belediye Garajının bulunduğu yer de eskiden bostanlıktı.

VATAN CADDESİ

Cadde, çok eski dönemlerde tarihi yarımadanın tek akarsuyu olan Lykos deresi (Türkçe ismi Bayrampaşa) yatağı üstüne yapılmıştır. Bu derenin üstünde, o zamanlarda çeşitli köprüler bulunuyormuş.

DENİZ ABDAL MAHALLESİ

Deniz Abdal isimli kişi: Fatih Sultan Mehmet dönemi Anadolu velilerindendir. Fetih sırasında, orduya katılmış ve fethin ön saflarında savaşmıştır.

Deniz Abdal isimli şeyhin mezarı: mahalledeki Mimar İlyas Camisinin karşısındaymış. Bu caminin yanında, 1902 tarihli Uşşaki Tekkesi varmış. Çeşitli zamanlarda onarım gören cami ve tekke, 1956 yılında Millet caddesinin açılması nedeniyle, Deniz Abdal’ın mezarı ile birlikte ortadan kaybolmuştur. Cami: 1551 yılında Mimar İlyas Bey tarafından yapılmıştır. Mahallede bir de Deniz Abdal Çeşme Sokağında, Osmanlı döneminden kalma bir su terazisi görülür.

koruk-mahmut-aga-camisi-1
İstanbul Şehremini Koruk Mahmut Ağa Camii

Koruk Mahmut Ağa Cami

Fatih Sultan Mehmet’in korucu başısıdır. Kendi adıyla anılan camiyi yaptırmıştır. İnşaatın ilk harcını Fatih Vakfı vermiştir.

Cami: Sultan II. Abdülhamit döneminde tamir edilmiştir. 1970 yılında ise, bu cami, semt sakinleri tarafından biraz daha büyütülerek betonarme olarak yeniden yapılmıştır. Son cemaat yeri sonradan ilave edildiğinden, sağ tarafta yer alan minarenin kalındığının yarısı, iki bina arasında kalmıştır. Şerefenin betondan korkuluğu demirden, külahı ise kurşun kaplıdır. Minare giriş kapısı, yeni binadan açılmıştır. Mihrabın sağ ve solunda altlı üstlü birer pencere vardır.

Abdest alma mahallerinin (Kitabesine göre 1672 yılı yapımıdır) üstüne yapılan bina, kız kuran kursu olarak kullanılmaktadır.

kiz-ogretmen-okulu
İstanbul Şehremini Çapa Kız Öğretmen Okulu-Darülmuallimat

ÇAPA KIZ ÖĞRETMEN OKULU-DARÜLMUALLİMAT

Tanzimat ilanından sonra, öğretmen yetiştirmek için, Sultan Abdülmecit emriyle kurulmuştur. Darülmuallimat, 1870 yılında Maarif Nazırı Saffet Paşa tarafından açılmıştır. Bu tarihten itibaren, uzun yıllar kız iptidai ve rüştiyelerine muallim yetiştirmek için hizmet vermiştir. Bununla birlikte özellikle savaş zamanlarında az veya bazen hiç mezun vermediği yıllar da olmuştur. Bazı yıllarda müfredat değişikliklerine gidilse de genel itibarıyla verilen dersler aynı kalmıştır.

Bu şekilde Devlet-i Aliyye’de ilk defa muallime yetiştirmek üzere 1870 yılında bir de mektep kurulmuş ve 1924 yılında kapatılana kadar, bu mektepten mezun olan muallim kızlar: açılan iptidaiye ve rüştiyelerde eğitim vermişlerdir. 1869 yılı sonunda okulun açılış hazırlıklarına başlayan Maarif Nezareti, bina olarak Sultanahmet’te ahşap bir konak kiraladı. Biraz önce sözünü ettiğim mektep yani okul Ahmet Kemal Efendi tarafından öğretime açılmıştır.

İlk mezunlar, 1873 tarihinde verildi. Ancak okul, 93 Harbi ve bunun sonucunda Balkanlardan gelen göçmenler yüzünden iki yıl kapatıldı. 1881-1882 yılında okul yeniden açıldı.

Okul: 1890 yılında: İstanbul Darulmuallimin-i Aliye Okuluna dönüştürüldü. 1910-1911 ders yılında Fatih Çarşamba’daki Lelli Kız Sanayi Mektebinde ilk Dadülmuallimat açıldı. Ancak, Fatih’teki yangın nedeniyle, okul bir yıl sonra Çapa’daki Derviş Paşa Konağına taşındı. Böylece yatılı okul haline geldi.

Cumhuriyetin ilanından sonra, okul “Yüksek Muallim Mektebi” oldu. 1934 yılında ise İstanbul Yüksek Öğretmen Okuluna dönüştü. 1985 yılında yatılı öğretmen okulu yapıldı ve halen Çapa Anadolu Öğretmen Lisesi olarak hizmet vermektedir.

EREĞLİ MAHALLESİ

Konya-Ereğli bölgesinden gelenlerin iskan edildiği bir yer olduğu için, buraya Ereğli Mahallesi ismi verilmiştir. Günümüzde ise mahalle nüfusunun büyük bölümü Kırım Türklerinden oluşmaktadır. Sultan II. Mustafa’nın kızı Emine Sultanın bu yörede küçük bir sarayı varmış ve semtte ismini bu saraydan almış, uzun süre Saray Meydanı olarak anılmıştır.

mustafa-cavus-camii-1
İstanbul Şehremini Mustafa Çavuş Mescidi-Manastır Camii

Mustafa Çavuş Mescidi-Manastır Camii

Burada 13 yüzyıl yapımı bir Bizans kilisesi: Fatih Sultan Mehmet’in çavuşlarından Mustafa Çavuş tarafından camiye dönüştürülmüştür. Binanın eski ismi ve inşa tarihi bilinmemektedir. Ancak: Rus hacılar, Kudüs şehrine hacıya giderken İstanbul’a uğradıklarında, bu bölge olarak tarif edilen yerde Kira Marta Manastırını ziyaret ettiklerini belirtmişlerdir.

O kayıtlara dayanarak bu yapının, sözü edilen Kira Marta Kadınlar Manastırının bir parçası olduğu düşünülmektedir. Ancak, günümüze kalan bina gerçekten çok küçüktür, yani bunun bir manastır veya kiliseden ziyade, bir manastır veya kilisenin parçası olarak kaldığı düşünülmektedir.

Harap durumdaki manastırın küçük binasını, kendi adına mescide çevirmiştir. 18 yüzyılın ikinci yarısında, mescide tahtadan bir minare eklenmiştir. 1955 yılında Millet caddesi açılınca, cami cadde kenarına çıkar ve bu arada yanına İETT garajı yapılınca da garajın bir köşesinde kalır ve malzeme deposu olarak kullanılır. Daha sonrada garajda çalışanların ibadet yeri olarak düzenlenir.

Caddeden küçük bir avluya girilir. Avlunun solunda olan taş binanın önüne, alüminyum çerçevelerle bir odacık yapılmıştır. Burada hem abdest alma, hem de ayakkabılık imkanı yaratılmıştır. Buradan, yine sonradan eklenmiş küçük bir son cemaat yerine geçilir. Harim kapısından girildiğinde, iki yuvarlak sütun görülür. Bunlar: tonoz örtüsünü taşıyan sütunlardır.

Binanın uzunluğu 11 metre ve genişliği 6 metredir. Bina mescit olarak yapılmadığı için kıbleye dönük değildir. Kıble tarafındaki köşe doldurularak alçı bir mihrap yapılmıştır. Beton sıvalı mihrabın bir kısmı ahşapla kaplanmıştır. Duvarlar, yarım metre kadar lambri kaplanmıştır. Yapıda: Bizans ve Türk dönemlerine ait herhangi bir bezeme görülmez. Mescitte günümüzde minare yoktur.

Ereğli Cami-Şehremini Camii

Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Ereğli cami denilmesinin sebebi, Ereğli bölgesinden gelen bir kişinin, bu caminin bakım ve onarımını üstlenmesidir. Çeşitli kereler tamir gören cami 1953 yılında yeniden yapılmış ve 1957 yılında Aksaray-Topkapı yolu yani Millet Caddesi yapılırken ortadan kaldırılmıştır. Cami avlusunda bulunan ve Şeyhülislam Ebusuud Efendinin yaptırdığı çeşme de kaybolmuştur.

Hacı Muhin Camii-İskenderağa Camii

Ereğli Mahallesinde, İskender Ağa Cami sokağındadır.

Eski yaya başılarından İskender Ağa tarafından 16 yüzyılda yaptırılmıştır. Vakfiye tarihi 1538 yılıdır. 17 yüzyıldaki yangında, cami yanmış ve 1963 yılında betonarme olarak yeniden yapılmıştır. Bu yeni yapıda: son cemaat mahalli ve kadınlar mahfili eklenmiş ve ibadete açılmıştır. Cami kubbesiz ve ahşap çatılıdır. Minaresi tek şerefeli ve betonarmedir. Caminin sağında bulunan minareye içeriden çıkılır. Mihrap alçı, kürsü ve minber ahşaptır. İskender Ağanın kabri, caminin haziresindedir.

caferaga-camisi-2
İstanbul Şehremini Cafer Ağa Camii ve İnadiye Hamamı

Cafer Ağa Cami ve İnadiye Hamamı

İbrahim Çavuş Mahallesinde Ayık Fırın Sokaktadır.

Caminin ilk banisi: Fatih Sultan Mehmet dönemi ileri gelenlerinden Yaya başı Yusuf Fakih Efendidir. Zamanla harap olan camiyi, Yeniçeri ocağı ağalarından, Yaya Başı Cafer Ağa 1516 yılında yeniden yaptırmıştır. Böylece caminin ilk banisi unutulmuş ve Cafer Ağa camisi olarak anılmaya başlanmıştır. Minber: 1679 yılında Halil Ağa tarafından koydurulmuştur.

Halil Ağa: Macuncu Çarşısı yanındaki hamamda kiracı iken, buradan çıkarılmış ve inat etmiş, Cafer Ağa camisinin hemen yanında arazi alıp hamam yaptırmıştır. Bu yüzden bu hamam “İnadiye Hamamı” diye bilinir. Yine Halil Ağa: İnadiye Hamamını vakfedip, Cafer Ağa Mescidinin minberini yaptırmıştır. Caminin hemen karşısında “İnadiye Baba” türbesi vardır. Haziresinde 4-5 mezar bulunmaktadır.

Mescidin hemen karşısında, meşhur Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendinin evi varmış ama günümüze ulaşmamıştır. Cami: 1970 yılında yıkılmış ve tamamen betonarme olarak yeniden yapılmıştır. Sağında olan minaresi, beton olup girişi son cemaat yerindendir. Mihrabı: çini, minber ve kürsüsü ahşaptır. İç duvar etekleri: kahverengi seramik kaplıdır. Caminin kapısı üstündeki tamir kitabesindeki tarih 1899 yılıdır. Caminin haziresi: mihrap önündedir. Burada birkaç kabir bulunur.

civicizade-camisi-1
İstanbul Şehremini Çivicizade Kalburcu Mehmet Efendi Camii
civicizade-camisi-2
İstanbul Şehremini Çivicizade Kalburcu Mehmet Efendi Camii

Çivicizade Kalburcu Mehmet Efendi Camii

Beyyezidağa Mahallesi, Kalburcu Mehmet Efendi Sokağındadır.

Caminin ilk banisi: Sultan III. Murat  dönemi Şeyhülislamlarından Çivicizade Şeyh Mehmet Efendidir. Cami 1586 yılında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır.

Kendisi 1587 yılında vefat emmiş ve Eyüp Sultan’da Boyacı Sokaktaki Hüsnü Paşa Türbesi yanına gömülmüştür. Caminin minberi, Osman Efendi tarafından konulmuştur.

Kısa bir süre sonra yıkılan caminin ikinci banisi: Kalburcu Mehmet Efendidir. Bu yüzden, cami “Kalburcu Mehmet Paşa Camisi” olarak da bilinir. Zamanla harap olarak ortadan kalkan mescitten günümüze: sadece kaidesi kesme taş ve gövdesi tuğladan olan yıkık bir minare ulaşmıştır.

Bu yüzden: cami üçüncü kere, 1990 yılında Kastamonulu Hacı Mehmet Ali Kaya tarafından betonarme olarak yeniden yaptırılmıştır. Üstü çatılı, son cemaat mahalli ve kadınlar mahfili düzenlenmiştir. Caminin mihrabı: çini, minber ve kürsüsü ise ahşaptır. Caminin hemen yanında: Çivicizade Kalburcu Mehmet adına bir bina bulunur.

behruz-aga-camisi-0
İstanbul Şehremini Odabaşı Behruz Ağa Camii-Has Odabaşı Camii
behruz-aga-camisi-1
İstanbul Şehremini Odabaşı Behruz Ağa Camii-Has Odabaşı Camii

Odabaşı Behruz Ağa Camii-Has Odabaşı Camii

İbrahim Çavuş mahallesindedir.

Banisi: Kanuni Sultan Süleyman dönemi Has odabaşısı (Genel Sekreteri) Behruz Ağa’dır. Caminin çevresindeki yerleşim de buna istinaden “Odabaşı” olarak isimlendirilir. Cami: 1562 yılında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Cami: sıbyan mektebi ve hamamdan oluşan bir külliye olarak yaptırılmasına rağmen, hamam, günümüze ulaşmamıştır. Hamamın camiye yakın bir yerlerde inşa edildiği söylenmektedir. 1762 yılında caminin minaresi yıkılır.

1782 yılındaki Cibali yangınında ise yanarak harabeye döner. Bu şekilde uzun süre kalan cami, 1836 yılında Sultan II. Mahmut tarafından tamir ettirilerek yeniden ibadete açılır. Cami, avlusu ve sıbyan mektebi, taş duvarlarla kaplı olup çatısı ahşap olarak yapılmıştır. Geniş saçaklıklı çatı, kiremit örtülüdür. Tavanı ahşap çıtalarla karelere bölünmüştür. Dışarıdan ahşapla kaplanmıştır. Caminin içi, devrinin özelliklerini taşıyan, toz boyalı süslü çiçek motifleriyle, güzel ve mavi bir görünüm kazandırılmıştır.

Harimde duvarın tamamı çinilerle kaplanmıştır. Mihrap çimento sıvalı ve boyalı, minber ve kürsü ise ahşaptır. Minare caminin solundadır.

Cumhuriyetin ardından, 1948 yılında cami ve çevresi harap olmuş: cami bahçesinde sekiz tane ayrı parsel oluşturulmuş ve bunların üstüne küçük dükkan ve evler tapulandırılmış, hatta bir de ahır yaptırılmıştır. 1983 yılında ise bu işgaller kamulaştırılarak kaldırılmış ve cami ile sıbyan mektebi, aslına uygun olarak tekrar restore edilerek günümüzdeki görünüme kavuşturulmuştur.

Caminin banisi Behruz Ağanın kabri: işgal edilmiş olan parsellerden birinde yapılan kazı çalışmaları sonucu bulunmuş ve yeniden düzenlenmiştir. Ön avludadır.

aydin-kethuda-camisi-1
İstanbul Şehremini Aydın Kethüda Camii-Yayla Camii

Aydın Kethüda Cami-Yayla Camii

Yaylı Mescidi ve Kurşunlu Cami olarak da bilinmektedir. Çünkü bir zamanlar çatı örtüsü kurşunmuş. Caminin banisi: Sultan II. Beyazıt döneminin sadrazamlarından Davut Paşa’nın temsil görevlisi olan Kethüda Aydın Ağa’dır. İnşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir.

Ancak 16 yüzyıl başlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Kubbesiz ve ahşap olarak yapılan mescitte: Çelebi Ulak lakabı ile tanınan Seyyid Mehmet Ağa tarafından minber koydurularak camiye çevrilmiştir.

Cami: 1965-1970 yılları arasında betonarme olarak yeniden yapılmıştır. Kapalı olan son cemaat yeri, sonradan ilave edilmiştir. Ahşap tavan yağlı beyaz boya ile boyanmıştır. Bütün duvarlar: yerden pencere altlarına kadar ahşap lambri ile kaplanmıştır. Minarenin şerefe korkuluğu  demir çubuklarla yapılmış olup, külahı kurşun kaplıdır.

Bu caminin imamlarından Ramazan Efendi, 400 Mushaf-ı Şerif yazmasıyla ünlü olmuştur.

selcuk-lisesi-1
İstanbul Şehremini Selçuk Kız Meslek Lisesi

Selçuk Kız Meslek Lisesi

1922 yılında Derviş Paşa Konağı yanınca, aynı yere bugün okul olarak kullanılmakta olan bina inşa edildi ve 1879 yılında “Kız Sanayi Mektebi” olarak Aksaray Sinekli Bakkal Sokağında açılan okul buraya taşındı. Okul: zaman içinde nitelikli kadın istihdamı yaratılmasında etkili olmuştur.

Sırasıyla ilk açıldığında “Selçuk Hatun Sultanisi” binasından dolayı adı “Selçuk Hatun Kız Sanayi Mektebi” olmuştur. Daha sonra “Selçuk Kız Sanat Okulu”, “Selçuk Kız Sanat Enstitüsü”, “Selçuk Kız Meslek Lisesi” ve son olarak “Selçuk Kız Teknik ve Meslek Lisesi” olmuştur. Okulun isminin başındaki Selçuk kelimesi: Sultan II. Beyazıd’ın kızı ve Yavuz Sultan Selim’in kız kardeşi “Selçuk Hatun” un binasında ilk olarak eğitime başlanmasından gelmektedir.

İBRAHİM ÇAVUŞ MAHALLESİ

Mahalle adını İbrahim Çavuş camisinden almıştır. İbrahim Çavuş, 16 yüzyılda sipahi ocağındandır. Ferdi sokaktaki caminin inşa tarihi bilinmemektedir. Mimar Sinan eseri olan cami: zaman içinde bakımsızlıktan yıkılmıştır ve haziresindeki İbrahim Çavuş’un mezarı kaybolmuştur. Arsasına ise gecekondular yapılmıştır.

MİMAR ACEM CAMİİ

Melek Hatun Mahallesindedir. Cami: 1523 yılında Acem Ali denen kişi tarafından inşa ettirilmiştir. Kırma çatılı yapının minaresi sağ bölümde ve yapıya bitişiktir. Saraymeydanı kapısından girilince sağda tuvalet ve şadırvan bulunur. Mihrap duvarıyla dış duvar arasında hazire bulunur.

1524 yılına tarihlenen haziresinde, güzel mezar taşları görülür. Hazirenin ortasında, Sultan II. Mustafa’nın kızı Emine Sultanın açık türbesi bulunur. Acem Ali, lahiti daha güneydedir. Burada ilginç bir durumdan söz etmek istiyorum. Şadırvanın sütunlarının alt ve üst bitimlerinde: kum saati bulunduğu söylenir.

Örümceksiz cami olarak da bilinir. Çünkü caminin hemen karşısında, kubbeli ve son derece yalın bir yapı olan “Örümceksiz Dede” türbesi vardır. Türbenin sivri kemerleri, kafesli tek pencere bulunan yüzleri çok yalın ve taş örgülüdür. Bir kısım söylentiye göre, burada “Esir Ali” yatmaktadır. Esir Ali Camisi de denen bu eseri: geniş bir onarıma tabi tutan kişi, Sultan V Mehmet Reşat’dır.

bezmi-alem-hastanesi-1
İstanbul Şehremini Vakıf Gureba Hastanesi

VAKIF GUREBA HASTANESİ

Vatan caddesinin kıyısındadır. Günümüzde kapladığı alan, Anadolu’da orta boy bir kasabanın kapladığı alan kadardır.

Vakıf olarak yapılan hastane: Sultan Abdülmecit’in hayır yapmayı çok seven annesi Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından yaptırılmıştır. 1843 yılında İstanbul’da çok sayıda ölüme sebep olan çiçek hastalığı sonucu, sağlık kurumlarının yetersiz kaldığını gören Sultan I. Abdülmecit’in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan bir hastane yaptırmak ister.

Mekan olarak: Çapa ile Vatan Caddesi arasında bulunan, o zamanki adıyla Yeni bahçe çayırı seçilir. Hastane yapılır ve 1845 yılında hizmete açılır. Hastane: yapıldıktan 2 yıl sonra: “Bezm-i Alem Gureba-ı Müslümin Hastanesi” olarak isimlendirilerek: elden ayaktan düşmüş, fakir ve kimsesiz Müslümanlara tahsis edildi. Her türlü muayene ve tedavi ücretsiz yapılıyordu. Çünkü Bezm-i Alem Valide Sultan: hastaneyi ve vakfı kurarken, ücretsiz muayene ve tedavi şartı koymuştu.

Hastane, ilk kuruluşunda 12 koğuş ve 210 yataklıydı. İlk başhekimi Kaymakam Ahmet Beydi. Veba ve buna benzer bulaşıcı hastalıklar koğuşu, diğerlerinden ayrılmıştı. Hastane 1894 yılındaki depremde büyük zarar gördü. Hastalar Ok meydanında yaptırılan yeni hastaneye taşındılar.

Tamirat 1 yılda bitirildi ve ardından 1920 yılına kadar birçok tamirat daha yapıldı ve yeni ilave servis hizmet birimleri açılarak, tam teşekküllü hizmet verecek duruma getirildi. Hastanenin günümüzde kullanılan 400 yataklı hastane binası, 1991 yılında bitirilerek hizmete alınmıştır. Eski bina ise tamire alınmıştır.

capa-tip-fakultesi-1
İstanbul Şehremini Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi

ÇAPA TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ

Çapa semti: 20 yüzyıl ortalarına kadar Şehremini olarak anılırdı. Ancak zamanla meydana gelen gelişmeler, bölgenin adının değişmesine sebep oldu.

1933 yılında Atatürk’ün direktifleriyle yapılan Üniversite reformu sonucunda: İstanbul Tıp Fakültesi: şehirdeki çeşitli hastanelere ve bu arada Çapa ve Vakıf Gureba Hastanelerine dağıtılmıştır. 1974 yılında Beyazıt’taki kliniksiz kürsülerin Çapa’ya nakledilmesiyle İstanbul Tıp Fakültesi bir bütün haline gelmiştir.

Vakıf Gureba Hastanesinin Kadın-Doğum ve Çocuk klinikleri açıldıktan sonra, Haseki’deki İstanbul Tıp Fakültesinin 2 Kadın-Doğum kliniği buraya taşındı. Böylece Şehremini’nin bir bölümü, Kadın Doğum konusunda bir merkeze dönüştü.

Gelelim “Çapa” isminin kaynağına: Vakıf Gureba: fakirler için bir çekim merkezi olunca, burası çok sayıda bebeğin dünyaya geldiği ve göbeğinin kesildiği bir yer oldu. O zamanlar, bu bölge ve yakın çevrede çok sayıda Rum yaşadığı için, onların bebekleri de bu doğum merkezinde dünyaya geliyordu. Göbek bağının Rumca karşılığı “Çıpa” olduğundan bu yeni doğum merkezine, Rumlar “Çıpa” demeye ve yerli halk ise bunu değiştirerek “Çapa” demeye başladı.

Ardından: fakülte, hastane ve semtin adı “Çapa” oldu. Yalnız yöreye Çapa isminin verilmesiyle ilgili birkaç varsayım daha bulunmaktadır. Bunlardan birine göre, burada çapa imal eden büyük bir işyeri bulunmasıdır. Diğer bir söylenti: Çapa isminin Latincede havalandırma ızgaralarıyla ilgili bir demir araç olan “Zappa” dan bozulmuş olarak günümüze “Çapa” olarak ulaştığıdır.

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.