İstanbul Sarayburnu

sarayburnu-1
İstanbul Sarayburnu

İstanbul şehrini kuran Megaralı Byzas ve adamları: uzun yolculuktan sonra, ilk olarak buraya gelirler ve doğal korunaklı, sularla çevrili, yemyeşil yarımadayı görürler. Yani, İstanbul’daki ilk yerleşim yeri burasıdır.

Bizans döneminde buraya “Aziz Demetrios” burnu ismi verilmiştir. Haliç kıyısından gelen surlar, burada Marmara denizi kıyısındaki surlarla birleşirdi. Bu surların büyük kısmı, 1871 yılında demiryolu yapılırken yıkılmış ve bunların bazıları günümüzde Sarayburnu’nun güneyinde görülmektedir.

sarayburnu-2
İstanbul Sarayburnu

 

Sarayburnu’nda kıyı boyunca mevcut tarihi yapıları sırasıyla anlatacağım.

sepetciler-kasri-1
İstanbul Sarayburnu

 

Sepetçiler Kasrı

Sarayburnu’nda Sirkeci tarafına doğru yüründüğünde bu yapı görülür. Topkapı sarayının iki kıyı köşkünden biridir. Bunlardan “Yalı köşkü” tamamen yok olmuştur.

Yapı: 1643 yılında Sultan Deli İbrahim tarafından yaptırılmıştır. İsminin anlamı: Sultan Deli İbrahim, sepet yapmaya meraklıdır. Bu bölgede bulunan hasırcı ve sepetçi esnafını himayesi altına almıştır. Bu köşkün yapılması sırasında, bu esnaf, köşkün yapılmasına destek vermiştir ve bu yüzden köşkün ismi “Sepetçiler Kasrı” olmuştur.

Osmanlı sultanları: Boğaz ya da Haliç’e giderken: Saraydan çıktıklarında, buradan saltanat kayıklarına binerlermiş. Yapı: 1739 yılında, Sultan I. Mahmut döneminde yenilenmiştir.

20 yüzyılda, burası terk edilmiş ve ardından harabeye dönmüştür. 1980 ve 1990 yıllarında iki kere restore edilmiştir.

ataturk-heykeli-1
İstanbul Sarayburnu

 

Atatürk Heykeli

Burada: Türkiye’de bir açık alana dikilen ilk anıt heykeli, “Atatürk” heykeli bulunmaktadır. Bu heykel: Avusturyalı heykeltıraş Heinrich Krippel tarafından yapılmış ve 1926 yılında açılmıştır. Heykel: sanatçının Viyana’daki atölyesinde tasarlanmış, yine Viyana’da dökümü yapılmış ve parçalar halinde buraya getirilerek, heykeltıraşın gözetiminde yerine oturtulmuştur.

Anıtın bulunduğu yer: Atatürk’ün Kurtuluş Savaşını başlatmak üzere Samsun’a giderken, İstanbul’dan hareket ettiği yerdir. Anıt: mermer kaide ve bronz heykelden oluşmaktadır. Kaidenin çevresi 70 cm yüksekliğinde bir duvarla çevrilidir. Heykel 3 metre yüksekliktedir.

Dörtgen bir platform üzerine oturmaktadır. Atatürk: dikdörtgen kaide üzerinde, sivil giysili ve devlet adamı kimliğiyle bulunmaktadır. Yani: Atatürk’ün devlet adamı kimliğiyle betimlendiği az sayıdaki heykelden birisidir.

Heykelin bulunduğu yerin bir özelliği daha vardır. 19 Kasım 1938 günü, Atatürk’ün Yavuz Zırhlısına götürülmek üzere rıhtımdaki bir dubaya yanaşan Zafer destroyerine konulup, İzmit üzerinden trenle son yolculuğuna uğurlandığı yerdir.

turgut-reis-heykeli-1
İstanbul Sarayburnu

Turgut Reis Heykeli

Ünlü Türk denizcisi Turgut Reis’in heykeli: deniz kıyısını süslemektedir.

soter-kilisesi-2
İstanbul Sarayburnu

 

Soter Filantropos kilisesi kalıntıları

İncili köşk yakınlarındaki bu kalıntılar, 14 yüzyılda yapılan ve “İnsanı seven İsa” kilisesine aittir. Bu kiliseyi, 15 yüzyıla kadar ziyaret eden hacıların anlattıklarına göre: kilisenin içinde mucizeler yaratan bir İsa tasviri ve hastaları iyileştirdiğine inanılan bir ayazma varmış.

İstanbullu Rumlar, 19 yüzyıl ortalarına kadar bu ayazmayı ziyaret etmişlerdir. Burada İncili köşk ile bir bağlantı kuruluyor, İncili köşkte bulunan bir çeşme burayla bağlantılıdır.

incili-kosk-00
İstanbul Sarayburnu
incili-kosk-1
İstanbul Sarayburnu

 

Sinan Paşa köşkü-İncili köşk

Marmara surları üzerindeki köşk: 1593 yılında, dönemin Sadrazamı Arnavut asıllı, Yemen ve Tunus fatihi Koca Sinan Paşa tarafından Mimar Davut Ağa’ya yaptırılmış ve dönemin padişahı Sultan III. Murat’a hediye edilmiştir.

Köşk ismini kubbesinden sarkan inci salkımı şeklindeki süslemelerden almış ve Avrupalılar tarafından “İncili Köşk” olarak isimlendirilmiştir.

Bu köşk: Boğaz’ı resmeden gravürlerde en fazla resmedilen köşk olarak önem kazanmıştır. Bu köşk: Sultan III. Murat tarafından en sevilen mekanların başında gelmiştir. Köşk: bir merasim mekanı değil, bir seyir köşkü olarak yapılmıştır. Denize bakan cephesinden donanma gösterileri izlenirmiş.

Ancak: rivayete göre: bir gün padişah III. Murat: burada otururken, İskenderiye’den dönmekte olan Osmanlı donanması, gelenek olduğu üzere, saray önünden geçerken, sarayı selamlamak adına top atışı yaparlar. Top atışı üzerine, yapı, şiddetle sarsılır ve daha önce defalarca buradan geçmiş olmasına rağmen, donanmanın bu geçişi sıkıntı yaratmıştır.

Hatta: bu sırada padişahın oturduğu pencerenin camları kırılmış ve hasta padişah bu durumu hayra yormayarak bu köşke son kez geldikleri hakkında bir işaret olarak değerlendirmiştir. Ardından, Sultan III. Murat, birkaç gün sonra ölür ve bir daha bu köşke gelemez.

Yapının mimarı Davut Ağa: köşkü inşa ederken, onu taşıyan taş kemerlerin arasına küçük ve zarif bir çeşme ekler. Çeşmenin bulunduğu yer, halkın rahatça kullanabileceği bir yer değildir. Ancak, yapı Bizans  döneminde şehrin ünlü manastırlarından biri (yukarıda sözünü ettiğim) yakınlarına kurulduğundan, bunun hemen yanındaki Soteros Ayazmasının üstünde bulunuyordu. Bu ayazma: yortu günlerinde, şehirdeki Ortodoks halk tarafından kıyıdaki çakıllar üstüne toplanarak ve çeşme kullanılarak kutlanıyordu.

Bu kutlamalar, Yunan ayaklanmasına kadar yani 1821 yılına kadar sürmüş ve padişahlar köşkün penceresinden, kıyıda toplanan Ortodoks Rumları yıllarca seyretmişlerdir. Daha sonraki dönemde unutulan bu ayazma ve çeşme: 1921-1922 yıllarında, şehirdeki Fransız işgal kuvvetleri tarafından yapılan kazılar sırasında bulunmuştur.

İncili köşk: Sultan III. Murat’dan sonra da bazı padişahlar tarafından kullanılmış ve 18 yüzyılın ikinci yarısından itibaren ihmal edilmeye başlanmıştır. Hatta: 18 yüzyıl sonlarında, İstanbul’a gelen Fransız ihtilal hükumetinin gönderdiği elçi, padişahın huzuruna bu köşkte çıkacağının bildirilmesi üzerine “harap bir güvercinlikte kabul edilmeyi istemiyorum” diyerek şehri terk etmiştir.

Köşk: Sultan Abdülaziz döneminde, 1871 yılında demir yolunun sahilden ve sarayın bahçesinden geçmesine izin vermesinden sonra, kıyıdaki kasır ve saraylarla birlikte yok edilmiştir.

 

Ahırkapı Feneri Çeşmesi

Kimin tarafından ve hangi tarihte yapıldığı belli değildir. Çeşme: Ahırkapı Feneri ve Sinan Paşa köşkü arasındaki sahil yolu üzerindedir. Çeşmenin teknesi: kum ve çakılların altında kalmıştır. Kemerinin yukarı kısmına yakın bir yere kadar toprağa gömüldüğünden, kitabesi tamamen yok olmuştur.

ahirkapi-feneriy-1
İstanbul Sarayburnu

 

Ahırkapı Feneri

Deniz surları arasındaki bu fener: 1755 yılında Sultan III. Osman tarafından yaptırılmış ve Abdülmecit tarafından yenilenmiştir. Fener: boğazın girişini belirlemek ve Marmara denizindeki gemicilere yol göstermek için yaptırılmıştır. Ancak: 1950’lerde önünden geçirilen yolla birlikte, denizden koparılmış, deniz kıyısından uzaklaşmıştır. Fener, günümüzde birkaç yüzyıldır bu işi sürdüren bir aile tarafından idare edilmektedir.

Ahır Kapısı

Bu sur kapısı: Saray ahırlarının hemen bitişiğindedir. Bölgedeki ahırların, Osmanlı döneminden önce de burada bulunduğu tahmin edilmektedir. Söylentilere göre, bu kapı civarında, İstanbul fetih şehitlerinden 44 şehit yatmaktadır. Bu şehitlerden ilham alan Ahırkapılılar, Kurtuluş Savaşında büyük fedakarlıklar göstermişler, İstanbul’dan Anadolu’ya kaçırılacak silahlar, Ahır kapı surlarındaki gediklerde saklanmıştır. Günümüzde, kapının çevresinde çay evleri bulunuyor.

bukeleon-sarayi-2
İstanbul Sarayburnu

 

Bukoleon Sarayı kalıntıları

Ahırkapı sahilindeki bu saray: 5 yüzyılda İmparator Theodosios tarafından yaptırılmış ve adını: hemen önündeki saray limanını süsleyen boğaya (buko) saldıran aslan (leon) heykellerinden almıştır. İmparator Justinyen zamanında restore edilen saray, İmparator Theophilos’un 9 yüzyıldaki hükümranlığı sırasında denize bakan balkon eklenerek genişletildi.

1204 yılında ise, şehri işgal eden Latin Haçlılar: tarafından saray ele geçirildi. 1261 yılında ise, şehri tekrar ele geçiren Bizanslılar tarafından saray restore edildi, ancak Ayvansaray’daki Blachernae Sarayı, asillerin gözdesi haline geldi ve bu saray gözden düştü.

Buradaki büyük saray, İstanbul fetih edildiğinde yıkıntı halindeydi. Bizans döneminde: imparator saraylarının büyük kısmı Ayasofya civarında iken, burada saray limanı olarak kullanılan, iki dalgakıranlı Ahırkapı Limanı; burada saray yapılmasıyla yerini Bukaleon Limanına bıraktı. Osmanlı döneminde, donanmanın büyük gemilerinden kadırgalar buraya bağlandığı için, semtin adı “Kadırga” oldu.

Günümüzde sur duvarlarının arasında görülen sarayın ayakta kalan kalıntıları: 1870’lerde buradan demiryolu geçirilmesi sırasında yıkılmıştır. Çatladıkapı istikametine yüründüğünde, sarayın duvarları ve mermer pencerelerinin küçük bir kısmı görülebilir.

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.