Şanlıurfa Halfeti

Şanlıurfa Halfeti


Muhteşem sessiz, insanı sakinleştiren ve aynı zamanda tedirgin eden bir yer.

Çok az insan yaşıyor ve bunlar Antep fıstığı ve baraj gölünde teknecilik yaparak geçiniyorlar.

Gaziantepliler, buraya özellikle hafta sonlarında günübirlik piknik yapmak üzere geliyorlar.

Eski Halfeti ve yeni Halfeti arasındaki uzaklık 7 km. Tepeden Halfeti’ye baktığınızda, bir anlamda, uzaktan İstanbul’u izler gibi bir izlenim yaratılıyor.

Evet, tarihi ve turistik özellikleri yoğun, bölgede bu anlamda turizmin öne çıktığı başlıca yerlerden biridir, yolu düşenler veya yakınlardan geçenler, mutlaka Halfeti’ye uğrasınlar.

Özellikle: eski Halfeti’nin göl üzerinde yükselen cami minaresi ilginç. Tek sorun yolunun bozuk olması.

Şanlıurfa Halfeti

ULAŞIM

Halfeti, bağlı bulunduğu Şanlıurfa il merkezine, 120 km. uzaklıktadır. Aslında, büyük turizm potansiyeli olan bölgenin en büyük sıkıntısı: il merkezine olan bu uzaklığıdır ve yol ağı yeterli değildir. İlçe merkezi: Gaziantep-Şanlıurfa kara yoluna 40 km. uzaklıktadır.

Halfeti, Birecik arasındaki uzaklık ise 35 km. dir. Halfeti-Gaziantep arasındaki uzaklık: 105 km. Bu nedenle, yörede yaşayan insanlar genellikle Gaziantep iline gitmeyi tercih etmektedirler, Şanlıurfa ilini yalnızca resmi işlerin takibi için tercih ederler.

Şanlıurfa Halfeti

TARİH

Yöre, MÖ.855 yılında Asurlular tarafından ele geçirilir ve “Şitamrat” ismiyle anılır. Ancak, Yunanlılar, bu ismi değiştirerek bölgeye “Urima” adını verirler.

Süryaniler ise, buraya “Kal’a Rhomeyta” ve “Hesna d’Romaye” ismini verirler.

Bölge: Araplar tarafından ele geçirilince, bu kez ismi “Kal’at-ül Rum” olur. 11’nci yüzyıla gelindiğinde, bölgede bu kez Bizanslılar görülür.

Bölgenin ismi ise “Romaion Koyla” olur.

1280 yılına gelindiğinde, Memlük ordusu bölgeyi kuşatır ve yağmalarlar. Memlüklüler döneminde şehrin ismi “Kal’at-Müslimin” dir.

Yavuz Sultan Selim zamanında, yöre, Osmanlı egemenliğine girer. Bu dönemde, yörenin ismi “Urumgale” ve “Rumkale” olarak değiştirilir.

1954 yılına gelindiğinde, bölge, ilçe statüsüne kavuşur.

Burada ilginç bir durumdan daha söz etmek istiyorum. 1920 yılında Fransızlar tarafından işgal edilen Gaziantep ilinde yaşayan birçok aile: Yavuzeli-Araban ve Halfeti yörelerine göç ederler.

Bu yüzden: burada yaşayan halkın yerel dili, Gaziantepliler ile büyük benzerlik gösterir. Hatta: halkın büyük çoğunluğu, Halfeti ilçesini, Gaziantep’in bir ilçesi olarak görmektedirler.

Şanlıurfa Halfeti

GENEL

Halfetinin coğrafi özellikleri denilince: arazisinin büyük kısmı Birecik Barajı sularının altında kalan, yeni yerleşim yeri olarak “Karaotlak” bölgesi tespit edilip, yeniden inşa edilen bir ilçe akla geliyor. Evet, Birecik Barajı nedeniyle ilçe bulunduğu yerden başka yere taşınmıştır.

Bölgenin yüz ölçümü: 645 km. karedir. Rakım ise 525 metredir.

İlçe merkezinin, Fırat nehri sahili, yeşil bir kıyı şeridi görünümündedir. Ancak, bu 200 metrelik sahilin bitiminde sarp kayalık bölge başlar. İlçe merkezi: bu kıyı şeridi ve sarp kayalıkların yamacında kurulmuştur.

Yöre insanının ekonomik etkinliklerinin başında tarım gelir. Tarımsal ürünlerin başında ise: Antep fıstığı, bağ ve az miktarda olmak üzere zeytin üretimi vardır.

Zeytin denilince şaşırmamak elde değil, çünkü zeytin iklim şartları gerektirir. Ancak: ilçenin iklimi, Fırat nehrinin etkisiyle, mini klima şeklindedir ve Akdeniz iklimi özellikleri görülür.

Yazın yüksek sıcaklıklar, kışın ise en fazla eksi 5 derece sıcaklık görülür. Kar yağışı ise nadirdir.

Yöre insanı bir zamanlar Fırat nehri kıyısındaki bahçelerde sebze-meyve üretimi yaparken, Birecik Barajı nedeniyle bu bahçeler sular altında kalmış ve halk, günümüzde geçimini baraj gölü üzerinde tekne turları yaparak sağlamaktadırlar.

Yani, Halfeti gerçekten turizm bakımından bir düzeye gelmiştir.

Şanlıurfa Halfeti

ESKİ HALFETİ

Günümüzde bir kısmı Birecik Barajının suları altında kalan ve terk edilen bu bölge: turistik bir yer haline geliyor.

Çünkü: bu bölge, tarihi olarak bir hayli eskilere kadar gidiyor. Ama, özellikle Romalılar döneminden sonrası biliniyor.

Zaten, Halfeti’nin bilinen ilk tarihi, Romalılar tarafından “Ekamia” adı ile kurulmasıyla başlıyor. Takip eden Bizans döneminde ise, yörenin ismi “Romaion Koyla”dır.

Eski Halfeti bölgesinin günümüze intikal eden en orijinal görüntüsünde, caminin minaresi bulunuyor. Suların oluşturduğu bir gölün ortasında, gökyüzüne uzanan bir minare göreceksiniz.

SİYAH GÜL

Halfeti yöresinde efsanevi “siyah gül” yetiştiği söyleniyor. Aslında, bu gül, tam siyah değil, siyaha yakın kırmızı renktedir. Kokuludur. Boyu: 1 ile 1.5 metre arasındadır. İlk bahar ve sonbahar da çiçek açar. Çiçeklerinin çapı ise: 6-7 cm. dir.

Şanlıurfa Halfeti

CİTTASLOW-SAKİN ŞEHİR

Merkezi İtalya’da bulunan ve ülkemizdeki irtibat başkenti Seferihisar olan Cittaslow yani sakin şehir ağı: Halfetililerin de ilgisini çekmiş ve bu ağa katılmak üzere müracaat etmişlerdir.

Sisteme: dünya üzerinde, 25 ülkede 154 şehir kayıtlıdır. Ülkemizde ise: İzmir-Seferihisar, Çanakkale-Gökçeada, Sakarya-Taraklı, Muğla-Akyaka ve Aydın-Yenipazar.

Halfetililer; bu ağa katılmak için müracaat etmişler ve müracaatları belli bir aşamayı geçerek, merkez konumundaki İtalya’ya iletilmiş.

Sanırım, bu istek kabul görünce, Halfeti’nin turizm özelliklerinin reklam yani tanıtım boyutu da tamamlanacaktır.

Şanlıurfa Halfeti

NE YENİR-NE İÇİLİR

Halfeti yöresine yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz, önerim: erik tavası, lövlez dürümü, dolma eziği olabilir.

Ayrıca: mumbar da düşünebilirsiniz. Tatlı olarak peynir helvası denenebilir.

Ayrıca: Birecik Baraj gölü üzerindeki tekne lokantalarında: yine Fırat nehrinde ve baraj gölünde tutulan ve şabut olarak isimlendirilen balık yiyebilirsiniz. Ve tabii son olarak çiğ köfte ve haşhaş kebabı diyorum.

Son bir not: özellikle baraj gölü kıyısında, dubalar üzerindeki restorana mutlaka uğramanızı ve balık yemenizi öneriyorum.

Hatta, bir akşam yemeğinde, burada “yakamoz” izleyebilirsiniz.

NE SATIN ALINIR

Halfeti bölgesinden yöresel bir hediyelik almak isterseniz göreceklerinize kanmayın, çünkü bunların hepsi Gaziantep ilinden getirilerek bizzat Gaziantepliler tarafından satılıyor.

Şanlıurfa Halfeti

GEZİLECEK YERLER

Halfeti denilince, turizm etkinlikleri denilince, akla hemen Birecik Baraj gölü geliyor. Bu göl üzerinde: su sporları yapabilirsiniz. Ayrıca: tekne turlarına da katılabilirsiniz. Su sporları denilince: su kayağından dalışa kadar her türlü su sporunu yapmak mümkündür.

BEY KONAĞI

İlçe merkezindeki bu tarihi yapı: 1910 yılında inşa edilmiştir. Yapıda, havara taşı kullanılmıştır ve yöre halkı tarafından “Hamid Bey Konağı” olarak tanınıp bilinmektedir. Havara taşı: Halfeti’ye özgüdür. Halfetililer taşı havara olarak isimlendirirler.

Yapı, 2 katlıdır. Üst katta: erkek misafirlere ait odalar, alt katta ise tuvalet, ahır ve hizmetlilere ait odalar bulunmaktadır. Güney bölümde ise harem bulunur. Harem geleneksel biçimde inşa edilmiş olup, ortadaki havuzun çevresindeki odalarda hayat sürdürülürmüş.

KANNECİ KONAĞI

İlçe merkezindeki bu tarihi yapı: 1900’lü yılların başında inşa edilmiştir. Haremlik ve selamlık bölümleri bulunmaktadır. Havara taşı kullanılarak inşa edilmiştir.

Süsleme ve bezemeleri ise ahşaptır. Konağın en önem kazanan bölümü kapısıdır. Bu kapı, geniş bir avlu içine, bahçe tanzimi yaparak hazırlanmıştır.

Şanlıurfa Halfeti Feyzullah Efendi Konağı

FEYZULLAH EFENDİ KONAĞI

Birecik Barajında su tutulması sonucu baraj suları altında kalan eski Halfeti ilçesindeki Feyzullah Efendi Konağı: Harran Üniversitesi tarafından taşları numaralandırılarak yerinden sökülmüş ve Üniversitenin Osmanbey yerleşkesine taşınarak yeniden oluşturulmuştur.

Şanlıurfa Halfeti Kantarma Mezrası Hanı

KANTARMA MEZRASI HANI

Halfeti ilçe merkezine bağlı, Kalkan köyündedir.

Yöre halkı, buraya: Selçuklu hanı diyorlar. Kitabesi bulunmamaktadır.

Yapı: büyük boyutlu kesme taşlardan yapılmıştır. Ancak, inşa tarihi ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.

Yapı tekniği incelendiğinde ise, yapının ortaçağ döneminde yapıldığı düşünülmektedir.

Köy merkezinde, yenilenmiş caminin güneybatısında bulunan yıkıntılardan oluşmaktadır. Ana yol, bu yıkıntıların kuzeyindedir.

Yıkıntılar derken: bazı kemer ve duvar kalıntılarıdır. Taşıyıcı sistem tamamen yıkılmış ve kaybolmuştur. Günümüze ulaşan kemerler ise, üzengi seviyesine kadar toprak altındadır.

Şanlıurfa Halfeti Rum Kale

RUM KALE

İlçe merkezinin kuzeyinde, Fırat nehri kıyısında, Şanlıurfa karayoluna bakan bir tepe üzerindedir.

Asurlular döneminde: burası, Şitamrat ismiyle biliniyordu. Asur kralı III. Salmanassar, 885 yılında burayı ele geçirmiştir. Daha sonraki süreçte “Urima” olarak isimlendirilen bölgede Ermeni piskoposu olarak Kogh Vasil’in görev yaptığı görülür.

Rumkalenin Süryanice ismi olan “Kala-a Rhoma” ismi Kogh Vasil’in “Urima” sına karşılık gelmektedir.

Evet, burası: 12’nci yüzyılda Ermeni Piskoposluğunun merkezidir. 1292 yılında, Memlüklü sultanı Melik el-Eşref tarafından bölge ele geçirilir.

1516 yılında ise, Mercidabık savaşından sonra, Osmanlı egemenliği görülür. 1737 yılında, Rumkale bölgesinin eyalet olduğu ve derebeyleri ile yerel yöneticiler tarafından idare edildiği görülür.

17’nci yüzyıl ortalarında Rumkale’yi ziyaret eden Evliya Çelebi: bir tepe üzerinde, gayet sağlam ve müstahkem bir kale olduğunu belirtir. Kalenin dışında camisi, hamamı, hanı ve küçük çarşısı bulunduğunu, suyunun kale dibindeki Fırıt nehrinden karşılandığını yazar.

1838 yılında Rumkale’yi ziyaret eden Maraşal Von Motte ise: eski Roma surlarının kalıntılarını dolaştığını, derin ve sarp bir vadi üzerinde olan Fırat nehrinin gümüş bir şerit gibi ayaklar altında uzandığını, bir zamanlar İskender, Pers kralı Kurus ve Sezar’ın: ay ışığında bu nehri atlarının sırtında geçtiklerini yazar.

Evet, günümüzde buraya giderseniz görebilecekleriniz şunlardır: Kale harabeleri, Aziz Nerses kilisesi harabesi ve Barşavma Manastırı haramesi.

BARŞAVMA MANASTIRI

Bu manastır yapısı: 13’ncü yüzyılda, Rumkale’de yaşayan Yakubi Azizi Barşavma tarafından yaptırılmıştır. Yapının bazı bölümleri günümüze kadar gelebilmiştir.

Yapıda: büyük blok kesme taşlar, düzgün kesme taşlar kullanılmıştır.

Kemer ve örtü sisteminde ise tuğla görünümü verilmiş kesme taşlar kullanılmıştır. Manastır yapısının içinde, bir de kuyu bulunmaktadır.

Şanlıurfa Halfeti Aziz Nerses Kilisesi

AZİZ NERSES KİLİSESİ

Bu kilise, 12’nci yüzyılda, Rumkale’de ölen Patrik Nerses anısına inşa edilmiştir. Patrik Nerses: Urfa şehrinin İmadeddin Zengi tarafından ele geçirilmesinden sonra yazdığı manzum mersiyesiyle tanınır. 1186-1173 yılları arasında: Rumkale Ermeni patriği olarak görev yapmıştır.

Kilise yapısı: sur içinde, kalenin güneyindedir. Yapı: 1292 yılına kadar Ermeniler tarafından kullanılmıştır. 17’nci yüzyıla gelindiğinde, Rumkale, Türkler tarafından ele geçirilince, kilise camiye çevrilmiştir.

Yapı günümüzde doğu cephesinin yamaca yaslanan bölümü dışında yıkık durumdadır. Yapının doğu cephesindeki süslemeli iki levha, Ermeni Kaçkarları (Ermeni levhaları) nın tipik bir örneğidir.

Şanlıurfa Halfeti Norhut Kilisesi

NORHUT KİLİSESİ

İlçe merkezine bağlı Norhut köyündedir. Kilise: 3 nefli ve bazilikası “V” planlıdır. Yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Bizans döneminden kaldığı düşünülmektedir.

Yuvarlık apsisin iki yanında, papaz hücreleri bulunmaktadır. Üzeri kırma çatı ile örtülmüştür. Kilise yapısının büyük kısmı, günümüze kadar sağlam olarak ayakta gelebilmiştir.

Şanlıurfa Halfeti Tekne Turları

TEKNE TURLARI

Halfeti bölgesine yolunuz düşerse: Çekem mahallesindeki iskeleden binebileceğiniz irili-ufaklı teknelerle, Birecik baraj gölü üzerinde muhteşem güzel bir tekne gezintisi yapabilirsiniz ki, yolu buraya düşenler için bu tekne gezintisini mutlaka öneririm.

Özellikle: Rum kale bölgesine gitmelisiniz, yol üzerinde artık kimsenin yaşamadığı “Savaşan” köyünü görüp hüzünleneceksiniz.

Birecik tanıtımı.

Gaziantep tanıtımı.

Şanlıurfa tanıtımı.

 

Gaziantep Yavuzeli


Gaziantep Yavuzeli: Gaziantep ilinin hemen yakınında, özellikle Rum kale ile, tarihi güzellikler barındıran bir yöremizdir ki, tarihi yerlere ilgi duyanların, buraya mutlaka uğramalarını öneririm. Bunun yanında, Düllük antik şehri ve dolmen mezarları da mutlaka ilginizi çekecektir.

ULAŞIM

Yavuzeli ilçesinin bağlı bulunduğu Gaziantep il merkezine olan uzaklığı: 38 km. dir. Yavuzeli-Araban arasındaki uzaklık: 26 km. dir.

TARİHİ

Yörenin eski ismi: Cingife’dir. Çünkü: burada, tarihi süreç içinde, bir Ceneviz şehri kurulduğu rivayet edilmektedir.
1517 yılında, Yavuz Sultan Selim, Mercidabık savaşına katılmadan önce, burada konaklar ve yöre halkının kendisine gösterdiği sevgi ve yakınlık nedeniyle, buraya “Yavuzun ili” ismini verir. 1958 yılında, bu isim “Yavuzeli” olarak değişerek günümüze kadar ulaşır.

GENEL

Yerleşim yerinin doğusundan, Fırat nehri geçmekte olup, Şanlıurfa şehri ile sınırı nehir belirlemektedir. Yörenin denizden yüksekliği: 850 metredir. Yüz ölçümü: 480 km. karedir. İlçenin temel ekonomik etkinliği: tarım ve hayvancılıktır. Sanayi olmadığından, genel anlamda işsizlik yaşanmaktadır. Bunun sonucunda ise, Gaziantep iline göç yoğundur.

Gaziantep Yavuzeli

GEZİLECEK YERLER

DOLMEN MEZARLARI

Daha önce, ben buna benzer mezar yapılarını, Trakya bölgesinde, Kırklareli il sınırları bölgesinde görmüştüm. Bu dolmen mezarları, Yavuzeli-Araban kara yolu üzerinde bulunuyor. İki mezarın, bir tanesi yolun batısındaki Ballık köyünde, diğeri ise, Küçük Karakuyu köyünde bulunuyor.
Köylüler, bu mezar yapılarına: yöresel lisanda “gavrikul” yani “delikle taş” diyorlar. Bu mezarlar: büyükçe bir arazide, yayılarak düzenlenmişler. Bu yayıldıkları arazi: aslında “Karadağ” eteklerindeki kireç taşı tepeleridir. Bu tepelerde, mezar alanlarında, toplam 27 mezar bulunmuştur. Bronz çağında yapıldıkları düşünülmektedir.
Mezar yapıları, yani dolmen mezarları: 2 blok taş ve bunların üstünde 1 blok taş olmak üzere düzenlenmiştir. Yani, 3 yassı şekilli taştan oluşmuştur. Ölçüleri hakkında bilgi vermek gerekirse, genellikle: yükseklikleri: 1.90 m. Civarında, uzunlukları: 3.40 metre ve genişlikleri, 2 metre civarındadır. Günümüzde mezarların içleri, taşla dolu bulunmaktadır.

DÜLÜK ANTİK ŞEHRİ

Dülük antik şehri: İlçe merkezine bağlı, Düllük köyünün, kuzey bölümünde, Keber tepesi ve çevresinde bulunmaktadır. Buraya ulaşmak için: Gaziantep-Yavuzeli kara yolunda ilerlerken; otoban gişelerine varmadan, solda, Beylerbeyi köyü içinden geçen ve yaklaşık 4 km. civarındaki yolu kullanmanız gerekmektedir.

Şehir, antik dönemde, doğu-batı ve kuzey-güney ticaret yollarının kesiştiği yerde bulunması nedeniyle önem kazanmaktadır. Tam kavşak noktasındadır. Yani, bir anlamda “İpek yolu” ve bir anlamda “Asur ticaret yolu” buradan geçmektedir.

Bölgede bulunan “Keber” tepesi üzerinde yapılan resmi arkeolojik kazı çalışmalarında: Paleotik döneme ait: özgün yapılı çakmak taşı bazı aletler ve bu aletlerin yapıldığı atölyeler bulunmuştur. Özgün yapıları nedeniyle, bu aletlere “Dülükien” ismi verilmiştir.
Yine, bölgede, aynı dönemde barınma amacıyla kullanılan bir mağara bulunmuştur. Mağaraya “Şarklı Keper Mağarası” ismi verilmiştir. Gerek çakmak taşı aletler ve gerekse mağara nedeniyle, bölgedeki ilk yerleşimcilerin, muhtemelen MÖ. 6000 yıllarında buraya yerleştikleri düşünülmektedir. Bu tarih dikkate alındığında ise, dünya üzerindeki ilk yerleşimcilerin, burada yerleştikleri ortaya çıkıyor.

Takip eden tarihi süreçte ise, burada Hititler görülür. Doliche olarak isimlendirilen yöre: Hititler tarafından, baş tanrı “Teşup” adına yaratılmış bir “din merkezi” dir. Hitit imparatorluk döneminde, yani MÖ.2000’li yıllarda, burada Hitit Gök ve Fırtına Tanrısı Teşup adına bir tapınak yapılmıştır. Tanrı Teşep: sağ elinde çift ağızlı baltası, sol elinde şimşek demetiyle, boğa üstünde oturur halde, taş üzerine, kabartmalarla işlenmiştir. Ayrıca: yine birçok bronz heykelciği yapılmıştır.

Takip eden tarihi süreçte, yani Helenistik dönemde ise, Hitit medeniyeti yıkılmasına rağmen, tanrı Teşup geleneği sürdürülmüştür. Ancak: Teşup’un işlevi aynı olmasına rağmen, ismi “Zeus” ve “Jupiter” olarak değiştirilmiştir. Romalı askerler arasında “Jupiter Dolikhenos kültü” büyük ilgi ve sevgi görür ve bu yüzden, bu kült, Avrupa’nın birçok yerine kadar yayılır. Hatta, Romalı askerlerin birçoğu, kendilerine güç ve kuvvet versin diye, Jupiter Dolikhenos’un küçük heykelciklerini, kolye olarak boyunlarına takarak savaşa giderlermiş.

Yine, bu yörede: “Mitra” inancı kalıntıları da görülmektedir. Şöyleki: ayrıntıya girmeden önce, bilmenizde yarar var, o dönemde; bu tapınım türünün ayinleri gizlidir ve Roma ordusu askerleri arasında yaygındır. Ayrıca, yine bu tapınım türünün üyeleri arasında, gizli kalmış: bürokratlar, tüccarlar ve köleler de bulunmaktadır.
Dünya üzerinde bilinen, yer altına inşa edilmiş ilk Mitras tapınağı (Mithareum) burada, yani Dülük bölgesinde, Keber tepesinin güney eteğinde: 1997-1998 yıllarında yapılan resmi arkeolojik kazı çalışmalarında bulunmuştur. Bu dini inanç, dünya üzerinde birçok yere yayılmış olması nedeniyle önem kazanmaktadır.
Bu yer altı tapınak yapısı: 2 salonludur ve merkezi konumdaki nişinde: kabartma halinde “boğa öldürme sahnesi” yani “Tauroktoni” işlenmiştir.
Bu kabartmada: tanrı Mitras: takım yıldızlarını simgeleyen: akrep, yılan, köpek gibi figürler ve gezegenleri simgeleyen: yıldızlar eşliğinde: bir boğayı öldürmektedir.
Astroloji bilimine göre: ekinoks, Yunan ve Roma dönemlerinde, boğada imiş. MÖ.4000 ile 3000 yılları arasında gerçekleşen “Boğa çağı” bitimi, bu boğa öldürme sahnesiyle betimlenmiştir. Aynı dönemde, Perseus yıldızlarının tam boğa üzerinde bulunması, boğanın Perseus tarafından öldürüldüğünü izah etmektedir. Bu sahnede: Perseus’un yerine geçen Tanrı Mitras; boğanın gücünü yok ediyor ve ekinoksu, boğa burcundan çıkarıp, koç burcuna sokmaktadır. Yani: boğa çağı bitip, başka bir çağ başlamaktadır.
Mitras ayinlerinde: kurban edilen boğanın kanı: içilir ve bu kan ile aynı zamanda yıkanılırmış. Böylece: yok olan bir çağı simgeleyen boğanın gücüne ve ölümsüzlüğe ulaşılacağına inanılırmış.
Evet, Mitras kültürü: MS.1’nci yüzyıldan itibaren, Tarsus yöresinden yayılmaya başlamış ve MS.3’ncü yüzyılda: Avrupa’da İskoçya ve Afrika’da Büyük Sahra bölgesine kadar ulaşmıştır.

Evet, tarihi süreç içindeki bölgenin önemini anlatmaya devam ediyorum. Bizans dönemine gelindiğinde: Düllük kenti, Hititlerden bu yana devam eden dinsel kimliğini “Başpiskoposluk” kurularak devam ettirmeye başlamıştır. Hatta, şehir yine aynı dönemde “Telukh” adıyla, eyalet merkezi statüsü kazanmıştır. Ancak, İslam akınları sonucu kent tahrip olunca, MS.7’nci yüzyılda, Başpiskoposluk, buradan ayrılarak, Zeugma şehrine taşınmıştır.

Bununla birlikte, Düllük şehrinde yaşayan insanlar da, günümüzdeki Gaziantep şehri kalesi çevresinde kurulan “Ayıntap” şehrine göç etmeye başlamışlardır. Tüm bunların sonucunda, gittikçe küçülen Düllük şehri: Ayıntap şehrine bağlı bir köy haline gelir. Düllük şehri kutsal alanı ise: Evliya Düllükbaba Türbesi ile, kutsal alan kimliğini günümüze kadar taşımaya devam etmiştir.

Gelelim, günümüzde burada görebileceklerinize: burada özellikle Keber tepesinin güneyindeki: Şarklı Keper Mağarası isimli mağara ilginizi çekecektir. Bunun yanında, Keber tepesinin karşı sırtlarında, nekropol alanı yine ilgi çekebilir. Bu alanda, kayalara oyulmuş, çok sayıda mezar odası bulunmaktadır.

Bu mezar odalarının bir kısmının ön odasına, taş basamaklar ile inilmektedir. Mezar odasının içinde ise, lahitler görülmektedir. Bir kısım mezar odasının içinde ise, Medusa başı gibi mitolojik kabartmalar var. Bir başka kabartma da ise, Hermes, ölünün ruhunu yer altına götürmesi için, Hades’e yol göstermektedir. Çünkü: antik dönemde, ölüm sonrası yaşama inanılmaktadır. Hatta, bu inancın bir sonucu olarak, mezar yapıları, günlük yaşanılan bir ev gibi düşünülerek yapılmıştır.

Yine nekropol alanının doğu bölümünde: 2 kaya kilise görülmektedir. Kaba tepenin üzerinde ise: Jüpiter Dolikhenus tapınağı kalıntılarına ve taban döşemesine ait yassı taşların bir kısmı, toprak üzerine dağılmış olarak görülmektedir. Yine bu bölümde, ismini verdiğim tapınaktaki görevlilere ait mezarlar bulunmuştur ve bunların 16 tanesi ziyarete açılmıştır. Bu mezarlara taş basamaklar ile inilmekte ve mezar içinde, lahitler görülmektedir.

Ayrıca: yaklaşık 6 bin yıl öncesine kadar uzanan geçmişiyle, Düllük köyü, geleneksel tarihi mimari evleri ve camisiyle ilginizi çekecektir.

Elbette, burada da yukarıda sözünü ettiğim resmi arkeolojik kazı çalışmaları dışında yapılan, kaçak kazılar ve kaçırılan kalıntılar yok değildir. Dülük arşiv bölümünde bulunduğu öğrenilen, mühür baskıları, kaçak kazılar sonucu yağmalanmış ve büyük bölümü yurt dışına kaçırılmıştır.

Eşyanın güvenliğinin sağlanması için, para torbaları, resmi ve özel mektuplar, belgeler ve balyalar gibi çeşitli nesnelerin mühürlenmesinde kullanılan bu yüzük ve mühür şeklindeki mühür baskıları: kil çamuruna basılıyordu ve üzerinde: tanrı, tanrıça, hayvanlar ve kişilere ait çeşitli resimler bulunuyordu. Bu mühür baskılarının çok küçük bir bölümü, günümüzde, Gaziantep Müzesinde sergilenmektedir.

Gaziantep Yavuzeli
Gaziantep Yavuzeli
Gaziantep Yavuzeli

       

RUM KALE

Evet, yine Oğuzeli ilçesinin tarihi güzelliklerinden birisi. Üç yanı zümrüt yeşili göl ve bunu çeviren dik, sarp ve kayalıklı tepelerle çevrili tam bir doğa ve insan harikasıdır.

Rumkale: İlçe merkezine bağlı, 25 km. uzaklıktaki Kasaba köyünün yakınlarında; Fırat nehri ve Merzimen çayının birleştiği yerde, dik bir kaya üzerindedir.

Rum kale ile ilgili, antik dönem yazılı kaynaklarındaki ilk bilgilere: MÖ.885 yılında, Asur kralı III. Salmanazar tarafından, Şitamrat isimli yerin ele geçirilmesi sırasında rastlanmaktadır.

Buraya ulaşmak isterseniz: Kasaba köyünden veya Halfeti bölgesinden, tekneye binmeniz gerekiyor. Çünkü, kalenin üç yanı, baraj gölü ile çevrilmiştir. Kasaba köylülerine ait küçük balıkçı teknelerini veya Gaziantep Valiliğine ait tekneyi kullanabilirsiniz. Halfeti ilçesinden ise, doğruca, teknelerle kaleye gidiliyor.

Antik dönem boyunca, burasının bilinen isimlerini sıralamak gerekirse: Şitamrat, Hromklay, Ranculat, Kal-at el Rum, Kal-at el Müslimin, Kale-i Zerrin (Altın kale), Rum kale. Bölge: özel ve stratejik konumu nedeniyle: Med, Pers, Helenistik ve Roma dönemlerinde yerleşim görmüştür.

Özellikle, Roma döneminde, Hz. İsa’nın havarilerinden Johannes’in yani Yuhanna’nın, İncil’in nüshalarını, buradaki kayadan oyma bir odada çoğalttığı rivayet edilmektedir.

Tarihi süreç içinde: 1113 yılında, Rumkale: III. Grigoris tarafından, satın alınır ve Başpiskoposluk makamı, buraya taşınır. Şair Aziz Nerses mezheplerinin birleştirilmesi nedeniyle: burada yapılan toplantılara, imparator elçileri, Kayşum ve Yakubi baş patrikleri katılırlar.

13’ncü yüzyılda, bölgede bulunan çok sayıdaki Yakubi nedeniyle, Yakubi Patriği II. Ignace tarafından, burada bir kilise yaptırılır. Hatta, kale, bir patriklik makamı olarak da kabul edilir. 1279 yılına gelindiğinde, kalenin Memlükler tarafından kuşatıldığı görülür. Ancak, ele geçirilemez.

1292 yılında Memlükler, kaleyi yeniden kuşatırlar ve bu kez ele geçirirler. Kale tamir ettirilir ve Kal-at el Müslim adını alır. Daha sonra ise, yukarıda belirttiğim gibi “Kale-i Zerrin yani Altın kale ismi kullanılmaya başlanır. Ancak, Memlükler zamanında, kale önceki yıllardaki parlak dönemlerini bir daha yaşayamaz.
1516 yılında, bu kez, kale Osmanlıların eline geçer.

Gelelim kalenin özelliklerine: kale, biraz önce de söylediğim gibi, dik yükselen bir sarp kayalık üzerindeki tepeye kurulmuştur. Doğa ile uyumlu bir mimari özelliğe sahiptir. Genişliği 120 metre, uzunluğu ise 200 metredir.
Hatta: kalenin birinci bedeni: doğu, kuzey ve batı yönünde, doğal kayalıkların dik olarak yontulmasıyla oluşturulmuş sur şeklindedir.

İkinci beden ise, bu doğal sur üzerinde, sert kalker kesme taşlar kullanılarak yapılan sur ile oluşturulmuştur.
Bu surlar üzerinde, 8 burç ve çok sayıda mazgal penceresi bulunmaktadır. Güney bölümde ise: kayalık uzantısı oyularak, hendek oluşturulup, güvenlik sağlanmıştır. Hendek derinliği: 30 metre, genişliği 20 metredir. Tüm bu yapılaşma sonucunda: kalenin, kara ile bağlantısı, tamamen kesilmiştir.

Kalenin: 2 giriş kapısı bulunmaktadır. Bunlardan doğu yönündeki giriş kapısı: Fırat nehri üzerinde, batı yönündeki giriş kapısı ise: Merzimen çayı üzerindedir. Biraz önce söylediğim gibi, kara ile bağlantı yoktur. Kara ile bağlantı, bu kapılardaki köprüler ile sağlanırmış ki, günümüzde bu köprülerin kalıntıları bulunmamaktadır.

Bu köprülerden geçildikten sonra, patika bir yol ile kalenin kapılarına ulaşılmaktadır. Batı cephesindeki bu patika yol üzerinde, 20 metre aralıklarla, 4 tane kule bulunmakta olup, savunma güçlendirilmiştir. Yani, köprüyü geçen düşman, kalenin kapısına ulaşmadan önce, bu kulelerdeki savaşçılar tarafından engellenmektedir.

Kalenin eteklerinde ise: aşağı şehir kalıntıları görülmektedir. Ayrıca, günümüzde burada görebilecekleriniz: kalenin beden duvarları, burçları, Şair Aziz Nerses kilisesi, Barşavma Manastırı, su sarnıçları ve su kuyusu sayılabilir. Su kuyusu önem kazanmaktadır. Bu kuyu: 8 metre genişliğinde ve 80 metre derinliğindedir ve basamaklarla, Fırat nehri seviyesine inilmekte ve böylece, gizli olarak Fırat nehrinden su ihtiyacı karşılanmaktadır.

Kuyunun içi yüzünde, kayanın oyulmasıyla, helezonik bir merdiven oluşturulmuştur. Bunun dışında, yine kale içinde, işlevi günümüze kadar tespit edilemeyen birçok yapı kalıntısı görülmektedir.

Şair Aziz Nerses Kilisesi

Rumkalenin güneyindedir.
Yapı: 1173 yılında, Şair Aziz Nerses tarafından yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı ve 3 apsislidir. Kilise yapısı, İslami dönemde cami olarak kullanılmıştır.

Barşavma Manastırı

Rum kale içinde, kuzey bölümdedir.
Yapı: 13’ncü yüzyılda, Yakubi azizi Barşavma tarafından yaptırılmıştır.
Günümüze yapıdan yalnızca, bazı bölümler ayakta kalmıştır. Yakında, bir de kuyu görülmektedir.

Araban tanıtımı.

Gaziantep tanıtımı.

 

Şanlıurfa Birecik

Şanlıurfa Birecik

Bir zamanlar, yakın doğunun önemli bir merkezi, bölgenin en önemli tersane kenti, aynı zamanda bir zamanların kendircilik, zeytinyağcılık ve sabunculuk imalat merkezi, günümüzde mi? Evet, ayakta zor durabilen bir kasaba. Birecik tersanesinde: 1571yılında, 400 geminin yapıldığı kaydedilmiş. 250 si asker için ve 150 si zahire için inşa edilmiş gemiler. Şimdi kayık bile yapılmıyor. Bir de kelaynak kuşları. Üretim istasyonuna gidip görün. Gerekli tedbirler alınmamış olsa, nesilleri tükenecekti.

ULAŞIM

Gaziantep-Şanlıurfa karayolu üzerindedir. Şanlıurfa-Birecik arası uzaklık: 80 km. dir.

Şanlıurfa Birecik

GENEL ÖZELLİKLERİ

1956 yılında, Fırat nehri üzerine, o dönemde Türkiye’nin en uzun köprüsü olarak yapılan Birecik köprüsü; sonucunda, bölgede büyük gelişmeler yaşanır.

NE YENİR

Birecik’te buraya has: Mumbar (koyun bağırsağından yapılır), yeşil mercimekten yapılan Haspeli Aşı, çiğköftelik etten yapılan Şırşırlı deneyebileceğiniz tatlardan. Özellikle: mumbar.

KELAYNAKLAR

Nuh Peygamberin bereket sembolü olarak “Tufan” da gemisine aldığı kelaynaklar, geçmişte Türkiye’den Kuzey Afrika’ya, Arap Yarımadasından Fasa kadar, çok geniş bir bölgede ürerlermiş. Ancak: avcılık, üreme alanlarında rahatsız edilmeleri, yaşam alanlarının değişmesi ve beslenme alanlarında kullanılan zirai ilaçlardan zehirlenmeleri sonucunda, sayılarında ciddi azalmalar ve dağılım olmuştur.

Günümüzde, kelaynaklar, nesli tükenmekle karşı karşıya olan kuş türlerinden biridir. Dünyada yalnızca Nil Vadisinde ve Birecik’te bulunmaktadırlar. Birecik’te üremek için “Kayalar altı” denilen bölgeyi seçmişlerdir. Bu seçimde: Aşağı Fırat Havzasının, Güneydoğu platolarına göre ılımlı ikliminin, tarlalardaki haşaratın bu kuşların besinleri oluşunun, İlçenin jeolojik yapısına dahil kayaların: alkalik, yani ak ve yumuşak olduğundan dolayı kolay işlenir olmasının ve de halkın söylentisine göre “Allah’ın bir bereket müjdesi” olduğu bilinci ve inancıyla, bu kuşlara ve yumurtalarına zarar vermemeleri etken olmuştur.

Günümüzdeki deyimiyle, “Sevgililer günü” olarak kutlanan 14 Şubat tarihinde, bu kuşlar Birecik’e göç ederler. Önceki yıllarda, gökyüzünün bu kuşlarla kaplandığı bilinir. Bunların geliş tarihinde; yörede etkinlikler düzenlenir, esnaflar ve Fırat kıyısındaki kayıkçılar başta olmak üzere, ilçede bayram havası yaşanır.

Kelaynak kuşları: başlarında tüy olmaması nedeniyle, kelaynak ismini alırlar. Boğazı ve gagası erişkinlerde koyu kırmızıdır. Ortalama ömürleri: 25-30 yıl kadardır. 1-1.5 kg. ağırlığa kadar erişirler. Bu kuşların en önemli özelliği: tek eşli olmalarıdır. Eşlerine çok sadıktırlar. Öyle ki eşi ölen bazı kelaynak kuşlarının, yemeyi-içmeyi terk edip, ya da kendini kayalardan aşağıya bırakarak intiharı seçtikleri çok görülmüştür.

Şanlıurfa Birecik Kelaynaklar

Evet, Birecik’te kelaynak kuşlarının üremeleri için “Üreme İstasyonu” yapılmış. Göçmen kelaynak kuşlarının bir kısmı göç öncesi kafeslere alınmış. Göçe gidenlerin, dönüşüyle birlikte, tekrar doğaya bırakılarak, yarı vahşi olarak varlıklarını sürdürmeleri amacıyla, Orman Genel Müdürlüğü tarafından “Kelaynak Üretme İstasyonu” 1977 yılında kurulmuş.

1990 yılına kadar göç etmesine izin verilen kelaynakların dönüşleri devam etmiş. Ancak 1990 yılında, yalnızca bir kuş, göçten dönmüştür. Ancak, dönüş sürekli aksayınca, 1998 yılından itibaren göç için bırakılma bitirilmiştir.

Şanlıurfa Birecik

TARİHİ

Birecik, gerek yüzey şekillerinin elverişliliği ve gerekse Fırat nehri kıyısında bulunması nedeniyle, tarih boyunca önemli medeniyetlerin yerleşimlerine sahip olmuştur. Tarihi süreç içinde: MÖ.9’ncu yüzyılda Asurluların eline geçen şehir, sırasıyla Pers, Makedonya, Roma ve Bizans egemenliklerine ev sahipliği yapar. 780 yılında Arap işgaline uğrar. 11’nci yüzyılın sonlarında ise; Selçuklu egemenliği görülür. 1517 yılında, Osmanlı topraklarına katılır. 1919 yılında bir süre İngiliz işgali altında kalır.

Şanlıurfa Birecik Köprüsü

BİRECİK KÖPRÜSÜ

Köprü Fırat nehri üzerinde Birecik ve Nizip ilçelerini birbirine bağlayan D 400 karayolu üzerindedir. Köprü olmadan önce, ulaşım feribotlar ile sağlanıyordu. Köprü 1951-1956 yılları arasında yapılmıştır. Köprünün uzunluğu 720 metre, genişliği 11 metredir.

Her iki tarafta 1.5 metre yaya kaldırımı bulunur. Nehir üzerinde beş kemer vardır. Kemerlerin her birinin açıklığı 57 metredir. Son bir not, köprünün şantiye mühendisi Yüksek Mühendis Kadri Çile, 1953 yılında işten çıkarılan bir işçi tarafında, şantiye de görevinin başındayken öldürülmüştür. Mezarı köprü başındadır.

GEZİLECEK YERLER

Şanlıurfa Birecik Kalesi

BİRECİK KALESİ

Yüzey şekillerinin elverişliliği ve Fırat kıyısında bulunmasından dolayı, tarih boyunca önemli yerleşimlere sahne olmuştur.

Şanlıurfa Birecik Kalesi

Kale, tek önemli tarihsel yapıdır. İlçe merkezinde yer alır. Asurlular zamanında yapılmıştır. Dönemin hükümdarı II. Salmaneser’in MÖ.859-824 yılları arasına onartarak, kendi adını verdiği kalenin son biçimi ise, 13’ncü yüzyılda atılmış. Çeşitli dönemlerde onarım görmüştür. Üzerine inşa edildiği, beyaz kalker tepeden dolayı; Beyaz kale olarak da isimlendirilmektedir.

Büyük kesme taşlardan yapılan yapıda; yüksekliği 30-40 metreyi bulan duvarları üstünde, 12 burç bulunmaktadır. En büyük yenilemeyi, Memluklar zamanında yaşamış olan kale, Yavuz Sultan Selim zamanında da tamir edilmiştir.
Kalenin büyük kısmı tahrip olmuştur. Halen bir kısmında restorasyon çalışmaları sürdürülmektedir.

Şanlıurfa Birecik Surları

BİRECİK SURLARI

İlçe merkezini çevreleyen surlar, büyük tahribata uğramış ve günümüze yalnızca; bazı burç kalıntıları ve kısmen ayakta kalan iki kapısı gelmiştir. Ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmeyen surların; 2 kapısı 1 burcu ve duvarında bir kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabelere göre; 1483 yılında, Memluklu döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. Ayakta kalıp günümüze ulaşan kapıları: Urfa kapısı ve Meçan kapısı olarak bilinir.

URFA KAPISI

Tam olarak ayakta kalarak, günümüze kadar gelmiştir. Sur dışına açılan doğu kapısını, boydan boya dolaşan şerit kitabeye göre; 1483 yılında Memluklu Hanı Kayıtbay tarafından, Yunus Şeref’e yaptırılmıştır. Kapının ana yapım malzemesi: kesme taştır. Belediye tarafından, bu kapının restorasyonunda bulunan “Kule Mescidi” görülmeye değer.

MEÇAN KAPISI

Kısmen yıkılmıştır. Günümüzde, ancak bir bölümü görülmektedir. Kapıyı; batı ve güneyden kuşatan, şerit kitabeye göre; bu kapının da, Memluklu Sultanı Kayıtbay emriyle Yunus Şeref’e yaptırıldığı anlaşılmış olup, yapım tarihi 1484 yılıdır. Meçan kapının kuzeybatı ve doğu duvarları, tamamen, güney duvarı ise kısmen ayaktadır.

Şanlıurfa Birecik Rum Kale-Hromgla

RUM KALE (HROMGLA) 

Rumkale, Birecik Ovasının kuzeyinde, Fırat nehrinin kıyı kesiminin doğusunda, Şanlıurfa yoluna bakan bir tepe üzerindedir. Birecik’i kuzeyden ve kuzeydoğusundan sınırlar. 20’nci yüzyılın başlarında, kuzeyden Hısn-ı Mansur, doğudan Urfa ve Suruç kazaları, güneyden Birecik, batıdan Pazarcık ve Ayıntab (Antep) kazaları ile çevrili olduğu belirtilir. Kazanın merkezi: Halfeti kasabasıdır.

Yerleşimi nedeniyle Rumkale; Asur kralı III. Salmanassar tarafından, 855 yılında alınan Şitamrat Şehri olarak kabul edilmektedir. Buna karşılık: Nöldeke, yerleşimi Fırat kıyısında, bugünkü Belkıs köyünün yukarısındaki Urum (Hörum) olarak kabul etmiş, sonraki araştırmacılar Urima’nın, Rumkale olduğunu öne sürmüşlerdir.

Urima Piskoposluğundan Ermeni Kogh Vasil; Franklardan almış olduğu Harsn Msur, Sareş ve Uremn havalisini, Antakyalı Tancredeye geri verir. Süryani vakahinamecilerine göre: Kogh Vasil ve sonra dul zevcesi adına yönetimin başına geçen Kürtig’in elinde, Kayşum Raban, Behesne ve Kal’a şehirleri bulunmaktadır. Rumkale, Süryanice isimli olan Kala’a, büyük bir olasılıkla Kogh Vasil’in Uremn’ine karşılık gelmektedir.

13’ncü yüzyılda

Rumkalede, birçok Yahudi bulunmaktaydı. Yahudi patriği: II. Ignece, diğer eserlerinin yanı sıra, Rumkale’de muhteşem bir kilise yaptırır. Sonraları, kaleyi patriklik makamı olarak seçer. 1252 yılında Rum kalede ölür ve yerine Yukubi patriği geçer. Rumkale de bu olaylar yaşanırken, aynı zamanda yerleşim, Memluklu saldırılarına maruz kalır. Memluklu hükümdarı Kalavun zamanında, Baysarı’nın komutasındaki Mısır Ordusu; Suriye güçleriyle birleşerek, 1279 yılında Rumkale üzerine yürür ve kaleyi ele geçirirler.

1516 yılında, Mercidabık Savaşından sonra, Rumkale, Osmanlı egemenliğine girer. 17’nci yüzyılda, Rumkaleyi ziyaret eden Evliya Çelebi, şöyle yazar.” Bir tepe üzerinde de gayet sağlam ve müstahkem bir kale olduğunu, 1516 tarihinde Mısır Hakimi Melik Gavri’den Sultan Selim tarafından alınarak imar edilmeye çalışıldığını, ancak 17’nci yüzyılda o kadar mamur olmadığını, dışarıda camisi, hanı, hamamı ve küçük çarşısı bulunduğunu, Merzeban suyunun kale dibinde Fırat’a karıştığını belirtir.”

1838 yılında

Rumkaleyi ziyaret eden Maraşal Von Moltke, eski Roma Surlarının kalıntılarını dolaştığını, derin ve sarp vadi içinde akmakta olan Fırat nehrinin, gümüş bir şerit gibi, ayaklar altında uzandığını, bir zamanlar İskender, Kurus Ksenefon, Sezar Julianın: ay ışığında bu nehri atlarının sırtında geçtiğini yazar.

Eskiden Fırat nehri üzerinde bir köprü bulunduğu, Romalıların burada hemen hiç yolu bulunmayan bir bölgede koloni kurmalarının sebebinin bu olabileceğini belirtir. Rumkale’de, kayanın nerede bittiği ve insan eserinin nerede başladığını kestirmenin güç olduğunu, kaya duvarının üzerinde beyazımsı taştan 60 ayak yüksekliğinde mazgallar, burçlar ve kulelerle donatılmış surlar bulunduğunu, altı kule kapısının olduğunu söyler.

Şanlıurfa ile Gaziantep arasında sınır oluşturan Fırat Nehri kıyısında yükselen Rumkale’den güneye doğru nehir kıyısı izlenirse, Suriye sınırları içindeki Carabulus’a kadar birçok kalenin yer aldığı görülür. Aynı noktadan kuzeye doğru yol alındığında, Samsun’a kadar başlıcalarını Amasya, Tokat ve Sivas kalelerinin oluşturduğu tahkimat yapılarıyla karşılaşılır. Rumkale, bu kaleler zincirinin en önemli halkasıdır.

Fırat’ın batı yamaçlarında ve sert kalkerli kayalar üzerinde inşa edilmiştir. Doğu, kuzey ve batısındaki duvarlar, yüksek kayalarla çevrilidir. Kale günümüzde harap durumdadır. Büyük ve kesme taştan inşa edilen kalenin güneydoğuya açılan tek kapısı var. Kalede, kale beyinin konağının kalıntıları, 17’nci yüzyılın ikinci yarısına ait Aziz Merses Ermeni Kilisesi, çok sayıda kalıntı, su sarnıçları ve bir de kuyu bulunmaktadır.

Evet, Rumkalede, neler görebilirsiniz?

Kale, Aziz Nerses Kilisesi ve Barşavma Manastırını görebilirsiniz.

Bu arada: inşaatı sürmekte olan Birecik Barajı bu kaleyi de etkileyecektir. Yaklaşık 500 metre yükseklikte bir tepe üzerinde konumlandırılmış olması nedeniyle, Rumkale, barajın 385 metreye kadar yükselecek suları altında kalmayacak, ancak zaten güç olan ulaşımı, daha da zorlaşacaktır. Halen Rumkale’ye ulaşmak için üç yol var. Birinci yol: Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesine gidip, sal ile Fırat Nehrinden Kale meydanı köyüne geçip, sonra da yaklaşık 45 dakika süreyle, engebeli arazide zor bir yürüyüşü göze almak gerekiyor.

Ulaşımın ikinci yolu ise: Gaziantep’in Yavuzeli ilçesine bağlı Kasaba Köyü üzerinden ve Kasabadan sonra yaklaşık 45 dakika sürecek bir yürüyüşün ardından, Merzimen Çayının geçilmesi gerekiyor. Son olarak Nizip’in Kamışlı Köyü üzerinden, yaklaşık bir saatlik bir yürüyüş ile Rumkale’ye ulaşılıyor. Her üç güzergahta, Rumkale’nin yakınlarına ulaşılarak görkemli manzarayı fotoğraflamak imkanı var. Kalenin üstüne tırmanmak ise, ayrı bir çaba gerektiriyor.