Rize Çamlıhemşin

Rize Çamlıhemşin

Rize’nin deniz kıyısında bulunmayan bir ilçesi. Ama: aynı zamanda: turizmin çok öne çıktığı bir ilçedir. Fırtına deresinin kıyısındaki bu küçücük yer: özellikle Ayder yaylası ile ünlüdür. İlçe merkezinde, derenin kıyısına teraslar yapılmıştır, teraslarda Fırtına deresinin manzarası izlenebiliyor.

Rize Çamlıhemşin

ULAŞIM

Çamlıhemşin, Rize’nin doğusunda. Pazar’ı geçip, Ardeşen’e varmadan ve deniz kıyısında bulunmayan bir ilçe. Kıyı yolundan, sapaktan dönünce 21 km. içeride.
Rize-Çamlıhemşin arası uzaklık: 65 km.

TARİHİ

Yöre: 1071 yılında, Malazgirt Savaşından sonra, Alpaslan tarafından, Selçuklu topraklarına dahil edilmiş. 1072 yılında, Alpaslan savaş sonrasında, bölgeye 70 bin yaylacı ve göçer Türk yerleştirir.

Daha sonra: 1184 yılında, bölgede kurulan Trabzon Pontus İmparatorluğu sınırları içinde kalan Hemşin bölge halkı, arazinin dağlık olmasından dolayı, Pontusluların işgalinden etkilenmezler. Türk kimlik ve gelenekleriyle, yaşamlarını, günümüze dek sürdürürler.

Çamlıhemşin adını: İlçenin kuruluşundan sonra alır. Yukarı vice (Yukarı Çamlıca) ve Aşağı vice (Aşağı Çamlıca) mahalleleriyle, bazı köylerin birleşme noktası olan bu yerleşim yeri: “vice altı” olarak bilinmekteydi. Çamlıca: 1957 tarihinde İlçe yapılarak, Çamlıhemşin adını alır.

Yavuz Sultan Selim, Trabzon’dan hareketle, sahil gezisinde olduğu bir gün, Ardeşen girişinde, Fırtına Deresine dikkat çeker. Hızlı ve heybetli akan deresin sularında, işlenmiş ağaç ve karışık orman ürünlerinin su tarafından sürüklendiğini görür. Bunun üzerine: “Buranın ardı şen olmalı” der.

Gezi boyunca, Fırtına havzasında kimlerin, ne şekilde yaşadıklarını incelemek ve yönetimine bağlamak üzere, bir miktar kuvvet gönderir. Yöreye gelenler, buranın tabii güzelliklerini, çamlık ve yoğun ormanlıklarını görünce, Padişahın ilk teşhisini kanıtlarcasına,” hem de şen” diye söylenirler. Çamlıhemşin adının, bu şekilde oluştuğu söylenir.

Rize Çamlıhemşin

GENEL ÖZELLİKLERİ

Çamlıhemşin: Doğu Karadeniz bölgesinde, Rize ilinin ilçesidir. Denize sınırı yoktur. Denizden, kıyıya doğru, 22 km. lik kara yolu uzaklıktadır. Kıyıdan içeride, fırtına deresi vadisindedir. Vadinin: deniz tabanından yüksekliği: 300 metredir. Bazı mahallelerde ise, bu yükseklik 700 metreye kadar çıkar.

Yani: dağınık ve tepelik alanlardan oluşmaktadır. Düz alanlar, hemen hemen yok gibidir. Arazinin meyilli olması nedeniyle, ilçedeki akarsular, 70 km. lik bir uzaklıktan, 3000 metre rakımdan, sıfır rakıma düşmektedir. Bu nedenle, akarsuların muhteşem bir hızla aktığı görülür.

ORMANLAR:

İlçenin alanının: % 80 i ormanlarla kaplıdır.

DAĞLAR:

İlçenin, güneyi, doğu-batı doğrultusunda kavis çizen ve denize paralel, yükseklikleri: 2000-4000 metreyi bulan “Kaçkar Dağları” ile çevrilidir. Kaçkar Dağları üzerinde: birçok irili-ufaklı krater gölleri bulunmaktadır.

İKLİM:

Her mevsim yağışlıdır. Sıcaklık kışın, bir hayli düşer. Havadaki nem oranı ise, yüksek seyreder. Sıcaklık kışın eksi 7 dereceye kadar düşer.

KONUT SORUNU:

İlçenin en büyük sorunlarının başında, konut sorunu gelir.

EKONOMİK HAYAT:

İlçede: çay tarımı, hayvancılık ve orman işleri yapılmaktadır. Kültür balıkçılığı ve arıcılık da önemli uğraştır. Ayrıca, ilçede turizm faaliyetlerinden geçimini sağlayanların sayısı da hızla artmaktadır. Ayder Turizm bölgesi, 1200 yatak kapasitesine sahiptir.

NE YENİR:

Buraya has “Mısır Ekmeği” çok meşhur. Mısır ve mısır unundan yapılan bu ekmeği mutlaka tadın. Ayrıca: turşu kavurma, pazı dolması, kara lahana dolması, hamsili ekmek, hamsi çığırtması, hamsili pilav, hamsi köftesi, mıhlama, laz böreği, mutlaka tatmanızı önereceğim yiyeceklerdir.

Rize Çamlıhemşin Zil Kale

GEZİLECEK YERLER

ZİLKALE

İlçe merkezinin 15 km güneyinde, Fırtına deresinin batı yamaçları üzerine kurulmuştur. Kaçkar dağları Milli Parkı içindedir. Bölgenin en dikkate değer eserlerinden birisidir.

Kalenin üzerine inşa edildiği sarp kaya kütlesi, denizden 750 metre ve dere yatağından ise 100 metre yüksekliktedir. Savunma hendeği durumundaki Zil deresine, merdivenle inilir. Ahşap olan iç konstrüksiyon zamanla yok olmuştur.

Zilkale: Varoş kale, Pazar kalesi: ilk bakışta aynı elden çıkmış ve aynı amaçla yapılmış izlenimi vermektedir. Trabzon imparatorluğu döneminde ya bizzat Komnenoslar ya da İmparatorluğu bağlı yerli Lordlar (örneğin: Zilkale için Hemşin Lordu Arhakel) tarafından yaptırıldıkları tahmin edilmektedir. Çünkü bölgenin gerek ilk çağları ve gerekse orta çağları karanlıktır.

Evliya Çelebi: “kalenin alt ucu, tepelerin üzerinde başka kalelere ve eski bir kilise kalıntıları bulunan Fırtına Deresine kadar uzanır” diyerek gözlemlerini anlatırken, yazık ki kale tarihi hakkında bilgi vermemektedir.

Kalenin, hem yörenin ve hem de Bayburt’a ulaşımı sağlayan önemli bir kervan yolu üzerinde bulunduğu ve güvenliği sağlamak amacıyla yapıldığı düşünülüyor.

Osmanlı döneminde Zir Kale olup “Aşağı” anlamına gelmektedir. Kalenin ilk kez, Rize kalesiyle eş zamanlı olarak 5’nci yüzyılda ahşap bir yapıyla inşa edildiği tahmin edilmektedir. Taş temeli mevcut kale, 3’ncü yüzyılda yapılmış dış surlar, orta avlu ve dört katlı olan iç surlardan oluşur.

Bizans döneminde, Doğu yönünden gelebilecek tehlikelere karşı bir gözetleme kalesi olarak kullanılmıştır. Osmanlı döneminde, ticari ve askeri açıdan önemli olan Doğu yolunun gözetlenmesi ve ticaret kervanlarının konaklaması amacına hizmet etmiştir.

Kale-i Bala, Ciha kalesi, Pazar Kız Kalesi ve Rize kalesinden oluşan 4 önemli haberleşme merkezi arasında kilit noktada yer almaktadır. Osmanlı döneminde kervanların konaklama ya da sığınma yeri olarak görev yaptığı tahmin edilmektedir.

Kalede 1979 yılında bulunan 26 cm uzunluk ve 4.5 cm çapında, pirinç döküm 2 el topu: Trabzon müzesinde sergilenmektedir. Birbirinin aynı olan bu iki objenin ortak özelliği: pirinçten döküm olarak yapılmalarıdır. Gövde üzerinde, arkada ateşleme deliği bulunur. Ayrıca, toplardan birinin gövdesi ve namlusu üzerinde, 7 süs halkası vardır. Bu toplar: Osmanlı dönemine tarihlenmektedir.

Kale 3 bölümden oluşur. Bunlar: dış surlar, orta surlar ve iç kaledir. Dış kalenin kapısına: kuzeybatı yönünden bir patika ile ulaşılır. Kuzeydeki kapının taşları sökülmüştür. Bir teras yardımıyla, orta surlar seviyesine çıkılır. Buradan, ikinci bir kapıdan kalenin içine girilir.

Rize Çamlıhemşin Zil Kale
Rize Çamlıhemşin Zil Kale

 

Giriş kapısı

Ana yoldan, yaklaşık 54 metre uzaklıktadır. Giriş kapısı: 3.78 cm boy ve 1.75 cm genişliğe sahiptir. Kapı duvarlarının kalınlığı 1.70 cm dir. Kapının iç yanında, kapı arkası sürgü boşlukları bulunmaktadır. Ölçülerinden anlaşıldığı kadarıyla bu kapıdan: yüklü katırlar ve kervanlar giriş yapmış olmalıdır.

Rize Çamlıhemşin Zil Kale Orta kale

Orta kale

Burada: 3 önemli yapı vardır. Bunlar: muhafız binası, şapel ve baş kuledir. Kule; ilk yapıldığında 4 katlıdır. Çünkü içinde bir bölüntü duvarı ve dolgu toprak vardır. Duvarlar üzerinde, doğu yönünde kemerli pençelere, diğer tarafta ise mazgal delikleri bulunur. Kulenin üstü bir teras şeklindedir. Duvarlar içindeki dikey uzanan boru yuvaları, belki de kapanmış sarnıçlara su akıtıyordu.

İç kale

Güneydeki duvarlarla çevrili alan iç kaledir. Burada, batı tarafta, dikdörtgen planlı bir burç bulunur.

Rize Çamlıhemşin

 

Sonuç

Zilkale’yi gördüğünüzde: gayet yeni bir yapı olduğunu hemen hissedeceksiniz. Çünkü: yapılan restorasyonda, doğallığa pek dikkat edilmemiştir. Ancak, yine de bulunduğu konum itibarı ile, bütün çevreye hakim ve özellikle, hemen aşağısından geçen vadiye hakim konumu ile, büyük ilgi çekmektedir.

Bu yüzden: zamanın büyük bölümünde, yağmurlu, sisli ve nemli bu kaleyi mutlaka ziyaret etmenizi öneririm. Ancak: elbette yağmura ve kalenin taşlarının kaygan olmasına karşı tedbir almalısınız. Kalenin uzaktan görüntüsü ne kadar heybetli ise, kaleye girdiğinizde aşağıdaki vadinin görüntüsünün de o kadar heybetli ve muhteşem güzel olduğunu göreceksiniz.

Evet, Zilkale’ye mutlaka uğrayın. Kalenin içine girin ve bölümlerini gezin, pek tarihi özellik taşımasa da, inanın buradan izleyeceğiniz manzaranın etkisinde kalacaksınız. Kaleyi gezerken: gerek inip çıkmalar ve gerekse nemli ortam nedeniyle yorulduğunuzda ise: kalenin kapısının hemen yanındaki kafeteryada mutlaka bir mola verin ve bence “Laz böreği” tadına bakın. Son bir not: bu kafeteryanın tuvaletinde asılı isim panosuna da dikkat edin, ilginç şeyler yazıyor.

Rize Çamlıhemşin Palovit Şelalesi
Rize Çamlıhemşin Palovit Şelalesi
2017.07.20-9.Palovit şelalesi.2d
Rize Çamlıhemşin Palovit Şelalesi
Rize Çamlıhemşin Palovit Şelalesi

 

PALOVİT ŞELALESİ

Zil kaleden devam eden yolu takip ettiğinizde, Palovit Şelalesine varacaksınız. Kaçkar dağları Milli Parkı içindeki doğal güzelliklerden biri olan Palovit şelalesi, Rize ilindeki şelaleler içerisinde en yüksek debiye sahip olanıdır. Zil kale harabesini geçtikten sonraki yol ayırımında başlayan Palovit Vadisinin duraklarından biri olan heybetli şelale 15 metre yüksekliğindedir.

Doğa yürüyüşü yapan guruplar için, şelalede verilen molanın ardından yürüyüş Çinçiva köprüsünden devam eder. Muhteşem güzel bir şelale, yeşillikler içinden akıyor. Bir köprü ile, uzunca bir merdiven inmeniz gerekiyor ki şelalenin düştüğü yere ulaşabilesiniz.

Bence bu yorgunluğa katlanın ve aşağıya inin, şelalenin düştüğü yer bir başka güzeldir. Ancak havanın nemli olması nedeniyle aşırı terleme riski elbette yorgunluğunuzu arttıracaktır.

KALE-İ BALA (YUKARI KALE) 

İlçeye, 40 km. uzaklıkta, Hisarcık köyü sınırları içinde, Fırtına Deresinin kaynaklarına hakim bir noktada kurulmuştur. Kaynaklarda geçen bir diğer adı: Varoş kaledir.

Kalenin ana planı: dikdörtgendir. Doğu, güney ve kısmen kuzeyi sarp kayalıktır. Batı tarafı ise: eğimli bir arazi üzerine kurulmuştur. Giriş kapısı: kuzey batıdandır. Kesme ve moloz taştan yapılmıştır. 70 x 25 metre ölçülerindedir. Duvarların kalındığı: 50 cm. ile, 1.5 metre arasında değişmektedir.

Kalenin kurulduğu yer ve duvar işçiliği bakımından: Zil kale ile ilişkisi açıktır. Zil kale ile aynı tarihlerde yapıldığı düşünülmektedir. Osmanlı döneminde de kullanılmıştır. Kalenin duvarları oldukça harap bir durumdadır.

2017.07.20-10.Çinçiva köprüsü.1a
Rize Çamlıhemşin Çinçiva Köprüsü
Rize Çamlıhemşin Çinçiva Köprüsü
Rize Çamlıhemşin Çinçiva Köprüsü

ŞENYUVA KÖPRÜSÜ-ÇİNÇİVA KÖPRÜSÜ

Eski adıyla, Cinciva köprüsüdür. Bölgenin yaygın taş köprülerinden biridir. Tek bir kemerle, Fırtına Deresi geçilmiştir. Ayrıca: korkuluk duvarı tamir edilerek, üzerine demir bir kısım ilave edilmiştir. 1699 yılında yapıldığı, rivayet edilmektedir.

Bölgenin en eski köprülerinden biridir. Kitabesinin, 1946 yılındaki selde kaybolduğu söyleniyor. Batı ayağının menba yönünde, bir koruma duvarı bulunmaktadır. Kuzeybatı tarafında ise, eski bir mezarlık bulunmaktadır. Bu mezarlıkta sanat değeri yüksek eski mezar taşları bulunmaktadır. Hemen kara yolunun kenarında bulunan köprüyü önce uzaktan izlemenizi ve sonra köprünün üstünü yürüyerek geçmenizi öneririm. İlginç bir köprüdür.

KÖPRÜKÖY KÖPRÜSÜ

Fırtına deresi üzerinde kurulmuştur. Taş köprüdür. Köprünün batı ayağına, küçük bir tahliye kemeri ilave edilmiştir. Genişliği, korkulukla birlikte 2.90 metredir.

Tabliyesi iki yandan dik olan köprünün korkuluk duvarı, kısmen yıkılmıştır. Köprünün: 90-100 yıl önce, Türk ustalar tarafından yapıldığı bilinmektedir. Korkuluk duvarı üzerindeki kitabesi silinmiştir.

AŞAĞI ÇAMLICA VE ÜLKÜKÖY KOÇ HEYKELLERİ

Aşağı Çamlıca köyündeki koç heykeli, Hacı Sırtı mevkiinde, çalılıklar içindedir. 1.50 m. boyunda, 60 cm. yüksekliğindedir. Mahalli, beyazımsı bir taştan yapılmıştır. Baş ve boyun kısımları detaylandırılmış, diğer kısımlar  kaba olarak bırakılmıştır. Boyun uzun tutulmuş, baş kısmında boynuzlar volüt, gözler ise daire şeklinde sitilize edilmiştir.

Ülkü köydeki koç heykeli, üç parça halinde kırılmıştır. Geçtiğimiz yıllarda, Rize Müzesine götürülerek, envantere kaydedilmiştir. Yaklaşık olarak, 1.30 m. uzunluğunda, 45 cm. yüksekliğindedir. Bu heykelde de, boyun uzun tutulmuştur. Boynuz kıvrımları daha belirginleştirilmiş olup, ağız sivri bir şekilde son bulmaktadır.

At, koyun ve koç heykelleri, Orta Asya kaynaklıdır. İslam öncesi dönemlerde, Türkler tarafından mezar taşı olarak kullanılmışlardır. Bu gelenek, İslami dönemde de devam etmiştir. Bugün, Azerbaycan’da, Doğu Anadolu’da Karakoyunlu ve Akkoyunlu yerleşmelerinde birçok at, koyun ve koç heykelleri bulunmaktadır. Çamlıhemşin koç heykelleri de bu bakımdan önemlidir. Bölgenin tarihine ışık tutacak arkeolojik buluntulardır.

Rize Çamlıhemşin Fırtına Deresi ve Vadisi

FIRTINA DERESİ VE VADİSİ

Rize Çamlıhemşin Fırtına Deresi ve Vadisi

İlçe merkezinden geçer. Elevit Deresi ve Palovit Deresinin birleşimidir. Vadideki yıllık yağış miktarı: 2000 mm. nin üzerindedir. Yüksek kesimler, sürekli olarak sis altındadır. Fırtına vadisi ormanları, sahip oldukları flora bakımından: WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) tarafından, Avrupa’da acil korunması gereken 100 ormandan biri olarak ilan edilmiştir.

Fırtına vadisi: Kaçkar dağları ile birlikte, 537 odunsu bitki, 136 kuş, 30 memeli, 21 sürüngen ve 116 endemik bitki türüne ev sahipliği yapar. Fırtına, Hemşin ve Çağlayan Dereleri, her yıl Karadeniz’den iç kısımlara göç ederek yumurtadan çıktıkları yere yumurtlayan, deniz ala balıklarının da yuvasıdır.

Yakın zamana kadar; yöredeki dereler içinde el değmeden kalabilen tek akarsu olan Fırtına Deresi, başta hidroelektrik santraller olmak üzere, yol inşaatları, turizm ve çarpık gelişimin tehdidi altındadır. Özellikle, sayıları ve boyutları giderek artan taş ve kum ocakları, alüviyal akarsu ormanlarının hem akışı düzenleme, hem de alabalıklar ve diğer canlılar için yaşam alanı oluşturma işlevine büyük darbe vurmaktadır. Kıyıya yakın kesimdeki sahil ve bataklıklara, nehir ağzındaki bitki topluluklarına ve nadir habibatlara, büyük ölçüde zarar verilmiştir.

Rize Çamlıhemşin Ayder Yaylası
Rize Çamlıhemşin Ayder Yaylası
Rize Çamlıhemşin Ayder Yaylası
Rize Çamlıhemşin Ayder Yaylası

 

20170720_154452
Rize Çamlıhemşin Ayder Yaylası
20170720_154502
Rize Çamlıhemşin Ayder Yaylası
Rize Çamlıhemşin Ayder Yaylası Gelintülü Şelalesi

AYDER YAYLASI VE GELİNTÜLÜ ŞELALESİ

İlçenin, 19 km. güneydoğusunda, 1350 metre yüksekliktedir. Burası: sırtını Kaçkar dağlarına dayamış bir cennet gibidir. Önceleri, burada yayla evleri ve kaplıca vardı. İnsanlar, kaplıcanın şifalı sularından yararlanmak için buraya gelirlerdi. Zamanla gelen giden artınca: burası Bakanlar Kurulunun kararıyla 1987 yılında “Turizm Merkezi” ilan edilmiştir.

Bunun üzerine: bölgeye İl Özel İdaresi ve özel kuruluşlar tarafından: otel ve kaplıca tesisleri yapılmıştır. Konaklama tesisleri, yayla evi tipindedir. Tesislerde yaklaşık 700 kişilik yatak kapasitesi vardır. Yani: yayladaki yayla evleri: pansiyonlara ve ardından gelenlerin sayısının artmasıyla birlikte otellere çevrilmiştir.

Ayder yaylasını ziyaret ettiğinizde, asfalt yolda ilerlerken, hemen sağ yanınızda kaplıca tesislerini göreceksiniz. Daha sonra: üst bölümlere doğru ilerleyin ve Gelin tülü şelalesini görün. Bu şelale, tepelerden aşağıya akarken, aynen bir gelin tülü gibi, açılarak akmaktadır. Daha sonra, yürüyerek yokuş aşağıya inebilirsiniz.

Bu asfalt yolun her iki kıyısı da, hediyelik eşya satış yerleri, restoran ve lokantalar ve pansiyon ve otellerle doldurulmuştur. Bunların hemen arkasında ise yemyeşil yükselen tepeler ve hatta genellikle bu tepelerin belli yüksekliklerinde beyaz sis bulutları göreceksiniz. Zaten, hava genellikle yağmurludur, ortam ise nemlidir. Buranın yani Ayder yaylasının en dikkat çeken özelliği ise, bu tabiat güzellikleri yanında, bolca Arap turist bulunmasıdır.

Arap turistler, iklim nedeniyle burayı yoğun olarak tercih ediyorlarmış. Hatta: hemen sol yanda bulunan, hafif bayırlık ve çimenlik sahada, yağmurun altında, çimenlerin üstüne oturarak piknik yapıyorlar. Yani, sanırım hayatlarında pek yağmur görmediklerinden, burada yağan yağmurun altında ıslanmayı pek sevmişe benziyorlar. Bu piknik işini büyüten, mangal yakan, bir şeyler yiyip, bir şeyler içenleri de görebilirsiniz.

Çoluk çocuk, çimenlerin üzerinde, yukarıdan aşağıya koşuyor, yuvarlanıyorlar. Hemen karşıda ise, yine yemyeşil tepeler ve sıra sıra yapılar görülüyor. Bence, burası aşırı yapılaşmış, yani bir anlamda yayla vasfını yitirmiş denilebilir. Siz, buraya giderseniz, bu temiz ve oksijeni bol havada, ama aynı zamanda yağmurlu, sis ve nemli havada, çimenlerin üzerinde veya asfalt yolda yürüyüş yapabilirsiniz.

Rize Çamlıhemşin Kaplıca Tesisleri

Eğer akşam olduğunda canlı müzik olan bir yere girmek ve tulum eşliğinde horon tepmek isterseniz, benden öneri, fiyatları kontrol ederek girin, çünkü Arap turistler, buradaki her türlü raici yani fiyatları bir hayli yükseltmişler, hatta tesislerde kalacak yer için çok önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor, yani, buraya gitmeden önce mutlaka gece kalacak yerinizi ayarlayın.

KAPLICA TESİSLERİ 

Yaz aylarında: yerli ve yabancı turistler: 55 derece sıcaklıkta, yer altından gelen şifalı suları olan kaplıcalardan yararlanmaktadırlar. Kaplıca: romatizmal hastalıklar, iç hastalıkları, kadın hastalıkları ve cilt hastalıklarına iyi gelmektedir. Bu modern tesislerde: doktor kontrolünde gerekli tedaviler sürdürülmektedir. Ayrıca, tesislerde: ayrı ayrı 50 kişinin girebileceği havuzlar, dinlenme salonları, yataklı, özel kabinler, duş kabinleri, basınçlı su bölümleri, fizik tedavi bölümleri bulunmaktadır.

Rize Çamlıhemşin Kavrun Yaylası

KAVRUN YAYLASI

Rize Çamlıhemşin Kavrun Yaylası

2240 metre yüksekliktedir. Buraya ulaşım: 3 saat sürmektedir. Rize ilinin en büyük yaylasıdır. Kaçkar dağları eteklerindedir. Araba yolunun çıktığı, en yakın yayla olması nedeniyle, yayla turizminde ön sırada yer alır. Burada: 240 tane yayla evi bulunmaktadır. Burada: Ağustos ayında başlayan ve Eylül ayının ilk haftasına kadar süren “Vartevor” şenliklerinde: yaklaşık 2500-5000 kişi arasında, ziyaretçi söz konusu olmaktadır.

Kavrun yaylası: 5000 yıl önce, buzullarla kaplı bir vadiymiş. Kaçkar dağları eteklerinde bulunan büyük ve küçük buzulların, Ayder yaylasına kadar inermiş.

Rize Çamlıhemşin Elevit Yaylası

ELEVİT YAYLASI

Rize Çamlıhemşin Elevit Yaylası

1800 metre yüksekliktedir. Çoğunlukla, büyük kentlere göçmüş yöre insanının, yaz sezonunda iki-üç aylığına bölgeye geldiğinde kullandığı, tipik yayla evleri var. Yayla: iki bölgeden oluşuyor. Bu bölümlerin en büyüğü: evlerin sayıca fazla olduğu vanağın bölgesidir. Diğer bölge ise: Tafteni olarak bilinen ve Haçevanak yaylasına geçenlerin durağı olan bölgedir.

Elevit: yayla olarak bilinmesine rağmen, Muhtarlığı olması nedeniyle, köydür. Yeni adı: Yaylaköy’dür. Ama, bu yeni ismi pek kullanılmaz. Yaylada: geleneksel yayla evlerinin yanında, modern evlerde bulunmaktadır. Burada eğlence, her yıl Ağustos ayının 15’nden sonra yapılır. Eğlence denince, akla horon geliyor.

Rize Çamlıhemşin Elevit Yaylası

Gündüz: yayla gezisi, piknikler ve futbol maçları olur. Akşam saatlerinde ise, horon zamanı gelir. Horonun zaman kısıtlaması olmaz. Gençler yorulana, horon evindeki tahtaları kırana ve sevdalılarına attıkları türküler bitene kadar horon olur.

Elevitli, her sene buraya gelmek ister. Çünkü, buraya horon oynamak için gelenler, toplam olarak gelenlerin % 90 dır. Hatta: günü birlik gelip, akşam horonunu oynadıktan sonra, köyüne ya da şehrine dönenler olmaktadır.

AMLAKİT YAYLASI

Kotençur’dan Amlakit yaylasına doğru giderken, yaylacıların geleneksel horon yeri Poşgut Düzünden geçilir. Patika takip edilince, ormanın hemen bitiminde kurulmuş, Paloviç deresinin ikiye böldüğü, Amlakit yaylasına ulaşılır.

Amlakit yaylası: coşkuyla kutlanan Vartavor şenlikleriyle ünlüdür. Ayrıca: bal ambarı olarak bilinen, Mego’ya geçiş noktasındadır. Bu vadiye geçişle birlikte, Palovit’in en tehlikeli bölgelerine girilmiş olur.

Bitki örtüsü: zaman zaman insanlarının ulaşımını aksatır. Amlakit yaylasına: 5 yıl önce yapılan araç yolu, daha çok insanın yaylaya gelmesine imkan sağlamıştır. Ancak: bu da, vadinin ekolojik dengesini tahrip etmektedir.

Rize Çamlıhemşin Palovit Yaylası

PALOVİT YAYLASI

Trovit yaylasını geçtikten sonra, aşağı doğru inilerek ulaşılan bir yayladır. Çamlıhemşin’e 4 saatlik bir araba yolu uzaklığındadır. Karşısında: Meleskur yaylası bulunuyor. Çamlıhemşin’in sınırında olmasına rağmen, arka Hemşin tabir edilen, Hemşin ilçesinin kullandığı bir yayladır.

Rize Çamlıhemşin Palovit Yaylası

Burada: günümüzde hayvancılık faaliyetleri yürütülmektedir. Mimari yapı: geleneksel taş işçiliğinden örnekler taşımaktadır. Ancak, buraya çıkan araba yolunun etkisi sonucu: bu geleneksel özellikler hızla bozulmaktadır.

Rize Çamlıhemşin Avusor Yaylası

AVUSOR YAYLASI

Ayder’den Kavrun’a giderken, ilk sola sapıldığında, Avusor yaylası yoluna girilir. Avusor yaylasının aşağı bölümü, ahşap evleriyle birlikte, genelde taş evlerden oluşmaktadır. Özellikle, soğuğa karşı tezekle örtülen bu evler: 50 civarındadır. Kemerli Kaçkar dağının alt yerleşkesi olup, adını verdiği “Avusor Gölü” ile ünlüdür.

Rize Çamlıhemşin Kaçkar Yaylası

KAÇKAR YAYLASI

Evleri taştandır. 2400 metre yüksekliktedir. Kaçkar yukarı yayla olarak da bilinir. Tar deresinden, 6 saatlik yürüme yolu ile ulaşılır. Bir diğer ulaşım yolu ise: Ayder’den 1 saatlik araba yolu ve ondan sonra 2 saatlik yaya yolu ile ulaşılır.

Bir zamanların en gözde yaylası idi. Günümüzde ise, soğuk havası ile, pek uzak bir görünüm vermektedir. Yaylada: 10-12 hane vardır. Bunlar da, yayla aşkından, Kaçkarlardan hiç kopamamış, yaşı ilerlemiş, senelerin yaylacılarıdırlar.

Halbuki zamanında: 350-400 civarında hane bulunmaktaymış. Vertevor şenlikleri sırasında: her Ağustos’ta 1 ay süre ile horon eğlenceleri düzenlenmektedir.

Yayla kültürünü, fazlasıyla yansıtan bir yayladır. Kaçkar dağlarının en yüksek zirvelerinden olan ”Altınparmak” mevki de buradadır. Turizm adına pek gelişmemesine rağmen, gelen turistler yaylacılar tarafından, en iyi şekilde ağırlanmaktadırlar.

Rize Çamlıhemşin Kaçkar Dağları Milli Parkı

KAÇKAR DAĞLARI MİLLİ PARKI

Çamlıhemşin ilçesinin büyük bir kısmı, 1994 tarihinde, Kaçkar Dağları Milli Parkı olarak ilan edilmiştir. Milli Park: Rize il sınırları içinde olup, parkın kuzey kısmı Çamlıhemşin ilçe merkezinden 16 km. uzaklıktadır.

Güneyde Fırtına Deresini takip eden Milli Park sınırı, Karagöl buzulunu da içine alıp, güneye kıvrılır. Bölgenin Milli Park olarak ilan edilmesinin nedeni: Kaçkar Dağlarında bulunan buzullardır. Ayrıca: burada, buzul gölleri ve buzul vadileri bulunuyor.

Ayrıca: Kaçkar Dağlarının batısındaki Fırtına Deresi ve doğusundaki Hemşin Deresi; zengin bir flora ile kaplıdır.

Kaçkar Dağları Milli Parkında: en önemli gelişmenin dağ turizmi olacağı değerlendirilmektedir. Parkta: birçok yayla olması nedeniyle, bölgenin yaz kampçılığı bir merkez olması planlanmaktadır.

Parkta: kamp alanları, günübirlik ziyaret yerleri, dağcılık ve yayla turizm alanları bulunacaktır. Bu tip düzenlemeler ile: çok sayıda turist, dağcı ve akademisyenin, önümüzdeki yıllarda bölgeyi ziyaret edeceği beklenmektedir.

Rize

Rize
Rize

ULAŞIM

Türkiye’nin her yerinden, Rize’ye kara yolu bağlantısı vardır. Ancak: demir yolu ve hava yolu yok. Kara yolundan: Trabzon-Rize arası uzaklık: 76 km. Rize-Erzurum arası uzaklık: 251 km. Rize-Artvin arası uzaklık: 109 km. dir. Artvin üzerinden, Sarp sınır kapısına bağlanır.

Rize

TARİHİ

Rize’nin ismi hakkındaki söylentiler şunlardır: Yunancada “Rhisas” kelimesi: pirinç anlamına gelir. Bu kelime, Rumcada “Rıza” olarak şekil değiştirip kullanılır. Dağ eteği anlamına gelir. Bu arada: Osmanlıcada, Rize, ufak kırıntı, döküntü anlamına gelir.

Son olarak ise: Erzincan’ın, Sakalar dönemindeki ismi “Eriza” dır. Bu kelimenin başındaki sesli “e” harfinin düşmesi ile, bu kelimenin adaş şehir olarak “Rize” için kullanıldığı düşünülmektedir.

Rize il ve çevresindeki ilk egemen kavimlerin, Asya kökenli oldukları düşünülmektedir. Sakaların, MÖ. 626 yılında Medler tarafından ortadan kaldırılmasından sonra, bunların göç kolları: Rize-Batum arasında kalan bölgeye yerleşirler.

Buraya yerleşen göç kolu: Kalaç adlı bir Türk boyudur. Batum-Rize arasında, güneyden Karadeniz’e esen sıcak rüzgarlar, günümüzde bile, “Kalaş yeli” olarak anılır.

MÖ. 670 yıllarında: Ege kıyılarında yaşayan Miletoslu denizciler: bu kıyılarda, Pazar yeri adı verilen ticari nitelikte liman şehirleri kurarlar. Takip eden dönemde: MÖ.323 yılında, Büyük İskender ve daha sonra onun ölümü üzerine: bölgede, Pontus, Koppodkida ve Bithynia gibi krallıklarının egemenlikleri görülür.

Ancak: Trabzon, Rize gibi bir takım büyük şehirler, bu krallıklara bağlı olmadan, bağımsız olarak varlıklarını sürdürürler.

Rize; MÖ. 180 yılında, Pontos kralı Farnakes tarafından işgal edilir. MS. 10-395 yılları arasında Roma ve 395 yılından sonra ise Bizans hakimiyeti görülür.

19.yüzyıldan sonra ise, bölgeye Türkmenlerin akınları yoğunlaşır. 1071 Malazgirt zaferinin takiben, Selçuklular, Doğu Karadeniz bölgesinde, Bizans hakimiyetine son verirler.

Böylece, Rize de, Selçukluların hakimiyetine girer. 1204 yılında ise, bölgede kurulan: Trabzon Pontos İmparatorluğu, Rize’yi de hakimiyet sınırları içine alır.

1470 yılında, Ali Paşa ismindeki komutan tarafından, Rize ve çevresi, Türk egemenliği altına alınır. Bu dönemde, Rize ve çevresine, yoğun miktarda Çepniler yerleşir. Günümüzde, Rize ve çevresinde, yalnızca Türkçe konuşulmasının sebebinin, bu yoğun Çepni yerleşimi olduğu bilinmektedir.

19.yüzyıldan itibaren gelişen tarihi süreçte: Rize bölgesinde, Tuzcuoğullarının isyanları görülüyor. Ancak, 1834 yılında, bu insanlar, Rumeli bölgesine gönderilmiş ve isyanlar sona erdirilmiş.

I. Dünya Savaşında: 9 Mart 1916 tarihinde, Rize, Rusların işgaline uğrar. 2 Mart 1918 tarihinde ise, işgal sona erer.

Rize, 1924 yılında, vilayet olur. 17 Eylül 1924 tarihinde, Atatürk, Rize’yi ziyaret eder. Ziyaretinde misafir olarak kaldığı ev, günümüzde “Atatürk Müzesi” olarak halkı ziyaretine açılmıştır.

Rize

GENEL

Rize toprakları, genel olarak: dağlık ve engebelidir. Kıyı şeridi dardır ve çok sayıda akarsu tarafından kesilmektedir. Kıyı düzlüğünün hemen arkasında ise, yükselti birdenbire 150-200 metreyi bulur. Arazi, giderek daralan akarsu vadileri tarafından, derin bir şekilde yarılır.

Bölgede iklim; yazları serin, kışları ılıman ve her mevsimi yağışlıdır. Denizsel iklimin karakteristik özellikleri etkendir. Türkiye’nin en çok yağış alan ilidir. Yağışlar her mevsime, dengeli olarak dağılmıştır. Bu nedenle: Rize’de kurak mevsim yoktur.

Kurak ay da yoktur. Evet, Rize’de kar yağışı da görülür. Toplam yağışın bir kısmının kar şeklinde düşmesi, akarsu rejimlerini etkiler. İlkbaharla birlikte, eriyen kar suları, akarsuların kabarmasına neden olur.

Yılın 150 günü kapalı, 163 günü ise bulutlu geçer.

Bol yağış alan ve dengeli bir ısı rejimi olan şehirde, sık ve gür bir bitki örtüsü görülür. Kıyıdan, 750 metre yükseltiye kadar, geniş yapraklı kıyı ormanları görülür. 800-1400 metre yüksekliklerde ise, karışık orman kuşağı görülür.

Rize’nin Türkiye’nin akarsu yoğunluğu en fazla olan il olduğunu söylemek mümkün. İlin akarsuları: kısa boylu, yatay eğimli ve hızlı akışlıdır. İl sınırları içinde: uzunluğu 5 km. den fazla olan, 23 akarsu bulunur. Mart ayından itibaren, karların erimeye başlaması ile, akarsular birdenbire kabarmaya başlar ve Haziran ayında en yüksek seviyeye ulaşırlar.

Ekonomik yönden, şehrin durumu değerlendirildiğinde, şehrin tamamen bir çay kenti olduğu görülür. İl ekonomisi ve ticaretine en büyük etki: çay bitkisi ve çay tarımından gelir. İl genelinde, yaklaşık 170 çay işletmesi olduğu görülür. Bunların bir kısmı Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlıdır.

Bu fabrikalarda çalışan, yaklaşık 150.000 kişi bulunması, çay tarımının bölgedeki önemini ortaya koyar. Zaten sonuç olarak da, ülkemizdeki çay üretiminin, üçte ikisinin Rize’de yapılıyor olması, çay’ın önemini ortaya koyan diğer bir etken. Çayın burada bu derece öne çıkmasının en büyük sebebi ise: iklimin ılık oluşu ve bol yağış bulunması. Bu şartlar, çay üretimi için, çok elverişlidir.

Ekonomik faaliyetlerde, çay dışında: arıcılık öne çıkıyor. İlin birçok bölgesinde arıcılık yapılıyor. Özellikle: İkizdere ilçesindeki, Anzer Yaylasında küçük bir alanda yetiştirilen dünyaca ünlü: Anzer Balı, öne çıkıyor.

Bu bölge: dünyada başka hiç bir yerde bulunmayan bir bitki örtüsüne sahip. Yaklaşık: 450-500 değişik türde kır çiçeği bulunan bölgede; özellikle 80-90 bitki türü, yalnızca burada yetişmesi ile değer kazanıyor. Böylece, bu bölgeden elde edilen bal: birçok hastalık için de iyileştirici özellik taşıyor.

İlin, diğer bir ekonomik faaliyeti ise: balıkçılık. Rize kıyıları, bol ve kaliteli balık potansiyeline sahip. Kıyılarda: hamsi, kefal, istavrit, palamut, barbunya, kalkan, zargana gibi kıymetli balıklar bulunuyor.

İlin en büyük özelliklerinden biri de; Artvin üzerinden sarp sınır kapısı bağlantısıdır. Bağımsız Devletler Topluluğundan gelen turistler için: Rize-Batum, Rize-Tiflis arasında otobüs seferleri yapılıyor.

 

YEŞİL ÇAY

Çay: siyah, olong, yeşil ve beyaz olmak üzere, 4 kategoriye ayrılıyor. Bunların hepsi: camelia sinensis adlı bir bitkinin yaprağından elde ediliyor. Aralarındaki fark: üretim aşamasındaki fermantasyon.

Yeşil çay: hiç fermente edilmemektedir. Çayın tazesidir ve insan vücuduna siyah çaydan daha yararlıdır. Anti kanserojen etkisi vardır. E, C vitaminleri bulundurur. Özellikle: bayanlarda, yumurtalık kanseri riskini, % 60 oranında azaltır. Kolesterolü düşürür, yüksek tansiyonu engeller. Hücre yenileyicidir, dolaşımı düzenler. Evet, bir yığın faydası var. Siyah çaydan daha yararlı olması özellikle bilmenizi istediğim bir husus.

Yeşil çay üretiminde: Çin başı çekiyor. Onu: Japonya, Endonezya, Hindistan, Sri Lanka takip ediyor. Biraz önce söz ettiğim yararları nedeniyle, dünya üzerinde yeşil çay tüketimi, siyah çay tüketimine nazaran, hızla artıyor.

Tüm bunların yanında, hassas bir durum daha var. Çay bitkisinde: bakteriyel ve mantar hastalıklarına sebep olan, 160 civarında böcek çeşidi varmış. Bunlarla mücadele etmek için elbette, çoğu çay tarımı yapılan yerde, kimyasal ilaçlama yapılıyor.

Bu durum sonucunda: ilaç kalıntısı, çay yaprağının üstünde kalıyor. Bu durumda: gerek siyah ve gerekse yeşil çaydan, insan vücuduna bir çok zararlı maddenin geçtiği söyleniyor. Şimdi burada, ülkemizde yapılan çay tarımı öne çıkıyor.

Çünkü: ekolojik şartlar nedeniyle, Türk çaylarında, kimyasal mücadele ilaçları kullanılmıyormuş. Ülkemizde üretimi yapılan yeşil ve siyah çaylarda, kimyasal ilaç kalıntısı bulunmuyor.

Evet, yine yeşil çay üretimine dönmek istiyorum. Yeşil çay üretimi için, çok kaliteli olan yaş çay yaprağına ihtiyaç var. Bu yüzden, yaprağın toplanması büyük önem taşıyor. Nitelikli yeşil çay: körpe ve genç çay yapraklarından yapılıyor. Ülkemizde, yeşil çay üretiminde: Çin metodu kullanılıyor.

RİZE ÜNİVERSİTESİ

Rize Üniversitesi, 2006 tarihinde kurulmuştur. Üniversite bünyesinde: Fen-Edebiyat, Su Ürünleri, İlahiyat, Eğitim Fakülteleri ile Fındıklı Meslek Yüksek okulu, Tıp Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Ardeşen Meslek Yüksek Okulu, Pazar Meslek Yüksek Okulu, Sağlık Meslek Yüksek okulu ve Fen, Sosyal ve Sağlık Bilimleri Enstitülerinden oluşmaktadır.

Mevcut durumu ile, Fen ve Sosyal Bilimler ağırlıklı bir üniversite konumundadır. 1 Aralık 2011 tarihinde, YÖK tarafından alınan bir karar ile, üniversitenin isminin değiştirildiğini duydum! Üniversitenin ismi: Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi olmuş.

 

KEMENÇE

Rize’de en çok kullanılan çalgı aletleri: kemençe ve tulum. Kemençe: eski bir Türk sazı olarak söyleniyor. Ama; Selçuklu Türkleri ile birlikte kullanılan Horasan kemençelerinin: Karadeniz kemençeleri tipinde, ancak tahta gövdeli olmadıkları biliniyor. Yani: arada bir farklılık var.

Evet, kemençenin genel özellikleri şunlar: boyu: 50-60 cm. Baş, boyun ve gövde kısmından oluşuyor. Baş: 9 cm. boyun: 10 cm. ve gövde, 44 cm. dir. Kemençede, 3 tel var. Zil denilen en incesi, çeliktendir. Diğerlerinin ikincisine, sağır, üçüncüsüne ise bom teli denir ve bağırsaktan yapılır.

Kemençe: kurutulmuş erik veya dut ağacından yapılır. Camdan kapak haznesi hazırlanır

 

TULUM

Tulum, keçi yavrusunun derisinden yapılıyor. Deri bütün olarak çıkarıldıktan sonra, hasır denen ilaçlama ve kurutma işlemine tabi tutuluyor. Delik kısımları, tıpalanıp bağlanıyor. Tulumun çalgı kısmına: nav denir. Burası: şimşir veya dut ağacından yapılıyor. İçine ses getirecek kamış dalından hazırlanmış eşit sesli, iki adet düdük yerleştiriliyor. Tuluma doldurularak hava sıkıştırılan nav kısmının ses çıkarması sağlanıyor.

Evet, tulum, Kafkasya’dan Türkiye’ye gelmiş. Dağ köylerinde ve yayla sakinleri tarafından kullanılan bir çalgı türü. Tulumla oynanan oyunlar, daha çok Rize’nin Hemşin bölgesinde gelişmiş. 20 veya daha fazla kişinin oynadığı oyunlarda, oyunu idare eden bir kişi var. Onun vereceği komutlar ile oyun oynanıyor.

 

ATMACA TUTKUSU

Evet, bölge insanı yani Rizeliler, atmacaya aşırı bağımlı ve tutkun. Bu yüzden: atmaca, birçok türkülere ve manilere konu olmuş. Bölge insanını böylesine etkileyen bu sevginin nedeni, aslında pek anlaşılır gibi değil.

Çünkü: atmaca barındırmak ve bunların avladıkları bıldırcınlar için harcanan efor: gerçekten yapılan masrafın karşılığı değil. Ama, yine de: insanlar, Ağustos ayı geldiğinde, çalıştıkları yerden izin alırlar ve dağlarda: günlerce, yarı aç yarı tok bu kuşun peşinde gezerler.

Avcılık için, insana alıştırılmaları ve eğitilmeleri  daha kolay olduğundan: tutuldukları yılın yavruları, yani bir yaşını doldurmamış olanlar, genellikle tercih edilirler. İyi huylu atmacalar saklanıp, bir sonraki sezonda avda kullanılır.

KARAYEMİŞ

Vatanı: Anadolu’dur. 1546 yılında, bir Fransız tarafından, Trabzon kirazı olarak adlandırılır. 1600 yılından itibaren, tüm Avrupa park ve bahçelerinde süs bitkisi olarak yetiştirilmeye başlanmıştır.

Ülkemizde: Rize, Trabzon, Maçka, Giresun, Sinop, Ayancık gibi bölgelerde doğal olarak yetişir. Gövde ve dalları: kış soğuklarına dayanıklıdır. Kiraz iriliğinde olan meyveler: şekil olarak da genellikle kiraza benzerler.

Meyveler: tatlı, buruk ve acı arasında değişen yeme özelliklerine sahiptir. Meyveler üzerinde yapılan çalışmalarda: karayemişte, mineral maddelerin ve antioksidan maddelerin bol miktarda, buna karşın bakır ve çinko gibi ağır ve zararlı metallerin ise, çok düşük miktarlarda bulunduğu tespit edilmiştir.

Bu özellikleri nedeniyle: bazı ilaçlara tat ve koku verici olarak kullanılır. Pasta, kek ve özellikle hoşaf ve kompostolarda, koku ve tat kazandırmak için ilave edilir. Pekmez, reçel ve tuzlaması yapılır. Sindirimi kolaydır, meyveleri kolayca yenebilir. Tokluk hissi verir, bu yüzden diyetlerde kullanılır. Bronşite iyi gelir.

Demir eksikliğini giderir. Dişleri korur. İdrar söktürür. Kalp çarpıntısını giderir. Kan şekerini düşürür. Kasların düzenli çalışmasını sağlar. Kemik yapısını geliştirir. Sakinleştiricidir, taş düşürür, uyku verir.

Ancak: yaprakları, çiçek açma döneminde zehirlidir. Baş dönmesi, kusma ve karın ağrısı yapabilir.

 

NE YENİR

Rize mutfağı denilince, akla, hemen: mısır ekmeği gelir. Daha sonra ise: Laz böreği, Kocakarı Gerdanı, Karadeniz Kavurması, Hamsili Pilav, Hamsili-Pazılı Pilav, Karalahana Diple, Hamsi Salamura, Hamsi Ekşilisi, Fasulye Diple,

Ha bir de, kuymak var. Unutmayın.

 

NE SATIN ALINIR

Rize’de yöreye özgü el sanatları satın alabilirsiniz. Bunlar arasında: iskemle, kaşık, kepçe, beşik, sandık gibi günlük gereksinimleri karşılayan parçalar bulmak mümkün. Beşiklerin yapımı: turistik eşya olması nedeniyle, halen sürdürülüyor.

Beşikler: kızıl çamdan yapılıyor, ahşaptan boncuk keserek süsleniyor. Üniteler canlı renklerle boyanarak, satışa sunuluyor.

İskemleler: dört ayağını, üstte birbirine bağlayarak bir oturma ünitesi oluşturulmuş. Sarmaşık, mısır kapçığı ve mısır fidesinden elde edilen ipliklerle yapılıyor.

Ancak, günümüzde giderek sentetik elyaflar kullanılır olmuş. Balık sırtı ve hasır örgü çeşitleri ile, sarı ve yeşil renklerde hazırlanıyor. Günümüzde, turistik ve küçük boyutlarda yapılarak satışa sunuluyor.

Dokumalar: Rize dokumaları, bir veya birden fazla renkli olarak yapılıyor. İpliklerine göre de çeşitlere ayrılıyorlar. Özellikle: kendir ipi, kenevir ipi ve pamuklu iple dokunanlar var. Özellikle: Dolay peştamal öne çıkıyor. Bunlar: bele dolanarak kullanılıyor.

Dokunurken: yatay, takarken dikey çizgi desenli bir dokuma türü. Bunların renkleri: genellikle: siyah ve karşısında mor, yeşil, pembe, mavi ve krem olarak görülüyor.

Rize

GEZİLECEK YERLER:

Rize Atatürk Müzesi

ATATÜRK MÜZESİ (MATARACI MEHMET EFENDİ EVİ)

Müftü mahallesinde, 127 Sokaktadır. Kuzeyinde, büyük bir bahçesi var. 20.yüzyıl başlarında yapılmış. 3 katlı. İkinci katta: Atatürk’ün kaldığı oda bulunuyor. Ev daha sonra restore edilerek, müzeye çevrilmiş ve 27.12.1985 yılında ziyarete açılmış.

Zemin katta: il merkezinden toplanan kitabeler ve mezar taşları var. Birinci katta ise: ahşap oymalı mimari parçalar, dokuma araç-gereçleri ve Etnoğrafik eserler sergileniyor. İkinci katta: kuzeydoğudaki odada: Ulu önder Atatürk: 17 Eylül 1924 tarihinde şehri ziyaret ettiği sırada misafir edilmiştir.

Bu odada: Atatürk zamanından kalan eşyalar, Atatürk’e ait giysiler, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk’e ait fotoğraflar bulunuyor. Yani toplam: 52 arkeolojik eser, 1014 Etnoğrafik eser, 594 sikke, 17 mühür baskısı, 3 arşiv vesikası ve 17 el yazması olmak üzere, toplam: 1695 eser sergileniyor.

Rize Şehitler Çeşmesi

ŞEHİTLER ÇEŞMESİ

İl merkezinde, İslampaşa Mahallesinde, eski Güneysu yolu üzerindedir. Şehrin savunmasında şehit olan askerlerin gömüldükleri yerde, 1917 yılında yapılmıştır. Dairevi kemerli bir cepheye sahiptir. Tek lülelidir ve lülesi üzerinde tası vardır.

Ruslar: işgal sırasında, buradan yol geçirmek istemişler. Bu yüzden, şehitlerin mezarları buradan kaldırılmış. Bu nakil işlemi yapılırken, şehit askerlerin üzerinden çıkarılan madeni paralarla, halk bu çeşmeyi yaptırmış. Çeşme üzerindeki Latin harfli kitabe metni, ünlü şair Bayburtlu Hicrani tarafından yazılmıştır.

İSKENDER CAFER PAŞA CAMİSİ

İslam Paşa Mahallesinde, geniş bir hazire içinde: İslam Paşa veya Kurşunlu Camisi olarak da isimlendirilmektedir. 1570 yılında, İskender Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Cami: taş duvarlı ve kubbe ile örtülü bir harim kısmından oluşmaktadır. Caminin duvarları, moloz taşlarla örülmüştür. Harimin kuzeybatı köşesinden minareye çıkılmaktadır.

Kare planlı harime, kuzey cephedeki kapıdan girilir. Her cephedeki iki pencere aydınlanmayı sağlar. Bu pencereler, düz lentoludur. Ayrıca, sekizgen kubbe kasnağı üzerinde yuvarlak kemerle pencereleri vardır. Kubbe, dıştan kurşun kaplıdır.

Taş mihrap, sadedir. Camiye göre oldukça büyük olan ahşap minber yenidir. Eskiden ahşap olan mahfil son yıllarda betonarme olarak yenilenmiştir. Caminin içindeki kalem işi süslemeler de yenidir.

1970’li yıllara kadar, son cemaat mahalli, 2 katlıydı ve kiremit kaplıydı. Üst katı: Kur’an kursu, müftülük ve lojman olarak kullanılmıştır. Bu kısım yıkılınca, son yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğünce, tek katlı, ahşap olarak yenilenmiştir. Bu arada, 1989 yılında taş minare de yenilenmiştir. Eski minarenin demir korkuluklu şerefesi, taşa dönüştürülürken, külah üzerindeki dendan dizisi yeni minarede de tekrarlanmıştır.

BÜYÜK GÜLBAHAR SULTAN CAMİİ

Gülbahar mahallesindedir. Bütünüyle dikdörtgen olan cami, son cemaat mahalli ve harim kısmından meydana gelen kırma çatılı bir yapıdır. İnşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir.

Son cemaat mahalli bir su basman üzerinde oturur. İki kattı, taş ve ahşap olarak inşa edilmiştir. Doğu tarafında imam odası, batısında bir odunluk ile üst kata çıkan merdiven bulunmaktadır. Üst kat bağdadi olarak inşa edilmiş, kurs yeri olarak kullanılmaktadır. Son cemaat mahallinden çıkılan minare batıdadır.

Harim kısmının duvarları düzgün yontu olarak mahalli siyah taştan yapılmıştır. Son  cemaat mahalliyle birlikte, dört omuz bir çatıya sahiptir. Üzeri kiremit kaplıdır. Kare planlı harim kısmına son cemaat mahallinden ve batıdaki kapıdan girilir. Girişin üzerinde, iki sütunla taşınan ahşap bir mahfil bulunmaktadır. Tavan, ahşap olup ortada bağdadi bir kubbeye sahiptir.

Rize Eski Rize Evleri

ESKİ RİZE EVLERİ

Şehir merkezinde, çok az sayıdaki bir kısım ev, koruma altına alınmış. Rize evlerinin yapımında: geleneksel yapı malzemeleri ve teknikleri kullanılmış. Bu evler: yığma taş ve dolma göz tekniğinde yapılmış duvarlar, dört yana eğimli ve kiremitle kaplı çatılara sahiptir.

Evler, genellikle iki yada üç katlıdır. Zemin katta: ahır, kiler gibi yerler var. Birinci katta: mabeyin odası, sofa ve diğer odalar var. Buradaki ocakta, yemek pişirilirmiş. Odalar geleneksel olarak tasarlanmış ve bazıları ahşap süslenmiş.

Rize il merkezinde: gezip görebileceğiniz evler: Tuzcuoğulları evi, Fındıklı köyü girişindeki Çağlayan Mustafa Hacaloğlu Evi ve yine Fındıklı’da, Hurşit Bey Evi.

TUZCUOĞULLARI EVİ

Rize’nin en eski evlerinden biridir. Denizden 60 metre yükseklikte, manzaraya sahip bir yerde kurulmuştur. Üç katlı olup, bölgenin mabeynli denilen evlerinden birisidir. Esas cephe, doğuya yöneliktir.

Zemin kat ve arka kısımlar taş duvarlı, diğer cephelerde dolma göz duvarlar kullanılmıştır. İç kısımlar, ahşap yığma olarak inşa edilmiştir. Geniş saçaklı kırma çatı alaturka kiremit kaplıdır.

Zemin katın girişi cephenin ortasındadır. Geniş bir taşlık ve kilerler vardır. Buradan bir merdivenle birinci kata çıkılmaktadır. Birinci katın esas girişi, güneydedir. Burada, bir aralıktan mabeyin ve diğer mekanlara geçilmekte, üst kata çıkılmaktadır.

Plan simetriktir. Mabeyin, aşhane, esas hayat etrafına, yatak odaları yerleştirilmiştir. Hayattan ikinci kat odalarına da çıkan iki ayrı merdiven bulunmaktadır. Hela kuzeyde dışarıya taşırılmıştır. Banyo ise güney doğudadır.

İkinci katta mabeyin ve merdiven boşluklarının etrafında sekiz oda, hela ve banyo bulunmaktadır. Odaların sedirleri ve yüklükleri pencere korkulukları kısmen orijinaldir. Birinci kat odalarında tepe pencereleri vardır.

Evin kesin yapılış tarihi bilinmemektedir. 18’nci yüzyılın başlarında yaptırılmış olmalıdır.

Rize Kalesi

RİZE KALESİ

Şehir merkezinin güneybatısındadır. 2 bölümden oluşuyor: iç kale ve aşağı kale. Ancak: aşağı kalede yoğun yerleşim var, bu yüzden bu bölüm yok olmuş. Batı tarafında, bazı sur parçaları ve kuleler günümüze ulaşmış.

Kalenin net olarak ne zaman yapıldığı bilinmiyor. Ancak: ilk olarak Cenevizliler döneminde kullanıldığı sanılıyor. Daha sonra, aşağı kale surlarının bir kısmının, Bizans İmparatoru Alexios II. (1297-1330) döneminde yapılan Trabzon kalesi surlarına benzediği için, bu dönemde yapıldığı söylenebilir.

İç kale ise: İmparator Iustianus (527-565) zamanında yapılmış. Daha sonraki dönemlerde ise, Aşağı kalenin surları yapılmış ve kale büyütülmüş. Daha sonra ise, Osmanlılar döneminde yapılan onarımlar var.

İç kale: deniz seviyesinden 150 metre yüksekliktedir. Doğal bir yükselti üzerine yapılmış. Girişi: doğu yönünde. Bu kapıdan girildiğinde, küçük bir avlu var ve daha sonra ikinci bir kapıdan asıl kaleye giriliyor. İç kaleyi çevreleyen duvarlar: kesme taştan yapılmış,

Kısmen de moloz taş kullanılmış. Kireç harç ile sağlamlaştırılmış. Duvar kalınlıkları, yer yer: 1.5 metreyi buluyor. Burada ayrıca, 5 tane kule var. Bunlar, yarım daire planlı kuleler. Ayrıca, doğuda, kayalara oyulmuş bir de kuyu görülüyor.

Evet, Rize kalesi harap bir durumda iken, 1990 yıllarında Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiş. Bu onarım sırasında, yol ve mazgallar yenilenmiş. Kapı iç alanı, 7 metre aşağıdadır. Bu kısım, büyük bir ihtimalle daha sonra yapılmıştır.

Bu kısımda, kapının sağında şehre uzun yıllar Belediye Başkanlığı yapmış Ekrem Orhon’un (1909-1983) mezarı bulunmaktadır.

Aşağı Kale: Zamanında, İç kaleden kuzeydoğuya ve kuzeybatıya yanlara açılarak uzayan ve denize ulaşan surlarla çevriliydi. Günümüzde, yalnızca batı surlarının bir bölümü ve bazı kuleler görülmektedir.

Kale surları: düzgün yontu taşlı, bazı kısımları içten takviye kemerlerine sahiptir. Bu kemerler, tuğla örgülüdür. Batı surları üzerinde, önceki yıllarda bulunduğu tespit edilen 9 kule ve 2 kapı hakkında bilinenler ise şunlardır: kuleler, dikdörtgen veya yuvarlak planlı olup, 2 katlıydılar.

Günümüze ulaşan kalıntılardan, üst örtülerinin tuğla  tonozlara sahip olduğu anlaşılmaktadır. Doğu surlarından hiçbir iz kalmamıştır. Büyük ihtimalle, ilk yapıldığında, surlar, vadinin doğu yamaçlarından geçerek, Kale Camisini de içerisine alıyordu. Tuzcuoğlu Evinin batı yakınında yapılan bir kazıda, sur izlerine rastlanmıştır.

Rize Kalesi

İç kale gerçekten güzel bir görünüm sunuyor. İçi yemyeşil. Mutlaka zaman ayırıp çıkmanızı öneririm.

Rize Bozuk Kale

BOZUK KALE

İl merkezine, 10 km. uzaklıktadır. Gündoğdu köyünde, aynı adla anılan bir derenin kenarındadır. Denizden 30 metre yükseklikte, küçük bir gözetleme kulesidir. Daha çok, küçük bir Ortaçağ kalesini andırıyor.

Kale moloz taş duvarlıdır. Duvar işçiliğinde, kireç harç kullanılmıştır. Duvarları, yaklaşık 1 metre kalınlığında olan bu kalenin düzgün bir planı var. Yaklaşık olarak: 56 x 15 metre ölçüsünde, kuzey kenarı daha geniş olan yamuk planlıdır.

Rize Zil Kale

ZİL KALE

İlçe merkezine, 15 km. uzaklıktadır. Fırtına Deresinin batı yamaçlar üzerinde kurulmuştur. Kalenin üzerinde kurulduğu kaya kütlesi: denizden 750 metre ve dere yatağından ise, 100 metre yüksekliktedir.

Kale: 3 bölümden oluşuyor: dış surlar, orta surlar ve iç kale. Dış kalenin kapısına; kuzeybatı yönündeki bir patika yol ile ulaşılıyor.

Kuzeydeki kapının: taşları sökülmüş. Buradan: bir teras ile, orta surlar bölümüne çıkılıyor. Burada, ikinci bir kapı var, bu kapıdan kalenin merkezine giriliyor.

Orta kale içinde, önemli yapılar var. Bunlar: muhafız binası, şapel ve baş kule. Duvarlarındaki hatıl izleri ve kiriş deliklerinden, kulenin 4 katlı olduğu anlaşılıyor. İçinde: ince bir bölüntü duvarı ve dolgu toprak bulunuyor.

Duvarlar üzerinde ise, mazgal delikleri var. Kulenin üstü: bir teras şeklindedir. Duvarlar içinde, dikey boru yuvaları uzanıyor. Bunlar, belki de kapanmış su sarnıçlarının su akıtma boruları imiş.

Rize Ayder Yaylası

AYDER YAYLASI

Ayder yaylası: doğal kaynakları ve termal olanakları ile, son 35 yılın en popüler Doğu Karadeniz yaylalarından biridir.

Yayla: 1200-1300 metre yüksekliktedir. Yaklaşık: 44 hektarlık bir alanda kurulmuştur. Bu alanda: 3 mahalle şeklinde yerleşim var. Bunlar: Aşağı Ambarlık, Orta Ambarlık ve Yukarı Ambarlık.

Yayla: Çamlıhemşin ilçesine, 17 km. lik bir asfalt ile bağlanıyor. Yaz döneminde: sabit nüfus, yaklaşık: 1500 kişiye kadar ulaşıyor. Ancak: günübirlik ziyaretçiler ile, bu rakam, yaklaşık 3-4 bin kişiye ve hatta bazen 5-6 bin kişiye kadar ulaşıyor.

Bölgedeki konutlar: toplam, 216 civarında ve ahşap, taş-ahşap ve taş malzeme kullanılarak yapılmış. Bunların yanında: 100 civarında konaklama tesisi var. Oteller: briket ve betonarme, tek yada çok katlı olarak yapılmış.

Ancak: elbetteki, bu görüntü, yani briket ve betonarme yapılar, yayla karakteri ile uyuşmuyor. Görsel ve fiziki kalite bozuluyor. Evet: Ayder Yaylası, her yönü ile turizmin hizmetine girmiş bir belde. Çünkü: burada rahatlıkla konaklayabilirsiniz.

Belediyeye ait 29 konaklama tesisi var. Bunların dışındaki otel ve pansiyonlar ile birlikte, toplam yatak kapasitesi: 1000 kişi civarında. Burası: yalnızca turistik amaçlı geziler değil, aynı zamanda burada bulunan kaplıcalarda, tedavi amaçlı olarak kullanılması ile öne çıkıyor.