Yunanistan Thesaloniki-Selanik

Yunanistan Thesaloniki-Selanik

 

Selanik: gündüz ve gece görünümleri birbirinden ayrı ve güzel, İzmir benzeri bir şehir olmasına rağmen, asla gecekondusu bulunmayan ve Yunanistan tarafından önem verilen bir şehirdir.

Selanik ziyaretinizde: güzel deniz manzarası, ağaçlıklı sokaklar, çok sayıda müze, özellikle bizim kültürümüzden etkilenmiş mutfak, gelişen modern kültür ve eski Bizans kiliseleri görebilirsiniz.

Ama, Selanik denilince, elbette ilk akla gelen: bu şehirde bulunan, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün evidir.

ULAŞIM

Selanik şehrine havayolu ile ulaşmak isterseniz: Atina, Yanya, Hanya, Heraklion, Limni, Midilli, Rodos ve Skiathos havaalanlarını bağlantı olarak kullanabilirsiniz. Havaalanı, şehir merkezinin16 km. dışındadır.

Şehre, demiryolu hattı ile de ulaşabilmek mümkündür. İstanbul-Selanik arasındaki ulaşımı, demiryolu ile sağlayabilirsiniz.

Selanik şehrine, karayolu ile ulaşım da mümkün. Atina-Selanik arasındaki yolculuk: 6 saat sürüyor ve 320 km. dir.  Bilet fiyatları: 35 Euro. Gidiş-dönüş bileti almak isterseniz: 55 Euro.

Selanik-İstanbul arasındaki karayolu yolculuğu ise, yaklaşık 8-10 saat sürüyor. Fiyatları ise, normal 45 Euro, öğrenci 35 Euro. Gidiş dönüş alırsanız, normal 80 Euro, öğrenci 64 Euro’dur.

Bunların yanında: Selanik-Üsküp arası: 3 saat, Selanik-Belgrad arası: 7 saat, Selanik-Tiran: 6 saat, Selanik-Sofya arası: 4 saat, Selanik-Köstence arası: 8 saat sürüyor. Selanik-Kavala arasındaki yolculuk yaklaşık 1.5 saat sürüyor.

Yunanistan Thesaloniki-Selanik

TARİH

Şehir: tarih sahnesinde, ilk olarak: MÖ.310 yıllarında, Makedonya kralı Cassander tarafından kurulmuştur. Kendisi Makedonya imparatorluğunda tahtı ele geçirebilmek için Büyük İskender’in kız kardeşiyle evlenmiştir ve şehri kurduktan sonra şehre İskender’in kız kardeşi ve karısının ismini vermiştir.

Şehrin Yunanca ismi olan “Thesaloniki” ismi yani şehrin ismi antik döneme kadar gider. Bu isim “Teselya” ve “niki” olarak iki kelimeden oluşur.

Niki: zafer demektir ve ismin anlamı Teselya zaferidir. Şehir takip eden  dönemlerde birçok kere el değiştirmesine rağmen bu isim çok değişmemiştir. Evet, tarihi sürece devam edelim.

İlk kuruluş yeri ise: günümüzde “Thermi” olarak bilinen yerdedir. MÖ. 168 yılında, yörede, Romalıların hakimiyeti görülür. Bu dönemde: Asya-Avrupa arasında, önemli bir ticaret yolu üzerinde bulunması, şehrin ticarette önemli bir merkez haline gelmesine sebep olur.

Bu ekonomik öne çıkış; 12’nci yüzyıla kadar devam eder. Dini yönden de önemli geçmişi bulunmaktadır. Havari Pavlus: 1’nci yüzyılda, burada vaaz vermiş ve Bizans döneminde, birçok kilise inşa edilmiştir.

Roma döneminde imparatorluk bir dönem, 4 merkezden yönetilirdi ve bu merkezlerden birisi de Selanik olmuştur ve bu durum, şehre verilen önemin işaretidir. Bu sebeple, şehirde büyük bir imparatorluk sarayı yaptırılmıştır. Günümüzde saray yoktur sadece kalıntıları görülmektedir.

Roma döneminde Selanik şehrini tamamen surlar içine alan kale yapılır ve bu kale 7 kulelidir. Bu yüzden kalenin ismi “Eptapirmos” olarak geçer. Epta: 7 ve pirmos: kule demektir. Roma döneminde yani 4 ve 5 yüzyıllarda, İstanbul surlarıyla birlikte aynı dönemde yapılan Selanik kalesi surlarının büyük kısmı yıkılmış ve günümüzde yoktur.

1204 yılına gelindiğinde

Selanik ve çevresinde, haçlılar tarafından, Latin İmparatorluğu kurulur. 1430 yılına gelindiğinde ise: bu kez, yörede Osmanlı hakimiyeti etkin olur. Sultan II. Murat, tarafından yöre, Osmanlı topraklarına katılır. 15’nci yüzyıl boyunca, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden getirilen Türkler, bölgeye yerleştirilirler.

Ayrıca: 1492 yılında, İspanya’dan kovulan Yahudiler de, bölgeye yerleştirilirler. Sonuçta: Osmanlı egemenliğinin sürdüğü 500 yıllık süreç boyunca: Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan toplumları,  burada, birlikte ve huzur içinde yaşarlar. Bölge: önemli bir kültür ve ekonomi merkezi haline gelir.

1881 yılına gelindiğinde, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, bu şehirde dünyaya gelir. Jön Türk hareketi, yine Selanik şehrinde gelişir ve Sultan II. Abdülhamit, tahttan indirildikten sonra, 1909 yılında, yine bu şehre, yani Selanik’e sürgün gelir.

Ancak: bundan 3 yıl sonra, Balkan Savaşları başlayınca, Selanik Yunanlılar tarafından işgal edilir ve işgalden hemen önce, II. Abdülhamit, yine İstanbul’a geri gönderilir.

Osmanlı imparatorluğu döneminde: en büyük şehir olarak bilinen İstanbul’dan sonra, ikinci büyük şehir olarak Selanik görülüyor. 1890’larda Osmanlının son dönemlerinde tercih edilen Neo klasik mimari tarz yani daha Avrupai tarz, buradaki birçok Osmanlı yapısında da görülmektedir.

Burada aynı dönemde yapılan Neo klasik bir bina: günümüzde Makedonya Genel Sekreterlik binası olarak kullanılıyor. Evet, Selanik, Osmanlı döneminde çok önemli bir merkez, ticaret yeri, her zaman önem verilmiş ve bazen İstanbul’dan bile çok daha önem verilmiş bir yerdir.

İlk elektrikli tramvay İstanbul’dan önce buraya gelmiştir. Ancak: yine tarihi geçmişimizdeki acı bir olay: Selanik, 9 Kasım 1912 tarihinde, tek bir kurşun atılmadan yani hiçbir direniş gösterilmeden, Yunan ordusuna teslim edilir.

Şehirde bulunan yaklaşık 25 bin kişilik Osmanlı ordusu, hiçbir direniş göstermeden, şehri Yunan ordusuna teslim eder ve geri çekilerek, İstanbul’a  döner. Rivayetlere göre, ordunun başındaki Tahsin Paşa’nın Yunanlılardan rüşvet aldığı söylenmektedir.

1917 yılına gelindiğinde

Şehrin Türk bölgesi, büyük bir yangın sonucu, tamamen yok olur. Bu yangından sonra: Fransız mimar Thomas Mawson tarafından, şehir merkezi için yeniden tasarımlar yapılır. Yeni bir şehir planı hazırlanır ve buna göre şehir tanzim edilir.

1924 yılındaki nüfus mübadelesinde ise; geriye kalan Türkler, Türkiye’ye göç etmek zorunda kalırlar. Böylece: Selanik şehrinde, Osmanlı-Türk kültürü biter. Kısa süre içinde, camilerin minareleri yıkılır. Bazı cami ve Sinegoglar, kiliseye çevrilir. Eski Osmanlı evleri, bakımsızlıktan yok olur. Kentin geçmişiyle tüm bağlantısı kesilir.

II. Dünya Savaşı yıllarında da: Yahudi cemaati, Alman Naziler tarafından şehirden toplanarak, Nazi toplama kamplarına gönderilip öldürülürler. Böylece: Osmanlıdan sonra, Yahudi cemaati de şehirden temizlenir.

Yunanistan Thesaloniki-Selanik
Yunanistan Thesaloniki-Selanik

GENEL

Yunanistan ülkesinin, Atina’dan sonraki ikinci büyük şehridir. Yunanistan’ın kültür başkenti olarak kabul edilir. Selanik Film Festivali ve pek çok kültürel etkinlikler düzenlenmektedir. Yunanistan’ın kuzeyindeki en iyi oteller, en iyi restoranlar ve plajlar, buradadır.

Balkanlar bölgesinin ise, beşinci büyük şehridir. 2300 yıllık geçmişiyle, Avrupa’nın en eski şehirlerindendir.

Nüfusu: 365 bin kişidir.

Şehirde: Akdeniz iklimi egemendir. Ancak: kuzey bölümlerde nispeten karasal iklim görülür. Kışlar daha soğuk ve kar yağışlı geçer. Yunanistan ülkesinin birçok yerinde olduğu gibi burada da balkon kültürü yaygındır. Balkonlar, büyük çiçekli ve yeşilliklidir.

1997 yılında, Selanik, Avrupa Kültür Başkenti seçilir. 2014 yılında ise, Avrupa Gençlik Başkenti olarak seçilmiştir. Çünkü: Selanik, Güneydoğu Avrupa’nın en büyük öğrenci merkezlerinden biridir. Yunanistan ülkesinin ise, en büyük öğrenci topluluğu, şehirde barınmaktadır.

Selanik şehrinde doğan ünlü Türkler ise: Mustafa Kemal Atatürk, Salih Omurtak, Nazım Hikmet, Refet Bele, Afet İnan, Ahmet Emin Yalman’dır.

Şehirde gezerken bolca inşaat göreceksiniz. Yaklaşık 15 yıldır burada metro kazı çalışmaları sürdürülüyormuş. Metro kazı çalışmalarının bitmemesinin sebebi, her kazılan yerden tarihi eser çıkması ve kazının yarım kalmasıymış, o yüzden burada hiç bitmeyen inşaat çalışmaları görülüyor.

İzmir-Selanik şehirleri arasındaki benzerlik

Selanik şehri: İzmir’e benzerliğiyle meşhurdur. Çünkü İzmir ve Selanik şehirlerinin şehir planlayıcısı aynı kişidir. İzmir’de yukarıda Kadife kale vardır. Burada da Selanik kalesi bulunur. Kordon da İzmir kordon boyuna çok benzer.

Burada sadece İzmir’den farklı olarak Karşıyaka benzeri bir yer yoktur. Hatta: Yunanistan’da bizim İstanbul-İzmir arasındaki güzellik çekişmesi gibi, Atina-Selanik arasında da güzellik çekişmesi vardır. Atinalılar Selanik’e bayılır, ama Selanikliler sadece Selanik’e bayılırlar.

Güvenlik

Selanik, Atina şehrine nazaran bir tık daha güvenlidir. Ama yine de tam güvenli sayılmaz yani bu şehirde gezerken çanta ve cüzdanlarınıza ve özellikle pasaportlarınıza dikkat etmeniz önemle önerilir. Pasaport yanınızda taşımanız gerekmez, ancak bir fotokopisini bulundurunuz.

Çünkü: Yunanistan’ın birçok şehrinde olduğu gibi, burada da günümüzde karışık bir nüfus yani yoğun göçmenler yaşamaktadır. Şehrin merkezinde, Venizelos meydanında, kenarlarda, kıyı-köşelerde yerlerde oturan, çimlere yatmış, kötü giysili insanlar gördüğünüzde bilmelisiniz ki, bunlar uyuşturucusu satıcısı ve kullanıcısıdır.

Yunanistan’da uyuşturucunun bayağı yaygın olduğu söyleniyor, polis çok yakın olmasına rağmen, bu uyuşturucu satıcılarını Venizelos meydanı gibi merkezi bir yerde gördüğümüzde mutlaka şaşıracaksınız.

Gecelere gelince, geceleri tenha olmayan yerler ayrı, cadde ve sokaklarda rahatlıkla gezebilirsiniz, zaten ana cadde ve sokaklar, meydanlar gecenin geç saatlerine kadar kalabalıktır, yani tenha, merkezden uzak cadde ve sokaklar  dışında, geceleri rahatlıkla gezebilirsiniz.

Yunanistan Thesaloniki-Selanik

Yunanlılar

Evet, nesillerimiz uzun süre Türk-Yunan düşmanlığı ile yetiştirilmiş olmasına rağmen, Yunanistan’da kaldığım süre içinde, birçok yerde Türk olduğum anlaşılmasına rağmen, asla bir düşmanlık emaresi görmedim.

Kendileri aşırı dindardır. Ancak, zaten Ortodoks olan bu ülkede her şey dine dayalıdır, yani burası laik bir ülke değildir.

Din ve devlet işleri birlikte yürür, Yunanlılar çalıştıkları ortamda genellikle aziz resimleri, ikonları bulundururlar, hatta bir kilisenin önünden geçerken mutlaka istavroz işareti yaparlar. Çok inançlı ve dindar bir halk, yaşam tarzında bu durum hissedilmese bile, içten içe aşırı dindardırlar.

Yunanlılar, bağımsızlıklarından sonra antik Yunan’a özlemleriyle tanınırlar. Bu yüzden, birçok yerin ismi Yunan filozoflarının isimlerinden gelir, bu tarz isimleri sıkça görebilirsiniz. Hıristiyanlık ön plana alınmakla birlikte, pagan kültüründe, büyük 12 tanrının mitolojinin de arkasındadırlar, kültürlerine çok sahip çıkmaktadırlar.

Yunanlıların, sanırım tek kötü huyları siesta alışkanlıkları. Yunanistan gezginlerine önemle hatırlatırım ki: Yunanlılar Pazartesi ve Çarşamba günleri saat 14.00’de dükkanlarını kapatır, siestaya giderler ve bir daha açmazlar. Diğer günler dükkanlar saat 21.00’e kadar açıktır.

Yunanistan Thesaloniki-Selanik

NE YENİR-NE İÇİLİR

Yunanistan ülkesinde en iyi yemekler bu bölgededir, yani kuzeydedir. Yunan yemek kültürü içinde, Selanik yemekleri biraz daha baharatlı olma özelliğine sahip. Ama özellikle, Selanik şehrinde bulunursanız: meşhur içecekleri “Ouzo” yu tadın. Ayrıca: Sirtaki ve Bouzuki keyfini yaşayın.

Yöreye has yemeklerden tatmak isterseniz, size önerebileceğim  restoranlar: Zythos ve Faul Tou Meze olabilir.

Bunun dışında önerebileceğim restoranlar:

Seven Seas

Kalapothaki caddesindedir. Menüsü balık üzerine yoğunlaşmıştır. Lezzetli yemekler, şaraplar ve tatlılar bulunabilen bu restoran, daha çok şehrin üst sınıfına hitap ediyor. Yani: şehrin en iyilerinden biridir.

Miami

Hemen denizin önünde, Thetidos caddesindedir. Balık ve deniz ürünü ağırlıklı menüsü bulunmaktadır. Burası: şehri ziyaret eden turistler tarafından sık ziyaret edilmektedir.

Palati

Morihovou caddesindedir. Et yemekleri ağırlıklıdır. Lezzetli yemekler, saat 21.00’den sonra canlı Yunan müziği eşliğinde sunuluyor.

Krikelas

Salaminos caddesinde, merkezi liman bölgesindedir. Menüsü: et ve balık yemekleri üzerine yoğunlaşmaktadır. En iyi kalite ve mükemmel yemekleri burada bulabilirsiniz.

Otellerde kahvaltı denildiğinde: kahvaltıda

Ekspresso, capuçino veya kahve türleri bulabilirsiniz. Bunların yanında ise: ekmek, kek, meyve suyu, her türlü yumurta, beyaz peynir, zeytin, domates, biber, soğan ile karıştırılmış yumurta yiyebilirsiniz. Yani, kahvaltı kültürleri nispeten bize benziyor.

Restoranların yüzde doksanında iyi yemek yersiniz, kazıklanırım, yemek kötü çıkar gibi düşünmeyin, menü de  ne yazıyorsa o dur.

ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI

Şehir içindeki otobüs işletmesinin ismi: OASTH. Bu otobüsler, toplam 80 farklı hatta hizmet vermektedirler. Otobüslerdeki bir yolculuk biletler; 0.80 Euro’dur. 90 dakika boyunca geçerli, iki yolculuk otobüs bileti: 0.90 Euro’dur. 24 saat geçerli ve sınırsız otobüs bileti ise: 4 Euro’dur. Biletler: OASTH bilgi noktalarında satılmaktadır.

Bunların dışında, şehir içinde, turistik yerleri gezen 50 otobüs bulunuyor Bunlar: birbirinden farklı, 8 rota izliyorlar ve İngilizce konuşan rehberleri var. Tüm yolculuk, yaklaşık 50 dakika sürüyor ve her saat Beyaz kule bölgesinden hareket ediliyor. Bilet ücreti: 2 Euro’dur.

Ancak genellikle bizim gibi turistler, bu otobüslerden çok kısa mesafelerde yürüme veya taksiye binmeyi tercih ediyorlar. Yunan taksilerinin hepsinde (Selanik şehrinde lacivert, Atina şehrinde ise sarı renkliler) taksimetre var ve şoförler hemen taksimetreyi açıyorlar ve gitmek istediğiniz yere en kısa yani genel yoldan götürüyorlar yani kazıklama yok, güvenerek taksilere binebilirsiniz.

Sadece şunu hatırlatmak istiyorum, katıldığım turdan bir kişi, taksiye bindiğinde para üstü olarak kendisine taksicinin verdiği 5 Euro’nun sahte olduğunu söyledi, gösterdi, gerçekten renkli fotokopi, sahte 5 Euro, yani özellikle taksiden aldığınız para üstü kağıt paralara özel dikkat gösteriniz.

Yunanistan Thesaloniki-Selanik

GECE HAYATI-EĞLENCE

Şehir ve banliyölerinde, güzel restoranlar dışında, çok sayıda: taverna bulunuyor. Buralarda: ızgara et ve tavuk yemekleri bulabilirsiniz.

Palati Vyzantino II isimli gece kulübünde, canlı Yunan müziği bulabilirsiniz. Lido isimli gece kulübünde ise: uluslararası müzik ve danslar eşliğinde eğlenebilirsiniz.

Buzuki müziği dinlemek isterseniz: Havaalanı yakınlarındaki alanda bulunan özel tavernaları tercih etmelisiniz.

Şehirdeki: gece kulüpleri, diskotekler ve müzik salonları, gece geç saatlere kadar açıktır.
Özellikle: Beyaz kuleye yakın bar ve kulüpleri de önerebilirim.

Şehirdeki en iyi barlar:

Paparouna

Vilara bölgesindedir. 2004 yılında kurulmuştur. Mekanın içinde, birbirine galerilerle bağlı, 4 farklı destinasyon var. Buralarda: caz müziği dinleyebilir, yiyecek ve içecek keyfini çıkarabilirsiniz. Menü ise çok zengin. Özellikle, şarap mahzeni, çok büyük çeşitlilik gösteriyor.

Gambrinus

Syggrou bölgesindedir. 2006 yılında kurulmuştur. Şehrin en iyi bira evlerinden biridir. Genellikle: bira sunulmaktadır. Fiyatları, yakınlardaki diğer barlara göre daha ucuz olduğundan, sürekli bir yoğunluk yaşanmaktadır. Müzik olarak, klasik rock müziği yayını var. Atmosfer çok sıcak ve rahat.

Şehirdeki tavernalar

Kreonidis: Yunan müziğini, et yemeklerinin tadına bakarak  dinleyebilirsiniz. Old Town denilen bölgededir.

Yunanistan Thesaloniki-Selanik

NE SATIN ALINIR

Selanik: her bütçeye ve zevke uygun, dükkanlar, marketler, barlar ve kahve evleriyle dolu bir şehirdir. Bir anlamda, alışveriş cenneti de denilebilir. Ama, Selanik bölgesinden, özellikle “zeytinyağı” satın alabilirsiniz. Çünkü: gerek lezzet ve gerekse fiyat olarak, çok üstündür.

Selanik şehrinde uygun fiyatla alışveriş yapmak isterseniz: Venizelos meydanının hemen karşısında sağ tarafta kalan ara sokaklara girin, burada İzmir Kemeraltı benzeri, açık tezgahlarda özellikle giysilerin satıldığı yerler var ve fiyatlar gayet uygundur. Ayrıca, yine burada antika eşyaların satıldığı yerler var. Buraya girer ve sağ tarafa doğru ilerlerseniz, ana yola ulaştığınızda, yol üzerinde, çok güzel bir restoran önerebilirim.

Özellikle, kebap türü ama gerçekten muhteşem lezzetli kebap türü ürünlerin satıldığı bu restoranda aynı zamanda fiyatlar da çok uygun, ama özellikle bir kişilik porsiyonların çok büyük olduğunu hatırlatmak istiyorum, yani porsiyonlar o kadar büyük ki, bitirmek gerçekten çok zor oluyor.

Bir de restoranda, hemen su ikramı yapıyorlar, tuvalet imkanı var, içerisi klimalı ve gayet güzel bir ortam, servis güzel, yemekler lezzetli ve fiyatlar uygun. Eğer, Selanik şehrinde daha kaliteli ürünlerin ve markaların satıldığı yerleri görmek isterseniz, o zaman Venizelos meydanından aşağıya yani denize doğru yönelin ve deniz kıyısındaki caddenin bir iç tarafındaki caddeye gidin, burası uzunca cadde, boydan boya önemli markaların satıldığı mağazalarla doludur.

Alışveriş severlere duyurulur. Selanik şehrinde bir de peynir pazarı varmış, ama ben gitmedim, giden okurlarımız peynir pazarı ile ilgili yorum yazarlarsa sevinirim. Son bir not: magnet meraklıları için, şehirdeki magnetler genellikle tanesi 3 Euro ve 4 tanesi 10 Euro’dan satılıyor. İçki almayı düşünenler için: Uzo denen Yunan içkisi malum ismi bayağı duyulmuştur ama Uzo’nun rakı olmadığını düşünürler.

Gerçek Yunan rakısı, Rodos’ta üretilip içiliyormuş, ancak içinde anason olmadığından su ile karıştırılmadan sek olarak içiliyormuş. Uzo ise, içinde anason olması nedeniyle damak tadına daha uygun olduğu söyleniyor. Bunun dışında, burada en ünlü içki olarak “Sakız likörü” düşünülebilir. Ayrıca: Mastika da bir seçenektir.

ARİSTOTALES ÜNİVERSİTESİ

Yunanistan ülkesinin en büyük ve en eski üniversitesidir. Toplamda: 43 fakültesi bulunmaktadır. Bu fakültelerde: 95 bin öğrenci ve 2500 öğretim görevlisi bulunmaktadır. Bu üniversite; 100-150 civarında Erasmus öğrencisi bulunuyor. Selanik: tam bir öğrenci ve de Erasmus kentidir.

Yunanistan Thesaloniki-Selanik

VENİZELOS

Yunan ülkesini gezerken Venizelos hakkında da kısa bilgi gerekir. Selanik şehrinin merkezinde, Venizelos heykeli bulunan büyük bir meydan bulunur.

Venizelos, Atatürk’ten yaklaşık 20 yaş daha büyüktür. Girit’i Yunanistan’a bağlayan lider olarak tanınır. İlk ortaya çıkışı, bir Türk düşmanıdır ve Türklere karşı bayağı mücadele veren birisi olarak tanınır.

Ama bir süre sonra anlar ki: İngilizler ve Fransızlar, onu ve Yunanlıları kullanmaktadır. Bu durumu fark edince: Atatürk ile sıkı bir dostluk bağı kurar ve hatta Atatürk’ü Nobel Barış Ödülüne aday gösterir.

Meydanda, Venizelos’un beyaz bir heykeli bulunur. Lenin’e benzemektedir. Atatürk döneminde yaşamış bu lider, Yunanlıların Atatürk’üdür denilebilir.

GEZİLECEK YERLER

GEZİ PLANI

Şehirde, en büyük ilginizi çekecek husus: bütün evlerin, büyük balkonlarıdır. Bu balkonların çoğu: çeşitli çiçekler ve özellikle sardunyalar ile süslenmiştir. Hatta: birçok ziyaretçi, Selanik şehrini gördüğünde, İzmir şehrine benzetirler. Özellikle: kordon boyunun kesinlikle benzediğini düşünmemek elde değil.

Şehirde: Atatürk’ün evi ve tarihi kilise ve manastırlar bölgesine gidilebilir.

Burada: ilk sırada, Yunanistan ülkesinin en büyük dini yapısı olan: Agios Dimitros Katedrali (Aya Dimitros) görülüyor.

Daha sonra: Atatürk’ün doğduğu ev ziyaret edilebilir.

Sonra: şehirdeki Türk mahallesi, Ano Polis ve Yedi Kule ve ardından Zincirli kuleye gidiyoruz. Buradan: Selanik şehrinin muhteşem manzarasını izlemek mümkün. Buradan, çeşitli hediyelik eşyalar da satın alabilirsiniz.

Bu bölgedeki gezi bittikten sonra: deniz kıyısına doğru iniliyor. Egnatia yolu üzerinde: Galeriyos’un “Zafer Takı (Kamara)” , Rotanta (Hortan Efendi ya da Eski Metropol Camisi), Pazar Hamamı, Hamza Bey Camisi, Kazancılar Camisi, Bedesten görülebilir.

Yunanistan Thesaloniki-Selanik
Yunanistan Thesaloniki-Selanik

Deniz kıyısında: Beyaz kuleyi görüyoruz. Zaten: tur otobüslerinin çoğunluğu bunun yanında park ediyorlar.

Beyaz kulenin hemen arka tarafında: Büyük İskender’in heykeli var. Bir mermer kaidenin üzerinde, şaha kalkmış atı ve elinde kılıcı ile, İskender görülüyor.

Sonra: şehrin en gözde meydanlarından olan

Aristoteles Meydanında, kısa bir gezinti yapıyoruz. Oldukça geniş ve ferah bir meydan. Meydanın bir köşesinde, ünlü filozof Aristo, mermer bir kaide üzerinde, oturur vaziyette heykeli ile meydanı gözlüyor.

Şehrin, geniş bulvarlarında gezintinize devam edebilirsiniz. Çünkü: şehirde, gerçekten birçok geniş cadde var ve hepsinde de, ünlü markaların ürünlerinin satıldığı dükkanlar görülüyor.

Ardından: sahilde, kordon boyunda yürüyüş. Sahil boyunca, kafeteryalar ve barlar sıralanıyor. Özellikle: gençler, buraların müdavimleri. Tabi, sonuçta cıvıl cıvıl ve hareketli ortamlar ortaya çıkıyor. Buradaki kafelerden birine oturun: önce masanıza kocaman silindir bir kap geliyor, bu
kap 1 litrelik içme suyunu barındırıyor.

Daha sonra, yanında içi çikolata bulunan kuruvasanlar ikram ediyorlar. Hemen sonra ise, özellikle “Frappe” yani buraya has bir tür kahve içmelisiniz.

Sahilde gezerken: İskender heykelinin hemen yakınından gezinti tekneleri kalkıyor, bence bunlara mutlaka binin ve Selanik şehrini denizden görün.

Teknelere biniş ücretsiz, sadece tekne içinde bir şey içmeniz zorunlu, menüye bakın ve seçin, içecekler genellikle 4-5 Euro civarındadır. (Bira 5 Euro)

Yunanistan Thesaloniki-Selanik

KORDON BOYU

İzmir’deki kordon boyuna benzemektedir. Deniz kıyısında, uzunca bir sahil şeridi, sahil şeridinde genişçe bir yürüyüş yolu (ancak bu yürüyüş yolunda, genişçe bir bisiklet yolu ayırmışlar ve özellikle akşam saatlerinde kalabalık olduğunda yürüyen insanlar, bisiklet yolunun geniş olması nedeniyle kendilerine ayrılan yol yetmiyor) arada bir araba yolu ve hemen kıyısında, deniz manzaralı birçok kafe bulunuyor.

Hatta, burada bir de “Mado” bulunuyor. Bu kafelerde: oturup bir şeyler içebilir, deniz ve yürüyüş yapan insanları izleyebilirsiniz. Gerçekten güzel bir ortam yaratılmış.

Bu yürüyüş yolu, Beyaz kule ve hatta arkasına kadar uzanıyor. Bu arada gezerken denize baktığınızda, kirlilik göreceksiniz, denizin üstünde birçok çöp kalıntısı var, hayret ettim.

ŞEHİRDEKİ OSMANLI YAPILARI

Şehirde, Osmanlı döneminde yapılan Osmanlı yapıları ve özellikle Osmanlı dönemi evleri uzun süre kullanılarak günümüze ulaşmıştır. (Atatürk evi gibi)

Bunlar arasında günümüze ulaşanlar: Bey hamamı, diğer ismiyle Cennet hamamı bir Osmanlı yapısıdır. Osmanlı yapıları maalesef biraz bakımsızdır, çünkü mülkiyet sorunu vardır.

Bunlar Türkiye’ye mi yoksa Yunanistan’a mı aittir, bu konuda belirsizlik vardır ve bu yüzden restorasyonları yapılmamaktadır.

Hamza bey camisi de bunlara örnektir. Hamza Bey: İstanbul’un fethinde, gemileri karadan geçirerek Haliç’e indiren Osmanlı Paşasının ismidir. Hamza bey camisinin minaresi yoktur. Cami 15’nci yüzyılda inşa edilmiştir. Selanik şehrinde günümüzde ibadete açık ve aktif bir cami yoktur.

Yunanistan Thesaloniki-Selanik Atatürk’ün doğduğu ev
Yunanistan Thesaloniki-Selanik Selanik Atatürk’ün doğduğu ev
Yunanistan Thesaloniki-Selanik Selanik Atatürk’ün doğduğu ev
Yunanistan Thesaloniki-Selanik Selanik Atatürk’ün doğduğu ev

 

Yunanistan Thesaloniki-Selanik Selanik Atatürk’ün doğduğu ev

ATATÜRK’ÜN DOĞDUĞU EV

Atatürk’ün annesi: Selanik-Langa bölgesindendir. Orada, geniş üzüm bağları varmış. Babası ise: Makedonya-Kocacık köyündendir.

Atatürk’ün doğduğu ev: günümüzde, Selanik şehrinin Aya Dimitriya mahallesinde, Apostolu Pavlu caddesindedir. Hemen bitişiğinde, Türk Konsolosluğu bulunmaktadır.

Ev: 1870 yılından önce, Rodoslu Müderris Hacı Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Burası, önce İbrahim Zühdü isimli bir şahıs ve ailesi ve daha sonra yine Selanikli Abdullah Ağa ve eşi Ümmü Gülsüm’e satılmıştır.

O zamanki adresi: Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane Caddesidir. Selanik şehrinde Osmanlı mimari dokusunun hakim olduğu o dönemde, bu ev, Türk evlerinin iç içe olduğu bir çevrede, diğer evlerden farkı olmayan bir yapıydı.

Bütün katlarında ahşap karkasın üzerine bağlandığı teknik uygulanarak inşa edilmişti. Dikdörtgen planlı ev 13.50 x 6.80 metre boyutlarındadır. Evin asıl girişi Apostolou Pavlu Caddesinde olup, günümüzde bu giriş kullanılmamaktadır.

2012 yılına kadar giriş, Agiou Dimitriou Caddesinden, Başkonsolosluğun bahçesinden geçilerek sağlanmaktaydı. 2012 yılındaki restorasyon sonrasında, İsaias Sokak üzerinden, arka bahçe kapısından giriş ve çıkış yapılmaya başlanmıştır.

Ev hakkında bu genel bilgileri verdikten sonra, tarihi süreci anlatmaya devam edelim. Ev: Yani: ev, Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi tarafından yaptırılmamış, sahiplerinden kiralanmıştır. Atatürk: 1881 yılında, bu evin, ikinci katındaki, sol tarafa düşen, ocaklı odada doğmuştur.

Ali Rıza Efendi, 1888 yılında ölünce, genç yaşında dul kalan Zübeyde Hanım: küçük oğlu Mustafa (Atatürk) ,kızları Naciye ve Makbule ile birlikte, geçim masraflarını hafifletmek için, bu pembe evden taşınmışlar ve daha küçük bir eve geçmişlerdir.

Ali Rıza bey tarafından bahçeye dikilmiş nar ağacı, günümüzde de görülmektedir.

Ev: bodrumu ile birlikte, üç katlı ve bir avlu içindedir. Güzel bir bahçesi vardır.

Cumhuriyetin 10’ncu yıldönümünde (29 Ekim 1933 tarihinde); Selanik Belediyesi, Türk-Yunan dostluğu ve Balkan Konferansının bir hatırası olarak: Atatürk’ün doğduğu evin çift kanatlı kapısının sağ  köşesine, mermer bir plaka yerleştirmiştir.

Plakanın üzerine, Türkçe, Yunanca ve Fransızca olarak: Atatürk’ün burada doğduğu yazılmıştır. Selanik Belediyesi: daha sonra, evi, Yunanlı sahiplerinden satın almış ve Atatürk’e hediye edilmesini kararlaştırmıştır.

Ev; ancak, 19 Şubat 1937 tarihinde boşaltılmış ve anahtarları Selanik Başkonsolosluğumuza teslim edilmiştir. 1950 yılına gelindiğinde ise, ev büyük onarım görmüş ve Atatürk Müzesi olarak tanzim edilmiştir. Müze: 10 Kasım 1953 tarihinde ziyarete açılmıştır.

Yakın zaman önce, burası yeniden restore edilmiştir. Uzun süre kapalı kalan mekandan eşyalar taşınmış, bazıları geri gelmiş, bazıları gelmemiştir.

Ancak saçma-sapan restorasyon alışkanlığı burada da sürdürülmüş ve yerlerin yeni karolarına bakınca, sanki Atatürk’ün daha yeni burada doğduğu düşünülecek bir intiba yaratılmıştır, yani aslına uygun olarak restore edilmesi gerekirdi diye düşünüyorum.

Atatürk evi: ziyareti, Pazartesi günleri hariç her gün saat: 10.00-17.00 arasındadır. Yani saat: 10.00’dan önce buraya gitmemenizi öneririm.

Aslında bütün turlar, gece boyunca yolculuk yapıp sabahın erken saatlerinde buraya ulaşıyorlar ve binlerce insan, saat: 10.00 olmasını bekliyor, beklerken çevreye dağılıyor yani tam bir rezillik.

Özellikle Atatürk evinin hemen karşısındaki kafeterya (İzmirli olan değil) kesinlikle çalışanlarıyla tam bir rezillik, o kadar insan oralarda bekliyor, kafeye girip bir şeyler içiyorlar, magnet satıyorlar, ama es kaza bir kişi tuvalete girmek isterse, asla izin vermiyorlar, bir karış surat, bence bu kafeteryayı KULLANMAYINIZ.

Öte yandan, Sayın Konsolosluk yetkililerinden bir ricada bulunmak istiyorum, LÜTFEN SEVGİLİ ATAMIZIN EVİNİ, her gün saat: 08.00 veya en geç 09.00 da açınız, insanlar büyük bir özlem ve sevgiyle geliyorlar ve dakikalarca oralarda rezil-perişan bekliyorlar.

Evet, saat 10.00’da Atatürk’ün evi kapıları açılıyor, tur görevlileri tarafından ZİYARETÇİLERİN İSİM LİSTELERİ alınıyor ve yüzlerce kişi, sıraya girip, tam bir curcuna içeriye giriliyor, bu güzel insanın hatırına kimse bu rezilliği çekmeyi kafaya takmıyor, ama lütfen biraz düzen alınız.

Atatürk evinin bahçesi: Türk Konsolosluğu olarak kullanılıyor. Fanatik Yunanlılar tarafından yapılabilecek saldırılara karşı: eve girerken, görevliler gerektiğinde pasaport soruyorlar. Yani: ev, büyük bir koruma altında muhafaza ediliyor.

Eve girmeden önce evin hemen önündeki yazıdan söz etmek istiyorum.

Bu yazıda: “Türk milletinin büyük müceddidi ve balkan ittihadının müzahiri Gazi Mustafa Kemal burada dünyaya gelmiştir”. Bu yazı 6 dilde (önce Türkçe olmak üzere ama bozuk bir Türkçe, sebebini anlayamadım) yazılıdır.

Evin gezisi: bir konsolosluk görevlisinin eşliğinde, guruplar halinde yapılıyor. Zira: ev ahşap, ve büyük kalabalık guruplar girdiğinde, aşırı yüklenme nedeniyle zarar görebilme riski var. Evin içine girdiğinizde bir hol ve sonra sağ da Zübeyde hanımın balmumu heykelinin bulunduğu bir oda ve solda Atatürk’ün balmumu heykelinin bulunduğu bir oda görülüyor.

Üst katta ise, Atatürk’ün doğduğu odada: kürsüler ve üzerinde burada Atatürk’ün doğduğunu belirten yazılar görülüyor. Diğer odalarda ise Atatürk’ün bir takım kişisel eşyaları sergileniyor. Evet: evi gezin, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün burada doğduğunu düşünün, her ne kadar ortam gayet yeni olmasına rağmen, bu duyguyu hissederek mutlaka burayı gezmekten mutlu olacaksınız.

Yunanistan Thesaloniki-Selanik

AGİA SOPHİA KİLİSESİ

Hemen yan tarafında Rotondo ve sol tarafta sokak arasında bir kilise bulunmaktadır. Kilisenin ismi “Aya Sofya” dır. Bu kilise, aslında İstanbul’da bulunan Aya Sofya kilisesiyle aynı dönemde yapılmıştır. İçindeki mozaikler İstanbul’dan getirilen sanatçılara yaptırılmıştır.

Bizans dönemindeki kiliselerde, Aya Dimitri de de görüldüğü gibi, ikonalardan ziyade duvarlarda mozaikler ve freskler olurdu, daha çok mozaikler kullanılırdı, özellikle imparator emriyle yapılmış kiliselerde altın mozaik süslemeler olurdu.

Bunlar: zenginlik işareti, güç işaretidir ve genelde bu tarz kiliseler dışarıdan biraz basıktır, daha doğrusu sadedir, içeri girilince altın mozaikler göz kamaştırır. Şöyle derler “İnsan da böyle olmalıdır, dıştan sade olmalı, içten zengin olmalıdır” Kiliseler bu deyimi anımsatacak şekilde yapılmıştır.

Evet, Aya Sofya kilisesinin tam olarak ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Ancak: 6’ncı yüzyılda inşa edildiği düşünülmektedir. Aynı yerde, daha önce: erken Hıristiyanlık dönemine ait bir bazilika kalıntıları ortaya çıkarılmıştır.

1585 yılında, Türkler bölgeyi ele geçirince, cami olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1890 yılında ise, büyük bir yangın felaketi geçirir. 1907-1910 yılları arasında ise yeniden inşa edilir. 1912 yılında, ibadete açılır. 1978 yılındaki depremde, yine hasar görür.

Yapısal özellikleri: dış bölümü, özellikle çekici değildir. Batı cephesi: düz ve kare şeklindedir. İç kubbesi:10 metre çapındadır. Kilisenin kuzeybatısındaki meydan: şehrin en önemli meydanıdır. Meydan: 2 Kasım 1944 tarihinde, Almanlardan kurtuluş anısına yapılmıştır.

Buradaki pastane ve kafeteryalar, kilise ziyaretinden sonraki mola için iyi bir yerdir. Kiliseyi ziyaret etmek isterseniz: kolsuz gömlek veya şort giymemeniz gerekir.

ROMA İMPARATORLUK SARAYI KALINTILARI

Daha önce belirttiğim gibi Selanik şehri, Roma döneminde İmparatorluğun yönetildiği 4 merkezden birisi olarak seçilmiş ve buraya bir imparatorluk sarayı yapılmıştır. Bu saray günümüzde görülmemekte, sadece kalıntıları görülmektedir. Şehir merkezindeki zafer takı aslında imparatorluk sarayının girişi olarak kullanılmıştır.

Yunanistan Thesaloniki-Selanik

GALERİUS’UN ZAFER TAKI-KAMARA

Şehrin merkezi meydanındadır. Fakat: yıkık bir halde görülüyor. Yalnızca, küçük bir kısmı günümüze kadar sağlam gelebilmiştir. Anıtın, Roma döneminde, 303 yılında, Pers zaferi anısına yapıldığı bilinmektedir. Üzerinde: savaş sahneleri görülmektedir.

ROTUNDA – AGİOS YORGOS

Bu yuvarlık yapı: bir anıt olarak gündeme gelmiştir. Yapıldığında Roma imparator sarayının içinde bulunduğu tahmin ediliyor. Yine söylenenlere göre, tarihi süreç içinde: Roma anıt mezarı, bir Hıristiyanlık kilisesi, cami olarak kullanılmıştır. İçi: erken Hıristiyanlık dönemine ait mozaiklerle dekore edilmiştir.

Şehirdeki, tek minaresi olan yapıdır. Yapı: ilk olarak, bir saray kompleksinin parçası olarak,

Roma İmparatoru Galerius zamanında inşa edilmiştir. Bu dönem: 305-11 yılları arasını kapsamaktadır. Muhtemelen, İmparatorun mezarı olarak yapıldığı düşünülüyor.

Rotunda: 4’ncü yüzyıl sonu ve 5’nci yüzyıl başlarında, bir Hıristiyan kilisesine dönüştürülmüştür. Çünkü: içindeki mozaikler, İmparator I. Theodosius dönemini ifade etmektedir. Osmanlılar, 1430 yılında, Selanik şehrini ele geçirince; 1591 yılında, Agios Georgios, camiye dönüştürülür ve mozaiklerin üzeri boyanır.

Evet: Rotunda: üç dine görev yaptıktan sonra, günümüzde müze olarak kullanılıyor. 1978 yılındaki depremde zarar görür ve restorasyon geçirir, 1999 yılında yeniden ziyarete açılır. Ancak: kubbenin çevresindeki mozaiklerin restorasyonu için yapılan çalışmalar, 2009 yılına kadar sürdürülmüştür.

Yapının özellikleri: yapının 20 metre kalınlığında duvarları bulunmaktadır. İç bölüm: yalnızca birkaç parçası hayatta kalan Bizans mozaikleriyle süslüdür. Ancak, bu mozaikler, yüzyıllar boyunca depremler sonucu olumsuz etkilenmişlerdir. Müzeye giriş ücretsizdir.

Yunanistan Thesaloniki-Selanik

ANO POLİ – ESKİ ŞEHİR 

Burası: eski şehir olarak da isimlendirilir. Atatürk evinden, birkaç sokak yukarıdadır. Şehir merkezinin kuzeyindedir. Selanik şehrinin en yüksek noktasında ve kentin Akropol’u durumundadır.

1917 yılında, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilerek, koruma altına alınmıştır. Küçük taş döşeli sokaklarda, eski meydanlar ve Yunan ve Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan eski evlerin arasında yürüyüş yapabilirsiniz.

EGNETİA CADDESİ

Burası çok önemli bir caddedir. Çünkü: Edirne’den tutun, Arnavutluk’a kadar uzanmaktadır. Roma döneminde kullanılmış ana caddedir ve bu çok uzun cadde, o dönemde bile Egnetia ismiyle bilinmektedir, bugünde aynı isim kullanılmaktadır.

AGİOS DİMİTRİOS – AYA DİMİTROS-AYA DİMİTRİ KİLİSESİ 

Burası bir kilisedir. Daha doğrusu, Yunanistan’ın en büyük kilisesidir. UNESCO tarafından, 1988 yılında Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Aziz Demetrios (veya Hagios Demetrios) kilisesi, şehrin koruyucu azizi olan: Aziz Demetrios adına adanmıştır. Buradaki ilk yapı: 4’ncü yüzyılda yapılmıştır. 629-634 yılları arasında ise, beş nefli bir bazilika olarak, yeniden inşa edilmiştir. 1493-1913 yılları arasında, Osmanlı döneminde yapı cami olarak kullanılmış ve aynı dönemde mozaikler zarar görmüştür.

Hatta: 1917 yılındaki büyük yangında: kilisenin çatı ve üst duvarları tamamen tahrip olmuştur. Aynı döneme ait siyah-beyaz fotoğraflar, yangın sırasında kaybedilen erken Bizans dönemi işçilikleri hakkında bilgi vermektedir. 1930-1940 yılları arasında, kilise bölgesinde, arkeolojik araştırma kazıları yapılmıştır.

Kazılarda ortaya çıkarılan kilisenin altında bulunan Roma hamamında: Aziz Demetrius’un esir tutulduğu ve idam edildiği söylenir. Yani “Dimitri” denilen aziz bir din şehididir. Roma döneminde Hıristiyanlık devlet dini olarak kabul edilmeden önce yani pagan döneminde, Hıristiyanlığı kabul eden kişiler işkence yapılarak öldürülüyordu.

Dimitri de, kilisenin bulunduğu yerdeki Roma hamamında şehit edilen bir ilk Hıristiyan’dır. O yüzden, Hıristiyanlık Roma tarafından kabul edildikten sonra onun öldürüldüğü bu noktaya, bir kilise inşa edilmiştir.

Yangınlar sonucu tahrip olan kilise, 1948 yılında, tamamen aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiştir. Zaten: kilisenin giriş bölümü değil, arka bölümündeki bir duvar, Roma döneminden kalma kilisenin duvarıdır. Yani, tam bir Bizans duvarı görülür, ama ön tarafta daha yeni bir yapı görülür.

Kiliseyi gezmek isterseniz: başınızı örtmek gerekmiyor. Sadece manastırlara girerken baş örtülüyor, omuz açık ya da şort giyen ve pantolon giyen bayanların, uzunca bir şal bağlamasını istiyorlar, yanınızda yoksa manastır girişinde şal veriyorlar. İçeride sessiz olmak gerekiyor, daha doğrusu sessiz olmanız isteniyor.

Önemli bir husus daha: kilisenin önünde iki bayrak görülüyor. Bunlardan birisi Yunan bayrağıdır. Yunan bayrağında zaten dini temsilen haç görülür. Hıristiyan olduğu zaten bayrağın üzerindeki haçtan anlaşılır. Yunan bayrağındaki mavi renk denizi, beyaz renk ise dalgaları veya bulutları temsil eder.

Üzerindeki çizgi sayısı ise, şu sloganın hece sayısıdır “ya bağımsızlık ya ölüm” Kilisenin önünde Yunan bayrağı ile birlikte, ülkenin laik olmadığının en büyük ifadesi olarak bir bayrak daha görülür, bu bayrak “patrikhane” bayrağıdır. Sarı-siyah renklerdedir. İstanbul’da bir futbol takımı, sarı-siyah renkleri kullanır. Aslında bu renkler, Fener Rum Patrikhanesinin renkleridir.

Adalar ve Trakya bölgesi, Yunanistan’daki kiliselerin hepsi, idari yönden aslında İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesine bağlıdır. O yüzden, Patrikhanenin simgesi bayrak bulunur.

Bayrak üzerinde, sarı-siyah renklerle çift başlı bir kartal resmi vardır. Bu da Roma imparatorluğunun ve günümüzde Fener Rum Patrikhanesinin resmidir.

Çift başlı kartal, iki başkentli imparatorluğu temsil eder, kartal başının biri Roma diğeri İstanbul’a bakar resmedilmiştir. Evet, kilisenin içine girildiğinde yine değişik bir durumla karşılaşılır.

Bu kiliseler yani Ortodoks kiliseleri, Katolik kiliseleri gibi şaşalı, heykellerle dolu değildir. Buranın kiliselerinde ikonalar vardır, ikonalar gümüşle kaplanır, bu bir Rus geleneğidir, burada bolca ikona göreceksiniz.

Kilisenin içinde, ilk yapılan kiliseden ve çevredeki diğer antik yapılardan kalma sütunlar göreceksiniz. Bunlar devşirme malzemelerdir, yani daha önceki antik yapılardan toplanıp burada kullanılan malzemelerdir. Ama uyumsuzluk hemen göze çarpar.

2017.07.26.Selanik.5.Beyaz kule.5b
Yunanistan Thesaloniki-Selanik Beyaz Kule
2017.07.26.Selanik.5.Beyaz kule.7c
Yunanistan Thesaloniki-Selanik Beyaz Kule
2017.07.26.Selanik.9.İskender heykeli.1
Yunanistan Thesaloniki-Selanik İskender Heykeli

LEFKOS PİRGOS – BEYAZ KULE

Şehrin simgesidir. Döneminde, padişahlığa muhalif tüm hareketler, başta İttihat ve Terakki olmak üzere, Beyaz Kulenin çevresinde şekillenmiştir. Kuleye giriş ücretlidir ve ücret: 3 Euro’dur.

Bizans surlarının üzerinde, deniz kıyısında kalan tek kuledir. Aslen Roma dönemi yapısı olmasına rağmen, Kanuni Sultan Süleyman döneminde büyük bir restorasyondan geçirilmiştir. Bazı kaynaklarda, 1430 yılında yapıldığı yazılıdır.

Hatta: mimarının, Mimar Sinan olduğu da söylenir. Osmanlılar döneminde: burası, kale, garnizon binası ve hapishane olarak kullanılmıştır. Bu yüzden: Yunanlılar tarafından, işkence yeri olarak görülmektedir.

Hatta: tüm duvarlarının bir zamanlar kan kırmızısı olduğu ve bu nedenle isminin “Kızıl kule” olarak kullanıldığı söylenir. 1878 yılında, yine söylentilere göre: bir mahkum, kendi özgürlüğünü kazanmak için, kuleyi boyamıştır.

Yunan işgali başladığında: kule, sembolik bir vaftiz işleminden geçirilerek arınma-temizlenme adına beyaza boyanır. O günden beri, Beyaz kule olarak anılan bu yapının beyaz boyaları, zamanla dökülmüş olup, günümüzde yine eski rengine kavuşmuştur.

Burada bir de müze var. Müzede: Bizans dönemine ait eserler sergileniyor. Kulenin üst kısmında ise küçük bir kafe bulunuyor.

Beyaz kulenin çevresindeki Osmanlı surları, 1911 yılında yıkılmıştır. Beyaz kuleyi: Pazartesi günleri dışında, saat: 08.30-15.00 arasında gezebilirsiniz.

Özellikle: merdivenlerle dolaşılarak çıkılan en tepesinden, çevreyi seyretmek mümkündür. Ağustos 2017 tarihinde burayı ziyaretimde kulenin içine giriş kapalıydı. Kuleyi dışarıdan görebilirsiniz.

Kulenin bulunduğu alanda: özellikle akşamüstü saatlerinde birçok insan yürüyüşe çıkıyor, mısır satıcıları var (burada kaynamış mısır yok, mısır ateşte pişirilerek satılıyor, 2 Euro) ayrıca yine bu yani kulenin bulunduğu açıklık alanın hemen arkasında, Büyük İskender’in at üzerindeki bir heykeli bulunuyor, tüm bu alanlar park yapılmış, banklar var, insanlar oturuyor, yürüyorlar, deniz kıyısında güzel bir ortam yaratılmıştır.

ALAATTİN KÖŞKÜ

Eski bir Osmanlı sarayıdır. Ordu köşkü olarak da bilinir. Buranın önemi: 31 Mart Vakasından sonra, tahttan indirilen II. Abdülhamit’in, 1909-1912 yılları arasında, burada sürgün hayatı yaşamış olmasıdır. 27 Nisan 1909 tarihinde, Sultan tahttan indirilince, aynı gün gecesi, bir adi suçlu muamelesi görerek, apar topar Selanik’e yollandı.

Ailesinin ve kendisinin bile, şahsi eşyalarını almalarına fırsat verilmeden Yıldız Sarayından çıkarıldılar. Üzerine kışlık giysilerini almadan yola çıkan hanımı, soğuk algınlığı nedeniyle hasta olarak kısa süre sonra vefat etti. Sultan: Selanik’te, yıllardır tamir görmemiş, kullanılmamış ve içi harabe gibi olan Alaaddin Köşkünde göz hapsine alındı.

ROMA FORUMU KAZILARI

Sahil şeridindeki gezinizde, bu kazıları görebilirsiniz.

ARKEOLOJİ MÜZESİ

Beyaz kule civarındadır. Müzede: arkaik, klasik ve Roma dönemine ait heykeller görülebiliyor. Doğu Avrupa’nın ve Balkanların en büyük arkeoloji müzesidir. Müzeye giriş: 6 Euro.

Müze: Avrupa Birliğinden sağlanan fonlar ile, muhteşem bir girişe ve son derece teknolojik bir altyapıya kavuşmuştur. Sualtı araştırmaları, Ege denizinin tarihi geçmişi, Selanik ve Yunanistan’ın antik dönemlere kadar giden tarihi kalıntıları, burada sergileniyor.

Müzede: mitolojik kahramanlar, tanrılar ve bilimsel hayata yön verenlerin heykelleri görülüyor. Ayrıca: Büyük İskender zamanında, sağlık merkezi olarak bilinen Nicomedia ( yani İznik) birçok harita üzerinde işaretlenmiş olarak görülüyor.

Çünkü: Selanik şehrinde yetişen hekimlerin birçoğu, antik dönemde Nicomedia’da eğitim alırlarmış. Ayrıca: yine müzenin bölümlerinden birinde, Anadolu tarihinin, Yunan tarihi olarak yansıtıldığını görebiliyoruz. Müzenin en değerli eserleri ise, altın objeler. Bunlar: genellikle kral mezarlarından çıkarılan, altın işlemeli eşyalar olarak öne çıkıyor.

Özellikle: o dönemde, günlük yaşamdan kesitler vermesi nedeniyle, bu tür eşyalar önemseniyor. Ayrıca: müze içinde, birçok yerde “Makedonya” yazılarının bulunması, kendinizi, Yunanistan değil de, Makedonya ülkesinde olduğunuzu sanıyorsunuz.

Ancak, bu durum elbette özel, çünkü Yunanlılar ile Makedonyalılar arasında büyük çekişme ve sorunlar bulunuyor. Bu arada, siz müzeyi gezerken, sakın Makedonya farklı bir ülke gibi bir söz söylemeyin. Çünkü: Yunanlılar, utanmasalar, Büyük İskender’in Yunanlı olduğunu söyleyecek kadar, işi abartıyorlar.

PALEOCHRİSTİAN ANITLARI 

1988 yılında, bu bölgede bulunan 15 anıt, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek, koruma altına alınmıştır. Bunların bazıları: Saint Gegorge-Rotunda, Acheiropoietos kilisesi, Basilica of Hagios Demetrios, Ayasofya kilisesi, Panagia Chalkeon Kilisesi, Havariler kilisesi, Saint Nicholas Orphanos kilisesi, Saint Panteleimon kilisesi, Latomos Manastırı, Aya Aikaterini kilisesi.

Yunanistan Thesaloniki-Selanik
Yunanistan Thesaloniki-Selanik

MUSEUM OF BYZANTINE CULTURE-BİZANS KÜLTÜR MÜZESİ

2005 yılında, Avrupa Konseyi Müze Ödülüne layık görülmüştür. Şehir merkezinde, 2 Stratou Avenue bölgesindedir. Giriş ücretli olup, 4 Euro’dur. Dünya üzerinde, Bizans sanat ve medeniyetine ayrılmış, dünyanın en iyi müzelerindendir.

Müze binası: mimar Kyriakos Krokos tarafından tasarlanmış ve 1989-1993 yılları arasında inşa edilmiştir. 1994 yılında ise, ziyarete açılmıştır.

Müze içinde: bir alışveriş merkezi ve kafe bulunmaktadır. Müzede, özellikle ikonalar sergileniyor. Bunlar, gayet iyi aydınlatılmış 11 odada sunuluyor.

Yaklaşık 2900 eser, Bizans kültürünün tüm özelliklerini ortaya koymaktadır. Bunlar arasında: mermer parçaları, freskler, mozaikler, simgeler, takı ve günlük yaşam araçları vardır.

Bunlar arasında öne çıkan eserler: 4’ncü yüzyıla ait, gümüş, kutsal emanetlerin saklandığı bir sandık, 5’nci yüzyıla ait Hıristiyan mezar freski, 6’ncı yüzyıla ait kilise zemin mozaiği, Bizans sikkeleri, Agia Sophia kilisesinden getirilen İsa’nın simgesi. Giriş: 4 Euro’dur.

Yunanistan Thesaloniki-Selanik
Yunanistan Thesaloniki-Selanik

YAHUDİ TARİH MÜZESİ

Bu müzede, Selanik yöresinde yaşamış olan Yahudi cemaatinin yaşamlarını tasvir eden fotoğraflar ve eserler sergilenmektedir. 1900 yıllarında, Selanik şehrinde, 80 bin Yahudi yaşamakta iken, 1917 yılındaki büyük yangın sonucunda bu miktar: 60 bin kişiye inmiştir.

Bu 60 bin Yahudi, II. Dünya Savaşı çıkana kadar, Selanik şehrinde yaşamaya devam etmişlerdir.

1941-1943 yılları arasında ise, 49 bin Yahudi, Alman Naziler tarafından, Polonya toplama kamplarına gönderilmişler ve yok edilmişlerdir. Günümüzde, şehirde yalnızca 1000 Yahudi yaşamaktadır.

Müze: 1917 yılındaki yangında ayakta kalan Yahudi Mahallesindeki birkaç yapıdan birinin içinde yer almaktadır. Bu binada, bir zamanlar: Yahudi Gazetesi çıkarılıyormuş. Birinci katta: MÖ.3’ncü yüzyıldan, Dünya savaşına kadar olan süreçte: Yahudi varlığının geçmişi canlandırılıyor. Giriş ücretsizdir.

PANAGİA CHALKEON KİLİSESİ

Kilise: bir bahçe içindedir. Selanik şehrinde, 11’nci yüzyıldan kalma, freskleri ile ilgi çekmektedir.

Yapı: ilk olarak, 1028 yılında kurulmuştur. 1430-1912 yılları arasında ise, Osmanlı döneminde, cami olarak kullanılmıştır. 1934 yılında ise büyük bir restorasyon geçirmiştir.

Yapı: klasik bir Bizans çapraz kare planı ortaya koymaktadır. Derin kırmızı renkli tuğlalarla inşa edilmiştir ve bu renk nedeniyle “Kızıl kilise” olarak da bilinir. Ana cephesi: üç yüksek kemerleri ve üç kubbe ile simetri oluşturmaktadır. Merkezi kubbe: sekizgen kasnaklı ve çapraz kolları olan üçgen alınlıklarla desteklenmektedir.

Kiliseye giriş ücretsizdir. Ancak: kısa kollu gömlek ve şort giymemeniz gerekiyor.

Yunanistan Thesaloniki-Selanik

EPANOMİ BÖLGESİ 

Şehir, Selanik şehrinin hemen yakınında: turizm ve tarım ekonomisiyle önem kazanan bir yerdir. Kıyıları ve organize güzel plajları: Mavi bayraklıdır. Epanomi ile Selanik arasındaki uzaklık: 25 km. dir. Selanik ile arasında, sürekli toplu ulaşım araçları çalışmaktadır.

Yaz aylarında çok kalabalık olur. Çünkü: plajları, yoğun ziyaretçi çeker. Özellikle: güneydeki Halkidiki bölgesindeki plajlar muhteşem güzeldir. Ayrıca: burada birçok konaklama tesisi, tavernalar ve kafeteryalar bulunuyor.

Aynı zamanda: üzümleriyle ünlü ve ülkenin en önemli şarap üreticileri burada bulunmaktadır.

ŞARAP MÜZESİ

Burada; üreticilerin tesislerindeki, bu müzeyi gezebilirsiniz, üretim ve üzüm çeşitleri hakkında bilgi edinebilirsiniz. Tabii, alışveriş şansı da var.

Yunanistan gezi planı.

Yunanistan genel özellikleri.

 

Yunanistan Evros-Serez

Yunanistan Evros-Serez

Edirne şehrimizin, sınırın ötesindeki komşusudur. Evros kelimesinin diğer bir anlamı da: Meriç nehrini ifade etmektedir. Evros şehri: Selanik’e 340 km. Atina’ya: 840 km. İstanbul’a: 295 km. ve Gümülcine şehrine ise: 60 km. uzaklıktadır.

Yöre insanı: tarım ve hayvancılık ile geçinir. Tarım olarak: pamuk, buğday ve pancar başta gelir.

Yunanistan Evros-Serez

GEZİLECEK YERLER

SERES MÜZESİ

Burası, bir Osmanlı dönemi bedestenidir ve bakımlıdır. Bu müzenin önünde: Osmanlının, Fetret devrindeki en büyük isyanlardan birini örgütleyen “Şeyh Bedrettin Simavi” denilen şahıs, yakalandığında idam edilmiştir.

OSMANLI KÜLLİYESİ

Külliyenin camisinin minaresi yıkılmış ve kubbesinin üzerinde otlar bitmiş görüntüsü, tam bir perişanlık abidesi olarak karşınızda duruyor. Medresenin çevresini ise, yine yabani otlar sarmış durumdadır. Ayrıca: içinde, yörenin evsizleri barınıyor. Ancak, kitabesi: yıllara meydan okurcasına, yerinde duruyor.

Yunanistan Evros-Serez

MİDDAY-ZONE

Burası: şehir merkezi dışında, eski bir Yunan şehri olarak önem kazanmaktadır. Deniz kıyısındadır. Heredot şehri anlamına gelmektedir. Şehrin ilk kuruluşu: Yunan kolonistler zamanına, yani MÖ.7’nci yüzyıla rastlar. Burayı ziyaret ederseniz görebilecekleriniz: sur duvarları, Apollo tapınağı kalıntıları, bir konut ve yine Kutsal Demeter.

Atina şehri tanıtımı.

Yunanistan gezi planı.

Atina şehri gezilecek yerler.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

George Bernard Shaw; 1929 yılında Dubrovnik şehrini ziyaret ettiğinde, şu ünlü sözleri söylemiştir “Yeryüzünde cenneti görmek istiyorsanız, Dubrovnik’e gelmelisiniz”

İngiliz dergisi Marie Claire, Dubrovnik şehrini 2011 yılında, dünyanın en iyi 20 tatil beldesinden biri olarak seçti. New York Times: 2012 yılında dünyanın en iyi turistik yerleri listesinde, Dubrovnik 36’ncı sırada yer buldu.

Dünya Turizm Örgütüne göre, 2011 yılında 9.9 milyon yabancı turist ile, Hırvatistan, Akdeniz’in en çok ziyaret edilen 6’ncı turizm bölgesi oldu.

Şehir, 1979 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi’ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Hırvatistan Avrupa Birliği üyesi olduğu için, Balkanlar Turunda, diğer birçok sınır geçişinin aksine, buraya girişte, sınırda en az 2 saat beklemeyi göze almalısınız. Polis, diğer sınırlardan farklı olarak otobüse biniyor ve tek tek resimlere bakarak pasaportları topluyor.

Şehri tanıtmaya başlamadan önce, yine belirtmek isterim ki, bu şehir çok pahalıdır. Ana cadde üzerindeki kafeler çok pahalıdır, ara sokaklardaki kafeler ise daha az pahalıdır. Ortak özellikleri pahalı olmalarıdır. Restoran ve kafelerde, hatta dondurma alırken bile, önce Euro alır mısınız diye mutlaka sorun. Almıyorsa kredi kartı kabul eder misin diye sorun, onu da almıyorsa başka yere gidin.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

GENEL

Dubrovnik, Hırvatistan ülkesinin Adriyatik denizi kıyısında, Ortaçağdan kalma tarihi eserleri bulunan bir turizm merkezidir. Ancak bu tarihi eserlerin büyük çoğunluğu, iç savaş sırasında zarar görmüştür. Halbuki şehir askerden arındırılmıştı. Yine de Sırp ve Karadağ askeri güçleri tarafından kuşatılan şehir, 7 ay süresince, ağır şekilde yıkıma tabi tutulmuştur.

UNESCO tarafından yapılan çalışmalar sonucu, bu eserlerin bir kısmı, 2005 yılında sonra restore edilmiştir. Yani, şehir 1979 yılından bu yana, tümüyle UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Şehrin korucuyu azizi Sveti Vlaho (Saint Blaise) dur. Şehrin birçok yerinde, bu şahsın heykellerini göreceksiniz. Her yıl, 3 Şubat tarihinde, şehrin koruyucu azizi anılır ve geçit törenleriyle kutlamalar yapılır.

Şehir son derece romantik bir ambiyansa sahiptir. Özellikle balayı çiftleri burayı tercih ederler. Elit bir turizm modeli oluşturulmuştur. Çevrede; teknelerin ziyaret edebildiği son derece büyük bir limana sahiptir. Turistlerin büyük bölümü, şehrin yeni bölümünü hiç görmezler.

Şehir çepeçevre kale surlarıyla çevrili olduğu için, ana cadde ve yan paralel caddeler olmasına rağmen, her taraf surlarla kaplıdır. Bütün yollar yine ana caddeye, dolayısıyla ana artere varır. Yani, eski şehirde gezerken kaybolma riski yoktur.

ULAŞIM

Dubrovnik hava alanı şehir merkezine 20 km uzaklıktadır. Hava alanının sadece küçük bir pisti var. Yaz aylarında buraya birçok charter uçağı uçtuğu için, genellikle hava alanı uçaklarla doludur. Kötü hava koşullarında ise, uçaklar buraya değil Split hava alanına iniyorlar.

Hava alanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım otobüslerle sağlanıyor. Şehir içinde, Gruz otobüs durağından, hava alanına otobüsler kalkıyor. Demiryolu bağlantısına gelince: şehrin Mostar ve Saraybosna ile arasında, bir demiryolu bağlantısı vardır.

Karayolu bağlantıları ise: şehrin Zagrep ve Vrgoraç ile karayolu bağlantısı vardır. Dubrovnik şehrinde otobüsten indiğinizde, evini size hostel olarak kiralamak isteyen kişileri görürseniz şaşırmayın. Zaten şehir içinde gezerken de, birçok bina üzerinde “Sobe” kelimesinin yazılı olduğunu göreceksiniz.

Bu kelimenin anlamı “kiralık oda” dır. Dubrovnik-Zagrep arasındaki uzaklık 11 saat ve Dubrovnik-Korluca arasındaki uzaklık ise 3 saattir. Mostar-Dubrovnik arasındaki uzaklık 3 saattir. Dubrovnik-Sarajevo arasındaki uzaklık 5 saattir.

PARA BİRİMİ

Hırvat para birimi: Kuna dır. Kuna: gelincik denen hayvanın ismidir. Kuna kürkü, ortaçağ döneminde parasal bir varlıktı ve 13’ncü yüzyılda kuna figürü, para üzerinde görülmeye başlandı.

Hırvatlar, öteden beri kuna denen gelincik hayvanına severler, özellikle kuyruğu son derece estetiktir. Hırvatlar, geleneksel olarak, gelincik kuyruğundan: ceket, yelek, şapka vs gibi şeyler yaparlar. Yani, kuna, çok eski dönemlerden beri ticari bir emtiadır.

Bir zamanlar, kuna kürkü takasta da kullanılmıştır. 1 Euro: 7 kuna değerindedir.

Dubrovnik şehrinde esnaf her yerde Euro kabul etmeyebiliyor. Ama birçok yerde döviz bürosu vardır.

TARİHİ

Tarihi süreç içinde, burada bir şehir devleti bulunduğu ve adının “Ragusa Cumhuriyeti” olduğu biliniyor. Bu şehir devleti, Venedik devletinin bir rakibi olarak, denizcilikle uğraşıyordu.

Osmanlı döneminde, Sultan I. Murat tarafından, 1365 yılında bu şehir devletine ayrıcalık tanınmış, bu küçük şehir devleti, Osmanlı himayesine alınmıştır. Osmanlı amirali Uluç Ali Reis: bölgede Kotor şehrini alamaz, ama Dubrovnik şehrini ele geçirir.

Ancak Dubrovnikliler, zengin tüccarlar Osmanlıya tazminat altın vererek özgür statülerini sürdürürler. Daha doğrusu, altın karşılığı, Osmanlı, Dubrovnik şehrinin hamisi yani koruyucusu olur. Ama yüklü vergi ödeyerek içişlerinde bağımsız olurlar.

1808 yılına gelindiğinde ise, Fransız ordusu, Napolyon önderliğinde yöreyi ele geçirir ve Ragusa devletine son verir. Şehir Fransa’ya bağlanır ve 1815 yılında ise, Viyana kongresi sonrası Avusturya’ya bırakılır. Böylece, şehirde 444 yıl süren Osmanlı egemenliği sona erer.

Tarihi süreçte genel değerlendirme

Dubrovnik, Ortaçağın en ünlü liman şehirlerinden bir tanesidir. Ticaret yapan bir şehirdir. Avrupa’nın sayılı 12-13 tane serbest ticaret yapan şehrinden bir tanesidir. Ama Dubrovnik şehrinin bu kadar zengin olmasının başlıca sebebi: erken zamanda, burada simyacılığın çok gelişmiş olmasıdır. Buna bağlı olarak, şehir dünyanın en eski eczacılık okuluna sahiptir.

Nitekim şehirde eczacılık müzesi vardır. Bitkilerden elde edilen şifalı yağlar, şifalı esanslar, sadece sağlık değil ta ortaçağdan bu yana kozmetik ürünü olarak da kullanılmaktadır. Bu tür ürünlerin yapılışını biliyor olmalarından dolayı çok nemalanmışlar ve büyük kazançlar elde etmişlerdir.

Osmanlı dönemi

Şehir, 16’ncı yüzyılda Osmanlı tarafından ele geçirilir. Osmanlı tarafından, kendi içişlerinde bağımsız ancak bir Osmanlı paşası gözetiminde idare edilen, içişlerine karışılmayan, yılsonunda yapılan hesaplaşma sonucu gerekli vergiyi ödeyen bir statüye sahip olur.

Dubrovnik’liler, Osmanlı hamiliğini son derece etkili olarak kullanırlar. Şehirdeki tüccarlar, her yıl Osmanlıyla yıl sonu hesaplaşmasına giderler ve her seferinde hünerlerine bağlı olarak Osmanlıyı kandırırlar, işlerin kötü gittiğini ileri sürerler, 3-5 puan aşağıya anlaşırlar ve şehre geri dönerler, gizli gizli bu durumu kutlarlar.

Evliya Çelebi

Evliya Çelebi tarafından şehir ziyaret edilmiş ve Seyahatname isimli eserde, şehirle ilgili notlarını yazmıştır. Dubrovnik gezisinde Evliya Çelebi’nin başına garip bir şey gelir. Şöyle ki, her liman kenti veya bir limanı olan veya gemiyle yabancıların geldiği şehirde karantina önlemleri (veba salgınından sonra korunmak için) alınmaktadır.

Tıp Dünyasında, hastalıkları oluşturan mikropların kuluçka süresinin 40 gün olmasından dolayı, bu süreye karantina denir. Karantina, İtalyanca “40” demektir. Dolayısıyla, potansiyel hastalık sahibi olabilecek insanlar, 40 gün boyunca karantina olarak ayrılmış yerlerden çıkıp şehre giremezler.

Evliya Çelebi, 23’ncü günden sonra der ki “Bana 40 gün çok gelir” sıkılır ve karantinadan çıkıp doğrudan gemiye biner ve şehre girmeden buradan ayrılır. Bu yüzden, ne yazık ki, Seyahatnamede Dubrovnik şehrinin 16-17’nci yüzyıl izlenimleri yoktur.

Yakın tarih-İç savaş

Dubrovnik şehrini gezmek isteyenler, öncelikle bu şehrin yakın geçmişte yaşadığı iç savaş sırasındaki yıkımı bilmeleri gerekir. Öyle ki, Karadağ topçusu bu şehre hedef gözeterek 500’den fazla top atışı yapmışlardır.

Günlerce hatırı sayılır tarihi binalar tek tek yıkılmıştır. Ancak şehrin yerle bir olmasının en büyük sebebi Karadağlılardır ve soykırım suçuna karışan Karadağlı generaller, halen cezaevinde yatmaktadırlar.

1991 yılından sonra, yani iç savaş bittiğinde ise, şehir yeniden imara girmiş, hiçbir şekilde özünden sapmadan, yeni unsur ilave edilmeden şehir tekrar ayağa kaldırılmıştır. Hatta, şehir girişinde bir harita bulunuyor.

Bu haritada: 1991 yılında bağımsızlık ilanından sonra direkt olarak kurulan sokaklar yuvarlak işaretle gösterilmiş, atılan bombaların parçalanması sonucu zarar gören sokaklar ise üçgen işaretle gösterilmiştir, ayrıca direkt yanan binalar görülür ve bunu gördüğünüzde gerçekten olayın korkunçluğu ortaya çıkıyor.

İKLİM

Dubrovnik şehrinin en güzel yanı iklimidir. Burada, tipik Akdeniz iklimi hakimdir. Buna bağlı olarak yazları sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve yağışlı geçer. Ekim ve Nisan ayları arasında, sahilde güneşlenmek mümkündür. Ancak yağmur sık ve her mevsimde yağar. Temmuz ve Ağustos aylarında hava sıcaklık ortalaması 29 derece civarındadır.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Deniz ürünlerinin tatmak isterseniz, küçük balıkları tercih etmeyiniz. Çünkü küçük balıkları, içini temizlemeden tencere içinde servis ediyorlar. Büyük balıkları tercih edin. Ama özellikle bilmelisiniz ki, balık ucuzdur ve porsiyonları oldukça büyüktür.

Bu şehirde, kalamar isterseniz, şunu unutmayın: bizim ülkemizdeki gibi soğan halkası şeklinde değil, tüm olarak getiriyorlar. Bu durum, çoğu ziyaretçinin kalamar yiyememesine neden oluyor.

Sipariş verirken, bunu unutmayın, kalamar bacaklarıyla, kafasıyla birlikte sunuluyor. Midye istediğinizde ise, içinde pilavı ile servis edilen değil, küçücük bir parçası bulunan midyeler servis ediliyor. Yani, bence midye de istemeyin.

Sonuç olarak: ben buradaki İtalyan etkisini de düşünerek pizza siparişi verdim, yaklaşık 20 dakika sonra çok büyük bir pizza geldi, ücreti 6 Euro. Söylediğim gibi oldukça büyük, yani önce pizzanızı görün ve doymaz iseniz sonra yeniden sipariş verin. Pizza olarak özellikle “Mea Culpa” öneririm. Ama ortaya bir pizza getirtip, bunu yanınızdakilerle paylaşmak için ekstra tabak isterseniz, ilave 1 Euro daha ödemeniz gerekiyor.

İçki olarak “Karlovocka” isimli bir bira markaları var, bu biranın fiyatı, normal su, kola gibi içeceklerden daha ucuzdur. Çay yoktur. Su isterseniz, litrelik şişe suyu 3 Eurodur. Ama unutmayın, burada bolca çeşme var ve çeşmelerden akan su içilebiliyor, yani yanınızda daima su şişesi bulundurmalısınız.

EĞLENCE

Yeni yıla Dubrovnik şehrinde girmek isterseniz, buradaki renkli ve maskeli bir festivale katılabilirsiniz. Bell Tower altında, yeni yıla girmek ilginç gelebilir. Her yıl 10 Temmuz tarihinde ise, Dubrovnik Yaz Festivali açılıyor. Festival şehre harika bir atmosfer getiriyor. Bunun yanında: şehirde çeşitli eğlence mekanları vardır.

Özellikle: Rixsos otel içindeki Golden Sun Casino önerilebilir. Burası şehirdeki kumar oynanan tek mekandır. Hatta Avrupa çapındaki tüm poker turnuvaları, burada düzenlenmektedir. Bunun dışında, şehirde birçok bar, kafeterya ve gece kulübü vardır.

Ravelin veya East and West önerilir. Sonuç olarak Dubrovnik şehrinde gece hayatının pek hareketli ve canlı olduğu söylenemez. Yani Bodrum gece hayatını burada bulmak mümkün değildir. Ama unutmayın, burası tam bir tarih hazinesi yani burası eğlencenin öne çıktığı bir yer değil.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

 

ALIŞVERİŞ

Euphilius Ronchi Şapka Fabrikası: Şehirdeki bu fabrika 1858 yılında kurulmuştur. Günümüzde, şehirde hala güzel ve abartılı şapkalar yapılmaktadır. Şapka merakı olan bayanlar için duyurulur. Ancak, ben şehirde bulunduğu yarım günlük tur süresince pek şapka ve şapka satan yer göremedim. Belki meraklısı sorarak bulabilir.

Bunun dışında, şehirde el yapımı masa örtüleri, nevresimler ve peçeteler bulmak mümkündür. Hatta yerel kıyafetleri içinde bebekler satılıyor. Ayrıca, bu şehrin yakınlarında lavanta üretiliyor, bu yüzden lavanta ürünleri satın alabilirsiniz. Ayrıca, yine buraya has “Mandalina reçeli” satın alınabilir. Zeytinyağı ve ürünleri de çok yaygındır.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

Game of Trons dizisi:

Dubrovnik şehrindeki doku, çok tarihi boyutta kalmış ve dizinin son iki sezonu bu şehirde çekilmiştir. Herhangi bir değişiklik yapmadan, Ortaçağın tüm özelliklerini gösterir. Kaldırımları, taşları, binaları, hepsi Ortaçağ özelliği gösterir, evet, gerçekten çok özel bir yerdir. Şehrin ara sokaklarının bir kısmında, dizi karakterlerinin resimleri ve resimleri basılı hediyelik ürünlerin satıldığı yerleri göreceksiniz Yakınlarınız ve özellikle çocuklar için çok sürpriz bir hediye bulup satın alabilirsiniz.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

GEZİLECEK YERLER

Dubrovnik şehrinde, özellikle görmenizi önereceğim yer “Old Town” bölgesidir.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

 

OLD TOWN-ESKİ ŞEHİR

Şehrin eski bölümüne girmeden önce, surlar, surlarda bulunan kale ve kule gibi yapılar ve kapılarla ilgili bilgiler vermek istiyorum.

Şehrin eski bölümü: özellikle evler arasındaki mesafelerin yani sokakların çok dar olmasıyla ilgi çeker. Hatta, eski şehir bölümünde günümüzde yerleşik 800 kişinin, evine bir buzdolabı, çamaşır makinası gibi beyaz eşya aldıklarında, bu dar sokaklardan geçerek evlerine yerleştirmelerinde büyük sorunlar olduğu söylenir.

Bu evlerde, hala yıkanan çamaşırlar dışarıya asılır. Normal sokak araları sadece 2.5 metredir. Saat kulesinden itibaren 3’ncü sokak “Mescit Sokağı” dır. Burada halen kullanılmakta olan Osmanlı döneminden kalma bir mescit vardır.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

SURLAR:

Şehir surları: 13 ile 17’nci yüzyıllar arasında yapılmıştır. Surların toplam uzunluğu 1940 metredir. Surların kalınlığı farklıdır. Barut icat edildikten sonra, topçu ateşinden korunmak için surlar güçlendirilmiştir.

Deniz tarafındaki surların kalınlığı 1.5 ile 3 metre arasındadır. Kuzeyde, arazi tarafındaki surların kalınlığı ise yaklaşık 4 metredir. Ancak bazı yerlerde sur kalınlığı 6 metreye kadar çıkar.

Deniz tarafındaki surların kalınlığının daha ince olmasının sebebi: o dönemde gemi toplarının gücünün fazla olmamasıdır. Deniz tarafındaki surların yüksekliği 22 metre ve kara tarafındaki surların yüksekliği ise 25 metre civarındadır.

15’nci yüzyılda, surlara 15 tane kule binası ilave edilmiştir. Venedik saldırılarından korunmak için, liman bölümündeki surların bütün açıklıkları zamanla kapatılmıştır.

Her ne kadar güçlü görülseler de, surların şehre yeterince koruma sağlayamadıkları bilinmektedir. Bu durum: özellikle 988 yılında Makedonların saldırısı ve 1171 yılında Venediklilerin saldırılarında kanıtlanmıştır. Bu yüzden, 1266 yılında surların güçlendirilmesi ve yükseltilmesi için kapsamlı çalışmalar yapılmıştır.

Surların günümüzdeki görüntüsü: 15-16’ncı yüzyıllarda ortaya çıkmıştır.

Son bir not: Dubrovnikliler özgürlüklerine son derece düşkün insanlardır. Bununla ilgili olarak sur duvarlarının birçok yerinde, farklı yazılar vardır. Bunların başlıcası “Dünyanın bütün altınları için bile özgürlükler feda edilemez” Söylenenlere göre, özgürlüklerinden olmamak için, uzun süre, Osmanlıya altın vermişlerdir.

Hırvatistan ülkesinin birçok yeri, Osmanlı tarafından işgal edilirken, Dubrovnikliler vergi vererek özgür statülerini korumuşlardır. Özgürlük dışında, burada yaşayan insanların diğer hassas noktaları ise “sağlıkları” imiş.

Şehirdeki eczane, bunun en büyük kanıtıdır. Bunun yanında: şehre gelenlerin, surlar dışındaki karantina yerlerinde 30 hatta 40 gün tutuldukları ve daha sonra şehre sokuldukları da bu düşünceyi kanıtlamaktadır.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

SURLARDA BULUNAN KALE VE KULELER;

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

Minceta kulesi:

Burası: Dubrovnik şehrinin sembolüdür. Şehir surlarındaki 4 kuleden biridir. Minceta kulesi ismini almasının sebebi: Dubrovnikli soylu Mencetic, buranın yapılması için arazisini bağışlamıştır. Surların kuzeyindeki bu anıtsal ve yuvarlak kule, 1453-1464 yılları arasında inşa edildi.

Kulenin duvarlarının yüksekliği 6 metredir. Yüksekliği ve etkileyici büyüklüğü ile şehrin kuzeybatı yönündeki surlara hakimdir. Üst kısmında, dışa doğru bir çıkıntı yapan büyük bir taç vardır. Taç, stratejik değil dekoratif amaçlı konulmuştur. Buraya çıkarsanız: şehrin muhteşem bir manzarasını, bir tarafta Srd tepesi ve diğer tarafta açık deniz manzarasını izleyebilirsiniz.

Kule Bokar-Starry:

Şehir surlarının batısındaki bu kule, 1461-1463 yılları arasında Floransalı mimar Michelozza Michelozzi tarafından inşa edilmiştir.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

Fort St Ivan:

Bu kale, 16’ncı yüzyıla ait surların güneydoğusundadır. Dubrovnik şehri surlarının üçüncü önemli kalesi oldu. Şehir limanı, kalenin kuzey tarafındadır. Limanın güney tarafında ise “Aziz” kalesi vardır ve başlangıçta bu iki kale arasına bir zincir gerilerek limana girişler önlenmeye çalışıldı.

Bu zincir çok güçlüydü ve girmeye çalışan gemilerin omurgaları kırılıyordu.

Evet, bu kale, eski şehrin liman girişini korumak için Dubrovnik şehrinin kurucusu Pasko Miliceviç tarafından yaptırılmıştır. İlk yapıldığında ismi “Mul” kalesidir. 1522 yılında kulelere bağlanmıştır. 1557 yılından beri, bugünkü görünümünü korumaktadır. Kalenin içinde, büyük bir askeri kışla vardı.

Aziz kalesi yani limanın diğer yanındaki kalenin içinde ise, günümüzde Hırvatistan Cumhuriyetinin önemli kültürel hazineleri korunuyor. Ayrıca: Denizcilik Müzesi ve Akvaryum ile Deniz ve Kıyı Enstitüsü bulunuyor.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

Deniz Müzesi-Akvaryum:

Kalenin zemin kat, bir ve ikinci katında Deniz Müzesi bulunuyor. Burada: 31 akvaryum tankı içinde, birçok deniz canlısı görülebilir. Akvaryum özellikle çocukların ilgisini çekiyor.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

Kale Revelin:

Bu kale, surların doğusundadır. Derin bir limanla ayrılmış, köprü ile bağlanmıştır. 1462 yılında, Osmanlı tehlikesinden bir yıl önce inşa edilmiştir. Amacı, Dubrovnik şehrini, Osmanlı saldırılarından korumaktı. Günümüzde görülen kale yapısı ise, 1551 yılı yapımıdır. Şehir girişini korumak için, şehir kapısının tam karşısına yapılmıştır, güçlü bir kaledir.

Kale: 1667 yılındaki depreminden sonra Dubrovnik Cumhuriyetinin idari merkezi haline geldi, katedralin hazinesi burada saklanmaya başlandı. Burası ile ilgili bir söylenti var. Bu kale yapılırken, Dubrovnik şehrine gelen herkesin, bedeni ve fiziksel yeteneklerine uygun bir taş getirmesi isteniyordu. Günümüzde kale içinde çeşitli festivaller düzenleniyor.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

Lavrijenac kalesi:

Venedik Cumhuriyetine karşı direnişin bir sembolüdür. Şehrin “Cebelitarık” ı olarak bilinir. Şehrin batı tarafında, dış duvarların dışında, deniz seviyesinden 36 metre yükseklikte, kayalıklarda bulunan bir kaledir. Duvarların denize doğru kalınlığı 12 metreyi aşıyor.

Kalenin şehre bakan surlarının kalınlığı ise, sadece 60 cm.dir. Çünkü, kalenin düşman eline geçmesi durumunda, diğer şehir kulelerinden buraya nüfus etmenin daha kolay olması amaçlanmıştır.

Kalenin iki köprüsü ve kapının üzerindeki taşta “Non Bene Pro Toto Libertas Vendıtur Auro” yazısının oyulduğu görülür. (anlamı: Özgürlük dünyadaki herhangi bir hazine gibi satılmamaktadır.) Bu kaleyi ziyaret ederseniz, kalede birçok top göreceksiniz. Ama bunlardan en muhteşemi, 1814 yılına kadar kalenin en yüksek yerinde duran ve Guster denen bir toptur.

1814 yılında, Avusturyalılar bu topu buradan alarak Viyana müzesine götürmek istediler, ancak kalenin iç kapısını kırmalarına rağmen topu dışarıya çıkaramadılar, topu dışarıdan aşağıya indirip tekneyle götürmeye çalışırken, topun denize düşüp kaybolduğu söyleniyor.

SURLARDA BULUNAN KAPILAR:

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

 

Pila (Kazık) Kapı:

Şehrin batı girişindedir. Şehre gelen ziyaretçi ve turist gurupları, bu kapıyı kullanarak şehre girerler. Kapı: 972 ile 1818 yılları arasında burada bulunan, eski bir kalenin üzerinde bulunmaktadır. Çünkü iç ve dış kapı arasında, bu eski kalenin kalıntıları halen görülmektedir. Dış kapı: 1573 yılında bir kemer şeklinde yapılmıştır.

Kemer Gotik tarzdadır. Köprünün kemeri üzerinde, büyük bir Rönesans dönemi nişi içinde “St Blaise” heykeli vardır. Bu aziz: 316 yılı civarında, Anadolu’da Sivas civarında doğmuştur. Dubrovnik şehrinin koruyucu azizidir. Aziz heykeli: 20’nci yüzyılın en iyi Hırvat heykeltıraşlarından Mestroviç tarafından yapılmıştır. Heykelin bulunduğu niş ise, yerel usta Lujova tarafından yapılmıştır. Kapının önündeki taş köprü: 1471 yılında yapılmıştır.

Taş köprünün devamında ise, bir zamanlar belirli saatlerde yükseltilen ve banliyöde yaşayanların ve tüccarların şehre girmesi için sabahın erken saatlerinde indirilen, ahşap hareketli bir köprü vardır. Ahşap köprünün hareketi, zincirler ve karşılıklı tellerle sağlanıyordu. Pilla kapısının iç kapısı ise, şehrin ana surları üzerine inşa edilmiştir. Tehlikeli durumlarda, şehrin kapısı kilitlenir ve anahtarları “Rektör Sarayı” nın mahkeme salonunda tutulurdu.

Ploca Kapısı:

Kara surlarının doğu tarafında, şehre ikinci giriş kapısıdır. Bu kapı: ahşap ve asma bir köprüyle bağımsız Ravelin kalesine bağlanmıştır. Arada, koruyucu bir hendek bulunuyor. Dış kapı 1450 yılında yapılmıştır. İç kapılar ise, 19’ncu yüzyılda, Avusturya işgali sırasında Romaneks tarzda yapılmıştır. Kapı bir zamanlar “Aziz Kapısı” olarak da adlandırılmıştır.

Buza Kapısı:

Delik kapı olarak da bilinir. Kara surlarının kuzey bölümündedir. 1908 yılında burayı işgal eden Avusturya makamları için açılmıştır. Avusturyalı yetkililer, tarihi şehir merkezinde çeşitli tahribatlar yaptıktan sonra, sur duvarlarında, bu beşinci kapıyı açtırırlar. Bu kapının açılma sebebi: Avusturya ordusu subaylarının ihtiyacı için 7 metre yükseklikteki bir savunma duvarının rafının doldurulmasıyla oluşan tenis kortuna geçiş içindir.

Ribarnice kapısı-Balıkçı kapısı:

Eski şehir limanının ana giriş kapısıdır. 19’ncu yüzyılın ikinci yarısına kadar, şehir halkı bu kapıyı kullanarak balıkçılar pazarına geçiyordu. Kapı: 1381-1387 yılları arasında, Gotik tarzda inşa edilmiştir. O zamanlar, şehrin en büyük kapısıydı ve buraya “Büyük kapı” deniyordu. Kapının üstünde, gotik parçalarla dekore edilmiş masif niş içinde, Aziz Vlaha heykeli bulunur.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

GEZİ ROTASI:

Eski şehir bölümünde gün boyunca ve gece cadde ve sokaklarda gezinebilirsiniz. Ancak hemen burada bir not daha iletmek istiyorum, özellikle son zamanlarda Dubrovnik şehrinde yankesicilik aşırı artmıştır. Bu yüzden: şehirde gezerken çanta, cüzdan ve özellikle pasaportlarınıza sahip olmanız önemle önerilir. Yine eski şehirde, şehrin  taş döşeli yollarında yürürken, yerlerin kayganlığını dikkate alarak lastik tabanlı ayakkabı giymeli veya dikkatli yürümelisiniz.

Evet: Eski şehir bölgesine, “Pila Kapı” dan giriyoruz. Sonra karşımıza “Stradun” çıkıyor.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

 

STRADUN (PLACA):

Şehrin en ünlü caddesidir. İki şehir kapısı arasında, doğudan batıya doğru uzanır. Yerli ve yabancı ziyaretçilerin en popüler gezinti yeridir. Şehrin yerlilerinin burası hakkında söyledikleri bir söz var “Eğer şehri hissetmek ve bize sunduklarının çoğunu tecrübe etmek için geçmeniz gereken yerdir.”

Stradun: 10 veya 11’nci yüzyılda, iki orijinal Dubrovnik yerleşimini ayıran deniz kanalı kazılarak yaratıldı. Günümüzde, uzunluğu 298 metredir. Şehrin merkezi caddesidir. Buradaki tarihi kaldırım taşlarının ilk olarak 1468 yılında yerleştirildiği söyleniyor. Ancak 1666 yılındaki depremin ardından, cadde ile ilgili en büyük değişiklik 1667 yılında yapılmıştır.

Bu deprem sonunda,

Şehrin tarihi çekirdeği ve Stradun un çoğu imha oldu ve günümüzde Stradun, çok düzgün Barok tasarına sahiptir. Caddenin bir ucunda “Onofrio Çeşmesi”, diğer ucunda ise “Orlando Sütunu” vardır. Caddenin ara sokaklarına girerseniz, birçok küçük dükkan görebilirsiniz. Ama burada ilginç olan:  dükkanların hiçbirinde tabela bulunmamasıdır.

Tarihi dokuyu bozmamak adına, tabela takmıyorlar ve dükkan isimleri, vitrinlerdeki camlarda yazılıdır. Evet: cadde üzerinde başlıca anıtlar: çeşme, bir manastır, öbür yanında ise Sponza Sarayı ve St Blaise kilisesi, Çan kulesi ve Orlando sütünü bulunuyor.

   

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

Big Onofrio Çeşmesi:

Şehre girer girmez karşımıza çıkan burası: şehirli gençlerin ve turist guruplarının toplanma, buluşma yeridir. Ayrıca, buradaki güvercinlik ve hareketlilik, turistlerin ilgisini çeker. Gezginler, çeşmenin merdivenlerine oturarak yorgunluk giderir, buluşma saatini beklerler.

Gelelim çeşmeyi anlatmaya:

Napolili mimar Onofrio Della Cavi tarafından: 1438-1444 yılları arasında; şehrin su işletmesinin açılışının anısına bir anıt olarak yaptırılmıştır. Çünkü, 1438 yılında, şehrin suyu 12 km uzaklıktaki Dubrovnik nehrinden yine çeşmeyi yapan mimar tarafından buraya getirilmiştir. Başlangıçta iki katlı olan yapı, daha sonra 1666 yılındaki deprem ve 1992 yılındaki iç savaş sırasında hasar görmüş ve onarılarak günümüzdeki görüntüsüne kavuşmuştur.

Çeşmenin 16 bölmesi ve her bölmenin bir rölyefi görülüyor. Çeşmenin şekli, altı köşelidir ve her köşede bir çeşme bulunur. Çeşmenin en üstünde, orijinalinden farklı olarak, açık bir kubbe vardır. Evet buradaki su sistemi ve çeşme, 1448 yılından beri faaldir. Muhteşem güzel ve soğuk suyun mutlaka tadına bakın ve hatta yanınızdaki su şişelerini doldurun.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

St Savior-Firensisken Manastırı:

Manastıra giriş ücretlidir. Ücret: 8 eurodur. Fransiskenler, ilk manastırlarını şehir surlarının dışında yaptılar. Ancak savaş tehlikesi nedeniyle eski manastır binası yıkıldı. Yeni manastır, 1317 yılında Stradun ve Fort Mincet arasındaki alana inşa edildi. Yani: Minceta tepesi, rıhtım ve Pila kapısı arasında bulunan güçlü duvarlarla korunmaktadır.

Dört odalı mekan, yemyeşil Akdeniz bitki örtüsünün sağladığı güzel sundurma ile çevrilidir. Ancak 1666 yılındaki depremde manastır büyük hasar görmüş, yıkılmış ve sonra yeniden yapılmıştır.

İlk manastırdan günümüze ulaşan kalıntılar ise, bir dehliz ve 15’nci yüzyıldan kalma bir havuzdur. Manastırın bulunduğu alanda yani komplekste: kilise, eczane ve zengin bir kütüphane vardır. Evet, Rönesans mimari özelliklerini yansıtan manastır, şehirde en çok ziyaret edilen yerlerin başındadır.

Kilise:

Kilise: son derece cömertçe dekore edilmiştir. Ancak, tüm kompleks, 1667 yılındaki depremde hasar görür. O zamandan kalma “Ana Majak” heykeli ve geç dönem yapısı güney kapı korunmuştur.

Kilise daha sonra restore edilir ve günümüzde eski ihtişamında olmamasına rağmen, yine de şehrin en güzel yapılarından biridir. Kilise içinde özellikle: Celestina Medoviç tarafından yapılan “Altar” ve Ivan Gundulic’in mezarı görülebilir.

Eczane:

Avrupa’nın en eski 3’ncü eczanesidir. Dünya çapında tanınmaktadır. 1317 yılında yapılan eczane, günümüze kadar etkinliğini sürdürmüştür, hala çalışmaktadır. Kuruluş amacı: rahiplerin ihtiyaçlarının karşılanmasıdır, ancak daha sonra halka açılmıştır.

Pratik amaçlar dışında: bu eczanede: tıp ve farmakoloji alanında, çok sayıda reçete ve kitap gibi tarihi belgeler korunarak günümüze ulaşmıştır. O döneme ait orijinal ilaç şişeleri, hala eczanenin vitrinlerinde sergilenmektedir. Burada eski tariflere dayalı el kremleri ve diğer kozmetik ürünleri satın alabilirsiniz.

Kütüphane:

Kütüphane, manastırla birlikte paralel gelişmiştir. Yüzyıllar boyunca, çok değerli koleksiyona ev sahipliği yapmıştır. Ancak, 1666 yılındaki depremde büyük hasar görmüştür. Ancak yeniden yapılanma çalışmalarının devamında, hızla yeni bir koleksiyon oluşturma çalışmaları sürdürülmektedir. Günümüzde burada 70 binden fazla basılı kitap ve çok sayıda el yazması eser bulunduğu söyleniyor. Özellikle: 1500 el yazması yazıtın önemli olduğu belirtiliyor.

Müzik Arşivi:

Manastırda, 10 binden fazla müzik parçası depolanan bir arşiv vardır. Bunlar, 1800’den fazla besteciye aittir.

Manastır Müzesi:

Manastırda zengin bir manastır müzesi vardır. Bu müzede, eczacılık ürünleri ve bir kısmı 14’ncü yüzyıla kadar uzanan çok sayıda kitap ve dergi bulunmaktadır. Özellikle: Floransa ve Siena kökenli, çekici eski eczacı vazoları görülebilir. Ayrıca, 15’nci yüzyıldan kalma yaldızlı bir haç ve gümüş buhurdanlık ilgi çeker.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

Worcester-Dubrovnik Katedrali:

Dubrovnik şehrinin bütün resimlerinde bu katedral yapısı görülür. Eski şehir meydanının güneyinde bulunan bu güzel bina, Dubrovnik tarihine tanıklık etmiştir. 2000 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Günümüzde görülen Barok katedral: 1666 yılındaki büyük depremin ardından 1672-1713 yılları arasında yapılmıştır. Yeni katedralin inşaatında, İtalyan mimar ve sanatçılar görev almıştır.

Ancak

Burada daha önce başka bir dini yapı vardı. 3’ncü Haçlı seferi sırasında buradan geçen İngiliz kral Aslan yürekli Richard: ordusu ile birlikte buradan geçerken fırtınaya yakalanır ve çok zor kurtulur. Bu ölümcül olayı takiben, güvenli bir yerden geçtiği ilk kasabaya büyük bir kilise yaptırmaya söz verir.

Burası Dubrovniktir ve buraya para bağışı yaparak büyük bir kilise yaptırır. Ancak bu kilise, 1667 yılındaki depremde tamamen yıkılır. 1673 yılında ise, Romalı mimar Andrea Buffalini tarafından tasarlanan yeni bir kilise yapılır.

Günümüzde görülen yapı budur. Yapı: Barok tarzdadır. Dışarıdan bir kaleye benzer, ama içi bir sanat müzesi gibidir. Bir mücevher gibi işlenmiş taç kapısı, yapının hazinesidir. 1979 yılındaki depremden sonra yapılan çalışmalarda, katedralin altındaki kanalizasyon kazısı sırasında, yukarıda sözünü ettiğim Romanesk katedral kalıntıları ortaya çıkarılmıştır.

Kazı çalışmaları arttırıldığında ise, daha alttan 6’ncı yüzyıla yani Bizans dönemine kadar tarihlenen başka bir kilisenin varlığı tespit edilmiştir. Buna dayanarak Dubrovnik şehrinin kuruluşu bilinenden daha da eskilere gitmiştir.

Katedral hazinesi:

Katedral hazinesinde: çoğu eski Dubrovnik’li kuyumcuların üstün yetenekle yaptıkları, 11-18’nci yüzyıllar arasında yapılan 161 nesne bulunmaktadır. İlginç olan, hazine, antik çağlardan bu yana, üç anahtarla kilitlenmiş ve anahtarlar: Prens, Piskopos ve Cumhuriyet Sekreterinde bulunmuştur. Yani, Dubrovnik’liler, hazinenin güvenli muhafazasını istemişler, en yüksek fonksiyonlara sahip itibarlı kişiler olmalarına rağmen, anahtar tek kişiye teslim edilmemiştir. Hazine kapısı, üç anahtar aynı anda çevrilerek açılabilirdi.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

   

Aziz Kilisesi Ignatius ve Cizvit Kolleji:

Kilise: ünlü bir Hırvat bilim adamı olan Boskovic sahasında yer almaktadır. Ancak, bu meydan, Roma şehrindeki İspanyol merdivenlerine benzer büyük bir merdivene çıkar. Kilise: St Ignatius Loyala’ya adanmıştır. Kurucusu: Cizvitlerdir. 1699 yılında inşa edilmiş ve 1725 yılında açılmıştır. 1729 yılında Cizvit ressam ve mimarlar tarafından dizayn edilmiştir.

Muhteşem freskler ilgi çeker. Boyama işleri ise, İspanyol kökenli Sicilyalı bir usta Garzia tarafından yapılmıştır. Kilisenin ilginç detaylarından biri: Our Lady of Lourdes’e adanmış olan mağaradır. 1885 yılında inşa edilmiş bu mağara, Avrupa’da ilk kilise cüruf mağaralarından biridir. Bugünkü formu, 1966 yılında almıştır.

Aziz Kilisesi-Dubrovnik Kaplıcaları:

Küçük kardeşlerin Fransisken Manastırı ile Pila kapısı arasındadır. 1520 yılında şehir, büyük bir deprem geçirir ve birçok bina ağır hasar görür, bazı şehir sakinleri ölür. Depremden sonra, Senato üyeleri, St Francis şükran gününde, kilise yapmaya karar verirler.

1528 yılında Rönesans tarzı kilise inşa edilir. Ancak, 139 yıl sonra, 1667 yılında yine büyük bir deprem yaşanır. Tarihi merkezde birçok bina yıkılır. Ancak “Aziz kilisesi” kaplıcaları nedeniyle hasar görmeden kalır. Bunun sebebi olarak düşünülen, yapının 1520 yılındaki depremin ardından yapılması ve daha dayanıklı yapılmasıdır.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

 

Küçük Onorfio çeşmesi:

Büyük çeşme anıtsal olmamasına rağmen, bu çeşme daha uyumludur. Şehrin, tarihi merkezindeki en işlek yerlerden birindedir. Sıcak günlerde, şehri ziyaret eden turistlerin ilgisini çeker. Rönesans çeşmesinde, sekizgen havuz ve havuza su akıtan taraklı yunuslar ve maskotlar vardır.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

   

Sponza Sarayı:

Divona olarak da bilinir. Çan kulesinin batısındadır. Şehrin en güzel sarayıdır. Giriş ücretlidir. Gotik Rönesans stilindeki sarayın inşasına 1516 yılında başlanmış ve 1520 yılında tamamlanmıştır. Ancak, en büyük özelliği, 1666 yılındaki büyük depremde zarar görmemiş olmasıdır. İlk olarak çok amaçlı bir tesis olarak planlanmıştır. Ancak sonraları: sikke ve silah deposu, gümrük ofisi ve depo olarak kullanılmıştır. Daha sonraları ise, çeşitli okullara ev sahipliği yapmıştır.

Binanın çok güzel bir kapısı ve Venedik tarzı pencereleri vardır. Dam kısmında ise: “beyaz bir gülle” görülür. Bunu: Osmanlıya şükran anısı olarak dikmişlerdir. Bu minnetin sebebi: Osmanlının, Ragusa krallığı ile Venedik arasındaki savaşta, Ragusa krallığının yanında yer almasıdır. Günümüzde ise, Dubrovnik Devlet Arşivleri, burada muhafaza edilmektedir.

Arşiv, Avrupa’nın en değerli arşiv koleksiyonlarından biridir. Arşivdeki belgeler: 11’nci yüzyıldan günümüze kadar olan süreçteki birçok belgeyi kapsamaktadır. Evet, en üst kat arşivler için ve alt katlar ise çeşitli sergiler için kullanılır. Şehirde kutlanan “Yaz Festivalleri” burada düzenlenir. Ayrıca yine buranın salonlarında, 1991-1995 yılları arasındaki iç savaş sırasında hayatını kaybeden Dubrovnikli vatandaşların anasına hazırlanan kalıcı bir sergi bulunuyor.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

St Blaise-Little Brothers Kilisesi:

Şehrin koruyucu azizine adanmıştır. Şehrin en sevilen kilisesidir. Kilise: 1705-1717 yılları arasında yapılmıştır. Barok tarzdadır. Kilisenin içinde: şehrin koruyucu azizinin gümüş bir heykeli vardır. Kilisenin güzel görünümlü vitray pencereleri ise 1970 yılında eklenmiştir. Her yıl, 3 Şubat tarihinde düzenlenen “Saint Blaise” günü kutlamaları, buradan başlar.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

Saat ve Çan kulesi-City Bell Tower:

Hemen girişte, Luza meydanındadır. Şehrin her yerinden görülebilir. Dubrovnik çan kulesi, 1463 yılında yapılmıştır. Yüksekliği 31 metredir. Kulenin en üstünde, 4 çan ve bronz heykeller vardır. Bu çanlar: şehir tehlike altında iken haber-alarm verme amaçlı olarak kullanılıyormuş. Ancak çanlar 1952 yılında yenilenmiştir. Çan kulesine: 14’ncü yüzyılda, ünlü bilim adamı Ruder Boskoviç’in önerisiyle bir saat takılmıştır. Sonraki dönemde, depremlerde çan kulesi hasar görür ve 1929 yılında yenilenir.

Eski çan kulesinin orijinal detayları,

İki bronz figür, Sponza Sarayında görülebilir. Çan kulesinde, Venedik ve Bern şehirlerinde olduğu gibi iki mekanik figür vardır, Dubrovnik halkının yüreğinde özel bir yer tutmuş bu figürlere Maro ve Baro takma isimleri verilmiştir. Saat kulesinin üstündeki rakamlar: sol tarafta roma rakamları, sağ tarafta ise Arap rakamları vardır.

İlginç olan: soldaki roma rakamı olan saat 4 gösterirken, sağdaki Arap rakamlarıyla gösterilen saat 50 rakamını gösterir ve dolayısıyla o anda saat 4.50 dir ve her iki saat bu anlık saati birlikte gösterirler. Yani, aslında bu saatler bir digital saat gibi çalışırlar. Saat kulesinin çanları, her saat başını 3 dakika geçe çalıyor. Çünkü insanların sadece 3 dakikalık gecikme hakları olduğuna inanılıyor. Saat kulesinin dibindeki kemerli kapıdan yürümeye devam ederseniz, şehrin limanına ulaşırsınız.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

 

Orlando Sütünü:

Loggia meydanında, çan kulesinin önündedir. Dubrovnik şehrinin özgürlük ve bağımsızlığını simgeler. Şehrin favori anıtlarının başında gelir. Şehir yerlileri ve turistlerin buluşma yeridir. Orlando: özgürlükleri temsil eden bir şövalyedir. Efsanevi bir isim ve kişiliktir. Karel Velik’in ordusunun şövalyesi, Roland tasvir edilmiştir.

Bu konuda anlatılan bir öyküye göre:

Korsanlar, 8’nci yüzyılın sonunda Dubrovnik şehrine saldırırlar ve şehir, Roland tarafından savunulur. Burada bulunan heykel: 1418 yılında, Antun Dubrovcanin tarafından yapılmış olup, sadece özgürlüğü temsil etmesi yanında, tarihi süreç içinde, aynı zamanda, Hırvatlar için, bir ölçü birimi olarak kullanılmıştır.

Yine bir hikayeye göre: “Dubrovnik dirseği” denen uzunluk ölçüsü birimi (51.2 cm) Orland heykelinin ön koluna ve heykelinin ayak uzunluğuna göre belirleniyormuş. Günümüzde kullanılmıyor. Heykelin önünde bir arma var. Bu arma: şehrin bir serbest ticaret şehri olmasının armasıdır.

Şehrin yüzyıllar boyunca gördüğü işgaller sırasında, şehir halkının psikolojisi için büyük önem taşımıştır. Çünkü burada mitingler düzenlenmiş ve kamu adına verilen cezalar uygulanmıştır. Devletin duyuruları da, bu sütunun üzerinde yapılmıştır. Önemli törenler, günümüzde de burada düzenleniyor. Şehirde yapılan yaz festivalleri, 1950 yılından bu yana, buraya çekilen bir bayrak ile açılır.

Bu anıtın hemen önünden, arkadaki bir binanın çatısına dikkatle bakın, çatıda bir işaret göreceksiniz. Bir “Osmanlı kavuğu” dur. Bunun anlamı: buranın hamisinin Osmanlı olduğudur. Yani: Osmanlı, şehre düşmanlık yapanların, Osmanlıya da düşmanlık yapmış sayılacağını şekille ifade etmiştir. Şehrin, Osmanlı korumasında bulunduğunu belirtmiştir.

Dvorom-Rektörler Sarayı:

Temelde: Onofrio çeşmesini yapan Onofrio Della Kava tarafından tasarlanmıştır. Gotik Rönesans yapısıdır. Sponzo Sarayından farklı olarak, geç Gotik ve Rönesans ile birlikte, Barok unsurlar da dikkat çeker. Çalkantılı bir geçmişi bulunmaktadır. Orijinal binasının büyük kısmı: 1435 yılında, bir barut patlaması sonucu tamamen yıkılmıştır. 1463 yılında ise, ikinci bir patlama sonucu, yapı, tamamen tahrip olmuştur. 1667 yılında ise, deprem, yapının tümüyle hasara uğramasına sebep olmuştur.

Daha sonra yapılan restorasyonlar sonucu, saray günümüzdeki görüntüsüne kavuşmuştur. Sarayın tasviri, Hırvatistan para birimi olan “Kuna” nın 50’lik banknotunun bir yüzünde görülür. İnce oymalı cephesi ve süslü merdivenleri görülmeye değerdir. Yapıya: güzel bir avludan giriliyor ve avluda bir zamanlar, şehirdeki yoksullar için büyük para yardımı yapan, zengin gemici Miha Pracata’nın büstü görülüyor.

Alt katlarda ise

Siyasi mahkumlar için yapılmış koğuşlar vardır. Merdivenlerden yukarı çıkıldığında ise, çeşitli eserlerin sergilendiği bir müze vardır. Binanın mimarisi sık sık değişmesine rağmen, işlevi yüzyıllar boyunca aynı veya benzer şekilde sürmüştür. Bir zamanlar, bu sarayda şehri yöneten kişi otururmuş. Yani, burası Dubrovnik Cumhuriyetinin ana idari merkezi olmuştur. Buradaki yöneticiler, belli süreler için seçilir ve burada ikamet ederlermiş. Küçük konsey ve Senato burada görev yapmıştır. Bu durum yani Sarayın kamusal işlevi, Sarayın kapısında yazılı şu yazıdan anlaşılmaktadır.

“OBLIT PRİVATORUM-KAMU CURATE” Yani: Dubrovnik şehrinin Ortaçağdan bu yana, ilim ve bilim ile ticaretteki başarısının ana sebebi, bunları birleştirmiş olmasıdır. Günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Sarayın atriumunda ilginç bir anıt vardır. Mihu Pracat isimli bu anıt, sıradan bir vatandaş tarafından yaptırılan ve kamu alanına konulan bir anıt olarak dikkat çeker. Bu anıt, denizci ve hayırsever bir vatandaş tarafından yaptırılmıştır.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

 

Dubrovnik Şehir Limanı:

Surların doğu kesiminin dibinde, eski şehir limanı vardır. Liman 15-16’ncı yüzyıl yapısıdır. Dalgakıran bölümü: gerek düşman gemileri ve gerekse şehri dalgalardan korumak için yapılmıştır. Bugün, bu dalgakıran, 500 yıldan uzun süredir bu işlevlerini yerine getirmeye devam etmektedir. 1327 yılında, limanın batı girişinde 51 metre uzunluğunda iskele yapılmıştır.

1873 yılında ise, sağ duvar inşa edilmiştir. Ravelin ve St Ivan kaleleri, limanı korumak ve deniz trafiğini gözetlemek için yapılmıştır. Şehir limanının doğu kısmında, başka ilginç bir yer var. “Lazareti” olarak bilinen bu mekan, eskiden karantina olarak kullanılmış, günümüzde ise müzikal performanslar düzenlenen bir yer olarak kullanılmaktadır.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

Lazareti:

Gelişmiş ticaret ile şehirler arasında veba ve benzeri salgın hastalıklar yapılmıştır. Bunu önlemek için basit çözüm bulunmuştur. Başka bölgelerden buraya gelenler için, 30 gün hatta daha sonraları 40 gün karantina uygulanmış ve insanlar bu karantina yerlerinde kalmak zorunda bırakılmıştır. Karantina uygulaması esasları: Dubrovnik Cumhuriyeti Büyük Konseyi tarafından, 1377 yılında yayınlanan “Liber viridis” yani “Yeşil Kitap” ile yayınlanmıştır.

Ardından, birkaç karantina yani Lazareti binası inşa edilmiştir. Günümüzde Ploce denen yerdeki bina, bunların en ünlüsüdür ve bu Lazaretiler, 1590 dan 1642 yılına kadar kullanılmıştır. Lazareti: 5 iç avlu ve 10 odadan oluşur. Büyük ve etkileyici bir komplekstir. Günümüzde bu yapı, çeşitli müzik performansları ve eğlenceler için Lazareti Kulübü olarak hizmet vermektedir.

ŞEHİR ÇEVRESİNDE GEZİLECEK YERLER:

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

DUBROVNİK PLAJLARI:

Burada öncelikle bilmeniz gereken husus şudur: deniz tabanı ve kıyı çakıllıdır. Denizin içindeki ve kıyıdaki taşlar, ayak kesecek ölçüde rahatsızlık vericidir. Zaten şehir içinde doğru dürüst kumsal yok, hep taşlı sahiller veya sahil olmadan doğruca denize inen iskeleler var. Deniz suyu ise oldukça temizdir. Ayrıca, deniz suyu çok sıcaktır.

Zaten öncelikle bu özelliği tercih ediliyor. Ayrıca, yosun sevmeyenler de denize girmesin, çünkü deniz yosunlu, ayaklarınız için deniz ayakkabısı kullanmanız önerilir. Ayrıca: şnolker kullanmanız da önerilir, çünkü deniz çok berrak ve denizin dibi izlenebiliyor.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

 

Banje plajı:

Bu plaj: Dubrovnik şehrinin banliyösü olan Ploce doğru, Ploce Gate denen kapıdan çıktıktan sonra yaklaşık 100 metre ileridedir. Şehrin halk plajı olarak bilinir. Çakıl taşlı ve kumlu bir plajdır. Her zaman canlıdır. Şehir içinde, sıcak günlerde serinlemek isteyenler tarafından yoğun tercih edilir. Manzarası muhteşem güzeldir. Plajda “East-West Beach Club” çok meşhurdur.

Lapad Plajları:

Şehir merkezine 3.5 km uzaklıktaki burada birkaç güzel plaj vardır. Bu plajlar, şehrin dış surlarını tutan yarımadadaki bir koyda Sumratin (Uvala Lapad) körfezindedir. Lapad körfezi, sıcak yaz günlerinde, uzun bir bulvara sahiptir. Bu bulvarın sonunda ise plajlar vardır. Sahildeki ilk plaja: Uvala Lapad veya Uvala denir.

Burası kumlu bir plajdır. Sadece oturmak ve manzaranın tadını çıkarmak isteyenler için, plaj restoranı ve kahve barları vardır. Sonraki sahil, Adriyatik sahilidir. Plaj kum ve çakıl taşı sevmeyenler için uygundur, çünkü betondan yapılmıştır. Romantik ve küçük bir plajdır. Beach Vis: Adriyatik sahilinin hemen yanındaki plajdır. Çakıl taşlıdır. Vis plajının yanında: Splendid plajı vardır. Burası, çok küçük ve çekici, çakıl taşlı bir plajdır. Ayrıca: kayalık ve çakıllı bir kısmı daha vardır.

Copacabana plajı:

Şehrin Babin Kuk denen bir bölümünde, Lapad yarımadasında bulunan güzel bir plajdır. Hotel Minceta ya çok yakındır. Muhteşem Dubrovnik köprüsü, Elaphite adalarının bir parçası olan Daksa adası manzarasına sahiptir. Sahil çakıl taşı ve betondur. Buraya yolu düşenlere kano kiralamalarını öneririm.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

MOUNT SRD:

412 metre yükseklikteki bu tepenin üstünde bir haç bulunuyor. Dolambaçlı yollardan yürüyerek buraya çıkmak mümkündür ve yaklaşık 90 dakikalık bir yürüyüş yapmak gerekiyor. Ancak, yol oldukça kayalıktır ve spor ayakkabısı ile çıkılabilir. Yürüyerek çıkması düşünmez iseniz, buraya teleferikle çıkabilirsiniz.

Tepenin üstünde bir de müze vardır. Müzede: iç savaş sırasında, Hırvat kurtuluş savaşçılarının silahları, görüntüleri ve şehir haritaları sergileniyor. Tepedeki haç, Başpiskopos District tarafından hediye edilmiştir. Bu tepeden, şehrin muhteşem güzel panaromik manzarası izleniyor.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

DUBROVNİK CABLE CAR-TELEFERİK:

1969 yılında hizmete giren orijinal teleferik, 1991 yılındaki iç savaş sırasında bombalanarak imha edilmiştir. Günümüzde kullanılan teleferik ise, 2010 yılında hizmete girmiştir. Biniş ücreti 20 eurodur. Ancak, teleferiğe binmek isteyenler, uzun sıraları beklemek zorunda kalıyorlar.

Teleferik yaklaşık 3.5 dakikada yukarı çıkıyor ve yine 3.5 dakikada aşağıya iniyor. Teleferik hat uzunluğu 778 metredir. İki kabinde 30 yolcu alır. Üst istasyonda panaromik manzara görülebilir. Ayrıca, hediyelik eşya satılan dükkanlar ve restoranlar bulunuyor.

Ayrıca 120 seyirci kapasiteli bir amfi tiyatro vardır. Evet, teleferikle, özellikle Old Town üzerinde, muhteşem bir yolculuk yapılıyor. Ancak teleferik biniş noktası bulmak hayli zor oluyor. Şöyle ki: Zagrebacka sokağı bulun ve oradan itfaiyeye doğru tırmanarak yürüyün ve itfaiyeye varınca, Petra Kresimira sokaktan sağa dönün ve düz yukarı devam ettiğinizde, birkaç dakika sonra, sağ yanda teleferik istasyonunu göreceksiniz. Unutmayın, Dubrovnik şehrinin meşhur bütün fotoğrafları bu teleferik seyahatinde çekilmektedir.

Hırvatistan Dubrovnik Ragusa

ARBORETUM TRSTENO:

Burası şehrin en eski ve ilgi çeken bahçesidir. Burada: Akdeniz bölgesi bitkileri ve ayrıca bazı  egzotik bitkiler toplanmıştır. Bahçe ilk olarak 1498 yılında kurulmuştur. Bu yüzden, bahçe mimarisi bir anıt gibi korunuyor. Toplam kapladığı alan 28 d önümdür. Park içinde: çok sayıda ağaç türü görülüyor.

Bunlar arasında öne çıkanlar: okaliptüs, defne, kaktüs ve diğer bazı tür egzotik ağaçlardır. Ayrıca, denizciler tarafından şehir dışından getirilen bitkiler de bulunuyor. Burada bir de havuz vardır. 1736 yılında yapılan havuz; tanrı Neptün adına ithaf edilmiştir.

ADALAR:

Dubrovnik şehrinde, adalara gitmek isterseniz tekne kiralamanız gerekir. Tekne kiralamak için mutlaka pazarlık yapmanız önerilir. 50 Euro’dan başlayan fiyatlar, 35-40 Euro’ya kadar inebiliyor. Tur organizatörleri ise, böyle bir tekne gezisi için, 60 Euro ekstra ücreti istiyorlar. Old Town limanında bulunan teknelerle adalara gitmek mümkündür.

Ancak, bu deniz yolculuğu sırasında, yani şehir merkeziyle adalar arasındaki tekne yolculuğunda, zaman zaman muhteşem büyük dalgalarla karşılaşabilirsiniz. Yani bu konuda korkusu olanların, bu yolculuğu yapmaması uygundur.

Veya büyük tekneler seçilerek, dalgalardan daha az etkilenmek mümkün olabilir. Son bir not: tekne kiralarken, adalarda birkaç saat kalınacağı konusunda anlaşılmasına rağmen genellikle her adada en fazla 1 saat kalınmaktadır.

Elaphiti Adaları:

Şehrin güneyinde, Adriyatik kıyılarındaki adalar içinde, özellikle: Korluca, Peljesac ve Mljet adaları güzeldir.

Lokrum Adası:

“3 adalar” ın bir adasıdır. Şehir merkezindeki limana en yakın adadır ve yolculuk yaklaşık 15 dakika sürer. Feribot ile ulaşılıyor. Dubrovnik koyundaki bu ada: 72 hektarlık ormanlık alandan oluşmaktadır. Bu ada hakkında bir efsane anlatılmaktadır:

“Haçlı ordusu komutanı İngiliz Aslan Yürekli Richard, 1192 yılında bu adaya geldiğinde, burada bir kale, botanik bahçesi, manastır yaptırır” Bu manastır günümüzde de görülebiliyor. Ayrıca, limandan 10 dakikalık bir yürüyüşle ulaşılabilen, bir de doğa parkı bulunuyor. Bu park içinde bir göl vardır.

Lopud Adası:

“3 adalar” ın sonuncusudur. Burada: suni bir kumsal bulunuyor. Yani, doğal sahil yoktur. Ayrıca, bu suni kumsal aşırı kalabalık oluyor. Bazen rüzgar ters yönde estiğinde ortaya çıkan dalgalar nedeniyle, sahilde deniz çok kirli oluyor. Denize genellikle kayalıklardan giriliyor.

Belediye buraya merdivenler yapmış ve kayalar üzerinden, merdivenlerle inilerek denize giriliyor. Ama bu arada, kıyıda çok miktarda denizkestanesi olduğunu unutmayın. Ancak, denize girip, biraz açıldığınızda, denizin tüm güzelliklerini hissedebiliyorsunuz, tamamen berrak ve muhteşem bir deniz.

Adaya çıkıp, golf arabası benzeri araçlarda, 20 kuna karşılığında gezi yapılabiliyor. Ancak bu gezi yaklaşık 100 metre sürüyor, çünkü ada oldukça küçüktür.