Manisa

Manisa

Şehzadeler şehri, şifalı mesir macunu, sultaniye üzümü.

ULAŞIM

Manisa-İzmir arasındaki uzaklık; 36 km. dir. Manisa ve İzmir birbirine gerçekten çok yakın. İzmir’de çalışan birçok kişi, Manisa’da ikamet ediyor ve her gün bu kısa yolda gidip-geliyor.

TARİH

Antik çağlardan bu yana, Sipylos adıyla bilinen dağın eteklerinde, kurulup gelişen Manisa kenti, yerleşim yeri özelliğini günümüze kadar sürdürmüştür.

Homeros’a göre: şehir, Truva savaşına katılan, Teselyalı Magnetler tarafından kurulmuştur. Bunlar: bugünkü Yunanistan’ın Teselya bölgesindeki Pelion dağı civarında yaşayan topluluktur.

Magnetler: Batı Anadolu’ya göç ettiklerinde, önce Menderes nehri kıyısındaki Magnesia’yı, daha kuzeye giden bir kolu da, Sipylos dağı eteklerindeki Magnesia’yı kurmuşlardır.

Özellikle: MÖ.7 ve 11. yüzyıllar arasındaki Lidyalılar ve Bizanslılar döneminde, önemli bir uygarlık ve kültür beşiği olarak öne çıkmıştır. Şehrin antik çağlardaki ismi “Magnesia” dır.

Şehir, 1313 yılında, Bizanslılardan, Saruhanoğulları tarafından ele geçilir ve ismi “Manisa” olarak değiştirilerek, Beylik merkezi haline getirilir.

Osmanlı döneminde, 1437-1595 yıllara arasında, Şehzadeler tarafından yönetilen şehirde, Şehzadeler ve aileleri tarafından: cami, çeşme, imarethane, köprü, medrese ve benzeri birçok sanat eseri yaptırılmıştır.

GENEL

Spil dağı ile Gediz nehri arasında, İzmir-İstanbul kara yolunun kuzeyinde bulunmaktadır. Ege bölgesinin önemli şehirlerinden biridir.

Yükselti: 50 metre ile 850 metre arasında değişmektedir. İl merkezinden doğuya gidildikçe, yükselti artmaktadır.

İklim: il genelinde, Akdeniz iklimiyle birlikte, İç Anadolu’nun karasal iklim özellikleri hakimdir. Ovalar ve ovaları çevreleyen vadilerde, karasal nitelikli Akdeniz iklimi görülür. Yüksek dağlık bölgelerde ise,  İç Anadolu’nun karasal nitelikli ikliminin etkileri görülmektedir. Yaz ayları, oldukça sıcak geçer.

Bitki örtüsü değerlendirildiğinde ise, özellikle Spil Dağı Milli Parkı, öne çıkar. Burada 600 civarında bitki çeşidi belirlenmiştir.

Dünya dillerindeki “mıknatıs” ve “magnezyum” kelimelerinin kökeni, Manisa ismidir.

Türkiye’nin en modern ve büyük organize sanayi bölgelerinden birine sahiptir. Organize sanayi bölgesinde, toplam çalışan sayısı, yaklaşık 26 bin kişidir. Türkiye’nin en yoğun göç alan şehirlerinden birisidir. Şehrin günlük hareketli nüfusu, diğer yerleşim yerlerinden merkeze gelen çalışanlarla birlikte, yaklaşık 350 bin kişidir.

Günümüzde: tarih ve doğal güzellikleri, ören yerleri, müzesi, Spil dağı milli parkı ve Mesir şenlikleri ile, şehir her geçen gün daha fazla turist çekmektedir. Özellikle; Financial Times Dergisi tarafından, 2004 yılının, “Avrupa’da Geleceğin En Uygun Yatırım Kenti” seçilmiştir.

MESİR MACUNU VE MANİSA MESİR ŞENLİKLERİ

Mesir macununun ortaya çıkış öyküsü: Hazfa Sultan hastalandığında, Saray doktorları derdine çare bulamazlar.

Ancak: Sultan Külliyesinin Darüşşifa yöneticisi Merkez Efendi tarafından hazırlanan bir macun sayesinde şifa bulur. Bunun üzerine: önceleri sadece Darüşşifa’daki hastalara dağıtılan mesir macunu, halktan gelen yoğun talep üzerine, halka da dağıtılmaya başlanır, ancak talep karşılanamaz.

Şikayetlerin artması üzerine, mesir macununun: Sultan camisi kubbe ve minarelerinden halka saçılarak dağıtılmasına karar verilir. Dolayısı ile: mesir macununun halka saçılması, bir şenlik haline gelerek, günümüze kadar ulaşan bir uygulama olur.

Günümüzde, Mesir Şenlikleri başlangıcında: nevruz gününde, dar-üş-şifada yapılan dua töreni sonunda mesir macunu karılmaya başlanır. Çeşitli: sosyal, kültürel ve sportif faaliyetler sonucunda, şenliklerin son gününde, hazırlanan mesir macunları, Sultan camisi kubbe ve minarelerinden halka saçılır. Evet, bu uygulama, yaklaşık 500 yıldır, aksatılmadan, günümüze kadar sürdürülmüştür.

Manisa

MESİR MACUNU ÖZELLİKLERİ

Mesir macunu, karışımında bulunan maddeler nedeniyle: uyarıcı, iştah açıcı, idrar söktürücü, gaz giderici ve bağırsak hareketlerini arttırıcı ve afrodizyak etkilidir.

Manisa

MANİSA BAĞ BOZUMU ŞENLİKLERİ

Manisa yöresinde, bağcılık, antik çağlardan bu yana yapılan bir uğraşıdır. Bağcılığı teşvik etmek amacıyla, ilk organizasyon: Üzüm Bayramı adıyla, 22 Ağustos 1937 tarihinde yapılmıştır. Ancak, II. Dünya Savaşı ve ekonomik sebeplerden dolayı, takip eden dönemlerde, uzun süre tekrarlanamamıştır.

1984 yılından itibaren ise: yaş ve kuru üzüm yarışmaları, konferanslar ve konserlerin yer aldığı kutlama programları, Eylül ayı başlarında, şenlik şeklinde düzenlenmektedir. Bu şenliklerde, 8 Eylül tarihi yani Manisa’nın düşman işgalinden kurtuluşu da kutlanmaktadır.

MANİSA ASKERİ TUGAYI

Manisa denilince, akla hemen burada bulunan askeri birlikler geliyor. Buradaki askeri birliklerin, acemi eğitimi olması ve askerlerin kısa bir süre burada eğitim görerek, asıl birliklerine sevk edilmeleri nedeniyle, sürekli bir değişim var.

Birçok Türk erkeği, askerlik hizmetinin ilk günlerini burada, yani Manisa’da geçirmiş. Bunun sonucunda, şehirde her asker geliş ve eğitim sonu dönüş günlerinde: büyük bir hareketlilik oluyor.

SARIKIZ

Ben şahsen bu Sarıkız olayını anlamadım. Çünkü: bu Sarıkız efsanesine daha önce, Edremit körfezi bölgesinde rastladım ve orada da gerek Sarıkız efsanesi anlatılmakta ve gerekse, Sarıkız heykeli bulunmaktadır. Burada da, yani Manisa’da da, Sarıkız efsanesi bulunuyor. Ancak: daha sonra öğrendim ki, Sarıkız efsanesi, Anadolu’nun pek çok yerinde, farklı anlatımlarla karşımıza çıkabiliyormuş.

CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ

Adını: son Osmanlı Mebusan Meclisinde Saruhan Mebusluğu yapmış olan Celal Bayar’dan almıştır. Bölgenin: sosyal ve kültürel beklentilerine ve gereksinimlerine cevap verecek araştırma merkezleri açmış ve bunları işlevsel hale getirmiştir.

Bugün: 5 fakülte, 4 yüksek okul, 15 meslek yüksek okulu, 3 enstitü, 9 araştırma merkeziyle, 17 yerleşkede, eğitim ve öğretim sürdürülmektedir.

Üniversitede: 1156 akademik personel, 732 idari personel ve 26500 öğrenci bulunmaktadır. Ege bölgesinin, en büyük 3. üniversitedir.

Üniversitenin simgesi, Manisa Lalesidir.

NE YENİR

Buralarda, zeytinyağlıların yeri bir başkadır. Manisa kebabı, şevketi bostan, enginar dolması, semizotu, yalancı sarma, börülce tarator, simit ekmeği, mantar tatlısı, zerde.

NE SATIN ALINIR

Manisa’dan, mesir macunu satın almalısınız. Gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için çok güzel bir hediyelik.

 GEZİLECEK YERLER

Manisa Müzesi

MANİSA MÜZESİ

Yörede toplanan antik dönem eserleri, ilk önce, Muradiye Külliyesinin medrese bölümünde depolanmıştır. Zamanla, eserlerin çoğalması nedeniyle, Medrese bölümü: 29 Ekim 1937 tarihinde, Müze olarak hizmete açılmıştır. Burası da yetersiz kalınca, yeni bir düzenleme yapılmış ve 1972 yılındaki restorasyon çalışmaları sonucu, imarethane bölümü Arkeolojik eserlere, Medrese bölümü ise Etnografik eserlere ayrılmıştır.

Arkeoloji Bölümünde: Lidya krallığının başkenti Sardes kentinde; 1958 yılından bu yana sürdürülen kazılarda ortaya çıkarılan eserler, burada sergilenmektedir. Bu özelliği ile, müzenin önemi ortaya çıkıyor. Bunun dışında: bronz çağdan, Bizans dönemi sonuna kadar olan tarihi sürece ait: lahitler, mezar taşları, mozaikler, toprak kaplar, heykeller, büstler, cam ve fildişi objeler sergileniyor.

Biraz önce söylediğim gibi, Sardes kentinden çıkarılan eserlerin ve mozaiklerin bulunduğu: Sart Salonu: antik çağdaki altın takıları, gümüş eşyaları ve oyun takımları örnekleri bulunan hazine odasında: Osmanlılara kadar uzanan döneme ait: altın, gümüş ve bronz sikkeler de sergileniyor. İlginç bir yer, müzede bu bölümü atlamayın.

Manisa Müzesi

Etnoğrafya Bölümü: Beylikler döneminden, Osmanlı dönemine, yöre halkının, gelenek, görenek ve yaşam tarzına ilişkin, çeşitli eşyalar, burada sergileniyor. Bunlar arasında: giysiler, silahlar, saray ve tekke eşyaları, çini sanatına ait örnekler var. Ayrıca: 17 ve 18. yüzyıllara ait yazma eserler ve yazı takımları, Kur’an ve cüz muhafazaları, oyma ve fildişi kakmalarla süslü, hakiki kündekari tekniğiyle yapılmış, Ulu cami minber kapısı burada sergileniyor.

Manisa Yeni Han

YENİ HAN

Yapının, yapım tarihi hakkında kesin bilgiler yok. Ancak, halk arasında, 1825-1830 yılları arasında yaptırıldığı söylenmektedir. Han: ortasında avlulu ve 2 katlıdır. Güney, doğu ve batı cephelerine bitişik dükkanlar var. Alt kat odaları revaklara açılıyor. Güney cephede, giriş yok.

Alt katta yer alan dükkanlar, bir duvarla ikiye bölünmüş. Alt katta, odaların iki bölümlü olması ve ocakların bulunması nedeniyle, depo olarak kullanıldığı söylenebilir. İkinci kat dükkanların önünde, yuvarlak kemerli revaklar var. Üst katta, toplam 33 dükkan var.

2001-2004 yılları arasında, yapıda, restorasyon çalışmaları yapılmış. Yapı, orijinaline uygun olarak restore edilmiş. Günümüzde, burası: alışveriş ve kültür merkezi olarak kullanılıyor.

MANİSA KALESİ

Spil dağının kuzey yamaçlarındadır. Hangi dönemde yapıldığı hakkında, kesin bilgiler bulunmamaktadır. Çevresindeki surların, MS.17 yılındaki depremde yıkıldığı ve Roma imparatoru Tiberius zamanında tekrar yapıldığı sanılmaktadır.

Gravürlerden, seyahatnamelerden ve mevcut kalıntılardan: yapıldığı dönemlerde çok görkemli bir yapı olduğu düşünülmektedir. Beşgen planıyla ve sandığa benzemesiyle, halk arasında “Sandıkkale” olarak da isimlendirilmektedir.

İçkale sur duvarlarının uzunluğu: 1700 metre olup, doğu ve kuzey yönlerinde kesme taş, tuğla ve horasan harcından yapılmış 4500 metre kadar uzunluğunda, yüksekliği 10-12 metreyi bulan dış surlarla çevrilidir. Sur duvarlarının ve burçların bir kısmı, hayli yıpranmış da olsa hala belirgindir.

Manisa Niobe (Ağlayan Kaya)

NİOBE (AĞLAYAN KAYA)

Yine bu sitede, ayrı bir başlık altında, bu konuda, ayrıntılı bilgi veriyorum, lütfen oraya bakın.

Niobe (Ağlayan Kaya) ayrıntılı tanıtım yazıma ulaşmak için.

Manisa Aigai

AİGAİ ANTİK KENTİ

İl merkezine 49 km uzaklıktaki, Köseler  köyü yakınlarındadır. İzmir-Çanakkale kara yoluna, yaklaşık 15 km. uzaklıktadır. Bergama-Şakran-Köseler köyü üzerinden ulaşılabilir. Deniz kıyısından 13 km daha içerdedir. Antik kenti tanıtmaya başlamadan önce, eğer tarihe ve tarihi yerlere meraklı iseniz, bence burayı mutlaka ziyaret ediniz, muhteşem güzel bir yer. 

Nemrut kale adıyla da bilinir. Heredot’un sözünü ettiği: Batı Anadolu’daki, 12 Aiol kentinden biridir. 

Kent, MÖ 11’nci yüzyıl ikinci yarısında, Yunanistan’ın kuzey bölgelerinden gelerek Kuzeybatı Anadolu kıyılarına yerleşen Aioller tarafından Yunt dağı silsilesinde Gün Dağı üzerinde, çevreye hakim bir konumdaki kayalık bir tepe üzerinde kurulmuştur. Arkeolojik veriler ve sınır taşlarına bakılarak, özellikle Helenistik dönemde, Aigai şehri, Yunt dağının büyük bir kısmını kontrolü altında bulunduruyordu. 

Kentte başlıca geçim kaynağı: tarım ve hayvancılıktır. 

Heredot, MÖ 5’nci yüzyılda, Aigai’den “Aioller” in kurduğu 12 kentten birisi olarak söz eder. MÖ 6’ncı yüzyıldan itibaren kent, surlarla çevrilidir.  

MÖ 216 yılında Aigai ve çevresi Pergamon Krallığına katılır. MÖ 156-154 yılları arasında, Pergamon Kralı II Attalos ve Bithynia kralı II Prusias arasında yapılan savaşta Aigai şehri tahrip edilir. MÖ 1’nci yüzyılda Aigai’de Roma hakimiyeti görülür. 

Ancak, MS.17 yılında Anadolu tarihinde gerçekleşmiş olan en büyük deprem yaşanır. Bir gece yarısı meydana gelen deprem sonucunda, Asia’nın önemli 12 kenti, Aigia kenti ile birlikte, bir gecede yerle bir olur. 

Ardından Roma İmparatoru Tiberius, yardımlar yapar ve şehir tekrar toparlanır. Batı Anadolu kentleri, Tiberius’un yardımlarına karşılık olarak Roma şehrinde, İmparator onuruna bir anıt yaptırırlar. 

Helenistik dönemde; önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Kentin surları, arazinin durumuna göre inşa edilmiştir. Surlar içinde: 3 katlı agora ve bu yapıyı taşıyan duvarlar, meclis binası, teras duvarlı stadyum, tiyatro ve Demeter Tapınağı gibi kalıntılar bulunmaktadır. Tüm sokaklara taş döşendi, taş döşemelerin altına yağmur sularını, kentte bulunan yüzlerce sarnıca yönlendiren bir kanalizasyon sistemi kuruldu. 

Şehirde, MS 3’ncü yüzyılda; kapılar duvar örülerek kapatılmıştır. Çünkü: Aigailalılar, aynı dönemde Heruliler olarak adlandırılan göçebe bir kavmin, Anadolu’da birçok merkezi tahrip edip yağmaladıklarını bilirler ve tedbir alırlar.

Hatta, arkeolojik verilere göre, kent Heruliler tehlikesine karşı bilinçli olarak terk edilmiştir. MS 3’ncü yüzyıla ait bir  sarnıç içine saklanan sikkeler, kenti terk eden halkın daha  sonra dönmeyi düşündüğünün kanıtıdır. Evet, bu insanlar kenti terk etmiştir, ancak nereye kaçtıkları meçhuldür. Sonuçta, kentlerine bir daha dönememişlerdir. 

Kent, MS 3’ncü yüzyılda terk edildikten sonra yaklaşık 1000 yıl boyunca tekrar iskan edilmez. Kentteki son dönem yerleşimi MS 12’nci yüzyıl sonlarında olur. Bu dönemde, küçük bir Hıristiyan cemaatine hizmet için inşa edilmiş kilise çevresinde, Bizans dönemine ait yapı kalıntıları ve mezarlar bulunmuştur. 

Aigia şehrindeki küçük Bizans yerleşimi, 1280’lerden sonra Batı Anadolu topraklarını ele geçiren Türkmenler tarafından sona erdirilir. Türkmen kafileleri, 1300 yılı civarında bölgeye yerleşirler. 

Evet, burayı gezmek isterseniz, antik kentte görebileceğiniz yapılar şunlardır:

Manisa Aigai

Boluleuterion-Meclis Binası

Bouleuterion, Agora Meydanına bağlanan ana yol yani Agora caddesi üzerindedir. Yapı 3 ana bölümden oluşur. Batıda: giriş kısmında, İon düzeninde 6 tane sütun olan bir galeriden oluşan kulis bulunur.

Cavea bölümü ise, 12 basamaklı ve yaklaşık 190 kişi kapasitelidir. Orkestra ise yarım daire şeklindedir. Cavea’nın her iki yanından ve tam orta bölümden geçen 3 ayrı merdiven ile orkestraya ulaşılmaktadır. 

Meclis enkazı, deprem sonucunda dükkanların içine yıkılmıştır. Enkazda, 6 tane mermer heykel başı ve bu başlara ait gövdeler bulunmuştur. Heykellerden 2 tanesinin kaidesi üstünde bulunan antik Yunanca yazı: her iki heykelin de Pergamonlu heykeltıraş Hippias oğlu Menestratos tarafından yapıldığını gösterir. 

MS 3’ncü yüzyıla kadar yaklaşık 500 yıl varlığını sürdüren Bouleuterion, zamanın ve depremlerin yarattığı hasarlar sonucunda çok sayıda onarım görür. MS 3’ncü yüzyılda kent terk edilince, Bouleuterion da kullanım dışı kalmıştır. MS 12 ve 13’ncü yüzyıllarda ise, Bouleuterion’un mimari elemanları, yeni ve başka yapılarda kullanılmıştır. 

Manisa Aigai

Athena Kutsal Alanı

Kutsal alan, Akropolis’in köşesindedir. Pergamon şehrindeki Athena Kutsal Alanı ile benzerlik gösterir. Alanda yapılan arkeolojik araştırmalarda: MÖ 7 ile 6’ncı yüzyıllardan başlayan ve Geç Bizans dönemine kadar giden tarihi sürece ait buluntular bulunmuştur. 

Kutsal alanın batı ucunda “Athena Tapınağı” vardır. Tapınağın girişi doğu kenarındadır. Arkeolojik araştırmalar sırasında, Pronaosun kuzey duvarında, bilinçli olarak yerleştirilmiş 17 tane bronz sikke bulunmuştur. Bunların MÖ 2 ve 1’nci yüzyıllarda, tapınağın yeniden inşası veya onarımı için konulmuş adak olduğu düşünülmektedir. 

Manisa Aigai
Manisa Aigai

 

Agora

Kentin Agorası, kentin yerleştiği tepenin kuzeydoğu yamacında meydanı oluşturan terasın doğusundadır. Agora binası, söz konusu terası boydan boya geçer. Yaklaşık 80 metre uzunluğunda ve 10.50 metre yüksekliktedir. Dış yüzdeki bloklar, içeriye nazaran daha özenli yapılmıştır. 

Bina, kesme taş bloklardan (andezit) duvar örgü sistemiyle yapılmıştır. 0.85 metre kalınlığındaki duvarın içi moloz dolguludur. 

Bina 3 katlıdır. 4.50 metre yükseklikteki birinci kat: muhtemelen dükkan olan önlü arkalı 14 odaya sahiptir. İkinci kat hakkında bilgi yoktur. Üçüncü kat, yine 4.50 metre yüksekliktedir. 

Manisa Aigai

Tiyatro

Athena kutsal alanı terasının batısındadır. Kuzey rüzgarına karşı korunaklı yapılmıştır. Oldukça sağlam olarak günümüze ulaşmıştır. 

Manisa Aigai
Manisa Aigai

 

Nekropolis

Şehirde 3 farklı bölgene nekropolis alanları vardır. Ancak en büyük nekropolis alanı, Gün dağının kuzeydoğu eteklerindedir. Kentin batısı ve güney bölümlerinde nekropolis yoktur. Nekropolisler, kente uzanan antik yolların çevresinde bulunmaktadır.

Nekropolislerdeki mezar tipleri: küçük boyutlu tümülüsler, az sayıda oda mezarlar, sandık mezarlar, doğrudan toprağa gömüler, lahitler ve amphora mezarlar şeklindedir. Bunlara ait çok sayıda andezit taşından oyulmuş kaideler vardır. Nekropollerde yoğun olarak Roma döneminde MS 2 ve 3’ncü yüzyıllara ait çerçeveli ve girlandlı andezit lahitler kullanılmıştır. 

Manisa Kybele Kaya Anıtı

KYBELE KAYA ANITI

Yeryüzündeki bütün canlıların anası olduğuna inanılan, bereket tanrıçası Kybele’nin kaya kabartması: İl merkezine 7 km. uzaklıktaki, Akpınar mevkiindedir.

MÖ.13.yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. Kaya kabartması şeklindeki bu anıtın: Hitit ordularının, yöreye yaptıkları bir sefer sırasında yapıldığı sanılmaktadır.

Spil dağının kuzeydoğu eteklerine oyularak yapılmıştır. Rölyefte: ana tanrıça, Gediz ovasına doğru bakan ve iki yanında, birer aslan bulunan, oturmuş kadın şeklinde tasvir edilmiştir.

Ancak, büyük ölçüde yıpranmış olduğundan, yanlardaki aslan figürleri seçilemez. Halk arasında “Papaz Kayası” adı ile anılan rölyefin : üst  tarafından muhtemelen Kybele rahiplerine ait olan kaya odaları bulunmaktadır.

YOĞURTÇU KALESİ

İl merkezine 20 km. uzaklıkta, Manisa-Menemen kara yolu üzerinden sapılan Uzunburun Köyü yakınlarındadır. Hayli sağlam durumdadır. Gediz ovasına hakim bir konumda bulunan kalenin, 12.yüzyıl sonları veya 13.yüzyıl başlarında yapıldığı düşünülmektedir.

Kuzey cephesi, sarp kayalar üzerine oturtulmuştur. İç kale, doğu, batı ve güney yönlerinde bir dış surla çevrilmiş ve dış sur, belirli aralıklı kulelerle tahkim edilmiştir.

Güney cephede: belirgin olan dış surun, doğu ve batı bölümleri yıkılmıştır. Kuzeyden bakıldığında, oldukça sağlam ve etkileyici bir görünüme sahip olan iç kaledeki mekanların büyük kısmı, yıkık durumdadır.

Halk arasında, “Yoğurtçu Kalesi” adı ile anılmaktadır.

Kalede, henüz resmi kazı çalışmaları yapılmamıştır.

Manisa Ulu Cami ve Külliyesi

ULU CAMİ VE KÜLLİYESİ

Spil dağının kuzey eteklerinde, şehre hakim bir konumdadır. Külliyede: cami, medrese ve türbe ve kuzeydoğuda bir hamam bulunmaktadır. Eski bir kilisenin yerine yapılmıştır.

Saruhan Bey’in torunu: İshak Çelebi tarafından, 1366 yılında Mimar Emet Bin Osman’a yaptırılmıştır. Yapıda: kaba yontu taş, tuğla ve bazı mimari unsurlar kullanılmıştır.

Cami: enine dikdörtgen bir plana sahiptir. Sekizgen ayak üzerine oturan bir büyük kubbe ile örtülmüştür. Tek minarelidir. Beylikler dönemi, Türk ahşap oymacılığının şaheserlerinden biridir. Minber kapısı: Manisa Müzesinde muhafaza edilmektedir.

Külliye içindeki medrese “Fethiye Medresesi” olarak biliniyor. Caminin hemen bitişiğindedir. Tek eyvanlı, iki katlı olarak, camiden 10 yıl kadar sonra, aynı mimar tarafından yaptırılmıştır. Kentin en eski medresesi olan yapının kuzeye bakan taç kapısının her iki yanında, birer çeşme bulunmaktadır. Medrese içinde bulunan türbede: İshak Çelebi ve ailesi gömülüdür.

Manisa Sultan Camii ve Külliyesi

SULTAN CAMİİ VE KÜLLİYESİ

Ünlü Mesir Macunu, bu camiden halka atıldığı için, halk arasında “Mesir Camii” adıyla da anılır.

1522 yılında tamamlanmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın talimatı üzerine: Mimar Acem Ali tarafından yaptırılmıştır. Külliye içinde: cami, medrese, sübyan mektebi ve imaret bulunmaktadır. Daha sonra ise: dar-üş şifa ve çifte hamam ilave edilmiştir.

Külliyenin ana binası olan cami: kesme taş ve tuğladan, sade bir üslupla yapılmıştır. Ortada bir büyük ve yanlarda iki küçük kubbe ile örtülmüştür. İki minare bulunmaktadır. Minberi: mermer ve oymalıdır.

Medrese: cami avlusunun kuzeyindedir. Ana girişi kuzeye bakan, 10 odalı bir yapıdır. Misafirhane ve yemek odaları, beşik tonoz ile örtülmüş, diğer mekanlar ise kubbe ile kapatılmıştır.

Kurtuluş Savaşı sırasında yanan ve sonraki yıllarda da yıkılan imarethane binasının yerine, sonraki yıllarda, “Sultan Parkı” ismi verilen bir park şeklinde düzenlenmiştir.

DARPHANE

Spil dağının kuzey eteklerinde, Ulu caminin batısındadır. Yapı: kare planlı, 2 katlı, üzeri kubbe ile örtülüdür. Moloz taştan yapılmıştır. Alt katı: sivri tonozlarla örtülü, yan yana iki mekan halinde düzenlenmiştir. Üst katın ön penceresinde, sivri kemerli sağır nişler yerleştirilmiş pencereler bulunmaktadır.

Burada: 1362 yılına ait bir miktar sikke bulunduğunda, “Darphane” olarak adlandırılmıştır.

Manisa Spil Dağı Milli Parkı

SPİL DAĞI MİLLİ PARKI

Spil dağı, 1969 yılında, Milli Park olarak ilan edilmiştir. Burada: jeolojik, morfolojik, arkeolojik ve mitolojik özelliklerin yanı sıra, dağcılık sporuna uygun rekreasyon alanları bulunmaktadır. Park: il merkezine, 23 km. uzaklıktadır. 60 metre yükseklikten başlayarak, zirveye 1517 metreye ulaşan Spil Dağı, şehir merkezine oranla, 10-15 derece daha serindir.

Mitolojide: Kybele, Niobe, Tantalos ve Pandereos ile ilgili öykülerde, Spil dağının adı geçer. Dağın eteklerinde: Tantal kalesi kalıntıları, bereket tanrıçası Kybele’nin rölyefi, Niobe ağlayan kaya ve Bizans döneminden kalma Magnesia Kalesinin kalıntıları bulunmaktadır.

Dağın en ünlü bitkisi: kümeler halinde yetişen “Spil” ya da “Manisa Lalesi” denilen lalelerdir. Osmanlı imparatorluğu döneminde, bu laleler, İstanbul’a götürülmüş ve bir döneme isim olmuşlardır.

Milli Parkın, koruma sahası olan Seyirtepe çevresinde: endemik bitki türleri, derin vadiler, kar ve rüzgarın şekillendirdiği yaşlı çam ağaçları bulunmaktadır. Bitki örtüsü yönünden zengin olan milli parkta, 600 metre yüksekliğe kadar kızılçam ve daha yukarılarda ise karaçam ve karışık olarak meşe, ardıç, çınar, ladin, defne, berberis, kuşburnu ve yaban mersini bulunuyor. Yaban hayatı bakımından da, keklik, tavşan, çakal, yaban domuzu ve birçok ötücü kuş cinsi parkta yaşayan hayvanlardır.

Park; 1995 yılında turizm merkezi olarak ilan edilir. Milli parkın asıl gelişim bölgesi olan: Atalanı Mevkiinde: dağ evleri, piknik ve oyun alanları, bir kır kahvesi ve lokanta bulunmaktadır. Burada: 24 adet dinlenme evi, kır gazinosu, kır kahvesi ve Çampınar Gazinosu bulunmaktadır. Günübirlik kullanım yanında, ziyaretçilerin At alanındaki kamp yerinde, kendi çadır ve karavanları ile kalmaları veya rezervasyon yaptırmak suretiyle dağ evlerinde konaklamaları da mümkün olmaktadır.

RUM MEHMET PAŞA BEDESTENİ

Fatih Sultan Mehmet’in komutanlarından olan Rum Mehmet Paşa tarafından, İstanbul’da yaptırılan cami ve medreseye vakıf olarak burada yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlıdır. Tek katlıdır. İçten içe: 42×10 metre ölçülerindedir. Dört yönden giriş kapısı bulunmaktadır. Dış cephelerde, 29 dükkan bulunmaktadır. Burası, günümüzde çeşitli kişiler tarafından hurda deposu olarak kullanılmaktadır.

KURŞUNLU HAN

1497 yılında, Sultan II. Beyazıd’ın eşi Hüsnüşah Sultan tarafından inşa ettirilmiştir. Alt katta, 36 oda, üst katta 38 oda bulunmaktadır. Hana bitişik 21 dükkan var.

Bina 2 katlı, açık avlulu, kareye yakın dikdörtgen planlı olarak inşa edilmiştir. Taç kapısı, batı cephesindedir. Avlunun ortasında havuz bulunmaktadır. Halen burası öğrenci yurdu olarak kullanılmaktadır.

Manisa Yunusemre tanıtımı.

Manisa Şehzadeler tanıtımı.

 

 

İstanbul Merkezefendi

zeytinburnu.genel.2
İstanbul Merkezefendi

Merkezefendi mahallesi, Zeytinburnu ilçesinin bir mahallesidir.

Mevlevihane’nin kurucusu “Merkez Efendi” dir. Kendisi: Denizli yakınlarında bir köyde doğmuştur. Birçok yeri dolaştıktan sonra Manisa merkezine yerleşmiştir. Burada öğretmenlik yaptığı yıllarda, Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Valide Sultan hastalanmış ve Şeyh Merkez Efendi, mesir macunu denen ve 41 çeşit malzemeden oluşan bir ilaç hazırlamış ve bunu kullanan Valide Sultan iyileşmiştir.

Mesir Macunu

Böylece mesir macunu denen bu ilaç büyük rağbet görmeye başlamıştır. Merkez efendi, her yıl 22 Mart tarihinde, Hafsa Valide Sultan tarafından yaptırılan camiye gider ve hazırladığı macunları, minareden, aşağıda toplanan kalabalığa atardı. Günümüzde de bu gelenek çerçevesinde İstanbul’da her yıl türbesinin yanında geleneksel “Tıp Festivali” düzenlenir.  Sümbül Efendinin müridi Merkez Efendi, pirinin kızı Rahime ile evlenmek ister. Sümbül efendi, işi zora sokmak için, 40 deve yükü altın getirmesini ister.

Merkez efendi öyle zora girmez, hemen sur dışından 40 çuval toprak doldurup, pirine getirir. Çuvallar açılınca, içinden altın çıkar. Sümbül efendi, müridinin iyice yetiştiğini anlar ve “Sen artık sur dışına çık, kendine yeni tekke kur” der ve kızını da verir. Bu yüzden, Merkez efendinin camisi ve tekkesi sur dışında Mevlevihane kapısının ilerisindedir. Bir gün Sümbül efendi, kızı ve damadını ziyarete gelir. Kızı evde ayaklarını uzatmış, ayaklarından çıkan ateşle yemek pişirmektedir. Babasına, odunları olmadığını, dervişlerin aşını ancak bu yolla pişirebildiğini anlatır.

merkez efendi camii.2
İstanbul Merkezefendi Camii

 

MERKEZ EFENDİ CAMİİ

Merkez efendi, 1514 yılında mensubu olduğu tarikatın halvet geleneğine uygun bir tekke tesis ederek, sur dışında tenha bir yere yerleşmiştir. Kuruluşunu izleyen yüzyıllar boyunca pir makamı olmamasına rağmen, Merkez efendi tekkesi, halkın Merkez Efendiyle gerek hayatta iken ve gerekse vefatın sonra büyük sevgi ve saygı göstermesi nedeniyle, İstanbul’un en önemli tasavvuf merkezlerinden biri haline gelmiştir.

Merkez efendinin ölümünden sonra: tekkenin yanına, Kanuni Sultan Süleyman’ın kız kardeşi Şah Sultan tarafından 1552-1572 yılları arasında, Merkez Efendinin isminin verildiği bir cami ve Tevhidhane yaptırılmıştır.

İlk yapıldığında büyük bir külliye olarak planlanmış, ancak külliyeye ait diğer binalar yapılmasına rağmen günümüze ulaşmamıştır.

1837 yılında, Sultan II. Mahmut tarafından tamamıyla yeniden inşa edilen cami: zarif ahşap iç döşemeleri ve perdeli mihrap bölümü, taş duvarlarla çevrelenmiştir.

1925 yılında tekkelerin kapatılmasını izleyen dönemde, cami ve Tevhidhane, sadece cami olarak kullanılmaya başlanmıştır. Cami, son olarak 1965 yılında onarım görmüştür.

 

MERKEZ EFENDİ TÜRBESİ

Merkez Efendinin vefatından sonra, kabrinin üstüne, yine Şah Sultan tarafından türbe yaptırılmıştır. Ancak ilk yapıldığı zaman ki haliyle kalmadığı, Sultan II. Mahmut döneminde duvar hizaları aynen korunarak yeniden yapıldığı bilinmektedir.

Avlunun içerisinde, türbe duvarına iliştirilmiş mermer bir levha vardır. Büyük harflerle, Latin alfabesiyle ve Türkçe olarak şöyle yazılmıştır. “Kanuni Sultan Süleyman ile harbe girmiş gazilerden ve zamanın en ileri hekimlerinden Musa Muslihiddin Merkez Efendi, Halveti tarikatının Sünbüli kolunu kuran, din ve tasavvuf alimlerinin emsalsizlerinden Koca Mustafa Paşa Tekkesi Şeyhi Sünbil Sinan Efendinin Halifesi, büyük mürşidin vefatı ile yerine şeyh olmuştur.”

Türbede: Merkez Efendi aile fertleri ve tekkede postnişinlik yapan birkaç şeyhin sandukası bulunmaktadır. Burası İstanbul şehrinin en fazla ziyaretçi çeken yerlerinden biridir. Özellikle kandil geceleri ve Ramazan ayında kalabalıktır.

merkez efendi çilehanesi.2
İstanbul Merkezefendi Çilehanesi

MERKEZ EFENDİ ÇİLEHANESİ

Türbenin hemen arkasındaki çilehanenin zemini, avludan 7 metre aşağıdadır ve 15-20 basamaklı bir merdivenle inilir. Burası: 30 metrelik bir kuyu üzerine oturtulmuş, küçük bir kapısı ve penceresi dışında hiçbir donanımı olmayan bir barakadır.

MERKEZ EFENDİ HAMAMI

Hamam çıkmazı sokağının köşesindedir. Merkez Efendi külliyesinin bir parçası olarak yaptırılan hamam, Mimar Sinan yapımıdır. Hamam, başlangıçta çifte hamam olarak yapılmıştır. Ancak kadınlar için ayrılan kısım, özgün haliyle günümüze ulaşmamıştır. Hamam: İstanbul’daki benzeri hamamlardan farklı olarak: “Dolaplı” denen türben bir kuyuya sahip olmasıdır.

balıklı.kilisesi.1
İstanbul Merkezefendi Balıklı Kilisesi

 

BALIKLI KİLİSESİ

Merkezefendi mahallesindedir.

Kuzeyinde Balıklı caddesi batısında ise Seyitnizam Caddesi vardır.

Asıl ismi “Panagia Pege” olan kilise, Panagia Topkapı, Meryem Ana Kilisesi ve Zoodohos Peye kilisesi olarak da bilinmektedir.

Kilise, 5’nci yüzyılın ikinci yarısında, İmparator I. Leo tarafından yaptırılmıştır. Bir başka Bizans imparatoru olan I. İustianos ise kiliseyi onarttırmış ve genişletmiştir. Kilisenin kitabelerinde, Patrik I. Konstantinos döneminde, 1834 yılında inşa edildiği, Sultan II. Mahmut’un 1833 tarihli fermanıyla yenilenip 1835 yılında açıldığı ve son olarak 1933 tarihinde tamirat gördüğü kayıtlıdır. Fetihten sonra günümüze kadar olan süreçte, İstanbul’da ölen 268 patrikten, 20 tanesi burada yatmaktadır.

balıklı ayazması.2
İstanbul Merkezefendi Balıklı Ayazması

BALIKLI AYAZMASI

Balıklı Rum kilisesinin içindedir.

Balıklı Rum kilisesiyle birlikte aynı anda yapılan ve 5’nci yüzyıla ait olan Balıklı Ayazması, dönem dönem birçok onarımdan geçmiştir. İlk yenileme: İmparator I. Justinianos zamanında yapılmış ve hatta Ayasofya’nın yapımından arta kalan malzemeler ile onartırılmıştır. İmparator bu ayazmadaki suyun bir derdine derman olduğuna inanmıştır. Üstelik yanına yine bu malzemelerden bir şapel yapılmıştır.      İstanbul’un fethinden sonra bir süre bakımsız kalan ayazma, 1727 yılında Derkos Metropoliti Nikodimos tarafından, Sultan III. Ahmet’ten izin alınarak onarılmıştır. 18’nci yüzyıldan sonra havuzdaki balıklardan dolayı, Müslümanlar burayı “Balıklı Ayazma” olarak isimlendirirler.

abdülbaki paşa.1
İstanbul Merkezefendi Abdülbaki Paşa Kütüphanesi-Nevhane

 

ABDÜLBAKİ PAŞA KÜTÜPHANESİ-NEVHANE

Yapı: Abdülbaki Paşa tarafından, Sedefkar Mehmet Ağa’ya inşa ettirilmiştir. Yaptırma amacı “Darülkurra” yani “Kuran-ı Kerim eğitimi verilen yer” olarak bilinmektedir. Mimar Sedefkar Mehmet Ağa’dır. İnşa tarihi, girişin üstündeki mermer levhaya göre 1608 yılıdır.

Burada: biri büyük, ikisi küçük toplam üç mezar vardır.

Büyük mezarın banisi: bir dönem Maraş valiliği yapmış ve 3 padişah döneminde, üç ayrı kere defterdarlık yapmış Defterdar Abdulbaki Paşadır. Abdülbaki Paşa: kendisine türbe yaptırmayı planlarken, çok şatafatlı olduğunu görünce yapıyı Darülkurra’ya dönüştürmüştür.

Diğer iki küçük mezardan birisi: Sultanahmet Cami kürsü Şeyhi Mehmet Efendiye aittir.

Yapı bir dönem: Sıbyan mektebi, daha sonra ise depo olarak kullanılmıştır. 1970’li yıllarda Abdülbaki Paşa Çocuk Kütüphanesi olarak da faaliyet gösterir. Daha sonra kaderine terk edilen yapı, 2007 yılı Haziran ayında, İstanbul Valiliğinden alınan fon ile aslına uygun olarak restore edilmiştir. İlçedeki kültür faaliyetlerinde kullanılmak amacıyla “Nağmedar” ismiyle hizmete açılan bina, günümüzde nezih bir mekandır. Burayı ziyaret ederseniz, kubbeli tavanı süsleyen paneli görün.

Yapı: klasik Osmanlı üslubundadır. Kare planlı ve kubbelidir. Duvarlar kesme küfeki taşıyla örülmüştür. Kuzey duvarının eksenindeki basık kemerli kapısıyla, alt sırayı oluşturan dikdörtgen pencereleri mermer sövelerle çevrilidir.

Zeytinburnu tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.