Elazığ

elazığ.çayda çıra.1
Elazığ

Elazığ: Yaşamımın; en güzel dört yılının geçtiği ve daha sonraki dönemlerde  de; iki kez gittiğim bu muhteşem kenti ve buradaki anılarımı; sevgi, saygı ve hasretle anıyorum. İyi ki; Elazığ’da bulunmuşum, bu güzel kenti yaşamışım, inanın sizler de; herhangi bir fırsat bulduğunuzda; bu güzel kenti mutlaka ziyaret edin; sokaklarında, caddelerinde özgürce, korkusuzca dolaşın, güzelliklerini keşfedin. Çünkü: burada, sizleri bekleyen, binlerce yıllık bir tarihi süreç var. Özellikle: Harput’ta.

elazığ.ulaşım.kömürhan köprüüs.1
Elazığ

ULAŞIM

Kara yolu bağlantısı: Ankara-Kayseri-Malatya üzerinden Elazığ’a ulaşır ve devam ederek, Tunceli-Erzurum istikametine yönelir. Elazığ’a ilk gittiğim yıl olan: 1985 yılında: Malatya-Elazığ arasındaki yolda; baraj gölünün üzerinden geçen köprü çok eskiydi. Ayrıca: yalnızca tek bir aracın geçmesine uygundu.

Yani: köprünün bir başından bir araç köprüye girince, diğer yandaki araçlar, bu aracın köprüyü geçmesini bekliyorlardı. Ayrıca: o köprüden geçerken, şu anda yapılan köprüye baktığımızda; başımızı, alenen yukarı kaldırmak zorunda kalıyorduk. Yani: yeni yapılan yani şu an kullanılan köprü: o kadar yüksekte idi. Evet: daha sonra Elazığ’a gidişlerimizde; yeni ve modern, yani bugün kullanılan köprüyü kullandık.

Elazığ’ın bazı merkezlere kara yolu uzaklıkları şöyle: Elazığ-Malatya arası uzaklık: 101 km. Elazığ-Bingöl arası uzaklık: 144 km. Elazığ-Kayseri arası uzaklık: 455 km. Elazığ-Ankara arası uzaklık: 770 km. Elazığ-İstanbul arası uzaklık: 1221 km. Elazığ-İzmir arası uzaklık: 1320 km. Elazığ-Trabzon arası uzaklık: 507 km.  Elazığ-Diyarbakır arası uzaklık: 151 km. dir.

elazığ.havaalanı.1
Elazığ

Evet, Elazığ’a hava yolu ulaşımı da var. Mevcut meydanda, özel aydınlatma sistemi bulunduğundan: gece uçuşları da mümkün. Hava alanının şehir merkezine uzaklığı ise: 12 km. Ulaşım: otobüs ve taksilerle sağlanıyor. Hava alanında: otopark, kafeterya ve bekleme salonları bulunuyor.

Elazığ’a tren yolu ile de ulaşmak mümkün. 1998 yılından bu yana; Ankara-Elazığ arasında, mavi tren seferleri var. Yani: sonuç olarak: Elazığ’a ulaşmanın birçok yolu var. Ulaşım sorunu olmayan bir kentimiz.

elazığ.tarih.1
Elazığ

TARİHİ

Mevcut kaynaklara göre: Harput’un en eski sakinleri, MÖ.2000 yılında buraya yerleşen Hurrilerdir.

Daha sonra: Hitit hakimiyeti görülür. Sonra: Urartular. Harput kalesi: Urartu izlerini taşımaktadır.  Kalede: kaya içine oyulmuş merdivenler, tünel ve hücrelerle su yolu bulunduğu tespit edilmiştir. Yani: sonuç olarak, Harput: en az 4000 yıllık bir maziye sahiptir.

Harput isminin ilk hecesi olan “Har”: kaya anlamına gelir. Son hecesi olan “Put” ise: kale anlamına gelir. Yani: Harput: Taş kale anlamını taşımaktadır.

MS. 1’nci yüzyıldan 3.yüzyıla kadar: Harput’ta Romalılar görülür. 7. yüzyılın ortalarında: Bizans hakimiyeti görülüyor. Ancak: 7. yüzyılın ortalarına doğru: Harput ve çevresinde, Araplar görülür. Bu şekilde başlayan Arap hakimiyeti: 10. yüzyıl ortalarına kadar sürer.

Gerek Romalılar ve gerekse Araplar döneminden kalma, herhangi bir eser görülmez. 10. yüzyılda, Harput, yine Bizanslıların hakimiyetine geçer. Bizans tarihinde, Harput: “Harpote” diye geçer. Harput’taki Bizans hakimiyeti: 11. yüzyılın sonuna kadar sürer.

1076 yılındaki Malazgirt Savaşından sonra: yörede Büyük Selçuklu Devletine bağlı olarak: 1085 yılında; Çubuk Bey idaresinde “Çubukoğulları Beyliği” kurulur. Ancak: bu beyliğin ömrü uzun sürmez. 1110 yılında: Artuklular, Harput ve yöresini ele geçirerek, bölgede “Artukoğulları” dönemini başlatırlar. Artuklu hakimiyeti: 1234 yılına kadar sürer. Artuklu hükümdarlarından Fahreddin Karaaslan’ın:  Harput tarihinde unutulmaz yeri ve eserleri vardır. (özellikle: Ulu cami)

1230 yılında, Harput, Moğolların eline geçer. 1234 yılından sonra ise: bölge, Selçuklu Türklerinin egemenliğine girer. Bu devirde: Harput; bir subaşı tarafından idare edilir ve bu devirde: Arap Baba türbe ve mescidi yapılır ve günümüze kadar gelir.

1366 yılında: Dulkadirli Halil Bey, şehri ele geçirir. 1465 yılında, ise bu sefer Akkoyunlular görülür. Bu dönemden: günümüze gelen eser: Sare (Saray) Hatun camisidir.

1515 yılındaki Çaldıran savaşından sonra; Harput, Osmanlıların hakimiyetine girer. Harput’un nüfusu: tarihi süreç içinde, sürekli artar. 17. yüzyılda ise, Celali isyanları sırasında, nüfus azalmaya başlar. 19. yüzyılda nüfus yine artmaya başlar. Osmanlı hakimiyeti döneminde: Harput: Basra ve Bağdat’tan, Diyarbakır’a gelip, Malatya ve Sivas istikametlerine devam eden ticaret yolu üzerinde bulunuyordu. Bu yol: aynı zamanda, askeri amaçlar içinde kullanılıyordu.

Bu kervan yolları: Harput için, önemli gelir kaynağı idi. Harput: aynı zamanda, çevresinin sanayi merkezi konumunda idi. Özellikle: dericilik, demircilik ve bakırcılık çok gelişmişti. Ancak: yerleşmeye elverişli olmaması, tabiat şartlarının zorluğu ve iaşe teminindeki güçlükler: Harput’un  daha fazla gelişmesini önledi. 1834 yılından itibaren: şehir merkezi, Harput’tan, ovaya taşınmıştır. Bu taşınılan yerde: aynı yıl, hastane, kışla ve cephane binaları yaptırılır.

Evet: tarihi süreç içinde: 19. yüzyılın ikinci yarısında ve 20. yüzyılın başlarında: Harput’ta yerleşik Ermeniler arasında Protestanlığı yaymaya çalışan Amerikalı misyonerler: Harput’a yerleşirler ve 1876 yılında, bir de “Kolej” açarlar. Ancak: I.  Dünya Savaşı çıkınca; şehrin Ermeni nüfusu başka yerlere göç eder ve Harput’ta yerleşik Müslümanların çoğu da; ovadaki yerleşim yeri olan “Mamuretulaziz”e göç ederler. Böylece: Harput, bir harabe şehir haline gelir.

Sultan Abdulaziz’in : tahta çıkışının 5. yılında, 1867 yılında; valinin teklifiyle, buraya “Mamurat al-aziz” adını verilir. Fakat: bu ismin telaffuzu güç olduğundan, halk arasında, şehrin adı, kısaca “Elaziz” olarak söylenegelir. 1937 yılında: Ulu Önder Atatürk’ün ili ziyareti sırasında: şehir “Elazığ” ismini alır.

elazığ.genel.1
Elazığ

ELAZIĞ GEZİ PLANI

Elazığ şehrinde: gezinize, Harput’tan başlamalısınız. Şehir içinde, birçok yerden görülen Harput tepesi; şehir merkezine, yaklaşık 10-15 dakika uzaklıkta, bir rampa tırmanarak çıkılıyor, ancak yol gayet güzel. Harput’a çıktığınızda: tüm şehir hani derler ya, ayaklar altında.

Harput’ta: tarihi yerleri gezin. Yorulduğunuzda ise: çay bahçelerinde oturup, şehri ve hatta sis-pus olmayan bir havada Keban Barajını dahi görerek; çayınızı yudumlayın. Harput: ilginç bir yer. Her köşesinde yatır-türbe göreceksiniz. Derler ki: “Harput’ta 49 tane, kutsal insan türbesi/yatırı varmış. Bunların sayısı: 50 olsa, Harput, kutsal yer olarak kabul edilecekmiş.”

Evet: Harput’ta gezin. Sonra: şehir merkezine inin. Şehir merkezindeki caddelerde, sokaklarda dolaşın. Merkezdeki cadde: şehri bir baştan, bir başa geçer, yürüyerek bu caddeyi keşfedin. İzzet Paşa Camisi: gezinizin tam merkezi konumunda olacaktır.

Merkez meydanda: cadde üzerindeki mevcut pasajları, çarşıları gezin. Kesinlikle: Elazığ’da, huzurlu ve hoşunuza gidecek bir gezi yapacaksınız.

Şehir dışına da mutlaka zaman ayırın. Özellikle: Hazar gölü kıyısındaki tesislere, restoranlara gidin. Zamanınız olursa, cip barajına da gidebilirsiniz. Keban barajını anlattım, ancak: Keban barajına, baraj gölü ve set bölümlerine girmeniz mümkün değil. Çünkü: ziyarete yasak, güvenlik tedbirleri nedeniyle kapalı. Yalnızca: setin ön bölümünü görebilirsiniz. Belki de; suların tahliyesine şahit olabilirsiniz. Muhteşem ve korkunç bir görüntü.

elazığ.genel.2
Elazığ

GENEL

Şehrin, denizden yüksekliği: 1067 metredir. Coğrafi konumu itibarıyla, Doğu Anadolu bölgesini, batıya bağlayan yolların kavşak noktasında bulunuyor.

İl sınırları içinde: en önemli akarsu: Fırat ve kollarıdır. Ayrıca: 86 km. karelik büyüklüğü ile, Hazar gölü var. Gölü: aşağıda daha ayrıntılı olarak anlatacağım. İl merkezine: 30 km. uzaklıkta. Ayrıca: il sınırları içinde: Keban, Karakaya, Kralkızı ve Özlüce gibi önemli baraj gölleri bulunuyor. Geçmişte karasal iklimin hüküm sürdüğü şehirde, bu baraj gölleri nedeniyle, artık ılımın bir iklim görülmektedir.

Elazığ yöresinde, belki de en çok duyacağınız yöresel isimlerin başında: Gakkoş gelir. Hatta: futbol maçlarının yapıldığı stadyumda, binlerce kişi, Elazığ spor oyuncularını coşturmak için “Gakkoşlar” diye tempo tutarlar. Evet: Gakkoş: Elazığ yöresinde, delikanlıya bu isim verilir.

Harput: halk musikisinin beşiğidir. Harput ve çevresinde: Anadolu’nun hiç bir bölgesinde olmayan, Orta Asya’dan gelme, en eski bestelere rastlandığı gibi, ayrıca bir makam tertibi de vardır.

Bu tertip :”Peşrev”den sonra, gazel (ağır hava), arkasından ağır türküler, bu türkünün şevkiyle, arada söylenen yüksek hava ve bu yüksek havanın arkasından gelen oynak türküler, yerli deyimle “şikiltimlar” olmak üzere, bir düzene bağlıdır. Harput musikisinde, içli bir ibadetin coşkunluğu hissedilir.

Harput’ta: 19. yüzyılda varlığı bilinen: Sıbyan mektepleri, Rüşdiyeler, Amerikan, İngiliz, Fransız ve Alman kolejleri: bugün tamamen ortadan kalkmış bulunmaktadırlar.

Yıllarca: Müslüman, Ermeniler ve Süryanilerin iç içe yaşadıkları Harput’ta: kültürel etkileşim o kadar fazla olmuştur ki, bu kültürler, Harput kültürüne katkı sağladığı gibi, Harput’ta, bu milletlerin kültürlerine çok şeyler katmıştır.

Nüfusu: Osmanlının son dönemlerinde, beşyüzbinlerle ifade edilen Harput: Sultan II. Mahmut döneminde, bugünkü Elazığ’ın bulunduğu yere nakledilince, hızla önemini kaybetmeye başlamıştır. Kent; hızla nüfus kaybederken, geride kalan eserler ve evler de, bakımsızlığın etkisiyle yıkılmaya başlamıştır.

elazığ.çayda çıra heykeli.1
Elazığ Çayda Çıra Oyunu (Mumlu Dans) ve Kürsübaşı

ÇAYDA ÇIRA OYUNU (MUMLU DANS) VE KÜRSÜBAŞI

Elazığ yöresinde oynana bu oyun: “Mumlu Dans” ismiyle, dünyaca tanınmaktadır. Oyun; orijini itibarıyla, aydınlatma amacı güdülerek ortaya çıkarılmıştır. Efsaneye göre: Hazar Gölü kenarında bir köyde, birbirini seven iki genç, gizlice buluşmaktadırlar. Erkeğin: buluşma yerine gidebilmesi için, gölü yüzerek geçmesi gerekmektedir. Buluşma, gece olduğundan, kız çıra (Dındık) yakarak, gence yerini belli etmektedir. Genç ise; ışığa doğru yüzmekte ve böylece sevgililer buluşmaktadırlar.

Bu durumu sezen kızın babası: buluşmanın yapılacağı gün, erkeğin yüzerek gölün ortasına geldiği bir sırada, çırayı söndürür ve genç sevgilinin gölde boğulmasına neden olur. Bunu fark eden kız da, kendini göle atar ve o da kaybolur, ölür. Bunun üzerine: bütün köylü toplanarak, ellerinde Çıralarla, iki sevgiliyi aramaya başlarlar. Efsaneye göre: bu olay üzerine ağıtlar yakılır, türküler söylenir ve çıra ile arama olayı oyunlaştırılarak, günümüze kadar gelir. (Bilenler belki hatırlamışlardır, Van gölünde, Akdamar Adasında da, benzer bir efsane söz konusu)

Altınova’da yapılan görkemli bir düğünde: geleneksel biçimde, çay kenarında kurulan düğün meydanında çıralar yakılmış, sofralar kurulmuş ve düğün, bütün coşkusuyla devam etmektedir. Bu sırada: ay tutulunca, evlenen gencin annesi olan Pembe Han; tabaklara çıralar, mumlar diktirip, gençlerin ellerine verir ve önde kendisi olmak üzere, yürüyerek düğün meydanına, görkemli bir şekilde girerler.

Bu buluşun mükemmelliği üzerine, aşka gelen “Zurnacı başı”; ellerindeki tabaklarla ortalığı bir anda gündüze çeviren, bu kalabalığı karşılayarak, gelenlerin ayak hareketlerine uygun bir müzik çalar. Kendisine eşlik eden, 40 davul-zurna da, ortalığı inletmeye başlar ve böylece “Çayda Çıra” oyununun melodisi ortaya çıkmış olur. Bu olay: geleneksel hal alır ve çayda çıra oyunu, günümüze kadar oynana gelir. Oyunun aracı: çift tabak ve içerisindeki üç mumdan ibarettir.

Kız-erkek karma oynanan bu oyun ayrı ayrı da oynanabilir. Oyunun 200-300 yıllık bir mazisi olduğu söylenir. Oyun: Elazığ’ın her tarafında bilinir ve oynanır. Hatta, son zamanlarda, Elazığ dışına taşarak, Malatya ve Diyarbakır’da da çeşitli şekillerde oynanmaya başlamıştır.

kamp.1
Elazığ

KAMP-KARAVAN TURİZMİ

Elazığ yöresinde: gerek yakın çevrenin ve gerekse Elazığ insanının yaşadığı bir güzellik var. Gerek çadır ve gerekse karavanlar ile; tatil yapmak.

Sivrice ilçesinde, Hazar gölü kıyısında: Turizm Bakanlığından belgeli Tur-Pol isimli turistik bir tesis var. Burada: 300 araç, 200 çadır, 50 karavan kapasitesi bulunuyor. Yine: Hazar gölü kıyısında: Plajköy Gazino ve Dinlenme Tesisleri bünyesindeki alanda: 20 araç kapasiteli ve çok sayıda çadır kurmaya elverişli kamp yeri bulunuyor.

Özellikle: Hazar gölü kıyısında bulunan bu kamp yerlerinde: Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında çadır kurarak tatil yapanların sayısı çok fazla, ilginizi çekerse düşünebilirsiniz.

iğne oyası.1

İĞNE OYACILIĞI

Elazığ’da: iğne oyası yapımı son derece yaygındır. Helen hemen her Elazığlı genç kız ve kadın: iğne oyası yapar. Çeyiz sandıkları: iğne ile yapılmış, oyalı yazma ve çeşitli motiflerle bezenmiş, süs eşyaları ile doludur. İğne ile yapılan bu eserler: gerçekten son derece zarif olup, Anadolu’da hakim olan en canlı, göz alıcı renkler ve motiflerle süslenir.

El emeği, göz nuru ve onu işleyen insanlarımızın duyguları ile oluşan, birer küçük sanat abidesi durumunda bulunan eserler: günümüzde de yaygın olarak yapılmaktadır.

Elazığ’da: oyalı yazmalara verilen isimlerden bazıları şunlardır: Harput Gülü, Hercai Menekşe, Aluç Yaprağı, Çarkı Felek, Leylak Oya, İğde Çiçeği, Berber Aynası, Limon Çiçeği.

elazığ.fırat üniversiteis.1
Elazığ Fırat Üniversitesi

FIRAT ÜNİVERSİTESİ

Üniversite: Rektörlük ve Mühendislik Fakültesi kampüsleri ile birlikte, 10 üniteden oluşuyor. Yerleşim olarak: şehir merkezine çok yakın bir konumdadır. Öğrenciler: ulaşım ihtiyaçlarını, yürüyerek kolaylıkla sağlayabilmelerine rağmen, şehirle ulaşımı daha çabuk sağlayan imkanlar da, öğrencilerin hizmetine sunulmuştur.

Belediyenin toplu taşım araçları: öğrencilere ulaşım hizmeti vermektedir. Yerleşim itibarıyla: büyük bir alana yayılım sağlanmıştır. Orman Bakanlığına bağlı Zafran Mesire Yeri tarafından, yerleşim bölümü ikiye bölünmüş bir kampüs görüntüsündedir. Bu yüzden: öğrencilerin iki kampüs arasında ve yurtlarına ulaşımı için; yine, servis araçları tahsis edilmiştir.

Bunların dışında: Üniversitenin kampüs alanı içinde: 2 banka şubesi, PTT hizmet binası, kafeteryalar gibi birçok sosyal tesis bulunmaktadır. Mühendislik kampüsü bitişiğinde ve şehir içinde bulunan Yüksek öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu ile Üniversiteye bağlı yurtlar dışında, Fırat Üniversitesi öğrencilerinin kalabileceği özel yurtlar da bulunmaktadır.

Sivrice Cevizlidere’de, Üniversitenin Eğitim ve Dinlenme Tesisleri var.

elazığ.yemek.cartlak kebabı.1

NE YENİR

Elazığ mutfağı, oldukça zengin yemek çeşitlerine sahiptir. 150’ye yakın yemek çeşidi vardır. Üç öğün yemeğin dışında: kuşluk yemeği ve özellikle yatsılık denilen: pestil, ceviz, orcik gibi yiyeceklerin bulunduğu sofralarda açılır.

HARPUT EKMEK TATLISI (TAŞ EKMEĞİ)

Yumurta, süt, un, tuz, yağ ve şekerden yapılır.

HARPUT KÖFTE

Yağsız kıyma, ince bulgur, yarma, yumurta, salça, tuz, baharat, maydanoz ve reyhan katılarak yapılır. İri köfte olarak da bilinir. Muhteşem bir tat, mutlaka deneyin.

İÇLİ KÖFTE

Yine, yöreye has bir yemek türü.

elazığ.harput.yemek.1

GÖMME

Kepekli un, kıyma, ceviz, tereyağı, pul biber ve tuz ile yapılır.

KADAYIF-KÜNEFE

Elazığ’da en çok beğenilen ve yapılan tatlıların başında: kadayıf gelir. Nitekim: Elazığ’da kapalı çarşıda sıra sıra kadayıfçı dükkanları vardır. Kadayıftan yapılan künefe de, geleneksel tatlılardandır.

DİLBER DUDAĞI

Evet, belki bilenleriniz vardır. Değişik şekilli, güzel bir tatlı. Elazığ yöresine has.

orcik.1

NE SATIN ALINIR

Elazığ’dan gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için satın alabileceğiniz güzel şeyler var. Bunlar: Orcik, Orcikli şeker, Dut unu, Çedene kahvesi, Buzbağ Şarabı.

Ayrıca: Bakırcılar çarşısından, bakır süs eşyaları alabilirsiniz. Ayrıca: bu bölgeye has iğne oyaları var.

ORCİK

Elazığ yöresinde yetiştirilmekte olan üzümün yan ürünlerindendir. Doğal, lezzetli ve kış gecelerinin aranılan yiyeceğidir. Ancak: yapımı oldukça zahmetli ve sabır gerektiren bir üründür.

Özellikle: Yurtbaşı, Hoş köyü ve Harput yöresinde yetiştirilmekte olan şilfoni üzümünün sıkılması sonucu elde edilen şıranın, kaynatılarak bulamaç yapılmasıyla orcik yapımı başlar.

Özenle toplanan üzümler, temiz torbalara konularak salk adı verilen ağaçtan yapılmış teknelerde sıkılarak şırası alınır. Şıra, iyice kaynatılır ve başka bir kazana alınır. Sonuçta: iplere özenle dizilmiş ve ağaç dallarına bağlanmış cevizler, hazır olan bulamaçlara batırılır. İpe dizilmiş cevizler, bulamaca bandırılarak güneşte kurumaya bırakılır. Arzu edilen kalınlığa gelinceye kadar bu işlem birkaç kez tekrarlanır. Sonrasında orcik kurumaya bırakılır. Bu, kahverengi olarak bildiğimiz orciktir.

Genelde: Ekim ve Kasım aylarında yapılan orcik, gevrek ve lezzetli olması için güneşte kendi halinde kurutulur.

Ayrıca: orciğin, padişahı olarak bilinen köpük orcik denilen ve rengi beyaz olan orcik ise, cevizlerin batırılması aşamasına kadar ki sürecin tamamlanmasının ardından, bulamaç, çırpıcılarla iyice çırpılır. Bu çırpma neticesinde, bulamaç renk değiştirerek bembeyaz köpük haline gelir. Akabinde, cevizler bu çırpılan bulamaca arzu edilen kalınlıkta oluşuncaya kadar batırılarak, köpük orcik elde edilmiş olur.

Evet, sonuç olarak, bildiğiniz cevizli sucuğa, burada orcik deniliyor.

ORCİKLİ ŞEKER

Elazığ’a has olan orcik şekeri: bilinen toz şekerin suda kaynatılarak belli bir kaynama derecesinde, özel bir şekilde yapılan işlemler sonunda, katılaşma aşamasına gelen şekerin içerisine, ceviz içinin konulması suretiyle elde ediliyor.

ÖKÜZGÖZÜ ÜZÜMÜ VE BUZBAĞ ŞARABI

Elazığ: Doğu Anadolu Bölgesinin en fazla çeşitte ve kalitede üzüm yetiştiren şehridir. Yetiştirilen üzümler: cins ve kalite bakımından çok çeşitlilik gösterir. Yöre insanı, çok sayıdaki üzüm çeşidini değişik isimlerle adlandırırlar. Ancak: özellikle yörede yetiştirilen Elazığ bağlarının hem göze hem de damağa hitap eden “öküzgözü” ve “boğazkere” üzümlerinden yapılan “Buzbağ Şarabı” Avrupa ve iç pazarda, büyük bir beğeni topluyor.

Düzenlenen yarışmalarda hemen hemen her yıl altın ve gümüş madalyalar ile ödüllendiriliyor. İl ekonomisine önemli katkılar sağlayan Şarap Fabrikası; 1996 yılında çeşitli değişiklikler yapılarak, yeniden düzenlenmiş ve bu yeniden yapılanma, şarabın ihraç ürünleri içindeki yerini geliştirmiştir.

ÇEDENE KAHVESİ

Çedene; Elazığ ve civarında yetişen bir ağaçtan toplanır. Çedene kahvesi için önemli olan Menegiç denen ağaçtır. Çitlenbik ağacı da denir. Menengiç ağacı: Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Akdeniz bölgesinin dağlık kırsal kesimlerinde ekimi yapılmadan yetişir. İki metreye kadar uzayabilen, sakız yapraklı bir küçük ağaçtır. Koyu yeşil, minik meyveler verir. Meyvesinin kabuğu hem iken kırmızı renkte olduğu halde, olgunlaştıkça yeşile dönüşür. Meyvesi kokulu ve yağlıdır. Bu meyve, yağsız kavrulur ve çıtır çıtır yenir.

Bazen de: özel yöntemlerle hazırlanarak, kahve yapılabilecek hale getirilir. Birçok hastalığa iyi geldiği söylenir. Kokusu da, çok çekicidir. Öksürüğü keser, balgamı söktürür, nefes açıcıdır, nefes darlığına iyi gelir. Antiseptik özelliği vardır. Göğsü yumuşatır, solunum yollarına faydası vardır. Ayak terlemelerini önler, yaraları tedavi eder, böbrek kumlarının dökülmesine yardımcı olur, ses tellerine iyi gelir, mide ağrılarını dindirir, mide ülserlerine şifa verir. Kabızlığı önler, bağırsakları çalıştırır, dalak için çok yararlıdır. Nefesin güzel kokmasını sağlar, vücudu kuvvetlendirir, dinçleştirir, güç verir.

GEZİLECEK YERLER

HARPUT

Sarayı ile birlikte; 22 mahallesi, 9 kilisesi, 8 camisi, 11 mescidi ve türbesi, 5 hamamı, 16 çeşmesi, 3000 civarında konutu, 1 bedesteni, 17 çarşısı olan: Alman, Amerikan, Fransız okulları ve hastaneleriyle ün salan, kolejlerinde: Osmanlıca, Ermenici ve İngilizce eğitim yapılan, hatta matbaası bulunan ve “The Harpoot News” adlı İngilizce gazetesiyle, adını dünyaya duyuran 20.000 kişilik kentten günümüze ne kaldı?

Bu sorunun cevabı çok basit: Evet: yalnızca 9 eski ev ile Vakıflara ait 19 eski yapı. Daha öncede söylediğim gibi: Harput, şehir merkezine 15-20  dakika uzaklıkta. Buradan; tüm Elazığ şehrini görmeniz mümkün. Hatta: bazen Keban baraj gölü bile görülebiliyor. Burada: özellikle, yazın sıcak günlerinde, serinlik yaşamak mümkün. Buram buram tarih kokan ve de özellikle: yabancı kolejlerin/okulların bulunması nedeniyle, bambaşka bir özellik arz eden Harput; mutlaka ilginizi çekecektir.

elazığ.harput.kale.1
Elazığ Harput Kalesi

HARPUT KALESİ

Harput’un güneydoğusunda, ovaya hakim bir yerde, kayalar üzerine yapılmıştır. Kalenin ön yüzü: yaklaşık 75-80 metre, güneyi: 150-200 metre, yanları ise: 400-450 metre uzunluğundadır. Yüksekliği: yer yer değişmektedir.

Kalenin asıl yapımı: MÖ. 900 yıllarına aittir. Urartular döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir.

Diğer bir ismi; Süt kalesidir. Bir rivayete göre: kalenin temelleri atılır. Kale duvarları yükselmeye başlar. Ancak, o yıl başlayan su kıtlığına çare bulunamaz. Aynı yıl, bu su kıtlığının aksine, hayvanların sütleri boldur. Zamanın hükümdarı emir verir. Harç için süt kullanılacaktır. Hayvanlar sağılır ve harç, süt ile karıştırılarak, kale tamamlanır.

Diğer bir efsaneye göre; kalenin pek çok dehlizi vardır. Bu dehlizlerden birinde, güzeller güzeli bir kız yaşarmış. Ancak, büyülü olduğundan, sürekli kendisi için yaptırılan bir altın köşkte uyurmuş. Yalnız, yılda bir kez uyanırmış. “Süt kalesi yıkıldı mı? Katırlar kuzuladı mı? Dere hamamının yerinde yeller esiyor mu? “ diye sorar, sonra yeniden uykuya dalarmış. Eğer bu sayılanlar gerçekleşirse: Harput yıkılacak, kıyamet kopacakmış. Bazı kişilerin: bu kızın sesini duyduğu kulaktan kulağa söylenmektedir.

Kale: iç ve dış kale olmak üzere, iki bölümden oluşuyor.

Günümüzde: Harput kalesinde, kazı çalışmaları sürdürülüyor. Özellikle: dünyaca ünlü Harput zindanı ve Osmanlı Darphanesi ortaya çıkarılmaya çalışılıyor. Darphane: özellikle, 16. yüzyılda para basmış. İstanbul dışında oluşan ilk Osmanlı darphanesi olması nedeniyle önem taşıyor. Ancak: bu darphanenin kullanılışı, daha da önceki tarihlere, yani Artuklulara kadar uzanıyor.

Artuklu hükümdarı İmadeddin Ebu Bekir’in, Harput’ta para bastırdığı biliniyor. 1516 baharında, Osmanlı hakimiyetine giren Harput’ta: Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman da para bastırmışlardır. Zaten yapılan kazılarda: İslam öncesi ve sonrası medeniyetlere ait, çok sayıda sikke bulunmuş.

Zindan denilince: Harput hem Orta Çağ’da, hem de Osmanlı döneminde, zindanı ile ünlü. Urartular tarafından su tesisi kurmak amacıyla oyulan kaya; tarih içinde zindana çevrilmiş. Tünel: 90 basamakla, yerin 30 metre altına doğru ilerliyor.

1220 yılında; Urfa Haçlı kontu ve Kudüs Haçlı kralı 2’nci Baldwin : Artuklu Beyi Belekgazi tarafından esir edilerek, bu zindana atılıyorlar. Bu zindan da: kalenin hemen girişinde, bir dehliz olarak bulunuyor. Zindanın tamamı bulunmamış. Ancak: büyük bir ihtimalle, halihazırda bulunan dehlizin sonunda: bir kapı ve sonrada dünyaca ünlü zindanın bulunacağı tahmin ediliyor.

Artukoğullarının yöreye hakim olmasından sonra, Artukoğlu Belek; 1115 yılında bu kaleyi ele geçirir.

Artukluları izleyen dönemlerde: kale birkaç kez onarılır ve yeni eklemeler yapılır. Kale üzerindeki kitabelerde: ilk onarımın ve yeni ilavelerin: Nizameddin İbrahim tarafından, 1205 yılında yapıldığı öğreniliyor.

İç ve Dış kaleden oluşan kalenin: bir bölümü: Nizameddin İbrahim döneminde: saray-köşk olarak kullanılır. Daha sonra: Dulkadiroğulları tarafından yapılan onarımlar görülür. Bunların yaptıkları onarımlarda: moloz taş kullanıldığından; bu bölümler, diğer bölümlerden ayrılmaktadır.

Kalenin girişi: doğuda ve Harput’a bakan yöndedir. Bunun dışında: kuzeyde Metris, batıda Dağ kapısı ismini taşıyan, iki ayrı kapı daha var.

Kale: dış ve iç kale olarak iki ayrı bölüme ayrılıyor. Kesme ve kaba yontma taşlardan yapılmış. İç kale: oldukça küçük bir alanda yapılmış olmasına rağmen, burada: cami, arasta, su sarnıçları ve ambarlar var. Ayrıca: Munzuroğlu Konağı, Köseoğlu Konağı da burada. Ancak: bu konaklardan hiçbiri günümüze ulaşmamış.

19. yüzyılda: bu kalenin içi: yerleşime açılmış ve burada toprak damlı, yöresel evlerde, insanlar yaşamış.

Onarımlarda: kalenin ön tarafına eklenen kibrit kutusu büyüklüğündeki parçalar, doğallığı bozmuş.

elazığ.harput.ulu cami.1
Elazığ Ulu Cami

ULU CAMİ

Artuklu hükümdarı Fahreddin Karaaslan (1156-1157) tarafından yaptırılmıştır. Anadolu’daki en eski ve en önemli yapıtlardan birisidir.

Cami: dikdörtgen planlı, dışa kapalı görünümlü olup, minaresinin eğri durumda oluşu ve tuğlaların süsleme ögesi olarak kullanılması bakımından ilgi çekicidir. Günümüzde: Kurşunlu camisinde bulunan minberi: Türk ahşap sanatının şahaserlerinden biridir.

Caminin iç  duvarları: kemerlerle birbirine bağlanmıştır.

Cami: günümüzde ibadete açıktır.

Ulu cami ile ilgili bir efsane var. Belki ilginizi çeker. Şöyle ki: Ulu caminin bahçesinde, bir kandil gecesi iki arkadaş otururken, birisi diğerine “caminin bahçesinde, mihrabın hemen önünde bulunan dut ağacının eğilip kalktığını, yani secde ettiğini” söyler. Diğer arkadaşı ise, hayretler içinde: “Ben de caminin minaresinin eğilip kalktığını gördüm” der.

İki arkadaş, korku içinde oradan uzaklaşırlar. Böylece: minare ve ağacın sırları ortaya çıkmış olur. O günden beri, ağaç ve minare, secde edercesine eğik dururlar. Hatta: minare, birkaç kez onarılarak düzeltilmiş, ancak tekrar eğilmiştir. Bugün, hala Ulucami’ye gittiğinizde, eğik minareyi ve ağacı görebilirsiniz.

elazığ.harput.sarahatun camisi.1
Elazığ Sarahatun (Sarayhatun) Camisi

SARAHATUN (SARAYHATUN) CAMİSİ

Cami: bir külliye halinde inşa edilmesine rağmen, günümüze yalnızca cami kalabilmiştir. Akkoyunlu devrine aittir. Akkoyunlu hükümdarı Bahadır Han (Uzun Hasan) annesi Sara Hatun tarafından, 1465 yılında yaptırılmıştır. 1843 yılında yapılan oranım ile, bu günkü şeklini almıştır.

Cami: kare planlıdır. Orta kısmının üzeri, dört kalın sütuna dayanan kubbe ile, kenarları ise tonozla örtülüdür.
Mihrap: sade bir iniş halindedir. Minberi: taş işçiliğinin güzel örneklerindendir. Minaresi: iki renk kesme taştan yapılmıştır. Zarif işçiliği dikkat çekicidir.

elazığ.harput.kurşunlu camisi.1
Elazığ Kurşunlu Camisi

KURŞUNLU CAMİSİ

Eski Hükümet konağının batısındadır. Harput’ta Osmanlı dönemi camilerinin en güzel örneklerindendir. 1738-1739 yılları arasında yapılmıştır.

Cami: kare planlıdır. Üzeri büyük bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe kasnağında, dört penceresi vardır ve mihrabı: sade bir niş biçimindedir. Son cemaat mahalli: üç kubbelidir. Kubbelerin üzeri: kurşunla kaplıdır. Harim kapısı: yonca yaprağı şeklindedir. Ulu camiye ait olan ve burada muhafaza edilen minber: Sultan 4. Murat tarafından hediye edilmiş olup, ağaç oyma sanatının en güzel örneklerinden biridir.

elazığ.harput.arap baba türbesi.1
Elazığ Arap Baba Türbe ve Mescidi

ARAP BABA TÜRBE VE MESCİDİ

Selçuklu Sultanlarından III. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında; 678 yılında; Yusuf Bin Arap Şah Bin Şaban tarafından yapılmıştır.

Minaresi: dıştan türbe ile mescidin tak orta kısma gelen bölümüne yapılmıştır. Kapısı: mescidin içindendir.
Kaidesi: alttan beş sıra taş üstünde, alçı ve sıva içi görülen ve hemen hiçbir Selçuklu Mescidinde bulunmayan, emsalsiz sırça bordürlüdür. Mescit: kare planlıdır. Selçuk üçgenleri ile, kubbeye geçilir. Kubbe içinin kornişleri çinilidir. Korniş ve çinileri düzenleyen mihrabın üst kısım: beş dişlidir. Büyük kemeri vardır.

Türbenin alt kısmında ise: yüzyıllara rağmen bozulmamış naaşı ile, Arap Baba türbesi var. Halk arasında: “Arap Baba” diye anılıyor. Arap Babanın çürümemiş cesedinden dolayı, Türkiye’de olduğu kadar, yurt dışında da ünü yaygındır. Türbe içinde, üzeri yeşil kumaşla örtülü camdan bir sanduka içinde bulunan Arap Baba, çürümemiş cesedi ve kesik başı ile büyük ilgi toplamaktadır. Çürümemiş cesedi görmek isteyen ziyaretçilere: sandukanın örtüsü açılarak gösterilmektedir.

Hakkında çeşitli rivayetler var. Bunlardan en çok anlatılanı şöyledir: “ Harput ve yöresinde, bir yıl yağmur yağmaz. Kuraklık ve ardından kıtlık kapıya dayanır. Halk perişandır. Alacalı Mescidi yanındaki bir evde: Selvi adında, yaşlı bir kadın, rüyasında: Arap Babanın başı kesilip te, bir dereye atılırsa, yağmur yağacağını görür. Yaşlı kadın, önceleri buna pek bir anlam veremez. Ancak: aynı rüyayı, 3 gece üst üste görünce karar verir ve bir gece Arap Babanın cesedinin başını gövdesinden ayırır ve kesik başı dereye atar.

Evet, gerçekten yağmur yağmaya başlar. Ama ne yağmur. Yağmur değil, adeta tufan, dereler coşar ve her yanı sel basar ve bir türlü dinmek bilmez. Yağmuru dört gözle bekleyen insanlar, bu sefer de, bu felaket karşısında perişan olurlar. Selvi kadın: rüyasında, Arap Babanın kesilen başı yerine konursa, yağmurun duracağını görür. Kesilen başı ararlar ve bulurlar, yerine koyarlar, yağmur durur.

Harputlular, bu olay üzerine, Selvi kadının korkunç bir hastalığa yakalanarak, günlerce ızdırab çektiğini ve sonra da öldüğünü söylerler.

Arap Baba ile ilgili başka rivayetler de var. Sözüm ona: bu zat, beyaz tenli imiş, ama ceset bozulmayınca, zamanın Amerikan kolejli bilim adamları, cesede iğne batırmışlar, iğne batırılan yerden kan çıkmış ancak ceset bunun üzerine kararmış. Şaşırıyorsunuz, tahmin ediyorum, ama bunlar söylentiler. Sonuçta: orada, biraz öncede söylediğim gibi; herhangi bir kimyasal mumyalama işlemi yapılmamış, ancak yine de bozulmamış ve mumyalaşmış bir naaş var. Bilimsel olarak da bunun izahı mümkün değil.

elazığ.harput.fetih ahmet baba türbesi.1
Elazığ Fetih Ahmet Baba Türbesi

FETİH AHMET BABA TÜRBESİ

Harput’a 2 km. uzaklıkta olup, kaya üzerine inşa edilmiştir. Türbenin yanında mescit bulunmaktadır. Çevresindeki bahçeler: mesire yeri olarak kullanılır.
Türbe: altıgen planlı, üst kısmı sonradan yapılmış, yalnız cenazelik kısmı mevcuttur. İçinde: büyük bir sanduka bulunmaktadır. Burada: adak kurbanları da kesilmektedir. Her zaman ziyaretçiler tarafından büyük ilgi görmektedir.

elazığ.harput.mansur baba türbesi.1
Elazığ Mansur Baba Türbesi

MANSUR BABA TÜRBESİ

Harput’ta, kaleye giden yolun solundadır. Artukoğulları dönemine aittir. Sekizgen planlıdır. Kesme taşlardan yapılmıştır. İki katlı anıtsal bir yapı olduğu bilinen türbenin üst örtü sistemi: sonradan yapılmıştır. İçerisinde: Mansur Baba, zevcesi, oğlu ve kızına ait olduğu bilinen, dört sanduka vardır.

HARPUT MÜZESİ

Eski Belediye Binasının karşısında. Yöresel el sanatları ve Etnoğrafik malzemeler var. Ayrıca: Harput’ta bulunan çeşitli yapılara ait kimi kitabeler de, müzede koruma altına alınmıştır.

Müzede: Selçuklu, Artuklu, Dulkadiroğlu ve Osmanlı dönemine ait, Elazığ’ın ünlü bakır eserleri, çeşitli araç ve gereçler, ateşli ve kesici silahlar bulunmaktadır. Bunların yanı sıra: Harput’a ait özel Çolle denilen giysiler, Osmanlı subay kıyafetleri, taş mühürler, cam lambalar ve yazma eserler de sergilenmektedir.

elazığ.harput.belek gazi anıtı.1
Elazığ Belek Gazi Anıtı

BELEK GAZİ ANITI

1964 yılında, Elazığlı heykeltıraş Nurettin Orhan tarafından yapılmıştır. Belekgazi Parkı içinde bulunan anıt: Oğuzların Kayı boylarından ve Sultan Alparslan’ın kumandanlarından olan, Artuk Bey’in torunu Belek Gazi’ye aittir. Belek (Balak) Gazi: Artukoğulları devrinde, Harput’un yetiştirdiği en ünlü Türk Fatihidir.

Onun en önemli hizmeti: haçlı seferleri sırasında görülmüştür. Selahattin Eyyübi ile mukayese edenler bile olmuştur. Anıt boyutları itibarı ile; çok uzaklardan olmasa da, Elazığ şehrinde, Harput çıkışında görülebiliyor.

ÇUBUK BEY ANITI

Çubuk Bey: 1085 yılında, Harput’u ele geçirmiş ve Çubukoğulları Beyliğini kurmuştur. Türkler tarafından alınmasına kadar, yalnızca müstahkem bir kale hüviyetinde kalan Harput, Türklerle beraber, büyüyen bir şehir haline gelmiştir.

Çubuk Bey anıtı: Harput’ta, Ulu Cami avlusundadır. Heykeltıraş Nurettin Orhan tarafından yapılmıştır. Harput’un ilk Türk hakimi Çubuk Bey’i kompoze etmesi nedeniyle, Harput’u ziyaret edenler tarafından ilgiyle izlenmektedir.

elazığ.harput.dabakhane suyu.2
Elazığ Harput Dabakhane Suyu


HARPUT DABAKHANE SUYU

Kalenin kuzeyindeki dere içindedir. Dabakhanede, 3 kurna vardır ve bunlar birbiriyle bağlantılıdır. Kurnalar içinden akan su: sıcaklığı 50 derece olan, renksiz, kokusuz, berrak ve içilebilecek niteliktedir. Suyun içinde: sodyum, potasyum, karbonat, sülfat, klorür, iyodür, amonyak, nitrat ve nitrit bulunur. Bu suyun: bağırsak, karaciğer hastalıkları ve ruhi depresyona iyi geldiği söylenmektedir.

buzluk.1
Elazığ Buzluk Mağarası

BUZLUK MAĞARASI

Harput beldesinin kuzeydoğusunda, Elazığ’a 12 km. Uzaklıktadır. Keban Baraj Gölünün seyir tepesi konumundadır.
Mağaranın kuruluş tarihinin Urartulara kadar uzandığı tahmin ediliyor. Bölgede meydana gelen büyük bir çöküntü ile çevresinde bulunan kayaların üst üste yığılmasıyla oluştuğu sanılan mağaranın bulunduğu yer; ağaçlandırılmaya elverişlidir. Jeomorfolojik yapısı nedeniyle, burada gerçekleşen klimatolojik şartlar ve hava sirkülasyonu özelliğinden dolayı: yaz ayları, mağaranın içinde, doğal olarak tabakalar, sarkıt ve dikitler halinde, hatta bazı kısımlarda bal peteğini andıran buz tabakaları oluşuyor. Bu buzların, bazı hastalıkların tedavisinde kullanıldığı söyleniyor. Kış aylarında ise, tam tersine içerisinde sıcak hava oluşuyor.

kilise.1

SÜRYANİ KADİM MERYEM ANA KİLİSESİ

MS.179 yılında yapılmıştır. Harput kalesinin doğusundadır. Zemini ve arka duvarını, Harput kalesinin üzerine yapıldığı kaya teşkil eder. Kilise: 150 metre kare büyüklüğünde ve taştan yapılmıştır. 1999 yılında, bakım ve onarım yapılarak, zemini taşla döşenmiş, iç ve dış aydınlatması yapılarak, ziyaret ve ibadete açılmıştır.

Harput kalesinin doğu kısmında, zamanında büyük bir mahalle olan Süryani Mahallesinin üst kısmında bulunuyormuş. Fakat, günümüzde mahalleden sadece küçük bir hamam kalıntısı ve kilise kalmış. Kiliseye: Dabakhane Suyuna giderken, hemen yolun sağında yer alan mermer merdivenlerden iniliyor. Merdivenlerin üst kısmında yer alan zeytin dalı ile dostluk ve barışın simgesi olan üç güvercin motifi: ilk adımda dikkatinizi çekecektir. Buraya özellikle yerleştirilen bu motif, bir zamanlar Harput’ta yaşayan toplulukların resmi gibi duruyor.

Merdivenler oldukça geniş bir alana iniyor. Bir zamanlar manastır olan kilisenin, bugün boş olan kısmında Metropolithane, okul, misafirhane ve diğer kısımlar varmış.

Kilise: Beni Bauth olarak bilinen bir manastırmış. MS. 179 yılında inşa edilmiş olan kilise, bugün 1831 yaşında. Hala belirli dönemlerde, ibadete açık bulunuyor. Ancak: resmi görevliler yok ve gerekli izinler alınmadığında, ziyaretçi girişi mümkün değil. Elazığ Süryani Kilisesi Vakıf Başkanlığından resmi izin alırsanız, kiliseyi gezebiliyorsunuz.

Kilise son onarımını: 1999 yılında geçirmiş ve 2000 yılında büyük bir ayin yapılmış. O günden bu yana, her yıl yalnızca Ağustos ayında, ayin düzenleniyormuş.

Kiliseye giriş: ana kapıdan önce, sonra eklendiği düşünülen küçük bir kapıdan yapılıyor. Dar kapıdan eğilerek içeriye girerseniz, karşınıza çıkan bu antik yapıdan etkilenmemek elde değil. Girişin hemen karşısında: Harput kralının kızına ait bir mezar var. Gayet sade bir şekilde, zeminde bulunan mezarın çevresi; belli olması için çevrilmiş. Oldukça yüksek olan üst tavan, düz olarak yapılmış. Emin kısmının, yeni yapıldığı belli olurken, duvarlardaki tahribat izleri dikkat çekiyor.

Dikdörtgen planlı olan kilisenin, doğu yönünde yer alan apsis önü, yarım kubbe ile örülmüş. Apsisin bulunduğu giriş bölümünün hemen ön kısmında: Süryanilerce “Gogulto (cilcile)” denilen, İncil sehpası ve üzerinde İncil görülüyor.

elazığ.izzet paşa camii.1
Elazığ İzzet Paşa Camisi

ŞEHİR İÇİNDE GEZİLECEK YERLER

İZZET PAŞA CAMİSİ

Elazığ çarşısının tam merkezinde bulunmaktadır. Caminin altında: kuyumcular çarşısı var. Camiyi: aslen Erzincanlı olan Hacı İzzet Paşa yaptırır. Yapım yılı: 1866. Ancak: cami, 1972 yılında yeniden inşa edilmiş ve ibadete açılarak, çarşı merkezi olarak konumlandırılmış. Cami: şu anki hali ile, herhangi bir mimari özelliği olmayan, betonarme bir cami.

Ancak: bir anlamda, Elazığ şehrinin simgesi olmuş. Evet, caminin maddi masraflarını: 1975 yılında kurulan, İzzet Paşa Vakfı karşılıyor. Vakıf, yalnızca caminin ihtiyaçlarını değil, Elazığ’ın ihtiyaçlarını da karşılıyor. Örneğin: bir Sağlık ocağı yaptırmışlar. Harput’un tepesindeki Türk Bayrağının dikilmesine de vesile olmuşlar. Bunlar: Vakfın sosyal boyutu. Vakfın kültürel boyutu da var. “Bizim Külliye” isimli bir dergi çıkarıyorlar. Dergi yayımcılığı yanında, kitap yayımcılığı da var.

elazığ.arkeoloji müzesi.1
Elazığ Arkeoloji Müzesi

ARKEOLOJİ MÜZESİ

Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi kampusü içindedir. Bina: Kültür Bakanlığına aittir. 1981 yılında, bugünkü yerine taşınmıştır. 1982 yılında ziyarete açılmıştır. Bölge müzesi konumundadır. Müzede: yaklaşık 24 bin eser sergilenmektedir.

Arkeoloji ve Etnografya Müzesi: “Arkeolojik Eserler ve Sikke Salonu, Halı-Kilim ve Etnografya Salonu” olmak üzere, iki salondan ve çeşitli eserlerin saklandığı depo bölümlerinden oluşmaktadır.

Arkeolojik Eserler ve Sikke Salonu: Burada; Keban ve Karakaya Baraj Projeleri nedeniyle yapılan: Tülin Tepe, Tepecik ören yeri, Değirmen Tepe, Haraba Höyüğü, Norşun Tepe, Ağın Kalaycık Höyüğü, Şemsiye Tepe, Yeniköy kazıları ile, Aktaş ve Yıkılgan yüzey araştırmalarında bulunmuş eserler sergileniyor.

elazığ.arkeoloji müzesi.2
Elazığ Arkeoloji Müzesi

Halı-Kilim ve Etnografik Eserler Salonu: Bölgeye ait, özgün el ürünü halı ve kilimler ile yöreye ait kültürü tanıtıcı nitelikteki Etnografik malzemeler sergileniyor.

Müze içi bu sergilerin dışında: dışta, müze girişinde, Tunceli’den toplanmış: koç ve at şeklindeki mezar taşları ile çeşitli dönemlere ait kimi taş eserler sergileniyor.

bakır
Elazığ Bakırcılar Çarşısı

BAKIRCILAR ÇARŞISI

Elazığ’ın geleneksel el sanatları arasında bulunan bakırcılık sanatı: Bakırcılar çarşısında icra edilmekte olup, bu çarşı günümüzde de var. Ancak: günümüzde, bu çarşıda bulunan dükkanların çoğunun vitrinini: fabrikasyon ve alüminyum objeler süslüyor.

Az da olsa bakırcılığın varlığı, günümüzde de sürdürülmeye çalışılıyor. Bakır mutfak eşyaları yapıldıktan sonra, mutlaka kalaylanması gerektiğinden: her bakırcı dükkanında, bir de kalay ocağı bulmak mümkün. Bakırcı dükkanlarındaki bu ocaklarda: kömür ocağı ve onu ateşleyecek körükler var. Bir zamanlar, son derece canlı olan bu ocaklar, bakırcılığın eski canlılığını kaybetmesiyle, önemini yitirmişler.

elazığ.hazar gölü.2
Elazığ Hazar Gölü

ŞEHİR DIŞINDA GEZİLECEK YERLER

elazığ.hazar gölü.1
Elazığ Hazar Gölü

HAZAR GÖLÜ

Hazar gölü hakkında bilgi vermeden önce: göl gerçekten yıllardır, Elazığ ve yöresi için bir büyük avantaj. Şöyle ki: Elazığ’dan göle ulaşmanız: en fazla yarım saat sürüyor. Yol üzerinde: zamanı geldiğinde, tahta küçük kasaları içinde satılan çileklerden satın alabiliyorsunuz. Göl kıyısında: biraz sonra sözünü edeceğim gibi; bir çok resmi kurumun tesisleri bulunuyor.

Özellikle: Askeri bir kamp yeri var ve konum olarak çok güzel bir yerde. Diğer tesisler de, kendi personeline hizmet ediyor. İnsanlar: göl kıyısında her ne kadar büyük ve uygun kumsal bulunmasa da; göle girip yüzüyorlar. Ancak: 1990 lı yıllarda: gölde; çok miktarda su yılanı bulunuyordu.

Bu kelime: belki göle karşı sempatinizi ortadan kaldıracak, ancak: bu zararsız olan canlılar; gölde, kıyıda bir taşı oynattığınızda, altından çıkıyor, bazen sabah erken saatlerinde ve akşam güneş batarken, su üzerinde, kıvrıla kıvrıla giden su yılanlarını görebiliyorsunuz. Sonuçta: zararsız bu canlılar, yine de insanların gölde serinlemesini, yüzmesini engelleyemiyor.

Evet, Hazar gölü: il merkezine, 22 km. uzaklıktadır. Elazığ-Diyarbakır kara yolundan sapılarak gidilir. Hazarbaba ve Mastar dağları arasında sıkışmış, tektonik bir göldür.

Uzunluğu: 22 km ve genişliği 5-6 km. dir. Günün her saatinde: değişik bir görüntü kazanarak, mavinin ve yeşilin tonlarını yansıtır. Suyu: berrak, sodasız ve tuzsuzdur.

Bu gölde: kendine has plajlarında her türlü su sporları yapılır ve balık avlanabilir.

Çevresinde: 25’e yakın kamu kurum ve kuruluşunun tesisi bulunmaktadır. Ayrıca: otel, motel, lokanta ve günübirlik piknik alanları, özel kuruluşlar tarafından işletilen balık evleri bulunmaktadır. Gölün kıyısında bulunan: plajlara “Mavi Bayrak” alınması için çalışmalar sürdürülmektedir.

Ayrıca: yazlık konutlar ve tatil siteleri de bulunmaktadır. Yaz ayları boyunca: nüfus yoğunluğunun arttığı gölde; 1990 yılında yapılan araştırmalarda: gölün içinde, batık bir kentin bulunduğu tespit edilmiştir. Bu durum da: göle ayrı bir gizem vermektedir.

elazığ.cip barajı.mesire yeri.1
Elazığ Cip Barajı ve Mesire Yeri

CİP BARAJI VE MESİRE YERİ

Elazığ’a 10 km. uzaklıktadır. Ağaçlandırılması ve çevre düzenlemesi:  DSİ tarafından yapılmıştır. Baraj seti üzerinde yürüyüş yapabilir ve setin diğer yanındaki piknik alanlarında; piknik yapabilirsiniz. Yöre halkı: özellikle yaz aylarında ve genellikle hafta sonları buraya rağbet eder.

Gölün maviliği ve mesire yerinin yeşilliği insanlara eşsiz bir doğa güzelliği sunar.  Baraj gölünde: olta ile balık avcılığı yapılır. Burada: otopark, çocuk parkı, çeşmeler, tuvalet, beton piknik masaları bulunmaktadır. Ayrıca: Fırat Üniversitesi Su Ürünleri Bölümüne ait, Balık Üretme Çiftliği bulunuyor.

elazığ.keban barajı.1
Elazığ Keban Barajı

KEBAN BARAJI

Keban barajı hakkında ayrıntılı bilgiler vermeden önce, barajdaki yaşamdan söz etmek istiyorum. Keban ilçesi, Elazığ şehir merkezine bayağı uzak: 47 km. Yol: virajlı ve pek rahat bir yol değil. Sonuçta: 45 dakika civarında ulaşılıyor. Keban ilçesine vardığınızda: Baraj setinin ve setin arkasındaki göl bölümüne geçmek yasak. Güvenlik tedbirleri nedeniyle yasaklanmış. Ancak: burada, göl kıyısında, hemen setin bittiği yerde: DSİ’nin güzel bir tesisi var. Ayrıca: setin, öbür yanında, yani suyun elektrik tirübünlerinden geçip, Fırat nehrine tekrar verildiği yerde; yine DSİ’nin çok güzel tesisleri bulunuyor.

Bu tesisler: barajın yapımı sırasında, görevlilerin kalması için yapılmış. Burada: misafirhane, restoran ve tek katlı, lojman tipi evler var. Ancak: barajın su tahliye kapakları açılmamış bile olsa; elektrik tiribünlerinden geçip akan suyun yarattığı gürültü; uzaktan gelen bir gök gürültüsü misali; sese alışkın olmayan biz yabancılar için; özellikle gece, ürkütücü ve korkutucu oluyor. Yani: buradaki misafirhanede kalırsanız; gece uyurken, bu sesi duymamak mümkün değil. Bu arada: bazen, üç-beş yılda bir, Fırat’ın sularının azgın dönemlerinde: baraj kapakları zaman zaman açılıyor.

Sonuçta: ortaya çıkan görüntünün tarifi imkansız, muhteşem bir görüntü. Ama: söylediğim gibi, çok nadir, malum susuzluk ve kuraklık daha egemen.

elazığ.keban barajı.2
Elazığ Keban Barajı

Son olarak: baraj elbette yalnızca Keban ilçesinde değil. Baraj gölü o kadar büyük ve uzun ki; Elazığ’da yaşayan insanlar: baraj gölünün bir çok kıyısında: gerek piknik ve gerekse balık avcılığı yaparak, barajın nimetlerinden yararlanıyorlar. Özellikle: sazan ve aynalı sazan balığı.

İlk yapıldığında: baraj gölü kıyısında: deri atölyeleri varmış ve bu atölyelerdeki temizlik nedeniyle, baraj gölü balıklarında, temizlik sorunları çıkmıştı. Daha sonra: göl kıyısındaki atölyelerin ve sanayi tesislerinin kapatılması ile; gölden, muhteşem lezzetli balıklar yakalanmaya başlanmış.

Bir ara: eski Elazığ-Tunceli kara yolunu takip ederek ilerlediğimizde; asfalt yolun; baraj göletine doğru ilerlediğini ve bir an da, gölet içine girerek kaybolduğunu gördük. Evet; şu anda, yeni yol kullanılıyor ama, eski yol, baraj göletinin içine girerek, kayboluyor.

Yapımına: 1965 yılında başlanmıştır. 1974 yılında ilk dört tirübün ve 1981 yılında da diğer dört tirübün devreye sokulmuştur. Enerji açısından, Türkiye’nin en büyük yatırımlarındandır. Kurulduğunda: Türkiye’de üretilen elektriğin, % 20’sini tek başına karşılıyordu, günümüzde ise bu oran : % 8’dir.

Türkiye’de: Atatürk Barajı gölünden sonraki, en büyük yapay göldür. Doğal göller sıralandığında: Van gölü, Tuz gölü ve Atatürk Baraj gölünden sonra, 4. sırada gelir. Baraj gölünün: Murat vadisi boyunca uzunluğu: 125 km. dir.

Genişliği: yer yer değişmektedir. Elektrik üretiminin yanı sıra, balık üretimi ve avcılığı da yapılmaktadır. Özellikle: üzerinden 3 ilçeye feribotla geçiş veren gölün iskelelerinde ve Elazığ-Bingöl kara yolu üzerindeki sahilde, çok sayıda balık restoranları bulunmaktadır.

Barajın üzerine kurulduğu Fırat nehri: yılın, muhtelif zamanlarında, çok farklı bir akım düzenine sahiptir. Ortalama geçen su miktarı: saniyede 635 metre küptür. Nehrin bir yıl içinde geçirdiği suyun: % 70’i kar erime mevsiminde, yani Mart ve Haziran aylarında geçer.

Keban barajı: yapıldığında, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun ilerlemesine: sosyal ve ekonomik gelişmesinde büyük rol oynamıştır.

Barajın sol sahili tabir edilen kısmında, bir çöküntü meydana gelmiş olup, sızan sular, Keban ilçesinin doğu kısmında, bir yerden çıkmakta ve buraya, halk tarafından “Çırçır Şelalesi” denilmektedir.

Malatya tanıtımı.

Bingöl tanıtımı.

Diyarbakır tanıtımı.

 

Eskişehir

Eskişehir

Sık sık gittiğim bu güzel şehir hakkındaki, ayrıntılı gezi yazısı aşağıdadır. Gerek turlarla ve gerekse kendi başınıza gittiğinizde, umarım size yardımcı olur.

Eskişehir tam Anadolu’nun ortasında bir kentimiz. Bu nedenle; çoğu şehre yakın. Ankara’ya; 233 km., Bursa’ya: 149 km. ve İstanbul’a ise; 330 km. Ayrıca; özellikle, Ankara ile arasında olan yol; otoban olmasa da, gayet güzel. İki gidiş, iki geliş olmak üzere, dört şerit. Yani: Ankara’dan özel aracınız ile yola çıktığınızda, muhtemelen 2 saat 15 dakika sonra Eskişehir’de olabilirsiniz. Ankara ile Sivrihisar arasındaki yol her ne kadar biraz yoğun olsa da, Sivrihisar ile Eskişehir arasındaki bölüm, nispeten boş. Otobüsler ise; 3 saatte varıyor.

Derken; günümüz modern dünyasının ulaşım sektöründeki en büyük rahatlığı, tren, evet hem de hızlı tren, Ankara-Eskişehir arasında, yaklaşık bir süredir seferlerini sürdürmekte. Özellikle; bu büyük konforun ve hızın fiyatının, çok düşük seviyede tutulması, 300 yolcu kapasiteli hızlı trenin, günde yaptığı birçok seferin büyük bölümünün dolu olmasını sağladı. Yani, mutlaka biletinizi birkaç gün önceden almanız şart.  Özellikle hafta sonlarında Eskişehir gezisi düşünüyorsanız, hızlı tren biletinizi en az bir hafta önceden almalısınız.

Sonuçta: Ankara-Eskişehir arasındaki yol, hızlı tren sayesinde, problem olmaktan çıktı. İnanılır gibi değil, ama lüks bir trenle, 1.5 saatte, Ankara-Eskişehir arasındaki yolculuğun tamamlanması, muhteşem bir keyif. Özellikle, hızlı trenin yolculuk sırasında, saatte: 255 km. hıza ulaştığını ekranda görüyorsunuz.

Eskişehir

TARİHİ SÜREÇ

Eskişehir denince, antik dönemlerde, şehir burada kurulu değil. Şu anda bulunulan yerin, 3 km. kuzeydoğusunda, Porsuk çayının kuzeyinde, bugünkü adıyla Şarhöyük denilen yerde, antik Dorylaion şehrinin bulunduğu saptanmış. Burası. 17 m. yüksekliğinde ve 450 m. çapında, orta Anadolu’nun en büyük höyüklerinden.

Evet; antik dönemdeki Eskişehir, işte burada imiş. Şehrin tarihi süreçteki adı: yunanca da: Rorylaion, latince de: Dorylaeum ve arap kaynaklarında ise; Darauliye, Adruliya, Drusilya olarak geçmekte. Özellikle: antik dönemde, Frigyalılar zamanında, önemli yolların kavşak noktası olması nedeniyle, şehirde, ticaret çok gelişmiş ve buna bağlı olarak da tabii zenginlik olmuş.

Bu şehir; Bizansın, Selçuklulara karşı korunmasında, uzun yıllar, önemli rol üstlenmiş. Ancak; 1176 yılında, Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan, Bizanslıları yenerek, şehri ele geçirmiş. Bundan sonra ise, şehir, uzun yıllar yıkık ve terk edilmiş olarak kalmış. Zamanla; harabelerin güneyine, bugünkü alana, yeni bir yerleşim yeri, yani bugünkü Eskişehir kurulmuş.

Şarhöyük bölgesinde, günümüzde resmi arkeolojik kazı çalışmaları sürdürülüyor. Buranın ilk yerleşimcilerinin Hititler olduğu saptanmış.

GENEL

Şehir; çok güzel ve hareketli. Özellikle; Anadolu Üniversitesi ve Osman Gazi Üniversitelerinin bu şehirde kurulu olması, şehre ayrı bir hava katmış. Ayrıca; bu üniversitelerde okuyan, yaklaşık 80 bin öğrenci, şehrin gerek kültür ve gerekse ekonomik yapısını olumlu yönde etkilemekte.

Bunun dışında; Eskişehir denince, akla gelenler, şunlar olabilir: şehrin hemen merkezinden geçen ve şehre bambaşka bir hava veren porsuk çayı, paraşüt-planör kısacası sivil havacılık, nugat helvası, lüle taşı ve çiğ börek diğer adıyla tatar böreği.

Eskişehir

GEZİ PLANI

Eskişehir’e çeşitli şekillerde gitmek mümkün. Özel aracınız ile giderseniz; özel aracınızı mutlaka şehir merkezine uzak bir noktada, bir otoparka veya alışveriş merkezlerinin otoparklarında bırakın.

Çünkü; şehir merkezinde, tramvay hatlarının bulunması nedeniyle, trafik çoğu yerde olumsuz etkilenmiş. Sonuçta; tramvay ile toplu taşımacılık gayet rahat ve hızlı, ama bu tramvay hatlarının döşenmesi nedeniyle, araç trafiği olumsuz etkilenmiş.

Bunun yanında; şehir merkezinde, özel aracınızı park edebileceğiniz bir yer bulmanız kesinlikle mümkün değil. Bu nedenle; özel aracınızı uygun bir otoparka bırakmanız, taksi ile, şehir merkezine inmeniz ve bolca yürümenizi tavsiye ediyorum.

Eğer, trenle giderseniz ki, en kolay yolu bu, inanın rahat edersiniz. Şöyle ki; Ankara’dan gidecekler için, Ankara’nın yeni açılan hızlı tren garının kapalı otoparkını kullanabilirsiniz. Ancak, bu kapalı otopark aşırı pahalı, yani bir iki günlük Eskişehir gezinizin dönüşünde, hızlı tren bilet ücretinden daha fazla otopark ücreti ödemeniz gerekebilir, bu yüzden dikkatli olmalısınız.

Öbür alternatif, otobüs veya dolmuşla yeni tren garına ulaşmaktır ki, Kızılay’da Sıhhiye köprüsü üstüne çıktığınızda, yeni tren garı yaklaşık 1 km uzaklıkta, gerek yürüyerek ve gerekse dolmuş veya otobüslerle kolayca ulaşabilirsiniz.

Sonuçta: herhangi bir şekilde Eskişehir’e gittiğinizde; hızlı trenden indiğinizde, sorarak ve yürüyerek şehir merkezine ulaşabilirsiniz.

Sadece: Odunpazarı ve park alanlarını gezmek isterseniz, araç gerekir ki, taksi tutabilirsiniz.

Eskişehir  rahat bir yer. Günün her saatinde: cadde ve sokaklarda, kalabalığa karışıp yürüyebilirsiniz. Asayiş açısından güvenli bir şehir, banklarda oturabilirsiniz, Porsuk ırmağı kıyısındaki kafelerde oturup bir şeyler içebilirsiniz. Hatta ve hatta “Barlar Sokağı” denen, gençlerin, öğrencilerin gittiği yerdeki mekanlara da gidebilirsiniz.

Eskişehir

Şehirde havuzlar var, havuzların yanında yine heykeller. Ama, bunlar asla rahatsız edici boyutta değil. Şirin ve planlı bir kent. Eski binalar yıkılmamış, restore edilerek modern binalara dönüştürülmüş. Örneğin: şehir içindeki eski buğday silosu, yıkılmadan restore edilerek, modern bir otele dönüştürülmüş.

Bunun yanında; uzun kule gibi bacalar göreceksiniz. Çok modern bir alışveriş merkezi önünde, uzun bir baca. Kiremit örgülü bu baca, bir zamanlar burada bulunan “Kiremit Fabrikası” bacası imiş.

Bir zamanlar burada bulunan kiremit fabrikaları yıkılmış, yerine çok modern alışveriş merkezi yapılmış ama bacası yıkılmamış, eski ve yeninin harmanlandığı güzel bir görüntü yaratılmış. (Espark denen alışveriş merkezi ve önündeki büyük baca)

Eskişehir

 

Eskişehir Porsuk Nehri

Şehir içinde, bol bol yürüyün dedim. Ama; bu şehirde, 16 km. lik güzel bir tramvay hattı var. Bu tramvaylar ile, şehrin birçok bölgesine, çok rahat yolculuklar yapabilirsiniz.

Evet; merkezde, gezebileceğiniz, şehrin özellikle gezilmesi gereken, başlıca mekanları ayrı ayrı anlatmak istiyorum. Siz; tercihleriniz yönünde, bunları gezebilirsiniz. Önce merkezden başlayalım. Sonra; şehrin nispeten merkeze fazla uzak olmasa da, yürüyerek değil de, taksi ile ulaşabileceğiniz mekanlarını anlatmak istiyorum. Önce merkez;

Eskişehir Porsuk Nehri

 

Eskişehir Porsuk Nehri

 

Eskişehir Porsuk Nehri

 

Eskişehir Porsuk Nehri

PORSUK ÇAYI

Murat dağından ve Kütahya’dan gelen iki ayrı kol, şehir girişinde birleşiyor. Bu birleştikleri yer; regülatör ismiyle biliniyor. Porsuk çayı suları; burada, şehir içinde ilerleyeceği kanallara ayrılıyor. Regülatör denen yer; yeşillik bir yer. İki tane güzel restoran var. Özellikle; bahar ve yazın, muhteşem güzel, yeşil ağaçların altında harika bir ortam.

Regülatörde kanallara ayrılan su; şehir içindeki kanallardan geçiyor ve sonra yine, birleşerek Sakarya Nehrinin bir kolunu oluşturuyor. Yalnız; yeni yapılan düzenleme ile; şehir girişinde, suyun çamur ve tortusu, yani kirliliğini önleyecek tedbir alınmış. Bu çok güzel, çünkü bunun sonucunda; şehir merkezindeki kanallardan geçen su temiz ve gerek görüntüsü güzel ve gerekse pis koku yapmıyor.

Ayrıca: kanallar üzerinde; Hollanda tipi üstü kapalı gezinti amaçlı teknelerle ve Venedik tipi gondollarla gezi yapmak mümkün. Fiyatları da gayet uygun. Gezinti tekneleriyle, porsuk çayı üzerindeki, yaklaşık 15 dakikalık bir gezi yapabilirsiniz. Bu teknelere binip geziye katılırsanız, birkaç değişik ve güzel dakika geçirebilirsiniz.

Gondollar ise, iki, üç veya dört kişilik, yani size özel. Bunların fiyatı da, kısa bir gezinti için yaklaşık 10 ile 20 TL. arasında değişiyor. Bunlara binmek için, hemen şehrin merkezinde, porsuk çayı kıyısındaki iskeleleri kullanabilirsiniz. Bence mutlaka deneyin.

Görünce şaşıracaksınız, bunlar gece gündüz faaliyetteki tekneler ve gondollar. Özellikle: gondollar, gerçek bir gondol, bu arada tek eksikleri var, gondol kullananların gündelik bir kıyafet giyiyor olmaları, işin esprisinin tam olmasını engellemiş, keşke daha orijinal bir kıyafetleri olsa.

Evet: mutlaka gondol gezisi yapın veya tekne ile gezinti yapın. Bunun yanında; belirli zamanlarda, kanallar üzerinde, renk renk kanolar ile, yarışlar yapılıyor.

Eskişehir Porsuk Nehri

 

Eskişehir Porsuk Nehri

     

Evet, Porsuk çayı kent merkezinde 13 km. boyunca ilerliyor ve tüm bu güzellikleri yanında; çevresinde barındırdığı kafeler, kıraathaneler, pastaneler, yürüyüş yolları, restoranlar ile ayrı bir güzellik yaratıyor. İnsanlar ve özellikle üniversite gençliği; hava güzel olduğunda, mutlaka bu çayın çevresindeki mekanlarda. Çayın çevresinde: birçok kafeterya, kahvehane var.

Buralarda: oturabilirsiniz. Ayrıca: porsuk çayının çevresindeki kalabalığa karışarak yürüyün, kafelerde veya çayın kıyısındaki banklarda oturun, gelip geçenleri izleyin, çay-kahve için, büyük keyif alacağınız kesin. Çayın üzerinde; 24 tane köprü var. Bir vesile ile, bu çayın ve köprülerin eski durumunun resimlerini gördüm, şu anki durumları gerçekten harika, bu güzelliği yaratanlara teşekkürler.

Eskişehir Espark

 

Eskişehir Espark

 

Eskişehir Espark

ESPARK

Evet, porsuk çayının kıyısında gezindikten sonra; Espark’a girebilirsiniz. 2007 yılının sonlarında açılmış, 24 bin metre karelik arazisi ile, büyük bir alışveriş merkezi. Eskişehir’in en büyüğü. Yalnızca alışveriş değil, aynı zamanda: sinema salonları, food-court alanları var.

Ayrıca; çok profesyonelce işletildiği hemen göze çarpıyor. Çünkü; burayı işleten şirket, aynı zamanda Ankara’da Ankamall ve Antalya’da Migros AVM gibi yerleri de işleten bir şirket. Zemin altı da dahil, toplam 5 kat var. İki büyük asansör ve yürüyen merdivenler. En üst katında; biraz öncede söylediğim gibi, sinema salonları ve yemek yerleri var. Yemek yerleri ferah ve çeşitli yemeklerin sunulduğu değişik alternatifleri barındırıyor.

Sinema salonları; modern, koltuklar rahat, sinema meraklıları için şartlar çok uygun. Yemek mekanları: geniş ve ferah, çeşit bol. Gerek fasd-food ve gerekse ev yemekleri bulmak mümkün. Otopark sıkıntısı yok. En üstte; 3 katlı otopark var. Yani: 1100 araç kapasiteli. Toplam; 140 mağaza bulunmakta, arzunuza göre alışveriş de yapabilirsiniz.

Birçok marka ürünü bulmak mümkün. Özellikle: yemek katı altındaki büyük bir elektronik mağazasının bulunması, burayı hareketlendiriyor. Üniversite gençliği, hep burada. Mutlaka görün, güzel bir alışveriş merkezi.

Eskişehir Kanatlı Alışveriş Merkezi

 

Eskişehir Kanatlı Alışveriş Merkezi

KANATLI ALIŞVERİŞ MERKEZİ

Yine, merkezde bulunan bir alışveriş merkezi. 4 katlı. Ama; alışveriş merkezi derken, görünce şaşırdığım bir alışveriş merkezi. Çünkü: büyük yapısı ile orantılı olarak, alışveriş mağazaları yok.

Yani; büyük bir yapı ama mağaza sayısı çok az. En üstteki 10 sinema salonu var; Eskişehir’in en iyileri imiş. Birde giriş katındaki kafeler güzel. Burada oturup, çok hareketli olan hemen öndeki meydanı, caddeleri, gelip geçenleri seyrederek, yorgunluk atabilirsiniz. Mekanın önünde, güzel bir süs havuzu var.

Eskişehir 222

222

Burası; eski bir kereste fabrikası. 1949-1985 yılları arasında, kereste fabrikası olarak kullanılmış. Bir süre atıl olarak bekleyen bu yapılar; 2001 yılında bir özel şirket tarafından alınmış ve 11 aylık bir süreç sonunda restore edilerek, 31 Aralık 2002 tarihinde hizmete sokulmuş.

Ama, yapılan restorasyonda, ana mimariye asla dokunulmamış. Fabrikada zamanında aktif olarak kullanılan; marina rayları, şerit makineleri ve diğer makineler, tesiste, bugün dekoratif amaçlı olarak kullanılmış. Restorasyon sırasında, İzmir-Aliağa’dan alınan bir gemiden sökülen malzemeler, yine dekoratif amaçlı olarak kullanılmış.

Ana girişteki kapı; Erzurum Aslanlı Kışladan getirilmiş. Bu kapı; mekana ismini vermiş ve kapıdan geçmenin şans getirdiği rivayet ediliyor. Mekanda kullanılan tüm objelerin; ikinci hayatlarını yaşadıkları düşünülüyor. Bu yüzden, buraya 222 ismi verilmiş. Yani; ikinci hayatlar.

Evet; burası Eskişehir yanında, diğer birçok kentte de bilinen büyük bir eğlence mekanı. Buranın; kapı önünde, 06, 34 gibi plakalı ve çok lüks otomobiller görmek mümkün. Mekanlar tek kat. Bütün mekanların bulunduğu alana; tek bir kapıdan giriyorsunuz. Bu kapıda; güvenlik elemanlarının bulunması, metal dedektörden geçilmesi, çok iyi düşünülmüş bir uygulama.

Yani; buraya silahla girmek mümkün değil. Çünkü; içeride içkili ve çok lüks mekanlar var. Ayrıca; açık ve kapalı, genelde canlı müziğin ağırlıkta olduğu eğlence yerleri bulunuyor. Bunların yanında, çok büyük (sanırım 1000 kişi) kapasiteli bir disko da var. Özellikle; akşam saatlerinde yani hava kararmaya başlayınca hareketleniyor. Genellikle; kızlı-erkekli üniversite öğrencileri.

Veya yalnız kızlar veya yalnız erkekler, yani bir buluşma veya tanışma mekanı da denebilir. Sonuçta; yine de nezih bir yer. Birkaç kez bulundum, genelde insanlar seviyeli.

Evet; merkezde bunlar gezildikten sonra; buraya biraz mesafeli bir bölgeye gidelim isterseniz. Bu gideceğiniz yer; Eskişehir ilinin ilk kurulduğu yerler. Burada; özellikle evler çok ilginç.

 

 

Eskişehir Odunpazarı

 

Eskişehir Odunpazarı

ODUNPAZARI

Eskişehir’in ilk yerleşim yeri burası. Osmanlı döneminden kalma tarihi evler var.

Bir rivayete göre: buralara gelip, Eskişehir’e yerleşmeyi düşünen Tatarlar; Odunpazarı ve şimdiki Porsuk çayının bulunduğu bölgelere, birer koyun ciğeri asarlar. Hangi bölgedeki daha çok dayanırsa, oraya yerleşmeyi düşünürler.

Derken, Odunpazarına asılan ciğerin, diğerine nazaran daha geç bozulduğunu görürler ve Odunpazarı bölgesine yerleşirler. Peki isim neden Odunpazarı? Bir zamanlar, köylüler dağlardan kestikleri odunları satmak için “Yediler Parkı” meydanına getirirlermiş ve bu yüzden, buraya “Odunpazarı” ismi verilmiş.

Odunpazarı’nda bulunan evler, tipik Osmanlı ve Türkmen evleridir. Geleneksel Osmanlı mimarisinin yoğun olduğu bu evler, genel olarak iki katlıdır. Alt katta hol, mutfak ve depo vardır. Üst katta ise odalar bulunur. Zaman içinde büyük hasar gören bu evler, Belediye tarafından onarılarak turizme kazandırılmıştır.

Odunpazarı semtinde; 27 evin çatı ve dış cephesi restorasyonları bitirilmiş. Proje: 100 evin restorasyonunu kapsamakta. Ayrıca; bu semt, tarihi ve kentsel sit alanı olarak tescil edilerek koruma altına alınmış. Diğer bu tür yerlerden (örnek Safranbolu evleri) farklı olarak, bu evlerde, günümüzde hala yerleşim ve yaşam sürmekte, bazı evler ise kafe, müze, restoran ve butik otel olarak hizmet vermektedir.

Eskişehir Odunpazarı

YENİ NESİL ODUNPAZARI EVLERİ

Ankara yoluna çıkan cadde üzerinde, caddenin hemen kıyısında, mutlaka dikkatinizi çekecektir,  tam merkezde. Rengarenk, güzel bir görünüm oluşturmuş. Belediye tarafından, aslına uygun olarak restore edilen bu evler, hemen yolun kıyısında bulunmaları nedeniyle, ulaşım rahatlığı da sağlıyor.

Bunlardan bir tanesinin içinde ise, 2007 yılından bu yana, çağdaş cam sanatları müzesi bulunmakta. Bu müze, Türkiye’de bir ilk. Yerli ve yabancı 50 ye yakın cam sanatçısının eserleri sergileniyor.

Aşağıda Odunpazarı’nı gezerken, sokak aralarında karşılaşacağınız bazı mekanlar ve konutlar hakkında bilgi verilmiştir.

Yeşil Efendi Konağı

Yapı 1890 yılında Odunpazarı’nın sayılı zenginlerinden ve Cumhuriyetin ilk milletvekillerinden Yeşil Efendi lakaplı Halil İbrahim Efendi tarafından yaptırılmıştır.

Bu konağın en büyük özelliği: Kurtuluş Savaşında Atatürk’ün Eskişehir’i ziyaretinde, kendisinin burada ağırlanmış olmasıdır. Burada, günümüzde “Atatürk Galerisi” bulunuyor.

Eskişehir Odunpazarı Kurtuluş Müzesi-Mestanoğlu Halil Konağı

Kurtuluş Müzesi-Mestanoğlu Halil Konağı

Yine Odunpazarı’nda bulunan bu konut: Kurtuluş Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Müzede: Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş tarihi hakkında bilgiler veriliyor.

Hafız Efendi Konağı

Odunpazarı’ndaki bu konut: 1717 yılında Hafız Ahmet Efendi tarafından yaptırılmıştır. Kendisi aynı zamanda bir lületaşı ustası idi. İşlemiş olduğu lületaşından bir asa, Atatürk’e hediye edilmiştir. Bu asa günümüzde, Anıtkabir’de sergileniyor. Aynı Asanın bir eşi de, İran Şahı Rıza Pehlevi’ye hediye edilmiştir.

Yağcızade Konağı

1754 yılında zengin bir yağ tüccarı tarafından yaptırılmıştır. Rivayete göre; yağ tüccarı çok sevdiği eşini amansız bir hastalık sonucu kaybedince, kızının da aynı hastalığa yakalanma ihtimali olduğunu düşünür ve dışarıya çıkmasını yasaklar. Ama, kızının sıkılmaması için de konağa cihannüma denilen bir seyir köşkü yaptırır.

Tayfun Talipoğlu Daktilo Galerisi

Türkiye’nin ilk daktilo galerisidir. Gazeteci Tayfun Talipoğlu’nun daktilo koleksiyonudur. Burada eski Başbakan Bülent Ecevit’in de daktilosu sergileniyor.

Kırk Ambar Çarşısı

İçinde küçük hediyelik eşyaların satıldığı ve atölyelerin bulunduğu bir mekandır. En önemli özelliği: kadın girişimciler  tarafından işletiliyor olmasıdır.

Eskişehir Odunpazarı Çağdaş Cam Sanatları Müzesi

 

Eskişehir Odunpazarı Çağdaş Cam Sanatları Müzesi

 

Eskişehir Odunpazarı Çağdaş Cam Sanatları Müzesi

    

Çağdaş Cam Sanatları Müzesi

Tarihi Odunpazarı evlerinin içinde bulunan bu müzede: yerli ve yabancı sanatçıların kendi atölyelerinde yapıp müzeye bağışladıkları cam eserler görülüyor. 1 Aralık 2007 tarihinde ziyarete açılan müzede, yerli ve yabancı birçok sanatçının eseri sergileniyor.

Eskişehir Odunpazarı Balmumu Heykel Müzesi

 

Eskişehir Odunpazarı Balmumu Heykel Müzesi

Balmumu Heykel Müzesi

Odunpazarı, Çağdaş Cam Sanatları Müzesinin altındaki bu müze, 19 Mayıs 2013 tarihinde açılmıştır. Müzeye giriş ücretlidir, 14 TL. ancak elde edilen bütün gelir: engelli ve kız çocuklarının eğitimi için harcanıyormuş. Müzenin resmi ismi Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesidir.

Müzede: başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün gerek askeri ve gerekse sivil kıyafetli çok sayıda balmumu heykeli bulunuyor.

Ayrıca: Atatürk’ün aile fertlerinin, çeşitli Osmanlı Padişahlarının, Kurtuluş Savaşı Komutanlarının, yerli ve yabancı devlet adamlarının da balmumu heykelleri görülebiliyor. Müzede toplam heykel sayısı 160 tanedir.

Bu heykellerin Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen tarafından yapıldığı söyleniyor. Bence, Eskişehir gezinizde, burayı mutlaka ziyaret edin. Benzeri Londra’da var, Madam Tousso Müzesi, giriş ücreti 60 sterlin idi, yani böyle bir müzeyi ziyarete açabilmek gerçekten büyük bir kültür hizmetidir.

Kurşunlu Camisi ve Külliyesi

Külliye: cami, aşevi, şadırvan, kervansaray ve Sıbyan mektebinden oluşuyor. Cami kubbesi kurşunla kaplı olduğu için bu isimle anılır. Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden Çoban Mustafa Paşa tarafından 1525 yılında yaptırılmıştır. Mimarı: Mimar Sinan’dan önce mimarbaşı olan Acem Ali’dir.

Gerçek ismi: Alaeddin Ali Bey olan Acem Ali (Acem Alisi veya Esir Ali diye de bilinir) klasik Osmanlı mimarlığında adı bilinen ilk Osmanlı mimar başıdır. Yani, külliye, Osmanlı mimarisi klasik döneminin önemli eserlerinden biridir.

Kurşunlu Camisi

Kubbesi kurşunla kaplıdır. Kubbe içi kalem işleriyle süslüdür. Külliyede kitabeye sahip tek yapıdır.

Kervansaray

Günümüzde nikah salonu olarak kullanılıyor. Ayrıca: sıcak cam üfleme atölyesi ve cam sanatları merkezi bulunuyor. Bu kısım, uluslararası cam festivali ve birçok etkinliğe ev sahipliği yapıyor.

Lületaşı Müzesi

Külliyenin “Hanihaki (Medrese)” olarak adlandırılan bölümündedir. Lületaşı dünya üzerinde, sadece Eskişehir’de çıkar. Bu yüzden, Eskişehir’in simgesi haline gelmiştir. Eskişehir taşı olarak da tanınır. Burada 2008 yılından beri çalışan 60 kadar sanatçının 400 civarında lületaşı ürünü sergileniyor.

El Sanatları Merkezi

Külliyenin el sanatları merkezinde, birçok sanatçının yaptığı eserleri görebilirsiniz. Özellikle: tezhip ve ebru sanatı ürünleri bulunuyor.

Eskişehir Odunpazarı Ahşap Eserler Galerisi

Ahşap Eserler Galerisi

Külliyede Kervansaray içindedir. Galeride: Uluslararası sanatçıların Odunpazarı tarihi bölgesindeki festivallerde ürettikleri eserler sergileniyor.

Eskişehir Odunpazarı Atlıhan El Sanatları Çarşısı

 

Eskişehir Odunpazarı Atlıhan El Sanatları Çarşısı

Atlıhan El Sanatları Çarşısı

Kurşunlu camisi ve külliyesine yakındır. 1850’li yıllarda, bölgenin ileri gelenlerinden Takattin Bey tarafından yaptırılmıştır. Yapılış amacı: çevre il ve ilçelerden bölgeye gelen insan ve hayvanların konaklaması içindir.

Uzun yıllar, burada bulunan çay ocağında, bölge insanının toplanıp bir araya gelerek sosyal, siyasi ve ekonomik sohbetler yapmışlardır. Lületaşı ürünleri satın almak isterseniz, burayı ziyaret etmelisiniz.

Arasta Çarşısı

Burası el sanatları çarşısıdır. İçinde: cam, çini ve seramik eserler sergileniyor. 2 katlı bina, modern mimarisiyle dikkat çekiyor.

Eskişehir Odunpazarı Gözyaşı Çeşmesi

 

Gözyaşı Çeşmesi

Odunpazarı sokaklarında gezerken mutlaka göreceksiniz, muhteşem güzellikte bir çeşme var. Bu çeşme: Gözyaşı çeşmesi olarak biliniyor. Bunun hikayesi çok ilginç o yüzden sizlerle paylaşmak istiyorum. Kırım Hanı, Giray Han: haremine yeni getirilen Polonya asıllı Dilara’ya (asıl ismi Maria) aşık olur.

Ama, Han seferde iken, Dilara hastalanır, günden güne eriyip biter ve sonunda vefat eder. Giray Han, seferden dönünce, biricik aşkının ölümünü öğrenir ve çok üzülür. Dilara’ya olan aşkını ölümsüzleştirmek için “Dünya durdukça bu çeşme de benim gibi ağlasın” diyerek bu çeşmeyi yaptırır.

Çeşme ilk yapıldığında, Dilara Bikeç’in türbesinin yanındadır. Ama, 2’nci Katerina, Kırım’ı 1783 yılında işgal edince, çeşme türbeden kaldırılır ve Han Saray içindeki avluya getirilince çeşmenin akustiği bozulur.

Dilimize Farsçadan geçme “Çeşme” kelimesi “göz” demektir. Kırım Hanı: yaptırdığı bu eserle, gözünden bile kıskandığı, güzelliğinden gözünü ayıramadığı Dilara’nın göze geldiğini, durduk yere hastalanıp öldüğünü bu yolla anlatmak istemiştir.

Gözyaşı çeşmesinin üst kısmından, gözyaşları akarak ilk kurnayı kederle doldurur. Buradan taşan damlalar, çift küçük kurnaya akmaya başlar. Yani “zaman acıları hafifletir”. Ama çift kurnalar dolunca taşar ve bu kez tekrar ortadaki büyük kurnayı doldurmaya başlar. Yani, hatıralar zihinde canlanmakta ve acılar tekrar başlamaktadır.

Buradan taşan su, en alttaki delikten çıkar ve zemindeki “çark-ı felek” (spiral) üzerinden geçerek yer altında kaybolur. Yani: “Hayat böyle devam eder gider”. Akustiği öyle güzel ayarlanmıştır ki: su damlalarının akışı, sırasında ağlama ve hıçkırık sesleri oluşur.

Sonuç, evet bu çeşmenin orijinali halen Kırım Bahçesaray’dadır. Ama: Kırım’a gidip bu şaheseri göremeyenler üzülmemeli, Çünkü Eskişehir Kırım Tatar Kültür Evi bahçesinde bulunan çeşme aynı çeşmenin birebir kopyasıdır. Suyun huzur veren sesini burada da dinleyebilirsiniz.

Eskişehir Odunpazarı Modern Müze

 

 

Odunpazarı Modern Müze

Yeni açıldı. Hemen Balmumu heykel müzesinin yanındadır. Binası: Osmanlı ve geleneksel Japon mimarisi ve Odunpazarı sivil mimarisi öğelerinden esinlenilerek tasarlanmıştır. Giriş ücreti, tam bilet 20 TL ve öğrenci bileti 15 TL. dir.

Müzenin kurucusu: Polimeks Holding Yönetim Kurulu Başkanı mimar ve müteahit Erol Tabanca’dır. Müzeyi tasarlayan ise, ünlü Japon mimarlık ofisi Kengo Kuma’dır. Bu mimarlık ofisi, dünyanın pek çok yerinde, fark yaratan projeler geliştirmiştir.

En önemli özellikleri: mümkün olduğunca az beton kullanılması ve ahşap, taş, kağıt gibi doğal malzemelere ağırlık vermeleridir. Tokyo 2020 Yaz Olimpiyat Oyunları için tasarlanan stadyumu da yapmışlardır.

Müzede: farklı büyüklükteki sergi salonlarının yanı sıra: kafe, satış mağazası ve atölye alanları bulunuyor. Sergi salonlarında özellikle Japon sanatçıların bambudan yaptıkları eserler muhteşem güzel, mutlaka ziyaret etmenizi öneririm.

Eskişehir Şelale Park

 

ŞELALE PARK

Odunpazarının hemen arkasından buraya gidilmektedir. Tabelaları takip ederek gidebilirsiniz. Eskişehir’i yüksek bir yerden, panoramik olarak izlemek için burayı mutlaka ziyaret etmelisiniz. Araç park yeri sıkıntısı yok. Park alanı içinde: 1400 metre karelik bir şelale var ve park ismini bu şelaleden alıyor. (Ben defalarca gittim, bu şelaleyi bir kere akarken, açık görmedim.)

Park alanında, bu yapay şelale yanında: yel değirmeni, Don Kişot ve Sanço Panço heykelleri, çocuk oyun gurupları, yürüme yolları, seyir terası, kafe ve restoranlar bulunuyor.

Eskişehir Eti Arkeoloji Müzesi

ETİ ARKEOLOJİ MÜZESİ

Evet, şehirde müze olmaz mı, var elbette. İlk kurulan müze çevreden toplanan eserlerin, 1944 yılında, Alaattin Camiinde depolanması ile kurulmuş. 1974 yılında ise, Atatürk Bulvarı üzerindeki şimdiki binaya taşınmış. Ancak; aynı yerde, günümüzde, daha modern ve güzel olduğunu düşündüğüm bir müze binası inşaatı sürmekte. Yani; müzeye gitmeyin.

Eskişehir Uğur Mumcu Parkı

UĞUR MUMCU PARKI

Park, şehir merkezinde, Büyükdere Mahallesinde cadde üstündedir. Yani, ulaşım kolaydır.

23 Ocak 2016 tarihinde açılışı yapılan parkta: Türkiye’nin aydınlık gazetecilerinden biri olan Uğur Mumcu’nun, 24 Ocak 1993 tarihinde evinin önünde bombalı saldırı sonucu suikaste uğradığı 06 YR 245 plakalı aracı, ibret anıtı olarak sergileniyor. Parkta bulunan Uğur Mumcu anıtı: 16 farklı şehirden gelen mermerlerden hazırlanmış ve gazete küpürlerinden oluşmaktadır.

Parkta: ziyaretçilerin kitap okuma alışkanlığını yaygınlaştırmak adına: Uğur Mumcu kitapları yanı sıra çocuk ve gençlik kitaplarının da bulunduğu bir açık hava kütüphanesi bulunuyor. Ayrıca, yine parkta 1 adet amfi tiyatro alanı ve meraklıları için model uçak pisti vardır.

Öğrendiğime göre: Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı, Uğur Mumcu’nun katil veya katilleri yakalanana kadar, bu aracın burada sergileneceğini söylemiş. Bence zaman ayırın burayı ziyaret edin, ilginç bir yer.

Eskişehir Sazova Parkı

 

SAZOVA PARKI

Şehir merkezinin dışında, buraya yürüyerek ulaşmak mümkün değil, bir araçla (Sazova Minübüsleri) gitmelisiniz. Burası: şehrin en büyük park alanıdır. Yaklaşık 400 bin metre karelik alana kurulmuştur. Ortada bir suni gölet bulunuyor. Gölette renkli süs balıkları bulunuyor ve gölet üzerindeki tahta iskelede bunları görebilirsiniz.

Gölet kıyısında ise, Korsan gemisi var ve bunun içini ücretsiz gezmek mümkündür. Gemi, Amerika kıtasının keşfedilmesinde kullanılan “Santa Maria” kalyonuna benzemektedir. Burada ayrıca: muhteşem güzel kuleleriyle bir “Masal Şatosu” bulunuyor. Park alanı içinde, ayrıca çeşitli masal kahramanlarının heykelleri, oyun gurupları ve çocuk bahçeleri ile spor alanları bulunuyor.

Ayrıca, Türkiye’nin en büyük uzay evinin de içinde bulunduğu “Bilim Merkezi” dikkat çekiyor. 2010 yılında Japon yılı etkinliklerinde düzenlenen “Japon Bahçesi” de gezilebilir. Tabii park alanın içinde çok sayıda restoran ve kafeterya bulunuyor ve bunların ücretleri aşırı yüksek değil, yani bence burayı da mutlaka ziyaret etmelisiniz.

Eskişehir Kentpark

KENTPARK

Kent park da şehir merkezinin dışındadır. Burada, Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan yapay bir plaj alanı ilgi çekiyor. Plaj alanı, park içinde, Porsuk çayına bakan kısımda yapılmıştır. Uzunluğu 350 metredir ve plaj kenarında kumluk alanda şezlong ve şemsiyeler bulunmaktadır. 

Bu kumluk alan için, 400 ton beyaz deniz kumu buraya taşınmıştır. Plaj alanının bulunduğu yerin su kapasitesi ise, 15 bin metre küptür. Su bulunan bölümün altı da mermer kaplıdır. Yaz dönemi boyunca, sıcak havalarda, burası gerek yerel halk ve gerekse dışarıdan gelenler tarafından plaj alanı olarak kullanılıyor ve insanlar denize girmenin ve güneşlenmenin tadını çıkarıyorlar.

Plaj alanının hemen yanında ise 50 metrelik olimpik yüzme havuzu bulunuyor. Yaklaşık 300 bin metre karelik alana yapılan park da ayrıca oyun alanları, kafeler, restoranlar, yürüyüş yolları bulunuyor.

ESKİŞEHİR’DE NE YENİR-NE İÇİLİR

Eskişehir denilince akla hemen elbette çiğ börek gelmekte. Bunun asıl adı: Tatar böreği. Malum, Eskişehir’de ilk yerleşim Odunpazarı bölgesine olmuş, daha sonra yamaçtan aşağıda şehir kurulmaya devam etmiş ve bu bölgeye ise yoğun olarak göçmen tatarlar yerleşmiş.

Çiğ börek de, böyle bir kültürün eseri. Muhteşem bir tat. Mutlaka deneyin. Nerde? Şehir merkezinde, çiğ böreğin çok güzel yapıldığı yerler var, sorarsanız mutlaka göstereceklerdir. (Tedaş arkasındaki bölümde bulabilirsiniz) Bunun yanında, Eskişehir’de, boza içmenizi öneririm. Yine merkezde, muhteşem lezzetli boza yapan bir yer var.

   

ESKİŞEHİR’DEN NE SATIN ALINIR

Mutlaka duymuşsunuzdur, Eskişehir denilince akla, lületaşı gelir. Türkiye’de birkaç farklı bölgede çıkarılmasına rağmen, en kaliteli lületaşı burada. Çünkü: Eskişehir’den geçen fay hattı, lületaşı ocaklarının bulunduğu bölgeyi kapsıyormuş. Faylar; lületaşı oluşumu için olumlu etki yaratıyor. Yer altı sularının içinde bulunan magnezyum eriyiğinin su yataklarının tabanına çökmesi sonucu, lületaşı yataklarının oluştuğu söyleniyor.

Eskişehir’de yeterli jeolojik şartların bir arada bulunması, lületaşının kalitesini arttırmış. Toprağın içinden; damar şeklinde olmayıp, yumrular halinde 250 gr. ile 5-7 kiloluk parçalar halinde çıkarılan lületaşı hammaddesi; bazen 30 bazen ise 100 metre derinlikteki ocaklardan çıkarılıyormuş. Lületaşı ocaklardan çıkarıldıktan sonra ise, sanatçıların hünerli ellerinde, yeniden hayat buluyor.

Evet; şehirde, lületaşından yapılma, özellikle pipo satan yerler var. Fiyatlarını ve tiplerini beğenirseniz, elbette alabilirsiniz. Gerçekten, görüntüleri çok güzel. Eskişehir’de lüle taşından yapılmış yapıtları alabileceğiniz başlıca yer: Esnaf Çarşısı. Merkeze yakın, sorduğunuzda gösterirler, 4 katlı bu çarşıda bol ve uygun fiyatlı, lüle taşı mamulü objeler bulmanız mümkün. Almak istiyorsanız, bu çarşıyı bulun. Evet amaç alışveriş veya gezmek, şehir merkezi yakınlarındaki “Hamamönü” semtine de mutlaka gidin, burada kalabalık içinde gezinin, dükkanlara bakın, uygun fiyatlı ürünler bulup satın alabilirsiniz.

Evet; Eskişehir, bir günlük Eskişehir gezimiz bu kadar. Elbette; şehir çok daha büyük. Çevresindeki parkları ve kaplıcaları var. Ama; bir günlük gezi planımıza yalnızca bunları sığdırmak mümkün olabilir. Bu güzel ve modern şehri; gezip gördüğünüzde, gerçekten seveceksiniz. Son olarak: Neo alışveriş merkezi. Büyük şehirlerdeki AVM benzerlerinden.

Şehir merkezine biraz uzak olsa da, güzel bir alışveriş merkezi, alışveriş düşünürseniz burayı da ziyaret edebilirsiniz. Buranın hemen yanında, Eskişehir’in en modern ve lüks oteli bulunuyor. Buranın yüzme havuzu, belli bir ücret karşılığı halka açık. Evet; Eskişehir işte böyle.

Merkeze inin ve porsuk çevresindeki kafelerin bulunduğu alanda yürüyün, yürüyün, sokaklarda, ara sokaklarda kaybolun. Öğrencilerin sosyal hayatına büyük artılar kattığı bu şehirde, mutlaka güzel zaman geçireceksiniz, zaten yürüdüğünüzde, sizinle birlikte yürümekte olan, büyük insan topluluklarını göreceksiniz. Hoş zaman geçireceksiniz.

Polatlı tanıtımı.

Sivrihisar tanıtımı.

İnönü tanıtımı.

Bozöyük tanıtımı.