Kıbrıs Gazimağusa

 

Kıbrıs Gazimağusa

Kıbrıs Gazimağusa:

Kıbrıs adasının en güney doğu kıyısında bulunan şehir, Doğu Akdeniz’deki en güzel ortaçağ mimarisini barındıran bir yer olarak önem kazanmaktadır.

Şehir, Karpaz yarımadası ile güneyde Poyraz Burnu arasında, kuzey ve güney rüzgarlarına kapalı Gazimagusa körfezinin güneye daha yakın bir noktasındadır.

Gazimagusa şehrinin kuzeyinde 7 km uzaklıkta antik Salamis ve Enkomi kentleri ve ilk yapılışı 500 yıllarına tarihlenen St Barnabas manastırı vardır.

Gazimagusa, tam karşısında bulunan Suriye kıyılarına 90 mil uzaklıktadır. Lefkoşa şehrine 60 km. Girne şehrine 86 km ve Güzelyurt şehrine 101 km uzaklıktadır. Gazimagosa-Lefkoşa arasındaki yol, kısa bir süre önce iyileştirilmiş ve ulaşım kolaylaştırılmıştır.

Yani, yol oldukça güzel, çift şeritli gidiş ve geliş olarak düzenlenmiş, viraj yok, dümdüz bir yol.

Adanın başlıca iki nehrinden biri olan Pedias nehri, yıllarca Salamis ve Gazimagosa arasındaki bölgeden denize dökülmüş ve önce Salamis Limanı ve sonrasında Gazimagosa limanının dolmasında etkili olmuştur.

Yazın suyunun az olduğu zamanlarda ise, bu alana yayılarak bataklığa dönüşmesini sağlamıştır.

İngiliz döneminde, nehrin ağzına baraj yapılarak ve bataklık alan ağaçlandırılarak, bu durum engellenmiş ve kentin sağlık koşulları iyileştirilmiştir.

MAGOSA ŞEHRİNE GAZİ ÜNVANI VERİLMESİ SEBEBİ

Kıbrıs Gazimağusa;

Barış harekatından önce: şehir, 11.000 Kıbrıslı Türk tarafından, şehri kuşatan Kıbrıslı Rumlara karşı günlerce ve kahramanca savunulur ve bunun anısına şehre “Gazi” unvanı verilir.

TARİHİ

Kıbrıs Gazimağusa;

Gazimagosa’nın MÖ 285-247 yılları arasındaki Mısır kralı Ptolemeus Philadelphus tarafından kurulduğu ve kralın yeni şehre kız kardeşi Arsinoe’nin ismini verdiği söylenir.

MS 1291 yılında, Batı Hıristiyanlığının Ortadoğu’da elinde tutabildiği tek yer olan “Akka” nın düşmesinin ardından, birçok Frenk soylusu ve işadamının Kıbrıs’a gelmesine izin verilir ve bunlar Magusa şehrine yerleşerek, şehri, işlek bir liman ve ticaret merkezi haline getirirler.

Lüzinyanlar döneminde (1192-1571) adada, Lefkoşa’dan sonra ikinci büyük şehir konumuna gelir ve ismi Frenklerin diliyle “Famagusta” diye anılmaya başlanır.

Kıbrıs bu dönemde, doğu ve batı arasında bir ticaret istasyonu haline gelmiştir. Doğu ülkelerinden Suriye kıyılarına getirilen birçok kıymetli ticari eşya: Magosalı tüccarlar tarafından Magosa üzerinden Avrupa ülkelerine sevk edilmeye başlanır.

Bu tüccarların kazançları da çok büyüktür. Öyle ki, sadece bir seferde elde ettikleri karın bir bölümü ile bir kilise inşa ettirmeyi adet haline getirmişler ve bu yüzden, şehirde kısa sürede 365 kilise yaptırıldığı bilinmektedir.

Günümüzde hala mevcut olan, farklı stildeki birçok kilise: bu tüccarlar tarafından yaptırılmıştır. İnsanların zenginliği de yaptırdıkları kiliseler ile ölçüldüğünden Sur içi “Kiliseler Mahallesi” durumuna gelir.

Aynı zamanda bu zenginlik, yaşadıkları mekanları da etkiler. Kiliseler ve manastırlar şehri Magosa, büyük kazanç ve lükse düşkünlük sonucu, ahlak kurallarına karşı umarsızlık yaratılan bir yaşamı da beraberinde getirir.

Kutsal toprakları (Kudüs) ziyarete giderken, şehre uğrayan kimi dindar Avrupalılar tarafından bu durum yadırganır.

Hatta bir keresinde, İsveçli bir azize tarafından, şehir lanetlenerek çok kısa sürede mahf olacağı kehanetinde bulunulmuştur. St Bridget isimli bu kadının laneti, kısa sürede gerçekleşir.

1372 yılında Venedik-Ceneviz savaşı, Ceneviz üstünlüğü ile sonlanır ve şehir Ceneviz kanunları ile yönetilmeye başlanır.

Şehir, tamamen bir askeri bölge olarak kullanılır ve bu şehrin kozmopolit tüccar sınıfının ve canlı ticaret hayatının sonu olur.

Şehir: MS 1372 yılında, bir yüzyıl kadar Cenevizlilerin, MS 1489-1571 yılları arasında Venediklilerin ve MS 1571-1878 yılları arasında Osmanlıların hakimiyetine girer.

Osmanlılar, 1 Ağustos 1571 tarihinde adayı ele geçirirler. Osmanlı döneminde zengin tüccarların ve varlıklı soyluların konakları ve sarayları yıkılır ve Kıbrıs’ın ticari ve ekonomik etkinlikleri, Larnaka şehrine kayar.

Şehir, Osmanlılar tarafından uzun süre kuşatma altında tutulur. Bu kuşatma sırasında şehirdeki birçok bina hasar görür. Hatta: İngilizler, Süveyş kanalı ve Port Said Limanı oluşturmak için bu taşları kullanmışlardır.

Limanın da dolmasıyla, Magosa bölge içindeki kentsel ve ekonomik tüm özelliklerini kaybederek ölü bir şehir haline gelir.

Şehirde sadece çoğu asker olan 400-500 kişilik nüfus kalır.

Bu dönemde: Müslüman olmayan nüfusun surların dışına taşınmaya mecbur edilmesiyle, kentin güneye doğru gelişmeye başladığı görülür.

Maraş ve Aşağı Maraş bölgelerinde, ilk yerleşimlerin oluşumu da bu döneme rastlar. Kent o dönemde: daha çok önemli politik suçlular için bir sürgün yeri olur. Namık Kemal, Suphi Ezel ve Kutup Osman, bu sürgünlerin sadece birkaçıdır.

1878 yılında, adanın İngilizlere kiralanmasıyla başlayan yeni dönemde: liman önem kazanır. Birçok insan, limanda ve limana bağlı depolarda işçi olarak çalışır. Bu dönemde, genelde Türkler sur içine, Rumlar ise Maraş ve Aşağı Maraş bölgelerine yerleşirler.

Özellikle 1969-1970 yılları arasında, Beyrut’ta süren savaştan dolayı, Beyrut’un önemini kaybetmesiyle, Maraş dünyanın en ünlü eğlence ve turizm merkezlerinden birisi olarak gelişim gösterir.

Barış harekatından önce: şehir, 11.000 Kıbrıslı Türk tarafından, şehri kuşatan Kıbrıslı Rumlara karşı savunulur.

1974 Barış Harekatının hemen sonrasında, kentin en dinamik bölgesi olan Maraş’ın yerleşime kapanmasıyla, kent gelişimi önemli ölçüde durur. Maraş günümüzde yani 2022 yılında bir bölümü halka açılmıştır. Bir cadde yürüyüş ve bisikletliler için açılmış, ayrıca bir halk plajı faaliyete sokulmuştur.

1986 yılında Doğu Akdeniz Üniversitesinin kurulmasıyla, kentin sosyo-ekonomik yapısında büyük değişim görülür. Kente: üniversite öğrencisi ve çalışanları gibi, farklı yeni bir nüfus eklenir.

Bunun yanında, 2022 yılındaki ziyaretimde gördüğüm ilginç bir durum var, Kıbrıs Afrikalı dolmuş, duyduğuma göre üniversiteler, Afrikalı öğrencilere kontenjan açmışlar, burs vermişler, umarım bu uygulamanın ileride sıkıntıları olmaz.

Günümüzde KKTC’nin en büyük limanı ve tek Serbest Liman buradadır.

DOĞU AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ

Doğu Akdeniz Üniversitesi, şehrin 3 km kuzeybatısında, Karpaz yolu ile Eski Lefkoşa yolu arasında yer alan bölgededir.

Eğitimin yanında, sosyal ve kültürel birçok alanda kentin gelişimine katkıda bulunan üniversite, 10 bin öğrenci kapasitesiyle, kentin ekonomik lokomotifidir.

TURİZM DEĞERLERİ

Kıbrıs Gazimağusa:

Şehri bir baştan bir başa çevreleyen 3 kilometre uzunluğundaki Venedik Surları, Gotik tarzın en güzel örneklerinden birisi olan Lüzinyan krallarının Kudüs krallığı tacını giydikleri St Nicholas Ketedrali (Lala Mustafa Paşa camisi), Osmanlı döneminde vatan şairi Namık Kemal’in 38 ay boyunca sürgünde kaldığı zindan, Gazimagusa şehrinin zengin tarihinin ve kültürel mirasının sadece birkaçıdır.

Gazimagosa şehrinin hemen kuzeyinde, Kıbrıs adasındaki antik şehir krallıklarından biri olan Salamis antik şehri vardır.

Roma dönemini yansıtan gymnasium, tiyatro ve hamam yapıları görülmeye değerdir. Salamis Sit alanı içinde bulunan ve inanç turizmi açısından önemli bir değer ise St Barnabas Manastırıdır.

Hıristiyanlık dünyasının önemli azizlerinden biri olan ve Kıbrıs kilisesinin kurucusu olan St Barnabas’ın mezarı ve ona atfen yapılan manastır, önemli çekim merkezlerinden biridir.

Duyduklarıma göre, Barnabas yani İncil yazarlarından biri olan bu kutsal kişi, öldüğünde elinde yazdığı İncil ile birlikte bulunur, uzun süre elinden İncili almaya çalışırlar ama alamazlar.

ALIŞVERİŞ

Magosa şehrinde: alışveriş yapmak isterseniz:

Şehir merkezindeki; 1001, Mr Paund ve Lemar gibi alışveriş merkezlerini ziyaret edebilirsiniz. Bu alışveriş merkezlerinden: Mr Paund, çok miktarda ıvır-zıvır obje satılmakta olup, bütün her şey sadece 25 TL. (paund yükselince bu rakam da yükseliyor.) dır.

Burada: İngiliz malı, şampuan ve diğer mallar ilginizi çekebilir.

Lemar: (eski ve yeni olmak üzere iki tane Lemar var.) Türkiye’de bolca bulunan AVM lerden birine benzemektedir.

1001 ise, adından da anlaşılacağı üzere, çok miktarda yine ıvır-zıvır ürünün satıldığı bir yer olarak dikkat çekiyor.

Bunların dışında Çin pazarı (inanın satılan ürünlerin hiçbiri Çin malı değil ama böyle bir isim verilmiş) var.

Ayrıca: City Mall isimli bir AVM var. Burasıda oldukça modern bir ortamda 10-15 civarında marka mağazalarının bulunduğu bir yer.

Buralar gezebilirsiniz. Ancak unutmamak gerekir ki, özellikle döviz fiyatlarının yükselmesiyle bu mekanlardaki ürünlerin fiyatları da yükselmiş, yani önceki yıllardaki gibi ucuzluk yok, yurt dışından ürünler oldukça az, çoğu satılan ürün, ülkemizden İstanbul ve Gaziantep yörelerinden giden ürünler.

Peki burada ne satın alınır?

Bence: Kıbrıs’a özgün dantelli porselen takımlar satın alabilirsiniz. Çünkü, bunların orijinal İngiliz malı olanları ilgi çekiyor. Ayrıca, Kıbrıs son yıllarda çanta cenneti olmuş, her tür markanın orijinal olmayan benzerleri burada oldukça uygun fiyatlara satılıyor, yani her yan çanta satan yerlerle dolu.

Yine burada: üzerinde Kıbrıs haritası ve yazısı olan, bambudan yapılmış sepetler, tepsiler, çay bardağı altlıkları bulunuyor.

Bunun dışında elektronik meraklıları için: Magosa şehrinden cep telefonu satın alabilirsiniz, ancak fiyatını birkaç yere sormadan sakın almayın, fiyat değişiyor ve pazarlık yaparak almayı tercih edin, çıkış kağıdı veya pasaporta işleterek Türkiye’ye sokabiliyorsunuz. (Her kişi, 2 yılda bir telefon alıp Türkiye’ye sokabiliyor, ilave vergi ödemeniz gerekiyor, yıllara göre değiştiği için rakam yazmıyorum. )

Son bir not: son olarak burayı ziyaret ettiğimde cep telefonlarında da ucuzluğun tamamen ortadan kalktığını öğrendim, bence hiç cep telefonu aramayın, almaya uğraşmayın.

GEZİ PLANI

Açık hava müzesi durumundaki Gazimagosa şehrini: Deniz kapısından (Porte Del Mare) başlayarak adım adım gezebilirsiniz.

Lüzinyan krallarının Kudüs krallık tacını giydikleri St Nicholas Katedrali (günümüzdeki ismiyle Lala Mustafa Paşa Camisi) Ortadoğu’daki en mükemmel taş işçilikle yapılan katedral olup, Gazimagosa surları içinin merkezindedir. Bu meydan Lüzinyan, Venedik ve Osmanlı döneminin izlerini taşır.

St Nicholas Katedralinin önündeki katedralle yaşıt (2017 yılı itibarı ile 718 yaşında) Kıbrıs’ta yaşayan en eski cümbez ağacı (Ficus Sycomorus) görülebilir.

Shakespeare’in Othelle trajedyasına konu olan “Othelle kalesi” sizlere “Desdemona” nın trafik hikayesini anımsatacaktır.

MÖ. 1184 yılından başlayarak MS. 9’ncu yüzyıla kadar 21 yüzyıl iskan gören ve uzun yıllar Kıbrıs’ın başkenti olan Antik Salamis kenti kalıntılarını ziyaret edebilirsiniz.

St. Barbanas’ın Gazimağusa yakınlarındaki Salamis’te doğduğu ve mezarının ise Salamis mezarlık alanında bulunduğu bilinmektedir. St.Barbanas Manastırı ve Mezarı, Hıristiyanlık alemi ve inanç turizmi için Kuzey Kıbrıs’ın önemli bir değeridir.

Osmanlı döneminde Paris sefiri görevinde bulunan 28.Mehmet Çelebi’nin Gazimağusa’daki St. Peter & St. Paul Katedrali (Sinan Paşa Camii) avlusunda bulunan Osmanlı dönemi taş işçiliğinin ender örnekleri arasında yer alan mezar/türbesini görebilirsiniz.

9 Nisan 1873-7 Haziran 1876 tarihleri arasında 38 ay süreyle Gazimagusa’da kalebend olarak ikamet etmek zorunda kalan vatan ve millet şairi Namık Kemal’in kaldığı zindanı görebilirsiniz.

Kıbrıs tarihinin en önemli yerleşim yerlerinden biri olan ve çok zengin buluntular veren Erkomi-Alasia yerleşim yerinin görülmesi.

FESTİVALLER.

Nisan ayında Mormenekşe Enginar Festivali,

Haziran ayında Uluslar arası Mağusa Kültür Sanat Festivali,

Ağustos ayında Yeniboğaziçi Pulya Festivali.

GEZİLECEK YERLER

LİMAN

Ortaçağ döneminde, Gazimagusa şehrini kuranların en önemli amacı: Peidaos nehrinin taşıdığı toprakla dolmuş Salamis limanı yerine, iyi durumdaki Gazimagosa limanını kullanmak olmuştur.

Benzer şekilde, 12’nci yüzyıldan itibaren kentte görülen hızlı gelişmenin nedeni ve 19’ncu yüzyılda İngilizlerin Kıbrıs’la ilgilenmelerinin en önemli nedenlerinden biri de Gazimagosa limanıdır.

Gazimagosa limanının önem kazandığı ve potansiyelinin arttığı zamanlarda kent gelişmiş, limanın Osmanlı dönemindeki gibi az kullanıldığı zamanlarda ise, kent gerilemiştir.

Liman, sahip olduğu doğal korumayla adadaki en güvenilir demirleme olanaklarını sunar.

Dış liman yaklaşık 1.5 km uzunluğundadır ve dış limanı saran, yaklaşık 1 km uzunluğunda kaya resifleri, doğal bir dalgakıran görevi görürler.

İç liman ise, tam olarak İç kale ve Canbulat tabya arasındaki surlar boyunca uzanır ve deniz kıyısındaki üç küçük ada sayesinde, çok güvenli ve korunaklıdır.

Kıbrıs Gazimağusa Lala Mustafa Paşa Camii
Kıbrıs Gazimağusa Lala Mustafa Paşa Camii
Kıbrıs Gazimağusa Lala Mustafa Paşa Camii

 

Kıbrıs Gazimağusa Lala Mustafa Paşa Camii

LALA MUSTAFA PAŞA CAMİSİ-ST NİCHOLAS KATEDRALİ

Magosa şehir merkezinde, Namık Kemal meydanındadır.

Yapı: Lüzinyan döneminde 1298-1312 yılları arasında yapılmıştır. 1308 yılında inşaat halinde olduğuna dair çeşitli kaynaklar vardır.

Lüzinyan kralları: önce Lefkoşa’da bulunan Ayasofya Katedralinde Lüzinyan kralı tacını, burada ise Kudüs kralı tacını giyiyorlardı.

Mimari

Kente gelen gezginlerin de her zaman dikkatini çeken yapı, çoğu kere Fransa’da bulunan Gotik kiliselere benzetilmiştir. Binanın batı cephesinin mimarisi: Reims Katedrali mimarisinden etkilenmiştir.

Akdeniz bölgesinin en güzel Gotik yapılarından birisidir. Gotik tarzda işlemeli, eşsiz bir penceresi vardır. Batı yönünde bulunan giriş cephesi, bazı detaylarını ve özgün yapı malzemelerinin bir kısmını yitirmiş olmakla birlikte, yapıldığı tarihten itibaren fazla değişikliğe uğramamıştır.

Girişin iki köşesinde, iki katlı, sekizgen kuleler vardır. Bunlardan soldaki 1572 yılında minareye dönüştürülmüştür. Bu kulelerin alt katları yan nefler yüksekliğindedir, tepelerinde ise pinakoloları bulunmaktadır.

Kulelerin arasında, önde duran duvar boyunca üç giriş vardır. Bu girişlerin içinde yer aldığı üçgen yağmur silmeleri aynı yüksekliktedir.

Girişteki yuvarlak pencerenin üzerinde: bir Venedik arması görülür. Bu kabartma arma bazı hayvan figürleriyle süslüdür ve Salamis antik şehrindeki bir tapınaktan getirildiği düşünülmektedir.

Katedralin apsisi doğu tarzındadır ve çoğu Kıbrıs kiliselerinde olduğu gibi: 3 bölümden oluşmaktadır.

Üst kısmında pencereler iyi korunmuştur.

Batı cephesinde ve yanda iki şapel vardır.

MS 16’ncı yüzyıla tarihlenen Venedik galerisi, katedralin güneybatısındadır.

İç mekandaki fresklerin tümü beyaza boyanmıştır.

Cümbez ağacı-Ficus Sycomorus

Doğu Afrika kökenli ve kentin içinde birkaç yerde daha görülen, küçük meyveli, nadir bir tropikal bir tür incir ağacı olan “Cümbez ağacı” adanın kuzeyinde nadir bulunan bir ağaçtır.

Çevresi yani genişliği: tabanda 1.30 metre ve yükseklikte 4.95 metredir. Boyu ise 15 metredir. Tahmini yaşının 719 olduğu düşünülmektedir.

Ağacın, katedralin yapımına başlanılan 1298 yılında dikildiği sanılmaktadır. Gövdesi 2.70 metreden sonra 7 dala ayrılır. Kıbrıs’ta yaşadığı bilinen en yaşlı ve canlı ağaçtır.

Yılda 7 kez meyve veren ağaç, katedralin önünde büyüleyici bir gölge verir. Meydanın hemen her yerinden görülebilir.

Piskoposluk Şapeli

St Nicholas kilisesinin doğusunda konumlanmış olan küçük bir şapeldir. Tek nefli ve yarım daire apsisli yapının beşik tonoz olan üst örtüsü, enine kemerlerle taşınmaktadır.

Yapının batı cephesindeki ana giriş dışında kuzey ve güneyde de girişleri vardır. 1940-1947 yılları arasında yapılan çalışmalarda: şapelin kazı, temizlik, güney cephe, çatı ve kornişlerde onarım, batı kapısına bariyer ve çevre duvarları yapımı gerçekleşmiştir.

Piskoposluk Sarayı

Kilisenin kuzeyinde Liman yolu sokak üzerinde, yan yana sıralanmış dükkanlar ve üst katında da günümüzde bulunmayan Piskoposluk Sarayı bulunmaktaydı.

Günümüzde Piskoposluk sarayından geriye güneydoğu köşesinde bir merdiven dışında herhangi bir ipucu kalmamıştır.

Piskoposluk Sarayının altına gelir getirmek üzere yapılmış ve 14’ncü yüzyıl başındaki kayıtlarda geçen dükkanlardan sadece 7 tanesi ayakta kalmıştır.

Yola bakan ve yola dik beşik tonozlarla örtülmüş mekanların önünde yer almış ahşap revağın izleri hala görülmektedir. 1400’lü yıllara tarihlenen bu dükkanlar, daha önce burada bulunan  dükkanların yerine inşa edilmiştir.

Camiye çevrilme

Osmanlı bölgeyi ele geçirince, 1571 yılında katedral minare eklenerek camiye çevrilir ve ibadete açılır. 1571 yılında camiye çevrildiğinde ismi “Aya Sofya” camisidir.

1954 yılında ise ismi değiştirilmiş ve “Lala Mustafa Paşa Camisi” olmuştur.

Avluda bulunan 16’ncı yüzyıl Venedik galerisi: Şadırvan olarak kullanılmaktadır. Caminin avlusunda, Osmanlı dönemine ait üç mezar bulunmaktadır.

Mustafa Zührü Efendi Türbesi

Bu türbede: 1903 yılında ölen ve İmam Hatip ve Kavanin azalığı yapan Mustafa Zührü Efendi gömülüdür. Türbe, hiçbir değişime uğramadan günümüze gelmiştir. Kubbesi dört kemer üstüne oturur ve kemer açıklıklarını kapatmak için tek kapılı demir parmaklık yerleştirilmiştir.

Şam Müftüsü Mehmet Ömer Efendi Türbesi

Klasik Osmanlı türbe mimarisinin tipik örneğidir. Yanlarındaki sivri kemerleri ve türbeyi örten kubbesi dikkat çeker. Tamir edilmesi nedeniyle, mimari özelliklerinden çok şey kaybeden türbe, günümüzde değişik amaçlarla kullanılmaktadır.

Bu türbenin imam ve müderris olan İbrahim Efendiye ait olma olasılığı üzerinde durulmaktadır.

Kıbrıs Gazimağusa surları
Kıbrıs Gazimağusa surları
Kıbrıs Gazimağusa surları
Kıbrıs Gazimağusa surları

 

Kıbrıs Gazimağusa surları

MAGOSA SURLAR

1489 yılına kadar, Magosa şehrini çevreleyen Lüzinyan surları, çok yüksek olmalarına karşın ince bir yapıya sahipti.

Daha sonra Kıbrıs’ı ele geçiren Venedikliler, özellikle Osmanlılara karşı önlem olmak üzere surları, ateşli silahlara karşı sağlamlaştırmak amacıyla, 1550 yılında Venedik’ten uzmanlar (kaptan Nikolao Foskanini ve mühendis Giovanni Girolamo Sanmichele) getirterek yeniden elden geçirirler.

Ünlü mimar Michele Sanmicheli’nin yeğeni olan Giovanni Girolamo Sanmichele: 16’ncı yüzyıl ortalarında surların yapımı için Kıbrıs’a gönderilmiştir. 1559 yılında 45 yaşında Kıbrıs’ta ölmüş olan mimarın, yeni eklerin tasarımındaki ağırlığı bilinmektedir.

Venedik Donanması Müzesinde bulunan ve 1548-1558 yıllarına ait olduğu ortaya konan, Gazimagosa maketinin, Girolama Sanmichele’ye ait olduğu düşünülmektedir.

Özellikle: deniz tarafındaki surlar, Martinengo tabyası ve kara kapısı bu dönemde inşa edilir. İngiliz ve İtalyan terminolojilerinde, burçlardan farklı adlandırılmayan köşe burçları ve cavalier olarak isimlendirilen atış platformları, Türkçe isimlendirmede, ortak bir terimle “Tabya” olarak geçer.

Ayrıca: surların şehir dışındaki kısmına, 1373 yılında Cenevizlilere karşı verilen savaş sırasında Kıbrıs kralının emriyle kazılan hendek daha da genişletilerek 46 metreye çıkarıldı ve içine su dolduruldu.

Hendekler, minimum 7.5 metre derinliktedir. Sur duvarlarının karşısında, hendekleri çevreleyen duvarların belli bir yüksekliğe kadar olan kısmı kaya oyma, üst kısımları ise örgüdür.

Hendeklerin oyma katmanlarından çıkarılan taşlar, surların yapılında kullanılmıştır. Küçük çukurlar içinde toplanan su birikintilerinin, geçmişte hendekleri sivrisinek ve sıtma yatakları haline getirdiği bilinmektedir.

Surların elden geçirilmesi: MS 1550-1562 yılları arasında devam etti. 1562 yılında güçlendirme işlemi bittikten sonra, surlar hakiki kaleye dönüştürülür.

İri kesme taştan yapılan, 3 km uzunluğundaki bu surların yüksekliği 18 metre ve genişliği bazı yerlerde ise 8 metreye kadar çıkabilmektedir.

Duvarlarda burçlar, kapılar, rampalar, mazgallar, cephanelikler, depo ve ahırlar yapıldı.

Surlardaki kuleler şöyle isimlendirildi: Arsenal (Canbulat), Mare (deniz kapısı burcu), Castella (othello kulesi), Signonia (halkalı mazgal), Diamete (karpaz tabya) ve Mozzo (şehit tabya) dur.

Arsenal burcu ve Elmas tabyanın bulunduğu yerdeki surların temelleri zayıftır, çünkü kumun üzerine oturtulmuştur. Diğer yerlerde surların temeli, ana kaya üzerine oturtulmuştur.

Ayrıca: bir iç kale olarak Othello binası ve orijinal iki giriş kapısı olarak Kara Kapısı (Ravelin) ve Deniz Kapısı (Porto del Mare) vardır.

Osmanlı dönemi

1571 yılında Osmanlı güçleri adaya geldiğinde, Magosa kalesindeki Venedikliler sadece 10 ay direnebildiler. Lala Mustafa Paşa önderliğindeki Osmanlı ordusunun yoğun ateşi sonunda, kalenin bazı yerlerinde ciddi hasarlar oluştu.

Venedikliler asker sayısının büyük kısmını kaybederken, barut depoları da tükendi.

Şehit Osmanlılar tarafından fetih edilince, fetih sırasında harap olan surlar, fetih sonrasında Osmanlılar tarafından kısa zamanda onarıldı.

Çünkü Kıbrıs’ın ilk yılı bütçesinden bu kalenin tamiri için para ayrılmıştır. Bu kalenin deniz kenarında bulunan Canbolad’ın kuşattığı burç da temelinden deniz yüzünden itibaren onarılacak, bundan başka Derviş Paşa kulesi ise temelden inşa edilecektir.

Magosa surları ve burçları yakından incelendiğinde yer yer taşların kesim şekillerinde farklılıklar görülür. Bu kesimlerden dolayı, hangi kısımların Osmanlı, hangilerinin Venedik tarzı olduğunu tahmin etmek mümkündür.

Canpolat Burcu ve Akkule, bugün rahatlıkla izlenen kısımlardır. Yapılan bu eklemeler kaleye uygun bir şekilde inşa edilmiştir.

Özellikle Akkule (Ravelin veya Rirettino), Su burcu (Andreuzzi), Altun Tabya (Ay Napa), Halkalı Tabyası (Composanto) ve Canbolat Burçları (Old Arsenal-Eski Tophane) kuşatma sırasında en fazla hasar gören kısımlar olmuş ve bunlar tamamı ile yeniden yapılmıştır.

Bu yeniden yapılan kısımlar içinde, Akkule ve Karakapısı’nı da içeren Akkale ile Canbolat burcu en önemle kısımlardır. Akkale’ye yeniçerilerin ibadeti amacıyla 1619 yılında bir de mescit yapılmıştır.

Canbolat burcu, günümüzde müze ve türbe olarak kullanılmaktadır. Burası kaleye ilk Türk bayrağını diktiği rivayet edilen Kilis Beyi Canbolat Paşa’nın türbesidir.

Akkale’de yapılan değişiklikler sonucu Ravelin özelliğini kaybedip, bir tabya özelliği kazanır. Giriş kapıları kapatılıp, yerlerine yenileri açılır, daha önce kaleden tamamı ile ayrı olan dış kısım ile birleşen iki tonozlu geçit yapılır.

Magosa surları ile ilgili beğendiğim bir hikayeyi aslında bir gerçeği sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kalenin Venedikli komutanı Bragadino ve kumandanları, adadan ayrılmadan önce Lala Mustafa Paşa’yı ziyarete giderler.

Bu ziyarette: Lala Mustafa Paşa: Magosa’nın Venedikli halkını Venedik’e götürecek olan Osmanlı gemilerinin, buraya geri dönüş yolundaki emniyetini sağlamak için, bazı Venedik ileri gelenlerini rehin bırakmalarını ister.

Bragadino bu öneriye sertçe karşı çıkar ve kendilerinde bulunan esirleri öldürtür. Bunun üzerine: Bragadino öldürülerek derisi yüzülür ve gemilere bindirilen Venedikli halk da Venedik’e götürülmeyerek esir tutulur.

Bu arada, kuşatma sırasında beklenen Haçlı donanması da geri dönüş yolunda, Osmanlı donanmasını, İnebahtı’da pusuya düşürür ve denizcileriyle birlikte yok eder.

Böylelikle: zaten Kıbrıs’ı alarak çok para harcamış olan Osmanlı donanması iyice zayıflamış olur.

Kara kapısı-Akkule-Ravelin

Kente girişi sağlayan orijinal iki şehir kapısından biridir. Buraya “Akkule” isminin verilmesinin sebebi, kuşatmanın ardından Venediklilerin buraya beyaz bayrak çekerek teslim olmalarıdır.

Kentin ana giriş kapısını koruyabilecek şekilde planlanmış olup MS 1544 yılında Venedikliler tarafından yapılmıştır.

Orijinal ismi “Yarım ay şeklinde tabya” anlamındaki “Ravelin” dir.

Aslında tek bir tabyadan ibaret yapı değildir. Burada bir atış platformu, bir kale burcu, bir ravelin ve iki giriş kapısı bir arada bulunmaktadır. Bu yapıların bir dış çeperi işlevini yürüten Ravelin, 1544 yılına tarihlenmektedir.

Ravelinler, Ortaçağ’da sur girişlerini savunmak için yapılan, yarım daire şeklinde yapıların geliştirilmiş biçimidir.

Girişleri koruyan bu dış kabuklar, top kullanımının başlamasının ardından, ana yapıdan koparılmış ve ravelin adını almıştır. Ravelinlerin amacı, sur girişlerinin doğrudan bombalamadan korunmasını sağlamaktır.

Buradaki Ravelin de, benzer özellikler göstermektedir. İki yan duvara bitişik olan eski giriş kapıları, hala görülebilmektedir.

Birçok kaynakta: kent dışından bu kapılara girişin kalkar köprülerle yapıldığı yazılıdır.

Kara kapısı

Surların Othello kalesinden sonra en eski kısmıdır.

Bugünkü köprü ile giriş bölümleri yeni olup: eskiden surların kule yanındaki bir top yuvasının içinden geçiliyordu.

Şehre bakan kısımda: kemerli bir geçit vardı. Bu geçidin her iki yanında: duvar freskleri, armalar ve küçük bir de kilise bulunuyordu.

Burada yapılan kazılarda: geçitler, top yuvaları ve ilginç bölge ve galeriler açığa çıkarılmıştır.

Kemerli geçidin şehre bakan tarafında, Venedikliler zamanında zindan olarak kullanılan yer altı odaları bulunmuştur.

Akkule tabya, 1571 fethi sırasında en şiddetli çatışmaların sürdürüldüğü iki noktadan birisidir. Saldırılarını, Canbulat tabya ile Akkule tabya arasındaki hat üzerinden planlamış olan Osmanlı orduları, uzun süre Canbulat tabya üzerinden kente girişin yollarını aradıktan sonra, Akkule tabyaya yönelmişlerdir.

Akkule tabyanın karşısındaki duvarların arkasını boşaltarak, buraya mevzilenen Türklerin, kurdukları 7 topla, burayı sürekli bombardımana tuttukları ve Ravelinde 9 Temmuz’da cephaneliğin patlamasıyla 1000 Türk ve 100 yerli savaşçının öldüğü, bu patlamadan sonra korunak kalmadığı için onarım yapma imkanının kalmadığı bilinmektedir.

Tophane-Martinengo Tabyası

Magosa surlarının kuzey batı köşesindedir. Diğer burç ve tabyaların aksine, tümüyle bir Venedik yapısıdır.

Daha önce mevcut olan iki burcun yan duvarları uzatılarak tek bir kesişim elde edilmiş ve bu kesişime de, Tophane Tabya inşa edilmiştir.

1550-1559 yılları arasında yapılmıştır. Venediklilerin surlara eklediği son yapıdır.

Yapımcısı: Veronalı, kutsanmış mimar Michele San Michel’in kuzeni Giovanni Grolama San Michel’dir. Kendisi 1550 yılında Venedik Cumhuriyeti tarafından gönderilmiş ve 1559 yılında 45 yaşında vefat edince St Nicholas Katedraline gömülmüştür.

Yapı: Ortaçağ askeri mühendisliğinin başyapıtlarından biridir. 16’ncı yüzyıl sur mimarlığı tasarımında önemli bir gelişme olan ok biçiminde tabyalara bir örnektir.

Yanlardaki kanatlar arasına yerleştirilen toplarla, düşman için hedef küçültürken, 180 derecelik bir görüş alanı sunarak, atış istikametini arttıran bu yapılar, savunma açısından büyük avantaj sağlamıştır.

Magosa tahkimat duvarlarının neredeyse zapt edilemeyecek en güçlü savunma yeri olup, kalp şeklindedir.

Yaklaşık bir mil karenin üzerinde yer kaplamaktadır.

Düzgün kesilmiş taşlardan yapılmış olup duvarlarının kalınlığı 13-20 ayak arasında değişiklik gösterir.

Top atışlarında barut dumanının dışarıya çıkmasını sağlamak için, üst tonozlarda havalandırma bacası delikleri, top mazgallarının yanındaki duvarlarda ise barut fıçıları ile top atışlarında kullanılan malzemelerin konulduğu küçük dolap yerleri yani hücreler bulunmaktadır.

Osmanlılara karşı Kıbrıs’a takviye olarak gönderilen Venedik kuvvetlerine komutanlık yapan Hiernino Martinengo yolda ölünce, Magosa’ya getirilir ve Venedikliler, çok sevdikleri komutanın hatırına tabyaya onun ismini verirler.

Fetih sırasında, muhtemelen buradaki çatışmalar çok kısa ve etkisiz olmuştur.

Tophane tabyası: II. Dünya savaşı sırasında petrol deposu olarak kullanılmıştır. 1974 yılında ise, büyük odalarda saklanan yaklaşık 200 kadın ve çocuk, güvenli sığınakları sayesinde ölümden kurtulmuştur.

Karpaz Tabya

Surların en kuzeyindeki noktada bulunan tabyadır. Kara ve deniz surlarının kesişiminde, kentin doğu ucunda yer alır. Bu tabyanın, Ceneviz yapımı olduğu düşünülmektedir.

Bu tabya ile ilgili ayrıntılı bilgi yoktur. Tabya 20’nci yüzyılda yapılmış kazı ve restorasyon çalışmaları sırasında 1939 yılında temizlenmiş, güçlendirilmiş ve onarılmıştır.

Yapının daha önceleri tahıl ambarı olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Kıbrıs Gazimağusa Deniz Kapısı-Porte Del Mare

Deniz Kapısı-Porto Del Mare

Kente girişi sağlayan orijinal şehir kapılarından biridir.

İtalyan-Rönesans stilinde inşa edilmiş, çok güzel bir mimariye sahip ve iyi korunmuş durumdadır.

1496 yılında Venedikli Nicolo Prioli tarafından yapılmıştır. Tasarımını Leonardo Da Vinci’nin yaptığı söyleniyor.

Vinci, 1481 yılında adaya gelmiştir. (İnce bir ayrıntı: Leonardo Da Vinci: adada iken Venedikli halkın yoğun olarak yaşadığı Lefkara’ya gider, burada yapılan Lefkara el işini çok beğenir ve “Son Yemek” isimli tablosunda, masa örtüsü olarak Lefkara işini resmeder.)

Şehre açılan demirle kaplanmış ahşap kapı Türkler zamanında, deniz tarafına açılan demir parmaklıklı kapı ise Venedik zamanında yapılmıştır.

Kapının üst kısmında, mermer levha üzerine kabartma olarak işlenmiş Venedik amblemi “Kanatlı Aslan”, Nicolo Prioli’nin ismi ve arması ve 1496 tarihi görülür. Mermerin ise Salamis’ten getirildiği sanılıyor.

Canbulat Türbesi-Arsenal Tabyası

Deniz taraı dairesel, hendek tarafı düz duvarlı olan Canbulat tabya, kara ve  deniz surlarının kesişiminde, kentin doğu ucundadır.

Üzerindeki yazıtın yeri boş olan Canbulat Tabya, “Arsenal” ismini yapımından önce burada bulunan Tersaneden almıştır.

Kıbrıs’ın fethine karar verildiğinde, Kilis sancak beyi Canbulat Bey’in kuvvetler arasına alınması önerilir.

Lefkoşa’nın Osmanlılar tarafından fethinde, üstün yararlılıkları görüldüğünden, 1570 yılında Magosa’yı kuşatan Osmanlı ordusunda İskender Paşa ve Deniz Paşa ile birlikte görevlendirilir.

Orijinal adı: Arsenal Tabyası olan mevkide, şehit düştüğü inancıyla türbesi buradaki tabyanın altındadır. Yerli halk çoğu zaman türbeyi ziyaret etmiştir ve etmektedir.

Türbe, tabyanın iç mekanındadır. 1968 yılında yapılan onarımların ardından, türbenin bulunduğu kısmın önündeki beşik tonozlu mekan restore edilerek müzeye dönüştürülmüş ve halen bazı etnoğrafik ve arkeolojik eserler burada sergilenmektedir.

Canbulat tabya, iç kale gibi en erken tarihli kaynaklarda yer alan sur yapılarından birisidir. 1310 yılına tarihlenen çalışmalarda, Arsenal ve iç kale arasında bir duvar yapıldığı belirtilir. Yani, kulenin 1310 yılından önce yapıldığı bilinmektedir.

1372 yılında ise, Arsenal kulesinin savunma nitelikleri, II. Peter tarafından iyileştirilmiştir. Bu alan, 1571 fethinde en yoğun çatışmaların geçtiği alan olmuştur.

Fetih sırasında Türk birliklerinin bu tabyanın çevresinde konumlandırılmış olmalarına bağlı olarak, Kale içindeki anıtların çoğunun bu yöne bakan cephelerinde hasar gözlenmektedir.

Türklerin çatışma sırasında, Kara Kule olarak adlandırdıkları Canbulat Tabya’da 30 Haziran’da gerçekleşen ve 6 saat süren çatışmalar sonucu iki tarafında ağır kayıpları olmuştur.

Zamanla yıpranan bina, 1968 yılında yeniden inşa edilerek, ön kısmı da müzeye dönüştürülmüştür. 20’nci yüzyılda, Canbulat tabya üzerine, tabyanın bütünlüğünü yok eden bir deniz feneri inşa edilmiştir.

Halen müzede Etnoğrafik ve Arkeolojik eserler sergilenmektedir.

Kıbrıs Gazimağusa Venedik Sarayı

SARAY-VENEDİK SARAYI-PLAZZA DEL PROVEDİTORE

Kale içinde, Namık Kemal Meydanının güney batısındadır.

Önceleri burada MS 12’nci yüzyılda Gotik tarzda yapılmış bir Lüzinyan kraliyet sarayı vardı. Ancak, Magosa şehrini, Lefkoşa’dan sonra ikinci ikametgah olarak kullanan Lüzinyan krallarından hangisinin, sarayın yapımında etkili olduğu bilinmemektedir.

Ancak: Peter II’nin 1369 yılında başlayan saltanatına kadar, Kıbrıs kralları bu sarayda otururdu. Cenevizliler buraya “Domini regis” ismini vermişlerdi.

Saray Cenevizliler tarafından yıkılınca, buraya Venedik döneminde, adanın askeri valisinin (Provaditore) ikametgahı inşa edildi.

Sarayın kapısı, bir zamanlar Avrupa’nın en büyük meydanı olarak bilinen merkezi meydana açılıyordu.

Doğudaki üç kemerli cephesi, MS 11’nci yüzyılda yapılmıştır. Kemerlerde kullanılan sütunlar Salamis harabelerinden getirilmiştir.

Merkezi kemerin üst başında, Kıbrıs’ın yöneticisi Giovanni Renier’in 1552 tarihini taşıyan mermer arması görülür.

Saray yapısında, günümüze kadar olan süreçte ayrıntılı kazı çalışması yapılmamıştır. Sarayın ayakta kalan bölümlerinin büyük kısmı Venedik dönemine tarihlenir.

Böylece, sarayın çoğu kez bir Venedik dönemi yapısı olarak düşünülmesine sebep olmuştur.

Saraydan bugün ayakta kalanlar, orta kemeri üstünde bir arma bulunan üç kemerli bir ön cephe, ona güney-doğu ucundan takılmış bir kol, avlunun en arkasında bulunan L biçimli bir yapı kalıntısı ve bir şapelden ibarettir.

Giriş cephesinin arkasında, ona paralel ve çok daha sade bir kemer dizisi bulunur. Arkadaki bu kemerlerin Venedik döneminden önceki saray cephesi olduğu düşünülmektedir.

Cephenin arkasındaki kol üzerinde, zemin katta caddeden kullanılan dükkanlar, avluya bakan, zindan ve cephane deposu olarak kullanılmış küçük odalar, üst katta ise günümüzde Eski Eserler Dairesinin kullandığı, Osmanlı dönemine ait bir mekan ve 20’nci yüzyıl ortalarına doğru yapılmış mekanlar bulunur.

Saray kalıntılarının kuzey-batı köşesinde adı bilinmeyen bir şapel bulunur. Saray ile işlevsel ilişki içerisinde olduğu anlaşılan şapel, saray kompleksi içindeki tek özgün yapıdır.

Ancak hem iç mekan, hem de kütlesel farklılaşmasıyla zaman içinde çeşitli müdahaleler geçirmiştir. 1930-1950 yılları arasında elden geçirilmiş bu yapı, 1974 yılına kadar müze olarak kullanılmıştır.

Venedik döneminde, kentin surları ve diğer kamusal yapılarla birlikte saray da kapsamlı bir restorasyon geçirmiştir. Bu restorasyonlar sırasında ön cephe ve arkadaki mekanlar tümüyle yenilenmiştir. 1571 yılında şehre giren Türklerin, saray ziyaretiyle ilgili yapılmış tasvirlerde, yapının yıkılmış olduğuna dair bir ifade bulunmamasına rağmen, birçok kaynakta, bu yapının 1571 deki bombalamalar sırasında yıkılmış olduğu düşüncesi hakimdir.

1571 yılından sonra, hapishane,  talimhane, kışla olarak kullanılmış olan saray mekanları ve avluda, bu dönemde herhangi bir restorasyon yapılmamıştır. İngiliz yönetimi sırasında da, bu yapıdaki hapishane ve karakol kullanımı uzun yıllar boyunca devam etmiştir.

Ancak yapı 20’nci yüzyıl ortalarında boşaltılarak, avlusu askeri araçların sergilendiği bir açık hava müzesine, bazı kapalı mekanları da Namık Kemal Müzesine dönüştürülmüştür.

Kıbrıs Gazimağusa Namık Kemal Zindanı-Müzesi
Kıbrıs Gazimağusa Namık Kemal Zindanı-Müzesi
Kıbrıs Gazimağusa Namık Kemal Zindanı-Müzesi
Kıbrıs Gazimağusa Namık Kemal Zindanı-Müzesi

 

Kıbrıs Gazimağusa Namık Kemal Zindanı-Müzesi
Kıbrıs Gazimağusa Namık Kemal Zindanı-Müzesi

 

NAMIK KEMAL ZİNDANI-MÜZESİ

Venedik sarayının bahçesinde bulunan eski bir zindan, müze olarak düzenlenmiştir.

Yapı: Osmanlı döneminde, Venedik Sarayı kalıntıları üzerine, 2 katlı olarak kesme taştan yapılmış bir hapishanedir. Tek mekandan oluşan alt katın, Venedik Sarayına açılın bir kapısı ve demir parmaklıklı bir penceresi vardır.

Üst kısma dik taşlı bir merdivenle çıkılmakta ve iki penceresi olan bu odada Namık Kemal ile ilgili belgeler sergilenmektedir. Müze 1993 yılında ziyarete açılmıştır.

9 Nisan 1873 yılında ünlü Türk şairi, gazeteci, oyun yazarı, bürokrat ve Genç Osmanlıların lideri Namık Kemal: sürgüne gönderildiği burada hapis hayatı yaşamıştır.

Namık Kemal’in adıyla anılan bu zindanın mevcut tek kapısı, Sarayın bahçesine açılır.

Namık Kemal’in buraya sürgüne gönderilmesine yol açan olay: 1 Nisan 1873 tarihinde İstanbul’da sahneye koyduğu “Vatan yahut Silistre” oyununun halk arasında büyük beğeni toplaması ve halkın Namık Kemal’e gösterdiği ilgi olmuştur.

Osmanlı Sultanı Abdülaziz, halkın bu ilgisini kışkırtma olarak yorumlamış ve Namık Kemal’i, Gazimagosa’ya sürgüne yollamıştır. Önceleri alt kattaki zindana kapatılan şair, bir süre sonra Kıbrıs Mutasarrıfı Veyis Paşa’nın izni ile üst kata çıkarılmıştır.

Yapının alt katı, kalın duvarları ve payandalarıyla Osmanlı dönemi öncesinin izlerini taşırken, üst katı pencere düzeni ve daha ince duvarlarıyla Osmanlı dönemine tarihlenir.

Namık Kemal: Gülnihal ve Akif Bey isimli eserlerini burada yazmıştır.

Günümüzde müze olarak kullanılan zindan da yer alan odada Namık Kemal’e ait bir beyit var. Beytin Türkçe anlamı şöyledir “Zalim ne kadar pervasız olursa olsun, yine zulmün binasını biz yıkarız. Bizi yerin, dünyanın merkezine atsalar da, yer küresini patlatır çıkarız.”

Namık Kemal; 3 Haziran 1876 tarihinde, Padişah V. Murat tarafından affedilene kadar, 38 ay burada sürgün hayatı yaşamıştır.

Burada bulunan Namık Kemal büstü: 17 Mart 1953 tarihinde, Namık Kemal meydanı adı verilen yere Magosa Türk Gücü tarafından dikilmiştir.

Bu büst, Türkler tarafından Kıbrıs’a dikilen ilk büsttür. Şair Namık Kemal’in bu zorunlu ziyareti, kent ve ada halkı üzerinde derin etkiler yaratmış ve ünlü şairin adı okul, sokak, mahalle ve ana meydana verilerek, kent belleğinin bir parçası haline getirilmiştir.

Müze haline getirilmiş yapıda, Namık Kemal’e ait birçok kişisel eşya ve bilgiler bulunmaktadır.

ST FRANCİS MANASTIRI VE KİLİSESİ

Aziz Francis’in hayatta bulunduğu MS 1217 veya MS 1226 yıllarında Kıbrıs’a gelen Fransiskan mezhebinin Gazimağusa’daki en önemli manastır ve kiliselerinden biriydi.

Büyük arazi sahipleri ile Roma dilencilerinden üyelere sahip olan Fransiskan mezhebi, MS. 1400 yılında adaya yayılmak suretiyle Kıbrıs’ta kurulan büyük mezhepler arasına girmiş, günümüze kadar da varlığını sürdürmüştür.

Manastır ile kilise: MS 12’nci yüzyıl sonu veya 14’ncü yüzyılda inşa edilmiştir. Kilisenin yapılması için harcanan paranın büyük bir bölümü Fransiskan rahipleriyle yakın ilişkiler içinde bulunan Kıbrıs kralı Henry II (1285-1324) tarafından karşılanmıştır.

Kilisenin yapımına mali katkı sağlayan Mağusalılar, yabancılar ve Cenevizliler bu kiliseye gömülmüşlerdir. Nitekim, kilisenin tabanında yapılan kazılarda MS. 1314-1474 yılları arasına tarihlenen mezar taşları bulunmuştur.

Günümüze gelemeyen manastırın, kilisenin güney batısında bulunduğu sanılmaktadır. Tek sahınlı olan kilisenin, sadece bazı duvar kalıntıları ile dört penceresi bulunan güney duvarı günümüze kadar gelmiştir.

Kıbrıs Gazimağusa Greklerin St George Kilisesi

GREKLERİN ST. GEORGE KİLİSESİ

Katedral olarak da bilinen kilise: Ortaçağ’da Gazimağusa’nın Ortodoks mahallesine Mağusalı zengin bir Rum tüccar tarafından yaptırılmıştır.

14-15’nci yüzyıla tarihlenen, Gotik stilde yapılmış çok büyük bir yapıdır.

Doğu ile batı fikirlerinin plan ile detaylara yansıyan en güzel örneklerindendir. Üç sahınlı kiliseye batıdaki sivri kemerli üç kapıdan girilmektedir. Kazılar sırasında burada bulunan pencerelere ait değişik renklerde camlara rastlanmıştır.

Doğu ucundaki üç apsisin duvarlarında kilisenin kurucularının mezarları ile İsa’nın hayatına ilişkin freskler görülür. Bu freskler, MS.15’nci yüzyılda İtalyan stilinin ikinci derecesine sınıflandırılacak bir karakterde yapılmıştır.

Doğal yıpranmaya karşın halen apsiste İsa’nın çarmıha gerilmesi, gömülmesi ve dirilmesi sahneleri izlenmektedir. Duvarların alt kısımlarındaki fresklerde ise Ortodoks kilisesinin azizleri ile diğer kutsal kişiler resmedilmiştir.

Katedralin üst kısmı 1571 yılındaki Osmanlı kuşatması sırasında yıkılmış olup, duvarlarında halen gülle izleri görülmektedir.

Kıbrıs Gazimağusa Peter vePaul Kilisesi

PETER VE PAUL KİLİSESİ-NESTORYEN KİLİSESİ-SİNAN PAŞA CAMİSİ

Sarayın güneybatı ucunun karşısındadır. Gazimagosa şehrinin St Nicholas Kilisesi dışında, kullanılmaya devam etmiş ve çatısı sağlam durumda kalmış en büyük kilisedir.

1571 fethinden sonra minare, mihrap ve minber eklenerek cami olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Sinan Paşa: Magosa şehrinin fethinin önemli komutanlarından birisidir. Yapı çeşitli dönemlerde tahıl ambarı olarak da kullanıldığı için Buğday Camisi diye de bilinir.

1938 yılında gerçekleştirilen kazı ve onarım çalışmaları sırasında, yapının temellerinde bir Süryani yazıt bulunur. Bu yazıt: kilisenin bir zamanlar Nestoryan kilisesi olduğu yönündeki bulguları güçlendirmiştir.

Bu yazıtın bulunmasının ardından, kilisenin banisi kabul edilen Simon Nostrano’nun soyadının da, aslında Nestoryan anlamına gelen Nestorano olduğu yönünde iddialar vardır.

Evet, bu kilise, Magosa’da yaşayan Suriyeliler (Keldaniler) için Françis Lakhas isimli bir Suriyeli tüccar tarafından 1339 yılında yaptırılmıştır.

Kilisede: deve resimleri ve Nestoryenlerin dini törenlerinde kullandıkları dil olan Süryanice yazılar vardır. Çan kulesi ve yan bölümler sonradan eklenmiştir. Giriş çok sade olup, üzerinde güzel bir gül pencere görülür. Teraslı tavan süslü dirseklerle desteklenmiştir.

Bu kilise Ortodoks Rumlara teslim edildikten sonra adı “Ayios Georgihios Ksorinos” (Sürgücü Aya Yorgi) olarak değiştirilmiştir.

Bu konu ile ilgili günümüze ulaşan bir de inanış vardır. Düşmanlarından kurtulmak isteyen bir kimsenin bu kilisenin döşemesinden bir miktar toprak veya toz alıp düşmanının evine bırakması halinde, söz konusu kişinin bir yıl içinde öleceğine veya adayı terk edeceğine inanılmaktadır.

1571 fethinden sonra 1600 civarında cami olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ancak hangi yıllar cami, hangi yıllar arasında depo olarak kullanıldığı bilinmemektedir.

Ancak bazı yazılı kaynaklara göre, 1877 yılında burası depo ve ahır olarak kullanılmıştır. 1937-1945 yılları arasında İngiliz döneminde patates ve tahıl deposu olarak kullanılmıştır.

Kapı ve pencerelerinin kapatılması yanında, farklı ürünleri depolayabilmek için ortasına da bir duvar örülmüştür. 1960’lı yılların başında kültür merkezi ve nikah dairesi olarak işlevlendirilmiş olan yapı, 1974 yılından sonra kütüphaneye dönüştürülmüştür.

1990 yılından sonra ise yeniden cami olarak ibadete açılmıştır. Günümüzde kullanılmamaktadır ve ziyarete kapalıdır.

İKİZ KİLİSELER-TEMPLAR VE HOSPİTALLER KİLİSELERİ

Kaleiçi’nin ortalarına yakın bir yerde, meydanın kuzey-batısında bulunan iki kiliseden: daha kuzeyde ve daha büyük olanı Templar kilisesi, diğeri ise Hospitalier kilisesidir.

İlk olarak: güneydeki kilisenin cephesindeki St John şövalyelerinin Limasol yakınlarındaki Kolossi kalesinde bulunan haça benzeyen amblem dolayısıyla, bu yapının Hospitalier yani St John şövalyelerine ait olduğu iddia edilmiştir.

Kuzeyde ve daha eski gibi görünen kilise Temllar şövalyelerine aitken, 1308 yılında bu örgütün adadan ayrılması ve adadaki mallarının Hospitalier şövalyelerine geçmesiyle birlikte, bu yapı da el değiştirmiş, ancak yapıyı yetersiz bulan Hospitalier şövalyeleri, güneydeki daha küçük kiliseyi de buna eklemişlerdir.

Bu yapılar, haçlı seferlerine katılan mezheplerin en güçlülerinden olan Templar ve Hospitaller Şövalyeleri tarafından MS. 12’nci yüzyıl sonu ile MS. 14’ncü yüzyıl başları arasında inşa edilmiştir.

Yan yana olan her iki kilisede: bu tarikatların Kıbrıs’taki merkeziydi.

Biraz daha büyük ve daha eski olan kuzeydeki: St. Antonio kilisesi adıyla bilinmekte olup Templar Şövalyeleri tarafından bir ibadet ve ziyaret yeri olarak inşa edilmiştir.

Templer şövalyeleri neden Kıbrıs’a gelmiştir?

Zamanın Kudüs kralı II. Boldvin: hacı olarak Kudüs’e gelen insanların bazı ihtiyaçları olacağını düşünerekten bir şövalye tarikatı kurmak istediklerini belirtir. Ardından en güvendiği iki şövalyesini bu tarikatı kurmaları için yetki verir.

Karargah olarak da Tapınak Dağı olarak bilinen ve günümüzde El Aksa Camisinin bulunduğu bölgeyi tahsis eder. Çünkü bu bölgeler tapınaklar bölgesi olarak bilinmekteydi ve ayrıca Hz Süleyman’ın Hazinesinin de bu bölgede gömülü olduğuna inanılıyordu.

Bu yüzden bu şövalyelerin ismi Tapınak Şövalyeleri olarak tarihe geçti. 1130 yılında Papa II. İnosend, bu tarikatın mensuplarına dokunulmazlık verince: Hıristiyan alemi içerisinde önemli kişiler haline geldiler.

Ancak bu dokunulmazlık Kudüs Hıristiyanlarının elinde kalmadı ve 13’ncü yüzyıldaki kutsanmanın ardından, tapınak şövalyeleri Kudüs’ün dışında bir başka üs kurdular. Burası da Kıbrıs idi.

Templar şövalyeleri, Kıbrıs’a bir üst kurduktan sonra İznik konsülü ortalarda dolaşan sayısız İncil nüshasından sadece dört tanesini resmi İncil olarak kabul eder ve sonra da Hıristiyanlığa ait bazı sırları gizlemeye başlar.

Bir zamanlar, Kudüs şehrinde bulunan bazı kutsal emanetlerin (kutsal sandık, İsa’nın kutsal kasesi gibi) Hz. Süleyman’ın tapınağının altında bir bodrumda saklı olduğuna inanılıyordu ve tapınak şövalyelerinin sandığı ve kaseyi buldukları, Kudüs’ün düşmesinden sonra bu objeleri saklamak için Kıbrıs’a getirdikleri, bir süre Magosa şehrindeki ikiz kiliselerde korudukları ve ardından Marsilya’ya götürdükleri iddia edilmektedir.

Hıristiyan aleminin en ünlü tarikatı haline gelen Templar Şövalyeleri, başta Ortadoğu ve Kıbrıs, ardından da Avrupa’da etkili olmaya başladılar.

Bütün finans merkezleri, tapınak şövalyelerinin eline geçti. Bu rahat ve lüks hayat, şövalyelerin hoşuna gitmeye başladı.

Dinin dışına çıkmaya başlayan yaşam biçimleri ile Papa’nın dikkatini çekti ve bu durumdan kaygı duyan Papa, dönemin Fransız kralı olan 4’ncü Flip’in yardımı ile yakalanan tüm Templar Şövalyeleri yakılarak öldürüldü.

Yakılarak yok olduğu sanılan Templar Şövalyeleri, şekil değiştirerek günümüzde bile yaşamaktadır.

Kemerli bir girişi olan güneydeki küçük kilise: hastalar ile yaşlıları koruyup kollayan Hospitaller Şövalyelerine aittir. Bu tarikatın kurucusu, Kıbrıs’ın Bizans valisi Epiphanios’un oğlu olan Amathuslu St. John the Almoner idi.

Templar Şövalyeliği Papa tarafından kaldırılınca Hospitalier Şövalyelerine ilkin 1308 yılında, yandaki kilise verilmiş, onlar o kiliseyi yıkmadan güney bitişiğine bu kiliseyi inşa etmişlerdir.

Küçük, basit, tek sahınlı ve haç tonozludur. Giriş kapısının lentosunda Hospitalier Şövalyelerinin arması vardır. Duvarlardaki iki kat freskten en yeni olanı MS. 16’ncı yüzyıl Bizans stilidir.

İki kiliseden daha büyük ve daha eski olan kuzeydeki kilise, tek neflidir. Dairesel bir apsisi ve girişle apsis arasında üç sahınlığı bulunmaktadır. Bu yapının girişi ve döşemesi, diğerine göre daha aşağıdadır, üst örtüsü de kaburgalı tonozludur.

Yapının kuzey ve güney cephesindeki payandaları oldukça büyük kesitlidir. Batı cephesinin iki yanında taşıyıcı kuleler ve revak izleri bulunmaktadır.

Giriş kapısının üzerinde bir gül pencere bulunur. Kuzey cephesinin ortasında bir giriş kapısı ve iki yanında da iki sıra pencere vardır. Batıya yakın köşesinde bir çan kulesi bulunur.

Güneyde bulunan ve cephesindeki haç amblemi nedeniyle Hospitalier’lere atfedilen küçük kilise, tek nefli ve tek açıklıklı şapel şemasındadır.

Bu kilisenin apsisi de daireseldir. Diğerine göre daha yüksekte olan bu kilisenin basit bir şeması vardır. Güney cephesinin girişe yakın bölümünde, üzerinde külahı bulunan bir çan kulesi yer alır.

Bu iki kiliseden kuzeydeki, Osmanlı döneminde mescit olarak kullanılmıştır. İngiliz döneminde de bu kullanım devam etmiştir. Daha önce kütüphaneye dönüşmüş olan kapı, günümüzde birkaç dernek ve topluluk tarafından ortak olarak kullanılmaktadır.

ERMENİ KİLİSESİ-ST MARY

Kentin kuzey-batısında, Karmelit kilisesinin kuzeyindedir. Şehirde ayakta duran kiliseler arasında en küçüğüdür. Kiliseden çok şapeli andırır. Latinler döneminde, özellikle Kilikya Ermeni krallığının yıkılmasından sonra artan Ermeni nüfusu, bir Ermeni kilisesi ihtiyacını doğurmuştur.

14’ncü yüzyıl başlarında yazılmış Ermeni yazmalarında, yazmaların yazıldığı yer olarak Gazimagosa’daki bir Ermeni kilisesinden söz edilmektedir.

St Mary’e adanmış bu kiliseyle, bu yazmalarda sözü edilen kilisenin aynı olma olasılığı yüksektir.

Yapı Osmanlı döneminde tabakhane olarak kullanılmıştır. Deri tabaklama işleminin yapıldığı mekanlardan biridir. Yapının doğu cephesi dışındaki cephelerinde birer kapı ve üzerlerinde birer pencere vardır.

Doğu cephesindeki dairesel apsis, yarım kubbeyle örtülüdür. Azizlerin freskleri altındaki Ermenice yazılar, yapının Ermeni kilisesi olduğunun önemli bir göstergesidir.

1936 yılında 90 yıllığına Ermeni Komitesine kiralanan yapı, 14 Ocak 1945 tarihinde bir törenle ibadete açılmış ve 1963 olaylarına kadar da Ermeniler tarafından kilise olarak kullanılmaya devam etmiştir. Yapı, günümüzde askeri bölge içinde yer almaktadır.

Kıbrıs Gazimağusa Othello Kalesi
Kıbrıs Gazimağusa Othello Kalesi

 

OTHELLO KALESİ

Magosa şehrinin kuzey doğu köşesinde bulunan bir iç kaledir.

Önceleri, burada MS 1310 yılında: Tyrke Prense tarafından yaptırılan eski bir kule ve bir tahkimat vardı.

Mevcut kale ise, Gazimagusa’nın Venedikli kaptanı Nicolao Foscarino tarafından 1492 yılında, saf İtalyan Rönesans stilinde, yeniden şekillendirilerek inşa edilmiştir.

Bu bilgiler, Venedik Cumhuriyeti amblemi olan kanatlı St Mark Aslan kabartması ile birlikte, kalenin ana giriş kapısının üzerine kazınarak kaydedilmiştir.

Venedikliler, buradaki Lüzinyan dönemine ait eski kuleler ve tahkimatı yıkıp, yerine yeni bir tahkimat yapma yerine: sadece üst kısımlardaki ince yapılı Lüzinyan duvarını yıktılar. Dış kısma yeni bir duvar inşa etmek suretiyle kalınlaştırıp sağlamlaştırdılar.

Köşelere ise daire şeklinde birer kule inşa ettiler. Ayrıca, kalede, topçu bataryaları ile sonlanan koridorlar yaptılar. Kalenin kare planlı orta avlusunun: kuzey ve güneyinde, MS 1300-1310 yılları arasında yapılan ve kaburgalı tonozla örtülü odalar vardır.

Bunların Lüzinyanlar tarafından yemekhane ve yatakhane olarak kullanıldığı düşünülüyor.

Evet, burası Magusa şehrinin ana girişlerinden biri olarak kullanılmaktadır.

Çevresi, derin su hendeği ile çevrilidir.

Kalenin avlusunda: Osmanlılar ve İspanyollara ait toplar, demir ve taş gülleler sergileniyor.

Kalenin günümüzdeki ismi: İngiliz döneminde kullanılmaya başlanmıştır.

Shakespeare’in ünlü trajedyasının bir bölümü Kıbrıs’ta bir liman şehrinde geçmektedir. Shakespeare’in Othello tiyatro oyununda Desdemona’yı öldüren Othello’nun MS 1505-1508 yılları arasında Kıbrıs valisi olan Teğmen Christoforo Moro’yu canlandırmış olabileceğine inanıldığından, kaleye İngiliz sömürge döneminde “Othello” adı verilmiştir.

İngilizlerin en ünlü tiyatro yazarı William Shakespeare’in 1604 yılında trajedi türünde yazdığı Othello adlı oyunun konusu: yıllarca Venedik devletinin hizmetinde savaşmış, türlü kahramanlıklar göstermiş Mağribi zenci bir komutan ile Venedikli beyaz bir kızın, engel tanımayan aşklarıdır.

Karısını delicesine seven bu komutan, emrindeki bir subayın kara çalması yüzünden karısından soğuması, karısına hediye ettiği ve namus simgesi olarak gördüğü küçük bir mendili başka bir erkeğin elinde görünce, aldatıldığı kuşkusuna kapılıp çok sevdiği karısını boğarak vahşice öldürmesidir.

Venedik’te olup bitenleri anlatan birinci perdeden sonra, oyunun tümü Kıbrıs’ta geçer. Osmanlı donanmasının Kıbrıs’a yaklaştığı haberi alınınca, Venedikli bir senatörün dediği gibi: “Türkler için Kıbrıs’ın önemi” bilindiğinden, Desdemona ile yeni evlenen Othello, adayı savunmak üzere, hemen oraya gönderilir.

Ne var ki, Shakespeare’nin amacı: 1570 yılında II. Selim’in Kıbrıs’ı Venediklilerin elinden almasıyla sonuçlanan tarihsel olayı anlatmak değildir. Othello’nun böylesi önemli bir göreve atanacak kadar büyük bir komutan olduğunu belirtmektir.

Onun için, korkunç bir fırtınada Osmanlı gemilerinin battığı bildirildikten sonra, Kıbrıs’ın ve Türklerin durumuna bir daha değinmez.

CAFER PAŞA HAMAMI

1601 yılı yapımıdır ve banisi Cafer Paşa Çeşmesinin de banisi olan Cafer Paşa’dır.

Hamam: meydanın kuzey-batı köşesinde, St Francis kilisesinin önündedir. Soğukluk, ılıklık, sıcaklık ve külhan bölümlerinden oluşur.

Kiliseye bitişik soğukluk ve ılıklık bölümleri, Osmanlı öncesi döneme ait mekanlardır ve çatı örtüleri sırasıyla, haç tonoz ile beşik tonozdur.

Sıcaklık ve külhan bölümleri ise, klasik Osmanlı dönemi hamamlarının özelliklerini gösterir.

Sıcaklık bölümünün ana mekanı ve köşelerdeki hücreler kubbelerle, hücreler arasındaki mekanlar beşik tonozlarla örtülüdür.

Yakın zamana kadar dükkan olarak kullanılan yapı, yakın zamanda bir bara dönüştürülmüş, büyük değişiklikler geçirmiştir.

KERTİKLİ HAMAM

Bu Osmanlı devri yapısı, şehrin kuzeyinde kalır. Ancak yapım yılı ve banisi bilinmemektedir. Hamamın planı incelendiğinde, yapının bir Osmanlı hamamı şemasını yansıtmadığı görülür.

Günümüze sadece temelleri ulaşan soğukluk bölümü, diğer bölümlere göre çok geniş bir dikdörtgendir. Tipik bir hamam planına sahip olmayan bu yapının bir iddiaya göre küçük kiliselerden dönüştürüldüğü tahmin edilmektedir.

Bu hamam, kubbeleriyle dikkati çekmektedir. Yapı üzeri kubbeyle örtülü 6 odadan, odaların arkasında tonozla örtülü bir su deposundan ve soyunmalık olduğuna inanılan, üst örtüsü yıkık kısımdan oluşmaktadır.

LATİN KİLİSESİ-AZİZ GEORGE

Kentin kuzeydoğusuna yakın bir noktada, İç kalenin karşısında yer almaktadır.

13’ncü yüzyıl sonlarında inşa edilen kilise, Gotik mimari tarzının güzel örneklerinden biridir. Kentteki en eski kiliselerden birisi olarak kabul edilir.

Yapının inşaatında, Salamis harabelerinden getirilen malzeme kullanılmıştır.

Paris şehrinde bulunan St Chapelle kilisesinin modeli, kullanılarak yapılmıştır. Osmanlı döneminde kullanılmayan kilise “Mehti kilisesi” olarak isimlendirilmiştir.

Yapı: beş bölüm ve koru ve neften oluşmaktadır. Kilisenin günümüze kadar ulaşan bölümleri koro yeri ve kuzey duvarıdır.

Geniş ve uzun pencerelerinde bir dönem gotik oymaların bulunduğu kilisenin şehrin surlarından önce inşa edildiği anlaşılmaktadır.

Kilise şimdilik harap halde olsa da Kıbrıs’ın en güzel ortaçağ oyma taş süslemelerini bünyesinde bulundurmaktadır.

Doğu cephesi ve kuzey cephesi iyi durumda olan yapıda, bu cephelerin mazgal pencereleri parapetleri dahi en üst kota kadar yerindedir.

Kuzey batıdaki kulenin tümüne yakın ayaktadır. Kulenin yanındaki kuzey cephesi kapısı da iyi durumdadır. Batı cephesindeki kapının ise, sadece yeri görülür.

Yüksek beden duvarlarındaki nitelik oranlarının yanında, birçok noktada görülebilin ince taş detayları da öne çıkan özellikleridir.

Yapını kolon başlıkları, çörtenleri, pencere sövenleri, duvar kesişimleri ve timpanasında görülen yaprak, yarasa, aslan ve insan figürlerinin tümü, yüzeylere bir nakış gibi işlenmiştir.

Bu özelliklerinden dolayı yapı, Gazimagusa şehrindeki en mükemmel Fransız anıtı olarak tanımlanır. 1571 fethinde bombardımanda yıkılan yapının bu tarihten sonra bilinen ilk onarımları 1938-1941 yılları arasında olmuştur.

Yapıda günümüzde görülen en önemli problem, denize yakınlığı nedeniyle sürekli olarak deniz suyundan etkilenen taş yüzeylerindeki boşalmalardır.

ŞEHİR YAKINLARINDA GEZİLECEK YERLER

Kıbrıs Gazimağusa Kapalı Maraş
Kıbrıs Gazimağusa Kapalı Maraş
Kıbrıs Gazimağusa Kapalı Maraş
Kıbrıs Gazimağusa Kapalı Maraş

 

KAPALI MARAŞ BÖLGESİ

Maraş bölgesi, 1974 yılı öncesinde Gazimagosa’nın bir mahallesi olup, 5.5 km bir alanı kapsamaktaydı. O tarihlerde 45 bin kişilik bir nüfusa sahip olan Maraş bölgesi, içinde yoğun miktarda 3’ncü devletlere ait mallar bulunması dolayısıyla, o dönemde kapalı bölge haline getirilmiş ve o günden bu güne bu vasfını korumaktadır.

1974 yılın öncesinde Kıbrıs adasının turizm başkenti olan burada yaklaşık 12 bin yatak kapasiteli oteller varmış.

Kapalı Maraş bölgesinin sahil şeridi uzunluğu 3400 metre olup, dünyanın en güzel sahillerinden birisidir.

Ayrıca bölgenin 1974 yılından itibaren yerleşime kapalı olmasından dolayı, plaj ve deniz suyu temizliği yönünden eşsizdir. Sahil şeridindeki kumun, bir zamanlar, Kıbrıs Devlet Başkanlığı da yapan Marakios tarafından Lübnan’dan teknelerle buraya getirildiği söyleniyor.

Deniz ise: hiç dalga olmayan, uzun süre sığ kalan yani derinleşmeyen, dibi kum ve tertemiz suyu nedeniyle dip bölümünün büyük kısmının üstten görülebildiği ve sıcak suyu ile dikkati çekiyor.

Bölgenin en büyük özelliği, hava ne kadar sıcak olursa olsun, nem olmaması nedeniyle terlememek.

Günümüzde, bölgenin büyük kısmı halen iskana kapalıdır ve girilemez. Ancak 2022 yılında yapılan bir  düzenleme ile, bölgenin bir kısmı açılmıştır. Şöyle ki, bir cadde boyunca yürüyüş yapılabilir, bisiklete binilebilir ve bu caddenin sonunda ise bir halk plajı açılmıştır.

Halk plajı ile giriş kapısı arasında ise bir minübüs ulaşım sağlamak için kullanılmaktadır. Yani: burayı ziyaret etmek isteyenler, yıkık-dökük binalar arasından yürüyerek veya bisiklete binerek dolaşmaktadırlar ama biraz önce belirttiğim gibi, sadece bir cadde boyunca, burada kontrol ve güvenliği polisler sağlıyor.

Sürekli olarak yerleşime açık tek bölüm ise: yeni açılan halk plajının yanındaki askeriye ye ait bölgedir. Bu bölgede: askeri personel tarafından kullanılan birkaç bina yeniden düzenlenerek kullanıma açılmıştır.

Ancak askeri personelin de bu bölgede, küçük bir alan dışına çıkmasına müsaade edilmiyor. Zaten Maraş bölgesinde, Birleşmiş Milletler denetimi var, birçok yerde asker veya görevli görünmese de kameralar var.

Herhangi bir uygunsuz durum görüldüğünde, yani yasaklanmış yerlere giren olduğunda, Birleşmiş Milletler askerlerinin derhal olay yerine gittikleri söyleniyor.

Gelelim bölgenin tarihi geçmişine

Kenan Evren’in anılarında yazdıklarına göre, aslında Türk Ordusu, 1974 yılı Barış Harekatında burayı almak istemiyordu, yani planlarda buranın alınması yoktu.

Ancak: askeri birlikler bölgeye geldiklerinde, buranın boşaltıldığını gördüler.

Çünkü: harekattan bir süre önce turistler ve yabancılar burayı terk etmişler, ordunun gelişiyle birlikte de Rumlar, burayı terk etmişlerdi.

Bunun üzerine, yani boş olan bölge: ileride yapılacak pazarlıklarda koz olarak kullanılmak üzere alındı.

Ancak, 1974 Barış harekatından sonra, bölgede çok uluslu şirketlerin turizm yatırımları olduğu için, diğer bölgelerde olduğunun aksine, halkın buraya girmesine izin verilmedi.

Çünkü, bu izin verilse, tüm dünyanın tepkisi çekilebilirdi.

Böylece: yerleşime kapalı olan, daha önce de “Kapalı” olan Maraş bölgesi 1974 Barış harekatından sonra da “Kapalı Maraş” olma vasfını korudu ve buraya “Birleşmiş Milletler” askerleri yerleştirildi.

Ayrıca: buranın ilk giriş yerindeki kontrol noktasında, Türk askerleri de nöbet tutmakta olup, sadece askeri personelin buraya girmesine izin verilmekte ve bölge içinde yürüyerek gezinmek, resim ve video çekmek yasaklanmıştır.

Bölgeye sadece, buraya girmeye yetkili yani yetki kartı olan taksiler girebilmekte, orduevinden yararlanan askeri personel yine bu taksiler ile içeriye kimlik kontrolünden sonra giriş çıkış yapabilmektedirler.

Yani: Kapalı Maraş bölgesinde yürümek, yürüyüş yapmak kesinlikle yasaktır. (yukarıda da belirtiğim gibi 2022 yılında sadece bir caddeye halkın girmesine izin verilmiştir.)

Sanırım bunun en başlıca sebebini anladınız. Bunun sebebi: burada bulunan tesislerin yağmalanmasını önlemektir.

Tabii: içlerinde bir şey kaldıysa demek daha doğru olur. Bence girişin yasaklanmasının günümüzdeki en mantıklı sebebi: bu binalar yıllara meydan okur şekilde, virane olarak burada duruyorlar, yani her an çökme yani ölüm tehlikesi de var.

Öte yandan: bunları gördüğünüzde bunların o kadar sağlam yapıldıklarını hemen hissediyorsunuz, yapıların büyük çoğunluğu günümüze kadar sağlam olarak dayanmış, sadece kullanılmama nedeniyle yaşanan bir varoşluk var.

Burada, duyduğuma göre birkaç banka bulunmasına rağmen, iki İngiliz bankasının içinde kasalarında halen sembolik miktarda para varmış ve bu paralar, her yıl buraya gelen bir komisyon tarafından sayılarak kontrol ediliyormuş.

Tabi, buradaki Barış Kuvvetlerinin müsaadesiyle. Peki niye banka kasalarında para bırakmışlar, büyük olasılıkla bu bıraktıkları sembolik paraları, ileride “İşte bizimde burada hakkımız var” demek içindir.

Yine, burada tam merkezde, bakım ve temizliği sürekli yapılan bir kilise görülüyor.

Ama en ilgimi çeken, bölgenin İngiliz üssüne yakın bölümünde, büyükçe bir otel görülüyor. Bu otelde özel bekçi varmış ve halen korunmaya devam ediliyormuş.

İngiliz Kraliyet ailesine ait olduğunu duyduğum bu otelin, 1974 yılındaki rezervasyon kayıtları incelendiğinde, 2020 yılına kadar o zamanlar tüm rezervasyonlarının dolu olduğunu öğrendim, ilginç, ama bölgenin deniz ve kumu o kadar güzel ki, ayrıca nem yok, yani tam bir tatil cenneti olduğunu görünce, bu otelin de böyle bir rezervasyon kaydının bulunmasına hayret etmemek gerekiyor.

Tarihi

Buranın tarihi adı, Türkçe bir sözcükten gelir ki bu sözcük “Varoşa” dır. Varoş aslında köken olarak Türkçe bir sözcüktür.

Ancak, Osmanlı döneminden beri, yani 1571 yılından beri Türkler buraya “Maraş” ismini verirler. Rumlar ve İngilizler ise buraya “Varoşa”  derler.

1974 yılı öncesinde burada 45 bin nüfus bulunduğu söyleniyor. Ancak bu nüfus içinde, Türklerin sayısı çok azdı. Çünkü: Osmanlılar, Kıbrıs’ı fetih ettikten sonra, Magosa şehri içindeki Hıristiyan halkı, surların dışına çıkardılar ve onlar da buradaki yerleşimi kurdular.

Ancak: Maraş yerleşiminde, Türkler ve Rumlar arasındaki en büyük anlaşmazlık, otellerin bulunduğu sahil bölgesindedir.

Çünkü: Vakıfların arşivinde bulunan belgelere göre, otellerin bulunduğu sahil şeridi “Vakıflara” aittir. Yani Türk malıdır ve “Lala Mustafa Paşa Vakfına” aittir. Kıbrıs adasını fetih eden, Sultan III. Selim’in paşası, Lala Mustafa Paşa: Kıbrıs’ı fetih ettikten sonra, Venediklilerden parasını vererek araziler satın alır (yani fetih hakkı olarak değil) ve bu arazileri vakfeder.

Vakıf malları da vakıf kurallarına göre alınıp satılamaz, evlattan evlada geçer. Ancak, I. Dünya savaşından sonra adayı işgal eden İngilizler: 1950’li yıllarda vakıf arazilerini: yatırım yapmak isteyen Rumlara ve diğer yabancılara uzun vadeli (99 yıllığına) olarak, sahte belgelerle kiralamışlardır. Yani: Kapalı Maraş bölgesindeki sahil şeridi, yani adanın en güzel yeri: vakıf malıdır.

Kıbrıs ile ilgili yapılan müzakerelerde, Rumlar, sürekli olarak “Kapalı Maraş” bölgesini istemektedirler. Ancak, karşılıklılık prensibine uygun olarak ne verecekleri konusunda bir açıklık yoktur. Bu yüzden: yapılan her müzakerede, ilk madde olarak gündemdeki yerini koruyan Maraş bölgesi: Kıbrıs sorununun çözümlenmesinin ardından, umarım günün birinde açılacaktır.

Bu satırları okuyan sizler: elbette günümüzde buraya girme, burayı görme şansınız yok. (sadece asker kişi olan okurlar, burayı görme şahsına sahiptir, onlar da kısıtlı bölümü görebilirler) Ancak: hani yolunuz Kıbrıs’a düşerse, Magosa şehrine giderseniz, Kapalı Maraş nedir, nerededir, nedendir gibi sorulara cevap olabilmesi açısından bu satırları yazdım.

Kıbrıs Gazimağusa Enkomi-Alasia

ENKOMİ-ALASİA

Günümüzde Enkomi (Tuzla) köyü yakınlarında; Kanlıdere (Pedios) nehrinin kuzey kıyısında, kayalık bir plato üzerinde bulunan ve “Alasia” olarak bilinen antik şehirdir.

Kent: MÖ 2000’li yıllara tarihleniyor.

Yapılan kazılarda: şehrin ilk dönemlerinde Mısır etkisinde kaldığı, sonraları ise Miken etki alanına girdiği anlaşılmıştır.

Surlarla çevrili olan bu yerleşim yerinde: ölüler hediyeleriyle birlikte evlerin tabanına gömülüyordu.

Kült heykeli olarak görülen ve kuvvetli bir Hitit etkisi taşıyan, tunçtan yapılma “Boynuzlu Tanrı Heykeli” (Horned God Statue) de: bu bölgede, Apollon’a adandığı düşünülen bir tapınak olarak yorumlanan bir yapıda bulunmuştur.

Bakır

Ayrıca, şehirde çok sayıda tunçtan yapılmış eserler ve bakır işleme atölyeleri ve bakır atıkları bulunmuştur. Buna dayanılarak, burada bakırın işlendiği ve külçe bakırın ihraç edildiği anlaşılmıştır.

Mısır kralının Alasia adlı bir ülkenin kralına yazdığı mektuplar: bu döneme aittir. Dönemin uluslar arası haberleşme aracı olan Akad dilinde, çivi yazısıyla yazılmış pişmiş toprak tabletler halindeki bu mektuplar: firavun Akhenaten’in Yukarı Mısır’da Tell el Amama’da bulunan sarayının kalıntıları arasında bulunmuş ve MÖ 14’ncü yüzyılın ikinci çeyreğine ait oldukları saptanmıştır.

Bu mektupların bazılarında Alasia kralının firavuna gümüş ve bir takım lüks eşyalar karşılığında bakır yollayacağına dair söz verdiği yazılmaktadır.

Zaten: Alasia isimli ülke, MÖ 18 ve 12’nci yüzyıllar arasına ait olup, Mısır, Suriye ve Anadolu’da ele geçen başka tabletlerde de sık sık adı geçmektedir.

Bu kaynaklardaki bilgiler bir araya getirildiğinde: Alasia’nın donanması olan bir ada olduğu, Suriye ve Anadolu’ya bakır yolladığı, MÖ 14’ncü yüzyılda Mısır’ın dostu, Hititlerin düşmanı olduğu, MÖ 1200 yıllarında Yunanistan, Ege adaları, Anadolu ve Suriye’deki uygarlıklar ve kentlerle birlikte “Deniz Kavimleri” tarafından haritadan silindiği ortaya çıkmaktadır.

Çivi yazısı tabletlerden elde edilen bilgiler arasında, çok önemli çelişkiler olmasına karşın, birtakım uzmanlar, Alasia’nın Kıbrıs’ın bütünü ya da sadece Enkomi kenti olması gerektiğini düşündürmektedir.

Enkomi’deki kazılar, kentin bazı bölgelerinde çok geniş çaplı bir madencilik faaliyetinin var olduğunu göstermiştir.

Bu bölgelerde: bitmiş, satışa hazır tunç araç-gerecin yanı sıra, öküz derisi şeklinde olan işlenmemiş bakır külçelere (eski dönemlerde işlenmiş bakır bu şekilde taşındığı için) döküm işlerinden sonra geriye kalan cürufa, yeniden kullanılmak için bir yana ayrılmış hurda tunca, hatalı üretilen eşyalara ve demir aletlerine rastlanmıştır.

Mezarlarda bulunan ölü armağanlarından, MÖ 13’ncü yüzyılda, Kıbrıs’a gelen Aka göçmenlerinin Enkomi’ye yerleştiklerini ve kentin gelişmesine hız kazandırdıkları anlaşılmaktadır.

Ancak: “Deniz kavimleri” nin yıkımından sonra, Ege ve Akdeniz dünyasından yeni göçenlerin gelmesine karşın Enkomi’nin eski görkemine kavuşmadığı görülmektedir.

Kentin limanı da: Pedios ırmağının (Kanlıdere) taşıdığı alüvyonlar sonucu yavaş yavaş dolmuş ve gemilerin girmesi engellenmiştir. MÖ 1075 yılındaki bir depremden sonra, burada yaşayanların yavaş yavaş deniz kıyısından göçerek Salamis’i kurdukları anlaşılmaktadır.

Kalıntılar

Günümüzde görülen kalıntıların çoğu MÖ 1200 yıkımından sonra yeniden inşa edilen Enkomi kentine aittir. Bir zamanlar deniz kıyısında bulunan şehir kalıntıları, denizden oldukça içeride kalmıştır.

Izgara planı uygulanan şehirde, yolların birbirine dik olarak kestiği ve aralarında kalan dörtgenlere önemli yapıların oturtulduğu göze çarpar.

Bu yapıların alt kısımları, yontulmuş taş bloklardan yapılmış olup, üst kısımları kerpiçtir.

Kent: güçlü bir surla sarılmıştır. Ortasında da tabanı taş levhalarla kaplı bir meydan vardır.

Kıbrıs Gazimağosa Salamis

SALAMİS ANTİK KENTİ

Gazimagosa şehrinin 9 km kuzeyindedir. Sitenin kapladığı alan o kadar büyüktür ki, arkeologlar 1890’larda burada çalışmalara başlamışlar ve çalışmalar günümüze kadar devam etmiş olmasına rağmen, site hala kısmen kazılabilmiştir.

Buna bağlı olarak: burayı gezmeyi düşündüğünüzde kolayca kaybolabilirsiniz, çünkü yeteri kadar tanıtıcı tabela yok ve site alanı genellikle düz olduğundan, gezi gerçekten zorlaşıyor, yani sitenin tümünü gezebilmek pek mümkün olmuyor.

Özellikle öğlen saatlerinde, kızgın güneşin altında burayı gezmek ızdırap haline dönüşüyor. Bu yüzden: burayı gezmeye gittiğinizde rahat bir ayakkabı, güneş kremi, su ve hatta güneşten korunmak için şemsiye almanızı öneririm.

Çok fazla zamanınız yoksa veya yorulmaktan endişe ediyorsanız, hemen otoparkın yanında bulunan spor alanı ve tiyatroyu gezebilirsiniz.

Evet, şimdi Salamis kentini anlatmaya başlayalım.

Şehir, Bronz çağı sonlarında başlayan göçler sırasında, Anadolu’dan gelen kavimler ve bunlara Yunanistan’dan gelerek Kilikya’da katılan Akalar tarafından kurulmuştur.

Truva kahramanlarından ve Salamis adası kralı Telamon’un oğlu Tefkros şehrin mitolojik kurucusu olarak bilinir.

MÖ. 707 yılında gerçekleşen Asur hakimiyetinden sonra, MÖ. 560 yılında bastırılan sikkelerden: Salamis kralı Evelthon’un: adanın idaresini ele geçirdiği anlaşılmaktadır.

MÖ. 499 yılında, Atinalı Kimon’un: Kıbrıs’taki Pers hakimiyetine son vermek için düzenlediği sefer, başarısızlıkla sonuçlanmış ve Kimon’un ölümü üzerine, Atinalılar, Kıbrıs’ı alma girişimlerinden vazgeçmişlerdir.

Bundan sonra, Fenikeli idareciler başa geçer. Fakat: ticaret ve diğer konular gerilemeye başlar. MÖ. 411 yılında Tefkros ailesi üyelerinden Evagoras, Salamis krallığını ele geçirir.

Tüm adayı hakimiyeti altına almak isteyince, Salamis şehri Persler tarafından kuşatılır ve Evagoras, Pers kralına vergi ödemek zorunda bırakılır.

Bu durum, İskender dönemine kadar sürer. İskender döneminde: Salamis kralı olan Pyntagoras, İskender’e askeri yardımlarda bulunduğundan, kendisine Tamusus şehri verilerek ödüllendirilir.

İskender’in ölümü sonrasında: Salamis sürekli el değiştirir.

MÖ. 294 yılında, zor şartlar altında, Kıbrıs’ı alan Ptoleme krallığının idaresi sırasında ada huzura kavuşur ve bu tarihten itibaren Salamis baş şehir olma niteliği kazanır.

Kentin, bu parlak dönemi, Roma egemenliği süresince de devam eder.

Günümüzdeki kalıntıların çoğu, Roma dönemine aittir.

Roma idaresi altında, şehrin bir halk meclisi, bir senato ve ihtiyar meclisi vardı. 76 ve 77 yıllarındaki depremler ve MS. 116 yılındaki Yahudi isyanları ile şehir tahrip olur.

Daha sonra, ada Antakya vilayetine bağlanır ve Salamis limanı, Suriye gemilerince ilk uğrak liman olduğundan, şehirde bir ferahlama görülür. 232 ve 342 yıllarındaki depremler, şehre yine büyük zararlar verir.

Bundan sonra, Bizans imparatoru Konstantinus, şehri küçük bir planda inşa ettirerek, Constantia Constantinus adını verir.

Şehir Kıbrıs’ın baş şehri olarak Baf’ın yerini alır.

Daha sonra, şehir MS. 647 yılındaki Arap akınları ve yer sarsıntıları nedeniyle terk edilerek, bugünkü Mağusa şehrini oluşturan bölgeye halk göçmek zorunda kalır.

Kıbrıs Gazimağusa Salamis Sur ve Limanlar

Sur ve Limanlar

Şehrin: kuzey, güney ve batı kesimlerinde yer alan surların yanı sıra, şehir merkezini çevreleyen ikinci bir surun varlığı da tespit edilmiştir.

Şehrin merkezini çevreleyen surların, MS. 7’nci yüzyıldaki Arap akınlarına karşı inşa edilmiş olabileceği düşünülmektedir.

Şehrin güney doğusunda, Salamis şehrinin en eski limanı vardır. Bu limanın kuzey ve güneyi, suni dalgakıranlar ile korunmaktadır. Geç Roma döneminde kullanılan ikinci limanı ise, şehrin kuzeyindedir. Bu iki limanın dışında Demetius tarafından kullanılmış olan üçüncü bir limandan da söz edilmektedir.

Kıbrıs Gazimağusa Salamis Gymnasium-Spor alanı

Gymnasium-Spor Alanı

Alanın, güney girişindeki döşeme üzerindeki yazıttan anlaşıldığı gibi: şehrin kuzeyinde, şimdiki Roma Gymnasium’unun bulunduğu yerde: Helenistik döneme tarihlenen bir Gymnasium vardı.

Doğu revağının da burasının bir zamanlar bahçe olarak kullanıldığını gösteren bir yazı bulunmaktadır.

Yer sarsıntıları sonucu yıkımlar olması nedeniyle Gymnasium, Augustus döneminde tamir ettirilmiş ve doğu revağı eklenmiştir.

Gymnasium’un orta alanında bir Augustus heykeli bulunmaktaydı.

Dört tarafı korint başlıklı, sütunlu revaklarla çevrili alanın, kuzey ve güney uçlarına ilave edilen birer yüzme havuzunun çevresinde heykeller vardır.

Burada bulunan bazı heykel ve sütunlar MS. 4’ncü yüzyıldaki yer sarsıntılarından sonra, tiyatrodan buraya getirildiler.

Heykellerin neden başsız olduğu konusunda çeşitli teoriler olmasına rağmen, belki de en inandırıcı olanı: heykellerin vücutlarının önceden yapıldığı, başların ise sonradan sipariş üzerine yapıldığı doğrultusundadır.

Bir başka teori ise: başların yer sarsıntıları yüzünden koptuğu ve erken yapılan arkeolojik kazılarda yadigar olarak götürüldüğü yönündedir.

Günümüzde, kuzey yüzme havuzunun çevresinde bulunan heykeller, MS. 2’nci yüzyıla aittir. MS. 332 ve 342 yıllarındaki depremlerle yeniden yıkılan Gymnasium, Erken Bizans döneminde Konstantinus tarafından Salamis hamamları olarak yeniden yaptırılmıştır.

Kıbrıs Gazimağusa Salamis Tiyatro

Tiyatro

Gymnasium’un güneyinde bulunan yapı: muhtemelen Roma İmparatorluğunun ilk yıllarına rastlayan Augustus döneminde yaptırılmıştır.

1-2’nci yüzyılda: değişik bir plan uygulamasıyla son şeklini almıştır. 4’ncü yüzyıldaki yer sarsıntılarıyla yıkılan tiyatronun taşları, hamamların inşaatında yapı malzemesi olarak kullanılmıştır.

Sahne binası, orkestra ve oturma yerlerinden oluşan bu tiyatronun, 15 binden fazla seyirci aldığı tahmin edilmektedir.

Çeşitli odalar ve koridorları içeren sahne binası, oyuncular tarafından soyunma ve giyinme yeri olarak kullanılmasının yanı sıra, oyunlara fon teşkil etme görevi de görmekteydi.

Freskler, nişler, heykeller ve sütunlarla süslü bu görkemli yapının günümüze dek, sadece temelleri gelmiştir.

Orta kısımda yer alan orkestranın ortasında Dionysos’a adanmış bir sunak ve Marcus Aurelius Commodos ile Caesar Constantius ve Caesar Maksimianus’a adanmış, silindirik iki sütun kaidesi bulunur. Oturma yerleri, 50’den fazla sıra ihtiva etmesine karşı, günümüze çok az bir kısmı gelmiştir. Orta kısımdaki boşluk, şeref locasıdır. Oturma yerlerinin bir kısmı restore edilerek günümüze ulaşmıştır.

Kıbrıs Gazimağusa Salamis Roma Villası

Roma Villası

Tiyatronun güneyindedir.

Bir zamanlar iki katlı olan bu yapı, sütunlu bir giriş, bir iç avlu ve geniş bir oturma odasından meydana gelmiştir.

Öteki odalar avlunun iki yanında bulunur. Kazı sırasında, burada, merkezi bir figürün etrafını çevreleyen, hayvan tasvirleriyle bezenmiş mozaik döşemeli bir platform tespit edilmiştir.

Kampanopetra Bazilikası

Bazilika: MS. 4’ncü yüzyıl, erken Hıristiyanlık döneminde inşa edilmiştir. Dört yanı sütunlu revaklarla çevrili bir iç avludan oluşmaktadır. Avluda bir su kuyusu vardır.

Orta bölümde: piskoposun kürsüsü ve rahip yerleri vardır. Apsisin arkasında hamam olduğu izlenimi edinilen bir kalıntı gurubu görülür. Bu odalardan birinin tabanında oldukça güzel bir mozaik yer alır.

St. Epiphanios Bazilikası

Kıbrıs’ın bilinen en büyük bazilikasıdır. 368-403 yılları arasında Salamis’teki piskoposluk makamını elinde bulunduran Aziz Epiphanios tarafından inşa ettirildiği söylenen Constantia Metropolit Kilisesi’nin bu olduğu tahmin edilmektedir.

Birbirine bitişik iki bazilika ile bazı odalardan oluşan bu yapı kompleksi: Ortaçağda bazı ilaveler görmüştür.

Batıdaki en büyük olan 14’erden iki sütun dizisi ile üç sahına ayrılmıştır.

Apsiste piskopos ve rahiplerin oturdukları sıralar vardır.

Bu bölümün iki yanındaki odalar, rahiplerin cübbelerini giymeleri ve ayin sırasında kullanılan eşyaların saklanması amacıyla kullanılmıştır.

Bu bazilikanın güney duvarına bitişik olan güney ucundaki ikinci bazilikanın doğu ucunda, mermer kaplamalı boş bir mezar vardır. Bu mezarın içerisinde bulunan kıymetli hediyelerin MS. 10’ncu yüzyıl başlarında imparator Ferasetti Leo VI (MS. 886-912) tarafından İstanbul’a götürülmüş olabileceğine inanılmaktadır.

Su Deposu-Vouta

MS 627-640 yılları arasına tarihlenen bu yapı, Agora’nın kuzey ucundadır. Kanallarla Değirmenlik’ten (Kythrea) gelen su: borularla bu depoda biriktiriliyordu. Günümüzde su kemerlerine ait bazı kalıntılara, Yeniboğaziçi Köyünün arazisinde rastlanır. Su deposunun alt kısmı toprak içinde, üst kısmı ise açıkta inşa edilmiş olup, tonozlu tavanı hacimli üç payanda tarafından taşınmaktaydı.

Agora-Taş Forum-Pazar Yeri

Bu yapı, su deposunun güneyindedir.

Ortadaki boş alan ve bunun iki yanındaki sütunlu revakları bulunan, sıra halindeki dükkanlardan oluşan bu yapı: Salamis’in hem toplantı hem de alışveriş merkeziydi.

Dükkanların önünde yer alan revaklar güneş ve yağmurdan koruma görevi görmekteydi.

Augustus döneminde (MÖ. 22 yılından önce) restore edildiği, ele geçen gri mermerden yapılmış bir friz üzerindeki Latince yazıttan anlaşılmıştır.

Zeus Tapınağı

Salamis şehrinin ana tapınağı olan ZEUS Salaminios’a ait olabileceğine inanılan bu yapının çok az kısmı, günümüze gelebilmiştir.

Agora’nın güney ucunda yüksek bir kaide üzerinde bulunan tapınağa, Agora yönündeki basamaklarla ulaşılıyordu. 1890 yılında yapılan kazılarda ele geçirilen bir kitabede, Augustus’un karısı Livia şerefine Zeus Olympios’a ithaf edildiği belirtilmektedir.

Kıbrıs Gazimağusa Barnabas Manastırı ve Kilisesi
Kıbrıs Gazimağusa Barnabas Manastırı ve Kilisesi

 

BARNABAS MANASTIR VE KİLİSESİ

Salamis’te doğmuş Yahudi bir ailenin oğlu olan, St. Barnabas, Kudüs’te eğitim gördükten sonra Kıbrıs’a döner ve Hıristiyanlığı yaymak için MS. 45 yılında St. Paul ile çalışmaya başlar.

Bu faaliyetlerden dolayı vatandaşları tarafından öldürülüp, cesedi denize atılmak üzere bir bataklığa saklanır. St.Barnabas’ın öğrencileri olayı izleyip cesedi Salamis’in batısında bir yer altı mağarasına gömerler ve göğsüne de St. Barnabas’ın el yazısıyla yazdığı St.Matthex incilinin kopyasını koyarlar. Cesedin yeri bilinmediğinden uzun yıllar gizli kalır.

Bu yer, MS. 477 yılında, Kıbrıs Piskoposu Anthemios’un rüyasına girer ve mezarın açılmasını ister. Mezar açıldığında, St. Matthew incili dolayısıyla, St. Barnabas teşhis edilir.

Bu keşif sonrasında, kalıntılar piskopos Anthemios ile ekibi tarafından İstanbul’daki Bizans imparatoru Zeno’ya teslim edilir. Bunun üzerine, imparator Zeno (MS.474-491) Kıbrıs Ortodoks Kilisesine bağımsızlık verir ve Barnabas’ın cesedinin bulunduğu yere, görkemli bir manastır ile kilise yapılması için de para yardımında bulunur.

Böylece, MS. 5’nci yüzyılda manastır ile kilise inşa edilmiş olur. Ancak, inşa edilen manastır ile kilise, MS. 7’nci yüzyılda başlayan Arap akınları sırasında yakılıp yıkılır. Bu kilisenin kalıntıları, şimdiki kilisenin doğusundaki apsisin çevresinde halen görülmektedir.

Manastır, bugünkü şeklini 1756 yılında Başpiskopos Philotheos döneminde almıştır. Kilisenin çan kulesi ise burada görevli olan üç kardeş papazın mali katkılarıyla 1958 yılında inşa edilmiştir. Aziz Barnabas’ın ceset kalıntılarının bulunduğu yer altı mezarı, manastırın yaklaşık 100 metre doğusundadır. Mezarın üzerine küçük bir kilise inşa edilmiştir.

St. Barnabas İkon ve Arkeoloji Müzesi

St. Barnabas Manastırında, bir kilise, orta avlu ve avlunun üç yanında bir zamanlar papazların yaşadığı odalar vardır.

1991 yılında, mevcut kilise “İkon Müzesi” ne, manastır odaları da “Arkeoloji Müzesi” ne dönüştürülmüştür. 29 Mayıs 1992 tarihinde ise ziyarete açılmıştır.

St. Barnabas kilisesinde çoğunluğu MS. 18’nci yüzyıla tarihlenen zengin bir ikon koleksiyonu vardır. Manastırın avlusunda bulunan bazalt değirmen Enkomi yerleşim bölgesinden, diğer sütun ve taşlar ise Salamis’ten gelmiştir.

Papazların yaşamlarını sürdürdükleri odalar ise restore edilerek bir Arkeoloji Müzesi haline getirilmiştir.

Arkeoloji Müzesinde, Kıbrıs’ın Neolitik Döneminden başlayarak Roma Dönemine kadar uzanan çeşitli eserler sergilenmektedir. Ayrıca tunç ve mermer eserler de bulunur.

Kıbrıs Girne

Kıbrıs Girne

Kuzey Kıbrıs turizminin en yoğun yaşandığı yer olan Girne, adalılık ve Akdenizlilik karakterini yansıtan bir şehir durumundadır. Toroslara paralel Beşparmak dağlarının kuzeyinde, Akdeniz sahilinde kurulu şehirde, Lefkoşa-Girne arasındaki yol boyunca modern üniversite kampüs binaları görülüyor.

Şehrin yüzölçümü 50 km karedir. Girne’nin güneyinde bulunan Girne sıradağları, batıda Kayalar köyü yakınlarında kıyıdan başlayarak, doğuda Yenikonuk köyüne kadar uzanır. En yüksek nokta 1023 metre ile Servili Tepedir. Verimli bir toprak şeridi olan Girne’de: narenciye, zeytin ve harnut (keçiboynuzu) yetişir.

Bu güzel şehir

18’nci yüzyılın sonlarında İngiliz entellektüellerin akınına uğramıştır. Adaya gelen isimler arasında: Fransız şair Arthur Rimbaud, Komedyen Peter Sellers ve David Bowie gibi ünlüler sayılabilir.

Şehirde: at nalı şeklindeki liman çevresinde restoranlar, barlar ve küçük oteller, ziyaretçiler için eşsiz bir atmosfer yaratır. Ancak: günümüzden 5 yıl öncesine kadar, beyaz badanalı, küçük ve bahçeli evlerin yerini, son yıllarda yüksek katlı binaların aldığını gördüm, bir yandan da yüksek katlı devasa binalar inşa ediliyor, yani güzel Girne betonlaşmaya başlamış.

Tabii bu şehrin en ilginç yönlerinden birisi de, Kıbrıs’ın diğer yerlerinde olduğu gibi, trafiğin ülkemize nazaran tersten akmasıdır. Yani: yollarda karşıdan karşıya geçerken önce solunuza bakmalısınız, ülkemizde bu durum ters olduğu için, ziyaretçiler kaza ihtimali yaşıyorlar.

Aslında bir zamanlar Girne şoförleri, yola bir kişi adımını atınca, derhal dururlarmış, ama günümüzde, buna uymayanlar da var, özellikle Kıbrıs dışından gelenlerin yani ülkemizden gelenlerin, bu tür alışkanlıklara uymadıklarını söylüyorlar, yani karşıdan karşıya geçişlerde aşırı dikkatli olmanız şart.

Araç kiraladınız, araç kullanıyorsunuz, Girne’de, Kıbrıs’ın diğer yerlerinde olduğu gibi trafik ışığı çok az, trafik kavşaklarda yönleniyor, trafik soldan ilerlediğinden, kavşaklara geldiğinizde mutlaka sağdan gelen arabaya yol vermeniz gerekiyor, sağdan gelen araba yoksa kavşağa girip dönüş yapabiliyorsunuz, kavşağa girdiğinizde ise, diğer yönden gelen arabalar size yol vermek zorundalar.

Kıbrıs Girne
Kıbrıs Girne

ULAŞIM

Kıbrıs’a uçakla giderseniz, uçaklar Lefkoşa-Ercan havaalanına inmektedir. Ercan ile İstanbul ve İzmir arasındaki uçuş, yaklaşık 70 dakika ve Ankara arasındaki uçuş ise yaklaşık 60 dakika sürmektedir. (Ulaşım ile ilgili ayrıntılı bilgiyi yine bu sitede Kıbrıs-Genel başlığı altında bulabilirsiniz.) Girne-Ercan havaalanı arasındaki uzaklık 44 km ve Girne-Lefkoşa arasındaki uzaklık ise 21 km. dir.

Sonuçta

Lefkoşa-Girne arasındaki yolu Ercan hava alanından tutacağınız taksilerle gidebilirsiniz. Muhtemel ücret: bu konuda önceki yazımda rakam bilgisi vermiştim ama şimdi vermek istemiyorum çünkü taksi ücretleri sürekli arttırılıyor. Sizlere tek önerim, taksi sürücüleriyle pazarlık yapmanızdır.

Hatta: Kıbrıs’a ulaşmadan, telefon ile irtibat kurarak uçak indiğinde taksi veya minibüsün hazır olarak beklemesini sağlayabilirsiniz. (Telefon irtibatı için, Kıbrıs Şoförler Cemiyetinin internetten ulaşılabilecek telefonunu kullanabilirsiniz.)

Ayrıca: Ercan havaalanından birkaç yere servis yapan “Kibas” denen toplu ulaşım araçları var, bunların fiyatları en uygundur. Ancak hareket saatleri belli bir programa bağlı değildir.

Eğer, Girne ulaşımınızı deniz yolu ile yapmak isterseniz: Taşucu’ndan feribot veya deniz otobüslerini kullanabilirsiniz. Girne limanı 1987 tarihinde uluslar arası gemi trafiğine açılmıştır. Girne limanı: zamanla marina olarak da kullanılmaya başlanmıştır.

Taşucu-Girne arasındaki deniz mesafesi 70 km dir. Girne-Anamur arası deniz otobüsü yolculuğu 2 saat, Girne-Alanya arası deniz otobüsü yolculuğu ise 3.5 saat sürmektedir.

Kıbrıs Girne

 

TARİHÇE

Girne şehrinin kuruluşu ile ilgili olarak, çeşitli kaynaklarda değişik bilgiler verilmektedir. Bu yüzden: şehrin kuruluşu kesin olarak bilinmiyor. Ama şehrin kuruluşunun MÖ 10’ncu yüzyıla kadar indiği tahmin ediliyor.

Şehir: MÖ 10’ncu yüzyılda Polonez’den gelen Akalar tarafından kurulur. Kurucuları, şehre anavatanlarındaki bir dağın ismi olan “Kyrenia” ismini verirler. Roma kaynaklarında ise, şehrin adı “Corineum” olarak geçer.

Gezgin Oldenburg: 1211 yılında Kıbrıs’ı ziyaret ettiğinde kral I. Hugh zamanında Schernae (Kyrenia) için “İçerisinde sur duvarları ve burçları olan, küçük yalı kasabası” olarak söz etmektedir.

Şehir: 1570 yılında, Osmanlı egemenliğine girer. Bu tarihten sonra: aşağı Girne ve yukarı Girne şehirlerine değişik yapılar inşa edilir.

1881 yılında Girne’de: Türkler ve Rumlar eşit sayıdadır. Girne’de yaşayan Türkler, genellikle toprak sahibiydiler ve çiftçilikle uğraşıyorlardı. Rumlar ise denizcilik yapıyorlardı. Girne limanındaki teknelerin birçoğu Rumlara aitti.

Osmanlı döneminde önemsiz bir liman olarak kalan şehir, İngilizler tarafından bir liman ve sayfiye kasabası olarak yeniden düzenlendi. İngiliz imparatorluğu döneminde sömürgeler arasında seyahat eden asker ve aileleri, buraya gelerek tatil yapıyorlardı.

Kıbrıs Girne

NE YENİR-NE İÇİLİR

Yörede: günlük tüketilen besinler arasında: et, deniz ürünleri, sebze ve meyve vardır.

Yemekten önce: yirmiye yakın ordövr ve meze çeşidi sunulur. Ünlü meze çeşitlerinin başında: cacık, humus, fava, turşu, salata, zeytin çeşitleri ve hellim peyniri gelir. Hellim peyniri: kızartılarak servis edilir ve lezzeti çok daha güzel olur.

Restoranların menüleri incelendiğinde, meze ve balık şeklindeki yemek için ….. (fiyat yazmıyorum çünkü sürekli artan fiyatlar var.) istenir ve bu mezelerin yanında bir de balık (çipura, kefal gibi) servis edilir. Yani: böyle bir menüyü tercih ederseniz, değişik lezzetteki mezeler ve bir balık yeme şansınız olur.

Çeşit yönünden bol olan deniz ürünleri, Kıbrıs mutfağında özel bir yere sahiptir.

Hellim peyniri: Kıbrıs’a özgü bir ürün, keçi sütünden yapılıyor. Hafif kızartılarak yeniliyor. Yağsız, hafif, kaşarın biraz sert ve uzayan biçimine benziyor. Koyun ve inek sütünden de yapılıyormuş ama uzun süre dayanıklı olanı keçi sütünden yapılanmış. Bir not: Hellim peynirinin patent başvurusunda Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rumları arasında sorun varmış.

Bir başka özel lezzet ise: bir tür ot olan “Molehiya” dır. Nane kokusunda, Reyhan otu görüntüsünde ve Bamya tadındaki bu ot: kuzu veya tavuk eti eklenerek pişiriliyor.

Bir diğer lezzet “Kolokas” ise: patatesten daha tatlı, kerevize benzeyen bir bitkidir. Kolokas: kereviz sapı ile pişirilir ve bol limon eklenir.

Yörenin ana yemekleri ise: Küp kebabı, Kleftigo, Şeftali kebabı ve Lalangi’dir.

Lalangi: Kıbrıs’ın geleneksel bir yemeğidir. Hamurun içine: tavşan etleri ilave edilerek hazırlanır.

Şeftali kebabı: parmak biçiminde hazırlanan köftelerin koyun veya keçinin terb denilen iç zarıyla sarılarak ızgarada pişirilmesiyle hazırlanıyor ve çeşitli sebzelerle servis ediliyor.

Yemeklerden sonra: “Macun tatlısı” denenebilir. Kıbrıs’ta her çeşit meyvenin macunu yapılıyor. Meyveler önce ayıklanıyor ve yıkanarak acısı yok olana kadar kireçte bekletiliyor. Daha sonra: yoğun şekerli şerbet içinde pişirilip bekletiliyor. Kimisi konserve yapılırken, kimisi de taze taze servis ediliyor.

En bilinen macunlar: kabak macunu, karpuz macunu, ceviz macunu, patlıcan macunu, hurma macunu ve turunç macunudur. Marmelat ve reçel kıvamında olan macunlar: hafif şekerli olup, sıcaklarda, buz üstünde servis ediliyor. Çok tatlı geldiğinde ise suya batırıldıktan sonra yenilmesi öneriliyor.

Evet, Kıbrıs’ta ne içilir: Buraya has içecekler: bademden yapılan gül suyu “Sumada”, üzüm suyundan yapılan “Zivaniya” ve “Kıbrıs Konyağı” dır. Diğer bir içecek ise: Con Kahvedir. Türkiye’de çay alışkanlığı neyse Kıbrıs’ta da Con Kahve öyledir.

Yani: günün her saati ikram edilen ve Türk kahvesine göre daha hafif olan Con kahveyi mutlaka deneyin.

ALIŞVERİŞ

Bir zamanlar, 2022 yılına kadar, ülkemizden buraya gidenlerin büyük çoğunluğu, güzel bir tatil yanında ucuz alışveriş yapabiliyorlardı.

Çünkü: Girne, Kıbrıs’ın diğer birçok yöresinde olduğu gibi, özellikle içki ve çay türleri ve diğer bir kısım malların gayet uygun yani ucuz fiyatla satıldıkları bir yer olarak tanınıyordu.

Özellikle: içki, ülkemizdeki fiyatların yaklaşık üçte bir, dörtte bir fiyatla satın alınabiliyordu. Elbette, bu durum görevliler tarafından da bilindiği için, Kıbrıs’tan çıkarken gümrükte kaç şişe içki aldığınızla ilgilenen yok ama ülkemize girerken, Ercan’dan gelen uçak yolcuları doğruca gümrük kontrolüne yani x-ray cihazlarına yönlendiriliyor ve bavullarda içki aranıyor. (3 şişeyi geçmemesi gerekiyor)

2022 yılında, Girne şehrine gittiğimde, önceki yılların ucuzluğu bitmişti, satıcılar, döviz fiyatlarının aşırı yükselmesi nedeniyle içkilerin yükseldiğini söyleseler de, burayı ziyaret edenler, önceki yılların alışkanlığı, uygun fiyat arıyorlar, ama maalesef bulamıyorlar. Yine de, içki satın almak isteyenler için: Ercan havaalanı karşısındaki büyük süpermarketi öneririm, fiyatları nispeten uygundur.

NÜFUS

1974 yılında yani Barış Harekatının yapıldığı tarihte küçük bir kasaba olan yerleşimin nüfusu 6 bin kişiydi. Girne şehir merkezinin nüfusu 33 bin ve varoşlarla birlikte nüfus ise 72 bin kişidir.

Son zamanlarda nüfusu en hızlı artan yer olarak bilinmektedir ve günümüzdeki nüfusu 100 bin kişiyi geçtiği tahmin edilmektedir. Şehir: genellikle İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerden göç almaktadır.

Kıbrıs Girne Plajları
Kıbrıs Girne Plajları

GİRNE PLAJLARI

Girne şehrinde; Escape Beach, Kervansaray ve Camelot gibi plajlar bulunuyor. Kervansaray plajı, Girne’de gün batımının en iyi izlendiği yer olarak bilinir. Üstelik denizden çıkmadan gün batımını izleyebilirsiniz.

Kıbrıs Girne

GEZİLECEK YERLER

LÜZİNYAN DÖNEMİNE AİT ŞEHİR DUVARLARI VE KULE

Lüzinyanlar tarafından 12’nci yüzyılda inşa edilen duvarlardan, geriye kalan üç kuleden biridir. Savunma ve gözetleme amacıyla kurulan kule, diğerlerine göre daha büyük bir kule olduğu için şehir surlarında özel bir işlevi olduğu düşünülmektedir.

Sahil kulesi

12’nci yüzyılda Lüzinyan şehrini limana bağlayan ve günümüze kadar ayakta kalan üç kuleden, denize ve limana en yakın olanıdır.

Saklı veya Yıkık kule

12’nci yüzyıl Lüzinyan şehir surlarından geriye kalan, tahrip edilmiş kuledir. Bir kısmının yıkık olmasından ötürü, Yıkık Kule olarak bilinir. Yola göre içeride kaldığı için Saklı Kule olarak da anılır.

Zincir kulesi

Çoğu kişi tarafından fener olduğu düşünülen Zincir kulesi, Girne Limanının sonunda kalenin yakınındadır. Venedik dönemine ait olan kule, limanın girişinden çıkışına kadar çekilen bir zincir sayesinde gemilerin kontrollü olarak giriş-çıkış yapmasını denetlemeye yarardı. Zincirin bir diğer ucu ise eski gümrük binası olarak bilinen yere bağlı kalmaktaydı.

Kıbrıs Girne Tarihi Girne Limanı

TARİHİ GİRNE LİMANI

Girne’de görülmesi gereken yerlerden birisidir. Kıbrıslılar buraya “Horhor” derler.

At nalı şeklinde inşa edilmiş olan tarihi liman, şehir merkezindedir. Günümüzdeki Girne limanının büyük kısmı, Venedikliler tarafından şekillendirilmiştir. Girne limanı, adanın en önemli limanı olmakla beraber, ana karaya çok yakın olması, Girne kalesi ile savunmasının attırılmasının planlandığı düşünülmektedir.

Yakın tarihe kadar ticari amaçlar için kullanılan söz konusu liman, günümüzde rengarenk balıkçı tekneleri, limana demir atmış yatları, her zaman canlı olan kafe ve restoranları ile turistler için olduğu kadar yerli halk için de vazgeçilmez uğrak yerlerinden biridir. Yani, burası Girne şehrinin başlıca eğlence merkezidir.

Kıbrıs Girne Tarihi Girne Limanı Eski Gümrük Binası

Eski Gümrük Binası

20’nci yüzyıl İngiliz dönemine ait olan bu bina, Girne Limanı’nın girişindedir. Girne limanının ticaret ve yolcu gemilerine açık olduğu dönemlerde gümrük binası olarak kullanılmıştır. Zincir kulesinden çekilen zincirlerin ucu bu binaya bağlanıyordu. Günümüzde Turizm Bilgilendirme Ofisi olarak kullanılmaktadır.

Kıbrıs Girne Kalesi
Kıbrıs Girne Kalesi
Kıbrıs Girne Kalesi

GİRNE KALESİ

Girne’nin sembolü olan Girne kalesi, Kıbrıs’taki en görkemli tarihi yapılardan biridir. Şehrin kuzey doğusunda bulunan kale: limana hakım konumda ve dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır.

Kalenin ilk yapım tarihinin MS 7’nci yüzyıla kadar uzandığı tahmin edilmektedir. Arap akınlarına karşı, şehri korumak amacıyla Bizanslılar tarafından yapılmıştır. Ancak bu ilk kaleye ait çok az kalıntı mevcuttur.

Antik dönem yazılı kaynaklarında: kaleden, ilk kez, İngiltere kralı Aslan Yürekli Richard’ın 1191 yılında 3’ncü Haçlı seferine katılırken, Kıbrıs kralı İsak Komnen’i yenerek Kıbrıs’ı ele geçirmesi olayında söz edilmektedir.

Kıbrıs’ı ele geçiren İngiliz kralı: adayı önce Templar Şövalyelerine ve daha sonra ise Guy de Lusignan (Lüzinyan) lara satar.

Böylece: takip eden dönemde, Kıbrıs’ta 300 yıl sürecek Lüzinyan saltanatı başlar. Kale bugünkü formuna büyük ölçüde ikinci evrede yani adanın Lüzinyan hakimiyetinde bulunduğu sırada ulaşmıştır.

1208-122 yılları arasında küçük olan Girne kalesi, bu dönemde daha da genişletilir. Bizans tahkimatından yararlanılarak: yeni bir giriş kapısı, at nalı ve kare planlı kuleler, ok mazgalları, muhafız odaları ve zindanlar eklenir. Halk için, savaş zamanlarında bir sığınma yeri, barış zamanlarında ise dinlenme yere olarak kullanılır.

1373 yılında, Ceneviz akınlarında kale büyük hasar görür ve 1489 yılında, Venediklilerin eline geçer.

Bu dönemde: Venedikliler tarafından Osmanlıların korkusuyla: kalenin dış çevresinde top atışlarına dayanıklılığı arttırmak için: kalın tahkimat duvarları ve top atışı yapabilecek geniş mazgallı kuleler inşa edilir. (Bunlar: Kuzeybatı ve Güneydoğu’da bulunan kulelerdir.)

Kaleye giriş

Bir hendek üzerinden olacak şekilde yeniden düzenlenir. 1500’lü yıllara kadar bu hendek içi su dolu olarak bulundurulur.

Kalenin iç kapısının tonozunda görülen üç aslanlı Lüzinyan amblemi: başka bir yerden buraya getirilmiştir. Bu yüzden kaleye Lüzinyan kalesi ismi de verilmektedir.

1570 yılına gelindiğinde, kale, Osmanlı hakimiyetine girer ve 300 yıl boyunca Osmanlı egemenliğinde kalır. Burada ilginç olan: Osmanlıların kaleyi savaşmadan ele geçirmiş olmalarıdır.

Çünkü Lefkoşa’daki Osmanlı zaferinden sonra kaledekiler, direnmelerinin anlamsız olacağını düşünürler. Yani büyük bir çatışma olmaz ve bu yüzden, kale hasar görmez.

Osmanlı döneminde, kalenin asma giriş köprüsü yıkılmış ve yerine, günümüzde görülen köprü yapılmıştır.

1878-1960 yılları arasındaki İngiliz sömürge döneminde ise, kale bir ara “Polis Okulu” olarak kullanılmıştır. Daha sonra ise, ayaklanan Rumların hapsedildiği bir “Hapishane” olmuştur. Osmanlı döneminde kalede yapılan ilavelerin tümü: İngiliz sömürge döneminde restorasyon çalışmaları sırasında ortadan kaldırılmıştır.

1960-1963 yılları arasında turistik amaçlı olarak kullanılan kale

Aslında Rum Milli Muhafız Ordusu tarafından askeri amaçlarla kullanılmıştır. Bu yüzden, kalenin ziyaret edilmesi pek mümkün olmuyordu.

Kale: 1974 yılından bu yana, “Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdürlüğü” denetiminde turistik ziyaretlere açık bulundurulmaktadır.

Ağırlık olarak: Bizans, Lüzinyan ve Venedik dönemi izlerini taşıyan ve günümüze çok sağlam bir şekilde ulaşıp, çağdaş müzecilik anlayışı ile yeniden düzenlenen Girne kalesi ve içerisinde oluşturulan bölümler şunlardır.

Tanıtım odası, Zindanlar, St. George kilisesi, Vrysi Neolitik Yeri Canlandırması, Kırnı mezarları, Akdeniz Mezar kazısı bölümü, Venedik kulesi, Sarnıç, Lüzinyan kulesi ve MÖ. 300 yıllarına tarihlenen 2300 yıl öncesi bir yolculuğun tanığı geminin sergilendiği “Batık Gemi Müzesi” bulunmaktadır.

Kaleyle ilgili bir efsaneden söz etmek istiyorum. Fransa’da anlatılan bir efsaneye göre: ne zaman Lüzinyan (Girne) kalesinden “Melusine” isimli perinin sesi duyulursa: o aileden biri ölür.

Kale gezisine başlamadan önce son bir not: 1974 Barış harekatının hemen ardından yapılan araştırmalarda, kalenin odalarında, Girne bölgesi kiliselerinden toplanan ikonlar ve diğer bazı arkeolojik eserlerin depolandığı görülmüştür.

Ancak, 1980’li yılların başlarında, kalenin depolarında bulunan tarihi değeri olan ikonların çoğunun yerlerine değersiz başka ikonlar konulmak suretiyle çalındıkları fark edilmiştir. Ardından sürdürülen çalışmalar sonucu, 27 Temmuz 1996 tarihinde yapılan resmi bir törenle kale içindeki bölgeler ziyarete açılmıştır.

Kalede gezinti

Bir hendek üzerinden geçilerek kaleye girilir. Söylenenlere göre: 1400’lü yıllara kadar, bu hendek içinde su dolu imiş. İç kapının tonozunda bulunan üç aslanlı Lüzinyan amblemi: bir başka yapıdan buraya getirilmiştir.

St George Kilisesi

Kalenin içinde, MS 1100’lü yıllarda yapıldığı düşünülen bir Bizans kilisesi (St George Kilisesi) görülür. Kilise: Bizans ve Lüzinyan dönemlerinde kale dışında bağımsız bir yapı iken, Venedik döneminde bazı değişiklikler yapılarak kale içine alınmıştır.

Paşa’nın Lahidi

Kalenin giriş bölümündeki rampanın hemen kenarında bulunan lahit: 1570 yılında, Kıbrıs’ın Osmanlılar tarafından fethi sırasında şehit olan Osmanlı Amirali Cezayirli Sadık Paşa’ya aittir.

Sarnıç

Lüzinyan döneminde yapıldığı düşünülen sarnıç, o dönemlerde kalenin su ihtiyacını karşılıyordu.

Anthipanitis Kilisesi

Burası, eski bir manastırın önemli bir bölümüdür. Burada kullanılan mimari tarza: Kıbrıs’ta fazlaca rastlanılmaz. Kubbe: yuvarlak sütunlar üzerine oturtulmuş, sekizgendir. Giriş kolu: 15’nci yüzyıl Gotik mimari örneğidir.

Buradaki fresklerden: günümüze ulaşanlardan bir kısmı orijinal olup 15’nci yüzyıl yapımıdır. Orijinal bu fresklerde: Baş melek Cebrail ile Mihail’in arasında, göğsünde çocuk olan Meryem figürü görülür.

15’nci yüzyıl yapımı kubbede bulunan bir diğer figürde ise: İsa, meleklerle çevrilmiş bir madalyonun ortasında, bir yanında Meryem, bir yanında Vaftizci Yahya olduğu halde resmedilmiştir. Ayrıca: 12 havari ve peygamberler sahnesi de ilgi çekmektedir.

Kıbrıs Girne Kalesi Zindanlar
Kıbrıs Girne Kalesİ Zindanlar
Kıbrıs Girne Kalesi Zindanlar

Zindanlar

Lüzinyan dönemine ait yer altı zindanları, kalenin batısında, kuzey-güney yönünde uzanmaktadır.

Zemin katın girişindeki zindancı odasının: kuzey ve güneyindeki birer kapı geçidinden geçilir ve içlerinde “Scutella” denen kuyu şeklindeki yer altı hücreleri bulunan zindan odalarına ulaşılır.

Zindanlardaki bu hücrelerin boyutunun: 10 x 7 ayak olduğu ve yer seviyesinin çok altında olduğu söyleniyor. Bu hücrelerin üst kısımları ise: belli aralıklarla yan yana yerleştirilen kalaslardan yapılmış bir kapakla kapatılıyormuş.

Suçlu görülen soylular: adi suçlular gibi elleri önlerinde bağlı, kuşakları çıkarılmış, yalınayak ve başları açık olarak, tek hücreli karanlık ve korkunç zindanlara atılırmış ve suçlarını itiraf edinceye kadar çeşitli işkenceler yapılırmış.

Suçlu bulunanlar: hançerlenerek öldürülme, darağacında asılma, kafası kesilme, dört parçaya ayrılma ve suda boğulma gibi cezalara çarptırılırmış.

Bazı soylular, hizmetkarları ile birlikte, bu hücrelere atılıyorlarmış. Buna örnek olarak: Kral 4. Hugh’un: çocukları I. Peter ve John’u, bu zindanlara attırdığı ve çocuklarının mürebbiyesi olan Sir John Lombard’ı da elleri ve ayakları kesildikten sonra darağacında astırdığı söylenmektedir.

Ancak Lüzinyan kralları, halkı aşırı derecede tahrik etmemek için, mahkum edilen soylular ile şövalyelerin: çeşitli açlık ve işkenceler sonucu zindanlarda kendi kendilerine ölmelerini tercih ederlermiş. Yani en sık uygulanan yöntem, soyluların hücrelerde aç bırakılarak ölmelerinin sağlanmasıydı.

Girne kalesi zindanlarının ilk soylu konuklarının: Kıbrıs kralı İsaac Comnen’in karısı ve kızı olduğu sanılmaktadır. Kıbrıs’ın Bizans valisi İsaac Comnen: 1191 yılında Aslan Yürekli Richard Kıbrıs’a saldırınca karısı ve kızını daha güvenli olan bu kaleye göndermiş ancak kale Guy de Lusignan tarafından ele geçirilince, her ikisi de zindanlara kapatılmıştır.

Zindancı odasının kuzeyindeki zindan odasında: Kraliçe Aragonlu Elenor’un kuyu hücresine attırdığı, Kıbrıs kralı I. Peter’in metresi Joanna L’Alamen canlandırılmıştır. Kral Peter’in Kıbrıs’ta olmadığı 1367-1368 yıllarında, kış mevsiminde, kraldan sekiz aylık hamile olan Joanna: çocuğunu düşürmesi için kraliçe tarafından çeşitli işkencelere uğrar.

Çocuğun düşmemesi üzerine, normal doğum gerçekleştikten sonra, Lefkoşa’dan alınıp Girne kalesinde zindan hücresine, kanlı elbiseleriyle birlikte atılmıştır. Kraliçenin emriyle, 7 gün süreyle kale komutanı tarafından her şeyden mahrum edilir. Ancak bu sürenin sonunda kale komutanı görevden alınıp yerine Joanna’nın akrabası olan Sir Luke getirilir.

Böylece: Joanna’nın zindan şartları iyileştirilir. Kraliçe Elenor, kocasından korktuğu için, bir süre sonra Joanna bu zindandan çıkarılır ve Santa Clara Rahibe Manastırına gönderilir.

Yine başka bir canlandırma: zindancı odasının güneyindeki zindanda, duvara zincirlenmiş bir Memlük askerinden ayrı olarak, bir işkence çarkı canlandırılmıştır. Bu odadaki kuyu hücrede: 1368 yılında Kral I. Peter’in emriyle tutsak edilen Şövalye John canlandırılmıştır.

Kral I. Peter’in sadık bir dostu ve iyi bir insan olan John: kral yurt dışına gidince, kraliyet sarayını korumakla görevlendirilmiştir. Ancak eşinin Kıbrıs’ta olmamasını fırsat bilen kraliçe Elanora, John ile gönül ilişkisine girer. Dedikodular üzerine, Şövalye Viscont, durumu bir mektupla krala bildirir.

Ancak adil olmayan bir yargılama sonucunda: John, kraliçeye iftira atmakla suçlu bulunur ve zindandaki kuyuya atılır. Burada yaklaşık 1 yıl kaldıktan sonra, ölünceye kadar aç bırakılma cezası verilerek Bufavento kalesine nakledilir.

Kıbrıs Girne Kalesi Batık Gemi Müzesi
Kıbrıs Girne Kalesi Batık Gemi Müzesi
Kıbrıs Girne Kalesi Batık Gemi Müzesi
Kıbrıs Girne Kalesi Batık Gemi Müzesi

Batık Gemi Müzesi

Günümüzde birçok müzeye de ev sahipliği yapan Girne kalesi, özellikle Batık Gemi Müzesi ile dikkat çeker. MÖ. 3’ncü yüzyılda yapıldığı tahmin edilen geminin dünyada şu ana kadar keşfedilen en eski ticaret gemisi batıklarından biri olduğu düşünülmektedir.

Dünyada, deniz dibinden çıkarılıp birleştirilen en eski batık gemi (ticaret gemisi) unvanını taşıyor. (Ancak: Kaş açıklarında Uluburun batığı keşfedilince, bu unvanı bitmiştir.)

Gemi: Akdeniz’de: Makedon kralı Büyük İskender’in ölümünden sonra kurulan Helenistik krallıklara ait donanmaya aittir.

1965 yılında: Kıbrıslı bir Rum olan sünger avcısı Andreas Cariolou tarafından, Girne kıyılarından 1.5 km açıkta, suyun 24 metre derinliğinde bulunmuştur.

Ardından: 1968-1969 yılları arasında: Amerika Pennsylvanya Üniversitesi görevlileri tarafından denizden çıkarılarak müzeye yerleştirilmiştir. Daha sonra: iki yıl boyunca yaklaşık 50 kişilik ekip tarafından yürütülen su altı araştırma ve kurtarma çalışmaları neticesinde, on binlerce parçaya ayrılan gemi hamulesi, bir plan dahilinde parça parça su yüzüne çıkarılarak, yeniden birleştirilmiştir.

Bu adeta, zorlu bir bulmacanın parçalarını birleştirmek gibidir.

Batıktaki badem kalıntılarında yapılan incelemeler MÖ 288 ve kerestesinde yapılan incelemeler ise MÖ 339 yılını göstermektedir. Bu da geminin, battığı zaman yaklaşık 80 yıllık olduğunu göstermektedir. Neden battığı bilinmemektedir. Çeşitli teorilere göre: korsan saldırısı veya kötü hava şartları nedeniyle battığı düşünülmektedir.

15 metre uzunluğunda ve 4.4 metre genişliğindeki geminin gövdesi Halep çam ağacından yapılmıştır. Akdeniz ağaç kurdundan korunması için: kabuk koruyucu bir madde ile kaplanmıştır.

Gemide bulunan 400 civarındaki amforanın Rodos adasından yüklendiği sanılmaktadır. Bunun yanı sıra: İstanköy işi 29 adet bazalt değirmen taşı bulunmuştur. Bulunan kalıntılardan anlaşıldığına göre: teknenin, adaya yönelmeden önce Akdeniz ve Ege kıyılarında alışveriş yaptığı, 4 kişilik tekne mürettebatının ana besin kaynağının badem olduğu anlaşılmıştır. (gemide 9000 kadar badem ve dört kişinin gündelik kullanımına göre ayarlanmış araç ve gereç bulunmuştur)

Gemide insan iskeleti bulunmamıştır. Geminin ada yakınlarında neden battığı bilinmemektedir.

Müze: 3 Mart 1976 tarihinde ziyarete açılmıştır. Gemi bu müzede: ultraviyole ışıklandırma ve havalandırma sistemiyle korunmaktadır. Güney Kıbrıs’ta Agia Napa bölgesinde oluşturulan Talassa Müzesinde, Girne batığının tamamı ile aynı ölçülerde bir benzeri yapılmıştır. Su üzerinde yüzen, gerçeğe yakın benzeri ise Yunanistan’da yapılmış ve çeşitli limanları ziyaret etmiştir.

Venedik Kulesi

Burası 16’ncı yüzyıl Venedik dönemi mimari özelliklerini taşımaktadır. Kulede, günümüzde top atışı hazırlığı yapan askerler ve benzerleri canlandırılmaktadır.

Lüzinyan Kulesi

Erken Bizans dönemi tahkimat kalıntıları üzerine, Kıbrıs kralı John İbelin tarafından, 1208-1211 yılları arasında yaptırılmıştır. Kulede Bizans, İngiliz, Lüzinyan, Venedik, Osmanlı ve İngiliz askeri bayrakları sergilenmektedir.

Kırnı Mezarları

Muhafız odalarının kuzey ucunda bulunan bu odada: 1992 yılında, Eski Eserler ve Müzeler Dairesi adına Girne şehrinin Kırnı köyü Hüsnü kayası Cemelönü mevkiindeki mezarlık alanda gerçekleştirilen kurtarma kazısında açığa çıkarılan 132 adet eski eser ile mezar sergilemesi canlandırılmıştır.

3 odalı olan mezarda açığa çıkarılan eserlerin incelenmesi sonucunda: mezarlık alanın Eski Tunç Devri sonundan başlayarak, Orta Tunç Devrinin başına kadar (MÖ 2075-1725) kullanıldığı ve 350 yıllık sürede en az üç kere ölü gömme amacıyla açılıp kapatıldığı anlaşılmıştır.

Ölülerin öte dünyada kullanmaları için mezara konan malzemeler: Lapta, Karmi, Vasilya, Denya, Mavro Nero, Alambra ve benzeri yerlerde bulunan mezar buluntularıyla benzerlik taşımaktadır. Ayrıca, bu yerlerde yaşayanların: Mısır, Girit, Filistin ve Anadolu’nun çeşitli merkezleriyle ekonomik ve kültürel ilişkide bulundukları saptanmıştır.

Akdeniz Mezar Kazısı

Lüzinyan dönemi muhafız odalarının üst katındaki iki ayrı odada: 1986-1987 yılları arasında Akdeniz köyü Paleokastro bölgesinin Sandıklı Taş mevkiindeki kum taşına oyulmuş bir oda mezarda yapılan kurtarma kazısında bulunan eserler sergilenmektedir.

Zengin buluntular, buranın bir kral mezarı olduğunu ifade etmektedir. Ancak mezar 3 ay sureyle talan edilmiş, içinde: pişmiş toprak çanak-çömlekler, kandiller, cam eşyalar, değişik devirlere ait bakır sikkeler, bakır takılar ve aksesuarlar, 53 tane altın küpe, 1 tane altın yüzük, kolye boncukları ve diğer bazı buluntular ele geçirilmiştir.

Buluntulara dayanılarak, mezarın Helenistik dönemden başlayarak, MS 631 yılına kadar, yaklaşık 900 yıl süreyle ölü gömme amacıyla kullanıldığı anlaşılmıştır.

William Dreghorn Sergi ve Konferans Salonu

Lüzinyan dönemine ait bir salonda: Dr William Dreghorn’un Girne şehrini konu alan özgün resimleri sergilenmektedir.

Evet, kale içinde tüm bu bölümleri gezerken yorulduğunuzu hissederseniz, kale içindeki küçük kafede, özellikle Kıbrıs kahvesi içerek yorgunluk atabilirsiniz.

Kıbrıs Girne İkon Müzesi
Kıbrıs Girne İkon Müzesi
Kıbrıs Girne İkon Müzesi
Kıbrıs Girne İkon Müzesi

ARCHENGELOS MİCHAİL KİLİSESİ-İKON MÜZESİ

Girne şehrinin merkez kilisesi olarak 1860 yılında inşa edilen kilise, günümüzde bulunmayan şehir surlarına ait kuzeybatı burcu üzerindedir. Günümüzde, kilise, Girne bölgesinden toplanan ikonaların sergilendiği bir ikona müzesi olarak hizmet vermektedir.

Panolar ve duvarlarda: MS 18-20’nci yüzyıllara ait ikonlar sergilenmektedir. İkonların üzerinde: Hz İsa ve azizlerin resimleri bulunmaktadır. İkonların ait oldukları dönemde, ikon ressamları Hollanda ve Almanya’dan özel ikon boyaları ithal ediyorlardı. Bu boyalar, düz ve parlak görünümlü olma özelliğine sahipti.

Kiliseye yapımından 25 yıl sonra çan kulesi ilave edilmiştir. Bu çan kulesi: Girne şehrinin birçok yerinden görülmektedir.

Kıbrıs Girne Yat Limanı

GİRNE YAT LİMANI

Şehrin en güzel yeridir. Eski Venedik dönemi evleri, restoran ve tavernalar vardır. Özellikle yaz aylarında renkli balıkçı tekneleri ve lüks yatlar marinayı dolduruyor.

At nalı şeklinde girintinin arkasındaki restoran ve barlar, tabloyu andıran bir görünüm sergiliyor. Bu restoran ve bar işlevi gören binalar, önceki yıllarda Anadolu ve Avrupa’ya Kıbrıs’tan ihraç edilen harnut (keçi boynuzu) ve tuz için ambar olarak kullanılıyordu.

Harnut ve tuzun ihraç edilmesinde önemli bir yer tutan limana, İngiliz sömürge döneminde (1880’li yıllardan sonra) dalgakıran ve tek katlı gümrük binası yapılmıştır. 1914 yılında ise bu gümrük binasına, ikinci kat ilave edilerek bugünkü son şeklini almıştır.

Günümüzde, Kıbrıs’ta tek olan marina, birçok yabancı tekneye servis veriyor.

Kıbrıs Girne Halk Sanatları Müzesi
Kıbrıs Girne Halk Sanatları Müzesi
Kıbrıs Girne Halk Sanatları Müzesi

HALK SANATLARI MÜZESİ-HARUP AMBARI

Girne limanı kordon boyu üzerindedir. Zemin ve üst kattan ibaret olan binanın ana giriş kapısı, limana açılan kısımdadır.

Müze olarak düzenlenen bu iki katlı ev, 18’nci yüzyıldan kalmadır. 1966 yılında İskoç asıllı Lady Margeret Loch tarafından Kıbrıs Cumhuriyetine hibe edilmiştir. Kıbrıs mimarisinin en güzel örneklerinden biridir.

Girişteki zemin katında: yağ değirmeni, döven, kara saban, tarım aletleri, küp ve tezgah gibi köylüler tarafından yakın bir geçmişte kullanılan ve yeni kuşaklar tarafından bilinmeyen aletler bulunur.

Üst kata ulaşımı sağlayan merdivenlerin kesildiği yerde: bekçi odası vardır. Daha sonra ise merdivenleri devamla üst kata varılır.

Üst katın ilk odalarındaki vitrinlerde Kıbrıs’ın çeşitli bölgelerinde işlenmiş el işlerinden seçkin örnekler vardır. (Tığ işleri, kumaş üzerine renkli iplik yün veya sim işlenmiş yatak, masa ve baş örtüleri, yastık kılıfları, yün çorap, kese vs.). Mutfak olarak düzenlenmiş ikinci odada: çeşitli su testileri, ahşap havan, şarap kapları, seramik sırlı tabaklar teşhir edilmektedir.

Daha geniş teşhir imkanı olan üçüncü büyük odada: bir dinlenme köşesi görülür. Ortada ahşap bir karyola (yatak), ahşap dolap, vitrinler içinde çeşitli kadın ve erkek kıyafetleri, kabartmalı ahşap raflar üzerinde seramik ve metal kaplar teşhir edilmektedir.

Daha geniş teşhir imkanı olan üçüncü büyük oda: bu şekilde yerleştirilmiştir. Başta elbise sandıkları olmak üzere masa, sandalye, duvar dolapları, kapı ve pencereler müzenin her kısmında görülür.

Kıbrıs Girne Bandabuliye-Old Bazaar
Kıbrıs Girne Bandabuliye-Old Bazaar
Kıbrıs Girne Bandabuliye-Old Bazaar
Kıbrıs Girne Bandabuliye-Old Bazaar

BANDABULİYA-OLD BAZAAR

Girne Bandabuliyası, şehir merkezinde, 1878 yılında İngiliz sömürge döneminde Belediye Binası olarak inşa edilmiştir ve bitişiğinde bir açık hava pazarı vardı. Yetkililer: kış aylarında binanın bir bölümünü kapalı pazara dönüştürerek, kapalı bir pazarın bulunduğu ilk taş bina haline getirdiler.

1970’lerin sonlarında, pazarda çok sayıda canlandırıcı kasap ve balık tutkunu vardı. Bununla birlikte, süpermarketlerin gelişi ve başka bir belediye pazarının açılması, önemli miktarda ticaret yapan Bandabuliye’yı olumsuz etkiledi.

1990’lara gelindiğinde kasap ve küçük kahvesi kalmasına rağmen, Pazar olarak işlevini yitirdi. Daha sonra, Belediye tarafından gereksiz ekipmanların depolanması için ve yakın zamana kadar ise çöp deposu olarak kullanıldı.

2005 yılında: Bandabuliye yeme-içme alanı olan bir Pazar ve turizm ile zanaat merkezi olarak restore edilmesine karar verildi. Binanın içinden 40 kamyon çöp temizlendi. Yenilenme sırasında yanının büyük kısmında orijinal malzeme kullanıldı.

Günümüzde, baktığınızda kapılar üstünde, eski demir işleri izlerini görebilirsiniz. Kasapların blokları bölündü, eski et kasnakları yeniden kullanılması için temizlendi.

Bugün, Bandabuliye’ya gittiğinizde ilk dikkatinizi çekecek obje: Girne kalesinde korunan eski yelkenli geminin bir örneğidir. Bu geminin orijinali, yapıldı ve binanın ortasına yerleştirildi. Binanın bir tarafı: dondurma salonu ve bar olarak düzenlendi.

Diğer bölümünde ise, yerel halkın: kartpostal, yerel Kıbrıs hediyelikleri satması için ayrıldı. Ayrıca: taze meyve ve sebze suları sunan bir bar da bulunmaktadır.

Öğle ve akşam yemeklerinde hizmet veren 70 koltuklu bir restoran bulunmaktadır. Her Perşembe, Cuma ve Cumartesi akşamları canlı müzik sunuluyor.

ŞEHİR MERKEZİ DIŞINDA GEZİLECEK YERLER

Kıbrıs Girne Karaman-Karmi Köyü
Kıbrıs Girne Karaman-Karmi Köyü
Kıbrıs Girne Karaman-Karmi Köyü

KARAMAN-KARMİ KÖYÜ

Girne şehir merkezinin 7 km batısındadır.

Kıbrıs İngiliz sömürgesinde iken 1878-1960 yılları arasında, adayı ziyaret eden aristokrat İngilizler, hayallerindeki yer olarak tanımladıkları Girne bölgesine yerleşmeye karar verirler ve burada Akdeniz mimarisine uygun, muhteşem köşk ve villalar yaptırırlar.

Palmiyelerin de bulunduğu çiçek bahçeleri, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen birbirinden güzel objelerle süslenmiş bu saray gibi villalarda uzun yıllar yaşarlar. Siyasi gerginliklerin artması üzerine, bazıları adayı terk eder ve bazıları ise kalmak isterler.

1974 Barış Harekatı sonrasında, KKTC Hükümeti, dağınık şekilde yaşayan yabancıları bir araya toplar. Eski bir Rum köyü olan ve günümüzde Karaman olarak isimlendirilen bu köye, evlerin onarılması koşulu ile yabancıların yerleşmesine izin verilir.

Bir dağ yamacına kurulu, eşsiz bir manzaraya sahip köye yerleşen sakinler, orijinaline sadık kalınarak evleri restore ederler ve 150 haneli bir Akdeniz köyü yaratırlar. Evlerde ince bir zevk hakimdir.

Günümüzde: köyde birçoğu İngiliz olmakla birlikte, Almanlar, Fransızlar, İtalyanlar, Hollandalılar, İsviçreliler, Amerikan ve Kanada vatandaşları yaşamaktadırlar. Köy meydanında küçük bir kilise vardır.

Köy çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda, Orta Tunç çağından kalma, oda şeklinde mezarlar bulunur. Mezarların birinin koridorunda, eski insan figürü olarak kabul edilen bereket tanrıçasına ait figürler ortaya çıkar.

Ayrıca, ölülere armağan edilen, mavi fayanstan boncuklar ve Girit’ten gelen Minos uygarlığına ait kaplara rastlanmıştır. Verilere göre, Lepithos’daki gemilerde çalışan gemicilere ait olduğu düşünülen bu nesneler, Tunç Çağında çevre ülkelere yapılan ticari ilişkileri ortaya çıkarmaktadır.

çatalköy.1
Kıbrıs Girne Çatalköy-Vrysi
çatalköy.2
Kıbrıs Girne Çatalköy-Vrysi

ÇATALKÖY-VRYSİ

Girne şehrinin doğusundadır. Çatalköy’den Tatlısu yoluna giderken, deniz kıyısında, Kıbrıs’ın turistik tesislerinden bir tatil köyü sınırları içinde, denize hakim bir tepededir.

Neolitik döneme ait, adanın bu ilk yerleşimlerinden biri: denize hakim bir tepe üzerinde; MÖ 4000-3000 yılları arasında, Anadolu Kilikya bölgesinden göç edenler tarafından kurulmuştur.

Yapılan kazılarda: evler arasında birbirine bağlantı sağlayan dar dehlizler bulunmuştur. Duvarların iç yüzleri balçık kaplı, damlar kamış kullanılarak yapılmış, çamur ve balçıkla sıvanmıştır. Kullanılan kaplar, topraktan el yapımı olup MÖ 3000 yılında Vrysi halkının, oluşan depremlerden sonra buradan ayrıldıkları düşünülmektedir.

Kıbrıs Girne Kirsokova

KİRSOKAVA-CHRYSOKAVA

Girne kalesinin 1 km doğusunda, denize uzanan kayalık bir burundur.

Geçmişi 2000 yıldan daha fazla geriye uzanan bu arazi Türk malı bir arazi olmasına rağmen, İngiliz idaresi döneminde satın alınıp tarihi eserler nedeniyle Sit alanı yapılmıştır. Bu alanın esas ismi “Chrysokava” dır. Chrysos: altın demektir.

Bir efsaneye göre: altın arama ile bağlantılıdır. Ancak kesinlikle Roma dönemine ait bir kalıntıdır. Çünkü: bu alanın Roma döneminde bir mezar olarak kullanıldığı ve sonradan sonradan Girne kalesi ve limanı yapımında taş ocağı olarak kullanıldığı düşünülüyor. Taş kesiminde çalışan kişiler: burada kendilerine mağara barınaklar, kuyular, su toplama havuzları ve hatta kilise inşa etmişlerdir.

Bizans döneminde inşa edilen ve Agia Mavra isimli bu kilisede: Roma ve Bizans dönemine ait süslemeler vardır. Kilisenin MS 700-900 yılları arasındaki döneme ait olduğu sanılıyor.

Günümüze çok az bir bölümü ulaşan kilisenin duvarlarındaki hayvan ve tavanda bulunan Miraç sahnesini anlatan freskler, yapının 10’ncu yüzyılda yapıldığını gösterir.

Kıbrıs Girne Lambousa
Kıbrıs Girne Lambousa

LAMBOUSA-LAPİTHOS

Adada kurulan 10 krallıktan biri olan Lamabousa (Lapishos): Girne’nin batısında Alsancak (Karava) civarındadır.

MÖ 1200 yıllarında Akalar tarafından, bir yarımada üzerinde kurulmuştur.

Kelime olarak “parlak” anlamına gelen “Lambousa”: 10 bin kişilik nüfusu ile bir ticaret şehri olmuş, Roma ve Bizans dönemlerinde ışıltılı bir yaşam sürdürmüştür.

Bu dönemde: şehre giymnazium ve tiyatro gibi mimari binalar yapılmıştır. MS 7’nci yüzyıla yani Arap akınlarına kadar süren bu  refah dönemi ve huzurun bozulması ile: Lambousa halkı yerleşim alanlarını, yavaş yavaş dağ yamacına doğru taşıyarak Lapta’yı kurmuşlardır.

Arapların yenildiği 965 yılında, şehir tamamen boşaltılmış, yeni yerleşim alanı Lapta, Luzinyan döneminde oldukça gelişmiştir.

Şehre ait kalıntılar: 1900’lü yılların başında yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır.

Bu kalıntılar: balık havuzları, kaya mezarları ve çok azı korunmuş surlardır. Roma döneminde: deniz kıyısına oyulmuş balık havuzlarında, temiz suyun girip kirli suyun çıktığı kanallar dikkati çeker.

Kalıntılarda bulunan tabak, kaşık gibi bir kısım değerli eşyalar, buradan kaçırılmış olup Londra ve New York gibi şehirlerdeki müzelerde sergilenmektedir. Bu hazinelerin: Arap korsanlarının saldırılarından önce, toprağa gömüldükleri düşünülüyor. 627-630 yıllarında yapıldıkları anlaşılan bu kalıntıların birçoğunda İmparatorluk damgası bulunuyor.

Kazılarda, ayrıca Demir Çağına ait oda mezarlarının ipuçlarına rastlanılmıştır.

Kıbrıs Girne Ozanköy
Kıbrıs Girne Ozanköy

OZANKÖY-KAZAPHANA

Girne şehrinin 2 km uzağında bulunan köy: Bellapais manastırının üstünde bulunduğu uçurumun hemen altındadır ve Bellapais ile adeta bir bütündür.

Narenciye, zeytin ve harnup ağaçlarının bulunduğu, deniz kıyısına kadar uzanan geniş bir arazi üzerinde kuruludur.

Bu köyde: 1974 yılı öncesine kadar sürekli olarak Türkler yaşamıştır.

Köyün doğusunda: MÖ 2000 yılına ait mezar bulunmuştur. Buna dayanılarak köyün Bronz Çağı yerleşimi üzerine kurulduğu düşünülmektedir.

Köy merkezinde adanın en eski camilerinden birisi bulunur. Cami: dikdörtgen planlı ve kesme taştan yapılmıştır. Köyün hemen yakınlarında: 15’nci yüzyıla yani Bizans dönemine tarihlenen “Panagia Tou Potamu kilisesi” vardır.

Yapı: silindirik apsisli, semendar çatılıdır. Bizans kilisesinin duvarlarında bulunan resimlerin çok azı günümüze ulaşmıştır. En iyi korunan yeri: Venedik stili ikon platformudur. Bu köye yolunuz düşerse: mutlaka zeytinyağı ve harnup (keçiboynuzu) pekmezi alın.

AKDENİZ KÖYÜ-AYA İRİNİ

Girne şehrinin batısındadır. Yeşilin ve mavinin kucaklaştığı köy: denizden 2 km uzaklıktadır. Denize yaklaştıkça hissedilen esindi; kavurucu sıcaklarda, denize girmek için birçok ziyaretçiyi buraya çeker.

Adanın en büyük ormanlarına sahiptir.

Köy ismini: 1260 yılında burada yaşayan “Ag Eirini” ismindeki bir rahibeden almıştır. Önceleri Rumların elinde bulunan köy, Barış Harekatı sonrası Türklerin eline geçince ismi “Akdeniz köyü” olarak değiştirilmiştir.

Köylüler çiftçilik ve hayvancılık yaparak geçinirler ve sütlerini “Hellim peyniri” yaparak fabrikalara satarlar.

Köy çevresinde, iki tarihi eser alanı vardır. Köyün deniz kenarı tarafında “Paleokastro” civarında, eski krallıklardan birine ait olduğu düşünülen kaya mezarı vardır. Düzgün taş bloklarla örülü mezarda, merdivenlerle ana mezar dairesine iniliyor. Mezarda: altınlar ve iskelet kalıntıları bulunmuştur. Bu mezar, günümüzde Girne kalesinde sergilenmektedir.

1929 yılında İsveçli arkeologlar tarafından yapılan kazılarda: ayrıca açık hava kutsal alanı bulunmuştur. Deniz kenarında bir tepe üstünde bulunan alanda, yarım daire şeklindeki sunağın çevresinde, boyutları insan boyuna ulaşan heykeller bırakıldığı gibi, el değmeden bulunmuştur.

Çoğu erkek olan ve başlarında konik başlıklar bulunan bu heykellerin, tanrılara sunulmak üzere bırakıldığı düşünülüyor. MÖ 750-500 yılları arasına tarihlenen bu kalıntıların büyük çoğunluğu İsveç’e kaçırılmış ve kalan kısmı da Güney Lefkoşa şehrinde bulunan “Kıbrıs Müzesi” nde sergilenmektedir.

ÖMER TEKKESİ

Girne şehir merkezinin yaklaşık 4 km doğusunda, Çatalköy’ün kıyı şeridindedir.

Kıbrıs’ta Müslümanlar için önemli ziyaret ve adak yerlerinden biri olan Hz. Ömer Tekkesi, 7 ve 10’cu yüzyıl arasında gerçekleşen Arap akınları dönemine tarihlenmektedir.

Türbe: Emevi döneminde Muaviye’nin komutanlarından Ömer ve altı arkadaşının burada şehit düşmesi nedeniyle yapılmıştır.

Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi
Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi
Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi

BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK MÜZESİ

1974 Kıbrıs Barış Harekatının başladığı 20 Temmuz gecesi, karargah olarak kullanılan bu evin girişine Rum askerleri tarafından roketatar mermisi atılmıştır.

Patlama sonucu: 50’nci Piyade Alay Komutanı Piyade Kıdemli Albay İbrahim Karaoğlanoğlu, Hava İrtibat Subayı Pilot Binbaşı Fehmi Ercan ve 2 er şehit olmuştur. Bu nedenle, tarihi belge özelliği kazanan ev: Kıbrıs Barış Harekatını ölümsüzleştirmek için müze olarak düzenlenmiştir. 20 Temmuz 1974 gecesi roketatar mermisinin isabet ettiği yere dokunulmamıştır.

Müzenin bulunduğu ev: 1970’li yılların başında, Makarios’un diş doktoru olan Yorgacis isimli zengin bir Rum evi olarak inşa edilmiştir. I. Barış Harekatının başladığı Yavuz Çıkarma Plajının hemen doğusundadır.

Müzenin zemin katında, 1974 Barış Harekatını gerekli kılan olaylar, tarihi süreç içinde canlandırılarak verilir ve harekatta ele geçirilen silahlar burada sergilenir. Yine bu katta, müzeyi ziyaret edenlere Kıbrıs Barış Harekatı belgeseli izleme imkanı yaratılmıştır.

Müzenin üst katında: Şehit Albay Karaoğlanoğlu ve şehit Pilot Fehmi Ercan’a ait üniformalar, özel eşyalar ve harekat sırasında şehit olanların ele geçirilen fotoğrafları, özel eşyaları ve üniformaları sergilenmektedir.

Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi
Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi
Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi
Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi

Müzenin iç avlusunda: Kıbrıs Barış Harekatı sırasında şehit olan asker ve sivillerin isimlerinin yazılı olduğu bir anıtsal pano bulunur. Müze binası ile Karaoğlanoğlu şehitliği arasındaki açık alanda ise, Barış Harekatı sırasında Rum Milli Muhafız Ordusunun terk ettiği zırhlı araçlar ve ağır silahlar sergileniyor.

Kıbrıs Girne Yavuz Çıkartma Plajı

YAVUZ ÇIKARMA PLAJI, BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK ANITI

Girne şehrinin 8 km batısında bulunan Yavuz çıkarma plajı, Karaoğlanoğlu şehitliğine yürüyerek 5 dakika uzaklıktadır. 20 Temmuz 1974 tarihinde Türk askeri, adaya ilk olarak burada ayak basmıştır.

Plajın hemen yanında bulunan anıt ise: askerin karaya basması ile bölgenin esaretten kurtuluşunu simgelemektedir. Anıt: askerlerin havadan paraşütle adaya indikleri noktada yerleştirilmiştir.

KARAOĞLANOĞLU ŞEHİTLİĞİ

Yavuz çıkarma plajının hemen yanı başında ilk çıkartma sırasında şehit düşen askerlerin yattığı Şehitlik ve Açık Hava Müzesi vardır. Kıbrıs harekatı sonucu yaşamını yitiren Türk askerleri için yapılan şehitlikte çok sayıda mezar bulunuyor.

Ayrıca, bu şehitliğin bulunduğu yerdeki  köşk, çıkarma yapıldığında karargah olarak kullanılmış ve günümüzde ise müze olarak düzenlenmiştir. Köşkün bahçe kısmında ise, geçmiş döneme ait yani harekat sırasında, Rumlar tarafından kaçarken bırakılan askeri araçlar sergilenmektedir.

Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais
Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais
Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais
Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais
Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais
Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais
Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais

 

BEYLERBEYİ KÖYÜ-BELLAPAİS

Beylerbeyi köyü, Girne şehir merkezinin 6 km doğusundadır.

“Bellapais” yani Latince adından da anlaşılacağı üzere “Güzel köy” Kıbrıs’ın en güzel köylerinden biri olan bu mütevazi köyün manzarası çok güzeldir. Köyün nüfusu 500 kişi civarındadır.

Portakal, mandalina, turunç ve limon ağaçları arasına, eski Rum mimarisi evler ve modern köşkler yerleştirilmiştir. Köyün Bellapais olan ismi, 1974 Harekatından sonra Beylerbeyi olarak değiştirilmiştir.

Köy: köyde çoğunlukla İngilizler yerleşiktir ve filmlerde görülen İngiliz köylerini anımsatır.

Köyün ilk yerleşimcileri, 1187 yılında Kudüs’ü ele geçiren Selahattin Eyyübi’den kaçan ve Kıbrıs’a yerleşen Augustinian mezhebi rahipleridir.

Bunlar: 1198-1205 yılları arasında, köyün hemen güneyine bir manastır yaparlar. Ancak günümüze ulaşan yani bugün görülen manastır, bu yapılan manastırın revize edilmiş şeklidir. Günümüzde ayakta kalan manastırın büyük bölümü: Fransa kralı III. Hugh (1267-1284) döneminde yapılmıştır.

Ada Osmanlı egemenliğine girince, manastır Rum Ortodokslarına verilmiştir.

1974 Barış Harekatının ardından, Rumların güneye göçmeleri nedeniyle, yapı “Eski Eserler ve Müzeler Dairesi” himayesine alınmıştır.

Evet: Latin manastırı, Girne ve kuzey sahilleri manzarasına hakim, Beşparmak dağlarının eteklerinde, kayalık bir tepe üzerinde kurulmuştur. Manastırın büyük bölümü harabe olarak günümüze ulaşmıştır.

Manastırın adı, Fransızca “Abbeye de la Paix” yani “Barış Manastırı” dır. Beyaz manastır olarak da bilinir. Çünkü burada kalanlar beyaz giysiler giyerler.

Kıbrıs’a özgü sarı taştan yapılan, Gotik mimari özellikleri ve kuzey sahillerine hakim güzel manzarası dikkat çekmektedir.

Dünyaca ünlü İngiliz yazar Lawrence Durell, 1953-1956 yılları arasında Bellapais köyünde yaşamıştır. Beylerbeyi köyündeki “Tembellik ağacı” adını verdiği dut ağacının altında, Bellapais Manastırını da içine alan “Bitter Lemons” (Acı Limonlar) kitabını yazmıştır. En tanınan romanı “İskender Dörtlüsü” dür.

Bellapais Manastırı’na olan hayranlığını sık sık dile getiren Lawrance Durell’in, manastırın bulunduğu bölgede yaşadığı evi de ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.

Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais Manastır
Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais Manastır

Manastırın gezilmesi

Manastırı görmek için: dar yollardan ilerleyerek tepeye ulaştığınızda “Dut Ağacı Kahvehanesi” karşınıza gelir ve burada bir yorgunluk molası verebilirsiniz.

Daha sonra manastıra ulaşıyoruz.

Kale kapısı görünümünde ve burç şeklinde, mazgallı bir geçitten manastırın içine giriliyor.

Kapının kulesi: daha sonraki dönemde yapılmıştır. Kapının mermer üst bölümünde, Kıbrıs, Kudüs ve Lüzinyan krallarının armaları görülür.

Giriş kapısından sonra ön bahçe vardır.

Buradan sonra ise, manastırın en eski ve orijinal durumu korunmuş: 13’mcü yüzyıldan kalma kiliseye geçiliyor. Kilisenin ön yüzünde görülen kısmen dökülmüş İtalyan üslubundaki freskler, sonraki dönemde yani 15’nci yüzyılda yapılmıştır. Kilise “Beyaz giymiş Meryem Ana” (Ayia Asproforesha Church) olarak biliniyor.

Manastırın ortasındaki avlunun, dört yanını çeviren revaklı avlu ve yemekhane: Fransa kralı 4. Hugh (1324-1359) döneminde yapılmıştır.

Bir köşede: üst üste duran Roma döneminden kalma iki mermer lahit, bir zamanlar, rahipler tarafından lavabo olarak kullanılmıştır.

Lahitlerin arkasındaki kapıdan yemekhaneye geçiliyor.

Gotik sanatın kusursuz bir örneği olan yemekhane: geniş, dikdörtgen ve tonozlu bir yapıdır. Gündüz, deniz tarafındaki altı büyük ve doğu tarafındaki gül pencereden ışık almaktadır. Papazlara, yemek yedikleri sırada vaaz vermek için kullanılan güzel kürsü, bugün de yerinde durmaktadır.

Burası özellikle akustiği ile önem kazanıyor. Günümüzde bu mekanda her yıl Mayıs ayının son haftasında klasik müzik festivali düzenleniyormuş. Bu salon savaş yıllarında Rumlar tarafından kurşun yağmuruna tutulmuş olup, kurşun izleri hala görülmektedir.

Rum çeteleri, seferberlikten önce köy halkını korkutmak ve köyden kaçırmak için bu salonun duvarlarına ateş ettikleri ve akustik nedeniyle yankılanan sesin tüm köye yayıldığı ve bunun üzerine köyden kaçışların arttığı söylenir.

Batı duvarındaki kapı: alt kattaki mutfak, mahzen ve tuvaletlere inen merdivene açılıyor.

Orta avlunun doğusunda, rahiplere ayrılan yerler ve meclis odası bulunuyor. Orta avluda görülen selvi ağaçları, iki katı aşan boyutlarıyla dikkat çekiyor.

Manastırın idari işleri, bu meclis odasından yürütülüyormuş.

Gotik taş işçiliğinin başarılı örnekleri olarak kabul edilen dış kabartmalar arasında: sırtında bir merdiven taşıyan adam, iki denizkızı arasında bir adam, kitap okuyan bir kadın, iki vahşi hayvanın saldırısına uğrayan bir adam, tespihli bir kadın, dallarında bir kedi ve bir maymun olan armut ağacının altında kalkanlı bir adam, pelerinli bir rahip gibi figürler göze çarpıyor.

Meclis odasının ortasındaki sütunun, erken dönem Bizans kilisesinden getirildiği tahmin edilmektedir.

Çalışma odalarının üst katında, rahiplerin yatakhaneleri vardır.

Yine üst katta ve kuzeybatı köşede, küçük bir hazine odası bulunuyor.

Manastırın mahzeni de resim galerisine dönüştürülmüştür.

Evet, manastır gezilecek bir tarihi yer olması dışında, tüm Girne şehrine hakim manzaraya sahiptir. Manastır içinde bir de restoran vardır. Kybele restoranda öğle ve akşam yememi molası verip Kıbrıs lezzetlerini tadabilirsiniz.

Kıbrıs Genel

kıbrıs plajları.1
Kıbrıs Genel

Kıbrıs’a birçok kez gittim, son olarak Ağustos 2023 tarihinde Kıbrıs’ta 10 gün kaldım ve mevcut yazılarımı güncelliyorum.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Kıbrıs’a turist olarak girerken pasaport veya sadece nüfus cüzdanlarını kullanarak girebiliyorlar. Ancak: pasaport ile giriş yaparsanız, daha sonra Yunanistan gibi ülkelere girmenize izin verilmediğini bilmeniz gerekiyor.

Evet, nüfus cüzdanı ile giriş yapılabiliyor. Yani: ehliyetinize güvenip sakın nüfus cüzdanı almadan gitmeyin, giremezsiniz.

Kıbrıs ayrı bir ülke olarak kabul edildiğinden dış hatlardan çıkış yapılıyor. Bu arada: yurt dışı çıkış harç pulu almak gerekmiyor. Pasaport çıkışında, Pasaport polisi tarafından size verilecek küçük bir formu tanzim edeceksiniz, bu formda, ad-soyadı, vatandaşlık numarası ve çıkış-giriş damgalarının basıldığı yerler vardır.

Bu form ve nüfus cüzdanı göstererek pasaport kontrolünden geçiliyor ve damgalanan form, tekrar Kıbrıs’tan çıkış yapana kadar saklamanız gerekiyor.

Kıbrıs girişinde, Kıbrıs pasaport yetkilileri, biraz önce sözünü ettiğim forma giriş damgası basarken, orada kaç gün kalabileceğiniz (15 gün ile 3 ay arasında) süreyi de forma yazıyorlar. Dikkat bu forma kaybetmeyin, çıkışta yine aynı form üzerinden işlem yapılıyor.

Uçak ile ulaşım

Kıbrıs Genel: Kıbrıs’a gitmenin en kolay ve güvenli yolu: uçaktır. Türkiye’den: Ankara, İzmir ve İstanbul şehirlerinden, Kıbrıs Lefkoşa Ercan Havaalanına, tarifeli uçak seferleri bulunuyor. KKTC de bulunan ve faaliyette olan tek havaalanı Ercan Havaalanıdır.

Ancak bizim şehirler dışında dünyanın hiçbir yerinden Ercan havaalanına direkt uçak seferleri yapılmıyor. Tüm uçaklar önce Türkiye’nin bir uluslar arası havaalanına inmek ve ondan sonra Ercan havaalanına gelmek zorundadırlar. Bu da hem maliyetleri yükseltiyor hem de Kıbrıs turizmini olumsuz etkiliyor.

Ankara-Ercan uçuşu yaklaşık 60-65 dakika, İzmir-Ercan uçuşu ve İstanbul-Ercan uçuşu, yaklaşık 75-80 dakikadır.

Duty Free Shoplar

Kıbrıs Genel: Ercan havaalanında, pasaport ve son polis kontrolünden geçtikten sonra, bekleme salonunun üst katında bulunuyor. Fiyatlar, Türkiye’deki Free Shoplara nazaran biraz daha ucuz hesaplı gibi, ama almak istediğiniz ürünün fiyatını her iki yerden de kontrol etmenizde yarar var.

Burada önemli olan: Kıbrıs uçuşlarında gerek giderken ve gerekse dönüşte, Türk Free Shop mağazalarına girme şansınız var. Kıbrıs Free Shop mağazalarına ise, dönüşte girebiliyorsunuz.

Ancak Free Shop mağazalarından alışveriş yaparken, özellikle içki ve sigara konusunda kısıtlamalar olduğunu unutmamak gerekiyor. Çünkü: Türkiye’ye girerken, pasaport kontrolü sonrasında, bavul ve çantalarınızı aldığınızda, Kıbrıs uçağı yolcuları mutlaka gümrük kontrolüne sokuluyor ve bavul ve çantalar x-ray cihazlarından geçiriliyor.

Biraz önce söylediğim gibi özellikle içki ve sigara kısıtlamasına dikkat etmek gerekiyor. (En son mevzuat değişikliğine göre, her yolcu yanında 1 litre yüksek alkollü ve 1 litre düşük alkollü içki getirebiliyor, ama yine de siz giderken, yürürlükte olan son kısıtlamaları öğreniniz.)

Havaalanı-şehir merkezi ulaşım

Kıbrıs Genel: Ercan havaalanına ulaştıktan sonra, Kıbrıs içinde gitmek istediğiniz yere taksi veya kiralık araba ile gidebilirsiniz. Ercan havaalanı: Lefkoşa şehir merkezine 23 km, Girne’ye 44 km ve Gazimagusa şehir merkezine 50 km uzaklıktadır.

“Kibas” denen toplu alışım araçları kullanılıyor, bunun dışında, taksi tutarak gitmek istediğiniz yere gidebilirsiniz. Ancak taksi tutmadan önce pazarlık yapmayı unutmayın.

Birkaç örnek: Ercan Havaalanı ile, Gazi Magosa arasındaki uzaklık için taksi sürücüleri 750 TL ücret istiyorlar. Oldukça yüksek, ama ya Kibas denen otobüsleri bekleyeceksiniz, ya da bu parayı verip taksilere bineceksiniz. Bence taksiler ile biraz pazarlık yapmakta yarar var. En iyi fiyat 650 TL. olabiliyor.

Kıbrıs içinde ulaşım

Kıbrıs Genel: Kıbrıs içinde şehirler arasında dolmuşlar çalışıyor. Bunların ücretleri ucuz (Gazimagusa-Girne arası: 80 TL.) ancak belli saatten sonra çalışmıyorlar. (Son sefer saat 18.00’dadır. Bu saatten sonra dolmuş olmadığından yüksek fiyatlı taksi kiralamanız gerekiyor ki fiyatları aşırı yüksek.)

Bu dolmuşların dışında, büyük toplu ulaşım araçları yok.

Hatta: bir yere gittiğinizde, dönüşünüz için, durakta mutlaka yer rezervesi yaptırmanızda yarar var, dönüşte aşırı kalabalık olursa öncelik rezerve yaptıranlardadır.

Gerek şehir içinde ve gerekse şehirler arasında sadece taksiler bulunuyor.

Taksiler: 3-5 ve 7 kişiliktir. Kişi sayısına göre büyüyen araçta ulaşım ücreti de artmaktadır. Normal taksiler, 3 yolcu alıyor ve asla fazla yolcu almıyorlar. Yani: kişi sayınıza göre taksi aramalı ve pazarlık yapmalısınız. 5 ve 7 yolcu için: eski olmasına rağmen, Mersedes Vito yani oldukça lüks araçlar bulunuyor.

Bütün taksilerde klima vardır. Taksilere binmeden önce, mutlaka pazarlık yapmanızı öneririm. Taksi ücretleri, şehir içinde en kısa mesafe için 80-90 TL civarındadır.

Özellikle şehirler arası yollarda taksimetre açarak taksi tuttuğunuzda, muhteşem yüksek ücret ödemeniz gerektiğini unutmayın, bu yüzden, taksi metreden ziyade toplam tutar için sürücü ile pazarlık yapın. Yani taksimetreye güvenmeyin, çok yüksek tutuyor.

Kıbrıs içinde araçlar ve trafik kuralları

Kıbrıs Genel: Kıbrıs’ta 82 yıllık İngiliz yönetimi nedeniyle, İngiltere ve eski İngiliz sömürgelerinde olduğu gibi trafik soldan ilerlemektedir. Aksine bazı projeler geliştirilmiş olmasına rağmen, trafik kazalarının artacağından korkularak bu projeler geri çekilmiştir.

Araçların ön tarafındaki plakalar beyaz renkli, arka tarafındaki plakalar ise sarı renklidir. Çünkü, bu sarı renkli plakalar fosforludur ve gece parlar. Güneyden Rum kesiminden gelen araçlar 3 harfli, KKTC kayıtlı araçlar ise 2 harflidir. Harfler, aracın trafiğe çıkış tarihine göre sıralanır. Kırmızı plakalı araçlar, kiralık araçlardır.

Kıbrıs içinde araç kullanma durumunda olursanız: dikkat etmeniz gereken en önemli özellik, trafiğin ülkemizde olduğu gibi sağdan değil, tam tersine soldan ilerlemesidir. Zaten araçların büyük çoğunluğunun direksiyonu, sağdadır. Hatta: büyük tur otobüslerinin iniş kapılarının bir kısmı da sağ yerine sol yandadır.

Bu yüzden, araç kullananların bu ters trafiğe alışması zor oluyor ve birçok trafik kazası yaşandığı söyleniyor. Özellikle: kavşakların çoğunda trafik ışığı bulunmuyor. Sürücüler, kavşağa geldiklerinde, sağdan gelen sürücüye yol veriyorlar ve trafik bu şekilde işliyor. Hız limitlerine mutlaka uyunuz, çünkü hız limitleri, yollarda bolca bulunan “fotoğraf makineleri” ile takip ediliyor.

Yollarda polis göremezsiniz, bolca fotoğraf makinesi işareti göreceksiniz, ilk işaret uyarı, ikinci uyarı ve üçüncü işaretin hemen yanında fotoğraf makinesi bulunuyor ve hız sınırını aştı iseniz fotoğrafınız çekiliyor.

Çift taraflı yollarda, ters trafik sorun yaratmasa da, iki yönlü yollarda, yani karşıdan gelen olduğunda, ters trafik sorun yaratabiliyor. Yollar güvenli ve güzeldir, özellikle şehirler arasındaki yollar bayağı güzeldir. Ama özellikle şehir merkezlerinde mesai saatleri başlangıç ve bitiminde trafik aşırı kalabalık oluyor.

Son bir not: trafiğin soldan olması, sadece araç sürücüleri için değil, cadde ve sokaklarda karşıdan karşıya geçecek ziyaretçiler için de önemlidir. Çünkü, özellikle karşıdan karşıya geçerken önce sol yana bakmaya alışmış olmamıza rağmen, Kıbrıs’ta araçlar sağ yandan gelmektedir.

Ancak: Kıbrıslıların büyük çoğunluğu; trafikte yayaya öncelik veriyorlar, birçok yerde, cadde veya sokağa adımınızı attığınızda, trafik duruyor (sadece birkaç yerde, bunu göremedim) ve trafikte korna çalma alışkanlığı yoktur.

Yine de, bunları yazmama rağmen ters durumlar göreceksiniz, yani korna çalan sürücü, yayaya yol vermeyen sürücü, Kıbrıslılar bunların Türkiye’den gelen sürücüler olduğunu söylüyorlar, yani yayaya yol verme kuralına pek güvenmeyin.

Kendi aracı ile Kıbrıs’a gidenler

Adaya giriş yapan araçların, Kuzey Kıbrıs’ta geçerli bir sigorta yaptırmasını, araç sahibinin araçta olması veya vekaletinin olması ve sürücünün uluslar arası geçerliliği olan ehliyetinin olması isteniyor. Ayrıca kendi arabası ile Kıbrıs’a gideceklerin pasaportlarını bulundurmaları isteniyor.

Ayrıca araç için, yurt dışı çıkış kağıdı (Triptik ücreti) ödemek gerekiyor. Ayrıca: Mersin’den feribot için birkaç gün önceden rezervasyon yaptırmakta şarttır. Kıbrıs’a indiğinizde, KKTC sigortası yaptırmanız isteniyor ki, bunu limanda hemen yaptırabilirsiniz. En az 3 aylık yaptırılması istenen bu sigortaya belli bir ücret ödemeyi göze almak gerekiyor.

Kıbrıs içinde araç kiralama

Kıbrıs içinde ulaşım için, sadece otelinizde kalarak zaman geçirmek istemiyor ve gezmeyi düşünüyorsanız, mutlaka araba kiralamanız şart.

Casino için gidenler, genellikle casino araçları tarafından hava alanından aldırılıyorlar. Bunun dışında gidenler: gitmek istedikleri yere ulaşım için taksilerle sıkı pazarlık yapmalıdırlar.

Kıbrıs’ta araç kiralamak kolay, araçlar, normal bir binek aracın günlük kira bedeli 500 TL. civarındadır. Yaz sezonunda bu rakam 600 TL ye kadar çıkabiliyor. Bu arada benzinden de söz etmek gerekirse: benzin ülkemizdeki benzin fiyatlarıyla aynıdır.

Ancak, özellikle yaz ve bayram tatili dönemlerinde kiralık araç bulmak zor oluyor ve bulunan kiralık araç fiyatları da yükseliyor. Bu yüzden, Kıbrıs tatili planladığınızda internet üzerinden araç kiralamayı unutmayın.

Ben Ağustos 2022 tarihinde Kıbrıs’a gittiğimde kiralık araç bulmakta çok zorlandım, kiralık araç yoktu, çünkü söylenenlere göre aynı tarihte Kıbrıs’a yoğun şekilde gelen İranlı ve Rus turistler kiralık araçları bağlamışlardı.

Feribot ile ulaşım

Kıbrıs Genel: Türkiye’de Taşucu limanından Kıbrıs’a tarifeli feribot seferleri düzenleniyor. Bu seferler, Denizcilik İşletmelerinin Mersin’den hareketle Gazimagosa’ya düzenlediği ve yaklaşık 12 saat süren ve modern, klimalı ve temiz gemilerle yapılan seferlerdir. Taşucu’ndan özel sektör tarafından, Girne’ye yapılan feribot seferi ise 6 saat civarında sürüyor.

Bu feribotlar: bakımsız, aile salonu olmayan ve nispeten pis. Yanınızda mide bulantısı için güçlü ilaç bulundurmanızı öneririm. Bu süreler: denizin durumuna göre uzayabiliyor. Özellikle siz ve aile fertlerinizde deniz tutması gibi sorunlar varsa, bu yolculuğu tercih etmeyiniz.

Deniz Otobüsü ile ulaşım

Kıbrıs Genel: Türkiye’den Taşucu ve Alanya limanlarından, Girne’ye deniz otobüsü seferleri düzenleniyor. Özel Şirket (Fergün ve Akgün Denizcilik AŞ) tarafından düzenlenen bu seferler, muhtemelen 2.5 saat civarında sürüyor.

Denizin durumuna göre, 3 saat te olabiliyor. Uçak dışında, Kıbrıs’a ulaşım için deniz otobüsü öneriyorum. Gerek feribot ve gerekse deniz otobüsü ile yolculuklarda, yanınızda pek fazla bavul ve çanta bulunmamasına dikkat etmeniz gerekiyor.

Çünkü çok hoyratça yerleştirilen çanta, bavul ve valizinizi inişte tanımayabilirsiniz. Bilet ve polis kontrolünde çok uzun süre sıra beklemeniz mümkündür. İnişte yaşayacağınız kalabalık sıralar, bavul kontrolleri gibi sıkıntılar, umarım sizi Kıbrıs’a girmeden geri dönmeye teşvik etmez.

COĞRAFİ DURUM

Doğu Akdeniz’de yer alan Kıbrıs adası, Türkiye kıyılarına 64 km, Suriye kıyılarına 96 km ve Mısır kıyılarına ise 400 km uzaklıktadır. Sicilya ve Sardunya adalarından sonra, Akdeniz’in en büyük üçüncü adasıdır. Beş ilçeden oluşan 300 bin nüfuslu Kuzey Kıbrıs’ın her köşesi, görülmeye değerdir.

Çünkü: Kıbrıs, kıtalar arasında yer alan stratejik, ticari ve dini konumu nedeniyle, asırlar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Adanın toplam yüzölçümü 9252 km karedir. Kuzey Kıbrıs’ın yüzölçümü 3355 km karedir ve bu miktar, adanın toplamının % 36’sına karşılık gelmektedir.

Ada: coğrafi olarak esas olarak iki dağ sırası ve bu iki dağ sırası arasında kalan büyük bir iç ovadan ve kıyı ovalarından oluşmaktadır. Kuzey sahil şeridi boyunca uzanan “Beş parmak dağları”, batıdan doğuya 177 km uzunluğunda ve 19 km. genişliğindedir. En yüksek tepesi, 1024 metre yükseklikteki Selvili tepedir.

Güney Kıbrıs’ta Trodos dağları (adanın ortalarına denk gelmektedir) uzanır. Bunların en yüksek tepesi 1651 metre yükseklikteki Olimpos tepesidir. Bu dağlar, yılın üç ayı karlarla kaplıdır. Beş parmak dağlarına kar yağışı çok enderdir, yağınca da kısa sürede eriyip yok olur. Bu iki dağ sırası arasında “Meserya” ovası vardır, batıdan doğuya 130 km uzunluğunda ve ortalama 60 km. genişliğindedir.

Meserya ismi eski Yunancadan gelen “Mesaoriye” kelimesinden gelir ve “iki dağ içinde veya iki dağ arasında” anlamındadır. Meserya ovası, Kıbrıs’ın tahıl ambarıdır, yağışların iyi gittiği yıllarda buğday, arpa rekoltesi yüksektir.

Ancak yer altı su kaynakları çok sınırlı olduğundan, sulu ziraat de sınırlıdır. Su kaynaklarının en fazla olduğu bölge batıda Güzelyurt ve Lefke’dir. Sebze-meyve ve narenciye üretiminin % 80’i Güzelyurt bölgesinde yapılır. Meserya ovası: genellikle hububat üretimi, küçük ve büyükbaş hayvancılıkta kullanılır.

Su kaynakları demişken, Anamur ırmağının suyu, denize döşenen yaklaşık 70 km lik boru hattı ile, Güzelyurt tarafında DSİ tarafından inşa edilen baraja taşınıyor. Bu barajdaki su içme suyu olarak kullanılıyor. Ama öğrendiğime göre, barajdaki suyun fazlası tarımda kullanılmayıp, denize akıyormuş.

NÜFUS

KKTC’de son nüfus sayımı 2011 yılı aralık ayında yapıldı ve buna göre KKTC nüfusu, 300 bin civarındadır. KKTC deki nüfusun % 95 ini, Kıbrıslı Türkler oluşturur, geriye kalan % 5 içinde, Kuzeyde yaşayan az miktarda Rum, yine İngilizler, Maronitler (Lübnan kökenli Hıristiyan Arap bir halktır, günümüzde Kuzey Kıbrıs’ta bunlara ait bazı köyler bulunmasına rağmen, bu köylerde Maronitler yaşamamaktadır) yine son zamanlarda nüfusları hızla artan Ruslar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin diğer azınlık topluluklarıdır.

Güney Kıbrıs’ın nüfusu 2011 nüfus sayımına göre 800 bin civarındadır. 800 bin nüfusun % 92’sini Ortodoks Kıbrıslı Rumlar oluşturur. Geriye kalan % 8’lik nüfus içinde, sayıları 2000 civarında olan Kıbrıslı Türkler, sayıları 5000 civarında olan Kıbrıslı Ermeniler ve sayıları 2000 civarında olan Latinler ve sayıları tam olarak bilinmeyen Ruslar ve İngilizler bulunmaktadır.

Lefkoşa’nın nüfusu, 2011 yılı sayımına göre, Merkezin kuzeyinde. Lefkoşa 65 bin civarında, varoşlarıyla birlikte 100 bine yakın bir nüfus yaşıyor. Güney Lefkoşa’nın nüfusu 300 bin. Lefkoşa’nın toplam nüfusu 400 bin civarındadır.

ÜNİVERSİTELER

Kıbrıs’ta 200 civarında özel üniversite olduğunu öğrendim. Bu üniversitelerden 2 tanesi (Doğu Akdeniz Üniversitesi gibi) mezunları uluslararası alanda tanınıyormuş, burada ilginç olan, buradaki KKTF Devleti tanınmıyor ama üniversitenin diplomasının tanınıyor olması, elbette güzel bir eğitimin sonucu.

Daha önceki ziyaretlerimde de Kıbrıs’ta yoğun bir üniversite öğrencisi olduğunu görmüştüm. Ancak 2022 yılındaki ziyaretimde, şehirlerde, cadde ve sokaklarda çok miktarda Afrikalı olduğunu gördüm, sorduğumda bunların burslu olarak üniversitelere kayıtlı olduklarını, ancak aynı zamanda kaçak işçi olarak çeşitli işlerde çalıştıklarını da öğrendim, Kıbrıs’ı ziyaret ederseniz, kesinlikle çok sayıda Afrikalı göreceksiniz.

TARİHİ

Kıbrıs adası pek çok uygarlığın yerleşim yeri olmuştur. MÖ 7000 yılında Cilalı Taş devrinde, Suriye, Filistin ve Anadolu topraklarından göçüp gelerek adaya yerleşen Khirokitya, Epiktitos Vrysi ve Trouli gibi Larnaka ve Girne sahillerindeki ilk yerleşimlerin kurucuları, daha sonra Tunç çağında Anadolu topraklarından gelip önceleri Kuzey sahilleri ve daha sonra da adanın çeşitli bölgelerinde yerleşen kavimler izlemiş ve Kıbrıs adasında uygarlıklar fizillenmiştir.

Bulunan arkeolojik bulgular sonucu, Tunç devri sonlarına kadar mutlu bir yaşam var olduğu söylenebilir. Kıbrıs adası, bu çağın sonundan itibaren hep egemenlik kurmak isteyen güçlerin mücadelesine sahne olmuş ve yerli halk hep başka idarelerin egemenliği altında yaşamıştır.

George Hıll’in kitabının başında da aktardığı gibi: Alman arkeolog Hircfeld’in “Doğu’da egemen olan ve bunu sürdürmeyi amaçlayan güç Kıbrıs’ı elinde tutmak zorundadır” sözü, III. Thutmes’ten Kraliçe Viktoria’ya kadar olan geçmiş 3500 yıllık tarihinde, burada kimi zaman doğu ve kimi zaman Batıdan gelenlerin egemenlik kurduğunu göstermektedir.

1185 yılında Haçlı seferleri sırasında Bizans imparatorunun yakını olduğu iddiası ile ada idaresini ele geçirip, 6 yıl kadar idare eden zalimliği ile ünlü Isaac Commenus’dan alan İngiliz Kralı Aslan Yürekli Richard ve bunları izleyen Luzinyan ve Venedik egemenlikleri, hep ada halkı tarafından sessizce kabul edilmiştir.

Ama her defasında bu egemenliklerin sonlandırılmasında, yeni egemen gücün tarafını tutmayı, onlara yardımcı olmayı ihmal etmemişlerdir. Bu coşkuyu en fazla Osmanlıların adayı fethinde göstermişlerdir.

1570-1571 yıllarında Kıbrıs adasının Türkler tarafından fethi, belki de yerli halkın en büyük mutlulukla karşıladığı idare olmuştur. Ortodoks Hıristiyan halk, Latin baskısından kurtulmuş, din ve dil özgürlüğüne kavuşmuş, feodal sistem noktalanmıştır.

16’ncı yüzyıl ortalarına kadar Venedikliler tarafından yönetilen Kıbrıs, önceleri yapılan Ahidname sonucu Türklerle iyi ilişkiler içinde olmuştur. Ancak zaman zaman Mısır’a giden hacı ve tüccar gemileri, Kıbrıs adasındaki korsanların saldırılarına uğramakta idi.

Mısır defterdarının gemisini alıp yağma etmeleri de en son nokta olmuş ve Sultan II. Selim, topraklarının emniyetini sağlamlaştırmak için, Kıbrıs’ın fethinin gerekliliğine karar vermiştir.

Bunun üzerine önce donanma ve ardından tüm orduya serdar tayin edilen Lala Mustafa Paşa hareket ederek, Larnaka’ya gelinmiş ve toplar karaya çıkarılmış, 51 gün süren bir kuşatmanın ardından Lefkoşa ele geçirilmiştir.

Lefkoşa’nın ele geçirilmesinin ardından, Girne ve Baf eyaletleri de savaşmadan teslim olmuştur. Magosa kalesi savunmaya devam etmiş, ancak her iki tarafın da çok ağır kayıplar vermesiyle ancak bir yıl sonra ele geçirilmiştir.

Magosa’nın fethinin ardından, bütün adada imar faaliyetleri başlar. Eskiden beri süregelen gelenek uyarınca, fethi kutsamak ve sembolleştirmek amacıyla şehrin en büyük kilisesi olan Aya Sofya Katedrali, padişah adına camiye çevrilir. Lala Mustafa Paşa, fethin sembolü olarak camiye bir kılıç ve bir Kur-an vakfeder.

Kanuni Sultan Süleyman dönemine ait olduğu söylenen bu Kur-an, başka el yazmaları ile birlikte son zamanlara kadar Etnografya Müzesinde muhafaza edilmekteydi. Kılıç ise, fetih geleneğini sürdürmek için her Cuma minberde hutbe okunurken kullanılmış, fakat ne yazık ki 1988 yılında camiden çalınmıştır.

Ağustos 1571 tarihinde Magosa şehrinin de alınmasıyla, Lala Mustafa Paşa, 17 Ağustos 1571 Cuma günü, şehrin kilisesinde Sultan II. Selim adına hutbe okutarak burayı da camiye çevirir.

KIBRIS’IN MİTOLOJİDEKİ YERİ

Kıbrıs denince ilk akla gelen en görkemli mitolojik öykü “Afrodit” dir. Kıbrıs adası, güzellik tanrıçası Afrodit’in vatanıdır. Onun güzelliğinden dolayı, bu kadar güzel olduğu dilden dile yüzyıllar boyunca söylenmiştir.

Afrodit’in Adonis’e olan melankolik sevdası: günümüzde Mehmetçik adını alan Galatya’ya adını veren Galatha ile efsanevi kral Pigmalion’un ölümsüz aşkı hep bu kendi küçük adı büyük Kıbrıs adası ile birlikte anılmaktadır.

2017.08.26-1.Lefkoşa.Genel.5
Kıbrıs Genel Alışveriş
2017.08.26-14.Lefkoşa.Bandabuliye.2a
Kıbrıs Genel Alışveriş

ALIŞVERİŞ

Alışveriş mekanları

Kıbrıs’ta alışveriş için belli başlı yerler ve mağazalar bulunmaktadır. Özellikle: hediyelik ve çok çeşitli ürünlerin satıldığı: Mr Paund, İngiltere’deki 1 paun mağazalarına benzemektedir. Buradaki Mr Paund mağazasında, bütün ürünler 25 TL. (2022 rakamı) den satılmaktadır. Mr Paund mağazaları, Gazimagosa ve Girne şehirlerinde var.

Burayı ziyaret ederseniz, bir gördüğünüz malı, bir sonraki gittiğinizde göremezsiniz, çünkü aşırı ve yoğun satış var. Ancak elbette kalite düşük, öte yandan bazı ürünler kaliteli, yani ihtiyacınız olan ürünü bulup fiyatını öğrenip satın alabilirsiniz. Yine, Kıbrıs’ta meşhur ve yaygın alışveriş yeri: 1001 Mağazalarıdır. Bunlar da, çok çeşitli ürünlerin satıldığı yerdir, fiyatlar nispeten ucuzdur ama kalite de buna göre düşüktür.

Büyük alışveriş merkezleri: Lemar (eski ve yeni Lemar mağazaları var), Airport City (son gittiğimde kapalıydı, öğrendiğime göre buraya elektrik verilmemiş, mağazalar da kapatıp gitmişler) , Erülkü mutlaka gezilip görülmelidir.

Gazimağosa şehrinde, City Mall alışveriş merkezi de bir tercih olabilir.

Lefkoşa şehrinde Jumbo mağazası, alışveriş için bir seçenek olabilir. Ancak, ben bulunduğum sürede gezdiğim birçok yeri karşılaştırdığımda, en ucuz yerin “Erülkü AVM” olduğunu söyleyebilirim, özellikle içki alacaklar, Girne’de belirlenmiş yerleri tercih etmeyip, Erülkü AVM’yi tercih etmelidirler. En ucuz içkiler buradadır.

Lüks markalar ise, Lefkoşa şehrinde “Dereboyu” denen mevkide toplanmıştır. Burayı da gezebilirsiniz, uygun fiyata kaliteli marka ürünleri var.

Ne satın alınır

Kıbrıs adasında, birçok ürün bulunmasına rağmen, yukarıda da söylediğim gibi, özellikle içki ve sigara ucuzdur. Aslında 2019 yılında gittiğimde fiyatların eskiye nazaran oldukça yükseldiğini gördüm ve hatta 2022 yılında gittiğimde fiyatların iyice yükseldiğine şahit oldum. Özellikle yerli içkiler (rakı vs) uygun fiyatlı ancak ithal içkilerin fiyatları oldukça yüksek.

Satıcılar bunun döviz fiyatlarındaki aşırı yükselmeden kaynaklandığını söylüyorlar, ama alışkanlık, yine de bizler burayı ziyaret ettiğimizde ucuz fiyatlar görmek istiyoruz, göremiyoruz, inanın satıcıların bir çoğu satış yapamıyor. Yine de, içki ülkemize nazaran bir nebze ucuzdur.

Parfüm ucuz değildir. Özellikle giysiler pahalıdır ki, ülkemizden gitmektedir. İçki konusunda da: günümüzde eskiden olduğu gibi, büyük ucuzluk beklemeyin.

Yani: vergi olmadığından, içki burada nispeten ucuzdur. Ancak tabii Türkiye’ye dönerken, gümrük mevzuatına takılma olasılığının yüksek olduğunu unutmadan, fazla miktarda içki ve sigara almamaya dikkat etmek gerekiyor.

Bunun dışında Kıbrıs’ın en ünlü hediyelikleri: kenarları dantelli denen bir tür porselen takımlarıdır. Bu porselen takımlarının birçok ayrı parçası bulunmakta olup, İngiliz yapımı bu porselenler, Kıbrıs dışında pek bulunmamaktadır.

Yani: bence, fiyatı nispeten dengeli olan bu porselen takımları satın almayı düşünebilirsiniz. Ayrıca, yine Kıbrıs temalı, bambu çay bardağı altlıkları, tepsiler, meyve sahanları düşünebilirsiniz. Magnet meraklıları için, magnet çeşitleri 15 TL. civarındadır.

Büyük alışveriş mekanlarında pazarlık yapmak elbette mümkün olmuyor, ancak küçük dükkanlardan (içki satanlar dahil) alışveriş yaparken mutlaka pazarlık yapmayı unutmayın.

Kıbrıs’ta içki ve sigara kadar bol bulunan bir diğer ürün: çay ve kahvedir ve bunların fiyatları da ülkemize nazaran ucuzdur.

Çay ve kahve merakınız varsa, burada birçok ürün çeşidini, uygun fiyatla bulup satın alabilirsiniz. Bolca ve çeşitli yabancı menşeli çaylar bulup satın alabilirsiniz, ama daha önce de söylediğim gibi, alacağımız marka çayın fiyatını birkaç yerde sorun ve öyle satın alın, çünkü fiyatlar farklılık gösteriyor.

Bunların dışında Kıbrıs’ta satın almanızı önereceğim objeler: geleneksel sele, sesta ve sepet olabilir. Sele ve sesta, buğday saplarının doğal renkte veya boyanarak örülmesiyle elde edilen bir mutfak gerecidir. Sepet ise, genellikle kamış ve ağaç, sürgünlerinin örülmesiyle yapılan bir taşıma aracıdır. Eski zamanlarda yaygın olarak kullanılırken, günümüzde genellikle dekoratif amaçlı kullanılmaktadır.

Son bir not: Kıbrıs’ın el sanatları, tarihe mal olmuş niteliklere sahiptir. Örneğin: Büyük İskender’in kılıcının Kıbrıs’ta yapıldığı, ya da Leonardo Da Vinci’nin Kıbrıs nakışlarına hayranlığı bilinmektedir. Lefkara işinin adı, ortaya çıktığı Lefkara köyünden gelir. Geçmişi 14’ncü yüzyıla kadar uzanan Lefkara işi, geçmiş dönemlerde halkın kendi kullanımı için yapılırken, sonraları ticari amaçlı olarak ve günümüzde de özellikle turistik el işleri kapsamında yapılmaktadır.

CEP TELEFONU

Kıbrıs’ta cep telefonu kullanımında büyük sıkıntı var.

Şöyle ki, Kıbrıs yurt dışı sayılıyor ve burada yapılan görüşmelerde, yurt dışı tarifeleri yürürlüğe sokuluyor. Hatta daha önceki yıllarda, yurtdışı tarifesi alarak Kıbrıs’a gitme imkanı olmasına rağmen, 2022 yılında gittiğimde, bu yurt dışı tarifesinin kaldırıldığını ve günlük tarifenin geçerli olduğunu yani telefonunuzun açık bulunduğu her gün için, 2022 yılı fiyatlarıyla 85 TL. ödemeniz gerektiği söz konusu oluyor.

Elbette, bu durum sonucunda, eğer Kıbrıs’a girdiğinizde, cep telefonunuzu uçak moduna alarak kapatmaz iseniz, her görüştüğünüz gün, faturanıza 85 TL olarak yansıyacaktır.

Peki ne yapılmalı, Ercan havaalanında cep telefonu satan görevlileri arayın. Veya, şehir merkezlerinde cep telefonu bayilerini arayın ve Kıbrıs için düzenlenen hat satın alın. Size bir sim kart veriyorlar, bu sim kartta 350 dakika görüşme ve 15 gb internet var, 10 günlük sürede bu değerlerin ancak, yüzde 30 unu kullanabildim yani yeterli oluyor.

NE YENİR

Kıbrıs mutfağı, doğu ve batı lezzetlerinin sentezine ulaşmıştır. Kıbrıs’ta: et, deniz ürünleri, sebze ve meyve günlük ve taze olarak tüketilir. Taze ve çok çeşitli deniz ürünleri, Kıbrıs mutfağında özel bir yere sahiptir.

Mezeler

Kıbrıs’ta ana yemek öncesindeki mezeler: cacık, humus, pastırma, yoğurt (özellikle muhteşem lezzetli yoğurt yapıldığını belirtmek isterim), fava, taze badem içi, turşu, salatalar ve zeytin çeşitleridir.

Hellim

Hellim, Kıbrıs’a özgü, beyaz renkte bir peynir türüdür. Genellikle koyun veya keçi sütünden yapılmaktadır. Özellikle keçi sütü olanların fiyatları yüksektir. Ama keçi sütü olanların dayanıklılıkları daha fazladır. Kahvaltılarda tüketileceği gibi, mangalda pişirilerek veya tavada kızartılarak da yenilir.

Makarna yemeklerinin vazgeçilmezi olan Hellim, rendelenmiş ve kuru nane katılmış olarak makarna üzerine serpiştirilerek tüketilir. Evet, hellim peyniri mutlaka kızartılarak tüketilmelidir, ızgara veya az yağlı bir tavada pişirilerek tüketildiğinde tadı muhteşem güzel olur.

Baf sakızı

Baf sakızı: çitlembik ağacının reçinesinden yapılan Kıbrıs’a özgü bir çiklet olup, sarımsı beyaz renkte ve oldukça serttir. İnce kağıtlar içerisine ambalajlanan sakızlar, günümüzde kullanımını yitirmeye başlasa da, otantik özellikleri nedeniyle yerli halkın yanında turistler tarafından da ilgi çekmektedir.

Geleneksel Fırın Kebabı-Hırsız kebabı

Parçalar halinde kesilmiş kuzu veya oğlak etlerinin, patates ile birlikte geleneksel küp şeklinde fırınlarda pişirilmesiyle yapılan bir kebap türüdür. Kıbrıs mutfağının vazgeçilmez yemeklerinden olan fırın kebabı, süzme yoğurt, soğan, bulgur pilavı ve salata ile servis edilir.

Kıbrıs Ekmek kadayıfı

İki katmandan oluşan ekmek kadayıfının arasına, Kıbrıs peynir çeşitlerinden olan lor peyniri, dövülmüş badem ve bahardan oluşan karışım konularak kapatılır. Üzerine önceden hazırlanmış ılık şerbet dökülüp, kısık ateşte pişirilir. Kıbrıs mutfağının gözde tatlılarından olan ekmek kadayıfı, buzdolabında soğutularak servis edilir.

Kıbrıs patatesi ve kolokas

Dünyaca ünlü Kıbrıs patatesi, lezzeti ile tüm Avrupa’da ve özellikle de İngiltere’de en gözde patates türüdür. Patates hem yemeklerin lezzetini arttırmakta, hem de her türlü pişirilme şekliyle de lezzetini korumaktadır.

Kolokas ise

Özellikle Karpaz ve Yeşilırmak bölgesinde yetiştirilen patates türünde, iri yapraklı ve suyu çok seven bir bitkidir. Özellikle tavuk veya kuzu eti ile yahni şeklinde pişirilen kolokas, Kıbrıs mutfağının en lezzetli yemeklerindendir. Kololas’ın yavrusuna ise bullez denir. Onun da kızartması yapılır.

Şeftali kebabı

Kıbrıs’a özgü kebap çeşididir. Koyun veya keçinin telb denilen iç zarının kıyma, soğan ve maydanoz karışımı ile dolma biçiminde sarılması ile yapılır. Mangal veya ızgarada pişirilir, Kıbrıs pidesi ile servis edilir. Muhteşem bir lezzet, ancak sipariş verirken en az 40 dakika civarında beklemeniz gerektiğini unutmayın. Kısık ateşte pişiriliyor.

Pirohu

Kıbrıs’a özgü bir hamur yemeğidir. Hamurun içine Kıbrıs peyniri çeşitlerinden nor ile naneden oluşan karışım konularak haşlanır. Üzerine rendelenmiş hellim serpilerek servis edilir. Sıcak yenilebilin bu yemek hem yerli halk hem de turistlerin sevdiği yemek çeşitleri arasındadır.

Hamur işleri ve börekler

Tarih boyunca değişik kültürlerden etkilenen Kıbrıs mutfağında hamur işleri ve börekler önemli yer tutar. Tatar böreği, pirohu, nor böreği, kıyma böreği, ıspanak böreği, kabak böreği, mantar böreği, zeytinli, hellimli, bidda, çörek, tahinli, pilavına bunlardan ön önemlileridir.

Molehiya

Doğu Akdeniz’e özgü bir yemek türüdür. Taze veya kurutulmuş molehiya bitkisi yaprakları ile etli veya etsiz olarak yahni şeklinde pişirilir. Arap kökenli bir yemek olmasına rağmen, yıllar içerisinde ulusal bir tat haline gelmiştir. Ağustos ayında taze toplanıyor, ayrıca kurutulmuşu, paketlenerek satılıyor. Bizler bunun tadını bilmesek de, Kıbrıs’ta oldukça meşhur.

Babutsa-Diken inciri

Doğada kendiliğinden yetişen, kaktüs türlerinden bir bitkinin meyvesi olan diken inciri, halk arasında yaygın olarak babutsa olarak bilinir. Yaz aylarında, genellikle Serdarlı bölgesinde toplanan bu lezzetli Akdeniz meyvesini, seyyar tezgahlarda taze olarak bulabilirsiniz.

Ceviz macunu

Kıbrıs Türk kültürünün en gözde tatlılarındandır. Taze ceviz meyvesi, kabukları soyulduktan sonra acılığının giderilmesi için 6-7 gün suda bekletildikten sonra, içine karanfil ve badem konarak kaynatılır. Kaynamadan sonra şeker ilave edilir. Genellikle kahve içildikten sonra servis edilir.

Ağır geldiği düşünülürse, ceviz taneleri suya batırıldıktan sonra yenir. Ceviz macunu dedim ama macunun birçok türü bulunmaktadır. Bunlar: Bergamut, incir, kapuz gibidir. Aslında bunlar ülkemizde de yapılan bir tür reçeldir ve ismi burada macun olarak geçmektedir.

NE İÇİLİR

Zivaniye

Kıbrıs’a özgü bir içki olan zivaniya, yüksek oranda alkol içeren, mayalanmış üzüm posasının damıtılmasıyla elde edilir. Şeffaf bir görünümü olan zivaniya’nın soğuk ve tek içimde içilmesi tavsiye edilir.

İKLİM

Oldukça sağlıklı bir iklime sahip Kuzey Kıbrıs’ta tipik Akdeniz iklimi hakimdir. Yazları uzun ve sıcak, kışları ise kısa ve az yağışlıdır. Soğuk rüzgarlar, don ve kar kavramları, Kuzey Kıbrıs için bilindik şeyler değildir. Yağışlar çoğunlukla yağmur şeklinde olmakta, nadiren Girne sıradağlarına kısa sürede eriyen kar düşmektedir.

En soğuk Ocak ayı ortalaması 10 derece, en sıcak Temmuz ayı ortalaması ise 40 derecedir. Yıllık ortalama sıcaklık ise 19 derecedir. Akdeniz’in en sıcak denizi olarak deniz suyu sıcaklığı: 21-22 derece civarındadır. Yılın 300 günü güneşli geçer. Kıbrıs’ın bir diğer önemli özelliği: hava sıcak olduğunda nemin dengeli olması nedeniyle aşırı terleme olmaz.

2017.08.26-1.Lefkoşa.Genel.1
Kıbrıs Genel

KIBRIS İÇİN TATİL PLANI-GEZİ ROTASI

Evet, bir şekilde Kıbrıs’a ulaştınız. Peki: Kıbrıs’ta nereleri gezelim, nereleri görelim, nasıl bir tatil planı yapalım, nasıl bir gezi rotası planlayalım? İşte tüm bu sorularınızın cevapları olarak, şöyle düşünebilirsiniz.

Kıbrıs’ta gidebileceğiniz 6 şehir var. Rum tarafına geçme şansınız yok. Yanınızda pasaport dahi olsa, Rum tarafına geçmenize izin verilmiyor. Rum tarafını gezmek isteyenler, Yunanistan üzerinden Rum tarafına geçebiliyorlar.

Evet, Kıbrıs adasında gidebileceğiniz şehirler: Lefkoşa, Girne, Güzelyurt, Lefke, İskele, Gazimağusa şehirleridir. Bunlar içinde, özellikle: Girne ve Gazimagusa mutlaka görülmesi gereken yerlerdir.

Büyük olasılıkla: herhangi bir otelden rezervasyon yaptırıp Kıbrıs’a gittiğinizde, kesinlikle otel içine bağlanıp kalmayın. (Tabii buraya casino için gidip, bütün gününü Casinolarda geçirenler hariç) Herhangi bir şekilde (araç kiralayarak) bir veya birkaç gününüzü, bu güzel adayı gezmeye ayırın.

Ayrıntılı olarak şehirlerin tarihi ve turistik yerleri konusundaki yazılara göz attığınızda, adada bulunacağınız zaman ölçüsünde, kendinize bir gezi rotası, gezi planı hazırlayabilirsiniz.

Özellikle: Girne, Lefkoşa ve Gazimagusa’yı görmelisiniz. Doğa severler: Karpaz ve Güzelyurt bölgesini görmelidirler. Deniz sevenler için, Girne yakınlarındaki güzel plajlar önerilir.

1.Gezi rotası

Lefkoşa şehri, Girne kapısı, Mevlevi Tekkesi, Selimiye camii, Arap Ahmet Camii, Bandabuliya, Büyük han, yeşil hat panoramik gezi, Barbarlık Müzesi ziyaret, Rauf Denktaş mezarını ziyaret, Boğaz şehitliği gezisi.

Ardından: Girne şehri, Girne kalesi, kordon boyu gezisi, şehir merkezinde alışveriş için serbest zaman. Sonrasında: Beylerbeyi köyü, Bellapais Manastırı (her gün saat: 17.00’de kapanıyor) olabilir. Bu arada: zaman ölçüsünde: Girne-Güzelyurt yolundaki mavi köşk mutlaka ziyaret edilmelidir.

Yine: Girne yakınlarında, çıkarma plajı (Girne şehrinin denize girilecek başlıca yeridir), Karaosmanoğlu şehitliği ve Araç müzesi görülebilir.

Zaman yeterse: Güzelyurt gezilebilir.

2.Gezi rotası

Önceki günden eksik kalan yerler ile birlikte, gezi planı yapılabilir.

Gazimagusa şehrinde: görülmesi gereken yerler (özellikle kale içi bölgesi) gezilebilir ve ardından Karpaz bölgesi gezilebilir.

Bu bölgeler birbirine uzak olduğundan bir tam gün gereklidir.