İsviçre Bern

İsviçre Bern

 

Yaşam kıstasları değerlendirildiğine, dünya üzerinde en iyi yaşanabilecek 10 şehir arasındadır.

Şehir; bölge kantonunun başkentidir ve aynı zamanda İsviçre ülkesinde, 4’ncü büyük şehir ve aynı zamanda fakto başkenttir. Çünkü İsviçre ülkesinde genel anlamda bir başkent yoktur.

Parlamento ve merkez bankası buradadır. Şehirde ayrıca pek çok diplomatik temsilcilik ve uluslar arası organizasyon bulunmasına rağmen sakinliğini korumaktadır.

Avrupa’nın en küçük başkenti olarak bilinir. Aynı zamanda: dünyanın en pahalı şehirlerinden birisidir.

Bern şehrinde, İsviçre’nin diğer şehirlerinde olduğu gibi: hayat slow yani yavaş gider, hiç aceleleri yoktur, çok rahattırlar, panik yok, stres yok, gayet sakin bir yaşam, sokaklar genellikle boştur, sadece ana caddeler kalabalıktır.

Şehir: çoğunlukla Almanca konuşan Protestanlardan oluşmaktadır. 2014 yılı nüfus sayımına göre: şehir nüfusu 129.964 kişidir.

Tarihi şehrin özellikleri, başarıyla korunmuştur.

Şehir: çeşmeleri, yapılarının kumtaşı cepheleri, dar sokakları ve tarihi kuleleriyle, Ortaçağ havasını yansıtır.

Aare nehri, şehri “U” şeklinde kuşatmıştır. Yani: şehir, Aare nehrinin kıvrımlı dönen bir yarımadası üzerinde oturur. Deniz seviyesinden yüksekliği 540 metredir. Şehir Alp dağlarının ağ geçidi üzerindedir.

Şehirde konuşulan ana dil, yerel bir İsviçre-Almanca lehçesi olan “Bernese-German” dır. Ancak çoğu Bernli, Almanca konuşur, bir kısmı ise Fransızca konuşur ve maalesef büyük çoğunluğu İngilizce bilmez. Yani, şehirde Almanca ve Fransızca bilmeyenlerin, yerel halkla anlaşma şansı zayıftır.

İsviçre Bern Ulaşım

ULAŞIM

Strazburg-Bern arasındaki uzaklık 234 km olup yolculuk süresi 2 saat 28 dakikadır. Zürih-Bern arasındaki uzaklık, trenle 1 saat ve araba ile 1 saat 35 dakikadır. Bern-Colmar arasındaki uzaklık: 171 km ve yolculuk 1 saat 54 dakika sürmektedir. Bern-Basel arasındaki uzaklık, trenle 55 dakikalık yolculukla alınır.

İsviçre Bern Şehrin ismi ve simgesi

ŞEHRİN İSMİ VE SİMGESİ

Şehrin isimleri: Almanca “Beer”, Fransızca “Berne”, İtalyanca “Berna” dır.

Bern şehrinin simgesi “ayı” dır. “Ayı” ülkemizde bir hakaret kelimesidir, ama bir İsviçreli bir Almana “sen ayısın” derse, Alman ona sarılır öper, çünkü ayı onların kültürüne göre gücün simgesidir. Mertsin, dürüstsün demektir.

Gelelim şehrin isminin kökenine ve ayı ile bağlantıya: şehrin kurucusu Dük Bercholt: şehri burada kurmaya karar verdiğinde, bölgede avladığı ilk hayvanın ismini şehre vereceğini söyler ve ilk avladığı hayvan bir ayıdır. Böylece şehrin ismi “Baer” yani Almanca “ayı” olur.

Bu yüzden: şehirdeki hediyelik eşyaların çoğunda “ayı” figürü kullanılır. Her yerde ayı heykeli görülür. Ayrıca: birçok binanın çeşitli yerlerinde de şehri simgeleyen ayı figürleri bulunur. Şehirde “Altın Ayı” film festivali düzenlenir. (Bu arada bir not: “ayı” Almanya-Berlin şehrinin de simgesidir.)

Şehrin ismiyle ilgili bir başka söylenti de şöyledir: “Bern” kelimesi Keltçede “toprak-arazi-yarık” anlamına gelir. “Yarık” neden, çünkü şehrin ortasından Aare nehri geçtiği için, nehrin şehri “yardığı ” düşünülür. Ancak: bu tez kabul edildiğinde şehrin simgesinin neden “ayı” olduğu izah edilemiyor.

Ancak: Almanca ayı manasında “beer” kelimesinde, şehrin ismindeki “n” harfi yoktur, okunuşu “beer” dir ve o yüzden, şehrin isminin “ayı” kelimesinden geldiği de tamamen kabul edilmemekte, şehrin isminin daha büyük oranda “Keltçe” den geldiğine inanılmaktadır.

PARA

Bern şehrinde: diğer İsviçre şehirleri gibi Euro değil “İsviçre Frangı” kullanılır. İsviçre Frangı, aslında Euro’ya nazaran % 10 daha düşük olmasına rağmen, şehirdeki alışveriş sırasında eğer Euro verirseniz frank üzerinden değerlendirilen fiyatı “bire-bir” sayarlar ve ona göre sizden Euro alırlar ve hatta Euro verirseniz, üstünü Frang olarak verirler.

Bunu önlemek yani zarar etmek istemiyorsanız, İsviçre şehirlerindeki alışverişlerde “kredi kartı” kullanınız.

Bir not daha: bozuk Euro para asla kabul etmezler.

Ama siz Euro Eurot para verirseniz, üstünü Frang olarak bozuk verebilirler.

İsviçre Bern Aane Nehri

AARE NEHRİ

Nehir 288 km uzunluğu ile İsviçre’nin en uzun nehridir. İsviçre’nin başkenti Bern de Aare nehri özel bir anlam taşır. Bernlilerin “kendi nehirleri için özel bir sevgileri” vardır. Ve ünlü Aare Loop şehir çevresinde aktığı için ona hassasiyetle muamele ederler.

Özellikle Ortaçağ döneminde, Bern şehri yarım adanın alt kısmında yayılmışken, Aare nehri, şehrin üç tarafında yabancı ordulardan korunmayı sağladı.

19’ncu yüzyılda ilk yüksek köprüler inşa edilinceye kadar, şehirde birden fazla yol yoktu.

TARİH

Aare nehrinin kıvrımındaki kayalık bölge: gerek tepelerle çevrili olması ve gerekse nehirle çevrili olması nedeniyle, savunma anlamında büyük kolaylık yaratmaktadır. Buna bağlı olarak: antik dönemde burada “Nydegg” isimli bir kalenin varlığından söz edilmektedir.

Evet, Berthold tarafından şehrin kurulduğu o dönemde: Aare nehri, özellikle tuz ticareti için çok önemli bir ulaşım yeridir. Dönemin en önemli elementi tuz dur ve bütün Avrupa’ya tuz ticareti Aare nehri üzerinden yapılmaktadır. (Neden tuz: çünkü tuz gıdaların tuzlanarak saklanmasında çok yoğun kullanılıyor.)

Zahringenli Dük Bertchtol von Zahringen: 1191 yılında burada bir şehir kurmaya karar verir. Şehrin kurulduğu yer: Almanca konuşan Alemanni ve Fransızca konuşan Burgundyler arasında sınır olur yani askeri bir üs bölgesidir.

Ancak 1218 yılında: Dük Berthold varis bırakmadan ölüp Zahringen hanedanı yok olunca: Bern özgür bir şehir haline geldi. Ardından: Roma imparatoru Frederich II tarafından ilhak edilir ve imparatorluğa bağlı özgür bir şehir oldu. Ardından, şehri yöneten piskoposlar çevredeki toprakları satın alarak güçlerini geliştirdiler.

1353 yılında bağımsız bir devlet olarak gücünü genişleten şehir, İsviçre Konfederasyonuna girdi.

1405 yılında: ağırlıklı olarak ahşaptan yapılmış şehir, büyük bir yangın sonucu harap oldu.

Ardından, şehir kumtaşından yeniden kuruldu. Bu sırada: çevredeki metropollerin büyük kısmı modernize edildi ve günümüzde Old Bern olarak bilinen bu bölüm, o dönemden bugüne kadar bozulmamış olarak muhafaza edildi.

Şehir, 18’nci yüzyılda 52 bölgeyi yöneten patriklerin idaresindeydi. Ancak 1798 yılında Fransız devriminin ardından, Fransızlar buradaki patrik idaresini yıktılar ve şehri ele geçirdiler.

1815 yılında: şehir yeniden kısmen canlandı ve 1831 yılında şehirdeki Fransız idaresi bitti.

1848 yılında, şehir İsviçre Konfederasyonunun bir parçası ve idari merkezi oldu.

UNESCO

Şehir merkezi, Avrupa’nın en iyi korunmuş Ortaçağ yerleşimlerinden birisidir ve bu yüzden, 1983 yılında UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

İsviçre Bern Turizm

TURİZM

Bear Park üstünde yükselen Gül Bahçesi ve 101 metre yükseklikteki katedral kulesi platformu, Aare nehrinin aktığı eski kasabanın güzel manzarasını sunar. Burçlar nehre doğru dik açılır.

Eski şehrin: butikler, barlar ve bazıları kemerli ve küçük sokaklarında yürüyüş yapabilirsiniz. Ortaçağ dönemi kuklaların çeşitli hareketler sergiledikleri “Zytglogge saat kulesi” mutlaka görülmelidir. Ayrıca: Gotik katedral, Münster ve Belediye binası da görülebilir.

Şehirde, İsviçre hükümetinin koltuğu, Parlamento binaları (Bundeshaus), tren istasyonuna çok yakındır ve şehrin üstünde yükselir. Old Bern bölgesindeki Avrupa’nın en uzun ve korunaklı alışveriş caddesini unutmayın. Tabii: “Barengraben” yani ayıların yaşadıkları park alanı da görülmelidir.

Şehir çok iyi bir toplu taşıma sistemine sahip olsa da, şehir merkezi yürüyerek gezilebilir.

İsviçre Bern Karnavalı

BERN KARNAVALI

Karnavalın kökeni: 1513 yılına kadar gitmektedir. 1523-1525 yılları arasındaki köyle savaşı sonrasında, Papalık tarafından karnavallar ve dini temalar yasaklanmıştır. Protestanlar için: ifade özgürlüğü, reformasyon dönemine kadar geri verilmez.

Ancak, 1982 yılında, yeniden karnaval düzenlenmeye başlar. Ülkede, en büyük 3’ncü karnaval, Bern şehrinde düzenlenir. Günümüzde, şehirdeki karnaval her yıl “Şubat” ayında, iki gün yapılır.

BERN ÜNİVERSİTESİ

“Langgasse” bölgesinde, üniversite binaları vardır. Üniversiteye bağlı, Bilimler Uygulamalı Üniversite ve çeşitli meslek okulları bulunur.

NE YENİR

“Röstis” bir tür patatesli kektir. “Sauerkraut”: lahana ile yapılmış ve haşlanmış ama soyulmamış patateslerle servis edilir.

ÇİKOLATA

Bern: diğer İsviçre şehirleri gibi tam bir çikolata cennetidir. Şehir nefis çikolatalarıyla tanınır. Burada özellikle butik çikolatacılar öne çıkmaktadır. Buralarda çikolata: tablet tablet ama kocaman tabletler şeklinde satılır. Bu ev yapımı çikolatalar, tabletler kırılıp, tartılarak satılır. (ortalama 100 gram 8-9 Euro civarındadır.)

Bu tablet çikolataların: fındıklısı, fıstıklısı var, hatta acılısı bile var. Bitter çikolata sevenler varsa, en son olarak “Lint” marka, son çıkardığı bitter çikolatalarda kakao oranını % 99’a kadar çıkardı, yani çikolata yok, doğrudan kakao yiyorsunuz. Ağızınıza aldığınızda gerçekten bitter tadı hissediliyor. Evet, çikolatalar ne kadar güzel olsa da fiyatlar uçuktur.

İlk olarak Thedor Tobler tarafından üretilen dünyaca ünlü “Toblerone” çikolataları burada imal edilmektedir.

ALIŞVERİŞ

Bern şehrinde mutlaka dikkatinizi çekecektir: ülkemizdeki ünlü mağaza zincirlerinden birisi (Migros) tarafından açılan süpermarketler ve hatta banka göreceksiniz. Pazar günleri, şehirde hiçbir açık yer bulunmaz. Şehirdeki bir diğer süpermarket ismi “Coop” denen marketler zinciridir.

Ancak, İsviçre ülkesinin diğer şehirlerinde olduğu gibi, Bern şehrinde de alışveriş yapmak çok zordur, çünkü gerçekten her şey çok pahalıdır. Örnek: ülkemizde 0.50 TL satılan küçük bir şişe su, bu şehirde 4.5 Euro satılmaktadır. Vasat ve klasik bir hamburger menüsü 17-18 Euro civarındadır. Birçok ülkede, magnetler 1-2 Euro’dan satılırken, burada bir magnet 8-10 Euro civarındadır.

Hani derler ya: İsviçre: çikolata, saat ve çakı diyarıdır diye, bunlar  doğru ancak bunları satın almak mümkün değil, fiyatlar çok yüksektir. Bern şehrini ziyaret ederseniz, bence sadece gezin, alışveriş yapmayı düşünmeyin, zorunlu ihtiyaçlarınızı Migros veya Coop denen süpermarketlerden karşılayın.

İsviçre Bern Spitalgasse-Lauben-Arkaden

Spitalgasse-Lauben-Arkaden

Burası: şehrin şık ve eski bina cephelerinin görüldüğü, pek çok mağaza bulunan canlı alışveriş caddesidir. Bernliler, hava nasıl olursa olsun, saatlerce sürecek rahat alışveriş gezilerini severler.

Yaklaşık 6 km uzunluktaki caddenin üstü kemerlerle kapatılmıştır. Böylece: Avrupa’nın en uzun ve kapalı alışveriş caddesi kabul edilir. Burada: uluslar arası markalardan yerel butiklere ve uzman dükkanlara rastlamak mümkündür.

Caddenin sonunda: “Kafigturm” kulesi denen bir yer vardır, burası bir zamanlar gözetleme kulesi ve hapishane olarak kullanılmıştır. Caddenin devamı niteliğindeki “Marktgasse” denen yerden yöreye özgü peynir satın alabilirsiniz.

Rathausgasse

Bu caddeye paralel sokaklarda, el sanatları ve lüks eşyaların satıldığı şirin dükkanlar vardır.

Kramgasse

Burası popüler bir alışveriş merkezidir. Bu bölgenin uzun ve hafif eğimli sokaklarında, barok cepheli yapılar vardır. Sokağın uzunluğu toplam 330 metredir.

Matte

Burada: butikler, el sanatı ürünlerinin satıldığı tezgahlar ve sanat stüdyoları vardır.

 

GEZİLECEK YERLER

Şehir merkezinde katedrale kadar yürüyün, sonra büyük bir saat, astronomi saati göreceksiniz. Sonra caddede yürümeye devam edebilirsiniz.

İsviçre Bern Old Bern

ESKİ BERN (OLD BERN)

Bu bölge, yukarıda söz ettiğim gibi, UNESCO tarafından koruma altına alınmıştır. Nehrin sağ kıyısında, birkaç köprüyle şehrin yeni kısımlarına bağlanır.

Eski Bern: Ortaçağ görünümündeki diğer İsviçre şehirlerine nazaran daha iyi korunmuştur. 2.3 kilometre karelik kapalı park, kuleler ve 16’ncı yüzyıl çeşmeleriyle karakterize edilmiştir.

Burada: 1421-1598 yılları arasında yapılan Gotik katedral, 1406-1416 yılları arasında yapılan Belediye Sarayı (Rathaus) ve 1494 yılı yapımı Nydegg kilisesi vardır. 1851-1902 yılları arasında yapılan Federal Saray (Bundeshaus): İsviçre Parlamentosunun yanı sıra, Federal Hükümetin idari ve icrai dairelerine ev sahipliği yapar.

Saat kulesi ve bir zamanlar şehri koruyan eski surlardan kalan iki kule “Cage” kulesidir. (Kafigturn) Şehrin en meşhur ayı çukuru ve parkı da buradadır.

İsviçre Bern Markgasse

Markgasse

Burası: Ortaçağ dönemindeki şehir merkezidir. 13’ncü yüzyılda inşa edilmiştir. Burada: iki çeşme vardır. İlk çeşme “Anna Seiler” e adanmıştır. Kendisi: salgın hastalıklara yakalananlara yakalananların tedavi edildiği “Island Hospital” ın kurucusudur.

Heykelde: Anna, küçük bir tabak içine su döken, mavi elbiseli bir kadın tarafından temsil ediliyor. Diğer çeşme: üzerinde bir bayraktar heykeli olan “Schützenbrunnen” isimli heykeldir.

İsviçre Bern Katedral Münster
İsviçre Bern Katedral Münster

Katedral-Münster Katedrali

İsviçre ülkesinin en görkemli katedralidir. Buranın yapımı 200 yıldan fazla sürmüştür. İnşaata 1421 yılında başlanmış ve ancak nef bölümünün tamamlanması 150 yıl sürmüştür. 1893 yılında, yapıya eklenen kulenin yüksekliği 100 metredir. İsviçre ülkesinin en yüksek kulesidir. Kulede bulunan büyük çan ise, 1611 yılında buraya konulmuş olup ağırlığı 10 ton kadardır.

Kulenin 2’nci katından şehrin güzel manzarasını izlemek mümkündür. Ancak asansör yok, 254 taş basamak merdiven çıkılması gerekiyor. Bu merdivenler dar ve spiraldir, çıkmaya niyetlenenler zor bir çıkışı göze almalıdır.

Yapının ana girişinin üstündeki alınlıkta: cennet ve cehennemi anlatan figürler bulunuyor. Bunlar arasında özellikle “Son Yargı” isimli eseri mutlaka görün. Erhart Küng tarafından yapılan bu eser: her sosyal sınıftan, toplam 234 lanetli ve kutsanmış ruhu temsil ediyor ve 1490-1495 yılları arasında yapılmıştır.

Koro bölümünde: 15’nci yüzyıldan kalma vitray pencereler bulunuyor. Sunağın üzerinde, kıyameti temsil eden 200’den fazla figür görülüyor.

İsviçre Bern Katedral Münster
Katedralin hemen önünde bir heykel dikkati çekiyor.

Bu heykeldeki kişinin elinde iki yazılı taş kitabe bulunmaktadır. Bunlar: Musa tarafından indirilen Yahudiliğin On emridir. Bu heykelin: hemen katedralin çıkış kapısı önüne dikilmesinin sebebi: katedralden çıkan Katoliklere “On emri” hatırlatmaktır. (Bernliler Protestandır.) Heykeldeki adam figürünün kulaklarının neden öyle işaretlendiği bilinmiyor.

İsviçre Bern Katedral Münster arkası aare nehri

Katedralin hemen arka bahçesinden, Aare nehrinin muhteşem manzaraları gözleniyor, buraya mutlaka uğrayın ve fotoğraf çekin.

Belediye Sarayı-Rathaus

Bern kantonu parlamentosu, burada toplanır. Bina: 1406-1415 yılları arasında yapılmıştır. 1’nci katta: merdivenler üzerinde bir çift oda vardır. Zemin ve kirişler, eski tahıl ambarı olarak hizmet görülen yıllarda, dört yuvarlak sütunla desteklenen bir salon vardır. Belediye Binasının hemen karşısında bir çeşme vardır.

İsviçre Bern Venner Brunnen-Bayraktar

Venner Brunnen-Bayraktar

Tipik ve rengarenk üniforması içinde: Bernli bir bayraktar heykelidir. Çeşme: 1542 yılında yapılmıştır.

İsviçre Bern Nydegg Kilisesi

Nydegg Kilisesi-Fransız kilisesi

1269 yılında kurulan Dominik manastırının bir parçası olarak 1270-1285 yılları arasında inşa edilen bu kilise, Bern şehrindeki en eski kilisedir. Kiliseye 1302 yılında ahşap koro tezgahları eklenmiştir.

15’nci yüzyıl başlarında, Papa Martin V: şehre bir piskopos ataması ve katedral inşa edilmesi için ev sahipliği yaptı. 1623 yılında, kilise, Fransızca konuşan Protestanların, şehirdeki ibadet yeri olarak kullanıldı.

1685-1851 yılları arasında ise: Fransa’dan kaçan Huguenotlar (Fransız Calvinistleri) tarafından hem ibadet ve hem de konaklama için kullanıldı.

Kilisenin iç kısmı: Katoliklikle eski bağların işaretlerini gösterir. Ancak daha sonra burayı alan Bernli Protestanlar: duvar resimlerini bıraktılar. Binanın olağanüstü tasarımı, transeptsiz merkezi bir nef, neften ve şapelin üstünde tek bir çatı ve cemaatleri rahibelerden ayıran kalıcı bir bölüm bulunur.

Günümüzde ise, kilise, bir Protestan kilisesi olarak ve Fransızca konuşanlar tarafından kullanılmaktadır. Güney koridorlarının batı cephesi ve cephesi: 1753-1754 yılından kalmadır. Tam bir restorasyon 1912 yılında yapılmıştır. Dış kısım ise, 1966-68 yılları arasında restore edilmiştir.

Federal Saray-Ulusal Parlamento Binası

Bern: 1848 yılında İsviçre’nin başkenti ilan edildikten sonra, Parlamento için yeni bir yer inşa edilmesi düşünüldü; 1852 yılında batı kanadı ve 1884 yılında doğu kanadı yapıldı. Kubbe ve altın çizgili, heybetli orta bölüm: 1902 yılında tamamlandı ve kullanıma açıldı.

Kubbe bakır kaplandı ve bittikten hemen sonra: zamanla kırmızımsı bir renk aldı. Zamanla, eski bakırın tipik olarak turkuaz rengi gelişti. Parlamento binasındaki süslemeler: ülkenin dört bir yanından gelen 38 sanatçılar tarafından yapıldı.

Binada: 3 komplek vardır.

Federal Meclis Bölümü: Burada merkez kubbeli salon ve iki katlı meclis binası vardır.

Federal Mahkeme Bölümü: Burası 2004 yılında açılmıştır.

Parlamento önündeki meydan (Parliament Square): 31 Temmuz 2004 tarihinde yani İsviçre Ulusal Güvenlik gününde açıldı. Binanın hemen önündeki havuzda 26 fiskiye var, bunlar İsviçre’deki kanton sayısını temsil ediyor. Meydanda eskiden olduğu gibi araç park yerleri bulunmuyor. Geleneksel haftalık Pazar burada düzenleniyor.

Her Cumartesi ve Salı sabahları: kasaplar ve peynir üreticileri, tütsülenmiş et, peynir ve hamur işleri satmak için burada toplanırlar. Parlamento binasının çevresindeki alanlar: hem yerli hem de ziyaretçiler için düzenli bir buluşma yeri olarak kullanılır. Ayrıca yaz aylarında burada su eğlenceleri düzenlenir.

İsviçre Bern Barengraben
İsviçre Bern Barengraben Ayı Parkı

Barengraben-Ayı Parkı-Bear Park

Şehirdeki ayıların ilk kayıtları: 1441 yılından gelir. Barengraben ayı parkı: Bern eski şehir altındadır. Ekim 2009 tarihinden sonra, eski moda ayı çukurunun (Bears Pit) yerine, yeni bir Barenpark almıştır.

Ayı çukuru: 1857 yılından beri, Nydeggbrücke köprüsündeki Barengraben bölgesindedir. Hatta, tarihi geçmiş incelendiğinde, ayıların 1513 yılından beri burada canlı sergilendikleri bilinmektedir. Burası: yıl boyu açıktır ve giriş ücretsizdir.

Aare nehri boyunca, Nydeggbrücke köprüsündeki ayı çukurunun bitişiğindedir. Park alanında üç kahverengi ayı vardır. Özellikle Aralık 2009 tarihinde doğan ikiz ayılar ilgi çeker. Bu hayvanlar: 2009 yılından beri, Aare nehri kıyısındaki yeni park alanında yaşıyorlar.

Ayı parkında: Fin, Björk ve kızı Ursina isimli ayılar barınıyorlar. Parkta, ayıların tırmanabileceği, nehirde yüzebilecekleri, oyun oynayabileceği ve aynı zamanda geri çekilip rahatlayabileceği 6000 metre karelik alanlar bulunuyor.

Hatta eski ayı çukuru ile birlikte, toplam alan 6500 metre kare oluyor. Ayılar: eski çukurlarının aksine, şimdi bütün gece dışarıda kalabiliyorlar.

Mağaralar ve diğer saklanma yerlerindeki kızıl ötesi kameralar, ayıların ziyaretçiler tarafından nerede olduklarını sürekli izleme ve gözleme şansı veriyor. Ancak ziyaretçilerin ayılara yiyecek atmalarına izin verilmiyor.

Ayı sadece Bear Park da bulunmaz.

Şehir genelinde, bu hayvanların sayısız simgesi görülür: çeşmelerdeki figürlerde, saat kulesinde (Zytglogge), cephe dekorasyonlarında, hazlenur zencefilli kurabiye ve choclate’den yapılmış ayılar görmek mümkündür.

1923 yılında Muirhead tarafından yazılan bir notta: “Ayı ve Bern kelimesinin gerçek bağlantısı ne olursa olsun, en eski bilinen şehir mühründe (1224) bir ayı figürü vardır ve yaşayan ayılar 1513 yılından beri Bern’de şehrin harcamalarında görülürler. Ancak özellikle belirtmekte yarar var: Hayvanları koruma (RSPCA) üyeleri, bu ayı çukurundan oldukça rahatsızdırlar.

Zytglogge-Saat Kulesi-Astronomik saat
Zytglogge-Saat Kulesi-Astronomik saat

 

Zytglogge-Saat Kulesi-Astronomik saat

 

Zytglogge-Saat Kulesi-Astronomik saat

Karnhaus Platz meydanındadır. Bern şehrinin sembolüdür. Saat kulesi: saati gösterirken, aynı zamanda ayları, günleri, burçları ve ayın hallerini de gösterir.

Gelelim tarihi sürece:

Şehrin en sıra dışı anıtı olan saat kulesinin bulunduğu yer: 1218-1220 yılları arasında, ilk batı kent kapısı olarak yapılmış kulededir. 54.5 metre yüksekliktedir. Kulenin dış görünümü: geç Barok unsurlarının hakimiyeti altındadır.

Burası: 1256 yılında ise hapishane olarak kullanılmıştır. Bu kuleye: 1405 yılında, günümüze kadar kullanılan saat mekanizması yerleştirildi. Bu ortak mekanizma yardımıyla: saatin içinde bulunan çanlar, iki kule saati, mekanik figürler ve astronomik saat yürütülüyor.

Kulenin üst kısmında saat kadranı ve alt kısmında ise astronomi kadranı vardır. Büyük kadran: 1930’larda Viktor Surbek tarafından üretilen bir fresk tarafından çevrelenmiştir. 1530 yılında: süslü astronomik objeler eklendi. Saat kadranı: üzerinde Roma tanrıları Venüs, Mark ve Jüpiter resimleri görülür.

Astronomi kadranının yanında ise, zaman tanrısı “Kronos” heykeli vardır. Kulenin üstündeki dört büyük resim ise: Bern şehrinin kuruluşu ve tarihini anlatır. Saati duyurmak için, bronz dökme çana elle vuruluyordu. 1770-1771 yılları arasında, kulenin dış görüntüsü, barok bezemeler yapılarak bugünkü görünümüne kavuşmuştur. Saat: uzun yıllar, şehrin ana saati olarak hizmet etti; günün saatini göstermesi yanında, ayın, Zodyak ve evresinin işaretlerini de gösteriyor. Böylece standartları belirledi.

Gösteri

Ben ziyaret ettiğimde, kulede gösteri yoktu, ama siz ziyaret ettiğinizde görecek olursanız, gösteri hakkında bilgi vermek istiyorum. Saat başlarında gösteri sunuluyor. Gösteri özellikle çocukların ilgisini çekiyor. Gösteriyi izlemek için: saat başına 5 dakika kala, burada olmalısınız.

Gösteri: soytarının başının üstünde bulunan iki çanın çalmasıyla başlar. Ardından: ayılar ve yaşlı-sakallı bir kral harekete geçiyor ve içeriye giriyor. Horoz öter ve kanatlarını çırpar. Zaman baba, kum saatini döndürür ve zaman böylece akıp gider. Kulenin içindeki gösteri dışarıdan izlenebilirken, saatin içine de rehberli turlar düzenleniyor. Son bir not: Einstain, ünlü izafiyet teorisini, bu kuleye bakarak geliştirmiştir.

Zahringer Brunnen Çeşmesi

Kramgasse bölgesinde, Hans Gieng tarafından 1535 yılında yapılan bu çeşme: şehrin kurucusuna adanmıştır. Çeşmenin üstündeki heykelde: şehrin kurucusu Dük zırh kuşanmış bir ayı olarak tasvir edilmiş, ayaklarının dibinde yavru bir ayı ve kalkanında “aslan” resmi görülür.

Kindlifresser Brunnen Bölgesi

Child-Eater Fountain heykeli
Child-Eater Fountain heykeli

Child-Eater Fountain heykeli

Heykelin bulunduğu çeşme, şehirdeki 11 çeşmeden birisidir. Çeşme, söylentilere göre, şehirdeki Yahudi cemaatini uyarmak için yaptırılmıştır. Yaklaşık 500 yıllık bu heykelde: bir bebeği yiyen bir adam tasvir ediliyor. Adamın çantasında 5 çocuk daha görülmektedir.

Kimse, bunun sebebini bilmemektedir. Muhtemelen; ortaçağda çocukları korkutmak için kullanılan ortak bir sahne tasvir edilmektedir. Ancak heykelle ilgili çeşitli teoriler bulunmaktadır.

Heykelin, Bern Yahudi topluluğuna bir tür uyarı olduğudur düşünülmektedir. Çünkü: heykelde çocuğu yiyen adam: Yahudilerin o dönemde giymek zorunda kaldıkları sarı-sivri Judenhut’a çarpıcı şekilde benzeyen bir şapka takmasıdır. Ayrıca: Yahudilerin ritüellerinde çocuk kanı kullandıkları efsanelere konu olmuştur.

Bir diğer teori: korkunç Ogre’nin (yani adamın) Yunan Titan’ı olan Kronosu tasvir etmesidir. Kronos: Yunan mitolojisindeki en rahatsız edici masallardan birisidir. Buna göre: Kronos, tahtını devralmaması için, bir gün 7 çocuğundan 5 tanesini yer ama 6’ncı çocuk olan Zeus kaçar ve sonunda kardeşlerini kurtarır. (Heykelde 5 çocuğun yenilmesi tasvir edilmektedir.)

Son teori:

Adam, Bern’in kurucusu Duke Berchtold’un ağabeyidir. Görünüşe göre, küçük kardeşinin yıllarca gölgesinde kalmasının kıskançlığıyla çılgına döndüğünden sonunda kasabanın çocuklarını topladığı ve yediği şeklindedir. Ancak bu hikaye, kasabanın tarih kitaplarında kayıtlı değildir.

Son bir teori: çocukların ayı çukurlarından uzak durmaları için bir uyarıdır. Heykelin tabanını çevreleyen ayılar bu teoriyi destekler. Ancak ayı çukurları, heykelin yapımından yaklaşık 300 yıl sonra açılmıştır.

1546 yılında Hans Gieng tarafından: yine burada bulunan 100 yıllık bir çeşmeyi değiştirmek için  yapılan çeşme ve heykel, bir sanat eseri değildir. Ancak şehrin en eski çeşmelerinden biridir. 500 yıldır Bernli çocukları korkutmuş olan heykel, orada durmaya devam etmektedir.

Zahringer Brunnen heykeli

Zahringer Brunnen heykeli

Zahringen çeşmesi: tam zırhlı, ayı heykeliyle bulunan kişi, Bern şehrinin kurucusu Berchtold von Zahringer’dir ve elinde altın aslan tutar.

ALBERT EİNSTAİN EVİ

ALBERT EİNSTAİN EVİ

Kendisi: 1902-1909 yılları arasında; UNESCO Dünya Kültür Mirası olarak koruma altına alınan Kramgasse bölgesindeki bu evde yaşamıştır. Kendisi 1902 yılında Bern şehrine geldi.

Eşi Mileva 1903 yılında buraya geldi ve ilk çocukları Hans Albert burada doğdu. 1905 yılında: Bern şehrinde İsviçre Federal Patent Enstitüsünde çalışırken: ışık, uzay ve zamana ilişkin kuramlarla ilgilendi. Relativite-Görecelilik (yani e=mc kare) kuramını burada geliştirdi ve geliştirdiği yıl olan 1905 yılı “Annus Mirabilis” (Mucize yılı) olarak anılır.

Fizik dehasının 20’nci yüzyılın başında Bern de kalışının kanıtı ve günümüzde bu yapı müze olarak düzenlenmiştir. Burayı ziyaret ederseniz: büyük fizikçinin yaşadığı yerleri görebilirsiniz. Ünlü fizikçinin burada yaşadığı dönem: olağanüstü yıl yani bilimsel keşiflerinin en yaratıcı dönemiydi.

Müzede: Einstein’in yazı masası, hayatı, eserleri ve konuşmalarını içeren sayısız fotoğraf ve orijinal belgeler bulunuyor. 2’nci katta: ünlü bilgin ve ailesinin yaşam koşulları, o zamanki mobilyalarla gösterilmiştir. 3’ncü katta: bilginin biyografisi, hayatı ve çalışmaları anlatılıyor.

bern.botanik bahçesi.1
BOTANİK BAHÇESİ-ALPİNUM

BOTANİK BAHÇESİ-ALPİNUM

Şehrin tam merkezindedir. Açık havada ve 7 serada 6000 bitki türü yetişmektedir. Burada: Asya ve Kuzey Amerika’daki bitkiler kadar, yüksek dağlarda yetişen bitkiler de vardır. Botanik bahçesindeki Palmiye Evi: genellikle nemli tropikal bölgelerde yetişen bitkiler görülür.

Fern House denen yerde: tropik dağ ormanlarından gelen bitkiler bulunur. Bahçedeki diğer bölüm ise: yarı çöllerin sıcak ve kuru ikliminde yetişen bitkiler bulunmaktadır. Burayı ziyaret ederseniz: İsviçre bitki örtüsü hakkında fikir sahibi olabilirsiniz.

UNTERTORBRÜCKE KÖPRÜSÜ

Şehrin en eski köprüsüdür. 1461-1489 yılları arasında yapılmıştır. İlk yapıldığında: meşe ve ahşap kısımların yoğun olduğu köprü, 1460’lı yıllarda tamamen taş olarak yeniden yapılmıştır. 1818 yılında köprünün üst yapısında değişiklik yapılmıştır. 1979-1981 yılları arasında köprüde restorasyon yapılmıştır.

ŞEHİRDEKİ MÜZELER

Kunst Museum-Güzel Sanatlar Müzesi

Kunst Museum-Güzel Sanatlar Müzesi

Aare nehri kıyısında, eski şehrin kuzeyindedir. İsviçre ülkesinin en eski müzesidir. 1809 yılında Bern Devlet Sanat Koleksiyonu kurulduktan sonra, neoklasik tarzda inşa edilen müze binası, 1879 yılında hizmete açılmıştır. Müzede: Ortaçağ Bern tabloları vardır. Ayrıca: Monet, Cezanne, Renoir, Vann Gogh ve Hodler gibi sanatçıların eserleri sergileniyor.

Ayrıca, yine bu müzede: Zentrum Paul Klee isimli sanatçının, yaklaşık 4000 eseri bulunuyor. Galeriler şeklinde düzenlenen müze, gerçekten ilginçtir. Sürekli büyüyen ve gelişen koleksiyonda: 3000’in üzerinde resim ve heykelin yanı sıra 48.000 çizim, baskı, fotoğraf, video ve film bulunur.

Schweizerrisches Alpines Museum-İsviçre Alpleri Müzesi

Burası, dağ tutkunları için muhteşem bir müzedir. Çeşitli haritalar, antika kayak ve tırmanış ekipmanları sergileniyor. Evet, bu müze, tamamen İsviçre dağlarının çeşitliği konusunda düzenlenmiştir.

Museum Für Kommonikation-İletişim Müzesi

İlk santrallerden, modern yazıcılara kadar uzanan dönemde, posta hizmetleri, telgraf ve telefonun tarihi anlatılıyor. Girişte ise: İsviçre ve diğer birçok ülkeye ait “pullar” sergileniyor. Benim özellikle pul merakım olduğundan, buradaki muhteşem nadir pulları büyük bir beğeniyle seyrettim, pul meraklılarına duyurulur.

Bernisches Historisches Museum-Bern Tarih Müzesi

Burada: el yapımı aletler, silahlar, biblolar ve mücevherler sergileniyor. En değerli parçalar ise: 1476 yılında yapılan Grandson Savaşında, Burgonya dükünden ele geçirilen ganimetlerdir. Bunların arasında: savaş gereçleri, süslemeli el yazmaları ve değerli goblenler bulunuyor.

 

İtalya Venedik Genel

venedik.maskeler.1
İtalya Venedik Genel

İtalya Venedik Genel: Kendinizi, bu şehirde kesinlikle bir rüya aleminde yaşıyor sanacaksınız.

Çünkü: gerçekten mimari ve yerleşim açısından: geçmişi bütünüyle yaşayan ve yaşatan bir şehir.

Bunun yanında: pahalı, turist o kadar çok ki, artık turistik reklamları kesmişler, turizmin şehri öldürdüğünü düşünüyorlar, bir anlamda da, doğa ve iklim şartları zaten pek fazla uzun olmayan bir süre sonra bu şehri ortadan kaldırabilir, bu yüzden, mutlaka gidin ve görün.

Doyumsuz bir güzellik, mutlaka gidin ve bu güzelliği yaşayın.

Yalnız: gerek aşırı yüksek fiyatlar ve gerekse bol bulunan yankesicilere dikkat.

Kaldığınız yerin mutlaka kartını alın, kaybolmak çok kolay, harita ile uğraşmayın, çünkü harita sizin kaybolmanızı önlemiyor, şehir karışık.

ULAŞIM

İtalya Venedik Genel: Bu şehirde: araç kullanmak yasak. Hatta: bisiklet kullanmak bile yasak. Ulaşım yalnızca: kanallar üzerinde hareket eden, su araçları ile yapılıyor.

HAVAALANI

İtalya Venedik Genel: Venedik’e tarifeli bir seferle uçuyorsanız: Venice Marco Polo Havaalanına inersiniz. Marco Polo Havaalanı: şehir merkezine, yaklaşık 13 km. ve 25 dakika uzaklıktadır. Hava alanından; yarım saatte bir kalkan otobüsler ( 5 numaralı otobüs) şehre ulaşmanın en kolay ve ucuz yoludur.

Ayrıca: tren veya taksi de kullanabilirsiniz. Bazı charter seferi yapan şirketler ve ucuz fiyatlı şirketler: Treviso havaalanını kullanırlar. Treviso, Venedik’in 30 km. kuzeyindedir. Venedik’e gitmeden önce, seyahat şirketinizle görüşüp, hangi havaalanına inileceğini sormanızda yarar var.

 

BELEDİYE OTOBÜSLERİ

Bunlar “ACTV” olarak işaretlenirler. Yazın: yarım saatte bir ve kışın ise, saatte bir havaalanından kalkıp: Piazzale Roma’ya kadar giderler. Havaalanı otobüsleri: “ATVO” hemen hemen aynı tarifeyle işler. İkisi de, pahalı değildir.

ACTV daha ucuzdur, ancak bagajınız varsa, biraz zorlanabilirsiniz. Piazzale Roma’ya varmak, yaklaşık 30 dakika sürer. Biletinizi varış terminalindeki ATVO bürosundan satın alabilirsiniz.

İtalya Venedik Genel Tekneler

TEKNELER

Cooperativa San Marco motorları, bütün yıl boyunca havaalanı ile Venedik merkezi arasında sefer yapıyor. Fiyat: 40 Euro’dur ve vaporetto bağlantılı ATVO seferlerinin iki katıdır. Gene de pahalı sayılmaz. Eğer vaporetto kalabalık ve bagajınız çoksa ekstra ücret ödemeye değer.

Havaalanı binasının hemen önünden: 04.45’ten gece yarısına kadar, saatte bir motor kalkar. Ticari kanal taksileri (matoscafi) çok pahalıdır.

Bitişik olarak inşa edilmiş olan Ponte Della Ferrova demiryolu köprüsü ve Ponte Della Liberta karayolu köprüsü: anakaradan, Venedik’e bağlantı sağlar.

Eğer, şehre otomobil ile geldiyseniz: arabanızı: Pıazalle Roma Meydanındaki otoparka bırakmak zorundasınız. Otobüsle geldiyseniz de aynı meydanda inip, otelinize, Büyük Kanal üzerinden ulaşabilirsiniz.

Demiryolu ile Venedik’e geldiyseniz: Pıazzale Roma’nın karşı kıyısında bulunan istasyonda inip, yolunuza yine Büyük Kanal üzerinden devam edebilirsiniz.

1801-1846 yılları arasında inşa edilen demiryolu köprüsü: 3601 metre iken, 1931-1932 yılları arasında yapılan onarımlar ile, uzunluğu: 4070 metreye çıkarılmıştır.

Büyük Kanal’a ulaşımınızı, önce bir bilet alarak “Vaporetto”larla (1.Nolu) sağlayabilirsiniz. Ayrıca: aceleniz varsa, “motoscafi”leri tercih edebilirsiniz. Motoscafiler, küçük kanallarda da ulaşımı sağlar.

Gondollar; daha çok çevre gezileri için tercih edilir.

Gondollara binmeden önce, güzergah, fiyat, süre konusunda gondolcu ile anlaşma yapmalısınız. Şehirde ise, yürüyerek dolaşmak çok kolay ve Venedik’i tanımanın en iyi yoludur.

Evet, şehir içinde, ulaşım konusunda mümkün olduğunca yürümeye çalışın.

Hem ara sokakların tadına varmak hem de vaporetto fiyatlarının el yakması bunun için yeterli sebeplerdir. Tabii, yorucu bir günün ardından, San Marco Meydanından, tren garına kadar yürümek, haritada göründüğü kadar kolay değil.

Motorlar için ve 72 saatlik abonman kartlar mevcut. Bu kartlar: aldığınız andan itibaren, bahsedilen saate kadar tüm motorlarda geçerli. (Havaalanı motoru hariç)

Bu kartın fiyatı 10 Euro. Bununla: sürekli olarak her motora ücretsiz binebiliyorsunuz.

 

KONAKLAMA:

Venedik’te: Lido Bölgesinde konaklamak mümkün. Burada göreceğiniz 4 yıldızlı oteller inanın bizim ülkemizdeki

2 yıldızlı otellere eşdeğer personel ve işletmeciliğe sahip. Kahvaltıda: genellikle: bal ve bol bol domuz jambon bulacaksınız. Üstelik: çay niyetine verdikleri de, berbat. Yani: sakın beklentileriniz çok olmasın.

Eski Venedik merkezinde ise, oteller çok pahalı imiş. Buradaki tüm binalarda, hala yaşam devam ediyor. Yaşayanlar da, evlerin aile içinde, kuşaktan kuşağa geçmesiyle sahip olmuşlar. Yoksa, bu evlere, binalara para yetmeyeceği, metre karesinin 1 milyon Euro olduğu söyleniyor.

Dolayısı ile, eskiden kont, dük ve soylu olarak yaşayanların torunları buralarda şimdi oturuyorlar. Aslında: çok bunaltıcı bir atmosfer var.

Muhteşem nem bir yandan. Üstelik: yazın kanalların kokusu rezalet. Dolayısı ile merkezde kalmamak bir kayıp değil gibi.

Şehir çok pahalı. Eğer gece konaklayacaksanız, yarım saat uzaklıktaki: Trivignano’da yarı fiyatına kalınması tavsiye edilir.

 

 

NEREDE YENİR

San Marco çevresinde: hiçbir Venediklinin denemeyi bile düşünemeyeceği kadar pahalı turist restoranları dolu. Şehrin en pahalı ve gözde restoranları: Dorsoduro, San Polo, Santa Croce bölgelerinde ve San Marco’nun karşı yakasında bulunur.

Kabaca ristorante kelimesi yüksek kalite ve pahalı bir servis demektir.

Trattoria; küçük ve sıcak aile işletmelerini, osteria ise basit bir atmosferde sunulan sade yiyecekleri ifade eder.

Ama her sınıf, kendi içinde çeşitlilik gösterebilir. O yüzden, en doğrusu: mönüye ve fiyatlara göre karar vermenizdir. Fiyatlar, kalitenin göstergesi değildir. Pahalı bir restoran, güzel yemekler sunabilir ama daha çok mekan için para ödemiş olursunuz.

San Marco civarındaki restoranların çoğunda, sabit bir ücret karşılığında, sınırlı bir listeden üç veya dört çeşit yiyecek seçebileceğiniz mönü turistico sunulur.

A la carte fiyatları ile kıyasladığınızda, daha ucuz bir seçenek olarak görünse de, turistik mönüde porsiyonlar çok küçüktür ve yemek seçenekleri sınırlıdır.

Eğer bütçeniz kısıtlı ise, en iyisi pizzanın yanı sıra geleneksel balık ve et yemeklerinin de sunulduğu bir pizzeria bulmanızdır.

İtalyan restoranları: yemek mönülerini ve fiyatlarını cama asmak ya da kapı önünde sergilemek zorundadırlar. Bu da, içeriye girmeden önce, fikir sahibi olmanızı sağlar.

Kanunen bütün restoran ve barlar: KDV’nin de dahil olduğunu gösteren yazar kasa fişi vermek zorundadırlar. Restoranların büyük bir bölümü: % 10 veya % 15 servis ücreti alır.

Bu yüzden: bahşiş vermenize gerek kalmaz. Ancak emin değilseniz yine de sorun.

Öğün saatleri: öğlenden 14.30 veya 15.00’e kadar ve akşam 19.30’dan 22.00’ye kadardır.

NE YENİR

Venedikliler, güne piccola colazione ile başlarlar. Bu genellikle: bir kahve ve yanında hamur işi veya kuruvasandan oluşur.

Bu tip bir kahvaltı için: en iyi yer, bir caffedir. Herhangi bir barda, masaya oturarak yiyeceğiniz şeylerin fiyatının, barda ayakta durarak yemekten iki kat daha fazla olacağını unutmayın.

Kahvaltınızı bir otelde yapıyorsanız, İngiliz ya da Amerikan tarzı açık büfeler bulabilirsiniz. Öğlenleri atıştırmak için: yanınıza alıp götürebileceğiniz sıcak ve soğuk yiyecekler sunan, ayaküstü barları tercih edin.

Uzun yemekler için, öğle ve akşam yemeklerinde, genellikle dört çeşit yemek seçeneği vardır.

APERATİFLER

Tranttoriaların zeytinyağı ile süsleyip sundukları vejateryan aperatifler: balıklı ya da etli aperatifler denemeye değerdir. Yerel aperatifler arasında en popüler olanlar şunlardır: vejateryanlar için: carciofi (enginar), sarde in saor (kuşüzümü ve kuru üzümle birlikte terbiye edilmiş sardalye ve soğan); üzerine limon ve zeytinyağı gezdirilmiş jumbo karides, ahtapot, midye ve kalamardan oluşan frutti di mare (karışık deniz ürünleri), bazen makarnanın yanında ikram edilerek primi piatti adını alan, ama genellikle beyaz şarap sosuyla sunulan vongole veya caparozzoli veya cozze (midye).

Etli aperatifler arasında: mayonezle servis edilen ince dilimlenmiş biftek (carpaccio), incirle (fichi) birlikte çok lezzetli olan prosciutto crudo con melone (kavunlu jambon), affetteri veya baharatlı salsicce (şarküteri ve salam tarzı sucuk) bulunur.

GİRİŞ YEMEĞİ:

Primo piatto makarna, risotto veya çorbadır. Kuzeye doğru, makarnanın yerini pirinç alır ve risotto Venedik’in klasik yemeği olarak görülür.

Pirinç, genellikle taze sebze veya deniz ürünleriyle pişirilir. Venedik’in en meşhur makarna yemeği: bigoli in salsa’dır.

Bu yemek: hamsi veya sardalya sosunda pişirilen eriştedir. Bunun yanında: zuppa di pesce denilen balık çorbası da güzeldir.

ANA YEMEK

En popüler et yemeği: fegato alla venezianadır. Yani: soğanlı dana ciğeri. Salatalarda ise, ana malzeme olarak: rucola (roka) ve radicchio (hindiba) kullanılır.

TATLILAR

Tatlı seçenekleri oldukça azdır. Gelato (dondurma) ile çikolata, kahve, krema veya tatlı mascarpone peyniri ve kaynakla yapılan tiramisu en bilinenlerdir. Bir kadeh tatlı şarap yanında tatlı bisküvi veya bademli kek ikram edilir. Bu bir Venedik geleneği.

Evet, sonuç olarak, bu deniz kentinde, doğal olarak önerilecek en iyi yemek balık olacaktır. Ama fiyatlar da, özellikle turistlerin yoğun olduğu meydanlarda (St. Marco civarında) bulunan lokantalarda, turistiktir.

Ancak, ara sokaklardaki restoranlarda daha ucuz yerler bulmak mümkündür. Balığınızı sipariş vermeden önce, sizin için hazırlanacak balığı görmenizde fayda var. Hesabı ödemeden önce de, mutlaka kontrol edin.

Grand Kanal kenarında oturup, bol zeytinyağlı pizza margarita yiyebilirsiniz.

Venedik’te yemek ne çok özel ne de ucuz. Ana yemekler: 7 Euro’dan başlıyor. Pizza: bir kişi için biraz büyükçe gelebilir. Ama salata alacaksanız, menüdeki ya da vitrindeki resimlere aldanmayın. 7.5 Euro ödediğiniz: marul, domates ve mozarella için gelen mamul: 7 parça mozarella peyniri, 7-8 dilim domates ve 3 küçük marul yaprağı

oluyor. O yüzden, verdiğiniz siparişin ne büyüklükte geleceğini sormanızda yarar var.

Ülkemizde de tanınan: tiramisu isimli tatlı, Venedik’e özgü bir tatlı. Ama; bunu burada yiyip yememek konusunda size bir şey söylemek istemiyorum, çünkü: sanırım biz tadına baktığımızda, asıl yerini mi bulamadık bilmiyorum, pek hoş değildi tat.

 

İÇECEKLER

Birçok restoranda, ev yapımı açık şarap bulabilirsiniz. Bunlar: çeyrek, yarım veya 1 litrelik sürahilerde servis edilir ve seçkin şaraplar kadar iyidir. Şehrin kafelerinde en çok içilen iki içki: Veneto dışında nadir bulunabilen ve köpüklü bir beyaz şarap olan prosecco ve campari, şarap ile maden suyunun karışımından yapılan karışımdır. 

Campari ve Punt e Mes gibi serinleticiler: soda ve limonla sunulur. Bira sevenler: Nastro Azzuro içebilirler. Bu bira: Kuzey Avrupa biraları kadar sert değildir ve buzul servis edilir.

Alkolsüz içecekler ise: köpüklü sıcak çikolata ve buzlu çay. Venedik’in musluk suyu içilebilir. Şehrin çeşitli yerlerindeki çeşmelerden çekinmeden su içebilirsiniz. Musluk suyunun içilemez olduğu yerlerde, yazı bulunur.

İtalya Venedik Genel

GENEL

Venedik genel; Venedik’in diğer adı da: Serrennissima (huzurlu)’dur. Bunun sebebi: tüm sosyal ve politik yaşamın kanunlarla belirlenmiş olmasıdır. Adalet: en önemsenen kuraldır. Örneğin: hakimler, hiçbir kulübe, partiye ve benzeri kuruluşa üye olamaz, hatta yakınlık bile kuramazlar. Venedik: bir şehir devleti iken, sembolü: kılıç ve kanunların yer aldığı bir kitaptır.

Kanunların, bu kadar önemsenmesinin sebebi: kentin, Ortaçağ sonlarında başlayan ve tamamen ticaret üzerine kurulu olan yaşamıdır. Kent: güvenli bir liman olarak kurulmuştur. Özellikle: Doğu’dan gelen mallar (kumaş, değerli taş ve madenler, halılar, baharatlar vs.) buradan; burjuva ve aristokrat ailelere dağıtılmıştır.

Dolayısı ile, uluslar arası ticaretin yapıldığı bir şehir devletinin kanunlarının çok sıkı uygulanıyor alması, tüccarların bu güvenli ortamı tercih etmesini sağlamıştır.

Venedik: Adriyatik’in mücevheridir. Bu bölgede: kesintisiz 1100 yıl boyunca, bağımsız bir imparatorluk ve cumhuriyet olarak, idari yapısıyla günümüze kadar gelmiş ve bu özellikleri nedeniyle, araştırmacıların ilgisini çekmiştir.

9’ncu yüzyılda, çoğu Avrupa şehri, surların arkasına gizlenirken, Venedik, kendi lagununun korumasından çıkmış ve dünyaya açılmayı başarmıştır. Doğu ile batının bu sentezi: ne tamamıyla Avrupalı ve ne de tamamıyla İtalyan olabilmiştir. Kentin dört bir yanında: Bizans izleri ve egzotik Asya etkisi görülür.

Belli bir uzaklıktan bakıldığında, şehir:

Adriyatik Denizinin üzerinde yüzüyormuş gibi görünen, zarif ve gösterişli evleriyle, bir masal diyarını andırır. Şehrin dar sokaklarında (cali) yürüyüp, kanalları boyunca dolaşmaya başladığınızda, asırlar boyu sanatçıları ve gezginleri kendisine hayran bırakan zarif ve egzotik, bir o kadar da romantik mimariden gözünüzü alamazsınız.

Dünya üzerindeki büyük şehirler, otoyolları ve yüksek bina bloklarını bir yara izi gibi taşırken, Venedik, modernite tarafından lekelenmeden, bundan 300 yıl önceki parlak devirlerindeki halini, günümüze kadar taşımış ve hala korumaktadır.

AZİZ MARCOS:

Aziz Marcos’un naşı, MS.829 yılında, Venedik’e getirildiğinde: Dükler Sarayının yanına, bir şapel inşa edildi. Bu ilk: San Marco Bazilikası idi. Azizin simgesi: kanatlı aslan, şehrin sembolü oldu.

MARCO POLO:

Venedik’in en ünlü vatandaşı: Marco Polo. 13’ncü yüzyılda: Avrupa’nın gözlerini, egzotik Asya gizemine çevirmişti.

Zamanımızın bazı bilim adamları: hikayesinin gerçekçiliği konusunda şüpheler dile getirse de; Marco Polo:20 yıl süresince, Moğol İmparatoru Kubilay Han’a hizmet etmişti. Ayrıca: Çin’de özgürce gezmesine izin verilen ilk Batılıdır.

Çin’den döndüğünde: efsaneye göre, hikayelerine kimse inanmamış, kıyafetinin dikiş yerlerine sakladığı mücevherleri ortaya çıkarınca, haklı olduğu anlaşılmıştı.

MÜZELERE GİRİŞ:

Müzelere giriş için tek tek para vermek yerine: “Musei Civici Veneziani” müzelerinden herhangi birinden, “Museum Pass” alın. Çünkü: her müzenin girişi 3-5 euro iken, bu kartı kullanarak, 13 müzeye, 10 Euro karşılığında girebiliyorsunuz.

KUMARHANE:

Venedik’in resmi kumarhanesi, bahar ve yaz aylarında Lido’da açılır ve yılın geri kalan bölümlerinde, Büyük Kanal’daki Palazzo Vendramin Calergi’ye taşınır.

Sabahın ilk ışıklarına kadar: rulet, bakara ve 21 oynamak mümkün. Kumar oynanan odalara giriş yapabilmek için pasaportunuzu yanınızda bulundurmanız şart. Erkeklerin ceket giymesi ve kravat takması şarttır.

DÜNYANIN EN ÇOK İNTİHAR EDİLEN YERİ ;

Evet: bunun sebebini, şehri görünce hemen anlıyorsunuz. Ömrünüzde göreceğiniz en hüzünlü, en tekinsiz atmosfere sahip yer. Güzel olmasına güzel de, geçmişte çok görkemli olan, şimdiyse, çoktan ölmüş ve ağır ağır yürüyen bir güzelliğin kalıntısı. İnsana: gerçek dışı bir his veriyor, masallardan çıkmış gibi.

Her köşesi: son derece estetik, koca bir açık hava müzesi ve inanılmayacak kadar çok görülecek şeyi var. Ama: nemli. Çürümüşlüğün hakim olduğu, tuhaf, tekinsiz bir yer aynı zamanda. Normal yaşam da göremiyorsunuz.

Şehir, yalnızca turistler için ayakta gibi. Onlar da günden güne, kemirip kirletiyorlar şehri. Sakın yalnız başınıza gitmeyin, şehir, iki katı hüzün veriyor insana o zaman.

 

COĞRAFYA:

İtalya Venedik Genel: Venedik, Kuzey İtalya’nın doğusunda ve Adriyatik Denizinin kuzey batı ucunda bulunuyor. Karaya: 4 km. uzunluğunda: kara ve demiryolu köprüsü ile bağlanıyor. Şehir: 50 km. uzunluğunda, bir hilal şeklindeki lagünde bulunan takımada gurubu üzerinde uzanıyor.

Büyük Venedik: deniz seviyesinin 1 metre üzerindeki, 118 adacıkta kurulmuş. Binaları; sıkışmış kil tabakasına çakılan, milyonlarca karaçam kazığı ile desteklenmiştir.

Kent: 170 kanal ve yaklaşık 600’den fazla köprü ile, bir labirenti andırır. Kanallar: lagünü çevreleyen kumluk bölgelerden (lido) geçerek, iç taraflara ilerleyen üç derin suyolundan gelen Adriyatik denizi sularıyla dolar.

 

ADRİYATİK DENİZİ

Deniz her zaman Venedik’in varlığı ile birlikte anılır. Çamurlu, sığ lagün gibi denizin kendisi de, şehrin bir parçası olarak kabul edilir.

Deniz seviyesinin yükselmesiyle; yer altı su seviyesinin düşmesi sonucunda oluşan çökme yüzünden, Venedik, her kış giderek daha çok su baskınına maruz kalmaktadır.

Uzmanlar: önlem alınmadığı takdirde, Venedik’in 22’nci yüzyılda, sular altında kalacağı uyarısında bulunmaktadırlar.

Ne var ki, kent sakinleri; Venedik’in, varlığını borçlu olduğu lagünün, ekolojik dengesinin bozulacağı gerekçesiyle, Londra’daki Thimes Nehri’nde olduğu gibi, su bentleri yapılması projesine karşı gelmektedirler.

 

ŞEHİRLE ANLAŞMAK

Venedik’in ziyaretçileri: şehrin özel koşullarına hazırlıklı olmalıdırlar. Şehir hakkını vererek gezebilmek için; sokakların zorluğuna katlanmak (trafik gürültüsünden uzak yürümek keyifli olsa da) ve kanallar üzerindeki pek çok köprüyü tırmanmak gerekir.

Burası: aşırı yükle gezilebilecek bir yer değildir. Bagajlarınızı, kalabalık sokaklardan ve köprülerden geçirerek otelinize taşımak zorunda kalabilirsiniz.

Yürümekten yorgun düştüğünüzde: vaporetto’ya (deniz otobüsü) binebilirsiniz. Ana vaporetto güzergahları: Büyük Kanal üzerinde sefer yapar.

Fakat: bu sistemle; Venedik lagününün en uzak köşelerine kadar gidebilirsiniz. Lido Sahilleri ve rengarenk boyalı evleri bulunan: Barano Adasından, duvardan duvara cam ürünlerinin sergilendiği ve cam üretim alanlarının bulunduğu: Murano Adasına ve Torcello Adasındaki tuz ovalarının üzerinde kurulu sevimli katedrale kadar.

 

TURİZM

Venedik’te her yıl, yaklaşık 12 milyon turist, en az bir gününü geçiriyormuş. Bu güne kadar tespit edilen, bir günlük turist rakamı: 150.000 dir.

Turist sayısının bu kadar çok olması ve her şeyin deniz yolu ile taşınması nedeniyle, buradaki fiyatlar, İtalya’ya nazaran yüzde 10 daha pahalıdır. Venedik’te turizm: hem en önemli gelir kaynağı ve hem de en büyük düşman olarak görülüyor. Bu yeni bir şey değil. “Venedik’te Ölüm” romanında, Thomas Mann, şehri “yarı peri masalı, yarı turist tuzağı” diye tarif etmektedir.

Venedik’te turiste doygunluk artık yüzlerinden okunuyor. Nitelik, turizm reklamları da yapmıyorlar artık. Turizm ile birlikte: sanayi ve tarım geliri de yüksekmiş. Gerçekten de, her yer yemyeşil ve ekili. Çok verimli bir toprağı var. Mussolini burada, toprakların büyük bir kısmını bataklıkları kurutarak verimli tarlalar haline getirmiş. Hala, bu olaydan Mussolini’nin yaptığı en iyi şeyler diye anlatıyorlarmış.

Turistler, kendilerini kazıklanmış hissederler. Benzerleriyle karşılaştırıldığında, otel fiyatları burada hayli yüksektir. Vaporettolarda ve Piazza San Marco çevresindeki restoranlarda; Venediklilerin ödediklerinden daha fazla hesap ödeyeceksiniz. Yiyecek ve içeceklere, hayli şişirilmiş fiyatlar ödemek zorunda kalacaksınız.

Bu: yalnızca turistlerin sıkıntısı değil. Yazın şehir o kadar kalabalık oluyor ki; Piazza San Morco civarındaki dar sokaklarda yürümek imkansız hale geliyor. Tek yönlü yaya trafiği, bir zorunluluk haline geliyor.

Venedikliler: turist akını karşısında: o kadar mağdur olmuşlar ki: şehrin alt yapısı yetersiz kalınca: ziyaretçilerin şehre girişine günlük kota uygulamak veya otel rezervasyonu olmayan ziyaretçilerin girişinden ücret alınması gibi kenti korumaya yönelik önlemler tartışılmaya başlanmış.

 

KALABALIKTAN UZAK DURMAK

Ek masraflar ve harcayabileceğiniz çaba, bu göz alıcı hazinenin keşfi için ödeyeceğiniz küçük bir bedeldir. Eğer: San Marco Meydanının dışına çıkarsanız, sakin ve büyüleyici civar semtlerde; Venediklilerin Venedik’ini bulabilirsiniz.  İlgi çekici dükkanlar, uygun fiyatlı güzel restoranlar, kafeler ve şarap barları var.

Ama, elbette dünyanın en güzel meydanı olan San Marco’nun muhteşem Bazilikası ve görkemli Palazzo Ducale’nin (Dükler Sarayı) güzelliği tartışılmaz. Sezonun en yoğun olduğu dönemlerde bile: günün erken ya da geç saatlerinde, izdihamla karşılaşmadan buraları gezebilirsiniz.

 

VENEDİKLİLER

Venedik şehri: en parlak dönemlerinde: 200.000 nüfusa sahipti. Cumhuriyetin sonlarında: 90.000’e düşen bu rakam, halen 65.000 civarındadır. Yaşlı nüfusun yoğunlukta olduğu Venedik, artık anakarada bulunan “Mestre” adı verilen yeni şehre doğru kaymaktadır.

Bu göç: şehirde kiralık evlerin çok az ve satın alınamayacak kadar pahalı olmasından kaynaklanır. Venedikte’ki binaların restorasyon masrafları: ana karada bulunan: Mestre Banliyösündeki evlerin değerinden, neredeyse iki katı daha fazladır. Özellikle: genç kuşak Venedikliler, Mestre’de oturup; Venedik’e çalışmaya gelip gitmektedirler.

Venedikliler, ziyaretçilere karşı misafirperverdirler. Şehirlerinin kıymeti konusunda da duyarlıdırlar. Hem İtalyanca ve hem de Venedik diyalektiyle yazılmış tabelalar yüzünden; kanal ve bölge isimleri konusunda karışıklık yaşamak mümkündür.

Bu yüzden: Venedik’te kaybolabilirsiniz. Adres soracak olursanız: “Kısa yolu mu, güzel yolu mu tercih edersiniz?” karşılığını alabilirsiniz. Ama, aslında: Venedik’te, güzel olmayan bir yola rastlamak da mümkün değildir.

İKLİM

Venedik’te, ısı sonbahar ve ilkbahar aylarında 15 derece civarındadır. Kış mevsimi ise oldukça soğuk geçer. Venedik’te yaz mevsimi çok sıcak değildir. Kasım ve Mart ayları arasında, seller ve Adriyatik’ten esen rüzgarlar nedeniyle: Venedik serin ve nemli olur. Mayıs ayında, Adriyatik’ten esen kuvvetli rüzgarlar (bora) sırasında, deniz seviyesi yarım metre kadar yükselir.

Yani: St. Marco Meydanına gondol ile girmeniz mümkündür. Bu iklim hareketi, önemli ölçüde erozyona sebep olduğu gibi binalara da zarar verir. Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında hava boğucu olabilir. Rahat bir uyku uyuyabilmek için, yılın bu aylarında klima şarttır.

Evet, bu güzel şehre: özellikle, Şubat ayında gidilmeli. Çünkü: Şubat ayında, karnaval düzenleniyor. İlk başta: karşınıza çıkan, maskeli gençlerden korkabilirsiniz. Ama, caddeye doğru yürüdüğünüzde, herkesin maskeli olduğunu göreceksiniz.

Hemen bir koşu gidin ve maske alın ve sizde eğlenceye ortak olun. Çünkü, maskeli gezdiğinizde, hiçbir yabancılık çekmesiniz. Zaten, amaç da budur. Sınıf ve ırk ayrımını kaldırmak. Ama, inanın çok eğlenirsiniz. Bunun dışında: Eylül ayında film festivali var.

Venedik’te Mayıs ayı, Türkiye’ye göre daha sıcak olur diye bekleyebilirsiniz. Ancak: yanınızda mutlaka kalın üst giysileri bulunması şart.

Bu arada: kıyafet çok önemli. Özellikle: yağmur yağdığında su geçirmeyen bir ayakkabınız olması şart. Çünkü: bol yağmur yağan bir yer. Ayrıca: sakın iklime aldanmayın, yanınızda mutlaka biraz kalınca üst giysileri götürün. 

 

VENEDİKLİ SANATÇILAR

Jacopo Bellini: (1400-1470);

Bellini ve oğulları Giovanni ve Gentile, 15’nci yüzyılda Serenissima’da yeni bir dönem başlatmışlardır. Venedik’in Yüksek Rönesansı, genç yaşta ölmesine rağmen, Accademia’da sergilenen “Fırtına” adlı eserinde büyük dehası görülen Giorgione ile başlamıştır.

Vittore Carpaccio: (1445-1526);

Ardında şehri detaylı şekilde betimlediği resimler ve Azize Ursula’nın hayatına dair anlaşılmadık bir dizi anlatımcı resim bırakmıştır.

Tiziano: (1490-1576);

Döneminin en büyük ressamı kabul edilir. Resimleri: Avrupa’nın büyük müzelerinde sergilenmesine rağmen, Venedik’te çok az eseri bulunur.

İlk başyapıtlarından biri olan “Meryem’in Göğe Çıkışı”, Frari kilisesindeki altarın üzerindedir.

Jacopo Tintoretto (1518-1594):

Sessiz ve dindar olan bu sanatçı, Venedik’in dışına bir kez çıkmıştır. Birçok çalışması:Venedik’te kalmıştır. Scuola di San Rocco ve mensup olduğu Madonna dell’Orto Kilisesindeki resimleri dehasını yansıtır.

Paolo Veronese (1528-1588):

Resimleriyle süslenmiş bir kilise vardır. San Sebastiano. Birçok çalışması, Accademia’dadır.

Antonio Canaletto: (1697-1768);

Venedik konulu resimleriyle ünlüdür. İngiliz sanat hamisi Josef Smith’in eserlerini, yurt dışına satması nedeniyle, Venedik’te sadece 3 resmi kalmıştır.

Giovanni Battista Tiepolo (1696-1770);

Venedik’in en iyi dekoratif ressamlarından biridir. Scuola Grande dei Camini’nin üst salon tavanını; 9 muhteşem resim ile bezemiştir.

 

VENEDİK ASLANLARI

Barışçı, oyunca ya da savaşçı olsun, aslan motifi Venedik’te birçok resim, heykel ve resimli el yazmasında hakim unsurdur.

San Marco ve Castello bölgelerinde daha yoğun olmak üzere aslanlar, birçok binayı, köprüyü ve balkonu süsler. Oturan aslan, devletin azametini, yürüyen aslan ise Venedik’in sömürgeleri üzerindeki hakimiyetini temsil eder.

Aziz Marcos Aslanı; barışın simgesidir ve savaş zamanlarında defteri kapalı bir şekilde tasvir edilir. (Örneğin: Arsenal’in giriş kapısındaki takta). Az sayıda aslan ise, pençesinde kılıç taşır.

Napolyon’un kuvvetleri: aslanların bu sembolik değerleri nedeniyle birçoğunu tahrip etmişlerdir. Bu nedenle: Dükler Sarayının Gotik Kapısındaki gibi bazı aslanlar: röpradüksiyondur.

venedik.alışveriş.vitrin.1
Venedik alışveriş

ALIŞVERİŞ

Venedik, hediyelik eşya almak için en uygun şehirlerden biri. San Marco Meydanına ulaşan ara sokaklar: cam eşya ve maske satan rengarenk dükkanlarla dolu. Murano ve Brano’da, dünyanın en kaliteli camlarının yapıldığı bir gerçek. Ancak: seramik maskeleri de es geçmeyin. Oralara kadar gitmişken, bir maske alın ve salonunuzun duvarına asın.

Venedik’te tatmin edici bir alışverişin sırrı: gerçek hazinelerin saklı olduğu dükkanlar ile, turist tuzaklarını birbirinden ayırmaktır.

Pahalı mağazalar (mücevher, cam işi, deri vb.) Piazza San Marco ve çevresindeki sokaklarda yoğunlaşıyor. Bu bölge, aynı zamanda yapışkan satıcıların turistlere pahalı hediyelikler satmaya çalıştığı dükkanlarla doludur.

Turist yoğunluğundan uzak alışveriş için: Ca’ d’Oro’nun arkasında, tren istasyonundan çıkan Strada Nuova boyunca uzanan mağazalara bakmanızı öneririm.

Giudecca’da, Zathare arkasındaki Dorsudora’da ve Frezzeria’da zanaatkarların atölyelerinden pazarlıkla alışveriş yapabilirsiniz. Moda dünyasına göz atmak için, kaliteli butikleriyle ünlü Mercerie alışveriş merkezine gidebilirsiniz. John Evelyn 1645 yılında burası için: “Dünyanın en nefis caddesi” demiştir.

CAM ÜRÜNLERİ:

Venedik cam ürünleri kaliteli ve son derece pahalıdır. Bir o kadar da kırılgandır. Dikkatli olun. Murano’daki atölyelerdeki fiyatlar, Venedik’teki dükkanlara göre, daha pahalıdır. Ancak, ücretsiz tanıtım gösterileri ve adaya taşıma hizmeti sunarlar. Nakliye gerektiren hediyelikler seçerseniz, kırılgan olanları tercih etmeyin. Ayrıca, nakliye ücretini ve sigorta bedelini mutlaka sorun.

DANTEL İŞLERİ:

Geleneksel usullerle dokunan girift dantel işlerini görmek için en güzel yer: Burano’daki küçük müzedir. Gerçek danteller muhteşemdir, ancak fiyatları yüksektir. Daha az kaliteli ve makine işleri, yerel el yapımı dantellerin yerine geçmiştir. Burano’yu ziyaret etmeye zamanınız yoksa, San Marco civarında, modern röprodüksiyonları ve geleneksel modellerin taklitlerini bulabilirsiniz.

EBRULU KAĞIT ÜRÜNLER:

İtalya Venedik Genel: Venedik, legotaria olarak bilinen, ebrulu kağıtları ve ciltciliğiyle de ünlüdür. Bu kağıtlarla ciltlenmiş kitaplar çok popülerdir. Ayrıca evrak sahteciliğine karşı bir önlem olarak, çeşitli dökümanların arka planı olarak da kullanılmıştır. Günümüzde daha çok resim albümü, defter, kutlama kartları yapımında kullanılmaktadır.

VERGİLER:

İtalya Venedik Genel: Yüzde 19’lara kadar çıkabilen katma değer vergisi fiyatlara dahildir. Avrupa Birliği dışındaki ülkelerden gelenler: tek bir alışverişte 180 Euro ve daha fazlasını ödedikleri takdirde, katma değer vergisini geri alabiliyorlar.

Bu nedenle, yaptığınız tüm alışverişlerde fatura isteyin ve Avrupa Birliği ülkelerine başka gezi yapacaksanız, son ülkeye kadar bu faturaları saklayın. Turistlere vergisiz satış teklif eden dükkanlara bakın. Çünkü genellikle vergiyi fiyattan düşerler.

 

MASKELER

İtalya Venedik Genel: Maskelerin çıkış noktası veba hastalığı olmuş. 1348 yılında yaşanan veba salgını, nüfusun neredeyse yarısının ölmesine neden olmuş. İşte o dönemlerdeki giyim tarzı da bu salgından etkilenmiş.

İnsanların birçoğu hastalıklı görüntülerini ve yara-berelerini gizlemek için pelerinler, uzun eldivenler ve maskelerle, hiçbir yerlerini göstermeyecek şekilde giyinmeye başlamışlar. İşte hüzünlü bir ifadeye sahip olan maskeler, bu veba salgını dönemini sembolize ediyormuş.

Bundan yaklaşık 200 yıl sonra ise Venedik Cumhuriyetinin en şaşalı ve sefaya düşkün dönemlerinde de maske kullanımı yeniden yaygınlaşmış.

Ancak, bu kez amaç farklı. Bu sefahat dönemi, devleti çöküntüye götürürken, bu gidişi tersine çevirecek hiçbir şey yapılmadığı gibi, kumarhaneler, genelevler ve insanların bolca zaman ve para harcadıkları, bu tür merkezler, gayet iyi iş yapıyorlarmış.

Genel gidişat bu kadar kötüyken, aynı safahatı sürdürmek yüz gerektireceğinden; yine maskeler devreye girmiş. Yani, bu kez, insanların zevk-ü sefa merkezlerine gittiklerini gizlemek için. Pis pis sırıtanlar, mutlu maskeler, bu sefa dönemini simgeliyormuş.

 

GONDOL

İtalya Venedik Genel: Gondol kelimesi, muhtemelen “Cymbulo (küçük kayık)” kelimesinden gelmektedir. Bu küçük. Asimetrik, alt kısmı düzce olan kayık, bir kişi tarafından, o da ayakta olarak kullanılır. Gondolculuk: babadan oğula geçen bir meslektir.

Genellikle: boyu 4 veya 5 metre, genişliği ise 1 metre civarındadır. İlk gondollar: 13’ncü yüzyıl sonlarında ortaya çıkmıştır. Ama; kimin fikridir bilinmez.

1562 yılında çıkan yasa ile, tüm gondolların siyah renge boyanması zorunlu hale getirilmiştir.

Veba gelip te ölümler başladığında, cesetleri gondollarla taşımışlar ve o günden beri, matemin rengi olan siyaha boyanmış tüm gondollar.

Evet: San Marco Meydanının bittiği yerde, Belediyenin işlettiği gondollar var. Normalde: bu gondolların 45 dakikalık turu, 120 Euro ve 6 kişi biniyor.

Tanıdığınız veya tanımadığınız kişilerle, bu gondollara kişi başı 20 Euro vererek binebilirsiniz. Ayrıca: gondolcular, şarkı da söylüyorlar. Yani: tam bir romantizm yaşanıyor.

 

EĞLENCE HAYATI

İtalya Venedik Genel; Kültürel etkinlik arayan ziyaretçiler: Venedik’te hayal kırıklığı yaşamazlar. Yıl boyunca, kentte klasik müzik konserleri, operalar, tiyatrolar, sergiler ve festivaller eksik olmaz.

Venedik’te yaş ortalaması 45 olduğu için gece kulüpleri ve barlar daha azdır. Gecenin geç saatlerinde eğlence hayatı piyano barlarında, San Marco civarındaki tarihi kafelerde ve şık otel barlarında yoğunlaşır. Bacari denilen Venedik’e özgü geleneksel barlar, özellikle görülmeye değerdir.

 

KARNAVAL VE FESTİVALLER

İtalya Venedik Genel: Venedik’in daha çok maskeleri ile ünlü bir karnavalı var. Bu aslında: dini bir kutlama imiş. Şubat ayında: “Karem” yani büyük perhiz öncesi (paskalyadan 40 gün önce): pazar, pazartesi, salı (perhiz öncesi üç etli gün) eğlenceler düzenleniyor. Eğlenceler: Çarşamba günü doruğa ulaşarak sonlanıyor.

Katolik dünyasında: önem verilen bu kutlamalar, karnaval geleneğinin devamıdır.

Venedik karnavalı ile özdeşmiş olan siyah pelerinler, üç boynuzlu şapkalar, beyaz masklar ve diğer kıyafetler; 18’nci yüzyılda ortaya çıkan cammedia dell’arte’ye dayanır. Cumhuriyetin sürüklediği yıkılış döneminin son yüzyılında, karnaval altı aya uzatılmıştı.

Venedikliler, Aralık’tan Haziran’a kadar, bu kostümleri giyerlerdi. Tanınmayı imkansız kılan kıyafetler sayesinde halk ile aristokratlar karışıyor, evliler rahatlıkla aşk maceraları peşinden koşuyor ve her türden hafif suç, rahatlıkla işleniyordu.

Bu dönemde: günlük yaşam kuralları kalkar, eğlence hat safhaya çıkar. Bu karnavallarda sosyal statülere bağlı kalmamak ve sınıf farklarını ortadan kaldırmak için maske takma geleneği, Venedik’te hala sürüyor.

Ayrıca: tarihi kıyafetler giyiyorlar, dükler, düşesler gibi oluyorlar. Kutlama her yerde yapılıyor ama, yalnızca Venedik’te maske takılıyormuş. Sokak tiyatrocuları: utandıklarından maske ile dolaşırlarmış.

Ancak, işler o kadar çığırından çıkmıştı ki, sonunda Karnaval yasaklandı. 1979 yılından itibaren Şubat/Mart aylarında tekrar kutlanmaya başlanan Karnaval, artık daha kontrollüdür. Sokak partileri, maskeli balolar, gösteriler ve Avrupa’nın her yerinden buraya akın eden turistlerle şehir canlılık kazanır.

Bu tip bir çekim merkezi olmasının dışında, iki yılda bir çağdaş sanatçıların bir araya geldiği “bienal” ile, bir de film festivali var.

 

VENEDİK TEHLİKEDE

1966 yılında yaşanan sel felaketinin ardından; şehirde bulunan sanat eserlerinin ve yapıların restorasyonu amacıyla yerel ve uluslar arası organizasyonlar kurulur.

O tarihlerde: Porto Marghera sanayi kompleksinin, lagün sularından milyonlarca varil su çekmesi nedeniyle; şehir batma tehlikesi geçirir. Bu problem çözülür, ancak şehirde giderek büyüyen diğer sorunlar günümüzde hala çözüm beklemektedir.

Kış aylarında oluşan: acqua alta (su yükselmesi): tehlikenin belirtilerinden yalnızca biridir.

MOSES (Musa) sistemi su taşkın duvarları inşa edilmeye başlanmış. 2011 yılında bitirilmesi planlanan sistem; çevresel etkilerinin göz ardı edildiği kısa dönemli bir çözüm olarak düşünülüyor.

Yani: özetle ve sonuç olarak; en kısa zamanda Venedik şehrini görün, yoksa gelecekte Venedik kalmayacak galiba.