Ordu Fatsa

Ordu Fatsa

 

Karadeniz’in en çağdaş ilçesi, insanları sıcakkanlı, hümanisttir. Gördüğünüzde, buraya hayran kalacaksınız. Doğası, insanları, çağdaş ve aydın görüşleriyle, süper şirin bir yöredir. Yanınızda, her mevsim mutlaka yağmurluk veya rüzgarlık bulundurmayı sakın ihmal etmeyin.

Ordu Fatsa

ULAŞIM

Fatsa-Samsun arası uzaklık: 165 km.dir. Fatsa-Ordu arası uzaklık ise: 55 km. dir. Özellikle bu yol üzerinde iki alternatifiniz var. Yeni yapılan otoyoldan Ordu’ya gitmek isterseniz, yaklaşık 30 dakika sürüyor. Ancak, eski yoldan gitmek isterseniz, 1.5 saat sonra, Ordu’ya varabilirsiniz. Bence, eski yolu tercih edin.

Çünkü, bu yol üzerinde, gezip görebileceğiniz muhteşem yerler var. Bolaman virajları. Yol üstünde, et lokantaları ve meşhur uzun saçlının yeri bulunuyor. Uzun saçlının, ülkemizdeki en güzel çayı yaptığı söylenir, doğrudur. Ama kahvesi de güzeldir.

Bolaman virajlarında; mükemmel manzaralar görebilirsiniz.

Türkiye’nin en uzun kara yolu tüneli olan: Bolaman-Perşembe arasında uzanan Ordu Nefise Akçelik Tüneli; Ordu-Fatsa arasını, yalnızca 20 dakikaya indirmiş. Tünelin uzunluğu: 3850 metre.

Ordu Fatsa

TARİHİ

MÖ. 675 yılından itibaren bu bölgede: Kimmerler, Persler, Büyük İskender ve komutanları: çeşitli tarihlerde egemenlik kurmuşlardır. İlk çağ dönemlerinde: burada en ilgi çeken yapılanma: Pontus dönemidir.

Pontus krallığı: MÖ.280 ile MS.263 yılları arasında: Fatsa ve yöresinde egemenlik kurmuşlardır. Aslen: bunlar Perslerin asillerinden oluşmaktadırlar. Ancak: zamanla, Ege kıyılarından buraya göçmüş olan Helen kültürünün etkisinde kalmışlardır.

Evet: 1. yüzyılda: Roma’ya bağlı bir krallık olan “Pont devleti” yörede egemen olmuştur. Bu krallığın başına geçen II. Farnak, günümüzdeki Fatsa yöresinde hükümdarlığını sürdürürken, Roma’nın kendi iç karışıklıklarından yararlanarak, topraklarını genişletme faaliyetlerini sürdürmüş, ancak başarılı olamamıştır.

Kral II. Farnak: halen Fatsa’nın eski hükümet binasının bulunduğu alanda, kızı Fanizan adına, bir şato inşa ettirir. Bu şato nedeniyle: Fatsa’nın o dönemdeki ismi “Fanizan” olarak anılır. Daha sonraki yıllarda, bu isim, çeşitli değişimlere uğrayarak: Fanise, Phadsane, Pytane ve Faça olarak değişimlere uğramıştır. Günümüzdeki Fatsa ismi de buradan gelmektedir.

MS. 63 yılında: Pont devleti, Romalılar tarafından ortadan kaldırılır. 395 yılında ise, Bizanslılar yörede egemen olurlar.

Türklerin, Fatsa yöresine kesin yerleşmeleri: 1071 Malazgirt Savaşından sonraki akınlar sonucu gerçekleşir. 1380 yılında: Hacı Emiroğulları adlı bir Türk Beyliğinin hakimiyet dönemi başlar.

13. ve 14. yüzyıllarda: kıyı kesiminde Ceneviz kolonileri görülür. Sahildeki tabya: Cenevizliler tarafından depo olarak kullanılır. II. Mehmet döneminde, Cenevizliler, yöreden uzaklaşırlar. Osmanlı İmparatorluğu dönemi: 1427-1428 yılları arasında başlar.

Ordu Fatsa

GENEL

Fatsa: Karadeniz kıyısında bulunmasına rağmen, kıyıya tam olarak 2 km. uzaklıkta bulunmaktadır. Fatsa’da ırmağın ağzında, iyi bir kışlık liman var. Üç mil açıkta: Kuş adası denilen, ufak bir kayalık ada var. (Ada hakkında, aşağıda daha ayrıntılı bilgi vereceğim)

Evet: Fatsa’nın ırmağı, zamanında çok tanınan bir ırmak imiş ve adı: Vatasa. Burada: Poliman adlı bir ırmak ve ırmağın yanında bir şehir bulunuyormuş. Küçük tonajlı gemilerin girebildiği bu ırmağın yanında: ılıca, hamamlar ve eski bir kilise varmış. Burada, eski Bolaman şehrinin bulunduğu sanılıyor.

İlçede: fındık üretimi çok yaygın olarak sürdürülmektedir. Dünyada, fındığın en çok üretiminin yapıldığı yer: Fatsa’dır. Üretilen fındığın: % 98’i pazarlanmaktadır.

Fatsa’nın eski ismi: Satılmış nahiyesi olarak kullanılmışsa da, daha sonra, Satılmış ismi ortadan kaldırılıp, yerine yine Fatsa ismi kullanılmaya başlanmıştır. Son yıllarda ise: fındık ile birlikte, yörede kivi üreticiliği önem kazanmaya başlamıştır.

İlçede, tipik Karadeniz iklimi hakimdir. Yaz mevsimi sıcak, kış mevsimi ise ılık geçer. Isı farkları, oldukça azdır. Yaz mevsiminde, bunaltıcı sıcaklar görülmez.

Tarihi süreçte: ipek yolunun ilçeye yakın olması, Fatsa’ya uzun bir süre, parasal kazanç sağlamıştır. Fakat, coğrafi keşifler sonucu, bu yolun işlevinin azalması sonucu, ekonomik hareketlilikte duraklamalar oluşmuştur.

Fatsa ilçesinde: 2006 yılında, Ordu Üniversitesine bağlı, Fatsa Deniz Bilimleri Fakültesi kurulmuştur.

12 Eylül 1980 hareketinden önce: Fatsa, sosyalist Dev-Yol fraksiyonuna mensup kişilerin etkili oldukları bir yerdi. Belediye Başkanı seçilen, terzi Fikri Sönmez; Fatsa’da müstakil ve özerk bir yapılanma gerçekleştirilmesinde öncülük etmiştir.

O zamanlar, Fatsa, kurtarılmış bölge ilan edilmiş, askerlerin ve polislerin giremediği, denetleyemediği, devlet kurumlarına alternatiflerin üretildiği bir yer olarak öne çıktı. Sonuçta: 11 Temmuz 1980 tarihinde, Fatsa’ya operasyon düzenlendi ve yaklaşık 15 kişinin öldüğü bu operasyon sonucu: bu bölgede oluşturulan, gayri yasal oluşum bitirildi.

Son olarak, Fatsa’nın en büyük özelliklerinden birinden söz etmek istiyorum. Japonya’da, günümüzde yaklaşık 7000 Türk yerleşik olarak bulunuyor.

Bunların yaklaşık yarısının: Fatsalı olduğu söyleniyor. Kanada’nın Montreal şehrinde Denizlililerin yoğunluğu gibi, Japonya’da da Fatsalılar çok yoğun imiş.

Fatsalıların çoğu, Japonya’nın önemli sanayi şehirlerinden: Nagoya ve çevresinde yaşıyorlar. Bu kent, bir otomotiv kenti imiş. Japonya’da yaşayan Türkler, bu kentte otomobil parçalama işi ve bina yıkım işleriyle uğraşıyorlarmış. Yaptıkları iş “Kaitai” olarak isimlendiriliyor.

Bunları niye anlattım? Bizim ülkeden Japonya’ya giden Fatsalı gençler, orada belli bir süre çalışabilmek için Japon kızları ile evlenmişler ve bunlar, bugün, kesin dönüş yapıp geri döndüklerinde, Fatsa’da yerleşmişler. Yani: Fatsa’da bulunduğunuz sürede, mutlaka birkaç Japon gelin/bayan göreceksiniz.

Son bir not: 110 bini aşan nüfusu ile bir değerlendirme yapıldığında: “Ünye mi-Fatsa mı” sorusunun cevabı: Ünye’den çevre yolu geçince trafik sorunu çözüldü denir. Fatsa’da ise, ana yol şehir içinden geçmektedir, yani trafik tam bir sıkıntıdır. Ayrıca: Ünye ve Fatsa, Ordu şehrinin Büyükşehir olmasını sağlamıştır.

Ordu Fatsa

NE YENİR

Fatsa’da, mutlaka pide denemelisiniz.

Bunun yanında: taze fasülye, tursi kavurma (fasülye turşusundan yapılır),  malez (süt kabağı ve süt ile yapılan bir çeşit muhallebidir), hamsili ekmek (özü mısır ekmeğidir ve içinde az miktarda salamura hamsi karıştırılmıştır), hamsi kaygana (kargana da denir, mısır unu, tuzlanmış hamsi, maydanoz, süt, yumurta, yağ ve tuz ile yapılır), hamsili pilav, keşkek, sakarca yemekleri ve son olarak lahana yemeklerini deneyebilirsiniz.

Ordu Fatsa Hekimoğlu Efsanesi

 

HEKİMOĞLU EFSANESİ

Hekimoğlu: Ordu dolaylarında yaşayan yoksul bir ailenin çocuğudur. Üstelik, yoksul bir annesinden başkası yoktur. Çevresinde: dürüstlüğü, akıllılığı ve yiğitliği ile tanınmaktadır.

Aynı dönemde: yörede egemenlik kurmuş: Gürcü Bey bulunmaktadır. Bu Gürcü Beyi: Ayşa, adında, güzel ve narin bir kızla sözlüdür. Ancak, bu kız, Gürcü Beyini sevmemektedir. Hekimoğlu’na bağlanmıştır.

Ancak: Gürcü Bey: bu iki gencin sevdasını duyar ve Hekimoğlu’na düşman olur. Kendisini: teke tek, hesaplaşmak üzere çağırır. Hekimoğlu: gözü pek ve mert bir gençtir. Mavzerini kuşanır, tek başına buluşma yerine gider.

Ama, Gürcü Bey, sözünde durmaz ve buluşma yerine, adamları ile birlikte gider. Hekimoğlu bölgeye gelince, hep birlikte, kendisine ateş açarlar ve aralarında büyük çatışma başlar.

Hekimoğlu: çatışma sonunda çemberi yararak kurtulur. Bolu şehrine, tek başına yaşayan anasının yanına gider. Anasına durumu anlatır ve yanına Mehmet adlı amca oğlunu alarak, dağa çıkar.

Köylüler: dağda Hekimoğlu’na kucak açarlar. Onun mertliği, yiğitliği ve doğru sözlülüğü, yöre insanını çok etkiler ve kendisine yardım ederler. Özellikle: zenginlerden aldıklarını, yoksul köylülerle paylaşarak, onların gönüllerinde taht kurar.

Ancak; bir zaman sonra, Gürcü Beyi, kurdurduğu bir tuzakta, Hekimoğlu’nu öldürtür. Günümüzde, Hekimoğlu adlı türkü ile bu efsane, yörede anlatılmaktadır.

Ordu Fatsa Fındık

NE SATIN ALINIR

Halıcılık: Fatsa’nın el sanatlarından. Birbirinden güzel halıları, ilçe içindeki çeşitli mağazalardan satın alabilirsiniz. Ayrıca: burada, yaygın fındık üretimi yapılıyor ve ilçenin lezzetli fındıklarından mutlaka satın alın. Ayrıca: burada yetiştirilmeye başlanan kivi de çok yaygın, satın alabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

Ordu Fatsa Plajlar

PLAJLAR

Buradaki doğal plajlar; turizm yönünden oldukça önemli. İlçede, Belicesu ve Yalıköy çevresindeki kumsallar çok güzel. Fatsa ilçe merkezinde de bir plaj var. Halk plajı. Ama: sanırım bu plajın kullanılmasını pek istemiyorlar, plajın pek plajlık hali kalmamış, denize girmek için ilçe dışına, çevredeki plajlara gitmek gerekiyor.

Ordu Fatsa Adası

FATSA ADASI

Fatsa sahiline, 1.5 km. uzaklıktadır. Karadeniz’deki nadir adalardan biridir.

Yaklaşık: 1 dönüm büyüklüğündedir.

Adada herhangi bir bitki yetişmez. Tamamen taşlardan ve kayalardan oluşmaktadır.

Eski dönemlerde: Fatsa’dan adaya; kara yolu bulunduğu veya Dolunay mevkiinden yani Fatsa çamlıklarından, deniz altından, bir tünel ile adaya ulaşım olduğu söylenmektedir. Bu tünel ile: adanın altında bulunan bir şehre ulaşıldığı düşünülmektedir.

Ayrıca: her ne kadar bir söylenti olsa da: yani inanılması zor olsa da: geçmiş zaman imparatorlarının hazinelerini bu yer altı şehrinde sakladıkları söyleniyor.

Ayrıca: başka bir söylentiye göre: Fatsa’yı kuran Pont kralı II. Farnakes, kızı Fanizanı korumak için, bu ada üzerinde bir kale yaptırmış. Kaleyi ise, bir tünel ile ulaşımını sağlamış. Ancak, bu ada ve ada üzerinde, ne kale, ne de tünel kalıntısı yok, bulunamamış.

Ada: takip eden tarihi süreçte: Fenikeliler ve Miletuslular tarafından kurulan kolonilerce ve daha sonra Cenevizlilerce uzun yıllar kullanılmış.

İlçeden adaya tekne turları yapılmaktadır. Üzerinde herhangi bir tesis yok. Yalnızca, bir deniz feneri bulunuyor.

Ordu Fatsa Sarmaşık Kaplıcaları

SARMAŞIK KAPLICALARI

İlçeye 13 km. uzaklıktadır. Yol asfalt ve düzgün, ayrıca ulaşım için gün içinde, ilçe merkezinden buraya: karşılıklı dolmuş seferleri yapılıyor. Tarihi çok eskilere dayanan bir mazisi var. Söylenenlere göre: ilk kullanımı, Cenevizliler zamanında.

Zamanın hükümdarının: çok güzel bir kızı varmış. Bey, kızının üzerine titrermiş. Bu güzel kız, bir gün hastalanmış. O güzelliğinden eser kalmamış. Tüm bedenini, önce ağrılar ve daha sonra ise yaralar kaplamış. Bey: dönemin önemli tabiplerini çağırmış, kızını tedavi edecek olana, hem kızını ve hem de servetini vereceğini söyler.

Ancak, tüm tabipler, bildikleri tedavi yöntemlerini denemelerine rağmen, genç kızı iyileştiremezler. Kız dünyaya küser. Her sabah saraydan çıkıp, amaçsızca, dere kenarında, dağlarda dolaşmaya başlar.

Günlerden bir gün, dere kenarında dolaşırken, tüyleri dökülmüş perişan halde, bir kurt görür. Kurt, neredeyse ölmek üzeredir. Ancak, bu kurt, bugünkü sıcak su kaynağının olduğu yerde: buharı tüten sulardan içiyor, bu sulara girip yıkanıyormuş.

Evet, kız, her gün gelip kurdu izler. Ama sonunda kurdun iyileşip gittiğini görür. Bunun üzerine, kendisi de, bu sıcak suya girmeye, suyundan içmeye başlar. Bir süre sonra, kız, eski sağlığına ve güzelliğine kavuşur. Bey de, çok sevinir ve tüm halkının yararlanabilmesi için, suyun çıktığı yere, bir hamam yaptırır.

Daha sonra insanlar, buradan ayrılırlar ve kaplıca alanı harabe haline gelir. Sarmaşık örtüleri arasında, kaybolmaya yüz tutar. Zaten adı da buradan geliyor. Aslında: aradan geçen uzun süre sonunda, kaplıcanın bulunmasının yine bir öyküsü var.

Bir çoban, zaman zaman sürüsünün kaybolup tekrar ortaya çıkmasına bir anlam veremez. Sürüyü takibe alır ve sürünün, sarmaşıklar arasında bir süre otladığını, otladıkları bu yerin altından ise buhar çıktığını görür.

Sarmaşık örtüsünü temizleyip baktığında, içinde sıcak su akan bir barakanın bulunduğunu görür. Daha sonra, bu bölge temizlenir ve Sarmaşık Kaplıcaları ortaya çıkar.

Burada, su sıcaklığı: 47 derecedir. Suyun içinde: sodyum klorür, silis bulunduğu saptanmış. Kaplıcanın suyu dakikada: 200 litre akıyor. Romatizmal ve benzeri hastalıklara iyi geldiği söyleniyor.

Ordu Fatsa Gaga Gölü

GAGA GÖLÜ

İlçeye, 10 km uzaklıktadır. Sefaköy sınırları içinde bulunmaktadır. Karadeniz bölgesindeki, birkaç doğal gölden biridir. Gölün çevresi: ağaçlar ve fındık bahçeleriyle kaplıdır. Göl: Fatsa-Aybastı kara yolu kenarındadır.

Gölde: birkaç adım atıldığında, derinlik 4-5 metreye kadar inebilmektedir.

Gölün tam ortasında bir adacık var. Bu adacık: kilise adası olarak isimlendiriliyor. Burada: bir kilise bulunduğu söylense de, herhangi bir buluntu ve kalıntı yoktur. Göl: doğal Sit alanı olarak ilan edilerek, koruma altına alınmıştır.

Göle akan akarsu bulunmamaktadır. Ancak: küçük bir kanal ile, Bolaman ırmağına bağlanmıştır. Gölde: kerevit, sazan ve kadife balığı bulunmaktadır. Çevresinde ise: özel şahıslara ait gayrimenkuller var.

Buraya aşırı yağışlı günlerde gitmemenizi öneriyorum, çünkü aşırı yağışlarda gölün su seviyesi yükseliyor ve özellikle ulaşımın sağlandığı kara yolu sular altında kalıyormuş, aman dikkat.

Ordu Fatsa Çıngırt Tepesi ve Kayalıkları

ÇINGIRT TEPESİ VE KAYALIKLARI

İlçenin, 5 km. batısında, Kavaklar deresinin doğusunda bulunan bir tepenin üzerindedir. Daha doğrusu: Fatsa Büyük Sanayi Sitesinin üstünde bulunduğu bir tepe.

Kalenin üzerinde: Kavaklar deresine 45  derecelik eğimle inen, 120 basamaklı ve sonu görünmeyen bir tünel var. Hatta, bu tünelin Fatsa’nın 1,5 mil kuzeyinde, Karadeniz içinde bulunan adaya gittiği tahmin edilmektedir.

Bu tünelin dibi: yüzyıllarca atılan taşlarla dolmuş, ancak temizlendiğinde, yörenin yerli ve yabancı turizme açılması halinde; kesinlikle ilçe için gelir kaynağı olacaktır.

Burası: Fatsa’ya ilk yerleşen kavimlerin yeridir. Burada: henüz tam olarak bir arkeolojik araştırma yapılmamıştır. Yapıldığında: o dönemlere ait (MÖ.400) önemli bilgi ve belgelerin bulunmasının sağlanacağı düşünülmektedir.

GÖREĞİ MANASTIRI 

İlçenin batısında, 5 km. uzaklıktadır. Evkaf köyü sınırları içindedir. Pont devleti zamanından kalmadır. İçinde: kale, şato, kilise, manastır ve yapı kalıntıları bulunmaktadır. Bu kalıntılardan, burada büyük bir şehir bulunduğu tahmin edilmektedir.

Ayrıca: bu kalıntıların üzerinde bulunduğu bir gümüş para mevcut olup, o devirde burada yaşayan Hacı Şevda isimli bir yerel yöneticinin, burada hüküm sürdüğü ve kendi adına para bastırdığı anlaşılmaktadır.

Ordu Fatsa Bolaman ve Tarihi Konak

BOLAMAN VE TARİHİ KONAK (HAZNEDAR KONAĞI)

Bolaman: Fatsa-Ordu karayolu üzerinde, ilçeye 9 km. uzaklıktadır. Şirin bir beldedir. Kuruluşunun, antik dönemlere kadar uzandığı düşünülmektedir. Antik dönemdeki adının: Polemeon’dur.

Bölgenin en eski yerleşimlerinden biridir. Antik dönemde, bir liman kenti olduğu düşünülmektedir. Bolaman merkezinde ve çevresinde çok şirin restoranlar ve çay bahçeleri bulunuyor. Özellikle: balık lokantalarını denemenizi mutlaka öneriyorum. Ayrıca: Bolaman Pidesi çok muhteşem bir lezzet.

Evet, Haznedar konağı: Bolaman yöresinin sembolü olmuştur. Her yıl birçok fotoğrafı çekilmekte ve hatta kibrit kutularında bile, fotoğrafları yer almaktadır.

Yapıyı iki bölüm halinde incelemek gerekir. Birinci bölüm: 1.yüzyıl civarında yapıldığı düşünülen, taş duvarlar. İkinci bölüm ise: Osmanlı döneminde yani 18.yüzyılda yapıldığı düşünülen, mevcut taş duvarların üzerindeki tarihi konaktır.

Bu konağın: kaleye ilk yerleşmiş olan Mehmet Bey tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Yaklaşık 200 yıllık bir geçmişi bulunmaktadır. Alt bölümde bulunan taş duvarların: yapıldığı dönemde, dört bir yanı su ile çevrili bir ada üzerinde bulunduğu, o ada üzerinde yaşayanları korumak amacıyla yapıldığı, bu surların içinde bir de kilise bulunduğu tahmin edilmektedir.

Ordu Fatsa Yason Kilisesi

YASON KİLİSESİ

Pontus imparatorluğu döneminde, Hıristiyan misyonerler “Altın post”u aramak için: Yunanistan’dan yola çıkarlar. Bu yolculukları sırasında: konakladıkları “Yosun” yöresinde inşa ettikleri “Yosun kilisesi”, Fatsa’ya 25 km. uzaklıktadır. Görülmeye değer, tarihi bir hazinedir.

Sitede: Ordu, Çaytepe, Yosan Burnu adı altında: ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Lütfen, oraya bakınız.

Ordu Perşembe Çaytepe Yoson Burnu hakkındaki yazım için  Çaytepe Yason Burnu

Rize Çayeli

Rize Çayeli

“Çayelinden öteye, gidelim yali yali, sırtındaki sepetun ben olayım hamali” sanırım bu türküyü çoğunuz hatırlıyorsunuzdur. Bir caddesi olan, küçük bir yerleşim yeri.

ULAŞIM

İlçe, il merkezi olan Rize’nin, 19 km. batısındadır.

TARİH

İlçenin tarihi geçmişi incelendiğinde, bu bölgede ilk yerleşik toplumun, MÖ.700 yıllarında, Miletoslular olduğu görülmektedir. Daha sonra ise: Roma, Bizans, Pontus egemenlikleri ve 1461 yılında, Fatih Sultan Mehmet tarafından bölgede yaratılan Osmanlı egemenliği görülür.

I. Dünya Savaşı sırasında: Rus işgali var. 1918 tarihinde ise, işgal biter. 1944 yılında, Çaybaşı adı ile, bölge, ilçe olur. Daha sonraki süreçte ise, isim Çayeli olarak değişir ve günümüze kadar ulaşır.

GENEL

İlçe, dar kışı şeridi ve hemen arkasında yükselen, denize paralel sıradağlar ile, tipik bir Doğu Karadeniz kıyı ilçesidir.

Ekonomi: temelde çay üretimine dayanıyor. Çay üretimi olmadan önce ise, mısır üretimi yapılıyormuş. Ancak: nüfusun büyük bölümü: elverişli tek alan olan dar kıyı kesimine yerleştiği için, çay ekimi de bu dar kıyı kesiminde yoğunlaşmıştır. Ülkemizin çay ekim alanlarının üçte ikisi Rize ilinde ve bunun da, % 18’lik bölümü, Çayeli ilçesindedir.

Bir zamanlar, dünyanın en kaliteli çayı bu bölgede elde edilirmiş. Ancak, daha çok çay elde etmek için, suni gübreler kullanılmaya başlanınca, çayın kalitesi de düşmüş.

Burada: çayın üzerine sürekli kar ve yağmur yağması nedeniyle, çayları, haşerelere karşı ilaçlamaya gerek kalmıyormuş, bu durum da çayın kalitesini arttıran en büyük etkenlerden biri.

Sonuçta: ilçede sanayi, ağırlıklı olarak çay sanayine dayandırılmış. Bu kapsamda: Çay-Kur’a ait 5 ve özel sektöre ait ise, 12 çay fabrikası var. Eskiden, çay işlenirken, fabrikaların on kilometre çapına kadar olan alanda, çevreye çay kokusu yayılırmış. Artık, o çay kokusu da yok olmuş.

NE YENİR

Çayeli denilince, elbette hemen akla, yine bu yöreye özgü: hamsi ile yapılmış yiyecekler geliyor. Ancak: buranın bir farklılığı var. Çayı ile ünlü Çayeli’nde, çay markalaşamamış. Ama: Çayelili Hüsrev; kuru fasulye ile markalaşmayı başarmış ve ünü yurt dışına kadar yayılmış.

1958 yılında, sokakta işe başlayan Fahri Hüsrev: bugüne kadar, fasulyenin sırrını kimseyle paylaşmamış. Temizliği ile, titizliği ve lezzetiyle herkesin beğenisini kazanmış.

Biraz önce söylediğim gibi, 1958 yılında, Çayeli’nde sokakta, mangal üzerinde köfte-ekmek yaparak başlayan süreç; günümüzde, Ankara ve İstanbul’da açılan şubeler ile pekiştirilmiş.

Fahri Hüsrev’in fasulyesini zaman içerisinde tatmayan kalmaz. Evet, bugün: Çayeli-Pazar yolu üzerinde, Hüsrev’in yeri var.

Bugün oraya gittiğinizde, duvarlarda, Türkiye’nin birçok tanınmış simasıyla orada çekilmiş fotoğrafları göreceksiniz. Hatta: burayı ziyaret eden ünlülerin imza attıkları, bir şeref defteri bile açılmış. Evet, mevzu ne yenir idi.

Çayeli’nde: sahil boyunca yiyeceğiniz hamsi yemeklerinden ayrı, buraya has, Hüsrev lokantasında kuru fasulye yemenizi şiddetle öneriyorum.

NE SATIN ALINIR

Çayeli’nde: çay fabrikalarından, kendiniz veya yakınlarınız için hediyelik çay alabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

AĞARAN ŞELALESİ

İlçe merkezinden içeriye, yeşillikler arasında gidilen 12 km. lik bir yol ile buraya ulaşmak mümkün. Yol üzerinde: bir çay toplama merkezi de var. Çuval çuval çaylar, kantar başında görebilirsiniz.

Buradaki yayla evlerinin tümünde, yük teleferiği bulunuyor. Eve gidecek eşyaları, bu halat üzerinde gidebilen tahta sandığa yükleyip, el işareti ile yukarıya çekilmesini sağlıyorlar. Evet, biz ağaran şelalesine gelelim.

İsmini: yüksek, dik ve yalçın bir kayadan köpürerek, köpük köpük akmasından almış. Akan, sanki köpükler. Evet, şelale bir göle dökülüyor. Gölde taştan taşa atlayarak, 50 metre gidebiliyorsunuz ve böylece, şelalenin tam altına erişiyorsunuz.

Şelale, gerçek bir tabiat harikasıdır.

ZELEKİ KALESİ

İlçenin 2 km. doğusundadır. Artvin-Rize kara yolundaki tünelin üstündedir. 12.yüzyılda, Bizans döneminde inşa edildiği düşünülüyor. Günümüzde harap durumdadır.

CAFERPAŞA CAMİSİ

İlçe girişinde, Cafer Paşa Mahallesindedir. Denize hakim bir teras üzerindedir. Eski bir mezarlığın yanındadır.

Rize Fatihi Cafer Paşa tarafından, 1467 yılında yaptırılmıştır. Cami: basit planlı ve çatışı kiremit ile örtülüdür. Girişinde, mermer kitabesi bulunmaktadır.

Kitabesinden öğrenildiğine göre: 1845 ve 1908 yıllarında onarılmıştır. Bu arada: kuzey tarafına da, yeni bölümler eklenmiştir. Günümüzde, bu bölümler: Kur’an kursu olarak kullanılıyor.

İbadet mekanı: yanlardan üçer, mihrap yönünde de ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Yanındaki minaresi taş kaide üzerine, yuvarlak yivli gövdeli ve tek şerefelidir.

ORMANCIK CAMİ

Mahmutlu ve Geyik Mahalleleri arasındadır. Bölgenin geleneksel ahşap yığma duvarlı, kırma çatılı camilerinden birisidir. 1826 yılında yapılmıştır.

Caminin Başköy’den buraya taşındığı bilinmektedir. Küçük boyutlu ve ahşap yığma camiler, seranderler gibi, rahatlıkla taşınabilmektedir.

Caminin bir zemin katı  bulunmaktadır. Burası, eskiden medrese-mektep olarak kullanılmıştır. Tek bir hacimden oluşan medrese taş duvarlıdır ve eski bir ocağa sahiptir. Doğu cephesi yenilenmiş ve geniş pencereler açılmıştır.

Esas cami: giriş bölümü ve harim kısmından meydana gelmektedir. Giriş bölümündeki sedirlerde oturulmaktadır. Bu bölümün üzerindeki mahfil ve saçağı dört ahşap sütun taşımaktadır. Bu mahfile iç mahfilden bir kapı ile girilir.

Caminin ahşap oyma olarak oya gibi süslendiğini görebilirsiniz. Ahşap süslemeler, kapı, minber, mihrap ve mahfil üzerinde yoğunlaşmıştır. Kemerli kapının kanadı ve geniş çerçevesi üzerinde, kıvrım dallı uzayıp giden yapraklı bir ağaç ve dalların ucunda laleler yer almaktadır.

Aynı kıvrım dal kompozisyonu tek bir ağaçtan oyulmuş mihrap nişinin kenarındaki bordür üzerinde de yer alır. Nişin kavsarası ve köşelikleri geometrik olarak çizgi bezemelidir. Mihrabın dış çerçevesi üzerinde, geç devirlerde yapılmış, boyalı bir bordür bulunmaktadır.

Minber de, ahşap oyma bakımından bir sanat eseridir. Doğu yüz, eşkenar dörtgenlere bölünmüş ve iç kısımları geometrik rozetlerle doldurulmuştur. Minberin ahşap parmaklıklı korkuluğu altında yine kıvrım dal motifli bir bordür bulunmaktadır.

Minberin ortasında bir kitabe bulunuyor. Mahfil köşkü ve diğer korkulukları bütünüyle çekme parmaklık ve ajur tekniğiyle işlenmiştir. İç yüzey geniş bir bordür halinde geometrik ve bitkisel bezemelerle süslenmiştir. Bu bordür mahfil hizasında mihrabın üzerinden geçerek camiyi çepeçevre dolaşır. Köşkün ön yüzü, tıpkı bir kilim gibi eşkenar dörtgenlerle doldurulmuştur.

Caminin şimdiki yerine, taşınarak geldiği bilinmektedir. Ancak, kesin yapılış tarihini ortaya koyan bir kitabe yoktur. Mahfil köşkünden aşağı sarkan lambrikenlerin sağdaki üzerinde 1242 tarihi okunmaktadır.

Belki de cami bu tarihte yani 1826 yılında, şimdiki yerine taşınmıştır. Süsleme özelliklerini, bölgedeki diğer camilerle karşılaştırırsam, camiyi biraz daha erken bir tarihe, yani 18’nci yüzyılın sonlarına tarihlemek mümkündür.

KAPTANPAŞA YEŞİLTEPE KÖYÜ KÖPRÜSÜ

Burası iki ayağı da kayaya oturtulmuş, tek gözlü, taş köprüdür. Yapılış tarihi bilinmemektedir. Muhtemelen, 18 veya 19’ncu yüzyıla tarihlenmektedir. Bu köprü ile ilgili bir efsane anlatılmaktadır.

Belki ilginizi çeker. “Köprüyü yaptıran şahsı çekemeyenler, şöyle bir söylenti yayarlar. Köprüden taş alıp dereye atan çocuksuz kadın hamile kalır. Bunu duyan çocuksuz kadınlar, köprünün korkuluğundan kopardıkları taşları dereye atarlar. Bu yüzden zamanla köprünün korkuluğundan eser kalmaz. Böyle olunca da köprünün üstünden kimse geçmez”

Gerçekten de, bugün kullanılmayan köprünün korkuluğu yoktur.

KAPTANPAŞA BUZLUPINAR KÖYÜ KÖPRÜSÜ

Doğu Karadeniz yöresinde örnekleri görülen, ahşap köprülerdendir. Her iki ayak tarafından birbirinin üzerine bindirilerek uzatılan konsollar üzerine tabliye ağaçları yerleştirilmiştir. Köprü gövdesinin yağmurdan etkilenmemesi için de üzerine, yine ahşap semer bir çatı yapılmıştır.

Tarihlendirme için, 19’ncu yüzyıl düşünülmektedir. Benzeri teknikle yapılmış bir köprü: Trabzon-Of ilçesinde, Bölümlü köprüsüdür. Benzer ahşap köprülere Yugoslavya’da da rastlanmaktadır.

KUSPA TURİZM MERKEZİ

İlçe merkezinden, yaklaşık 7 km. uzaklıktadır. Kupsa: deniz manzaralı, oldukça geniş ve düz bir alana sahiptir.

Burası turizm merkezi olarak ilan edildikten sonra, burada  sürekli yeni yatırımlar gündeme gelerek, yapılaşma çalışmaları sürdürülüyor.

MUSA DAĞI VE MELİPOS TEPELERİ

Buralar, ilçe merkezine 6 km. uzaklıktadır. Mesire yeri olarak kullanılmaktadır.

POKUT, SAL, HAZİNDAĞ YAYLALARI

İlçenin güneyinde: Fırtına ve Hala derelerinin oluşturduğu vadiler arasında, bu yaylalar bulunmaktadır. Yaylaların bulunduğu bu mevkiinin yüksekliği: 1750-2000 metrelere kadar ulaşmaktadır.

Bu yaylalar: doğa yürüyüşü yapmak isteyenler için ideal ortam sergilemektedir. Bunun yanında, yaylalarda: zengin biyolojik çeşitlilikler ve emsalsiz bir sivil mimari yapılar bulunmaktadır. Bu üç sıra yaylanın en yakını, ilke merkezine, 15 km. uzaklıkta bulunan, saklı güzellikleriyle, Pokut yaylasıdır.

Rize Pazar

Rize Pazar

İlçe, il merkezi Rize’ye 38 km. uzaklıktadır. Rize-Hopa devlet karayolu üzerinde kurulmuştur. Çayeli-Pazar arasında, iki adet tünel bulunmaktadır. Devlet karayolunun Çayeli yönünde ve Melyat mevkiinde: sık sık heyelan olmaktadır. Bu durum: ulaşımı, trafik güvenliğini tehdit etmektedir.

Rize Pazar

TARİHİ

İlçe, MÖ. 64 yılında, Roma Konsulü Pompeius tarafından “Athena” ismi ile kurulmuş. Athena kelimesi, Latincede: akıl, güzellik ve hikmet anlamında kullanılmaktadır. Neden Athena ismi? Yunanlı tarihçi ve filozof Fılavinus Arrianus (95-175): Pazar ilçesinden şu şekilde söz eder: “Gerçekten Karadeniz’de, bu isme sahip olan bir yer var.

Yunan Tanrıçası Athena’nın tapınağının bulunduğu bu yöre, tapınağın adından dolayı, Athena adını almıştır. Bir de terk edilmiş kale var. Liman, fazla gemi barındırmaz ama onları rüzgardan korur.”

Yerleşim: uzun süre, Roma’ya bağlı olarak kalmıştır. Burası: dağları geçit vermeyen bir özelliğe sahip olduğundan, zamanın istilacılarından kaçan: Grekler, Gürcüler, Mergeller ve Ermeniler için bir sığınak olmuştur.

1054 yılında, Müslümanlık bölgede kabul edilir. 1864 yılında ise, ilçe durumuna getirilmiştir. 1916 yılında Rus işgali görülür. 1918 yılında ise, Rus işgali biter.

1928 yılında, Athena adı “Pazar” olarak değiştirilir. Bu kelime: Pazar yeri anlamında kullanılmıştır.

Rize Pazar

GENEL

Pazar, bölgenin en eski yerleşim yeridir. Kültürel özellikleri itibarı ile, geleneksel Türk örf ve adetlerini taşımaktadır. İlçe dışında yaşayanların, büyük kısmının yörede, geleneksel konutu bulunmaktadır. Geleneksel konutlar: yörenin doğa ve iklim yapısına uygun olarak şekillendirilmiştir. Serender tipik bir yerleşim yeri örneğidir.

İlçenin arazisi engebelidir. Derin vadilerle yarılmıştır. Yılın her mevsiminde: düzenli yağış alır. Yazları serin geçer, kış aylarında yoğun yağışın olması, nem oranını yükseltir.

İlçenin ekonomik durumu ele alındığında, en önemli geçim kaynağının geçmişte mısır ve hayvancılık iken, günümüzde çay tarımı olduğu görülür. Kivi meyvesi üretimi de gittikçe yaygınlaşmaktadır.

Çay ile ilgili olarak: Çaykur Genel Müdürlüğüne ait 3 ve özel sektöre ait 4 çay fabrikası bulunmaktadır. İlçede, çay dışında: deri ve kereste sanayi var. Buna bağlı olarak, mobilyacılık ta gelişmiş durumda. El beceresi ve zevkin kaynaşması ile ortaya çıkan birbirinden güzel mobilyalar,  dayanıklılıkları ile tanınıyor.

Burada, dünyaca ünlü puro tütünü yetiştiriliyor. Normal  tütünden farklı olan ve yaprakları 1 metreye kadar büyüyen puro tütünü: bu ilçede yetişiyor. Bu tütün, buraya has “Pazar Purolarının yapımında da kullanılıyor. Ancak, son yıllardaki “mavi küf” hastalığı nedeniyle, puro tütünü üretimi yok olmuştur.

Rize Pazar

KADINLAR PAZARI

İlçenin doğusunda akan, Atina deresine paralel kurulan meyve-sebze pazarının girişinde bulunuyor. Kadınlar: her Pazartesi-Perşembe günlerinde: kendi elleriyle hazırladıkları: tereyağı, peynir, minci gibi hayvansal gıdaların yanında, bahçelerinde yetiştirdikleri meyve, sebze, tohum, fide gibi ürünleri satışa sunuyorlar.

Bol yağış alan bölgede, her an yağmurla karşılaşma ihtimaline karşılık, Belediye önlem olarak, onlara üstü kapalı bir yer sağlamış. Gün içinde alışverişe gelenleri güler yüzle karşılayan kadınlar, akşam tekrar köylerine dönüyorlar.

Zaten: Sessizdere, Papatya, Elmalık, Kocaköprü, Yemişli, Kesikköprü köylerinden gelen kadınlar: ellerindeki ürünleri satmanın yanında, memleketlerinden uzakta yaşayan gurbetçiler için, bu Pazar yeri, aynı zamanda bir buluşma noktası işlevi de görüyor.

Evet, Pazar ilçesinde, kadınlar, yörede eski ve yaygın bir gelenek olan “Kadınlar Pazarı” geleneğini günümüzde de sürdürüyorlar. Pazarda: tere yağından, mısır ununa, kabaktan kara yemişe, turşudan pekmeze kadar tanıdık tatları bulabilirsiniz. Satılan ürünler her ne kadar mevsime göre değişiklik gösterse  de, özellikle tereyağı ve peynir her mevsim bulunabiliyor.

Sizlerde, Pazar ilçesinde bulunduğunuz sürede, mutlaka kadınlar pazarını ziyaret edin. Hiçbir katkı maddesi kullanılmadan, tamamen doğal yollarla üretilen tatlar görebilirsiniz.

NE YENİR

Yörede: hamsi ve lahananın özel bir yeri var. Çünkü, bütün yemek çeşitleri, bunlar çevresinde yoğunlaşıyor. Burada: mutlaka hamsi ve lahana ile yapılmış yiyecek maddelerinden tadabilirsiniz. Örnek mi?

Ayran doğraması, çılbır, çırıhta, çirmulis, hamsili pilav, hamsili ekmek, hamsi kuşu, hamsi tavalisi, herse, hoşme, kabak filisi, lahana çorbası, mıhlama, pekmezli kabak, lahana sarması.

NE SATIN ALINIR

Bölgede: sepet ve sandalye örücülüğü, günümüzde de sürdürülmektedir. Sepetlerde: el sepeti ve kaşıklık (Gamal) gibi türleri bulunuyor. Meyve sepeti ince, uzun ve koni biçiminde. Gamal ise: daha çok Trabzon’da yaygın olarak kullanılmasına karşın, ilçe insanı tarafından, genellikle kola takılarak taşınıyor. Bunları görüp satın alabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

Rize Pazar Kız Kalesi

KIZ KALESİ

İlçe merkezinin batısında, küçük bir yarımada üzerindedir. Kayalık bir zemin üzerinde kurulmuş. Böylece, kara ile bağlantısı kesilmiş. Yazlık olarak düşünülmüştür.

Kalenin duvarları: 7 x 7 metre ölçülerinde. Bu duvarlarda, muhteşem bir taş işçiliği görülüyor. Giriş kapısı: batıda. Güney surları yıkık. Sağlam kalan bir duvarda: mazgal pencereleri ve yuvarlak kemerli, üst kat pencereleri var.

Kız kalesinin kesin olarak kim tarafından yapıldığı bilinmiyor. 13. ve 14. yüzyıllarda, yapıldığı sanılıyor. Rodos şövalyelerinden birinin, bir prenses için yazlık olarak buraya yaptırdığı rivayet edilmektedir.

Limanın da gözetleme kulesi olduğu düşünülüyor. Osmanlı döneminde, kale onarılarak kullanılmıştır.

CİHAR KALE

Eski ipek yolu üzerinde, Zil kalenin bir  sonraki ayağıdır. Sahilden 7 km. içeridedir. Yücehisar köyü sınırları içindedir. Hemşin deresinin doğusundadır.

Yapılış tarihi ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmese de, büyük ihtimalle, 13-14.yüzyıllar arasında, Trabzon Pontus İmparatorluğu döneminde yapıldığı düşünülmektedir.

Ana plan olarak yuvarlaktır. Surların taş işçiliği, pek muntazam değildir. Kapısı: kuzey doğudadır. İki kule ile desteklenmiştir. Ortada: yine daire planlı bir kale bulunmaktadır.

Günümüzde, yoğun orman, çalılarla kaplı kaleyi dahi iyi tanımlamak için küçük bir temizlik ve kazı yapmak gerekir. Cihar kale, belki de Pazar, Zil ve Varoş kaleler ile çağdaştır. Sahilden iç bölgeye kadar Hemşin vadisinin kontrol noktalarından birisi olarak kullanılmıştır.

YÜCEHİSAR CAMİSİ

Yücehisar isimli köyün merkezindedir. Bir medrese ile birlikte, 1799 yılında, Ayşe Hanım tarafından yaptırılmıştır. Yapı: kagirdir.

Camiye kuzey taraftaki medreseden iki kapı ile girilir. Harim doğu-batı yönünde uzanır. Giriş bölümü üzerinde mahfil kısmı bulunur. Mihrap, beş silme ile çevrilmiştir. Alınlık kısmı üzerinde mihrap ayeti yazılıdır. Niş içerisinde ise, yağlı boya ile yapılmış, yarı açık bir perde tasvir edilmiştir.

Caminin kuzeybatısındaki ana giriş kapısının kanatları üzerinde geometrik sekizgen geçmelerden oluşan bir süsleme vardır. Minber aynalığı üzerindeki barok karakterli, merkezde büyük bir daireye bağlanan S ve C kıvrımlarına yer verilmiştir.

Mahfil korkuluklarının iç yüzünde geometrik ve bitkisel süslemeli bir bordür dolaşmaktadır. Caminin ahşap süslemeleri Hemşin-Bilenköy camisi ile yakın bir benzerlik göstermektedir. Medresenin zemin katında taş ocaklar bulunmaktadır. Seki ve sıralar bozulmuştur. Üst katta bulunan iki odanın batı tarafında, inşa kitabesi bulunmaktadır.

KALECİK (SİVRİ KALE) KALESİ

İlçenin, 5 km. batısında, Kalecik deresinin denize ulaştığı yerdedir. Oldukça yüksek bir burun üzerinde kurulmuş. Ancak ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmiyor. Ama, büyük olasılıkla, 13-14.yüzyıllar arasında, Trabzon Pontus İmparatorluğu zamanında yapıldığı tahmin ediliyor.

Kale: kesme taş ve moloz taş kullanılarak yapılmış. Bu yüzden, planı tam olarak çözülememiş. Ama, ortasında yüksek bir kule var ki, bu kule gözetleme amacıyla kullanılmış.

Trabzon-Rize sahil kara yolunun yapımında, bu kalenin de bir kısmı yıkılmış.