İzmir Karaburun

İzmir Karaburun


İzmirlilerin, hafta sonu veya kısa kaçamak gezileri için, çok uygun bir mekan. Yalnız yolu kötü. Doğa mükemmel.

İzmirliler veya İzmir’de konaklayan gezginler; bir gününüzü buraya ayırarak, bu güzellikleri mutlaka görün ve yaşayın. İzmir çevresinde nereye gidelim, nereyi gezelim, nereyi görelim derseniz. Buyurun Karaburun bir alternatif.

ULAŞIM

Karaburun, İzmir şehir merkezine, 106 km. uzaklıkta. Bu mesafenin: 45 km. lik bölüm otobanda geçiyor ve rahat, ama daha sonra biraz sıkıntılı bir yolculuk söz konusu.

Karaburan’a gitmek için yol alternatifi var.

Bunlardan birincisi: İzmir’den Çeşme yoluna çıkıp, devlet karayolundan gidebilirsiniz. Bu yolda, trafik yoğun. Ama; yol boyunda yer alan; küçük tatil köyleri ve yerleşim yerlerini görerek gitmek, yolculuğu keyifli hale getiriyor.

Diğer alternatif ise: İzmir’den Üçkuyular’dan başlayarak, Çeşme otobanına girip, Karaburun çıkışından ayrılmak. Bu yol ise, hızlı gidişi sevenler için uygun. Otobana girdikten kısa süre sonra, Karaburun girişine ulaşıyorsunuz. Ama, asıl yolculuk, bundan sonra başlıyor.

Karaburun’un günümüze kadar, belki de gözlerden uzak kalmasının en büyük sebebi; ulaşımın sıkıntılı olması. Otobandan ayrıldıktan sonra, Gülbahçe’den başlayarak Karaburun’a kadar, irili ufaklı, 303 viraj olduğu söyleniyor. Öylesine ki, yol boyunca, çok dikkatli gitmeniz şart.

Ancak, her virajı döndüğünüzde, karşınıza el değmemiş, bozulmamış manzaralar çıkıyor. Bu da, zor yolculuğun keyifli yanı. Otobandan sonraki yol, yaklaşık 55 km. sürüyor.

Toplu taşıma; yaz aylarında, her yarım saatte bir, kış aylarında ise, her saat başı: İzmir-Balçova’dan, semt garajından hareket eden otobüslerle, 2.5 saatli yolculuk sonrası Karaburun’a ulaşabilirsiniz. Ayrıca, Üçkuyular semtinden de dolmuşlarla gitme imkanınız var.

Son olarak: çok güncel bir haberi vermek istiyorum. Karaburun ile İzmir arasında, deniz otobüsleri seferleri başladı. Günde dört kez sefer yapılacakmış. Üçkuyular iskelesinden hareket edecek olan deniz otobüsleri, 1.5 saat sonra Karaburun iskelesine ulaşacaklar. Ulaşım için belki de en güzel alternatif bu olsa gerek diye düşünüyorum.

NE YENİR

Evet, burada yedi kardeş dondurmacısı var. 150 yıllık deneyim ve kalitenin ürünü bu sakızlı dondurmadan mutlaka tadın. Karaburun kalamarı da tadılması gereken deniz ürünlerinden. Bir de kalamar yumurtası var.
Ayrıca: unutmayın ki, burası enginarın vatanı.

ALIŞVERİŞ

Karaburun’da alınacak şeylerin başında, bilhassa geliş yolu üstünde, yol kenarında satılan, yöresel: zeytin, reçeller ön planda ve zeytin yağını unutmamak gerek. Ama; yine de, ben genelde yol kenarından herhangi bir şey alınmasına taraftar değilim. Çünkü; gerek fiyat ve gerekse kalitede, yanıltmalar olabiliyor.

İzmir Karaburun

 

GENEL

Karaburun, İzmir’in en küçük ilçesi. İzmir körfezinin batı ucunda ve kendi adıyla anılan yarımadanın en bakir bölgesinde bulunuyor. En büyük zenginliği: bozulmamış doğası, mavi bayraklı koyların yer aldığı denizi ve bölgenin nefis bitki örtü örtüsü. Bu nedenle; Karaburun, gerçekten ülkemizde doğal özelliklerini kaybetmemiş nadir yerlerden biri.

Nedense, yolunun kötü olması, bu güzelliklerin yıpratılmasını sağlayacak kalabalıkları buradan uzak tutmuş. Bolu’daki yedi göller mevki gibi. Oranın da yolu kötü ve o yüzden, yoğun insan kalabalıkları gidememiş, gidemiyor ve doğal güzellikler bakirliklerini koruyor. Karaburun da aynen öyle.

Burada bulunduğunuz sürede; genelde yerli turistleri görmeniz mümkün. Yabancı turist hiç yok.

Karaburun yarımadasının en büyük özelliği: zeytinde hurmayı, çiçekte nergis, sebzede enginarı, kendine has özellikleriyle yalnızca burada bulma şansının olmasıdır. Yüzlerce şifalı otu, onlarca çeşit kekik ve adaçayını, doğanın eşsiz hediyesi yüzlerce kır çiçeğini Karaburun yarımadası bünyesinde barındırmaktadır. Karaburun hurması da, yalnızca burada yetişiyor.

Karaburun konumu nedeniyle, açık denize baktığından, temiz bir denize sahip. Kötü hava şartları nedeniyle; dalgalı ve çalkantılı durumlar dışında, deniz çok berraktır.

Karaburun’da kalıyorsanız: denize girmek için uzaklara gitmenize gerek yok. Limanda bile, denize girmek mümkün. O kadar temiz ki, herhangi bir lokantada yemek yedikten sonra, mayonuz ile, denize girebilmeniz mümkün. Yani; Karaburun’da her yer doğal plaj.

Tabii: bunu dışında, Karaburun içinde, mavi bayrak taşıyan iki plaj daha var. Bunlar; akvaryum (İncirliköy) plajı ve bodrum plajlarıdır. Bunların dışında denize girilebilecek diğer plajlar ise: İskele, Kuyucak, İğdealtı, Akçakilise, Dolungaz plajları.

Denize girmenin yanında; Karaburun, su altı zenginliği açısından da ilgi çeker. Bu yapısı ile, tüplü ve tüpsüz dalış yapmak mümkün. Dalmaya ilgisi olanların, yanlarında malzemelerini götürmelerini öneririm.

Bu bakir ortamda ve temiz denizde; elbette, balık çok. Balıkçılıkla ilgilenenler, burada balık tutabiliyorlar. Kıyıdan olta ile balık avlamak mümkün. Ama çok kayalık. Yanınızda, bol bol olta takımı almanız gerek. Bot veya tekne ile avlanırsanız, daha çok balık yakalama şansınız olur.

Öğleden sonra, hava kararıncaya kadar, her gün düzenli olarak imbat rüzgarı eser. Bu esinti, ilçeye sıcak havalarda da, serinlik verdiğinden, yazın kavurucu yaz aylarının rahat geçmesini sağlar. Bunun yanında, rüzgar sörfü meraklıları içinde uygun bir ortam yaratır.


Karaburun yarımadası, 200 ün üzerinde kuş türü, ada martısı ve Akdeniz foklarının yaşama ve üreme alanıdır. Nesli tükenmekte olan Akdeniz foklarının, ülkemizde Foça’dan sonra barındığı, ender yerlerden biri de Karaburun kıyılarıdır.

Ülkemizde ve dünyada nadir bulunan “civa” madeni bu bölgede yoğun olarak çıkıyor. Bu bölge için gerçekten önemli bir husus. Çünkü: hem gerekli hem de çevreye verdiği kirlilik nedeniyle, kesinlikle engellenmesi gerekiyor. Çünkü: Siyanürle altın çıkartmaktan, on kat daha tehlikeli.

İzmir Karaburun Mordoğan

MORDOĞAN

Karaburun’da sessizlikten canınız sıkılırsa, Mordoğan’ a gidebilirsiniz. Yaklaşık 20 km. uzaklıkta. İzmir’den buraya doğrudan gitmek isteyenler olabilir, İzmir-Mordoğan arası uzaklık: 80 km. Buradaki diskolarda, eğlence mümkün. Yılın moda şarkıları eşliğinde, keyifle dans edebilir, yorgunluk atabilirsiniz.

Mordoğan adını: burada gözlenebilen mükemmel gündoğumu ve akşam gurubu nedeniyle almış.

İzmir Karaburun Mordoğan

 

Mordoğan, aslında keyifli bir balıkçı kasabası. Uzunada’nın tam karşısında. Orada da, sahilden liman yanından denize girmek mümkün. Yalnız, buranın kötü yanı; dağların birçok yerinin kooperatifler tarafından doldurulmuş olması. Her yan konut. Ama yine de, liman keyifli. Balık lokantaları ve kafeler var.

Ayrıca: burada, Çatalkaya, Ayıbalığı Kayalıkları ve Plajı, Ardıç Plajı ünlü. Belde merkezinde bulunan: Kocakum plajı; bölgenin tek sığ sahili. Çocuklar ve yüzme bilmeyenler, burada denize giriyorlar. Genç ve yetişkinler ise; kayalık ve derin suları olan, diğer plajlarda denize girmeyi tercih ediyorlar. Bunun yanında: amatör balıkçılık yaygın olarak yapılabiliyor.

Yalnızca bu bölgede yetişen mor renkli çiçeklerin toplam çeşidi ise: 70 kadar.

Ayıbalığı denilen bölgeden bulunan deniz mağaraları, Akdeniz foklarının dünyadaki en önemli üreme alanlarından biri ve son derece önemli bir nokta.

İzmir Karaburun Mordoğan

 

Evet: Karaburun ve Mordoğan, bunlardan ibaret. Burası; gerçekten İzmir gibi bir büyük şehrin yakınında bulunup ta, böylesine bakir kalabilmesi ilginç, ama dedim ya, yol gerçekten zorlu. Bu zorluğa katlanırsanız, burada sizi, muhteşem bir doğa güzelliği bekliyor. Tercih sizin.

İzmir tanıtımı.

 

İzmir Foça

İzmir Foça

Yazıya başlamadan önce dikkatinizi çekmek istediğim bir husus var. Şöyle ki, belki de düşündünüz, gerçekte 2 Foça var. Eski ve Yeni Foça olmak üzere. Eski Foça; İzmir yönünden ilerlediğinizde, yarımadaya girdiğinizde ilk karşılaşacağınız yer. Bunun ilerisinde ise, veya Çanakkale yönünden İzmir yönüne gelirken, yarımadaya ilk girdiğinizde karşılaşacağınız Foça, Yeni Foça.

ULAŞIM

İzmir’den çıktıktan sonra: Karşıyaka-Çiğli-Menemen’den sonra, Buruncuk’u geçince ilk ışıklardan sola döndüğünüzde, İzmir-Çanakkale yoluna çıkıyorsunuz. Bu yolda ilerlerken, 39’ncu km.de sola sapıp, 26 km. sonra Eski Foça’ya ulaşıyorsunuz. Bu yolun 46’ncı km. den Yeni Foça’ya döndükten sonra, 14 km. lik yol izlenerek, Yeni Foça’ya ulaşılıyor.

Eski Foça ile Yeni Foça arası, 22 km. lik bir sahil yolu ile bağlanıyor. İzmir ile Eski Foça ve Yeni Foça arasında, ayrı ayrı olmak üzere, ortalama yarım saatte bir karşılıklı olarak otobüs seferleri düzenleniyor. Bunun dışında, Foça’ya ulaşımı sağlayacak toplu taşım yolları ve alternatifleri de bulunuyor.

İzmir Foça

GENEL

İzmir’in en az yağış alan ilçelerinden biri. Hemen her mevsim, poyraz ve batı rüzgarları esiyor. Temmuz ve Ağustos ayları, en sıcak aylardır. Sıcaklık: 35 dereceyi aşar. Bunlardan söz etmişken, peki burada deniz nasıl. Evet: Foça’nın denizi çok temiz, tertemiz ama buranın denizi biraz soğuk.

Yani: Antalya ve yöresinin sıcak denizine alışkın olanlar için, buranın denizinin sıcaklığı, bir hayli düşük. Yani: denize girdiğinizde, önce irkiliyorsunuz ama elbette bu tür soğuk denizlerden hoşlananlar için de, denizin suyunun bu soğukluğu bir avantaj. Peki, denizin dalgalı olup olmadığı.

Deniz koylarda dalgalı değil, ama bu konuda net bir şeyler söylemek elbette mümkün değil, ama merkezde yani liman bölgesinde dalga yok. Derinlik, genelde sığ bir deniz değil, derinleşen bir yapısı var.

Yol bitip te, Foça’ya geldiğinizde: özel aracınızı, arka sokaklardan birine bırakıp, sahile inebilirsiniz Sahildeki restoran ve kafelerde oturup, hemen deniz kıyısındaki masalarda yorgunluk çıkarabilirsiniz.

Kıyı boyunca yürüyüp, denizi, denizdeki balıkçıları izleyebilir ve kıyının ilerisinde, hemen sağ bölümde bulunan pastanelerden alacağınız dondurmaların tadına bakarak, geri döner, bu güzel yörenin, güzelliklerini tam anlamıyla yaşayabilirsiniz.

Ayrıca: Foça pazarına gidebilirsiniz. Salı günleri kuruluyor. Her türlü yeşilliğin bolca satıldığı, mefruşat, zücaciye, baharat, yufkacı, hurdacı, ayakkabıcı ve ilaveten tüm esnafın tezgah açtığı, oldukça zengin bir Pazar. Hele yaz mevsiminde, öyle kalabalık oluyor ki, iğne atsanız yere düşmez cinsinden. Mutlaka uğrayın, hoşunuza gidecektir.

Burada: yoğun olarak askeri birlik ve tesisler bulunmakta. Bu bölgede, öğrendiğime göre, üç tane askeri kamp tesisi var. Bir tesis denizcilere ve iki tesis ise Kara Kuvvetlerine ait. Tesislerin yeri güzel. Kara Kuvvetlerine ait olan ve denizcilere ait olan askeri kamp tesisine: Foça’nın hemen şehir içinden, gidiliyor.

Diğer bir tesis ise; burada değil, yeni Foça taraflarında imiş. Zaten, yeni Foça tarafındaki bu diğer askeri kamp, yerel bir kamp imiş. Yani: Manisa’daki askeri birlik personeline ait bir kamp imiş. Yalnız: eski Foça’daki askeri kamp; gerek subay ve gerekse astsubayların, sıra sıra dönemler halinde gittikleri bir kampmış. Tertemiz ve kısa sürede derinleşen ve soğuk bir deniz kıyısında, nispeten pek de ince olmasa da yine de kumluk bir kumsal.

Deniz içi ise, özellikle girişte, taşlık ve çakıllı olması nedeniyle biraz sıkıntılı. Bir tepenin yamacına kurulu kalma yerleri. Bu kalma yerlerine çıkış, biraz sorunlu. Aslında: traktör benzeri bir ulaşım aracı var ama, bu araç sürekli işlemiyor, yani bunun hareket saatlerine göre kendinizi ayarlarsanız iyi olur veya aksi halde, bacaklara kuvvet. Ve, evet, en büyük özellik: sürekli bir rüzgar.

Öyle bir rüzgar ki: bazı geceler, pencere camlarının uğultusundan tesiste kalanları uyutmayacak ölçüde sert esen bir rüzgar. Diğer sosyal tesisler gayet güzel. Arzu ettiğinizde, Foça’ya da gitmek mümkün. Yani; İlçe merkezine uzak bir kamp alanı değil.

Evet, bu tesislere gitmek durumunda olanlar: Foça merkezine girip, sorduklarında, bu tesislere gidiş yolunu rahatlıkla öğreneceklerdir. Tesisler: Foça şehir merkezine yakın. Yaklaşık: 5 dakika uzaklıkta.

TARİHİ

Şehrin ilk kuruluşu: MÖ.11’nci yüzyıla kadar uzanıyor. Kurucuları ise: Aiollar. Buradaki İon yerleşmesi ise: MÖ.9’ncü yüzyılda başlıyor. Şehrin, bu dönemdeki yani antik çağlardaki ismi: Phokaia.

Bu ismi: şehri çevreleyen adalarda yaşayan foklardan almış. İyon yerleşimlerinin en önemlilerinden biri. Bugünkü; Batı uygarlığının temelleri; MÖ.6’ncı yüzyılda, İonya da atılmış. Dönemin İonyası; felsefe, mimarlık ve heykeltıraşlıkta öncü olmuş.

Phokaia’lılar: usta denizcilermiş. 50 kürekli ve 500 yolcu alabilen gemiler yapmışlar. Mühendislik konusunda, kendilerini geliştirmişler. Denizcilikteki başarıları ile, Ege, Akdeniz ve Karadeniz’de, çok sayıda koloniler kurmuşlar.

Denizcilikteki bu ustalıkları, ticaret alanlarında da başarılı olmalarını sağlamış. Bölgede: doğal altın-gümüş karışımı, elektron sikkeyi, ilk bastıran, yine onlar olmuş.

MÖ.546 yılında, kent, Persler tarafından işgal edilmiş. Yakılıp, yıkılmış. Halkın büyük bir çoğunluğu, kenti terk etmiş. MÖ.334 yılında, bu kez, Büyük İskender, Anadolu’daki Pers varlığını sona erdirmiş ve bölgede yeniden hareket başlamış.

Günümüzde, Foça’nın bucağı konumundaki “Yeni Foça” Cenevizliler tarafından kurulmuş. Cenevizliler, buradaki şap madenini işletmişler.

Bölge, takip eden tarihi süreçte: 13’ncü yüzyılda, Türk Beylerinden Çaka Bey ve daha sonra ise Saruhan Beyliğinin yönetiminde kalmış. Fatih Sultan Mehmet, 1455 yılında, Foça’yı Osmanlı imparatorluğuna katmış.

İzmir Foça

NE YENİR

Foça, her bakımdan bir deniz ve balık kenti. Burada, mevsimine göre, her türlü balık yemeniz mümkün. Sarımsaklı yoğurt sosu dökülerek yenilen, kupa balığı bunlara bir örnek. Yoğurtlu kupa, buranın spesiyali, mutlaka deneyin. Bir de, buraya özgü, her türlü mezesi ve salatası yapılan yabanı otlar var. Bunları tadın.

İzmir Foça Akdeniz Foku
İzmir Foça Akdeniz Foku

AKDENİZ FOKU

Akdeniz foku: günümüzde, dünyanın nadir 12 memelisinden biri olarak değerlendiriliyor. Dünyada 400 ve Türkiye’de ise, yalnızca 100 fok yaşadığı sanılıyor. Akdeniz foku: sakinliği ve sessizliği seven bir canlı. Sanayileşme, yerleşim ve deniz kirliliği olmayan yerlerde yaşamayı seviyor. Foça; bu yerlere örnek olarak, Türkiye’de, Akdeniz foklarının korunması için pilot bölge seçilmiş.

Evet, Akdeniz foklarının yaşamı ve bölgedeki etkinliği hakkında, tarihi süreç içinde günümüzden çok daha eskilere gitmek mümkün. Akdeniz Foklarının; antik devirlerde, yağı ve derisi, değişik amaçlarla kullanıldığı için, ekonomik bir değere sahipti. Bunlar: mitolojide, yeri olan canlılar.

Şöyle ki: Fokların, deniz tanrısı Poseidon ve güneş tanrısı Apollon’un koruması altında olduğuna inanılıyormuş. Phokaia’da yapılan kazılarda, MÖ.500 lere tarihlenen, fok figürlü sikkelere rastlanılmış.

Eski Yunanlılar; Akdeniz Fokunu, tombul hayvan anlamına gelen “Phoka” sözcüğü ile isimlendirmişler. Günümüzde, üzerinde, bugünkü Foça’nın bulunduğu antik Phokaia kentinin adının, foklardan geldiğine inanılıyor.

Bu sevimli canlıların gelecekleri tehlikede. Çünkü: yaşam alanı olarak kabul ettikleri bölgelerdeki; aşırı kirlilik ve yerleşim nedeniyle oluşan hareketlenme ve canlılık, bunların yaşamlarını olumsuz yönde etkiliyor ve sayıları giderek azalıyor.

Tedbir almak şart. Bu tedbirlerin başında da; bizler yani insanlar içinde gerekli olan, temiz bir çevre yaratmak geliyor.

İzmir Foça

KARATAŞ EFSANESİ

Foça denilince: Karataş Efsanesi akla gelir. Hoş, belki de, buradan gelip geçenler için, yerli halk ile dostlukları olmayanlar, bu efsaneden bihaberdirler. Ancak: Foça’da yerli halk arasında bu efsane sıkça anlatılır.

Efsane şöyle

Foça’da, nerede olduğu bilinmeyen bir taş vardır ve Karataş olarak adlandırılır. Bu, herhangi bir kaldırım taşı da olabilir. Yolda, belki de yerin birkaç metre altında bulunan bir taş da olabilir. Zaten: gizemlilik ve çekicilik buradan doğmaktadır. Yani: Karataş Foça’da ama yeri belli değil. Ancak: her kim, Foça’da, nerede olduğu bilinmeyen bir Karataş’a basar ise, basireti bağlanır ve içinde bir yerlerde, Foça’ya yerleşme ve hep burada olma isteğini bulur.

Yolu nereye giderse gitsin, Karataş’a basan kişi, bir gün mutlaka Foça’ya geri dönecektir.” Bana; Bolu ve başka birkaç yerde daha rastladığım söylenceleri hatırlattı. Örneğin: Bolu’da meşhur “Kökez suyu” vardır. Bu sudan içen, Bolu’ya bağlanır ve bir daha buradan ayrılamaz derlerdi.

Neyse; Karataş var. Bunu herkes biliyor da, nerede olduğunu kimse bilmiyor. Gezip dolaşırken, bu taşa basan, mümkünü yok, bir daha Foça’dan kopamıyormuş. Çok zorlanıp bir yerlere gitse de, mutlaka dönüp dolaşıp geri geliyormuş. Bir kez yolunuz Foça’ya düşmeye görsün, Foça’ya gelip te o büyülü havasını yakalayabilen her kez, bu öyküyü duyunca, sokaklarda dolaşıp duruyormuş.

Belki de, Karataş’a basarım ve bu güzel kasabada yaşarım diye. Sizlerde gezerken, dolaşırken aman dikkat, bastığınız yere değil de, Karataş’a basıp basmamaya dikkat. Sonuçta, Karataş’ı görme şansınız yok ama sanırım bu güzellikleri görünce, Karataş’a basmış misali, buraya yerleşmek, Foça’da oturmak, ikamet etmek için, içinizde büyük fırtınalar kopacağı kesin.

GEZİLECEK YERLER

İzmir Foça Surlar ve Beş Kapılar Kalesi

 

SURLAR VE BEŞ KAPILAR KALESİ

Surlar, antik çağda, kentin doğusundaki tepeler üzerinden geçiyormuş. Athane Tapınağının bulunduğu yarımadayı kuşatıyorlarmış. Hem antik hem de onun üzerinde bulunan, bugünkü Foça, bu surların çevrelediği alanın içinde kalıyor. Şehir çevresini çeviren surların en iyi korunmuş bölümleri: yarımadanın üzerinde ve Bizans, Ceneviz, Osmanlı dönemlerinde onarım geçiren surlar.

Günümüzde, kısmen tahrip olmuş, mazgallı ve kuleli bir sur görülebiliyor. Yan yana dizili, beş kapı bulunan bölüm; şehre giriş için kullanılıyormuş. Beşkapılar yöresindeki bir yazıta göre: Kanuni Sultan Süleyman zamanında, 1538-1539 yılları arasında, burası bir onarım görmüş. Kulenin bu bölümü: 1983 yılında da restorasyon görmüş.

İzmir Foça Athena Tapınağı
İzmir Foça Athena Tapınağı

   

ATHENA TAPINAĞI

Batı Anadolu’nun 12 İon kentinden biri olan Phokaia’nın ana tanrıçası: Athena. MÖ.590-580 yıllarında yapımına başlanan, İon düzenindeki tapınak, türünün erken örneklerinin biri olması açısından önemli. Tüf taşından yapılmış sütunlar, beşik çatı sistemini taşıyor.

Athane Tapınağı kazısına: 1998-1999 yılları arasında başlanmış ve halen sürdürülmekte. Tapınak: şehrin merkezinde ve şehre hakim bir konumda. Ana girişi: doğuya bakıyor.

Doğu yüzünün önünde: tanrıça Athena’ya getirilen sunuların bırakıldığı bir sunak görüyoruz. Tapınağın çevresi: bir podyum duvarı ile çevrilmiş. Bu duvarın üzerinde: pek çok tapınak mimari parçaları bulunmuş. Ayrıca: Athena kutsal alanı, 17 ve 18’nci yüzyıllarda, yaşam mekanı olarak da kullanılmış. Bu döneme ait, birçok mimari ve seramik parçası bulunmuş.

KYBELE AÇIK HAVA TAPINAĞI

Yapı: MÖ.580 yıllarına tarihleniyor. Çeşitli büyüklükteki 5 nişte, tanrıça Kybele’nin heykelleri ve kabartmaları varmış. Kayaya oyulmuş adak havuzunda: denizci fenerlerinin konulması için yapılan küçük nişler ilgi çekiyor. Denizden gelenlerin, burada tapındıkları anlaşılıyor.

Kutsal alanın yaslandığı kayalık üzerindeki sur duvarları, duvar yapımının dört evresini göstermesi açısından ilginç. Arkaik surlar harçsız yapılmış. Roma dönemi surları yapımında kireç harcı kullanılmış. Ceneviz ve Osmanlı dönemi surlarında ise: kireç harcı, kum, tuğla parçaları ve kiremit tozundan oluşan Horasan Harcı kullanılmış.

Diğer ilginç bir husus da şu: hemen yukarıda, eski ortaokul binasının altında, Athena Tapınağı bulunmuş. Burası ise: Kybele. Her ikisi de, tanrıça. Athena: Babilli Kraliçe İzdar’a kadar uzanıyor.

Kybele ise, Anadolu’nun tanrıçası. Arkaik dönemden itibaren, ikisi de çok saygı görmüşler. Yeldeğirmenli Tepe ile İncir Adasında da, kutsal alanlar bulunmuş.

TİYATRO

MÖ.340-330 yıllarına tarihleniyor. Son dönemlerde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmış. Anadolu’nun en eski tarihli tiyatrolarından biri olması nedeniyle önem taşıyor. Kazı: iki ayrı bölümde yapılmış. Birinci bölümde: 4-5 metre yüksekliğindeki, Analemna Duvarı bulunmuş.

Duvar: iyi korunmuş olarak ortaya çıkarılmış. İkinci bölümde: 4 ayrı basamak ortaya çıkarılmış. Basamaklarda: “Fuyte Oyta “ yazısına rastlanmış.

Bu yazı: burada, şehrin her mahallesinin, ayrı bir bölümde yer aldığını göstermesi açısından ilginç.

Evet, tiyatro: MS.1 nci yüzyılda seramik çöplüğü ve 2’nci yüzyılda ise, Nekropolis yani mezarlık olarak kullanılmış. Dayanıklı bir taş türü olmayan ve yöreye özgü “Foça Taşı” olarak da isimlendirilen, “Tufa Taşı” ndan yapılmış.

ARKAİK DUVAR (HEREDOT DUVARI)

Son dönemlerde yapılan kazılarda: Foça’nın arkaik dönemde, 5 km. uzunluğunda surlara sahip olduğu ortaya çıkarılmış. Maltepe Tümülüsü çevresinde yapılan bu kazılarda bulunan sur duvarlarının yapımı ; MÖ.590-580 yılları arasına tarihleniyor. Ünlü Tarihçi Heredot, yazıtlarında, bu duvarlardan sıkça söz ettiği için, duvarlara:”Heredot Duvarları” da deniliyor.

Payanda duvarının yanındaki 4 metre genişliğindeki boşluğun, kent kapısı olduğu sanılıyor. Buradaki kazılarda çıkarılan; Pers ok ve mızrak uçları, kırık amforalar, eski mancınık gülleleri, MÖ.546 yılındaki büyük savaşın izlerini gösteriyor. Pers Komutan Harpagos, ordularıyla Phokaia’lıları kuşatmış ve kenti ele geçirmiş.

YEL DEĞİRMENLERİ

Foça’ya gelirken, indiğiniz yokuşun solunda bir dağ bulunmakta. Bu dağın ismi: Top dağı. Dağın üzerinde, tarihi yel değirmenleri bulunuyor. Bu üç yeldeğirmeninin bulunduğu tepenin üzerinde, antik çağda, Ana Tanrıça Kybele’ye adanan kutsal alanı bulunuyor.

Bu alana: tepenin güneybatısındaki kayalara oyulmuş merdivenlerle çıkmak mümkün. Bu çevrede, kayalara oyulmuş, 150 kadar adak nişi bulunuyor. Bu nişlerin bazıları ise, kabartma olarak yapılmış. İçleri düz olanlara ise, mermer kabartmalar konuluyormuş. Değirmenler, artık yıkılmaya yüz tutmuşsa da, tarihi anımsatması açısından önem taşıyor.

ŞEYTAN HAMAMI

İsmiyle hiç ilgisi olmayan, MÖ. 4’ncü yüzyılın sonlarında yapıldığı düşünülen bir mezarlık. Niçin şeytan hamamı denir, bilinmiyor. Çan tepesi eteklerinde, askeri alan içinde bulunuyor. Antik dönemde, kayalara oyularak yapılmış bir aile mezarlığı.

PERS MEZAR ANITI.(TAŞ EV-TAŞ KULE)

Foça’nın 7 km. doğusunda, kuru bir dere yatağı kenarındadır. Yapımı: MÖ.4’ncü yüzyıla tarihleniyor. Bir mezar anıtı. Lyda geleneğinde, Pers etkisinde kalınarak yapılmış. 2000 yılında başlatılan restorasyon çalışmaları sonucu 2001 yılında ziyarete açılmış.

Bu mezar anıtı: büyük bir kaya kütlesinin oyulmasıyla yapılmış. İki katlı olan anıtta, mezar odası alt katta. Kuvvetli Pers etkilerini göstermesi bakımından ilginç.

İzmir Foça Siren Kayalıkları
İzmir Foça Siren Kayalıkları

   

SİREN KAYALIKLARI (FOÇA, ORAK ADASI’NIN BATISINDA) 

Sireler ve siren kayalıkları, ilk kez, Homeros’un Odysseia destanında anlatılmaktadır. Sirenler: geniş kanatlı, kuş vücutlu ve çok güzel, kadın başlı yaratıklardır. Esrarengiz sesleri, en güzel müzik mırıltıları ve şehvetli inlemeleriyle; erkeklerin akıllarını başlarından alırlar.

Homeros’un Odysseia Destanında anlattığına göre: Truva savaşı biteli 10 yıl olmuştur. İthaka kralı Odysseus, yurduna dönememiştir. Bir adada tutukludur. Tanrılar, sonunda onun yurduna dönmesine izin verirler.

Kral, 12 gemisi ve yoldaşlarıyla birlikte yola çıkar ve 3 yıl denizlerde zorlu mücadeleler verir. Derken, Ege denizinde: Phokaia (Foça) kıyılarına gelir. Burada: Sirenlerin adasına yaklaşır.

Ancak, anlatılanlara göre, bu adanın batısındaki kayalıklarda yaşayan sirenlerin sesleri; oradan geçen gemicileri büyüler ve bu sesi duyan gemiciler ölünceye kadar, orada kalıp helak olurlarmış.

Kral, gemisiyle bu kayalıkların arasından geçmek üzere iken, büyücü Kirkenin sirenler hakkındaki bu anlattıklarını hatırlar. Sirenlerin büyülü çığlıklarına kapılmamak için, kendisini geminin direğine halatlarla sıkıca bağlatır. Ağzını süngerle kapattırır, tayfaların kulaklarını da bal mumu ile tıkatır.

Böylece: siren kayalıklarından çıkan sesi yalnızca kendisi duyacaktır. Tam sirenlerin yanından geçerken, sonsuza kadar bu körfezde kalmak için tayfalarına emir verecekken ağzı kapalı olduğu için başaramaz. Siren kayalıklarından çıkan seslere rağmen, kralın gemisi, bu büyülü dünyanın içinden süzülüp gider. Kral ve beraberindekiler, İthaka da yıllardır kendilerini bekleyenlere kavuşurlar.

Günümüzde kullanılan “siren” sesi, sanırım burada geliyor. Tabii, bu siren kayalıklarına mutlaka gidin diye söyleyeceğim. Sizde, nasıl diye düşüneceksiniz.

Buraya gezi yapan günübirlik tekneler var. Bunlardan yararlanabilirsiniz. Ama eğer derseniz ki, bütün günümü, bu teknede geçirmek istemiyorum, limandan, kiralayabileceğiniz bir balıkçı teknesi ile, siren kayalıklarına kısa bir gezinti yapmanız da mümkün. (İkincisini öneriyorum.)

İzmir Yeni Foça

YENİ FOÇA

Foça’dan Yeni Foça’ya giden, 23 km. lik sahil yolunda; gezine gezine gitmelisiniz. Beğendiğiniz koylarda durup, tertemiz sularda yüzmelisiniz. Buraya kadar gelmişken, Yeni Foça’ya küçük bir gezinti yapmak şart. Manzarayı beğendiğiniz yerde durmalı, güneş batımındaki harika renkleri ve gökyüzü ile denizin birleşip birbirlerine geçişlerini doya doya izlemelisiniz.

Eğer özel aracınız yoksa, belli saatlerde hareket eden dolmuşlar ile, bu yolculuğu yapabilirsiniz.

Biraz da Yeni Foça’dan söz etmek istiyorum. İzmir’in kuzeybatısında, küçük bir sahil kasabası. İzmir’e uzaklığı: 65 km. Yenifoça’dan, Aliağa-İzmir karayolu ile, 45 dakikada İzmir’e ulaşmanız mümkün. Kuzeybatıda, 20 km. lik asfalt yolun sonunda, Foça ilçesine ulaşılıyor. İki Foça arasında yer alan bu yolun bir tarafı denizle, diğer tarafı ise yer yer ormanlarla kaplı.

İzmir Yeni Foça

 

Yeni Foça’nın en büyük özelliklerinden biri: Jandarma Komando askerlerinin yetiştirildiği büyük bir askeri eğitim birliğinin burada bulunması.

İzmir tanıtımı.

Menemen tanıtımı.

Aliağa tanıtımı.

Ayvalık tanıtımı.

İzmir Çeşme

İzmir Çeşme

Çeşme; özellikle Türkiye’nin en büyük illerinden biri olan İzmir’in hemen çok yakınında bulunması ve İstanbul’a da yakın olması nedeniyle, son yıllarda, turizm açısından öne çıkan bir yer.

Bunun yanında elbette, gerek denizi, güneşi, kumsalı ve gerekse eğlence hayatının bir arada bulunması ve de Akdeniz kıyılarının aşırı sıcak ve nemli havasının burada bulunmaması, burayı öne çıkaran başlıca faktörlerden. Çeşme gerçekten gidilesi ve görülesi bir yer.

Buyurun, gitmeden önce, görmeden önce, neden gitmeli, neden görmelisiniz. Bu konuda, bir nebze bilgi vermeye çalışacağım.

ULAŞIM

İzmir-Çeşme arasında, sahil yolundan Urla’ya dek deniz ile iç-içe bir yolculuk yaparak ilerleyebilir ve 77 km sonra Çeşme’ye ulaşabilirsiniz. Veya, 80 km. lik modern otoyolu kullanarak da, Çeşme’ye ulaşmanız mümkündür.

Havayolu Ulaşımı: Çeşme’de, bir hava alanı yok. Ancak, uçakla gelmeyi düşünüyorsanız, İzmir Adnan Menderes Havaalanına inebilirsiniz. THY’nın servisleriyle, Üçkuyular otobüs garına gelin. Buradan, Çeşme otobüslerine binerek, rahatlıkla Çeşme’ye ulaşabilirsiniz.

Adnan Menderes Hava alanı: Çeşme’ye 91 km. uzaklıkta. Buradan, isterseniz, 45 dakikalık bir yolculuktan sonra da, Çeşme’ye ulaşım mümkün.

Çeşme’nin büyük merkezlere uzaklığı ise şöyle: İstanbul-Çeşme: 640 km. ve Ankara-Çeşme: 656 km.

ÇEŞME EFSANELERİ

Çeşme denilince, antik dönemlerden kalan efsaneler olmadan olmaz. Evet, burada da, sizlere aktarmak istediğim iki efsane var, belki ilginizi çeker.  

Erytharia Efsanesi

Tanrı Herakles’i betimleyen bir heykel, Fenike’deki “Truva” kentinden, bir sal üzerine bırakılır. Sal, denizleri aşarak, İonya kıyılarına kadar gelir. Sakız adası ile, Erytharia arasında bulunan Mesate Burnunda karaya vurur.

Sakız adalılar ve Erytharialılar; heykeli, kendi şehirlerine götürmek için her türlü çareyi denerler, ama başaramazlar. Heykeli yerinden kıpırdatmak mümkün olmaz. Ancak: Erytharialı kör bir balıkçı; şehirdeki kadınların saçlarını kesmelerini ve bu saçlardan, erkekler tarafından yapılacak bir halat ile, tanrı Herakles’in heykelinin çekilebileceğini söyler.

Başlangıçta, başta soylu kadınlar olmak üzere, kimse ona inanmaz ve saçlarını kestirmez. Ancak: sonunda: Thrak asıllı bir köle; balıkçının dediğini yapar. Thrak asıllı kadınları ikna eder ve saçlarını kestirilir. Kesilen saçlardan yapılan bir halatla , heykeli çıkarır ve şehre taşınır.

Heykel şehre girince, kör balıkçının gözleri, birden açılır ve görmeye başlar. Herakles heykeli için, kentte kutsal bir Tapınak yapılır ve Thrak kadınları dışındakilerin girmesi yasaklanır.

Çeşme Müzesinde; Erytharia’dan çıkarılan sikkeleri görebilirsiniz. Bu sikkelerin üzerinde, efsanede sözü edilen Tapınak ve tanrı Herakles’in heykelinin tasvirlerini görmek mümkün. Bu da, efsanenin doğruluğuna inanmamıza sebep oluyor.

Evet, bir diğer efsanemiz:

Cbyl Efsanesi

Cbyl, Erytharialı bir kadın kahin.

Korykos Dağında doğduğu ve kendisine tanrılar tarafından, ilham ve kehanet gücü bağışlandığı söylenir. Babası bir ölümlüdür. Annesi ise: dağlarda, kırlarda, ormanlarda, çeşmelerin, kaynakların başında ve nehirlerde yaşadıkları sanılan peri kızları (Nymphalar) ndan biridir.

Annesi Nympha; doğar doğmaz, onu kahinliğe başlatmış. Cbyl’in, ağzından dökülen sözcükler, hep dizeler halindeymiş.

Efsaneye göre: Cbyl, Çeşme’de; her biri 110 yıl süren, 9 insan ömrü yaşamış. Cbyl’i bu kadar uzun yaşatan neydi acaba? Çeşme’ye gelin, termal sularıyla, iklimiyle, rüzgarı ile tanışın. Sizlerde, bu sırrın farkına varacaksınız.

İzmir Çeşme

GENEL

Çeşme gerçekten yaşanması gereken bir güzellik. Türkiye’de en güzel yerde, en güzel tatili nerede yaparım diyenler için, en büyük seçenek. Ege kıyılarında; en güzel tatil merkezi neresidir diye sorulduğunda, tek seçenek. Gerek deniz, gerek eğlence, gerek kumsal, gerek bunların dışındaki birçok alternatifli tatil; Çeşme’de, bunları bulmanız mümkün.

İzmir Çeşme

Evet: Çeşme; şifalı sıcak suların, kalitede kumun, güneşin ve deniz suyunun berraklığın kucaklaştığı, şirin bir tatil beldesidir. İzmir’in 94 km. batısında, kendi adını taşıyan yarım adasın en ucundadır. Gemiciler tarafından, küçük liman diye adlandırılır. Zamanla çoğalan ve buz gibi suların aktığı çeşmelerinden dolayı da, yöreye “Çeşme” ismi verilmiştir.

Şehrin ortasındaki tepede bulunan ve bugün kalıntıları görülen Akropol’de yapılan kazılarda: Athena Tapınağına adak olarak sunulmuş heykelcikler bulunmuştur. Aslında, Tapınak tam olarak bulunamamıştır. Ancak, bu kalıntılar, ilerde bu bölgede yapılacak kazılarda, Tapınağın buralarda bir yerde bulunabileceğinin en büyük işaretidir. Buluntular içinde en önemlisi: Arkaik devirden kalma, bir kadın heykelidir ve İzmir Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

Çeşmenin Yunanistan’ a bağlı Sakız Adasına uzaklığı ise 8 mildir.

İzmir Çeşme

AVCILIK

Çeşme, kara avcılığından hoşlananlar için uygun bir yer. En heyecan verici av: domuz avı. Yetkili makamlardan gerekli izinler alındıktan sonra, Çeşme’de, domuz avına çıkılabiliyor. Ayrıca: keklik ve tavşan bakımından da bölge zengin. Bu hayvanların en çok görüldükleri mevsim ise: Eylül-Aralık ayları arasındaki dönem. . Tatilde, kara avcılığı yapmak istiyorsanız, yaban domuzu avı, keklik ve tavşan avı nerede yapılıyor diye düşünüyorsanız, avlanmaya, ava ve atıcılığa meraklı iseniz, buyurun Çeşme’ye gidin. Çeşme’de, avcılık yapmak mümkün.


KAMP-KARAVAN

Büyük Liman ve Paşa Limanı koylarında, kamp alanları bulunuyor. Buralarda: keyifli ve eğlenceli kamp olanakları var. Ayrıca: antik Erythrai kentinin bulunduğu, Ildırı yöresindeki doğal plajlar, kamp alanları kullanımına son derece uygun. Her yıl, yüzlerce kampçı, bu bölgeleri tercih ediyorlar. Ege kıyılarında, en güzel kamp yeri, karavan kamp yeri nerededir diye düşündüğünüzde, buyurun Çeşme’ye. Gerçekten, en güzel çadırlı kamp ve karavan kamp yerleri, alanlarını Çeşme’de bulabilirsiniz.

YATÇILIK

Çeşme’de, yatçılık son derece gelişmiş durumda. Özellikle; bazı mekanlardaki yat limanları, yatçılık için çok uygun. Eğer, yat veya tekneniz var ve E ge kıyılarında, en iyi yat güzergahı, en iyi yat konaklama tesisleri, iskelesi, marinası, limanı nerede diye düşünüyorsanız, Çeşme, bu sorunuzun tek cevabı. Ege bölgesinin, Ege denizinin en iyi yat, tekne konaklama imkanları Çeşme’de var.

İzmir Çeşme Yat Limanı

ÇEŞME YAT LİMANI

Çeşme yarımadasının güneyi, Türkiye’nin belli başlı yat güzergahlarından biri. Çeşme-Kuşadası güzergahı, yat turizmi açısından, altyapının en çok geliştiği alan. Çeşme’de, yat limanı yanında, ticari limanda bulunuyor. Bu limanın iskelesine: iki küçük tonajlı gemi yanaşabiliyor. Yat limanı ise, 150 teknenin barınabileceği büyüklükte yapılmış.

ALAÇATI İSKELESİ

Alaçatı beldesinin güneyinde, yan yana sıralanmış koylar; yatçılar için bir cennet niteliğindedir. Alaçatı iskelesinde ise, 80 tekne barınabilmektedir.

İzmir Çeşme Altınyunus Yat Limanı

ÇEŞME ALTINYUNUS YAT LİMANI

70 büyük ve 40 küçük tekne bağlanabilecek kapasitede. Yatlara, her türlü bakım hizmeti verilebiliyor. Özellikle: geceleyen ya da konaklayan yatlara: su, elektrik, telefon, bakım, onarım ve kışlama hizmeti verebilecek durumda tasarlanmış ve yapılmış.

DALIŞ VE SU ALTI DÜNYASININ GİZEMİNİN KEŞFİ

Çeşmede amatöründen profesyoneline kadar, su altı dalış merakı için eşsiz bölgeler bulunuyor. Su altı tutkunları için doyumsuz keyiflerin ve yeni keşiflerin yaşanacağı, tarifi imkansız bir belde. Su altı dünyasına dair inanılmaz görüntülere şahit olabilirsiniz.

Doğa son derece cömert davranmış. Su altı dünyasına, dalışa meraklı iseniz, dalgıç iseniz, su altına dalmayı seviyorsanız, inanın, Çeşme size bu konuda her türlü alternatifi sunacaktır. Su altı dalış, dalgıç merakınızı, burada gidermeniz mümkün. Evet, dalış yapılabilecek belli başlı mekanlar şunlar:

FENER ADASI

En fazla 15-18 metreye kadar derinleşen bu ada, akıntı dalışından hoşlananlar için ideal bir bölge. Şansınız varsa, adanın daimi ziyaretçilerinden foklarla bile karşılaşabilirsiniz. Ada etrafında, iki dalış noktası var.

Her iki dalış noktası da; fazla derin olmayan, dip yapısından dolayı, genelde ikinci dalışlar için kullanılıyor. Derinlikleri 18 metreye kadar olan dalışlarda, renkli dip yapısı, sizi büyüleyecek. Her türlü sünger ve mercanın bulunduğu ada yöresinde: karagöz, sarpa gibi küçük sürü balıkları, dalışta size eşlik edecek.

YATAK ADASI

Derinlik 40 metreye kadar ulaşıyor. Yaklaşık 8-10 metre derinlikte yer alan muhteşem mağarası ile ünlü. Genellikle, günün son dalışı için tercih ediliyor. Adanın batısında yer alan iki mağara girişi ve içindeki süngerlerin kapladığı alan ile oluşan renk cümbüşü, makro ve geniş açı fotoğraf çekenler için oldukça uygun. Geniş açı objektif ile içeriye girdikten sonra, dışarıya baktığınızda karanlığın önündeki turkuaz renkli mavilik sizi büyüleyecek.

EŞEK ADASI

Etrafında birçok dalış noktası olmasına rağmen, yarık kaya noktası, adanın en güzel yeri. Derinlik: 50-60 metreye kadar inebiliyor. Özellikle, üstü 20 metrelerden başlayıp dibi 40 metrelere kadar inen doğu duvarı, her dalgıcın görmek isteyeceği bir yer.

ILDIRI KÖRFEZİ

Sığlığın batıya bakan tarafında, güneyden kuzeye doğru, yaklaşık hemen hemen 70 metre uzunluğunda bir duvar uzanıyor. Üst kısmı, yüzeye yaklaşık 8 metre derinlikte olan bu duvarın derinliği 12 metreden, 35 metre derinliğe kadar gidiyor. 21 metre civarında, birbirine bağlı, 3 adet mağara var. Bu mağaraların bir tanesinin sığlığının ortasında, 12 metre civarında bir çıkışı bulunuyor.


ÇEŞMEDE NE YENİR

Evet, Çeşme’de ne yenir, ne içilir? Çeşme’nin en meşhur yemeği, yiyeceği nedir ve nerede yenir? Buyurun, bu sorularınızın cevapları aşağıda.
Çeşme’de aslında isim vermek istemiyorum ama, herkesin yine de bildiği bir isim: Kumrucu Hüseyin ve bir de Kumrucu Şevki var.

Evet: Kumrucu Şevki, her ne kadar en iyisi orada denilse de, sıcak olması gerekirken, sürekli soğuk gelen kumruları ve sabaha karşı, saat : 04.00’ten sonra insan selinin yaşanması, diğer kumruculara olan ilgiyi arttırmıştır. Bir tür ızgara sandviç olan kumru, Çeşme’ye geldiğinizde, mutlaka tatmanız gereken bir lezzet.

Ayrıca: yemeklerde, deniz ürünlerini denemelisiniz. Özellikle: çipura, levrek, ahtapot ve midye. Çeşmeye özel incir reçeliyle sunulan “Kuru sıkma, kaz budu, bademli süt “ de tatmalısınız. Çeşmenin lezzetli kavunları ve enginarları tüm dünyaya ihraç ediliyor. Tercih sizin.


PIRLANTA PLAJINDA, KİTESURF

Çiftlikköy’de bulunan Pırlanta Plajı’nda: rüzgar, hiç kesilmeden, kuvvetli ve sabit hızla eser. Bu ortam: Çeşme’yi, sanki “Avrupa’nın rüzgar başkenti” yapmaya aday. Sanki: antik çağın rüzgar tanrısı, buraya yaşıyor.

Evet, Çeşme’nin en batısında bulunan Pırlanta Plajı: ismini, pırlanta gibi parlayan kumdan alıyor. Deniz: 250 metre boyunca ilerlediğinizde: sığ ve pırıl pırıl kum. Dünyanın dört bir yanından sörfçüler, bu bölgeye geliyorlar.

1980’li yıllarda: bir çok karavan, plajın önünde park eder ve akşamları karavanlarda konaklayanlar, gündüzleri deniz üzerinde, sanki havada uçuşan kelebekleri çağrıştıran rengarenk yelkenlileriyle, dans ederlerdi. 2000’li yıllarda ise, yeni bir akım doğdu.

Bu kez; milenyumun yeni ekstrem sporu olan: Kitesörf başladı. Kitesörfçüler, bu sporun en iyi yapılabildiği yerlerden biri olarak kabul edilen, Pırlanta Plajını doldurmaya başladılar. Rüzgar sörfüne benzer özellikleri nedeniyle, bir çok rüzgar sörfçüsü, aynı zamanda kitesörf’e de yöneldi. Çeşme’de bir çok yabancı tur operatörü: Nisan-Kasım ayları arasında, dünyanın bir çok yerinden, kitesörf meraklılarını buraya taşıyor.

Çeşme : gerek rüzgar sörfü ve gerekse kitesört meraklıları için tam bir cennet. Rüzgar sörfü ve kitesört yapmak istiyorum, nerede yapabilirim, en uygun yer neresidir diye düşünürseniz, inanın, Çeşme size bu konuda muhteşem olanaklar sağlayacak ve büyük keyif alacaksınız.

ÇEŞME PLAJLARI

Çeşme’de: 29 km. lik kıyı bandında, birbirinden güzel birçok plaj bulunuyor. Bu plajların ortak yanları: her zaman tertemiz bir deniz, eşine az rastlanır yumuşaklıktaki kumsallar, bunalmadan istediğiniz bronzluğa ulaşabileceğiniz güneş. Dingin bir denizde serinleyip, sonra da sımsıcak kumsal da, sakince güneşlenebilirsiniz.

Veya, bir yat kiralayıp, adaları gezebilir, dalış tüpünüzü takarak, derinliklerdeki zenginlikleri keşfedebilirsiniz. Çeşme, tüm bu alternatifleri size sunabilecek güzellikte bir yer. Ege denizinin, Ege bölgesi kıyılarının en güzel denizini, en güzel plajlarını, en güzel kumsallarını burada bulabilirsiniz.

İzmir Çeşme Dalyan ve Sakızlı Koy

DALYAN VE SAKIZLI KOY

Buralar: Çeşme yarımadasının kuzey kıyılarında. Tipik balıkçı mahallesi, evleri, limanı, plajları ve insanları ile, Ege yaşantısının en doğal özelliklerinin toplandığı bir yöre. Çeşme merkezine: 4 km. uzaklıkta. Dalyan köyde, çok sayıda kaliteli otel ve pansiyon bulunuyor.

ÇİFTLİKKÖY VE PIRLANTA PLAJI

Pırlanta plajı; Çeşme’nin güney ve güneybatı bölümünde bulunuyor. Bu yörenin en önemli plajları: Pırlanta, Tursite ve Altınkum plajları. Burada da, son derece kaliteli otel ve pansiyonlar var. Ayrıca: bu bölgede, çadırlı ve karavan kamp için, uygun alanlar bulmak mümkün. Biraz önce söylediğim gibi; özellikle Pırlanta Plajı, sörf tutkunları için ideal ortam yaratması açısından, önemle tercih edilen bir yer.

ÇATAZMAK PLAJI

Buraya ulaşım: Çeşme ilçe merkezinden sağlanıyor. Burası da, diğer plajlar gibi, güzel ve görülmeye değer bir yer.

İzmir Çeşme Eşek Adası

EŞEK ADASI

Eski adı:”Goni” Günümüzdeki adı ise: “Eşek Adası.” Çeşme’den, tekne/yatlar ile, 1 saatlik uzaklıkta. Koyları tertemiz. Ayrıca: bu koylarda yaşayan, konuksever eşekleri de var. Günübirlik yat gezintilerinin vazgeçilmez programı. Doğal konumu nedeniyle: kuzey rüzgarlarına kapalı. Bu nedenle: koylarda, su altı ve su üstü her türlü sporu yapmak mümkün.

Adanın tamamı, maki bitkisi ile kaplı. Eşeklerin yaşayabilmeleri için; rüzgarla çalışan bir düzeneği olan, tatlı su kuyusu da var. Özellikle: bahar aylarında, buraya yolunuz düşerse; yaban nergisleri, katır tırnakları ve kekiklerin, sarhoş eden kokuları ile karşılaşırsınız.

Ada, tamamen turistik amaçlarla hizmet ediyor. Milli Parklar kapsamına alınmış. Bu nedenle: gece konaklamak mümkün değil. Adanın hemen yanında bulunan Kara adanın; doğal bir akvaryum görünümündeki mavi koyu, sizi büyüleyecek bir uğrak yeri. Zamanınız varsa, günübirlik turlarla, mutlaka bu güzelliği görün ve yaşayın.

ÇEŞME İÇİNDE GEZİ PLANI

Çeşme içinde; herhangi bir yerde konaklayabilirsiniz. Ama: günübirlik geldi iseniz ki, özellikle İzmirli konuklar, buraya günübirlik de gelebiliyorlar, sizler için küçük bir gezi planı şöyle önerebilirim.

Ana yoldan Çeşme’ye doğru ilerliyorsunuz. Yolun sağ ve sol yanında; barlar bulunuyor. Özellikle: hafta sonları ve tatil günlerinde, burada, hani derler ya, iğne atsanız yere düşmez.

Sonra: Çeşme merkezine gelin. Yine bir sürü bar ve eğlence mekanı var. Tam bir eğlence cenneti. Liman boyunca: irili-ufaklı: gazino, restoran ve kafeler ve nihayet, Tekke Plajına gelince de, özellikle gençlerin uğrak yerleri karşınıza çıkacak.

İzmir Çeşme Ayayorgi

 

Sonra: Ayayorgi diyoruz. Bu koyun ismi, Rum yerleşimi zamanında, burada bulunan büyük bir manastırdan gelmekte. Manastırın çevresinde ve Aya yorgi koyunun etrafında, çeşme taşından yapılmış, ufak evler bulunuyor. Değişik güzellikte bir yer. Burada da; koy kıyısında, birçok tesis bulunuyor. Ama; bu bölümün en seçkin tesisi: Paparazzi. Favori bir mekan.

1980’li yıllarda, tepelerden inerek, zeytin ağaçları ve ineklerin arasından geçerek ulaşılan Ayayorgi günümüzde, plajına bile izinsiz girilemeyen bir mekan haline gelmiş. Turizm işte böyle, belli başlı kapatılan ve insanlara yasaklanan, paranın hakim olduğu bölgeler ortaya çıkıyor. Çeşme merkezine 1 km. uzaklıktaki bu muhteşem koyda, beach kulüpler, gündüzleri plaj ve akşamları ise gece kulübü oluyorlar.

Bu arada: Çeşme’nin içinde, denize girilebilecek bir yer ararsanız; en uygun yer: Ayayorgi.

Hani, aslında birçok plaj var, ama sonuçta, bunlar merkeze yakın-uzak, biraz mesafeliler. Merkezde en uygun plaj: Ayayorgi.

Ayayorgi koyuna gitmek için, Çeşme merkeze giderken, Dalyan’a gider gibi yapıp, yolun hemen sağındaki “Ayayorgi” levhasını sakın kaçırmayın. Ayayorgi’de, gerçekten muhteşem beach kulüpler sizi karşılayacak. Hepsi, aynı koyu paylaştıkları için, deniz ortak güzellikte. Ama, sabah erken gidip, deniz kenarında güzel bir yer bulmakta fayda var. Gündüz ve gece, tekneler ve yatlar, buraya gelip demir atıyorlar. Bu güzelliği, mutlaka görün.

Evet, günümüz sonu, akşam yemeğimizi, Dalyan’daki, o sıra sıra dizilmiş ve ünü tüm ülkeye yayılmış, balık restoranlarında almalısınız. Hemen dalyan kıyısına dizilmiş bu restoranlarda; gerek günün yorgunluğunu atmak ve gerekse gerçekten muhteşem bir menü ile akşam yemeğini tamamlamak mümkün. Mutlaka gidin, görmeniz gereken bir yer.

Evet, tüm bunların dışında: Çeşme’de gezilecek yerler şöyle sıralanabilir. Burada kalacağınız süre ile bağlantılı olarak, tercihinize göre, kendinize, bir gezi planı yapabilirsiniz.

İzmir Çeşme Kalesi
İzmir Çeşme Kalesi

ÇEŞME KALESİ

Osmanlı döneminde, Sultan 2.Beyazıt tarafından, 1508 yılında yaptırılmış. Mimarı Ahmet oğlu Mehmet. Dikdörtgen biçiminde yaptırılan kalenin, 6 kulesi ve üç yanında hendekleri var. İlk yapıldığı zamanlarda, denizin hemen yanında imiş. Zaman içinde, denizin doldurulması sonucu daha içerilerde kalmış. Kale ve Liman, tarihi süreç içinde: ticaret ve savaş gemilerini, kötü hava koşullarına ve düşman saldırılarına karşı korumuş. Kalenin güney kapısı: Osmanlı mimarisinin bütün özelliklerini taşıyor.

İzmir Çeşme Kalesi

 

Kaleyi ziyaret ettiğinizde: Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın yanında, aslanı bulunan heykelini de görebilirsiniz. Bu heykelin yanında, fotoğraf çektirmeyi ihmal etmeyin. Bu heykel: Çeşme’nin bir simgesi gibi olmuş.
Kalenin içinde, günümüzde, Çeşme Arkeoloji Müzesi var. Ayrıca: burada, Uluslar arası Çeşme Müzik Yarışması ve 2-7 Temmuz tarihleri arasındaki, Çeşme Festivali düzenleniyor.

ÇEŞME ARKEOLOJİ MÜZESİ

Müze, kalenin içinde. İlk defa 1965 yılında, İstanbul Arkeoloji Müzesinden getirilen silahlarla, silah müzesi olarak hizmete açılmış. 1984 yılına kadar, böyle devam etmiş. Müzede bulunan silahlar, salondaki aşırı nemden dolayı oksitlenerek bozulmaya başladığında, İzmir Arkeoloji ve Ödemiş Müzelerine devredilmiş. Aynı teşhir salonları düzenlenerek, 1964 yılından beri devam eden kazılara ait eserler sergilenmeye başlanmış.
Evet, bu müzede: günümüzde: Eryhrai, Çeşme, Alaçatı ve Kalemburnu yöresinden çıkarılan eserler sergileniyor. Burada: 320 adet arkeolojik, 126 adet Etnografik eser, 31 adet sikke olmak üzere, 477 adet eser varmış.

İzmir Çeşme Kervansaray
İzmir Çeşme Kervansaray

KERVANSARAY

1529 yılında, Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış. Çeşmeye ayrı bir güzellik katıyor. İki katlı. Tipik bir Osmanlı dönemi kervansaraylarından. Bir benzeri de, Kuşadası’nda (Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı) bulunan yapının mimarı, Ali Pubuççu’nun oğlu Ömer’dir.

“U” biçiminde bir plana sahip olan yapının, ortasında geniş bir avlu, bu avlunun çevresinde de dükkanlar, depo ve odalar bulunuyor. Bir veya birkaç merdivenle, birinci kata çıkılıyor. Burası da, biçim bakımından zemin katına benziyor.
Tarihi süreç içinde: özellikle, yabancı tüccarların konaklaması için kullanılmış. Bunlar, kervansarayı, ya hayvanlarıyla geceyi geçirebilecekleri bir konut ya da şehirlerde mallarını koyacak ve satacak bir yer olarak kullanırlarmış.

Evet, buranın restorasyonu tamamlanmış olup, günümüzde 45 odalı bir otel olarak kullanılıyor. Ayrıca; alışveriş merkezleri var ve geceleri de, eğlence mekanları hizmet veriyor.

ÇEŞMEKÖY

Eski Cami olarak da anılmaktadır. Çeşme ilçe merkezinin: 2 km. güneyinde. Bizans egemenliği sırasında: Emir Çaka, yarımadayı ele geçirince, 1081 yıllarında, Selçuklu Sultanı 1.Kılıç Arslan, Çeşmeye gelir ve Oğuz boylarından gelen Türkleri, bu merkeze yerleştirir. Bu döneme ait; bir cami kalıntısı ve geniş mezarlık görülmektedir.

ÇEŞME DIŞI İÇİN, GEZİ PLANI

İzmir Çeşme

Çeşme dışındaki geziniz için, ilk durak olarak: Alaçatı’yı öneriyorum.

Çeşme’ye 7 km. uzaklıkta bir beldedir. Türk-Yunan karışımı Ege mimarisi özellikleriyle, parke taşlı Arnavut kaldırımlarıyla, yüzyıl öncesinden kalan yel değirmenleriyle ve sakız bahçeleriyle, sevimli antik bir kasabadır.

1874 yılında yapılmış Ayios Kostantinos Kilisesi, camiye dönüştürülmüştür ve Pazaryeri cami olarak, bugünde heybetle yükselir. Her yıl, haziran ayının son haftasında yapılan “Uluslar arası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali” ne, Dünyanın çeşitli ülkelerinden topluluklar katılır.

İzmir Çeşme Alaçatı

 

Alaçatı 

Dinlenmek ve eğlenmek için birebirdir. Denizi ve mimari özellikleriyle de, dünyanın sayılı yerlerinden biridir. Dünyanın en iyi sörf yapılabilen, 7 sahilinden birine sahiptir ve şimdiye kadar birçok sörf yarışması, burada düzenlenmiştir. Rumlardan kalma taş evleri ve üzüm bağları yanında, Türkiye’de sakız ağacının yetiştiği tek yer burasıdır.

Sakız ağaçlarının, 6000 yıldır, Çeşme’de bulunmaktadır. Bu ağaçlardan elde edilen sakız ile; lezzetli aromasıyla, sakız reçeli ve eşsiz sakız rakısı yapılır. Sakız, mutfaklarda kullanımının yanı sıra, ilaç ve boya sanayinde de kullanılır. Eski Yunan doktorları: sakızdan: kuduza, yılan sokmasına, mide rahatsızlıklarına, bağırsak ve akciğer hastalıklarına karşı, çeşitli ilaçlar yaparlarmış. 10’ncu yüzyıldan sonra, sakızın ünü, Sakız Adasını aşarak yayılmış ve dünyada meşhur olmuştur.

İzmir Çeşme Alaçatı

 

Alaçatı’da ne yapılabilir?

Elbette; önce rüzgar sörfü yapılabilir. İlginiz varsa, gerçekten denizde yapılan rüzgar sörfünün tek yeri burası. İlginiz olup ta, yapmayı istemenize rağmen bilmemeniz de önemli değil, çünkü burada, rüzgar sörfü eğitiminin verildiği bir çok yerde bulunmakta. Özellikle: denizin sığ olması, rüzgar sörfünü yeni öğrenenler için büyük bir güzellik.

Denize düştüğünüzde, yeniden sörf tahtasının üzerine çıkmak için fazla zorlanmıyorsunuz. Dediğim gibi: Alaçatı’yı gördükten sonra, sörf yapmak için başka bir yere gitmek istemeyeceksiniz. Alaçatı: Avrupa’nın sörf bölgeleri arasında, en ilginç ve çeşitlilik sunan bölgesi. Deniz suyu oldukça sığ ve berrak. Bölgede, rüzgar kuzeyden esiyor. Bu özellikleri ile, ideal bir sörf alanı.

İzmir Çeşme Alaçatı

 

Rüzgar: Haziran ayından, Eylül ayı ortalarına kadar: sürekli olarak, ortalama 4-6 şiddetinde esiyor. Nisan-Ekim ayları arasında ise; güney rüzgarı olarak esiyor ve denizde, güzel dalgalar oluşturuyor. Rüzgar; meltem olarak, soldan esse veya şiddetli esse dahi; koyda, düzenli dalgalar oluşuyor. Yani; aşırı yüksek dalgalar oluşmuyor.

Ayrıca: koydaki akıntının, rüzgar ile aynı yönde olması; sörf yapanlara doyumsuz anlar yaşatıyor. Biraz önce de söylediğim gibi, burada, rüzgarlardan meltem etkin olsa da, aslına bakarsanız, dört ayrı rüzgar, Çeşme yarımadasını okşuyor.

Şöyle ki: meltem, lodos, poyraz ve gerence rüzgarları, yıl boyunca bölgeyi ziyaret ediyorlar. Buranın bu özelliği: tarihi süreçte, başkalarının da dikkatini çekmiş. Şöyle ki, haritaları ve kaptanlığı ile tanınan, “Piri Reis’te, “Kitab-ı Bahriye’de” “Alaca at limanında deniz yufkadır” derken, koyun dalgasız olduğunu kastetmiş. Yani, onca rüzgara rağmen, koyda dalga yüksekliği, sörfçülerin tadını kaçıracak boyuta ulaşmıyor. Alaçatı’da rüzgar, yaz boyunca, kuzeyden: 15-25 knots hızla esiyor. Mayıstan Ekime kadar olan rüzgar sezonunda, burada, “72 milletten” sörf yapanlarla karşılaşmak mümkün.

İzmir Çeşme Alaçatı

 

Evet, Alaçatı’da neler yapabilirsiniz derken, sörf dışında: Rumlardan kalan orijinal evleri gezebilirsiniz. Bu evler, kışın sıcak ve yazın soğuk olma özelliklerine sahiptir. Aynı zamanda: üzüm bağları bulunduğundan ve dünyada yetişen sayılı sakız ağacına sahip olduğundan, bir doğa gezisi yapabilirsiniz. Çarşaf gibi denizinde serinleyebilir, altın renkli kumsallarında dinlenebilirsiniz.

Alaçatı’yı eşsiz kılan özelliklerinden biri de, sahilde su seviyesinin, yaklaşık 700 metreye kadar, 1 metreyi aşmaması ve bu yüzden yüzmek için güvenli olmasıdır.

Ayrıca: Ildır köyüne, kültür gezileri düzenleyip, MÖ.11’nci yüzyıldan kalma Erythrai antik kentini görebilirsiniz. İnanın, gördükleriniz karşısında hayranlığa düşeceksiniz. Ayrıca: bisiklete binebilir, sörf kulüplerinde vakit geçirebilirsiniz. Diskolara gidip dans edebilirsiniz, plajda kitap okuyup güzel vakit geçirebilirsiniz.

İkinci durak:

Ilıca-Yıldızburnu ve Şifne istikameti

Ilıca’dan, Çeşme merkezine uzaklık: 6 km. Ilıca merkezinde biraz gezinin.

İzmir Çeşme Ilıca Plajı

ILICA PLAJI

Uzunluğu: 2 km. ye yakın. Geniş ve beyaz kumlu bir plaj. Nitelikli konaklama tesisleri ve termal olanakları var. Çeşme’nin en büyük ve popüler turizm merkezlerinden biri. Denizin içinde, sıcak termal sular kaynıyor. Bu nedenle; gerek Ilıca plajı ve gerekse çevredeki diğer plajlar, birer büyük termal havuz haline gelmişler. Ayrıca, buradaki büyük konaklama tesisleri, yoğun turist kapasitesinin ihtiyaçlarını karşılayacak boyutta. Birçok küçük otel ve pansiyonlarda bile, kaplıca suyu bulunuyor.

Ayrıca: denizin içinde, 100 metre ilerlediğinizde, derinlik insan boyunu geçmiyor. Sığ sularda, özellikle termal kaynaklarla beslenen sularda, ultra viyole ışınlarının, insan sağlığına çok yararlı geldiği, bilimsel bulgularla kesinleşmiş. Bunların yanı sıra; bu plajlarda, denizin sığ olması nedeniyle, çocuklar büyük keyif alıyorlar. Plajlar: sağlık ve can güvenliği konusunda, çok elverişli.

Burada bulunan: Yıldızburnu’na geçin. Çeşme’nin bu köşesi; kendi çapında bir cennet. Burada, deniz kıyısında oturup, dinlenebilirsiniz.

Ilıca mevkiinde. Kumrucuların olduğu yere: yürüyerek 2 dakika uzaklıkta. Ancak, Ilıca plajına doğru değil, sahil kenarından, diğer tarafa doğru yürümeniz gerekiyor. Zaten karşınıza çıkacak olan kafelerin, Avrupai çizgileri, Yıldızburnu’na geldiğinizi size hissettirecek. Ufuk bir koy.

Deniz kenarına; kafeler masa yerleştirmişler. Trafiğe kapalı bir yol. Daha çok eski yalılar; kafelere çevrilmiş. Hafif Çeşme esintisi var, deniz kenarında bir yer. Ancak: her akşam, saat: 22.00 gibi, burası da aşırı kalabalık oluyor. İnsan sesleri, mekanlardan yayılan müzik, uzaktan gelen korna sesleri ve artık zor duyulabilen deniz sesi. Yıldızburnu’nun en güzel anlatımı sanırım bu kelimeler olsa gerek.

İzmir Çeşme Şifne, Büyük Liman, Paşa Limanı

ŞİFNE, BÜYÜK LİMAN, PAŞA LİMANI

Ilıca plajı merkez olmak üzere, kuzeydoğu yönünde, Şifne’ye kadar uzanan kıyı bandı; güzel plajları ve kaplıcaları ile, güzel bir merkez. Büyük Liman/Paşa Limanı: turistik tesislerin, kamp alanların ve toplu yazlık konutların bulunduğu bir yer konumunda.
Şifne: Ilıca merkezine, yaklaşık 5 km. uzaklıkta. Kaplıcaları ile ünlü bir merkez. Çok sayıda, temiz ve düzenli pansiyon var. Buraya ulaşım, Ilıca’dan sağlanıyor. Bu yöredeki kaplıcaların iyi geldiği söylenen hastalıklar şunlar: romatizma, raşitizm, kadın hastalıkları ve idrar yolları, mide, bağırsak, egzama, kan çıbanı gibi deri hastalıkları.

Evet, Şifne’den sonra: Ildırı.

İzmir Çeşme Ildırı

 

ILDIRI

Ildırı ve yöresinde: antik Eryhrai kenti bulunuyor. Doğal plajları ve kamp alanları bakımından, kampçıların ilgisini çekiyor. Çeşme merkezine: 22 km. ve Ilıca’ya ise, 15 km. uzaklıkta. Bu tarihi ve doğal zenginliklere sahip yöreye ulaşım: Şifne’den sonra, asfalt bir yol ile yapılıyor.

Buranın en büyük özelliği: antik Eryhrai kentinin bulunması.

İzmir Çeşme Erytrai (Ildırı)
İzmir Çeşme Erytrai (Ildırı)

 

ERYTRAİ (ILDIRI) ANTİK KENTİ

Ildırı Köyünün, antik dönemdeki adı: Erythrai’dir. Bu sözcüğün Yunancadaki anlamı ise: “kırmızı” Kent toprağının kırmızı renginden dolayı, sanırım bu isim verilmiş. Yani: kentin adı, kızıl kent. Çeşme merkezine: 27 km. uzaklıktadır. Güzel bir koy üzerinde kurulmuştur.

Kentte ele geçen bulgular: bu yörede, ilk Tunç Çağından, bu yana yerleşim olduğunu gösteriyor. Arkeolojik kalıntılarda: şehrin: MÖ. 3000’lerde, Erythoros isimli birinin yönetiminde olan kolonistler tarafından kurulduğu anlaşılmıştır.

İkinci kolonileşme döneminde, kent, Atina kralı Kadros soyundan gelen, Knopos yönetimindeydi. Başlangıçta, krallık ile yönetilen kent, sonraları yine kral soyundan olan ancak halkın seçtiği Basileuslar tarafından yönetilmiş. MÖ.7’nci yüzyılda, İon kentlerinin kendi aralarında kurdukları Panionion dinsel ve siyasal birliğe katılmışlar.

Kent: Pythagoras’la birlikte, kısa süreli tiranlık dönemi yaşamış. Bu dönemde, üretilerek dışarı satılan: değirmen taşları ile önem kazanmış. MÖ.4’ncü yüzyılda: Karia’daki Pers satrapı “Mausolos” ile, dostane ilişkiler kurulur. Öyle ki, Mausolos’a duydukları şükran hissinin bir ifadesi olarak, onun tunçtan yapılma, altın saçlı bir heykelini de “Agora” ya dikerler.

Kent, tarihi süreç içinde: Lidya ve Perslerin eline geçer. Pers boyunduruğuna karşı ayaklanan İon kentlerine katılır. MÖ.334 yılında, Büyük İskender tarafından bağımsızlığına kavuşturulur. İskender’in ölümünden sonra ise, Bergama Krallığının yönetimine girer.

MÖ.133 yılında, Roma imparatorluğu içinde, özgür bir kent statüsü kazanır. Bu dönemde: şarabı, keçileri, değirmen taşları ve kadın kahinleri Cibyl ve Herophile ile ün kazanır. (Cibyl’ın öyküsünü, yazının başlangıç kısmında anlatmıştım)

MÖ.1’nci yüzyılda: depremler, savaşlar ve Romalı komutanların yağmaları yüzünden, büyük yıkım görülür. MS. ki tarihi süreçte, Erytharia hakkında, pek bilgi bulunamaz. Önemini de yitirdiği için, Bizans egemenliğinde, köy hüviyetine girmiştir.

16’ncı yüzyıldan sonra; Ilderen ve Ildırı adlarıyla anılmaya başlanır.

Kaynaklardan: Erythrai Akropolünde: Athena Tapınağının bulunduğu bilinmektedir. Yapılan kazılarda: Tapınağın kendine ait mimari eleman çıkmamış olmakla birlikte, Arkaik devre ait: altın fildişi, bronz ve fayanstan mamul, birçok küçük eserle, birinci sınıf işçilik gösteren vazo parçaları, heykel ve heykelcikle ilgili adak eserleri bulunmuştur.

Akropolün batı eteğinde: köyün evleri ile düz alan arasında resmi Agoranın bulunması, kuvvetle muhtemeldir. Antik kaynaklardan öğrenildiğine göre: Agora’da, Artemis’in altın çelenkli heykelinin bulunduğu öğreniliyor. Ancak, şu anda, bunun yeri belli değil. Erythrai den çıkarılan taşınabilir eserlerin tümü, İzmir Arkeoloji Müzesinde sergileniyor.

İzmir Çeşme Erytrai (Ildırı)

 

Ildırı’da, gözle görülen kalıntıların başında: şehir surları gelir. Bunun yanında: Akropolis, kuzeyinde tiyatro ve yapılan kazılarda ortaya çıkarılan: Helenistik ve Roma dönemlerinden kalma villa yapıları, Bizans döneminde inşa edilmiş kilise, Cennettepe olarak adlandırılan yerde, roma villası ve mozaikleri, Geç Roma-Bizans döneminde inşa edilmiş hamam yapısı görülebilir.

Ildırı antik şehrinde yapılan kazı ve araştırmalar sonucunda ortaya çıkarılan askeri ve sivil yapıları, ziyaretçiler ücretsiz olarak gezebilmektedirler.

Sonra: Altınyunus ve Boyalık Koyu. Burayı: Şifne’den önce de yapabilirsiniz.
Ilıca’dan sonra, 2 km. uzaklıkta, Altınyunus ve daha sonra da Boyalık koyu var.

Evet: Altınyunus’a sapın. Burada : Çeşme’nin yapıldığı yıllarda, en büyük ve modern konaklama tesisi olan: Altınyunus Tatil Köyü ve Marinasını göreceksiniz. Kıyıda ise: yazlık konutlar, daha doğrusu villalar mı demek daha doğru olur bilmiyorum
Boyalık koyunda: koy boyunca sıralanmış tatil köyü ve dinlenme tesisleri bulunuyor.

İzmir Çeşme Boyalık Koyu

 

BOYALIK KOYU

Uzunluğu, yaklaşık 5 km. Çok güzel plajlara sahip bir koy. Ilıca plajının karakteristik özellikleri, burada da var. Çeşme’nin en hızlı gelişen turizm alanlarından biri. Koyun orta kısmında; Kalem burnunun kara ile birleştiği yerde, yapıldığı yıllarda, Türkiye’nin en büyük ve modern konaklama tesislerinden biri olan: Altınyunus Tatil Köyü ve Marinası bulunuyor.
Bu koyun, en sakin denizinin bulunduğu yer ise, Ayayorgi Plajı. Burası: kuzey rüzgarlarına kapalı. Kıyısındaki restoranları ve birbirinden keyifli tesisleriyle, gerçekten sakin ve dinlendirici bir köşe.

İzmir Çeşme Boyalık Koyu

Evet; işte Çeşme. Nemli olmayan, terletmeyen bir hava, güzel ve sığ, hemen derinleşmeyen bir deniz, güneş, güzel kumsallar, berrak su, termal su, güzel eğlence mekanları ve eğlence ortamları, su altı dünyasının keşfi, rüzgar sörfünün dünyada en iyi yapılabildiği şartlar ve ortam arıyorsanız; İzmir gibi büyük bir metropol şehrimizin hemen yakınında, İstanbul’a yakın bu güzellikleri gidip yaşayabilirsiniz. Çeşme: gerçekten, Türkiye’nin en güzel tatil beldelerinden biri.

İzmir tanıtımı.

Seferihisar tanıtımı.

Gümüldür tanıtımı.

Urla tanıtımı.