Zonguldak Karadeniz Ereğli

Zonguldak Karadeniz Ereğli

Muhteşem güzel bir yer, belki de söylendiği gibi, “Küçük İstanbul” da deniliyor. Başka bir ifadeyle “Çelik ve Çilek” diyarıdır. Bu çelik diyarında muhteşem bir hava kirliliği olduğu söyleniyor. Yani, güzel sahil kıyısında yaşayan insanlar, hava kirliliğinden şikayetçiler.

Bu arada: ülkemizde, üç “Ereğli” bulunduğunu da belirtmekte yarar var. Umarım, aradığınızda, Karadeniz Ereğli karşınıza çıktığında, Konya veya Marmara Ereğli bölgelerini düşünmemiş olursunuz.

Zonguldak Karadeniz Ereğli

ULAŞIM

Akçakoca-Zonguldak il merkezi arasında olup, Akçakoca’ya 32 km. ve İl merkezi olan Zonguldak’a: 50 km. uzaklıktadır. Akçakoca-Ereğli arasındaki yol gayet güzel, rahat bir yolculuk yapılıyor.

Ulaşım iki yoldan geliş ve gidiş ayrı olarak yapılıyor. Özellikle gidiş yolu üzerinde birçok tünel bulunuyor, bu tünellere girerken hız limitlerini aşmayın, çünkü tünel girişlerinde radar kamerası bulunuyor.

Ereğli’nin hemen girişince “Gülüç Belediyesi” vardır. Burası deniz kıyısında değil, içeride kalıyor, yani kıyıdan uzaktır. Ancak, buraya girerken ilk dikkati çeken “K.ATATÜRK İMZASI” dır. Bunu buraya koyan yetkililere teşekkürler.

Yine, şehre girişte hemen solda büyük bir otel vardır. Ereğli’nin girişi sahilden uzak, normal bir şehir gibi, girişten bir süre sonra, sahil bölümüne ulaşılıyor.

Aslında zaten şehir, sahile doğru değil, karaya doğru Zonguldak yönünde ilerlemiş, sahil küçük bir şerit olarak kalmıştır. Hatta, Ereğli Otobüs Terminali bile, şehir merkezine bayağı uzaktır.

Bunun dışında, Karadeniz Ereğli’nin , diğer belli başlı merkezlere olan uzaklığı: Ankara: 300 km. İzmir: 667 km. İstanbul: 280 kilometredir.

Zonguldak Karadeniz Ereğli

TARİH

Antik dönemde, ilçe: Megaralı ve Boiotialı kolonilerce kurulmuştur. Kurulan bu yerleşim yeri, takip eden dönemde, Herakleia Pontica olarak isimlendirilmiştir. Yani, ismini, Yunan mitolojisinin ünlü kahramanı Herkül (Herakles) den almıştır.

Takip eden tarihi süreçte: bölgede egemenlik kuran medeniyetler şunlar: Frig, Kimmer, Asur, Med, Mekadon, Roma, Bizans, Ceneviz, Selçuklu ve 1320 tarihinde Osmanlılar.

Zonguldak Karadeniz Ereğli

GENEL

Doğal bir liman konumundadır. Kale tepesi, 150 metre yükseklik ile, ilçenin en yüksek noktasıdır. Hemen altından başlayan ve kıyıya doğru genişleyen alandaki tepe eteklerinde, ilçe merkezi kurulmuştur.

Ülkemizin ikinci büyük “Demir-Çelik Fabrikası” 1960 yılında, burada kurulmuş ve bölgenin ticari hayatında önemli bir gelişme göstermesine neden olmuştur. Zaten ilçeye girişte, sol da deniz kıyısında hemen Demir Çelik Fabrikası tesisleri ve gemi yapım atölyelerini göreceksiniz.

İlçenin en eski mahalleleri, Orhanlar ve Süleymanlar Mahalleleridir. Bu mahalleler, Osmanlı döneminde kurulmuş ve isimlendirilmiştir. Ancak, Kale tepe eteklerindeki bu mahalleler, Ereğli Demir-Çelik Fabrikalarının kurulmasıyla, dış göç almış ve nüfus patlaması yaşanmıştır.

Yalnızca, Erdemir Fabrikalarında, 10 000 civarında işçi çalışmaktadır.

Tüm bunların yanında: Karadeniz Ereğli bölgesinde: Türkiye’nin en büyük yükleme ve boşaltma imkanları bulunan büyük bir liman ve balıkçı barınakları ve uluslar arası nitelikteki tersaneler bulunmaktadır. Bu tersanelerde, balıkçı  tekneleri üretiliyor.

Zonguldak Karadeniz Ereğli Fetih Çınarları

FETİH ÇINARLARI

Karadeniz Ereğli ilçesinde, 8 tane çınar ağacı var. Bunlar: Fatih Sultan Mehmet’in fermanıyla, İstanbul’un fethinin ardından dikilmiştir. Günümüzde, bunlar, Anıtlar Yüksek Kurulu kararıyla, koruma altına alınmıştır.

Yaşlarının, muhtemelen 550 civarında olduğu düşünülüyor. Ancak, koruma altındaki çınarlar, çeşitli nedenlerle hastalanıyor.

1960’lı yıllardan önce, Karadeniz Ereğli yöresinde: yöneticiler, sanatçılar ve halk, Çınaraltı dedikleri çınarların altında sık sık toplanırlarmış. Ancak, daha sonra biten bu sosyal etkileşim, 1994 yılından sonra yapılan çevre düzenlemeleriyle, yeniden sağlanmaya çalışılmıştır.

Günümüzde, Karadeniz Ereğli halkı ve ziyaretçiler, bu çınarların bulunduğu bölgelerdeki sosyal ve dinlenme alanlarından yararlanmaktadırlar.

Sizler de, Ereğli’de bulunduğunuzda, bu çınarları gördüğünüzde, ifade ettikleri anlamı ve özellikle yaşlarını düşünerek, bu ağaçların önemini hissedebilirsiniz.

UZUN MEHMET

Bahriye Nezareti: askerlere, kömür parçalarını gösterir ve gittikleri memleketlerinde, bu siyah taşları aramalarını söyler.

1829 yılında, Ereğli’nin Kestaneci Mahallesinde yaşayan Uzun Mehmet; Ereğli’nin Köseağzı bölgesinde, bunları bulur ve böylece, Türkiye sanayinin ve bugün Zonguldak halkının başlıca geçim kaynağını oluşturan Taşkömürü ortaya çıkar. Uzun Mehmet; 5000 kuruş para ödülü ve 600 kuruş maaşla ödüllendirilir.

İlk fiili kömür üretimi: 1848 yılında, Hazine-i Hassa tarafından, havzanın Galata sarraflarına kiralanmasıyla gerçekleşir. Bu idare altında, yaklaşık 40-50 in ton kömür üretimi gerçekleştirilir. 1854 yılında, Kırım savaşı başlayınca, kömür üretimi yetkisi İngilizlere geçer.

1864 yılında ise, bir maden nazırlığı kurulur. Bu dönemde: havzada büyük gelişmeler olur, tren hatları döşenir. Üretimde büyük artışlar olur ve 1907 yılında, yıllık 735 bin tonluk üretim sağlanır. I. Dünya savaşı sırasında üretim durur. Savaş sonunda ise, bu kez, üretim Fransızların kontrolünde yapılmaya başlanır.

Ancak, maden kömürünü ilk bulan olan Uzun Mehmet, aynı zamanda, bu siyah taşın ilk şehidi de olur. Her yıl, 8 Kasım tarihinde, Kestaneci Mahallesinde, Uzun Mehmet’i anma töreni düzenleniyor.

Zonguldak Karadeniz Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları

 

EREĞLİ DEMİR VE ÇELİK FABRİKALARI (ERDEMİR)

28 Şubat 1960 tarihinde, yassı demir-çelik ihtiyacını karşılamak üzere kurulmuştur. Tesis, 1965 yılında fiilen işletmeye alınmıştır. Sürekli gelişen Erdemir, 1990 yılından sonra kapasitesini arttırmıştır. 2002 yılında ise, Özelleştirme faaliyetlerine başlanmıştır.

Ancak: Çelbor tarafından üretilen: dikişsiz borular, buhar kazanları, petrokimya tesisleri, silah sanayi, hidrolik sistemler gibi endüstriyel alanlarda kullanılmakta olup, stratejik öneme sahiptir. Bu yüzden: özelleştirme faaliyetlerinde, yerli firmalar değerlendirilmiş ve OYAK tarafından özelleştirilmiştir.

Evet, Türk Sanayinin gururu olan Erdemir, 9 şirketi ve 15 bin çalışanı ile, yörede bir güç haline gelmiştir.

Zonguldak Karadeniz Ereğli Karadeniz Bölge Komutanlığı

KARADENİZ BÖLGE KOMUTANLIĞI

Karadeniz Ereğli ilçesinde, Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı, Karadeniz Bölge Komutanlığı bulunmaktadır.

Özellikle: ERDEMİR’den, Karadeniz Bölge Komutanlığı tesislerine kadar uzanan sahil yolunda, muhteşem güzel çiçekler arasında, mutlaka bir gezinti, yürüyüş yapabilirsiniz.

Asker veya asker emeklisi kişiler, çeşitli kayıt formalitelerinden sonra, buraya girebiliyorlar. İçeride bir sosyal tesis var, küçük bir motel (2 katlı ve az sayıda odası bulunan) ve deniz kıyısında, pek fazla yemek çeşitliliği olmasa da bir restoran var.

Peki plaj yani denize girmek mümkün mü? derseniz. Duyduğuma göre, Askeri bölgenin plaj bölümünde bakım ve yenileme çalışmaları varmış ve 2018 yılı boyunca plaj hizmete açılmayacakmış.

ELPEK BEZİ

Elpek bezi: keten liflerinden üretilmektedir. Antik çağlarda: burada üretilen yelken bezi ve dokumalar, günümüzde Elpek bezi olarak üretime devam etmektedir. K.Ereğli; Karadeniz kıyısında ve çevresi dağlarla çevrili olduğundan, yıllık nem oranı çok yüksektir.

Bu yüzden, burada yaşayan insanlar vücutlarının nemden etkilenmemesi için, ketenden üretilen elpek bezine aşırı ilgi gösterirler ve yüzyıllardır, bunu giyim malzemesi olarak kullanmışlardır. İlçe merkezine bağlı, Kandilli Beldesinde, elpek bezi dokuma tezgahları var.

Siz: burayı ziyaret ettiğinizde, sahil bandı üzerinde bulunan “Elpek Evi” denilen yerde sergilenen, elpek bezinden yapılmış dokuma örneklerinden satın alabilirsiniz.

Zonguldak Karadeniz Ereğli Osmanlı Çileği

OSMANLI ÇİLEĞİ

Çileğin ekimine, ilk olarak, 1920’li yıllarda, K.Ereğli’de başlanmıştır. İstanbul bölgesinden getirilen çilek, bölgede bulunan yerli çilekle etkileşim sürecine girmiş ve ortaya: Osmanlı çileği denilen, nazik ve aromalı bir çilek türü çıkmıştır.

1960’lı yıllarda, Osmanlı çileğinin üretimi, burada iyice yoğunlaşır ve ünü, ülke geneline yayılır.

Özellikle, Osmanlı çileğinden yapılan likör, Avrupa’da aşırı ilgi çeker. 1960’lı yıllardan sonra, çilek üretiminde gerileme başlar.

1994 yılında, Belediye tarafından, çilek üretimi desteklenir ve günümüzde, çilek üretimi, bölgede yine yoğun olarak sürdürülmeye başlanır. Osmanlı çileği: Haziran ayı başında ilk meyvelerini vermeye başlar ve Haziran ayı sonunda ise, tamamen biter.

Hassas yapısı nedeniyle sabah saatlerinde toplanır ve 1-2 saat içinde hemen satışa çıkarılır. Toplanan çileğin, açık havadaki dayanma ömrü, yaklaşık 15-20 saattir.

Bu yüzden hemen tüketilmesi uygun olur. Sizler  de, bu  tarihlerde K. Ereğli’de bulunursanız, bu çileğin mutlaka tatmalısınız. Olur da çilek sezonu dışında buraya giderseniz, hemen deniz kıyısında, sahilde bu çileğin reçellerinin satıldığı bir yer bulunuyor.

Uzun bir geçmişi olduğu mekandaki resimlerden anlaşılan bu yerde: çilek, siyah erik ve vişne reçelleri ve ayrıca kabak tatlısı satılıyor, fiyatları uyarsa satın alabilirsiniz, ben almadım, yüksekti.

NE YENİR

Burada: Ereğli pidesi, Ereğli keşi veya pide makarnası yemelisiniz. Ayrıca, ülkemizde sadece burada yetişen bir meyve var: Osmanlı çileği.

Ama, bu pembe renkli, orta boy, oval görünümlü, nefis kokulu çilek: Haziran ayının ilk yarısında çıkıyor ve daha sonra bulmak mümkün olmuyor. Ama reçeli satılıyor. Ama, Karadeniz Ereğli pidesini mutlaka tatmalısınız.

Yörenin en meşhur lezzetidir. Özellikle: fantastik pideler var. Şöyle ki, alışkın olduğunuz pidelerin yanında, örneğin, yumurtalı pide yemelisiniz. Yumurtalı-kıymalı pideler: kapalı kıymalı pide, fırından çıkarılıyor, üzerine tereyağı sürülüyor ve içine çiğ yumurta dökülüyor.

Ancak, tekrar fırına verilmeden, servis yapılıyor. Öte yandan, burası deniz kıyısı bir yer, elbette balık yiyebilirsiniz. Ancak elbette balık av sezonu dışında yani yaz aylarında buraya giderseniz, taze balık, uygun fiyatlı balık yemeniz mümkün değildir. Kıyıdaki yürüyüş yolunda güzel ve uygun fiyatlı restoranlar var.

NE SATIN ALINIR

Keten ve pamuk ipliğiyle dokunan ve Elpek adıyla anılan yerel dokuma ürünleri çok meşhur. Bu dokuma ürünüyle üretilen ürünlerden satın alabilirsiniz. Ben satın almadım, daha doğrusu bunu satan bir yere rastlamadım.

Zonguldak Karadeniz Ereğli
Zonguldak Karadeniz Ereğli
Zonguldak Karadeniz Ereğli

 

GEZİLECEK YERLERİ

Ereğli, çok büyük bir yer, turistik amaçla buraya gelenler, şehrin sadece deniz kıyısındaki bölümünde, yani küçük bir bölümünde geziniyorlar.

Esas şehir, deniz kıyısından daha içerilerde, Zonguldak yolu üzerinde yerleşmiş, ama tabii bu bölümde birçok ev, alışveriş yeri ve muhteşem bir yoğunluk ve kalabalık var, şehrin deniz kıyısındaki bölümü ise çok nezih ve gezilecek yerler deniz kıyısındaki bölümde.

Zaten turla buraya gelenler de deniz kıyısındaki bölümde gezdiriliyor. Siz özel aracınız ile buraya gelirseniz, deniz kıyısındaki yolun her iki yanına aracınızı park edebilirsiniz, park yeri bulamazsanız, yol boyunca ilerlemek gerekebilir.

Ana cadde: çınarlar ve geminin bulunduğu yerden başlıyor, buradan doğuya doğru yürüyerek ilerleyebilirsiniz.

Zonguldak Karadeniz Ereğli
Zonguldak Karadeniz Ereğli
Zonguldak Karadeniz Ereğli

Hemen sol da yani deniz kıyısında oturma yerleri, banklar, çay bahçeleri ve parklar bulunuyor, arada cadde ve onun sağında ise, yine alışveriş mekanları ve bazı resmi ve özel binalar bulunuyor.

Müze ziyaret etmek isterseniz, yol üzerinde yürürken sağ yanda tabelasını göreceksiniz, uzak değil, bence mutlaka gidin, güzel bir müze, ama Cehennem ağzı mağaralarını görmek isterseniz, bu caddenin sonuna kadar yürümeniz gerekiyor, bu arada şehrin önemli çınarları da, hemen ilk yürüyüş noktanızda görülüyor.

Gündüz yanında, gece de şehir oldukça güzel ışıklandırılıyor, sahil boyunda gezmenizi öneririm.

Gezmenin yanında, eğer Ereğli’de denize girmek isterseniz, yörenin en güzel plajları: Ereğli-Alaplı arasındaki yol boyundadır.

Zonguldak Karadeniz Ereğli Müzesi

KARADENİZ EREĞLİ MÜZESİ

Bozhane Yalı caddesi üzerindedir. Merkeze yakındır, yürüme mesafesindedir. Burada, yaklaşık 3000’i aşkın arkeolojik eser sergilenmektedir. Halil Paşa Konağı olarak bilinen yerdedir. Yapı: 3 katlı ve kagirdir.

1870 yıllarında, 2.Abdülhamit döneminde, Halil Paşa tarafından yaptırılmıştır. Burada, bu yapı yapılmadan önce, eski bir kilise olduğu söyleniyor.

Konağın cephe süslemelerinde: Roma döneminden kalma, antik yapılardan toplanan malzemeler kullanılmıştır. Konak: 1998 yılından sonra: müze olarak hizmete açılmıştır.

Müzede, sergilenen eserler şöyle:

Birinci katta: amforalar ve birçok sikkeden oluşan koleksiyonlar sergileniyor.

İkinci katta: Bölgede daha önce kullanılan çeşitli kadın-erkek giysi örnekleri (ama bu giysiler, yöreye özgü bir dokuma türü olan “elpek” kumaşından yapılmıştır), mendil, bohça, silahlar, mühürler, tespih, saat, mutfak eşyaları gibi objeler.

Üçüncü katta: Osmanlı döneminde kullanılan ev tarzında döşenmiştir. Oturma odası, misafir odası, günlük oda ve yatak odası örnekleri var.

Bahçede: yine antik dönemlere ait sütun başlıkları, gövde ve kaideleri, lahitler ve özellikle görmenizi önereceğim, pandomim sanatçısı  Krispos’a ait anıt mezar bulunuyor.

Bu şahıs, Mısırlıdır ve yörede gösteriler yapmıştır. Anıt mezar, kaidesiyle birlikte 2.10 metre yüksekliktedir. Önünde, 19 satırdan oluşan ve kazılarak yazılmış, bir şiir bulunmaktadır.

GAZİ ALEMDAR GEMİSİ MÜZESİ

Yürüyüş yolunun hemen başında, şehirde ilk karşınıza çıkacak ilginç gemi, hemen göreceksiniz. 1’nci Dünya Savaşından sonra, Mondros Mütarekesini takiben; işgal altındaki İstanbul’da, bir kısım vatansever bir gemi kaçırırlar ve Ereğli’ye getirirler.

Bunun üzerine, Fransızlar da, Ereğli’ye gelirler ve yöreyi işgal etme girişiminde bulunurlar. Ancak, Ereğli halkı buna izin vermez, denizde yapılan mücadeleler sonucu, 18 Haziran 1921 tarihinde, bir kısım Fransız askeri ve komutanı esir alınır.

Bunun üzerine, Fransızlar, Türklerle anlaşma yapmak zorunda kalırlar.

Zonguldak Karadeniz Ereğli Herakles-Herkül Anıtı
Zonguldak Karadeniz Ereğli Herakles-Herkül Anıtı

 

HERAKLES (HERKÜL) SARAYI

Ankara mahallesindedir. Yani: yukarıda sözünü ettiğim ana merkez, sahile paralel yürüyüş yolu üzerindedir. Yapının, günümüze, sadece iki cephesindeki duvar kalıntıları ulaşmıştır.

Bu kalıntılar: iri kesme taş bloklardan yapılmıştır ve yapımındaki özenli işçilik, göze çarpmaktadır. Bunun dışında, şehir merkezinde bir de Herakles anıtı vardır.

Yunan mitolojisinin en çarpıcı öykülerinden olan Herkül (Herakles) Cehennem kapısını bekleyen, üç başlı canavar köpek Kerberos’u yakalaması öyküsüdür. Heracles, ölüler ülkesine indiği zaman, karşısına çıkan Kerberos, ölüler ülkesinin bekçisidir. Yaşayanların içeri girmesini engeller, ölü ruhların da çıkmasına izin vermez.

Herkül: Kerberos’u yeryüzüne çıkardığında salyasının toprağa düştüğü yerlerde zehirli bir bitki olan Akonit (haşhaş) yetişmeye başlar.

Bu arada: Olimpos tanrıları Athena ve Hermelas, Hades’ten çaldıkları görünmezlik maskını, Herakles’e vererek ölüler ülkesine görünmeden girmesini sağlamışlardır.

Acheron vadisinde yapılan kaçak kazılarda, insan yüzüne oturan mermer bir mask bulunduğu anlatılır. Bu maskın, 1980’li yıllara kadar Ereğli’de yaşlı bir kişinin evinde bulunduğu söyleniyor.

Yine, efsaneye göre: Argonautlar seferine katılan yarı tanrı Heracles, Acheron’a geldiğinde, Thesus’u kurturmak için ölüler ülkesine girer ve arkadaşını kurtararak Kerberosu da yeryüzüne çıkarır.

Evet, Herkül ile ilgili bu uzun hikaye, anıtı gördüğünüz zaman bilgi sahibi olmanız içindir.

Zonguldak Karadeniz Ereğli Deniz Şehitleri Anıtı

EREĞLİ DENİZ ŞEHİTLERİ ANITI

7 Kasım 1914 tarihinde Sarıkamış’ta şehit olan deniz şehitleri anısına dikilmiştir. Sarıkamış’ta şehit olan 90 bin askere kışlık giyecek, erzak ve mühimmat götürürken, 7 Kasım 1914 tarihinde Ereğli açıklarında Rus donanması tarafından batırılan “Bezm-i Alem”, “Bah-i Ahmet” ve “Mithat Paşa” gemilerinde şehit olanlar için yapılmıştır.

Anıtın üzerinde: 3 gemide 221 mürettebat ve Kafkas cephesinde şehit olan Ereğlili 65 askerin isimleri yazılıdır. Anıt: 7 Kasım 2007 tarihinde açılmıştır.

Zonguldak Karadeniz Ereğli Kalesi

KARADENİZ EREĞLİ KALESİ

Kaletepe Mahallesinde bulunan bir tepe üzerindedir. Deniz seviyesinden: 150  metre yüksekliktedir. Üzerinde büyük bir bayrak görülüyor.

Tepe üzerinde yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda: burada, antik dönemlerde kurulan “Herakleia Pontike” şehrine ait çeşitli kalıntılar bulunmuştur. Yani, bir şehir akropolü var.

Tepe üzerinde bulunan kale ise: muhtemelen 13.yüzyılda, Bizans döneminde yapılmıştır. Yapımında: tuğla, harç dolgu, moloz taş ve gri tüf taşı kullanılmıştır. Düzensiz bir plandadır. İç avlu: duvarlarla çevrilidir. Bu duvarlar: kulelerle takviye edilmiştir.

Avlunun solunda, bir kule kalıntısı görebilirsiniz. Sağ tarafta ise, başka bir kule kalıntısı var. Dış avluda ise: mühimmat depoları görebilirsiniz. Her iki avludan yani iç avludan dış avluya geçiş, kemerli bir kapıdan yapılıyor. İç avluda, derinliği 5 metre civarında olan, büyük bir su sarnıcı görülüyor.

Kalenin üst katında: birkaç oda kalıntısı var. Yapıldıkları dönemde, üstlerinin tonozla örtülü olduğu sanılıyor. Bu odalara, avlu yönünden merdivenle çıkılıyor.

Evet, gerek kale ve gerekse çevre duvarları, oldukça harap vaziyette günümüze ulaşmıştır. Kale kapısındaki ve iç avludaki derin çatlakların, önceki dönemlerde olan depremlerde oluştuğu sanılıyor.

SUR DUVARLARI

Bizans döneminden kalmadır. Şehrin ilk olarak 1550 yılları civarında kurulduğu düşünülürse, surların da bu dönemden kaldığı ortaya çıkıyor.

Bunların yapımında: gri, sert ve renkli kireçtaşından, iri ve kalın blok taşlar kullanılmıştır. Ancak, bunların birbirine bağlantısındaki mükemmellik, dikkat çekiyor. Çünkü, bunlar yan yana ve harçsız olarak yerleştirilmiştir.

Kıyı kesimindeki sur duvarlarında ise, Roma döneminde yapılmış olması nedeniyle, daha çok büyük boyutlu, yani 1 x 1 metre boyutlarındaki kare taşları kullanılmıştır.

Bizanslılar tarafından yapılan bu sur duvarları, takip eden dönemde, Cenevizliler tarafından onarılarak kullanılmıştır. Günümüze kadar ayakta kalan Roma surlarına ait bir kule var. Bu kule, 10 metre genişliğinde. Kulenin 8 metrelik bir kısmı, günümüze kadar ayakta kalmıştır.

SU TESİSİ VE SU KEMERLERİ

Antik çağda, yerleşim yerinin su ihtiyacını karşılamak için, Kandilli yakınlarından (Ballı köyü) başlayarak, 16 km. boyunca devam eden su kemerleri üzerinden akan su: kent surları yakınındaki bir havuzda toplanır.

Bu havuzdan çıkan birkaç kanallar, su kent alanı merkezine aktarılır. Kentin su ihtiyacı, bu sistem dışında, çeşitli kuyulardan da karşılanmaktadır. Bu kuyulardan birkaç tanesi, günümüze kadar ulaşmıştır, gezerken görebilirsiniz.

ÇEŞTEPE DENİZ FENERİ KULESİ

İlçe merkezinin kuzeyindedir. Deniz seviyesinden, yaklaşık 200 metre yüksekliktedir. Kulenin, Bizans döneminde (MÖ.300 ile MS.20 yılları arasında) yapıldığı sanılıyor. Burada, antik dönemde kurulan kente ait sikkelerde, bu deniz fenerinin resmi görülmektedir. Bu resimlerde: kulenin 4 yada 5 katlı olduğu ve üzerinde fener ateşinin yandığı görülüyor.

Dolayısıyla, fenerin önemi ortaya çıkmaktadır. Liman ve şehrin koruyucusu olarak yapıldığı sanılıyor.

Kulenin üst bölümü yıkık olup, günümüze yalnızca 10 metrelik gövde bölümü ulaşmıştır. Gövde içinde: 28 basamaklı bir merdiven var. Bu merdivenle, kulenin üst bölümüne çıkılıyor, ancak biraz önce söylediğim gibi, üst bölüm yıkık. Büyük olasılıkla, bir deprem sonucu kule yıkılmış ve daha Geç Bizans döneminde yeniden yapılmıştır.

Bu arada: birçok tarihi eser gibi, bu kulenin taşlarından büyük bölümü, çevredeki evlerde, yapı malzemesi olarak kullanılmıştır. Günümüze kadar gelebilen kule: kesme taş, moloz taş ve tuğla kullanılarak yapılmış, 3 x 3 metre boyutlarında, kare bir temel üzerinde, 8 metre yüksekliğindedir.

Fener ateşinin yandığı bölüm yıkılmıştır. Kuleye dar bir kapıdan giriliyor ve biraz önce söylediğim gibi, 28 basamaklı bir merdivenle, fener ateşinin yandığı sanılan odaya çıkılmaktadır.

BİZANS SU SARNICI

İlçe merkezinde, Akarca mahallesindedir. Bizans döneminden kalmadır. Ancak, sarnıç tamamen toprak altındadır. Yani, pek bir şey görülmüyor. Toprakla doldurulmuş.

AYASOFYA KİLİSESİ (ORTA CAMİİ) 

Surlar içinde, Akarca Mahallesi, Orta cami caddesindedir.

Kilise yapısının ne zaman yapıldığı net olarak belli değil. Ancak, Bizans döneminde, muhtemelen 5-6.yüzyıllarda yapıldığı sanılıyor. Ereğli’nin fethi sırasında, Orhan Gazi anısına, kilise yapısı, Osmanlılar tarafından camiye dönüştürülmüştür. Üst örtüsü, bütünüyle  değiştirilmiş ve eğik kiremitli bir çatı ile, üzeri örtülmüştür.

1903 ve 1954 yıllarında onarım gören yapının duvarları sıvanmış ve boyanmıştır. 1990 yılında yapılan son onarım da ise, yapı, orijinal halinden tamamen uzaklaşmıştır.

BİZANS KİLİSESİ

İlçe merkezinde, Akarca mahallesindedir. Günümüzde, burada bir cami görülüyor. Çünkü: kilisenin bulunduğu yere, 1942 yılında cami yapılmış. Daha önceki kilisenin ise, Bizans döneminde yapıldığı sanılıyor. Günümüzdeki caminin bodrumunda: bu kiliseye ait döşeme mozaiği ve duvarın bir bölümünde, fresk kalıntısı görülüyor.

CEHENNEM AĞZI MAĞARALARI

Bu 3 mağara: ilçe merkezinde, İnönü mahallesindedir. İlçe merkezinde mağaralara ulaşmak gayet kolay. Görmenizi öneririm.

Antik döneme konu olan efsanelerde, Herakles (Herkül)’e: kral Eurystheus tarafından 12 görev verilir. Bu görevlerden, en sonuncusu ve en zor olanı: Cehennem köpeği “kerberus” un öldürülmesidir. Ancak, daha önce, bu görevi hiçbir ölümlü yerine getirememiştir.

Herakles, altın postu aramak için yola çıkan Argo gemicileriyle birlikte, bu bölgeye gelir. Cehennemağzı Mağaralarına girerek, Ölüler ülkesine ulaşır ve “Kerberus”u öldürür.

Zonguldak Karadeniz Ereğli

Bunun dışında: ilk çağın en önemli 2 kehanet merkezlerinden biri, bu mağaralardadır. (Bilgi açısından, o dönemin en önemli diğer bir kehanet merkezi ise, Yunanistan-Delphoi kentindedir)

Bu mağaralar hakkında, sizlere biraz daha ayrıntılı bilgi vermek açısından:

Birinci Mağara: İki bölümlüdür. Birinci bölüm: zemin döşemesinde, güzel bir mozaik var. Bu mozaikte: bitki ve geometrik motifler görülüyor. İkinci bölüm: önünde basamaklar bulunuyor. Buranın, çok eski dönemlere ait bir Hıristiyan kilisesi olduğu düşünülüyor.

Büyük olasılıkla, Hıristiyanlığın ilk yayıldığı yıllarda, gizli ibadet yeri olarak kullanılmış olsa gerek. Mağaranın önünde, dışa doğru açılan iki sütün var, bu sütunlu görüntü, mağaranın girişine anıtsal bir görünüm veriyor. Ayrıca, mağara içinde, erken Hıristiyanlık döneminin izlerini taşıyan motifler, süs olarak kullanılmış.

İkinci Mağara: Yaklaşık 10 metre yükseklikteki bir yamaç üzerinde bulunuyor. Buraya: Koca Yusuf Mağarası ismi verilmiş. Yamaca tırmanarak, kapısından giriliyor ve sonra, dar girişten sonra, dikey bir merdiven ile, mağaraya iniliyor.

Mağara içinde ise, yaklaşık 2 km. ye yakın bir bölüm, devam ediyor. Ancak, önceki dönemlerde, tavandan düşen bir kaya, bu yolun büyük kısmına ulaşımı kesmiş, halen yaklaşık 400 metrelik bölümü gezilebiliyor.

Ancak, bu mağaranın en önemli özelliği, doğal olmayıp, insan elinden çıkmış olması. Çünkü, keski izleri var.

Üçüncü Mağara: Üç mağara içinde, en büyük olanıdır. Zemin kısmı, suyla kaplıdır. Buranın da, insan eliyle yapıldığı ve diğer iki mağara için, su sarnıcı görevi üstlendiği sanılıyor.

KANDİLLİ SAHİLİ

Yöre halkı, buraya çok rağbet ediyor. Güzel bir rekreasyon alanı. Buralarda ilk yerleşim oluşturulduğunda sahile inmek için ilkel bir teleferik sistemi olan “varagel” kullanılıyormuş. Özellikle: Aşağı Kandilli; kömür işletmeleri kurumunun, en ilginç kömür çıkarma ünitelerine sahip merkeziydi.

Burada: payton, vinç, dağı delen tünel, sahile kondurulmuş iskeleler, kale ve sahilin kıyısından başlayan tüneller, hala işleyen aspiratör ve onun çevresindeki lojmanlar. Buranın yerlilerinin söylediklerine göre: bu haliyle, burası gayet güzel bir “Madenci Müzesi” olabilirdi ve halen de olabilir.

Evet, burada sahil bandında: dostluk ve barış köprüsü ve müze olarak kullanılan Alemdar gemisi var. Buranın en gözde yerleşimi ise: Armutçuk bölgesidir.

1990 yılları başına kadar, sahil bandı üzerinde, Erdemir-Kandilli arasında kömür sevkiyatı yapılıyormuş. Taş kömürü: vagonlarla taşınarak, Erdemir’e, bu vagonlar aracılığıyla ulaştırılıyormuş. Ancak, Erdemir’de daha ucuz kömüre dönülmesiyle, bu hat iptal edilmiş.

RADAR TEPESİ

Kent içinde, Radar Tepesi olarak bilinen, güzel bir rekreasyon alanıdır. Üstünde: Elektronik Radar Mevzi Komutanlığına ait bir radar bulunuyor.

Burada piknik yapılıyor. Tepeden aşağıya doğru yürürseniz, orman içinde, küçük şelaleler görebilirsiniz.

GÖZTEPE

Kent merkezindeki bu tepe, mutlaka dikkatinizi çekecektir. Göztepe: Karadeniz’deki gemicilere daima ışık tutmuş, deniz fenerlerinin ilk piri olmuş bir yer. Zaten ismini de: gözetleme tepesi kelimesinden almıştır.

Günümüzde, burada: metalden yapılmış bir “Atatürk portresi” bulunuyor. Bu portre: gece ışıklandırılıyor ve tüm Ereğli’den görülüyor. Ayrıca, portrenin hemen yanında, büyük bir “Türk bayrağı” bulunuyor.

BELEDİYE VE ERDEMİR PLAJLARI

Karadeniz Ereğli-Alaplı yolu üzerinde, 13.km.de bulunmaktadır. Belediye plaj sahasında: duş, tuvaletler, soyunma kabinleri, büfe, çay bahçesi ve lokanta bulunmaktadır. Erdemir plajı ise, yine aynı yerdedir. Burada da, yeterli tesisler yapılmış.

KARADENİZ EREĞLİ ASKERİ PLAJI

İlçe merkezindedir. Burada: duş, tuvaletler, soyunma kabinleri, büfe ve çay bahçesi bulunmaktadır.

Ancak, buraya elbette yalnızca askeri personel ve yakınları girebiliyorlar.

GÖLEVİÇ MAĞARALARI

İlçe merkezine bağlı, Süleymanbeyler köyü sınırlarındadır. Bu mağaralarda: antik dönemlerden kalma, duvar resimleri bulunmakta olup, bu resimler ilgi çekmektedir. Mağaraların hemen yanında bulunan “Göleviç Şelalesi” ise, doğal bir güzellik olarak öne çıkmaktadır.

Zonguldak Karadeniz Ereğli

KIZILCAPINAR BARAJ GÖLÜ 

İlçe merkezine, 21 km. uzaklıktadır. Aydınlar çayı üzerinde kurulmuştur. Ereğli Demir Çelik Fabrikasının kullanma suyunu karşılamaktadır.

Yerel halk tarafından, günübirlik piknik alanı olarak kullanılmaktadır. Burada: daha önce kurulu olan “Ova köy” ünün, suyun altında bulunan bina kalıntılarını görebilirsiniz.

Antalya Antalya Müzesi

Antalya Muratpaşa Antalya Müzesi

Antalya şehrine her gidişimde, mutlaka 2-3  saatlik zaman ayırır ve bu müzeyi ziyaret ederim. Halbuki, hep aynı eserleri görmek insanı sıkar diye düşünülebilir. Ancak, unutmamak gerekir ki, sergilenen eserler, bazı dönemlerde yenileniyor, çünkü müzenin depoları, antik eser dolu.

Ayrıca: bu çağdaş müzede, serin-klimalı ortamda, kendimi tarih sever biri olarak, muhteşem bir ortamda hissediyorum ve inanın her seferinde gidiyorum ki, sizlere de öneririm.

Evet, Antalya Müzesi; günümüzde, denize paralel uzanan Konyaaltı Caddesinde, batıya gidildiğinde, sağ yanda kalıyor. Müzeyi gösterir tabela var. Pazartesi hariç, her gün açık. Antalya’da şehir içinde: nereyi gezelim, nereyi görelim, nereye gidelim, buyurun güzel bir müze turuna. Yalnız, geziye başlamadan önce şunu söylemek istiyorum.

En son Temmuz 2023 tarihinde, Antalya Müzesini ziyaret ettim. Muhteşem güzel bir müze. Özellikle: sıcak iklimin egemen olduğu bu şehirdeki bir müzede, o kadar güzel klima ve havalandırma düzeni kurmuşlar ki, inanamazsınız. Ayrıca: heykellerin önüne geldiğinizde, heykelin ışıklandırılması şeklinde kurulan  düzen, çağdaş bir müze havası yaratmış. Antalya Müzesini mutlaka ve mutlaka ziyaret edin.

KURULUŞU

Antalya Muratpaşa Antalya Müzesi; Birinci Dünya Savaşının sonunda, Antalya, İtalyan’lar tarafından, 28 Mart 1919 tarihinde işgal edilir. Bu işgal döneminde; bazı İtalyan arkeologlar, medeniyet adına yaptıklarını öne sürerek, merkez ve çevre ören yerlerinde arkeolojik kazılar yaparlar. Ele geçirdikleri arkeolojik eserleri ise, İtalyan Konsolosluğuna taşırlar.

Sanırım; İtalya’daki Roma medeniyetinin ve antik kalıntıların yoğunluğu, İtalyanların bu konuda çalışmalar yapmalarının en büyük nedeni. Ancak; her ne kadar medeniyet adına yapıldığı gibi bir kılıf bulunsa da, sonuçta ele geçer arkeolojik buluntuların, Türk makamlarına değil de, İtalyan konsolosluğuna taşınması, alenen kaçırılma yani daha basit anlamı ile, çalınma olsa gerek. Bunu yapanlara ne isim verileceğini de, söylememe bile gerek olduğunu sanmıyorum.

Neyse, bu girişimleri durdurmak, 1919 yılında, arkeolojiye meraklı, ilgi duyan bir lise öğretmenimize kalmış. Düşünün ki, bizler, arkeolojiye gerek kamusal ve gerekse kişisel bazda, o yıllarda, böyle bir boşluğun ta dibine kadar düşmüşüz.

Evet, Süleyman Fikri adındaki lise öğretmenimiz, ilgili makamlara müracaat ederek, kendini arkeolojik eserlerle ilgili fahri memur olarak seçtirir. Eminim ki, bu kahraman insana, o yıllarda, çevresinde çok farklı gözle bakılmıştır.

Hani; bu arkeolojik eserler, malum yalnızca taş olarak değerlendiriliyordu. Evet; ilk olarak; Tekeli Mehmet Paşa Cami karşısındaki küçük bir mescitte, eski eserleri toplamaya başlar ve Antalya Müzesinin ilk temeli, bu küçük mescitte atılmış olur.

1922 yılında, kale içindeki Alaaddin Camiinde, 1937 yılından itibaren ise Yivli Cami içerisinde faaliyet gösteren müze, 1972 yılında, bugünkü binasına taşınır.

Ancak; 1982 yılında, binada geniş çaplı tadilat faaliyetlerine girişilir ve müze kapanır. 1985 yılında ise, çağdaş müzecilik anlayışına göre düzenlenerek ve yeni şekliyle, hizmete açılır.

GENEL

Antalya Muratpaşa Antalya Müzesi; Türkiye’nin en büyük müzelerinden biri. Kapladığı alan: 7000 metrekare. Müze envanterinde: 53 bin eser bulunmakta. Bunlardan halen sergilenenler ise: 3 bin arkeolojik eser, 994 sikke, 971 Etnoğrafik eser.

Diğer eserler; depolarda korunmakta imiş. Antalya ve civarında yapılan kazı çalışmalarında, her yıl müzeye gelen eser sayısı 50 ile 100 arasında. Müze, barındırdığı eserler açısından, dünyanın en iyi 20 müzesi arasında bulunmakta imiş.

1988 yılında ise; Avrupa Konseyi tarafından ” Yılın Müzesi ” seçilerek ödüllendirilmiş.

Evet, müzede gezimize başlıyoruz. Müzede: 13 teşhir salonu, çocuk bölümü ve açık hava galerileri var. Tamamı yöreye ait eserler, genellikle kronolojik sıraya veya konularına göre teşhir ediliyor. Salonlara girebiliriz.

TABİAT TARİHİ VE PREHISTORYA SALONU

Üç vitrinde, jeolojik zamanlara ait çeşitli fosiller var. Ayrıca: Karain Mağarasında bulunan: yontuk çakıllar, el baltaları, kazıyıcılar, kemik aletler sergilenmekte. Karain denince, kısa bir bilgi sanırım yararlı olabilir.

Karain Mağarası; Antalya’nın 27 km. kuzeybatısında, Şam Dağının kalkerli eteklerinde bulunan bir mağara. Burada: 10.5 metre kalınlığındaki toprak dolgu içinde: Paleolitik çağa ait çeşitli buluntular bulunmuş. Diş ve kemik iskeletlerine rastlanmış.

Müzede sergilenen eserlerin çoğu: mezar buluntuları. Çeşitli formda kaplar, mühürler, fırça sapları, idoller ve özellikle ölü hediyeleri ile birlikte sergilenen küp mezarlar ilgi çekici.

Bu ölü gömme geleneğinin en ilginç yanı; ölünün küp içine, bebeğin ana karnındaki duruş biçimiyle konuluyor olması.

KÜÇÜK ESERLER SALONU-I

MÖ.12’nci yüzyıldan, MÖ.3’ncü yüzyıla kadar uzanan süreçte: seramik sanatındaki gelişmeler, vazo formları, çeşitli bezeme üslupları sergileniyor. İki vitrinde ise; makyaj malzemeleri ve takılar var. Bunlar, ilginç, görülmeli.

TANRILAR SALONU

Tanrıların tanrısı Zeus çevresinde sıralanmış tanrılar (Aphrodite, Athena, Artemis, Hermes gibi) ile bunların karşısında yer alan Mısır kökenli tanrıların (İsis, Serapis gibi) heykelleri var. Bunların tamamı, Perge kazılarında bulunmuş. MS.2’nci yüzyılda, Roma döneminde yapıldıkları sanılıyor.

KÜÇÜK ESERLER SALONU-II

MÖ 4’ncü yüzyıldan MÖ. 6’ncı yüzyıla kadar uzanan döneme ait; çeşitli kültür evrelerine ait seçkin eserler, vitrinlerde sergileniyor. Bunlardan, özellikle görmenizi tavsiye edeceğim: Mısır Kraliçesi Benerike’ye sunulan vazo, Athena kabartmalı gümüş tabak, bronz Apollon ve Herakles heykelleri, bereketi simgeleyen Prıamos’un mermer heykeli. Ayrıca; çok sayıda pişmiş toprak ve mermer heykelcik var. Salonun su altı vitrininde ise: antik batık gemilerinden çıkarılan bulgular görülüyor.

İMPARATORLAR SALONU

Roma heykeltıraşlığının ana karakterini oluşturan portrelerin en güzel örneklerini burada görebilirsiniz. Heykellerin tümü, Perge kazılarında bulunmuş. Üç güzeller ve siyah-beyaz mermerden yapılmış olan ” dansöz ” heykeli mutlaka görülmeli, zaten müzenin sembolü bu heykel.

MEZAR KÜLTLERİ SALONU

Salonda, iki gurup lahit var. Bir tanesinde: kapakta karı-koca uzanmış olarak gösterilmekte. Köşelerindeki eroslar, aile mutluluğunu simgeliyor.

Diğer gurupta ise: iki lahit var. Bunlar, Herakles lahitleri. Bu lahitler: yurdumuzdaki eski eser kaçakçılığının en çarpıcı örnekleri. Bunlar hakkında, biraz bilgi vermek istiyorum.

Çünkü: ibret alınması gereken olaylar var. Evet; Perge’den kaçak kazılarla parçalar halinde çalınan Herakles lahdinin, yedi parçası, yurt dışına kaçırılmak üzere iken, İstanbul’da yakalanır.

Kaçak kazıcıların, geride bıraktıkları lahdin: kapak ve taban kısımları, Antalya müzesi tarafından yapılan kazılarda bulunur. Ancak, parçalar birleştirildiğinde, eksik parçalar olduğu görülür ve böylece bırakılır.

Aradan geçen süreçte; eksik parçalardan, yan yüze ait olanının resmi, ABD de, Paul Getty Müzesine ait bir dergide yayımlanınca dikkatli gözlere yakalanır. Prof. Jale İnan’ın incelemeleri ve uzun mücadeleleri sonucu, bu parçalar 1980 yılında geri alınır ve yerine yerleştirilir.

Evet; lahitte hala eksik parçalar var. Derken, 1984 yılında, Duesseldorf’ta Henkel bünyesindeki Has Schwarzkopf Firması, koleksiyon için İtalyan bir satıcıdan, Prof.Horn Bostel’in gözetiminde, Roma kökenli, iki mermer kabartma satın alır.

1997 yılında, Kültür Bakanlığı tarafından, bunlar görüldüğünde, bu parçaların, Perge Herakles Lahitinin eksik parçaları olduğu tespit ve iddia edilir ve hatta kanıtlanır.

Bunun üzerine, iki parça, 28 Mayıs 1998 tarihinde, iade edilir ve lahdin üzerindeki orijinal yerlerine yerleştirilirler.

Evet, eksik parçaların bir kısmı tamamlandı. Ama, lahdin dördüncü sahnesi ve figürlerden üçünün başlıkları hala eksik ve nerede oldukları bilinmiyor.

Müzedeki Herakles Lahidi üzerindeki kabartma bezemelerde; Herakles’in 12 görevi, sahneler halinde anlatılmakta. Lahdin yerine monte edilen birinci yan parçasında; iki kanatlı bir kapı var, öteki dünyayı sembolize ediyor.

Kapının iki yanında, Hosperıdler’in bahçesinden altın elmaların çalınması, Kral Augıas’ın ahırlarının temizlenmesi ve nehir tanrısı görülmekte.

Bu yanda ayrıca, Herakles’in iki ve Lidya Kraliçesi Omphale’nin figürleri var.

MOZAİK VE İKONALAR SALONU

Müzedeki mozaiklerin en önemlisi: Seleukeıa kazısında bulunan, devrin ünlü filozoflarının mozaikleri. Bunda; çağın şöhretli düşünürleri, hatip ve matematikçilerinin isimleri yazılı. Diğer bir mozaikte ise; çalgısı ile vahşi hayvanları büyüleyen Orpheus tasvir edilmiş. Ayrı bir salondaki ikonalar ise; 18 ve 19’ncu yüzyıllardan kalma.

SİKKE SALONU

Vitrinlerde; MÖ.6’ncı yüzyıldan, günümüze kadar geçen 2500 yıllık sürede, Anadolu’daki: sikke basma geleneği, tekniği ve ekonomisini gözler önüne serecek bir düzen yaratılmış ve sergileniyor. Şehir sikkeleri, yöresel sikkeler var. Ayrıca: define olarak ele geçirilen, altın ve gümüş sikkeler de bir arada sergileniyor.

ETNOĞRAFYA SALONLARI

İki büyük salon ve bunları birleştiren bir geçit var. Birinci salonda: Selçuklu ve Osmanlı eserleri: çiniler, porselenler, dini eserler, nişan, mühür, ziynet eşyaları, kilitler ve giysiler var. Burada görülen beş porselen tabak; 1920 yılı sonuna kadar, çok kısa bir dönem çalışan, Yıldız Fabrikasının ürünü olması nedeniyle önem taşıyor.

Dini eserler arasında ise, Selçuklu döneminden kalma Kuran-ı Kerim görülmeli. İkinci salonda: halılar, Yörük malzemeleri, odalar, silahlar olmak üzere dört bölüm var.

Halı koleksiyonundaki en eski halı, 16’ncı yüzyıla ait. Döşemealtı halıları görülmeye değer.

ÇOCUK BÖLÜMÜ

Müzenin girişindeki bir salonda. Ülkemizdeki ilk uygulama. Vitrinlerinde; çeşitli çocuk oyuncakları ve kumbara koleksiyonu var.

Tüm bunların yanında: son günlerde, müzenin en popüler eseri  karşımıza çıkıyor. Müzenin: Lahitler bölümünde bulunan “Yorgun Herakles  Heykeli”.

Antalya Muratpaşa Antalya Müzesi
Antalya Muratpaşa Antalya Müzesi

YORGUN HERAKLES HEYKELİ

Herakles ( aynı zamanda, Herkül olarak da bilinir ve  tanınır) : tanrıların babası Zeus ve Miken kralının kızı Akmene’nin oğludur. Mitolojide  “kuvvet” tanrısı olarak tanınır. Kendisi, henüz 18 yaşında iken, hiçbir silahın işlemediği-ölümsüz ve altın postlu “Nemea ormanı aslanı” nı, saatlerce güreştikten sonra, elleriyle boğarak öldürür.

Herakles: bu heykelinde: rivayete göre: Nemea ormanı  aslanını öldürdükten sonra, asasına dayanarak dinleniyor. Bu nedenle: heykel: “Yorgun Herakles Heykeli” olarak isimlendiriliyor. Heykel: MÖ.4’ncü yüzyılda,  Anadolu’da: ünlü heykeltıraş Lysippos tarafından; bronzdan dökülerek yapılmıştır.

Bu heykelin, dünya üzerindeki 60 replikasından biri ise, Pergeli biri tarafından yaptırılarak, Perge kentine bağışlanmıştır. Çünkü: Roma döneminde, heykeltıraşlar tarafından yapılan heykellerin kopyalarının yapılması bir gelenek haline gelmişti.

İşte, bu “Yorgun Herakles Heykeli” nin de, dünya üzerinde, 60 replikası yani kopyası yapılmıştır. Replikaların bir kısmının da, halen, Floransa’da sergilendiği biliniyor.

Heykel, uzun yıllar: Perge şehrinde: güney hamamının eğitim ve sanat salonunun kuzeybatısındaki nişin önünde bulunuyordu.

Çünkü, o dönemde, hamam yalnızca yıkanmak için kullanılan bir yer değildi. Eğitim ve sanat faaliyetleri de yapılıyordu. Hatta, aynı yerde, 20 civarında heykel
bulunuyordu. Bu heykellerden birisi de, “Yorgun Herakes Heykeli”dir.

Ancak, yapıldıktan yüzyıllar sonra, heykelin üst kısmı, bulunduğu yerden çalınarak, muhtemelen 1980 yılında veya  daha önceki yıllarda Amerika’ya götürülür.

Bu üst kısım: 1982 yılından itibaren, Amerika-Boston Güzel Sanatlar Müzesinde sergilenmeye başlar.

Heykelin alt kısmı ise: 1980 yılında, Perge antik kentinde, resmi arkeolojik kazıların başkanı Prof.Dr.Jale İnan ekibi tarafından yine aynı yerde, yani nişin önünde bulunmuştur. Heykelin üst kısmı ise: 1990’lı yıllarda, gazeteci Özgen Acar tarafından, Amerika’da, rastlantı sonucu görülür.

Bu üst bölüm: Amerikalı bir çift tarafından, sergilenmek üzere, Müze idaresine verilmiştir. Ancak: durumun öğrenilmesi üzerine, Amerikalı yetkililer: Amerika’da bulunan heykelin üst yarısının, alt yarısından farklı olduğu konusundaki iddiaları, Türk arkeologlar tarafından çürütülür.

Yakın zaman önce, heykelin üst kısmı, bulunduğu Amerika’dan geri alınarak, özel korumalı ambalajlara sarılarak Antalya’ya getirilir ve 31 yıllık bir ayrılıktan sonra, gövdenin üzerine monte edilerek, ziyaretçilerin ziyaretine açılır.

Heykel: yani 1800 yıllık bir muhteşem eser; Antalya Müzesi Lahitler bölümünde görülebilir.

Evet; Antalya müzesi bundan ibaret. Burada önemli olan bir husus var. Şöyle ki, her yıl, Antalya’ya milyonlarca turist geldiği ile övünürüz ve bu bizim haklı bir övünç kaynağımızdır.

Peki; bu milyonlarca turistten, acaba kaç tanesi, bu muhteşem müzemizi görüyor, geziyor veya sanırım şöyle söylemek daha doğru olacak biliyor. İnanın; yüzde doksanı bilmiyor, görmüyor, gezmiyor.

Peki, neden? Bunun bir nedeni olsa gerek, öyle değil mi?

Bakın, turizmin her yönünün en büyük etkinliği: Tanıtımdır. Demek ki, Antalya Müzesi, Antalya’ya gelen turistlere tanıtılamıyor, hayır yeterince tanıtılamıyor demek istiyorum ama hayır, kesinlikle hiç tanıtılmıyor.

Antalya içinde; Müze hakkında görebileceğiniz tek kelime, müze yakınındaki müze tabelası. Başkaca, hiçbir şey göremezsiniz.

Sonuç olarak, gerek Bakanlık düzeyinde ve gerekse Müze Müdürlüğü düzeyinde, lütfen bu güzel müzeyi tanıtıcı faaliyetlerde bulunalım, reklamını yapalım, turizm mevsiminde şehir içindeki bilboardlarda, müze ile ilgili afişler asalım, otellerde ilan panolarına müze reklam afişleri asalım, seyahat acentalarına çevre gezilerinde müzeyi de programlarına eklemeleri için girişimlerde bulunalım ve insanların burayı ziyaret etmesi için tedbir alalım.

Antalya şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için. 

 

Antalya Antalya Müzesi

 

Antalya Antalya Müzesi

 

Antalya Antalya Müzesi

 

Antalya Antalya Müzesi

 

Antalya Antalya Müzesi

 

Antalya Antalya Müzesi

 

Antalya Antalya Müzesi

 

Antalya Antalya Müzesi