Gaziantep

Gaziantep

Öncelikle bir konuyu belirtmekte yarar var. Gaziantep il merkezi, 1987 yılında çıkarılan bir kanunla “Büyükşehir Belediyesi” olarak düzenlenmiş, il merkezinde “Şahinbey” ve “Şehitkamil” adı ile iki ilçe kurulmuştur. Ben, tanıtım yazımda şehir merkezini ilçe ilçe ayrı ayrı değil, hep bir arada anlatacağım. 

Gaziantep hava alanı: 1993 yılında hizmete girmiştir. Metropol illerden, hava yolu ile ulaşmak mümkündü. Hava alanı; şehir merkezine:19.6 km. uzaklıktadır. Ancak elbette hava alanına şehrin hangi noktasından gittiğiniz önemli yani bu mesafe uzayabiliyor.

Muhtemel ulaşım zamanını 35-40 dakika olarak planlayabilirsiniz. Hava alanı gayet küçük, körük yok, uçaklara biniş ve iniş için yürümek gerekiyor. Küçük bir hava alanı, hatta pistinin bile kısa olduğu söyleniyor, benim oraya ulaşımımda pilot gayet sert bir iniş yapmıştı, sebebini araştırdığımda pistin kısa olduğunu söylediler.

Gaziantep de kara yolu ulaşımında: Tarsus-Adana-Gaziantep (TAG) otoyolu kullanılmaktadır. Gaziantep-Adana arası uzaklık: 206 km., Gaziantep-Ankara arası uzaklık: 673 km. Gaziantep-Kahramanmaraş arası uzaklık: 80 km. Gaziantep-Adıyaman arası uzaklık: 149 km. Gaziantep-Şanlıurfa arası uzaklık: 137 km. dir.

genel.2
Gaziantep

GENEL

Gaziantep; Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en eski kültür merkezlerinden biridir. Günümüz Türkiye’sinin altıncı büyük ilidir. MÖ. 4000 yıllarına kadar uzanan ve ilk uygarlıkların doğduğu, Mezopotamya ve Akdeniz arasında, tarihi ipek yolu üzerinde konuşlanmış, ülkemizin güzel şehirlerinden biri. UNESCO kayıtlarına göre: dünyanın en yaşlı şehri. (5600 yaşında)

Antik ulaşım ve ticaret yollarının burada kesişmesiyle savunma ve saldırıya elverişli bir yer olması nedeniyle, tarihin bütün dönemlerinde, birçok medeniyetin göz dikmesine neden olmuştur. Ayrıca: “Kommagene krallığı” sınırları içinde kalan Toros dağlarında, antik dönemde kullanıldığı bilinen, bazı maden yatakları da bulunmaktaymış. Bu yörede: demir madenlerinin işletildiği ve dönem tekniğiyle çelik elde edildiği, kitabelerde ifade edilmektedir.

Gaziantep’te: Paleotik, Neolikit, Kalkeotik, Tunç Çağlarına, Hitit, Med, Asur, Pers, İskender, Selefkoslar, Roma, Bizans, Abbasiler ve Selçuklulara ait eserler bulunmaktadır. Hitit döneminden itibaren, önemli bir dini merkez olmuştur. Hitit baş tanrısı Teşup’un, kutsal şehri olarak bilinen “Dolichenos” (Gaziantep) aynı özelliğini: Helen ve Roma dönemlerinde de korumuştur.

Evet; Gaziantep kültürel tüm bu zenginlikleri yanında, doğal güzellikleriyle, coğrafyası, zengin mutfağı ve alışveriş imkanları ile de tam bir turizm cennetidir. Burada; kendinizi, Anadolu’nun büyük metropollerinden birinde olduğunuzu hissedeceksiniz. Çağdaş, gelişmiş, düzenli bir şehir. Ekonomi ve sanayi alanında da, yapılan yatırımlar ile, belli bir düzeye ulaşmış.

IMG_9779
Gaziantep

 

IMG_9858
Gaziantep

TARİHİ

Bölgenin ilk uygarlıklarının doğduğu, Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunuşu; güneyden ve Akdeniz’den, doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında oluşu, uygarlık tarihine ve günümüze yön vermiştir. Bu nedenle, şehir, tarih öncesi çağlardan beri, insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuştur.

“Ayıntap” olarak bilinen eski kent, günümüzdeki Gaziantep’in 12 km. kuzeybatısında, Dülük Köyü ile Karahöyük Köyü arasındadır. Yapılan arkeolojik araştırmalarda: taş, kalkolitik ve bakır dönemlerine ait kalıntılara rastlanmış olması, yörenin Anadolu’nun ilk yerleşim alanlarından birisi olduğuna işaret ediyor.

Bir süre, Babil imparatorluğunun egemenliği altında kalan şehir, MÖ. 1700 yıllarında, Hitit Devletinin bir kenti olur. Dülük şehri ise, Hititlerin önemli bir dini merkezi olduğundan, ayrı bir önem taşır.

Gaziantep ve çevresi; MÖ. 700-546 yılları arasında: Asur, Med ve Pers imparatorluklarının yönetimine girer. Büyük İskender’in, Pers Devletini yıkmasından sonra, Romalıların, MS. 636 yılına kadar da Bizanslıların egemenliği altında kalır.

Hz. Ömer zamanında, İslamiyet’in Arap yarımadası dışına yayılması için sürdürülen mücadeleler sırasında, İslam ordusu, Gaziantep yöresi ile Hatay’ı Bizanslılardan alır. Böylece: 639 yılında, yöre halkı Müslümanlığı kabul eder. Hemen ardından; kansız ve savaşsız olarak Suriye ve Antakya yöresi de İslam kuvvetlerinin eline geçerek, vergiye bağlanır. İşte, Gaziantep’in ünlü Ömeriye Camisi, o dönemde fethin sembolü olarak yaptırılmış.

1071 Malazgirt Savaşından sonra, bölgede, Selçuklu İmparatorluğuna bağlı bir Türk Devleti kurulur. 1270 yılında, Moğolların istilası ile kent yakılıp yıkılır. Daha sonra Dulkadiroğullarının ve Memlüklerin eline geçer. 1516 yılında; Yavuz Sultan Selim tarafından, Memlüklere karşı yapılan Mercidabık Meydan Savaşından (Kilis yakınlarında) sonra, Gaziantep ve yöresi, Osmanlı imparatorluğu yönetimine girer.

Osmanlı döneminde, çok sayıda cami, medrese, han ve hamam yapılır, kent aynı zamanda üretim, ticaret ve el sanatları yönünden de ilerler. 1641 ve 1671 yıllarında yöreyi iki kez ziyaret eden Evliya Çelebi, burada 22 mahalle, 8 bin ev, 100 kadar cami, medrese, han, hamam ve üstü kapalı çarşı bulunduğunu anlatır.

Birinci Dünya Savaşı sonunda, Gaziantep, önce İngilizler ve daha sonra da Fransızlar tarafından işgal edilir. Gaziantep savunması, Ulusal Kurtuluş Savaşı tarihimizde yiğitlik, kahramanlık ve fedakarlığın ulaşılmaz abidesi olmuştur. Bu savunma; eşsiz kahramanlığı ile hem kendini hem de Güneydoğu Anadolu’yu düşman işgalinden kurtaran bir halk hareketi, milli birliğin ve benliğin bir şahlanışı olarak tarihteki yerini almıştır. Dışarıdan yardım almadan, açlık ve sefalet içinde 10 aylık bir direniş.

Antep savunması, yürekleri vatan sevgisiyle dolu Anteplilerin imkansızı gerçekleştirmelerinin destanıydı. 10 ay 9 gün boyunca, her türlü sıkıntıya göğüs geren Anteplilerin bu onurlu mücadelesinin sonucunda, TBMM, 8 Şubat 1921 tarih ve 93 sayılı kanunla kente “Gazi” unvanı vermiştir. “Gazi” unvanı alan ilk ve tek kent olan Gaziantep, 2008 yılında çıkarılan bir kanunla ise, 87 yıl sonra İstiklal Madalyasına kavuştu ve Türkiye’deki İstiklal Madalyalı üç kentten biri olma şerefine nail oldu.

 

ŞAHİN BEY

1877 yılında Antep’te doğan Şahin Bey’in asıl adı Mehmet Sait’tir. 1899 yılında Yemen’e asker olarak giden Şahin Bey, Trablusgarp’te Mustafa Kemal’le birlikte savaştı, Balkan ve Çanakkale savaşlarında görev aldı. Teğmenliğe yükselmesinin ardından, 1918 yılında Sina’da İngiliz kuvvetlerine esir düştü.

Ateşkesten sonra serbest kalan Şahin Bey, Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının başlattığı bağımsızlık hareketine katıldı. Şahin Bey, Kilis yolunda düşman nakliyatını kesmek üzere görev aldığında Heyeti Merkeziye’ye şu sözü vermiştir “Düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep’e giremez”. Şahin Bey komutasındaki kuvvetler, Antep’e girmeye çalışan Fransızları iki kez geri püskürttü.

28 Mart 1920 sabahı Fransız kuvvetleri yeniden Antep’e doğru harekete geçtiğinde, tank, top ve makineli tüfeklerle saldıran Fransızlara karşı, tek silahları mermileri bitmek üzere olan tüfekleri ve süngüleri olan Şahin Bey ve askerleri geri çekilmedi. Mermisi biten Şahin Bey, tek başına kalana kadar mücadele verdi. Düşman askerlerinin ateşiyle şehit olan Şahin Bey’in Antep Savunmasında gösterdiği direnç ve kahramanlık Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktalarından biri oldu.

 

ŞEHİT KAMİL

Antep, Fransızlar tarafından işgal edildiğinde, çarşıdan geçmekte olan ve yanında çocuğu olan bir kadın, sarhoş Fransız askerleri tarafından peçesini indirmesi için zorlanır.

Bunun üzerine, kadının çocuğu yerden aldığı taş ile Fransız askerlerine saldırır ve hemen orada askerler tarafından süngülenerek öldürülür. Fransız işgal kuvvetleri, çocuğun babasına 200 altın vermek isterler, ancak baba, bu isteği geri çevirir ve küçük Kamil, Antep savunmasında düşmana ilk karşı gelen kişi olarak tarihe geçer.

fıstık.1
YEŞİL ELMAS. ANTEP FISTIĞI

Yüksek kalorili Antep fıstığı; yörede “Yeşil Elmas” ya da “Yeşil Altın” olarak da adlandırılıyor. Ortadoğu kökenli olan bu bitki: tüm Akdeniz kuşağında, Suriye, Irak, İran, Hindistan ve Türkiye’de yetişiyor. Yüksek ısıya, kuraklığa dayanabilen, kurak toprakların kanaatkar bitkisi Antep fıstığı, ağaç başına, yaklaşık 10 kg. meyve veriyor.

Ülkemizde; Güneydoğu Anadolu bölgesinde bolca yetişiyor. Ağacın aynı adlı meyvesi (antepfıstığı/şamfıstık): çoğunlukla, kabuklu durumda ve kavrularak tüketiliyor. Kavrulan fıstığın, kabuğu çatlıyor ve ikiye ayrılıyor.

Fıstık içi: şekercilikte, pastacılıkta, helvacılıkta, çeşitli tatlılarda ya da çerez olarak tüketiliyor. Çok besleyici olan Antep fıstığı: yüzde 3.7 su, yüzde 59.4 yağ, yüzde 21.8 protein, yüzde 9.8 azot ve yüzde 2.9 ham lif içeriyor. Antepfıstığı yağında: palmitik asit, oleik asit ve linoleik asit bulunuyor.

Dünya antepfıstığı üretiminde, Türkiye, İran’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Antep fıstığının yoğun olarak üretildiği bir diğer yer ise: Siirt. Antep fıstığı daha dolgun olmasına rağmen, Siirt fıstığı daha ince. Siirt fıstığı; kavurma atölyeleri Antep’te olduğundan, kavrulmak üzere Antep’e gönderiliyor. Aralarındaki başlıca fark, biraz önce de söylediğim gibi: Siirt fıstığı, Antep fıstığına nazaran daha küçük ve ince.

Evet, bu şehri ziyaret ettiğinizde zaten Antep fıstığını veya bununla üretilen tatlı ürünleri birçok yerde göreceksiniz. Hatta bir çok ziyaretçi hediyelik olarak, yakınlarına buradan Antep fıstığı almaktadırlar.

IMG_9686
Gaziantep Geleneksel Antep Evleri

GELENEKSEL ANTEP EVLERİ

Gaziantep’in geçmişten günümüze, tarih içindeki oluşumuna bakıldığında, köklü ve zengin bir mimarisi olduğu görülür. Bu kagir yapıların fonksiyonlarının oluşumunda: yörenin iklimi, Topografik özellikleri, bitki örtüsü ve sosyal yaşantıları etkili olmuştur. Yazları: çok sıcak geçmesi nedeniyle, mimaride avlu anlayışı hakimdir. Zamanın büyük bir bölümünün avluda geçmesi nedeniyle, buraya “hayat” denilir.
Sokaklar: dar ve gölgelidir. Bazı yerlerde, kabaltı denen altı yol ve üstü konut olan mekanlar vardır. Günümüzde: Kabaltı yapılardan yalnızca 6 tane kalmış. Sokakları: dik olarak kesen, çıkmaz sokaklara da “dehliz” deniliyor.

Antep evleri: yüksek duvarlar arasında, dış mekanlardan mümkün olduğunca soyutlanmış yapılardır. Evlerin; ikinci katında sokağa bakan konsol çıkıntısı vardır ve buna “köşk” denir. Dışı metalle kaplanan bu tür yapılar; köşklü ev diye adlandırılır. Genellikle: iki katlı ve avluya dönük yapılardır.
Sıcak yaz günlerinde; gölgeli mekanlardır. Sofaya açılan odalar; çok işlevli özelliğe sahiptir. Odada: yatakların konulduğu döşeklik, yemek kapları için kübbiye denilen dolap nişleri vardır. Bunlar; nacar denilen çok güzel ahşap işçiliğe sahiptir.

kilim.1

ANTEP KİLİMCİLİĞİ

Antep kilimlerinin bilinen çeşitleri: baklava dilimleri, habbap ayağı, kuş kanadı, zincir göbek, dirsek göbek, pençe göbek, çarkı felek, parmak göbek, atom göbek. Kilimlerin ham maddesi: öküz, deve ve at tüyü, koyun yünü ve keçi kıllarıdır. Kilimlerde kullanılan ilkel boyalar ise: Siyah, felhani, mavi yeşil boya, cehre sarısı, ceviz kabuğu, cevizi boz, soğan kabuğu, sumak yaprağıdır.

Genelde: 69 cm. eninde ve 260 cm. boyunda dokunurlar. Motif olarak: çizgi, nokta ve daireden ibaret motifler ve bitki motifleri kullanılır. Kilim, yalnızca el tezgahlarında imal edilir ve bu iş kolunun çok canlı olduğu dönemlerde, Gaziantep’te; 7000 civarında el tezgahı bulunduğu söylenir. 1960’lı yıllarda, tezgah sayısı: 100-150 civarına düşer.

Günümüzde ise: motorlu dokuma tezgahlarının yaşama girmesiyle, Antep kilimlerine olan talep azalmış ve el tezgahları yavaş yavaş ortadan kalkmıştır. Günümüzde: genel olarak köylerde, kendi ihtiyaçlarını gidermek amacıyla kadınlar tarafından dokunmaktadır.

kutnu üretimi.1
Gaziantep Kutnu Kumaşı
IMG_9623
Gaziantep Kutnu Kumaşı

 

KUTNUCULUK

Kutnu bezi dokumacılığının: tarihi bir değeri vardır. Türkiye’de yalnızca Antep’te dokunan: ipekli bir dokuma türüdür. Ham maddesi: floş (suni ipek) ve pamuk ipliğidir. Tamamen el tezgahlarında dokunur. Geçmişi çok eskilere dayanan kutnuculuk; dünyada, basma sanatı yokken, çeşitli boyalara defalarca batırılarak, kendisine has renk ve motifler verilerek yapılan bir dokumadır. Kumaşlar, tezgahın boyutuna göre eni ince veya kalın olabiliyor.

Kutnu kumaşı; önceleri Halep, Hama ve Humus’ta üretilin, Anadolu pazarını sunulurmuş. Daha sonra, bu ipekli dokumalar, Gaziantep il merkezi ve ilçe köylerinde de üretilmeye başlanır. Kutnu kumaşı; yöresel bir kıyafet olarak kullanıldığı gibi, çeşitli aksesuar, turistik giysi, çanta, terlik, perdelik kumaş ve milli kıyafet olarak da kullanılmaktadır. Kumaşlara çözgü sayısına göre: Kutnu, Alaca ve Meydaniye gibi değişik adlar verilir. Kutnu’nun çözgü sayısı: 4000, Alaca’nın 3000 ve Meydaniye’nin ise 2000 teldir.

Eskiden Gaziantep’te çok yapılan kutnu kumaşı dokumacılığı; son yıllarda yok denecek kadar azalmıştır. İpekli kutnu dokumacılığı el sanatı: gittikçe az ilgi gören bir sanat dalı haline gelmiştir. Binlerce yıldır işlenen kutnunun desen ve renkleri: Türk köylüsünün asırlık renk ve desen kültürünü belirten bir hatıra ve turistlerin ilgisini çeken orijinal bir sanat eseri haline gelmiştir.

Antep şehrini ziyaret edenler, kutnu kumaşından yapılmış birçok ürünün satıldığı yerleri göreceklerdir. Erkeklere yönelik olarak gıravat (35 TL) ve bayanlara yönelik olarak birçok kutnu kumaşı ürün (örneğin şallar, 20-25 TL) bulunmaktadır.

Ayrıca, yine kutnu kumaşı, bir çok tekstil ürününde kullanılmaktadır. Kutnu kumaşı ürünlerden satın almak isterseniz, bence Beyazhan içindeki satıcıyı tercih edebilirsiniz, çünkü fiyatları makul.

kutnu üretimi.2
Gaziantep Aba Dokumacılığı

ABA DOKUMACILIĞI

Aba: deve, öküz ve at tüyünden, keçi kılından ve koyun yününden dokunan, özel bir kumaştan yapılan bir erkek giysisidir. Abanın üst rafından, başın; yan tarafından kolların geçmesi için birer delik olup kolları yoktur. Eskiden kumaşın dokunmasında kullanılan tüy, kıl ve yünler: toprak, mor boya, ceviz kabuğu, ceviz kökü, heylangoz yaprağı, sumak yaprağı, meyve, kızılcık otu gibi kök boya denilen boyalarla boyanırmış.

Günümüzde ise: suni boyalarla renklendirilmiş polyester iplikler kullanılıyor. Geçmişte kullanım alanı oldukça geniş olan abanın; Suriye ve Arabistan’da giyileni, geniş ve kısa bir şekilde olup, dizden biraz aşağıya inermiş. Abanın dokunuşuna, üzerinde yapılan motiflerin durumunu ve bu motiflerde kullanılan iplerin özelliklerine göre giyenin ekonomik durumu belli olurmuş.

Halkın giydiği abalar, daha az motifli ve kaba olarak dokunurmuş. Zenginler ise, çuhadan veya ipekten dokunmuş abalar giyerlermiş. Abalar dokunduğu ipin ve kumaşın rengine, boyuna ve giyildiği yörenin ismine göre isimlendirilirlermiş. Humus Abası, Yerli Aba, Sırmalı Aba, Kıl Aba, Maraş Abası.

zurnacılık.1
Gaziantep Zurnacılık

ZURNACILIK

Üflemeli halk çalgılarımızın başında gelen zurna, kalın zerdali ağacından yapılır ve davulun yanında çalınan üflemeli bir çalgı aletidir. Zurnanın tarihi: Orta Asya’ya dayanır. Çok eski zamanlardan beri, bir çalgı aleti olarak bilinir ve yapılır. Zurna: 3 kısımdan oluşur. Baş kısmı: şimşir ağacından yapılır.

Ağız kısmı: geniştir. Orta kısmı ise dardır. Zurnanın: 15 deliği vardır. 8 tanesi büyük, 7 tanesi küçüktür. Zurna yapıldıktan sonra; şimşir ağacından yapılan mezik kısmının ucuna, metem denilen uç, zurna çalan kimseler tarafından kamıştan yapılır. Gaziantep’te zurna, sipariş üzerine yapılmaktadır. Bir usta, günde ancak 1-2 tane zurna yapabilir.

bakırcılık.1

BAKIRCILIK

Gaziantep bakır işlemeciliğinin tarihi çok eskilere dayanır. Bakır eşya: bakırdan ve pirinç diye tabir edilen, bakır ve çinkonun karışımından elde edilen maddeden işlenerek yapılır. Antep bakır işlemesinin özelliği: tek parça olarak imal edilmesidir. Yani: lehim ya da benzeri bir yolla birleştirme yapılmaz. Ev mutfak ve süs eşyası olarak kullanılan el işlemesi bakır mamullerin işlenmesinde; çakma ve çizme diye bilinen basit yöntemler kullanılın.

Ayrıca: yalnızca burada yapılan bir yöntem daha vardır. Bir çekiç ve çelik kalemle, işleme yapılır. Ancak, bu işlemede, bir tek parçanın işlenmesi, haftalarca hatta aylarca sürer. Gaziantep’te imal edilen işleme bakır mamulleri, tamamen el emeği, göz nuru ile yapılmakta, çekiçle kalem dışında hiçbir alet kullanılmamaktadır.

Karagöz mahallesinde bakırcılar çarşısında, halen tezgahlarda bakır ürünler işleyen bakır ustalarını görebilirsiniz.

sedefçilik.1

SEDEFÇİLİK

Bazı deniz hayvanlarının kabuklarında bulunan ve sedefçilikte kullanılan sert beyaz ve gökkuşağı pırıltılı, fosforik özelliği olan maddeye “sedef” bu maddeyi işleyen kişiye de “sedefkar” denir. Asırlardan beri bilinen sedef, zamanın tekniği ve milletlerin sanat anlayışına göre şekil almıştır. Ham maddesi: midye kabuğu, çeşitli teller ve ceviz ağacı olan Sedef ve Sedefkarlık sanatı: Ortadoğu ülkelerinde doğmuş ve 15’nci yüzyıldan sonra Osmanlılara geçmiştir.

Sedef kakmacılığı: Gaziantep’te 1963 yılında başlamıştır. Bugün, şehirde, 50 sedef atölyesi bulunmaktadır. Bu atölyelerde, daha çok turistik eşyaya yönelik çalışmalar yapılır. Genellikle, Ortadoğu’ya satış yapılır. Gaziantep’te işlenen sedefin %90’ı, dövizle satılmakta ve ülke ekonomisine döviz kazandırılmaktadır.

Antep ziyaretinizde, Karagöz mahallesindeki bazı çarşılarda sedef kakma yapan ve satan ustaları görebilirsiniz. Muhteşem eserler, özellikle mücevher koyma kutuları, aynalar, her çeşit kutular, tavla, süs eşyaları bulunabiliyor, meraklısı mutlaka bakmalıdır.

gümüş işlemesi.1

GÜMÜŞ İŞLEMECİLİĞİ

Gümüş, insanların takı olarak eskiden beri kullandığı kıymetli bir madendir. Gümüş işçiliğinin şehirde gelişmesinin: Türkmenistan’dan göçüp gelen ustaların payı büyüktür. Gümüş işçiliği: 1980’lerden sonra Türkiye’nin dışa açılması, turizm hareketlerinin başlaması ve teknolojinin yardımıyla hızla gelişmiştir.

Günümüzde, şehirde 40’ın üzerinde gümüş atölyesi bulunmaktadır. Bu atölyelerde: yılda ortalama 1.5-2 ton gümüş işlenmekte ve başta İstanbul olmak üzere birçok yere gönderilmektedir.

 

KUYUMCULUK

1918 yılında, Medine’den gelen ve aslen Türkistanlı bir usta olan Sait Türkistanlının gayretleriyle, kuyumculuk mesleği, şehirde canlanmaya başlar. Zamanla yetişen Gaziantepli kuyumcular; halka, renkli taşlı, yakut, zümrüt, firuze ve benzeri, renkli taşlı yüzük, çöp, telkari, yılanlı, burmalı, çakma ve benzeri bilezik, kemer ve daha birçok çeşit altın takı imal ederler. Buna rağmen: 1950’li yıllara kadar, altın takılar genel olarak dışarıda imal ettirilip, Gaziantep’te satılırmış.

Kuyumculuğun merkezi sayılan İstanbul ve diğer büyük illerde altından üretilen süs ve takılar, 18 ve daha düşük ayarlı altından takılar üretilip satılırken, Gaziantep’te kuyumcuların ürettiği takılar 22 ayar altından üretilmektedir. Özellikle: son yıllarda Gaziantepli imalatçılar, ürettikleri mamullere TSE belgeli olduğunu gösteren, kendi damgalarını vurmaktadırlar. Bu işlem, hem esnaf, hem de tüketici tarafından güven içerisinde, altının alınıp satılmasını sağlamıştır. Bugün Gaziantep’te, 400 civarında vitrin kuyumcusu, 60 civarında imalatçı bulunmaktadır.

 

YEMENİCİLİK

Yemeni; üstü kırmızı yada siyah deriden; tabanı ise köseleden dikilen, topuksuz ve çok sıhhatli olan ayakkabılara denir. Gaziantep’te yemeniciliğe “Köşkercilik” ve yemenicilere ise “köşker”, yemeni ustalarına “köşker ustası” denir. Köşker kelimesi, Farsçadan “ayakkabı yapan” anlamına gelir. Yemeni, ilk defa Yemende, Yemen-i Ekber isimli bir kimse tarafından yapılmış ve kendi ismini vermiştir. Daha sonraları, Yemeni, Yemen’den Halep’e, Halep’ten de Güneydoğu Anadolu’ya intikal etmiştir.
Yemeni imalatında kesinlikle plastik kullanılmaz.

Tüm dikişler elle yapılır. Ökçesiz olup, tersinden dikilir. Düz tarafı çevrilir ve asıl giyilecek durumunu alır. Ayaktaki mantar ve nasıl oluşumunu, ayak parmakları arasındaki pişikleri önler. Yemeninin üst tabanı ile alt tabanı arasındaki kil; insan vücudundaki elektriği toprağa verir ve insan vücudunu rahatlatır.

Ayakta koku yapmaz. Çünkü gözenekli deriden yapıldığından teri dışarı verir. Yemeniler renklerine, büyüklüklerine ve şekillerine göre ad alırlar. Antep sokaklarında gezerken, çok miktarda yemeni görebilirsiniz.

GAZİANTEP YEMEKLERİ

Gaziantep’te çeşitli kültürlerin buluşması nedeniyle oluşan zengin mutfakta, yaklaşık 252 çeşit yemek türü var. Akla ilk gelen yemekler arasında: kebap çeşitleri bulunuyor. Bilinen türler dışında yapılan diğer kebaplar ise: yeni dünya (bu kebap yalnızca Nisan ve Mayıs aylarında bulunabiliyor) , sebzeli, ayva, elma, firenk, simit, patlıcan, kazak, kabak, Kilis, ekşili, mantar, yoğurtlu ve tas kebapları olmak üzere, 32 tür kebap yapılıyor.

Ayrıca: 26 çeşit köfte, 27 çeşit pilav, 15 çeşit dolma, 26 çeşit etli yemek, 15 çeşit turşu ve 22 çeşit helva varmış. Yoğurt yemeklerinin de, hatırı sayılır bir yeri olduğu söyleniyor. Yoğurt yemeklerinden ilk akla gelenler ise: çağla aşı, orman, sahte yuvarlama, bakla, çiğdem aşı, bezelye, elma aşı, fasulye, kabak, keme köfte, mantar, patates, soğan ve yuvarlama.

Gaziantep mutfağının en önemli özelliklerin den biri: yemeklerde et olarak koyun etinin kullanılmasıdır. Etin, belli bölgeleri; yapılacak yemekte iyi sonuç verir. Örneğin: budun iç kısımlarından yapılan köfte: daha iyi tutar. Küşlemesi yapılan kebap, çok yumuşak olur. Kasaplar, koyunun hangi bölgesinin etinin, hangi yemekte daha iyi sonuç vereceğini bildikleri için, bundan 25-30 sene önce et almaya gelenlere, hangi yemeği yapacağını sorar ve ona göre et verirlermiş.

Ekşili Daralık Tavası, Et Paçası, Kelle Paça, Tavuk Paçası, İncik Haşlaması, Paşa Köftesi, Sebzeli Tavuk Kızartması, Beyran, Fırında Tavuk ve diğerleri. Özellikle “Beyran” bir çeşit çorba olarak çok tercih ediliyor. İçinde kuzu eti ağırlıklı, çok  doyurucu ve aşırı sıcak olarak sabah saatlerinde içiliyor. Beyran çorbasının ardından ise, yine sokak aralarında seyyarlar tarafından satılan meyan şerbeti içiliyor.

 

Gaziantep’te yapılan yoğurtlu yemekler, üzerine yoğurt dökülerek yapılan yemekler değildir. Bu yemeklerin özelliği: yoğurtlarının ayrıca pişirilerek yemeğe katılmasıdır. Bu şekilde yapılan yoğurtlu yemekler: Çağala Aşı, Orman, Sahte Yuvarlama, Sarımsak Aşı, Şiveydiz, Yoğurtlu Bakla, Yoğurtlu Bezelye, Yoğurtlu Çiğdem Aşı, Yoğurtlu Elma Aşı, Yoğurtlu Fasulye ve diğerleri.

Bölgeye has serinletici içecekler: Meyan şerbeti, Tah şerbeti, Urmu Dut Şerbeti, Gül şurubu, Limonata, Üzüm suyu, Pekmez Şerbeti, Koruk Şerbeti, Karbanbaç, Haytalı.

Tatlılar, bu şehirde başlı başına bir sektör olmuş. Tatlılarda genellikle Antep fıstığı kullanılıyor, ama gayet bol miktarda kullanıldığından muhteşem lezzetli oluyor. Özellikle, Antep ziyaretinizde buraya özgü içinde kaymak ve Antep fıstığı bulunan “katmer” yemenizi şiddetle öneririm.

Ancak katmeri özellikle sabah saatlerinde yemek ve uygun yeri bulmak çok önemli, çünkü saçma sapan yerlerde yenilen katmer, gerçek lezzeti vermiyor. Aslında yoğun tatlı olmasına rağmen, Antep yerlileri bir oturuşta 1.5-2 porsiyon katmeri, sıcak sıcak yiyebiliyorlar, ama normal şartlarda 1 porsiyon fazlasıyla yetiyor. (fiyat, 10-20 TL arasındadır)

 

Antep şehrinde, elbette kebap öncelikli, en iyi Antep kebapları yemek için “İmam Çağdaş” denen yer tercih edilebilir. Burada, özellikle soğan kebabı yöresel özellikleri nedeniyle tercih edilebilir, yanında peynirli pide istemeyi unutmayın. Ayrıca, yine bence öne çıkan lezzetler, ciğerdir.

Burada en iyi ciğer yapılan yeri bir taksiciye sordum öğrendim ve onun önerisi üzerine gittiğim Köşk ciğercisi gerçekten muhteşem lezzetler sunuyor. Burada özellikle ve sadece ciğer şiş yemenizi öneririm. Ayrıca yine burada Ali Haydar denen bir ciğerci var, bu da çok meşhurmuş, ama gece yarısı saat 3 de açılıyor ve saat 7 de kapanıyor.

Bu saatlerde ayakta iseniz, mutlaka denemenizi öneririm. Evet: Gaziantep yemeklerinin ve tatlılarının yapılışından, sunuluşuna kadar tüm merhalelerin görülebileceği otantik ve çağdaş lokantalar şehirde mevcut.

 

Son olarak: neler yiyebileceğiniz konusunda, yine bazı öneriler: Alacak çorba, Altı Ezmeli Kebap, Arap köftesi, Beyti Kebabı, Börk Aşı, Çağla Aşı, Cağırtlak Kebabı, Doğrama, Ekşili Taraklı Kebap, Erik Tavası, Firik Plavı, Kavurma, Kuşbaşı Kebap, Küşneme, Lahmacun, Oruk Kebabı, Patlıcan Kebabı, Sarımsak Kebabı, Şiveydiz, Soğan Kebabı, Yeni Dünya Kebabı (bu kebap yenidünya çıktığında yapılıyor yani 20-25 günlük süreçte bulunuyor), Yuvarlama ve elbette sonunda tatlı olarak: baklava ve şöbiyet.

Atıştırmalıklar da çok gözde. Muska tatlısı, nar ekşisi sucuğu (bunların içinde Antep fıstığı var), buraya has Antep peyniri.

İçilmek için, yine burada çok ünlü “Zahter” tercih edilmelidir. Önce tedirgin yaklaşmama rağmen, kaldığım sürece her mekanda zahter içmeyi tercih ettim, özellikle limonlu denemenizi öneririm.

 

GAZİANTEP YEMEKLERİ VE UNESCO

Gaziantep gastronomi dalında UNESCO “Yaratıcı Şehirler Ağına” girdi. Şu ana kadar, UNESCO gastronomi listesine,  dünyanın  dört bir yanından, sadece 8 şehir kabul edildi. Kabul toplantısı için verilen resepsiyonda, Paris şehrinde, Gaziantep yöresel mutfağından dolma, sarma, börek, köfte, kebap çeşitleri, Antep baklavası ve Antep fıstığının yer aldığı ikramlar yapıldı.

 

NE SATIN ALINIR

Geleneksel el sanatlarından: sedef kakma, kutnu kumaşı, bakır işlemeleri, yemeni, Antep işleri ve Gaziantep baklavası, Antep fıstığı, tatlı sucuk ve pestil, kırmızı biber ve baharat satın alabilirsiniz. Özellikle: buraya özgü kuru baklava alıp, hediyelik olarak yakınlarınıza götürebilirsiniz.

 

GEZİLECEK YERLER

tahmis kahvesi.1
Gaziantep Tahmis Kahvesi

 

IMG_9652
Gaziantep Tahmis Kahvesi
IMG_9651
Gaziantep Tahmis Kahvesi
IMG_9649
Gaziantep Tahmis Kahvesi
IMG_9667
Gaziantep Tahmis Kahvesi

 

IMG_9660
Gaziantep Tahmis Kahvesi

TAHMİS KAHVESİ

Gaziantep’in tarihi yapıları içinde, 100 yıllık bir klasik. Kozluca Mahallesi, eski buğday arsasının kuzeyinde bulunuyor. “Tahmis” kelime anlamı olarak: kökeni Arapça. Osmanlıcaya da buradan girmiş. Kelime anlamı: “kavrulmuş ve öğütülmüş kahve satan yer” demek. Tahmis’in sonu “sin” ile biterse, ateşte kızdırıp kavurma kahve satılan yer anlamına geliyor. Eğer sonu “sat” ile biterse, “dövülmüş kahve satan yer” anlamında kullanılıyor.

Tahta sandalyeleri, asma katıyla günün yorgunluğunu atmak için bir bol köpüklü kahve içilebilecek yer.

Sabahın ilk ışıkları ile kapılarını yeni güne açan Tahmis Kahvesi: yılların eskitemediği yüzlere ev sahipliği yapıyor. Kahve içmek, nargile fokurdatmak ya da yarenlik etmek isteyenlerin mekanı. Gün görmüş masaları, asma katı ve başka hiçbir yerde soluyamayacağınız havasıyla görülmeye değer. Bol köpüklü bir menengiç kahvesi, damağınızda hoş bir tat bırakacaktır. Keyifli sohbetler yapılıyor, memleket sorunları tartışılıyor, çaylar yudumlanırken tavla, okey ve kağıt oyunları oynanıyor. Eski semt kahveleri gibi, giderek yaygınlaşan kafe kültürüne direnircesine, dimdik ayakta kalma mücadelesi veriyor.

Tahmis isminin: Kurtuluş Savaşı öncesi, Antep’i işgal eden İngilizler tarafından verildiği konusunda söylentiler var. İngilizler, işgal günlerinde burada konaklamış ve İngiltere’de ki “Thaimes Nehri” ile bağlantı kurarak, buraya kısaca “Tayms” demişler. Ancak: kahvehane müdavimlerinin anlattıklarına göre; kahvehanenin ismi ile İngilizlerin hiçbir bağlantısı yok. Burası; işgalden önceki yıllarda da “Tahmis Kahvesi” olarak anılmakta imiş.

Evet: Tahmis Kahvesi: uzun yıllar “Lokuslu Kahvehane”, “Tömbekici Kahvehanesi” olarak da anılmış. Cumhuriyetin ilan edildiği yıllarda, Halk evinden sonra bilinen en büyük salon olması nedeniyle, toplantı salonu olarak da uzun yıllar birçok olaya tanıklık etmiş.

Kahvehane: özellikle Ramazan aylarında, farklı bir havaya bürünüyormuş. Günümüzde kullanılmayan, kahvenin asma katı, yani yazlık bölümü: ramazan aylarında ve özel günlerde, musiki ve gösteri sanatına uzun yıllar ev sahipliği yapmış. Özellikle: hikayeciler ve karagöz ustaları, kahvehaneyle bütünleşmiş bir geleneğe dönüşmüşler.

Evet, Tahmis kahvesi, bir cadde üzerinde, karşılıklı biri kapalı, biri açık mekandan oluşuyor. Kapalı mekan, sürekli kalabalık, dolu, yer bulunmadığında hemen karşısındaki açık mekan tercih ediliyor. Kapalı mekan, iki katlı, girişte büyükçe bir salon, merdivenlerden çıkınca üstte bir teras var, ama sanırım sürekli olarak bir yoğunluk var, kapalı yerde boş masa bulmak çok zor. Mekanlarda, yöresel kıyafetler giymiş, 4-5 kişiden oluşan müzik gurubu, neşeli ezgiler seslendiriyorlar, ortama ayrı bir keyif veriyorlar. Burada küçük bir mola vermenizi ve menengiç kahvesi içmenizi öneririm.

arkeoloji müzesi.1
Gaziantep Arkeoloji Müzesi

GAZİANTEP ARKEOLOJİ MÜZESİ

Yazının hemen başında belirtmek istediğim bir not: şehirde, “Zeugma Müzesi” açılınca, buradaki mozaikler, yeni açılan müzeye taşındı. Bu yüzden: bu müzede mozaik yok. Ancak, elbette burası yalnızca mozaiklerden ibaret bir müze değil, yani mozaikler gitti diye, şehir ziyaretinizde, burayı gezmeyi sakın ihmal etmeyin.
Evet, girişte; uzun bir salon var.

Burada: genellikle geçici ve periyodik olarak değişen konuları yansıtan sergilemeler yapılıyor. Resim ve karikatür meraklılarını, müzeye çekmek için “arkeoloji” konulu, bir karikatür sergisi var. Ayrıca: tıp, eczacılık, kimya ve kozmetik meraklılarına hitap eden “Antik dönemde Tıp Aletleri” konulu iki vitrin bulunuyor.

Bu salondaki önemli bir bölüm de: Nostalji Vitrinleri. Burada: ülkemiz müzelerinde, ilk kez olmak üzere, 1864 yılında, bakır plaka üzerine çekilmiş ilk fotoğraflar ve 1910 yılında, ilk modellerden başlayarak günümüze kadar gelen, “Fotoğraf makinelerinin Tarihi Gelişimi” isimli, 120 parçayı aşkın fotoğraf makinesi ve aksesuarı koleksiyonu sergileniyor.

Takip eden bölümde: Kronolojik Salon var. Bu salonda: Anadolu ve Gaziantep’teki antik yerleşim yerleri ve kazı merkezleri, büyük panolardaki haritalarda tanıtılıyor ve Gaziantep bölgesinin kronolojisi veriliyor.

Birinci bölümde: Tabiat Tarihi vitrini var. İkinci bölümde ise: Akamenid, Pers, Helenistik ve Kommagene ile özellikle Roma döneminden kesitler sunan vitrinler bulunuyor.
Bu salondaki bir vitrinde: bir Mamut’un iskeletine ait kemikler ve içi doldurulmuş bir Krokodil de sergileniyor.

arkeoloji müzesi.3
Gaziantep Arkeoloji Müzesi

 

Sonra; Küçük buluntular ve Sikke Salonu var. Burada: insan ve hayvan heykelcikleri, kült eşyaları, figürinler, damga ve silindir mühürler, süs iğneleri, bilezik ve tokalar ile fibulalar, yüzük taşları ve klasik döneme ait kil mühür baskıları ile altın ve gümüş ziynet eşyaları sergileniyor. Burada, müzenin en öne çıkan objeleri: mühürler. Dünyanın en büyük mühür koleksiyonu, bu müzede bulunuyor ve ziyaretçilere sergileniyor.

Ayrıca: sikkenin basım ve devirlere göre belirlenen özellikleri ile zaman içindeki değerlerini belgeleyen bilgi panosu var. Yanındaki vitrinde de, Grek, Helenistik, Roma ve Bizans devirleri ile Türk-İslam Dönemi ve Osmanlı çağına ait altın-gümüş ve bronz sikkeler ile Osmanlı dönemi nişanları sergileniyor.

Müze Bahçesi: Müzenin ön bahçesinde: Hitit ve Geç Hitit dönemi cenaze ziyafetlerini betimleyen bazalttan kabartmalı steller var. Yan bahçesinde ise; çoğunluğu Belkıs/Zeugma kökenli, Roma dönemi erkeğini simgeleyen kartal, kadını simgeleyen yün sepeti motifli mezar taşları sıralanmış. Ayrıca: dört adet, Roma dönemi lahit de bahçede.

Evet; Gaziantep müzesi bundan ibaret. Nispeten güzel bir sergileme sunulan, bol eserli bir müze. Merakı olanlara önemle gitmelerini tavsiye ederim.

Gaziantep Planetarium Gezegen Evi

PLANETARİUM-GEZEGEN EVİ

Şehir merkezinde, 100. Yıl Parkı içindedir. Yani, güzel bir parkın içinde, dev bir cam bina ve tepesinde kocaman bir portakal gibi bir şey var. 5000 m. karelik bir alan üzerinde, 1500 m. kare yeşil alan ve 3500 m. kare kapalı alan var. Her gün, saat: 10.00-18.00 arasında ziyarete açıktır. 25 Mart 2010 tarihinde açılmıştır.  

Burada: her yaştan, birçok ziyaretçi evrenin sırlarının deneylerinin canlandırıldığı ve ayrıca kendilerinin de dahil olabileceği ışıklı, maketli oyunlarla eğleniyorlar. Bunun yanında, buranın esas fonksiyonu, özel olarak tasarlanmış bir sinema salonu denebilir. Salonun perdesi: yarım küre şeklindeki, kubbe ekrandır.

Görüntüler, karanlık salonda, 10.8 metrelik çapı olan kubbenin iç yüzeyine yansıtılarak, 77 koltuklardaki izleyicilere, uzay boşluğunda bir gezi yaptıkları hissi veriliyor. Koltuklar, gösteri sırasında, yatar şekilde tasarlanıyor. Bu uygulamayı, daha önce Amerika-Chicago şehrinde görmüştüm.

Bu sinema salonunda, özellikle NASA tarafından hazırlanan kısa filmleri izleyebilirsiniz.

Müze çıkışında: Vagon kafe görülüyor. Özel yapım bir trenin vagonlarında çay ve kahvenizi içebiliyorsunuz.

IMG_9567
Gaziantep Kendirli Gazi Kültür Merkezi
IMG_9569
Gaziantep Kendirli Gazi Kültür Merkezi
IMG_9575
Gaziantep Kendirli Gazi Kültür Merkezi
IMG_9800
Gaziantep Kendirli Gazi Kültür Merkezi

 

KENDİRLİ GAZİ KÜLTÜR MERKEZİ

Eski bir kilise, ermeni kilisesi olduğu söyleniyor. Şehrin en işlek ana caddelerinden birisinin hemen yanında, hatta iki cepheli. Kilise günümüzde kilise veya müze olarak kullanılmıyor. Binanın dıştan görünüşü zaten hemen kilise intibaı veriyor, içine girilince salon kısmında koltuklar yerleştirilmiş, hemen karşıda bir sahne var.

Görevliden aldığım bilgiye göre: her gün saat 9-11-14-16 saatlerinde, burada yarım saat süreli bir gösteri düzenleniyormuş, ana tema “Atatürk”. Hatta sahnenin arka tarafında, Atatürk bal mumu heykeli olduğu ve kendi sesinden “Nutuk” okuduğu söylendi ama orada bulunduğum saat uymadığından gösteriyi izleyemedim.

Buranın en önemli özelliklerinden birisi de, hemen yan bölümde, caddeye hakim bir balkon. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 26 Ocak 1933 tarihinde Gaziantep iline gelmiş ve bu balkondan Gazianteplilere hitap etmiştir.

İlk bakışta balkonun gayet alçakta olduğu görülüyor ve Atatürk’ün tamamen halkın içinde, halka seslendiği düşünülüyor. Çünkü o halkın içinden çıkmış ve halkla bütünleşmiş bir kahraman. Bu balkon konuşmasının orijinal resimlerini gördüğümde balkonun caddeden birazcık yüksek olduğu görülüyor. Cadde nedeniyle sanırım zemin yükselmiş.

 

IMG_9693
Gaziantep Savunması Anıtı
IMG_9692
Gaziantep Savunması Anıtı
IMG_9702
Gaziantep Savunması Anıtı
IMG_9701
Gaziantep Savunması Anıtı

 

IMG_9710
Gaziantep Savunması Anıtı
IMG_9708
Gaziantep Savunması Anıtı
IMG_9711
Gaziantep Savunması Anıtı

 

GAZİANTEP SAVUNMASI ANITI

Gaziantep’in kurtuluşu olarak 25 Aralık 1921 tarihi kabul ediliyor. Anıtın kuruluşu 25 Aralık 1935 ve yeni düzenleme tarihleri ise 25 Aralık 1998 tarihidir. Anıtın hemen taban mermerlerinin çevresinde kurtuluş sırasında şehit olanların isimleri yazılı.

Anıtın bir yanında: “Bu anıt, yurduna saldıranların tecavüzleri kırmaya yemin içer şehir halkı adına, şehitlerin semaya kaldırdığı şehadet parmağıdır” yazısı bulunuyor.

Anıtın hemen yanında “Çınarlı Cephesi” anıtı var. Çınarlı Cephesi: Antep halkının “Arıburnu” adını verdiği bu cephe, Antep savunmasında, işgal kuvvetlerinin taarruzlarına karşı çetin mücadelelerin verildiği bir cephedir. Bu cephe, Kartal Bey, İbrahim Çavuş ve nice isimsiz kahramanların eldeki kısıtlı imkanlarla destan yazdığı yerdir”

Anıtın hemen altında, şehitlerin kemiklerinin toplanıp topluca gömüldükleri bir mezarın bulunduğu yer var. Antep’i Gaziantep yapan 6317 şehidi temsil eden kahramanlar burada yatıyor. Antepliler bu harpte 6317 şehit verdi. Şehitler, kurşun yağmuru altında, kanlı elbiseleriyle, Esenbek camii arkasında açılan büyük çukurlara gömüldüler, Fatihalarını bile evlerinde, mağaralarda okudular. 1935 yılında çıkarılan şehit kemikleri yeni yapılan Şehitler Anıtının altına yani buraya nakledildi.

Burayı mutlaka ziyaret etmelisiniz. Buranın koridor duvarlarında, Antep savunmasına ait yazılar ve resimler bulunuyor.

“Antep, büyük topları, 300 makineli tüfeği, 6 tayyaresi ve 4 tank ile gelen, 20 bin kişilik Fransız tümeni ve 1500 kişilik ermeni gönüllü alayına karşı 2920 tüfekli çetesi ile 10 ay 8 gün dayandı. Düşman çemberi içinde aç kaldı. Hiçbir yerden yardım gelemedi. Acı çekirdek ekmeği, ot yedi, cephanesi tükendi, barutunu, fişeğini kendi yaptı. Her yer yandı, yıkıldı. Fransız’ı Antep’e sokmamak için 6317 şehit verdi. Harbin son günlerinde, TBMM tarafından ödüllendirildi. Antep “Gaziantep” oldu. 8 Şubat 1921”

“Fransızlar Antep’e bir günde 800 top mermisi attılar. İşte Çınarlı ve Ferhadiye camileri ve şehir. Bütün Antep’i böyle harap ettiler. “

 

MAĞARALAR

Gaziantep şehrinin altında birçok mağara bulunduğu söyleniyor. Bunlardan bir tanesi, Oyuncak Müzesinin hemen altında görülebilir. Bu mağaraların çok sayıda olduğu ve bunlarda su bulunduğu, bu yüzden Gaziantep şehrinin bir gemi gibi yüzdüğü söyleniyor.

Öte yandan, Antep savunmasında bu mağaraların büyük önemi olduğu da belirtiliyor. Bu mağaralardan birini görmek isterseniz, gayet güzel dizayn edilmiş, Oyuncak Müzesi altındaki mağarayı görebilirsiniz.

Gaziantep Bayazhan-Kent Müzesi
IMG_9683
Gaziantep Bayazhan-Kent Müzesi
IMG_9685
Gaziantep Bayazhan-Kent Müzesi
IMG_9686
Gaziantep Bayazhan-Kent Müzesi

 

IMG_9687
Gaziantep Bayazhan-Kent Müzesi
IMG_9688
Gaziantep Bayazhan-Kent Müzesi

 

BAYAZHAN-KENT MÜZESİ

Şehrin en merkezi yerinde, ana cadde üzerinde olan Bayazhan, tarihi özellikleri olan bir yer. 1904-1909 yılları arasında, Bayaz Ahmet Ağa tarafından, taş ustalarına yaptırılmıştır. I. Dünya savaşı sırasında, şehri işgal eden Fransızlar burayı karargah olarak kullanmışlardır. Ayrıca, yıllarca hapishane olarak kullanılmıştır. Şehirdeki ilk sinema filmi, yine burada gösterilmiştir. Han: 2005 yılında, Belediye bünyesine alınmıştır. 2009 yılında ise restorasyonu tamamlanarak, üst katı: Gaziantep Kent Müzesine dönüştürülmüştür. Alt katında ise, yine çeşitli tesisler bulunmaktadır.

Burada: 2 restoran, 1 kahve evi ve yöresel ürünlerin satıldığı 8 dükkan bulunmaktadır. Ayrıca: büyük bir avlu ve teras bulunuyor Ayrıca, arka tarafta otopark var. Ayrıca, sanat galerileri var. Akşamları ise, orta bölümde ateş yakılıyor. Burada, birçok konser veriliyor. Toplu eğlenceler düzenleniyor.

Örneğin: yılbaşı eğlencesi. Girerken, kapıda dedektörlü kontrolden geçiliyor, gündüz saatlerinde bile içeride yüksek sesli müzik yayını var, ama mekanlar boş oluyor. Orta bölümde, sanırım akşam saatlerinde, insanlar masalar üzerinde ayaküstü bir şeyler atıştırırken, biraz önce de sözünü ettiğim ateş yanan sobalarda ısınıyorlar. Yani, değişik bir ortam oluşturulmuş. Burada kutnu kumaşı satan bir mekan var, fiyatları makul, uğramanızı öneririm.

Kent Müzesi derseniz: 2009 yılında hizmete açılmıştır. Kent Müzesi girişi: 1 TL. Girişte bir kulaklık veriyorlar. Müzede: kentin tarihi, kültürel yapısı, yemekleri, sedef kakmadan kutnu adlı kumaşına, baklavasından fıstığına, şehrin çeşitli kültürel etkinlikleri anlatılıyor. Ayrıca, müze içindeki yapılar maketi ve kent rehberiyle, şehre gelen ziyaretçilere, şehir tanıtılıyor.

Hemen girişte ise, bir kulaklık veriliyor. Bu kulaklık ile gezerken: herhangi bir odaya girdiğinizde, oda hakkında ayrıntılı bilgiler veriliyor.

medusa.cam eserler müzesi.2
Gaziantep

MEDUSA CAM ESERLER MÜZESİ

Gaziantep kalesi altında, tarihi kır kahvesinin hemen karşısında, eski bir Antep evinin alınıp, restore edilmesiyle oluşturulmuştur.
Müze binası: 6 odadan oluşmaktadır. Roma döneminden ve İslam tarihinden kalan, tarihi camlar sergileniyor. Ayrıca, içinde üflemeli cam ocağı gösterileri yapılıyor ve antik mücevher tasarımı bulunuyor.

Gaziantep şehrinin ilk özel müzesi. Gaziantep’de yaşayan bir ev kadını; koleksiyonunda biriktirdiğin, tarihi eserlerin, evine sığmaması üzerine, satın alarak restore ettirdiği tarihi Antep evini, müze haline getirmiş. Gaziantep’de yaşayan, 2 çocuk annesi bayan; uzun yıllardan bu yana, eşiyle birlikte: cam, porselen, el işi örtüler üzerine koleksiyon oluşturmuş ve 1500’e yakın esere sahip olmuş.
Evet, müzede neler görebilirsiniz.

Cam eserler, porselenler, el işi örtüler var. Bir bölümü ise: kuyumcu dükkanı. İstanbul Kapalı Çarşıdan gelen bir kuyumcu ustası, Mardin Midyat’tan gelen bir telkari ustası var. Ustanın: kiremit işleme, masa üstünde alevle cam boncuk çalışması, mücevher tasarımı, müzeyi ziyaret edenlerin ilgisini çekiyor. Müzede; kafeterya ve tarihi eserlerin sergilendiği 5 ayrı bölüm var.

Müzede sergilenen 1500 civarındaki cam eser: gömülerden elde edilmiş Roma, İslam dönemi eserleri.
Son olarak: müzede, camın işleme tekniğini gösteren gösteriler yapılıyor. Dönemler halinde, cam üfleme, masa üstü cam boncuğu, nazar boncuğu konusunda kurslar açılıyor.

kale.1
Gaziantep Kalesi

GAZİANTEP KALESİ

Şehir merkezinde bulunuyor. Türkiye’de ayakta kalabilen kalelerin en güzel örneklerinden birisidir. Alleben Deresinin güney kenarında, yaklaşık 25-30 metre yükseklikte, hemen herkesin dikkatini çeken bir tepe üzerindedir.
Ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı hakkında bilgi yok. Ancak; kalkolitik dönemden itibaren üzerinde yaşandığı biliniyor.

Bugünkü şekli ise: kaleler mimarı olarak anılan, Bizans imparatoru Justinyanus döneminde, MS. 6’ncı yüzyılda yapılmış.
Kale: daire planlı olup, çevre uzunluğu: 1200 metredir. Büyük taşlardan örülmüş duvarlar: 12 kule burçla desteklenmiştir. Kalenin üzerinde: cami, sarnıç ve yapı kalıntıları bulunmaktadır. Alt bölümlerde: üst yapıya destek sağlamak amacıyla: büyük odalar, galeriler ve dehlizler yapılmıştır. Ana kütle altında ise, bir su kaynağı bulunmaktadır.

Kale, bu haliyle, çapı yaklaşık 100 metre, çevresi ise 1200 metre olan, gayrı muntazam dairesel bir şekle sahiptir. Kale bedenleri üzerinde: 12 kule vardır. Kale çevresinde: eni 30 metre ve derinliği 10 metre olan bir hendek bulunmaktadır. Kaleye geçiş, bu hendek üzerinden, köprü ile sağlanmaktadır. Köprüyü geçip, kaleye ulaşmadan önce; sol tarafınızda, halk tarafından İmam-ı Gazali Hazretlerinin Makamı olarak adlandırılan bir burç göreceksiniz.

Asıl kale kapısından girince: kalenin iç kesimlerine ve üstüne doğru açılan iki yol var. Sola açılan yoldan: kalenin üst kısmına ulaşabilirsiniz. İç kesimlerine doğru devam eden yoldan ise: galeri, dehliz ve kale odalarına ulaşabilirsiniz. Kalede: ana kütle altında ise, bir su kaynağı bulunuyormuş.

Halen kalede yürütülen kazı çalışmaları sonucu: Osmanlı dönemine ait bir hamam ile bir cami ortaya çıkarılmıştır. Hamamın: banyo, buhar odası ve buhar odasının bacaları ortaya çıkarılmıştır. Buhar odasının köşesinde bulunan kanallar vasıtasıyla, içeride buhar fazlalaşınca, dışarıya verilmektedir. Hamam: mimari olarak pek gösterişli olmasa da, teknik bakımdan üstün özellikler taşımaktadır. Cami ise, Osmanlı mimari tarzında yapılmış olup, dikdörtgen planlıdır. Caminin güney cephesinde, yarım daire şeklinde, mihrap, mihrabın sağında ve solunda ikişer adet kitap koyma bölümleri bulunur.

Evet: kaleye çıkmışken, kalenin yapılışına dair, halk arasında anlatılan bir efsaneden de söz etmek istiyorum: kaleyi zengin bir kadın yaptırıyormuş. Bu kadın: bir gün sokağa çıkmış ve yolda kalabalık insan topluluğunun bir cenaze götürüşüne rastlamış. Yanındaki uşağına dönerek “bu nedir” diye sormuş. Uşak ise “Efendim, insanlar bir gün gelir ölürler, ölülerini de böyle tabut içinde taşıyarak mezarlığa götürürler ve toprağa gömerler.

Gördüğünüz tabutun içinde, dün bizim gibi canlı olan bir insan cesedi var” der. Bunun üzerine, zengin kadın: uşağıyla beraber geri döner ve kaleyi yapan ustaları yanına çağırarak “bırakın kale yarım kalsın, ben ölümü hiç düşünmezdim” der. Gaziantep kalesinin tarihi eski çağlara kadar uzanıp gidiyor. Ancak, bu halk arasında anlatılan efsanede kesin tarih yok.

Son bir not: kale içinde “Kahramanlık Panorama Müzesini” de ziyaret edebilirsiniz.

 

HAYVANAT BAHÇESİ

Burç ormanları içinde, 1000 dönümlük bir alan: Doğal Hayatı Koruma ve Rekreasyon Alanı olarak tahsis edilmiş ve Büyükşehir Belediyesi tarafından, hayvanat bahçesi olarak tanzim edilmiştir. Günümüzde: Türkiye’de, en geniş alana sahip durumdadır.
Hayvanat bahçesi içinde: dünyanın iki büyük akvaryumundan birisi olan, 21 bölümlü akvaryum, deve-lama evi, kanguru evi, deve kuşu evi, kanatlılar için büyük kuş kafesi, küçük kuş kafesi, tavuk-sülün-kum kekliği, kum tavuğu kafesi ve yırtıcı kuşlar için kafes alanları var.

Ayrıca: aslan, kaplan vb. gibi yırtıcı hayvanlar için büyük kafesler, yaban keçileri, yaban koyunları, geyikler, ceylanlar için ayrı ayrı barınaklar yapılmıştır. Deniz ve tatlı su canlılarının bulunduğu akvaryum bölümü: 1200 metre kare alana sahip olup, 450 ton kapasitelidir. 3 adet deniz akvaryumu ve 18 adet tatlı su akvaryumu olmak üzere, toplam 21 adet akvaryum bulunmaktadır. Bunların içinde, 74 tür ve 2700 balık bulunmaktadır.

Gaziantep hayvanat bahçesi içinde: tren turları ve nostalji fayton turları düzenleniyor. Ziyaretçiler, bu turlarla Hayvanat Bahçesinin tamamını kolayca gezebiliyorlar. İlginizi çekerse, güzel zaman geçirebileceğiniz bir yer.
Toplam: 250 tür ve 4000 adet hayvan görebilirsiniz.

 

ÇEVRE GEZİLERİ

DÜLÜKBABA TURU

İl merkezine: 4 km. uzaklıkta bulunan: Orman İşletme Müdürlüğüne ait: Dülükbaba Orman İçi Dinlenme Yeri; doğa yürüyüşü yapmaya, kamp yapmaya, pikniğe elverişli ve günübirlik gidilip dinlenilecek bir yerdir.

YESEMEK TURU

İslahiye İlçesine: 24 km. uzaklıktadır. Dünyanın ilk Açıkhava heykel atölyesi olarak bilinir. Yesemek Açık Hava Müzesinin karşısında bulunan Tahta Köprü Barajının kıyısında piknik yapılabilir. (Yesemek antik bölgesine ait ayrıntılı gezi yazısını, yine bu sitede, İslahiye ilçesine ait sayfada bulabilirsiniz.)

Yesemek antik kenti tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için. 

zeugma.mozaik.3
Gaziantep Zeugma

ZEUGMA TURU

Şehre 60 km. uzaklıktadır. Nizip ilçesi sınırları içindedir. Tarihte kendi adına para bastıran Zeugma şehri harabeleri, günübirlik gezilebilir. Fırat kenarında, yeşillikler arasında piknik yapılabilir. (Zeugma bölgesine ait ayrıntılı gezi yazısını, yine bu sitede, Nizip ilçesi sayfasında bulabilirsiniz.)

Zeugma tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

dülük antik kenti.1
Gaziantep Dülük Antik Kenti

DÜLÜK ANTİK KENTİ

Gaziantep ilinin 10 km. kuzeyindedir. Gaziantep-Yavuzeli istikametinde giderken, otoyol gişelerine ulaşmadan önce, sol tarafta “Beylerbeyi Köyü” içinden geçen, yaklaşık 4 km. lik asfalt bir yolla, Dülük köyü ve Antik kentine ulaşılıyor. Köyün girişine geldiğinizde, yön levhaları size yardımcı olacaktır.

Dülük Antik kenti kutsal alanına ise: Gaziantep şehir merkezine, yaklaşık 4 km. uzaklıktaki, Gaziantep-Adana yolu üzerindeki, Dülük Ormanları içinden geçilerek ulaşılıyor. Ayrıca: Dülük ormanı içinde, halkın piknik yapabileceği alanlar da var.
Evet: Dülük antik kentinin, antik dönemdeki önemi neden?

Antik dönemde : kuzey, doğu ve batıdan gelen ticaret yollarının kesiştiği kavşak, burada. Asurlular döneminde: Mezopotamya’dan Kilikya’ya uzanan yolun: Helenistik ve Roma döneminde ise: Antakya ve Kilikya’dan Zeugmaya uzanan ipek yolunun güzergahı buradan geçiyor. Bunun sonucunda: Dülük, önemli bir ticaret ve dini merkez haline geliyor.

Buradaki ilk yerleşim: MÖ.6000 yıllarına tarihleniyor. Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olarak gösteriliyor. Bu durum: Keber Tepesi üzerindeki mağarada yapılan kazılarda teyit edilmiş.

Ayrıca: bölge bir dini merkez. Tarihte: “Doliche”olarak bilinen kent; Hititler’in baş tanrısı “Teşup” un din merkezi olmuştur. Aynı zamanda, yer altında tapınak kuran Mitras dini kültürü gelişmiş.

Dülük: antik kent ve kutsal alan olmak üzere: ikiye ayrılır. Antik kent: bugünkü Dülük köyünün kuzey bitişiğindeki Keber tepesi ve çevresinde; toprak altındadır. Kutsal alan ise: Dülük köyünün yaklaşık 3 km. kuzeyinde, sedir ve çam ağaçlarıyla kaplı, Dülük Baba Tepesinde bulunmaktadır.

dülük antik kenti.2
Gaziantep Dülük Antik Kenti Kutsal Alan

 

KUTSAL ALAN

Dülük: Teşup, Zeus ve Jüpiter Dolikhenos inançlarının kült merkezidir. Burada: Hitit döneminde, gök ve fırtına tanrısı Teşup’un tapınağı vardı. Teşup: sol elinde şimşek demetiyle, sağ elinde çift ağızlı baltayla, boğa üstünde durur olarak; taş üzerine kabartmalara işlenmiş ve bronz heykelleri yapılmıştır.

Helenistik ve Roma döneminde, Teşup; aynı işlevini sürdürmüş, fakat ismi: Zeus ve Jüpiter olarak değiştirilmiştir. Romalı askerler tarafından Jüpiter Dolikhenos kültü sevilip büyük saygı görmüştür. Kendilerine güç versin diye, Jüpiter Dolikhenos’un küçük heykelciklerini kolye olarak boyunlarına takan askerler, bu dini Roma’ya kadar yaymışlardır.

MİTRAS-YER ALTI TAPINAĞI İNANCI

Dülük’te “mitra” inancı da vardı. Dünyada bilinen; yer altına inşa edilmiş Mitras tapınaklarının en büyüğü: Dülük Keber tepesinde bulunmuştur. Bu tapınak: 2 salonlu olup, yer altı tapınağının mihrabı konumundaki merkez nişte; Tauroktoni adı verilen, boğa öldürme sahnesi kabartma halinde işlenmiştir.

Tanrı Mitras; gezegenleri simgeleyen yıldızlar, takım yıldızlarını simgeleyen akrep, yılan, köpek vb. gibi figürlerin de eşliğinde, bir boğayı öldürürken resmedilmiştir. Astrolojiye göre: Yunan ve roma döneminden önce, ekinos boğada idi. MÖ.4000-3000’de gerçekleşen boğa çağının sonu, boğa öldürme sahnesiyle ifade edilmiştir. Perseus takım yıldızının, tam boğa üzerindeki konumu, boğayı Perseus’un öldürdüğü kavramını yaratmıştır.

Ayinleri gizli olan bu inanışın, inananlarının çoğu: Roma ordusunun askerleriydi. Üyeleri arasında: bürokratlar, tüccarlar ve köleler de bulunuyordu. Dülük Mitras Tapınağı: Gaziantep Müzesi ve Almanya’dan Münster Üniversitesinin katılımlı kazıları sonucunda; 1997 ve 1998 yıllarında bulunmuştur. Anadolu’da bulunan Mitras yer altı tapınağının ilkidir.

KEBER TEPESİ ÜZERİNDEKİ MAĞARA

Dülük’te geçmişin kanıtı olarak en eski yerleşim: Keber Tepesinin güneyindeki mağaradır. Ayrıca: Keber tepesinin karşı sırtlarında: nekropol alanı vardır. Burada: çok sayıda, kayaya oyulmuş oda mezarları var. Bu kaya mezarlarının bazılarının ön odasına: taş basamaklarla inilerek ulaşılıyor.

Mezar içinde: lahitler bulunuyor. Bazısında: dini mitolojik konulu kabartmalar var. Bazı mezarlarda ise: bakıldığında taşa çeviren Medusa başı kabartma olarak işlenmiş. Antik dönemde de, ölüm sonrası dirilme inancı var. Bu yüzden, ölünün evi olarak kabul edilen, bu mezarlar, günlük yaşanılan ev biçiminde yapılmış.
Nekropolün doğusunda: Mar-Slemun Manastırına ait olduğu tahmin edilen, iki kaya kilisesi var.

Ayrıca: Dülük köyünün doğusunda, antik taş ocakları bulunuyor.
Evet: gezimize devam ediyoruz. Dülük’de mühür baskılarını içeren Dülük Arşivi; kaçakçılar tarafından yağmalanmış. Çok sayıda mühür baskısı, yurt dışına kaçırılmış. Mühür baskısı: yüzük taşı ve mühürlerin kil çamuruna basılmasıyla yapılıyor. Mühür baskıları üzerinde: tanrı, tanrıça, kişiler ve hayvanlar gibi çeşitli resimler bulunuyor.

Resmi ve özel mektuplarda, belgelerde, para torbalarında ve balya vb. nesnelerin mühürlenmesinde kullanılmış olup, mühürlenilen eşyanın güvenliğini sağlamış. Bu mühür baskılarından, Zeugmada bulunan büyük bir koleksiyon, Gaziantep Müzesinde sergileniyor.

Evet; burada halen Dülük Köyü var. Köy: geleneksel taştan evleri, camisi ve Musa Kazım türbesiyle, yöreye özgü geleneksel tarihi mimari özelliğiyle de, görülmeye değer yerlerin başında geliyor. Dülük Antik Kenti ise: bugün, Dülük Köyünün kuzey bitişiğindeki Keber Tepesi ve çevresinde bulunuyor.

Adana

Adana

 

Adana, ülkemizin en büyük ve yoğun nüfuslu şehirlerinden biridir. Seylan, Yüreğil, Sarıçam ve Çukurova isimli 4 merkez ilçeden oluşuyor ve ben size Adana şehrini tanıtırken, burada günlük gezi planından söz edeceğim ve sizler bu plana göre şehri gezerken, ayrıntıları o merkez ilçenin adı altındaki yazılarda bulacaksınız. 

Buyurun, bu güzel şehrimizi birlikte öğrenelim ve gezelim. Kesinlikle bu geziden mutlu olacağınıza inanıyorum. Özellikle: sıcak yaz günleri dışında, Adana’nın tüm güzelliklerini en iyi keşfedebileceğiniz zamandır, ama aşırı sıcaklardan pek hoşnut olmazsanız, ilk veya sonbahar mevsimlerinde Adana’ya mutlaka gidin ve bu güzel şehri gezin.

 

ULAŞIM


D-400 Karayolu ve uluslar arası TEM Otoyolu ile Adana’ya ulaşılır. Ankara-Adana arası uzaklık: 472 km. dir. Ankara-Aksaray-Pozantı üzerinden gelinir. İzmir-Adana arası uzaklık: 873 km. olup, İzmir-Afyon-K. Ereğli üzerinden ulaşılır. İstanbul-Adana arası uzaklık: 909 km. olup, İstanbul-Bolu-Ankara-Aksaray-Pozantı üzerinden ulaşım mümkündür.

Otobüsler ile, Adana’ya gelirseniz, otogar, şehrin 5 km. dışındadır.

Havayolu ulaşımı: Adana’da havayolu ulaşımı: Şakirpaşa Hava Limanından sağlanmaktadır. Uluslar arası trafiğe açık bir havaalanıdır

NE YENİR-NE İÇİLİR

Adana yöresinin zengin bir mutfağı vardır. Bu yüzden, turizm denince yemekleriyle öne çıkan bu şehri anlatmaya başlamadan önce, meşhur yemekleri ve içeceklerinden uzun uzun söz etmek istiyorum. 

Adana yöresinin kendine has, ünlü yemeği Adana Kebabıdır. Adana şehrinde kebap: zırh denilen satıra benzer bir bıçakla elde kıyılan parça etten yapılan bir kebap çeşididir. Bunu diğer kebaplardan ayıran özelliği, içinde kullanılan ettir. Yanında, bol yeşillik ve sumaklı soğan salatası ile yenir, Şalgam suyu, ayran veya aşlama (meyan kökünden yapılır) için. 

Eğer şehri ziyaret ettiğinizde, Kazancılar çarşısı ve Tarihi saat kulesi yanındaki kebapçılardan birine giderseniz, masaya oturduğunuz gibi (eğer hafta sonu akşam giderseniz mutlaka rezerve yaptırmanızı öneririm, çünkü yer bulamazsınız, beklemek zorunda kalırsınız) kağıt kaplı masanızın üzerine mezeler ve salatalar gelmeye başlar, baş köşeye ise şalgam suyu konur. 

Peki bunun dışında yani sabit yerler dışında kebap yenir mi? Elbette Adana’da çok miktarda tablacı denen seyyar kebapçılar var ve bunlara rağbet oldukça fazladır. Kazancılar çarşısında bol bol tablacı ve farklı, fasıllı yani müzikli kebapçılar vardır. 

 

Peki bu kebaplar nerede yenir? Bence, metrelik kebapları oldukça meşhur olan Kolcuoğlu Kebap düşünülebilir, Adnan Menderes Bulvarı üstündedir. 1 ile 4 metre arasında kebap hazırlıyorlar. Fiyatlar biraz yüksek ama kalite de yüksektir. Salata ve mezeler için de ayrı ücret isteniyor. Şık bir mekanda kebap yemek isteyenler için tercih edilebilir.

Bir diğer seçenek: Tarihi Öz Asmaaltı Kebapçısıdır. Kocavezir mahallesi Pazarlar caddesindeki bu mekan, Adana şehrinin en iyi kebapçılarından birisidir. Özellikle “tereyağlı humus” yemenizi öneririm. Sarıyakup mahallesinde bulunan Tarihi Adana Kazancılar Kebapçısı ise, şehrin en eski kebapçısıdır, 1908 yılında açılmıştır. 

Adana

 

Adana’da yemek denilince “lahmacun” olmadan olmaz. Şehrin en önemli lahmacunu “fındık lahmacun” olarak bilinir, orta boyludur, yuvarlaktır ve genellikle yemekten önce atıştırmalık olarak istenir, yenir. Yemek olarak sipariş verirseniz, bir porsiyonda 5 lahmacun gelir. En önemli özelliği, sıcak, yumuşak ve kağıt gibi ince olmasıdır. 

Adana

Son bir not

Adana denince elbette “şırdan” da akla geliyor. Şırdan, koyun midesinin temizlendikten sonra, baharatlı pirinç doldurulup dikilmesi ve pişirilmesiyle yapılıyor. Meraklıları: bol pul biberli, az kimyonlu, bol kimyonlu, limon soslu veya bol kimyonlu, az biberli ve tuzlu şırdan tadabilirler. Kocaceviz mahallesinde, Karacaoğlan caddesinde şehrin en ünlü şırdancısı var. 

Adana

Çorba

Gelelim çorbaya: Adana denince ilk akla gelenler kebap ve ciğer şiş olmasına rağmen, bu şehirde gece ve sabah erken saatlerde paça çorbası da yoğun tercih edilir. Adana’da çorba denince ilk akla gelenler “çürük çorbası” ve “paça çorbası” dır. Çürük çorbası: hayvanın yanak kısmındaki siyah etlerden yapılır. Paça çorbası için, şehirde “Seyhan Paça Çorba salonunu” öneririm. Cemalpaşa Mahallesi, Gazipaşa bulvarındadır. 

Kahvaltı

Kahvaltı denince Adana’da ilk akla gelen sıkmadır. Sıkma, elde hazırlanan lavaş ekmeğinin içine, patates ya da peynirli soğanlı ve bol maydanozlu  harç ilave edilerek hazırlanır. Oldukça doyurucudur, mutlaka tatmanızı öneririm. Yanında yayık ayranı için.

Adana
Gelelim ciğere:

Adana’da gerçek bir kahvaltı ritüeli ciğerdir. Kahvaltıda, ciğer şiş yenir. Güne farklı bir başlangıç için, sizde Adana ziyaretinizde sabah kahvaltıda ciğer şiş yemelisiniz. 

Kahvaltı için bir diğer alternatif Adana böreğidir. Adana’da bol peynirli, dışı çıtır, Adana’ya has bu börekten mutlaka yemelisiniz. Peynirli yanında kıymalısı da vardır. En büyük özelliği baklava hamuru ile yapılmasıdır. Yanında ayran, domates ve turşu yemelisiniz. 

Aperatifler

Muzlu süt

Pek anlamlı değil, yani bu kadar güzel yemek yanında muzlu süt basit gelebilir, ama inanın hayatınızda bu kadar lezzetli muzlu süt içmemişsinizdir. Cemalpaşa mahallesindeki Kazımın Büfesinde, mutlaka muzlu süt ve sandviç (yengen) yemelisiniz. Kazımın Büfesi, Türkiye’de en iyi büfeler seçmesinde, ilk ona girmiştir. 

Şalgam

Adana’nın bu mucizevi içeceği, kimileri tarafından kebabın yanında kimileri tarafından ise rakının yanında içilir. Şalgam, bir parça kırmızı havuç eşliğinde sunuluyor. Adana şehrinde ikram edilen şalgamlarda acı bulunmaz. Çünkü Adanalılar iyi şalgamın içinde acı olmaz derler. 

Adana Fellah Köftesi

Fellah köftesi

Adana yöresinde sarımsaklı köfte de denen bu yemek, ince ve tercihan esmer bulgurdan yapılıyor ve bol sarımsaklı sosta pişiriliyor. 

İçli köfte

Bu içli köfte haşlanarak yapılıyor, ince uzun değil, yuvarlak şekil veriliyor ve hamuru pembemsidir. Bunu limon, bol sarımsak ve maydanozla yemelisiniz. 

Tüm bunların yanında salata denince Adana’da “sumak salatası” akla gelir. Elde kıyılmış soğan, bol sumakla elle karıştırılarak hazırlanır ve üzerine tuz, maydanoz ilave edilerek servis edilir. 

Adana Karpuz

Karpuz

Tüm bunları söylerken, belki aklımıza gelmedi, ama biliyorsunuz; bu güzel şehrimiz Adana’nın karpuzu çok meşhurdur. Tüm bu yiyeceklerin üstüne, güzel bir Adana karpuzu yemelisiniz.

Adana

Tatlı

Ama illaki tatlı derseniz, Adana mutfağında oldukça meşhur tatlılarda var. İlk örnek “bicibici” Adana’nın en meşhur bu tatlısı, sıcak yaz aylarında nişastadan yapılmış muhallebinin üzerine buz rendelenerek hazırlanır. Sonrasında buzun üzerinde açılan oyuğa pudra şekeri konur ve özel bici şerbeti dökülür.

Başkaca bir örnek: “karsambaç”, Bu tatlı türü Adana ve Mersin yöresinde oldukça çok tüketiliyor, temiz karın üzerine tatlı bir şurup eklenerek hazırlanıyor. Farklı bir tat arayanlar için: karakuş tatlısı ve taş kadayıf olabilir.

Adana şehrinde adım başı sıcak şerbetli tatlı satan yerler görülür. Her iki tatlı türü de sıcak sıcak servis ediliyor. Tatlılar için son bir not elbette “cezerye” Büyük saat kulesi önünde bulunan tarihi bedesten yani kapalı çarşıda, yöreye has cezerye satın almayı sakın unutmayın. 

 

ADANA KEBAP VE ŞALGAM FESTİVALİ

Dünya Rakı Günü olarak anılan ama bu isim bazı kesimlerin tepkisini çekmesi üzerine ismi “Adana Kebap ve Şalgam Festivali” olan her yıl “Aralık” ayının ikinci Cumartesi günü düzenlenen festival: Kazancılar Çarşısı ve Büyük saat civarında yapılıyor.

Festivalde, bu bölgedeki kebapçılarda kebap yeniliyor ve rakı içiliyor. Ancak bu rakı konusu nedeniyle yetkili makamlar, festivale destek vermiyorlar. Hatta, bir aralar Valilik yasaklama kararı aldı, bunun üzerine insanlar başka yerlerde bu festivali kutladılar. Festival dışında da olsa, insanlar bu mekanlardaki kebapçılara yoğun olarak gidiyorlar. 

Adana

NE SATIN ALINIR


Adana’da, geleneksel el sanatları çok gelişmiştir. Keçecilik, koşumculuk, at arabacılığı, demircilik ve bakırcılık, yemenicilik, mermercilik, kilimcilik, hasır ve boyra örücülüğü, İlin önemli el sanatları arasında yer alır. Bunun yanında, ilginizi çekerse, Karatepe kilimlerinden alınabilir.

Adana Altın Koza Film Festivali

ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ


Çukurova’nın ürünü pamuğu simgeleyen “Altın Koza Film Festivali” ilk olarak 1969 yılında yapılmıştır. O tarihten bu yana, her yıl zenginleşen içeriğiyle ülkemizin en önemli kültür ve sanat etkinliklerinden birisi olmuştur. Festival 2005 yılından sonra, Dünya Sineması ve Akdeniz Filmleri Seçkisiyle uluslararası kimliğe bürünmüştür. Festival her yıl Eylül ayının son haftasında yapılıyor. Eğer festival zamanı şehirde bulunursanız, Adana şehrinde 5-6 sinema salonunda yapılan festivaldeki filmleri izleyebilirsiniz. 

Adana

GENEL

Adana il merkezinde, merkezi ilçeler: Seyhan, Yüreğil, Çukurova ve Sarıçam’dır. Bunlar arasında: öne çıkanlar Seyhan ve Yüreğil’dir.

Seyhan: denizden 40 km. içeridedir. Seyhan Nehrinin iki yakasına yayılmış olmakla birlikte, batı yakada Seyhan, doğu yakada ise Yüreğil ilçesi yer alır. İki ilçe; 317 metre uzunluğunda ve MÖ.6’ncı yüzyılda yapılmış, 21 gözlü, tarihi “Taşköprü” ile birbirine bağlanmıştır.

Seyhan Nehri: Akdeniz’e dökülen en büyük nehirdir. Tarsus Çayı ile birleşerek, Akdeniz’e dökülür. Seyhan Nehrinin, taşarak şehre zarar vermesinin önlenmesi için, Seyhan Baraj Gölü yapılmıştır. Seyhan Baraj Gölü ise, Seyhan ilçesinin, deniz görünümlü bir şehir olmasını sağlar.

Evet, daha önce söylediğim gibi, merkezin diğer ilçesi: Yüreğil. İlçenin en önemli eseri: Ceyhan nehri kıyısında, bugün Yakapınarı’nın bulunduğu yerde kurulan Misis Antik Kentidir. Kent: Roma ve Memluk Dönemlerinde de önemini korumuştur.

Adana  Tarihi

TARİHİ


Adana’ya ait en eski yazılı kaynak olan Hititlerin Kava Kitabelerine göre: Anadolu’nun en köklü medeniyetlerinden olan Hititler, Adana ve çevresinden: Uru Adanıa (Adana Beldesi) olarak bahsederler.

Yöreye: Milattan Önce yaşayan kavimlere: Danuna ismi verilmiştir. Bir efsaneye göre: gök tanrısı Uranüs’ün, Adanus ve Sarus isimli iki oğlu: savaşarak Adana civarına gelirler. Adanus, adını, kendi kurdukları şehre verir. Seyhan Nehri de: Sarus’un adını alır.

Hitit etkisinde kalan Fenikeliler, tarım ve bitki tanrılarının ismi olan: Adonis’i, bereketli topraklarından dolayı, Adana’ya isim olarak verirler.

MS.7’nci yüzyıldan itibaren, İslam ordularının bölgeye gelişiyle birlikte, Arap tarihçileri Adana isminin, eski peygamberlerden Yasef’in torunu, Ezene’den geldiği fikrini ortaya atarlar.

Türkler: Torosları aşıp güneye indiklerinde, buraya “Çukurova” adını verirler. Çukurova’nın tarihteki adı: Kilikya’dır. Kilikya adını kireç yataklarından almıştır.

Sümerlerden kalma Gılgamış Destanından itibaren, sayısız kaynaklarda, sayısız olaylarla açıklanmaya çalışılan yöre adı çok renkli bir gelişim takip eder.

Evet, Adana’nın tarihsel süreç içindeki hikayesi şöyle.


Eski çağlarda: Adana bölgesini egemenlik altında bulunduran guruplar şunlar: Luvi krallığı, Arzava krallığı, Hitit krallığı, Kue krallığı, Asur krallığı, Kilikya krallığı, Pers Satraplığı, Helenistik dönem, Selökidler, Korsanlar dönemi, Romalılar dönemi ve Bizans dönemidir. 

Çukurova’yı Roma imparatorluğuna dahil eden Pompey döneminde, burada Adana adında bir şehir olduğu biliniyor. Romalılar, erken tarihlerden itibaren şehre gereken ilgiyi gösterirler. Taşköprü’nün büyüklüğü ve sağlamlığı, Adana’nın önemli bir merkez olduğunu ispatlar. Buna karşılık kutsal kitaplarda Adana adı geçmez. Ancak yeni bir inanışın öğretilerini yayan Aziz Pavlus’un, Tarsus ve Antakya arasındaki gidiş gelişlerinde Adana’dan geçtiği kesindir. Bu durum, şehrin Roma geleneklerine bağlı olmasıyla açıklanabilir. 

MS.638 yılında, Emeviler zamanında, Çukurova fethedilmiş, Abbasiler döneminde buraya yerleşilmiştir. MS.1083 yılında, Çukurova Anadolu Selçuklu Devletine katılmıştır. Haçlı seferleri sırasında Ermenilerin eline geçen Çukurova, bir süre sonra yeniden Konya Selçukluları tarafından alınmıştır.

Anadolu’nun, Moğol istilası Anadolu Selçuklu Devleti’ni zayıflatır ve beylikler dönemi başlar. Bu dönemde, Çukurova’da kurulan beylik, Ramazanoğulları olur. Mısır seferine giden Yavuz Sultan Selim, Beyliği Osmanlı Devletine katar. Ramazanoğulları; 1516 yılında Osmanlı eyaleti olmasına rağmen, 1608 yılına kadar içişlerinde serbest bir beylik olarak devam eder. Pir Mansur’un, kendi isteği ile idareyi bırakması sonucu, Osmanlı Devletine, tam bağlı bir eyalet haline gelmiştir.

Adana, bir ada devlete baş kaldıran Mısırlı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından işgal edilir ve Mısır’a bağlanır. Ancak, 1840 yılındaki Londra Antlaşması ile, bölge, yeniden Osmanlı imparatorluğuna bağlanır.

1840 yılından sonra, merkezi idaredeki bozukluklar ve ağır vergiler yüzünden, aşiretler, merkezi idareye karşı isyan ederler. Bu durum, 1865 yılına kadar sürer. Sonuçta, aşiret reisleri, beylik unvanıyla başka yerlere yollanır, göçebe durumları, gurupları zorla yerleşik hayata geçirilmiştir. 1867 yılında, idari teşkilat kurularak, Adana il haline getirilir.

20’nci yüzyılda, Osmanlı Devletinde, büyük değişiklikler başlar. 1908 yılında: Ermeni, Hınçak ve Taşnak Komitelerinin gayretleriyle, Adana’da büyük bir baskın ve kaçış yaşanır. Ermeni isyanları ile Avrupa Devletlerinin işe karışması ile zemin hazırlanır.

Tüm olaylar sürerken, I. Dünya Savaşına girilir ve 1918 tarihinde Mondros Ateşkes antlaşması imzalanır. Antlaşmayı takiben, 1918 yılında Adana, Fransız işgaline ve ermeni terörüne sahne olur. Fransızlardan destek alan Ermeniler, Türk halkına büyük eziyetler yaşatırlar. Adana halkının bir bölümü, silahlanarak dağlara çekilir, bir bölümü de şehir içinde çete harbine başlar.

Tarihi süreç içinde: işgal biter, Ermeniler kaçar ve Adana ve yöresi; özgürlüğe kavuşur.

Adana

ADANA GÜNLÜK GEZİ PLANI

Önce Seyhan merkez ilçesini gezeceğiz, burası Adana il merkezinin en büyük merkez ilçesidir. Adana şehrinin tüm turistik ve tarihi kalıntıları buradadır, yani şehrin en önemli ve ilgi çeken turistik bölgesi burasıdır.

Seyhan ilçesinin ilk olarak gezilmesi gereken yeri Tepebağ Mahallesidir. Burası Adana şehrinin ilk yerleşim yeri olarak önem kazanır ve geçmişi MÖ 2000 yılına kadar gider. Tepebağ mahallesindeki korunan evleri gezin, görün.

Tepebağ mahallesinde Bebekli kilise var. Önce burayı görün. İsmi ilginç, neden bebekli kilise, ziyaret edin, içine girmeden, dışından bakın, hemen tepesinde bir heykel var, Meryem Ana heykeli, bu heykel bebeğe benzetildiği için kiliseye bu isim verilmiş, ama eminim siz bu heykeli bebeğe benzetmeyeceksiniz, çünkü benzemiyor, peki niye bebekli kilise, bilmiyorum.

Sonra tam ters istikametteki Atatürk Müzesine gidiyoruz. Burası Suphi Paşa Konağı olarak da geçer. Büyük Atatürk, Adana’yı ziyaret ettiğinde bu konakla kalmıştır, konak daha sonra müze olarak düzenlenmiştir.

Müzenin hemen yanında, Sinema Müzesi var. Adanalı sanatçılara ayrılan bu müzede: sinema tarihimize ait bazı objeler ve Adanalı sanatçıların bal mumu heykelleri sergileniyor.

Sonra yeni köprüye doğru yürüyün, yeni köprünün hemen yanında Merkez Park ve bunun kenarında Sabancı Merkez Camisi var.

Merkez park: Türkiye’nin en büyük park alanıdır, park alanının hemen yanında dizili yüksek apartmanlar, burayı New York şehrindeki Central Park’a benzetilmesine sebep olmuştur. Özellikle havuzları görün, dünya haritası bulunan küreli havuz ilginçtir. Sinan Paşa köprüsünden geçin. Adana şehrindeki festivaller burada düzenleniyor.

Sabancı Merkez Camisi: Seyhan nehri kıyısındaki bu caminin en büyük özelliği, çok uzaklardan da görülen uzun minareleridir. Cami Türkiye ve Ortadoğu’nun en büyük camisidir. 1988-1998 yılları arasında 10 yılda yapılan cami, mimari değerleriyle gizli şifreler taşıyor, bu şifreleri ayrıntılı tanıtım yazısında okuyabilirsiniz.

Caminin hemen önünde ise Atatürk Parkı bulunuyor.

Atatürk Parkı; Resmi törenler burada düzenleniyor, güzel bir park, zamanınız varsa, gidin gezin. Buraya yolunuz düşerse aşk ve sadakat köprüsünü görün, hatta bir kilit takın, anahtarını göle atmayı unutmayın.

Sonra kıyıdaki ana caddeden yürüyerek Taş köprüye gidin.

Taş köprü: Seyhan nehri üstündedir. Adana şehrinin simge yapılarındandır. Seyhan ve Yüreğil ilçelerini birbirine bağlar. Köprü MS 384 yılında, Roma döneminde yapılmıştır.

Oradan şehir merkezine doğru ilerleyin.

Ulu camiyi göreceksiniz. Taşköprü ye 200 metre uzaklıktadır. Şehirdeki en büyük ikinci camidir. 1513 yılında Ramazanoğulları Beyliği döneminde yapılmıştır.

Ulu caminin hemen ilerisinde tarihi saat kulesi ve kulenin hemen yanında ise tarihi bedesten ve kazancılar çarşısı bulunuyor.

Tarihi saat kulesi: Hemen Ulu caminin Medresesinin yanındadır. 1881 yılı yapımıdır, kule 32 metre yüksekliğindedir ve ülkemizin en yüksek saat kulesidir, yine bunun da içine girmek mümkün değil, dışarıdan izleyin. Ancak bu kuleyi ziyaret ettiğinizde, kulenin çevresindeki yoğun kalabalığı görünce şaşırmayın, gündüzleri şeker ve lokum satıcıları var, el sanatlarını satanlar var, akşamları ise, kulenin çevresindeki kebapçılar doluyor.

Saat kulesinin hemen yanında: kapalı çarşı yani bedesten, kazancılar çarşısı ve ciğerciler sokağı bulunuyor.

 Tarihi kapalı çarşı, diğer ismiyle Bedesten, 1800’lü yılların sonunda yapılmıştır. Yapıldığında üstü kapalı olduğu için kapalı çarşı diye anılıyor, şimdi üstü açıktır, neden, çünkü Adana’nın iklimi malum aşırı sıcak, sırf iklim nedeniyle çarşının üstü sonradan açılmış.

Kazancılar çarşısı: Hükümet konağı, ulu cami ve yağ camisine komşudur. Bu çarşıda, kalaycılar, bakırcılar, ahşap işlemecileri bulunuyor. Bakır kazan imal edenler var, kalaycılar var. Çarşı Pazar günleri kapalıdır.

Ancak, eğer zamanınız uygun olurda burayı bir Pazar sabahı ziyaret ederseniz, özellikle erken saatlerde (örneğin 06.00 gibi) burada bulunan ciğercilerden ciğer de yiyebilirsiniz.

Ulu camiden sonra Yağ camisine yürüyün.

Yağ camisi ve Ramazanoğulları Medresesi: Ulu camiye yakındır, 1501 yılında eski bir kilisenin, Ramazanoğulları Beyliği döneminde camiye dönüştürülmesiyle oluşmuştur. 1542 yılında ise, hemen yanına medrese eklenmiştir. Caminin özellikle giriş kapısını mutlaka görün.

Yağ camisinden sonra sırada Arkeoloji Müzesi var, burası biraz uzak, yürümek istemeyenler için, taksi tutulması düşünülebilir.

Arkeoloji Müzesi; Reşatbey mahallesi Fuzuli caddesindedir. Müze yeni açıldı, taksi tutarsanız veya sormak isterseniz, Milli Mensucat Fabrikası olarak sorun, yoksa eski müzeye gidersiniz. Burada daha önce Milli Mensucat Fabrikası varmış, fabrika müze olarak düzenlenmiş ve 2017 yılında ziyarete açılmıştır.

Mutlaka gidin ve görün, müzenin tamamını gezin, yaklaşık 2 saatinizi alır, ancak zamanınız az ise, müzede mutlaka görmenizi önereceğim eserler: Hitit fırtına tanrısı Tarhunda’nın taş heykeli, Adana Karataş’ta denizden çıkarılan bronz erkek heykeli, Roma dönemine ait iki lahittir. (bunlar Tarsus ta bulunarak buraya getirilmiş Akhilleus lahdi ve Antropoid lahittir.

Yine uzak bir yerde bulunan Etnografya Müzesine gidebilirsiniz.

Etnografya Müzesi: Kuru köprü mevkiindedir. 1845 yılında yapılan bir kilise sonradan müze olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır. Müzede özellikle Toroslarda yaşayan aşiretlerin el dokuma kilim örnekleri, halı, heybe, seccade ve yastık örnekleri sergileniyor.

Evet, şehirde zamanınız varsa, yani 2’nci bir gününüz varsa, gezmenizi önereceğim yer Yüreğil ilçesi sınırları içindedir. 

İl merkezindeki bu ilçenin en büyük özelliği, Adana Şakir paşa hava alanının bu ilçede bulunmasıdır.

Yüreğil ilçesinde “Tek kubbeli kübik mescit” i görebilirsiniz. Ulu camiye yakın: Tek kubbeli kübik mescit, akça mescit; 1489 yılı yapımıdır. Yani Adana’nın en eski yapısıdır.

Yüreğil ilçesinde mutlaka görmenizi önereceğim diğer yer ise antik Misis şehridir: İlçeye bağlı, Ceyhan ırmağı kıyısında Yakapınar köyündedir. Burayı ziyaret ederseniz yaklaşık 7000 yıllık bir yerleşim yerini yani Misis şehri kalıntılarını görebilirsiniz. Şehrin ilk olarak Hititler tarafından, MÖ 5500’lerde kurulduğu düşünülüyor.

Burayı ziyaret ederseniz: Höyük ve Akropol çevresindeki çoğu tahrip olmuş surların bir kısmını, sur duvarı parçalarını görebilirsiniz. Geniş bir alana yapılan Nekropol alanında kalkere oyulmuş oda mezarları görebilirsiniz. Günümüzde Adana Arkeoloji Müzesinde sergilenen “Misis Lahdi” burada bulunmuştur. Yine burayı ziyaret ederseniz, Ceyhan (Pyramos) nehri üzerindeki “Misis Köprüsü” nü görebilirsiniz.

Köprü MS 250’li yıllarda Roma döneminde yapılmıştır. Bu köprünün üstünde gezinirken, Lokman hekimin ölümsüzlük sırrı yazılı defterini, bu köprünün üstünden geçerken Ceyhan ırmağına düşürdüğü hikayesini hatırlayınız. Sonra Misis Kervansarayı ve muhteşem mozaiklerin sergilendiği, bulunan mozaiklerin korunması için üstüne müze yapılan “Misis Mozaik Müzesini” görün.

Buraları yani Seylan ve Yüreğil ilçelerini gezdikten sonra yine merkeze bağlı ilçeler Sarıçam ve Çukurova’da bulunuyor ama buraların turistik ve tarihi önemi bulunmuyor. 

Sarıçam

Burası Adana şehrinde Çukurova Üniversitesi merkez kampüsü, İncirlik Amerikan üstü ve Hacı Ömer Sabancı Organize Sanayi bölgesinin bulunduğu bir yerdir yani herhangi bir turistik ve tarihi yeri yok.

Çukurova

İl merkezindeki bu ilçede: özellikle akşamları geniş kaldırımlarda, mevsiminde portakal çiçeği kokuları içinde yürüyüş yapabilirsiniz. Ancak yine burada da Adana şehriyle ilgili herhangi bir tarihi ve turistik yer yok, burada sadece Seyhan Baraj gölü kıyısındaki parklarda ve yollarda yürüyüş yapabilirsiniz.

Sonuç

Adana şehrini ziyaret ederseniz, yukarıdaki gezi planına göre rotanızı yapabilirsiniz. Bu planda kısaca belirttiğim yerlerle ilgili ayrıntılı tanıtım yazıları, görmeyi istediğiniz yerin ilçesine ait yazıda bulabilirsiniz. Adana güzel bir yer, gerek mutfağı, lezzetli yemekleri, kebapları, tatlıları ve içecekleri ile ve gerekse tarihi yerleriyle mutlaka gidilip görülmesi gereken bir yer, mutlaka gidin.