Bolu Kartalkaya

genel.5
Bolu Kartalkaya

Kartalkaya kayak merkezi: İstanbul’a 3 saat ve Ankara’ya 2 saat uzaklıkta bulunması ile öne çıkar. Bolu şehir merkezinden 15 km. uzaklıkta, E-5 karayolu üzerinde ilerlerken: İstanbul gelişinde, sağınızda: “Kartalkaya” tabelasını gördüğünüzde, yoldan ayrılmalısınız ve yaklaşık 28 km. sonra: Kartalkaya Kayak Merkezine ulaşırsınız.

Yani: Bolu şehir merkezine uzaklık: 54 km. dir. Bu mesafe: havanın ve yolun durumuna göre: yaklaşık 45 dakikada alınabilir.

Ankara-Kartalkaya arası uzaklık: 275 km. dir. İstanbul Atatürk Havaalanı-Bolu arası uzaklık ise: 275 km. dir. Bolu şehir merkezinden: Kartalkaya’ya, toplu ulaşım araçları (otobüs, minübüs) bulabilirsiniz.

Elbette: sezonda buraya gitmek istemeniz halinde: yanınızda mutlaka zincir ve aracınızda kar lastiklerinin takılı bulunmasında yarar var. Zinciriniz yoksa: yol kıyısında; zincir kiralayan ve hatta zincirinizi takabilecek elemanları, ücreti karşılığında rahatlıkla bulabilirsiniz.

GENEL

Kartalkaya kayak merkezi: Bolu ilinin güneydoğusunda, Köroğlu Dağları üzerindedir. Bölge: yarı ılıman bir iklime sahip olup, kayak merkezi ve çevresi: çam ormanlarıyla kaplıdır. Hakim rüzgar yönü: batı-kuzeybatı yönündedir.

Kayak ve snowboard sporları ile yeni tanışacak olanlar veya bu spora yeni başlayanlar, Kartalkaya’ya gönül rahatlığı ile gidebilirler. Burada: kendileri için uygun pistler bulabilirler.

Kartalkaya: aynı zamanda, profesyonellere de hitap eden dik pistleri ile de gözde bir kayak merkezidir. Burada: kayak yapmanın dışında, sahip olduğu muhteşem manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Manzara: yalnızca çam ağaçlarıyla sınırlı değildir. Bolu dağlarını ve Köroğlu dağlarını rahatlıkla görebilirsiniz. Yazın: bu dağların yamaçlarında, doğa yürüyüşü yapılabilmektedir.

genel.2
Bolu Kartalkaya

Kayak merkezinde, kayak mevsimi; 20 Aralık tarihinden 20 Mart tarihine kadar devam etmektedir. Mevsim başında: toz ve mevsim sonunda ıslak kar özellikleri görülür. Merkezde: 3 metreye kadar kar görülür.

Evet, Kartalkaya, sahip olduğu özellikler nedeniyle, Türkiye’nin sayılı kayak merkezlerinden biridir. Alp kayağı, kayaklı koşu (cross-country) ve tur kayağı için çok uygun koşullara sahiptir.

genel.en güzel resim.1
Bolu Kartalkaya

Kayılabilen alan: 1850-2200 metre yükseklik kuşağı üzerindedir. Zirve: 2200 metre yüksekliktedir. Ancak: kayalık olup, Alpin çamlarıyla kaplıdır. 12 adet pistte: toplam uzunluk: 20 km. yi bulur.

Snowboard yaparken, artistik uçmak isteyenler: Dorukkaya Otel pistlerinde bulunan, snowparkta, yeteneklerini sergileyebilirler. Bu parkta: 3 ana rampa, 1 corner, 3,4 ve 6 metre uzunluğunda olmak üzere, 3 handrail ve 3 box (3 ve 6 metre olmak üzere) bulunmaktadır.

genel.3
Bolu Kartalkaya

2 adet telesiyej, 6 adet teleski ve 3 adet baby lift olmak üzere: toplam 11 mekanik tesiste, toplam taşıma kapasitesi: 6000 kişi/saattir. Yeşil Lift (Chairlift: 700 metre), Çamçukuru Lift (Chairlift: 650 metre), İnekçayırı 1-2 (Ski-Lift: 900 metre), Resuldede 1-2 (Ski-Lift: 600 metre), Kazankaya (Ski-Lift: 650 metre), Köroğlu Lift (Ski-Lift: 1200 metre), 2 Baby-Lift bulunmaktadır.

konaklama.1
Bolu Kartalkaya

Konaklama sıkıntısı bulunmamaktadır. 2000 metre yükseklikte: 3 tane gayet lüks otel var. E-5 kara yolundan, Kartalkaya yönüne saptığınızda: 10 km. den sonra oteller başlamaktadır. Otellerde: kayak, kızak ve snowboard kiralama hizmeti var. Otellerin toplam yatak kapasitesi: 1760’tır.

Burada bulunan konaklama  tesisleri

Kartal Oteli                                      374-2345005

Grand Kartal Oteli                         374-2345050

Dorukkaya Hotel                            374-2345026

Golden Key Hotel                           374-2345059

Karlı ve yorgun bir gün sonunda: otellerin SPA merkezlerini, hamam ya da saunalarını ziyaret edebilirsiniz. Spor sonrası eğlenceye devam etmek isteyenler ise: otellerde yapılan etkinlikleri takip ederek bu düşüncelerine de zaman ayırabilirler. Ayrıca: çam ağaçları ve bembeyaz örtülü manzara arasında: yürüyüş yaparak da keyifli anlar yaşayabilirsiniz.

Yürüyüşler için özel parkurlar var. Bunu yapmadan önce: havanın soğuk olmasını düşünerek kat kat giyinmenizi öneririm. Yürüyüş sırasında: fotoğraf makinenizi, mutlaka yanınızda bulundurun.

Bolu şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Düzce Akçakoca

Düzce Akçakoca

Ankara’dan çıkışta, İstanbul yönünde, gerek otobandan ve gerekse E-5 kara yolundan ilerlediğinizde, Düzce’ye varmadan hemen önce Akçakoca’ya dönmeniz gerekiyor. Ankara-Düzce: 236 km. İstanbul istikametinden gelirken, yine gerek otobandan ve gerekse E-5 kara yolu üzerinden ilerlediğinizde, Düzce’den Akçakoca’ya dönmeniz gerekiyor. İstanbul-Düzce: 217 km. İstanbul’dan gelenler için Karadeniz sahil yolundan da gelmek mümkün ama o yol pek rahat bir yol değil. Otoyolu tercih etmenizi öneririm.

Evet, Düzce’ye ulaştınız. Daha sonra, Akçakoca için 37 km. yolunuz var. Yalnız, bu yol yemyeşil alanlar içinde ilerlerken, hızlı gitmeye pek uygun olmayan, inişli-çıkışlı bir yol. Zaten bu yol sadece Akçakoca değil, bu yol aynı zamanda Ereğli, Zonguldak için de kullanılıyor, yani yoğun bir trafik var.

Özellikle; yazın turistik sezonda araç trafiği yoğun ve bir de kamyonlar eklenince, yoğunluk iyice artıyor. Kamyonların arkasında, bazen kuyruklar oluşuyor. Sonuçta, bu aradaki mesafe, özellikle yağış varsa mutlaka yavaş ve dikkatli gidilmesi gereken bir mesafe haline geliyor. Bu arada: Düzce-Akçakoca arasındaki yolda; sol yanınıza bakarak ilerleyin.

Çünkü; hemen yol üzerinde, bir mesire yeri var. Adı: Şifalı Su Orman İçi Dinlenme yeri. Buradaki suyun, bazı hastalıklara iyi geldiği söyleniyor. Su; kaynağından çıktıktan sonra, hiç hava ile temas etmeden, buraya kadar geliyor. Hava almadığı için, bakteri barındırmıyor.

Isısı; yaz ve kış aynı. Burada küçük bir mola ve su içmeyi sakın unutmayın. Hatta, giderken arabanızın bagajına birkaç küçük su bidonu koymanızı tavsiye ediyorum. Burayı, Akçakoca’ya giderken değil, dönüş yolunda hemen yolun kıyısında görebilirsiniz, zaten önündeki kalabalıktan hemen görebilirsiniz.

20170702_155503
Düzce Akçakoca

TARİHİ

Akçakoca’nın tam olarak kimler tarafından kurulduğu bilinmiyor. Ancak; MÖ. 1200’lü yıllarda, bölgeye ilk gelenlerin, Track ve Frig’ler olduğu sanılıyor. Özellikle: Frigler, uzun süre egemenlik kurmuşlar. Ancak; MÖ. 650 yıllarında, Lidyalıların güçlenmesiyle, bölge onların egemenliği altına girmiş. Lidyalılar merkeze yerleşerek, burada “Dia” isimli bir kent kurmuşlar.

Dia, parlak anlamına geliyor. Uzun süre, buradaki yerleşim, Dia olarak anılmış. Daha sonra, bölgede Bizanslıların egemenliği görülür. Poly (şehir) anlamına gelen, sözcük eklenerek, şehrin adı “Diapolis” olur. Yani. parlak şehir.

1204 yılında, 4’ncü Haçlı Ordusunun, İstanbul’u işgal ederek yerleşmesi, Latin Devletinin kurulmasını sağlar. Bu sırada, Ceneviz’liler Karadeniz kıyılarına yerleşirler. Buralarda, daha önceden kurulmuş olan diğer şehirler gibi, Diapolis’de onların egemenlikleri altına girer. Şehirde; ticaret ve deniz sitesi kurarlar. Mevcut kaleyi onarırlar.

1261 yılında, Bizanslılar bölgede, yine hakimiyeti ele geçirirler. Ancak, aynı dönemde, Anadolu’nun birçok yerinde Türk akınları etkili olmaktadır. Bizanslıların Türk akınlarını durduracak güçleri kalmaz. 1319 yılında, Diapolis şehri, Orhan Gazi tarafından ele geçirilerek Osmanlı Beyliğine katılır. (Akçakoca’nın hemen merkezinde Orhangazi anıtını göreceksiniz) Osmanlı imparatorluğu döneminde, bölge, Osman Gazi’nin silah arkadaşı Akçakoca Bey tarafından idare edilir.

Bizanslıların verdikleri isim “Akçaşar” olarak değiştirilir. Daha sonra ise, “Akçaşehir” kullanılmaya başlanır. 1923 yılında ise, Cumhuriyetin ilanıyla “Akçaşehir” nahiye olur. Akçaşehir anlamı; kayaların güneş ışığında parlamasını ifade etmektedir. 1934 tarihinde ise, ismi, burayı fetih eden Akçakoca Bey’in ismine izafeten “Akçakoca” olarak değiştirilir.

20170702_160536
Düzce Akçakoca

20170702_192419
Düzce Akçakoca

20170702_193305
Düzce Akçakoca

GENEL

Akçakoca’da tarihin gizemini keşfedebilirsiniz. Doğanın muhteşem manzaralarını görebilirsiniz. 35 km. lik bir kumsalda, tertemiz bir deniz ve tane tane kum bulacaksınız. Burada: güneş denizden doğar, denizde batar. Zaten buranın eski ismi, biraz önce de söyledik, parlayan şehir.

Akçakoca denilince, buraya gelenlerin aklına fındık gelir veya gelmelidir. Çünkü: burada fındık, yaşamın bir parçası. Ama, önemli bir parçası. Yağış miktarının çok fazla olması fındığın yetişmesi için elverişli ortam yaratıyor. Şöyle ki, fındık 700 ml. yağış isterken, buradaki yağış ortalaması 1000 ml. Baharla birlikte yeşeren fındık dallarında, Ağustos ayında Akçakoca’ya gelirseniz, fındığı dalından koparıp yeme zevkini tadarsınız.

Bu arada; burası elbette sahil yeri. Doğal olarak balıkçılık da önem kazanıyor. Deniz balıklarından; istavrit, lüfer, çinekop, palamut, mezgit, hamsi, zargana, kalkan, barbunya, kefal, levrek gibi her türlüsünü bulmak mümkündür. Ayrıca; çeşitli otel ve restoranlarda, bu balıkları taze taze yeme şansınızda var. (Özellikle mezgit öneriyorum)

Öte yandan; hani burası fındık diyarı, bol bol fındık alırım diye düşünmeyin, fındığın kilosu, Akçakoca merkezindeki bu konu ile ilgili bir resmi satış yerinde 60 TL kadar çıkıyor, elbette kimse buraya gelip te fındık satın alamıyor, balık derseniz, o da zor, çünkü özellikle balık yasağı sezonunda yani yaz aylarında, buraya gelip balık yemek isterseniz, kesinlikle ya çiftlik balığı ya da buzhane balığı yiyeceksiniz yani taze balık yeme şansınız yok, çünkü balık yasağı söz konusudur.

Akçakoca’da kültürel etkinlikler de yaygın. Her yılın Temmuz ayının, üçüncü Cuma, Cumartesi ve Pazar günlerine rastlayan tarihlerde, burada, Akçakoca Uluslar arası Turizm Kültür ve Fındık Festivali yapılıyor. Bu festivalde, İlçenin kültürel zenginlikleriyle ilgili çeşitli sergi, panel ve konferanslar ile folklor gösterileri yapılmakta. Ayrıca, müzik şölenleri var.

Bu yoğun turist akımını barındırmak için, İlçede 1680 resmi yatak kapasiteli otel, motel ve pansiyon var. Her yıl, yaklaşık 150 bin yerli-yabancı turist burayı ziyaret ediyor. Ayrıca, ilçede, 500 civarında yazlık konut var. Bu yazlıkçıların da gelmesiyle, yazın ilçe nüfusu yoğunlaşıyor. Bir otel veya motel seçmeden önce, birkaç yere sormanızı öneririm, fiyatlar ilk söylenenden çok daha uygun olabiliyor.

AKÇAKOCA’DA NE YENİR

İskelenin hemen ucunda ve diğer birçok yerde restoranlarda; mezgit ve istavritten oluşan balık menüsü yiyebilirsiniz. Biraz daha pahalı bir menü; kalkan balığı olabilir. Yöreye özgü otların kullanıldığı Akçakoca Salatasını tatmayı unutmayın. Hepsinin üzerine ise, fındıklı tahin helvası. Biraz önce söylediğim gibi, balık yasağı döneminde yani yaz aylarında elbette taze balık yeme şansınız yok, ayrıca yine balık yasağı döneminde yenen balıklar için büyük ücret ödemek de söz konusu oluyor.

AKÇAKOCA’DAN NE SATIN ALINIR

Akçakoca’ya gittiğinizde, mutlaka fındık satın alın. Özellikle; normalden daha küçük boyutlu ama daha lezzetli olan dağ fındığı bulabilirseniz, hiç kaçırmayın. Fiyatı aşırı yüksekti, ben satın almadım. Mevsimine göre; kendinize veya çevrenizdekilere hediyelik yaş veya kuru fındık alabilirsiniz.

Ayrıca: yine burada, Yukarı Mahalle denilen yerde, yöre kadınları tarafından kurulan pazar yerini ziyaret edebilirsiniz. Bu pazar yerinde: genellikle ev yapımı gıda ürünleri ve el işleri satılıyor. Gıda ürünleri arasında: elma sirkesi, çeşitli reçeller, hamur işleri yaygındır.

Ayrıca, ahşaptan yani ağaçtan yapılan çeşitli ürünler de bulunuyor ama burada fazla zamanınız yoksa, buraya çıkmanızı önermem, çünkü bayağı zaman alıyor ve büyük ihtimalle aradıklarınızı bulamayacaksınız. Sadece zamanınız olursa çıkın.

20170702_193308
Düzce Akçakoca

GEZİ PLANI

Aslında gezi planı hakkında bilgi vermeden önce sanırım otopark yani aracınızı park edebileceğiniz yerle ilgili bilgi vermek uygun olur, çünkü birçok ziyaretçi buraya kendi özel aracı ile geliyor. Siz de kendi özel aracınız ile burayı ziyaret ederseniz, otopark ile ilgili birkaç alternatif olabilir, ancak özellikle yaz döneminde aracınızı park edecek otopark ve hatta çok küçücük bir yer dahi bulmanız büyük sorun olacaktır.

Bu durumda: bende tam merkezden geçen caddenin üzerindeki birkaç otopark (caminin önündeki alanda) denendikten sonra, bu yolun devamında, yani merkeze uzak bölümlerde araç park yeri bulabilirsiniz.

Evet: aracı park ettikten sonra, Akçakoca da nereler gezilir. Akçakoca ya geldiğinizde, hemen girişte, kara yolu doğu ve batı yönü olarak ikiye ayrılıyor.

Doğu yönü: Karadeniz Ereğlisi, Kozluk, Zonguldak istikametine gidiyor. Akçakoca merkezi için, Batı yönünde ilerlemek gerekiyor.

Merkeze geldiğinizde, meydanda bir cami göreceksiniz. Akçakoca Merkez Camii. Görkemli bu yapının çevresi, alışveriş merkezi olarak ilçenin en canlı bölgesi. Çevre düzenlemeleri, yeşil saha ve park alanları, dikkati çekiyor. Ayrıca, Atatürk heykeli, bir saat kulesi ve Akçakoca Bey heykelleri bulunuyor.

Ancak daha önceki ziyaretlerimde genellikle batı bölümü gezerken, bu kere doğu bölümü de gezme fırsatım oldu.

Kesinlikle, sizler de şehrin doğu bölümüne yürüyün, bu bölümde güzel plajlar var.

Çarşı var, yürüyüş yolları var. Yani: buraya turla toplu giderseniz, büyük olasılıkla merkezde, cami önünde sizi serbest bırakacaklardır. Burada: cami, anıtlar, sahil gezilebilir, ama denize girmek için, ilçenin doğu yönünde kıyıdan bir süre yürümek gerekiyor ki, muhteşem plajlara ulaşabilirsiniz.

Plajlarla ilgili bir husustan söz etmek istiyorum. İlçenin batısında bulunan Ceneviz kalesinin doğusunda, ormanlık araziden gelerek denize karışan bir  dere var, bu dere özellikle yağışlı günlerde denize tamamen çamur akıtıyor, yani derenin aktığı yer veya akış süresine bağlı olarak denizin büyük bölümü, burada kirli bir görüntü alıyor.

Deniz sanki çamurlanmış gibi oluyor ve denize girmeyi engelliyor, malum burada Akçakoca’nın en güzel plajlarından bir tanesi var, siz de eğer burada plajın hemen önünde ve yakınlarında denizde değişik bir renk görürseniz, anlayın ki, dereden denize çamur akmıştır.

Düzce Akçakoca Merkez Camii

AKÇAKOCA MERKEZ CAMİİ

İlçenin ta merkezindedir, hemen önünde liman var, yani şehirdeki hayat burada canlıdır. Camiye gelince: çatısı, Selçuklu tarzında, sekizgen. Yapımında: Türk otağı ve modern mimari harmanlanmış.

Farklı yapısı ile ünü Pakistan’daki camiden sonra geliyor. Mimarı: Ergun Subaşı. İnşaat halkın büyük maddi katkılarıyla yapılmış. Deprem tehlikesine karşı, 160 beton kazığın üstüne inşa edilmiş. Kubbesi 31 m. ve minaresi (çift minare var) 58 m. yüksekliğinde.

Kubbenin üzeri 32 ton bakır levha ile kaplanmış. İki minareli caminin, içindeki avizelerin ağırlığı ise 1 ton civarında. Güzelliği ve modern mimarisi nedeniyle, ilçeye gelen turistlerin ilgisini çeken bir yapı. Ama, caminin mimarisi yanında, asma kattaki şadırvanlı havuz, daha da ilginç bir görüntü oluşturuyor. Suyun gücü ile dönen koca mermer küre, adeta dünyanın dönüşünü anımsatıyor.

Meydandaki kafelerde bir şeyler içebilirsiniz, fiyatlar uygun, bence değerlendirin, hatta dondurma ve haşlanmış mısır da bulmak mümkündür. Meydandan sonra, sahil boyunca ilerleyin. Sahil boyunca uzanan bir cadde var. Burada: restoranlar, kafeler var. Asırlık çınar ağaçları var.

Yazın turistler yoğunlaşınca, bu cadde araç trafiğine kapatılıyor. Bu yürüyüş sırasında, cadde üzerindeki banklara oturun, balıkçı barınağını, denizi izleyin. Veya dalgakıran üzerine kadar yürüyün, buradan merkez camii silüeti de görülen Akçakoca’yı denizden görün.

Düzce Akçakoca Balıkçı Barınağı

BALIKÇI BARINAĞI

Kumsalın kıyısına set çekilerek iskeleye dönüştürülmüş. Burası; Karadeniz balıkçılarının canlı renklere olan düşkünlüğünü yansıtıyor. Akşama doğru, irili-ufaklı renk renk teknelerle doluyor. Burada, ağlarını tamir eden balıkçıları görebilirsiniz. Merakınız varsa, olta ile balık tutabilirsiniz. Zaten açık deniz olmadığından deniz oldukça sakin, oltanız varsa denize atın ve bekleyin.

Evet; Akçakoca’da denize girmek isterseniz, ilçe merkezinde plajlar var. Gerek şehrin batısı (Ceneviz kalesine giden yolda, sağ yanda) ve gerekse şehrin doğusunda güzel plajlar var. Merkezden denize girmek mümkün değil. Tercihinize göre, seçim yapabilirsiniz. Plajlardan söz etmeden önce denizden söz etmek gerekiyor.

Burası, malum Karadeniz kıyısı ve Karadeniz genellikle yüzerken boğulanlarla anılmaktadır. Hatta “TERS AKINTI VARDIR” diye pek çok yerde uyarıca tabela göreceksiniz ve ters akıntıda nasıl hareket edilmesi gerektiği anlatılıyor. Önce bu tabelalar korkutucu olsa da, aslında okumak ve bilgilenmek gereklidir.

Unutmamak gerekir ki, bütün plajlarda, kıyıya paralel ve tehlikeli olabilecek yerlerde şamandıra bulunuyor, yani denize girenlerin bu şamandıraları kesinlikle geçmemeleri gerekir.

Çünkü denizde zaman zaman gel-git akıntıları ve buna bağlı anaforlar oluşuyor ve Akçakocalıların söylediklerine göre, bunu bilen yerliler asla denizde belli bir mesafeden uzağa açılmazlar, zaten boğulanların hep yabancı yani dışarıdan gelenler olduğu söyleniyor.

Sonuç olarak: denizde yani plajlarda kesinlikle şamandıralarla-iplerle ayrılmış bölümlerin dışına çıkmayınız ve uyarılara riayet ediniz.

20170702_175412
Düzce Akçakoca Çuhallı Plajı

ÇUHALLI PLAJI

Akçakoca’nın girişinde, sahil yolunun yanında, merkeze çok yakın. Uzun ve geniş bir kumsalı var. Turistlerin ilgisini çekiyor. Kafeteryalar, büfeler, barlar ve sahil önlerinde bulunan şezlong, şemsiye, yiyecek ve içecekler ile tatilcilere, çok uygun fiyatlar sunulmakta. Bu alanda bir park var. Özellikle, Ankara’dan gidenlerin ilgisini çekecektir.

Çünkü: kapısında, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılmış ibaresi görülüyor. Ne alaka diyeceksiniz. Evet, burayı Ankara Büyükşehir Belediyesi yaptırmış. Parkın içindeki: banklar, kondisyon aletleri, çöp kutuları, maket keçiler, oyun gurupları, hepsi Belediyenin kamyonları ile getirilip, buraya monte edilmiş.

Ankaralılar için, kendilerini bölgeye yabancı hissetmesinler diye mi yaptırılmış? Sanmıyorum. Hadi bakalım, sizler tahmin edin. Neyse, sonuçta burası, 750 metrelik yürüyüş parkuru, oyun alanları ve oturma gurupları olan bir yer. Bahçe düzenlemesi de, çok güzel. Maliyet ise, boş verin, veren vermiş.

Düzce Akçakoca Çınar Plajı

ÇINAR PLAJI

İlçe merkezinde. Çay bahçeleri ve her türlü ihtiyacı karşılayacak otel işletmelerinin yanında. Yaz aylarında oldukça kalabalık.

Düzce Akçakoca Değirmenağzı Plajı

DEĞİRMENAĞZI PLAJI

İlçe merkezinin hemen bitişiğinde bulunan bir plajdır. Evet; Akçakoca denilince, akla ilk gelen yerlerden biri de, Ceneviz kalesi. Buraya gitmeyi sakın ihmal etmeyin. Özellikle; bu kaleye giderken, yanınızda deniz malzemelerinizi ve arzu ederseniz piknik malzemelerinizi de alın. Çok hoş ve güzel bir gün geçireceğiniz kesin. Önce, öğlen bir mangal sefası yapabilir, takiben aşağıda denize girebilirsiniz. Veya, tam tersi de olabilir. Tercih sizin.

CENEVİZ KALESİ

Merkeze 3 km. uzaklıkta, batıda. Fındık bahçeleri ve orman eteğinde. 1226 yılında, ticaret gemilerine yol göstermek için Cenevizliler tarafından kurulduğu sanılıyor. Ama; Cenevizlilerden öncede bu kalenin burada olduğu hakkında kesin kanıtlar bulunmuş.

Kale, denizden 100 m. yükseklikte bir falez üzerine yapılmış. Kartal yuvası gibi. Sur duvarları: moloz taş ve tuğlalar inşa edilmiş. Ancak; çevresindeki ağaçlar o derece büyümüş ki, kaleyi uzaktan tam olarak seçmek pek mümkün olmuyor. Deniz kenarındaki surlar, zaten yıkılmış. Kalenin yarım yuvarlak çıkıntıları ve yüksek bir kulesi var.

İç avlusunda ise: 5.30×5.30 m. ebatlarında bir su sarnıcı var. Ayrıca; büyük dilek kuyusu hemen dikkati çekiyor. Kuyunun yanındaki, tabelada, dilek kuyusu anlatılıyor. Aslında, bir zamanlar, kale müdürü tarafından çöpler atılsın diye kullanılan bu kuyu, zamanla dilek kuyusu olarak halk tarafından kullanılmaya başlanmış. Şimdi, hem temiz kalıyor ve hem de atılan paralar ile, kaleye gelir sağlanmış oluyor.

Osmanlılar zamanında, kale, karakol olarak kullanılmış.

Evet, kaleye kara tarafındaki giriş kapısından giriyorsunuz. Özel aracınız ile geldiğinizde, hemen giriş önünde büyükçe bir otopark var, yani park sorunu yok. Girişin hemen yanında ise, büyük bir kule var. Günümüzde Akçakoca Belediyesi tarafından işletilen, 5000 kişiye hizmet verebilecek bir günübirlik piknik yeri olarak kullanılıyor. Yaz aylarında buraya gelmek büyük keyiftir.

Kalenin manzarası, hem yaz ve hem de kışın mükemmel. Akçakoca’nın falezlerini ya da diğer adıyla beyaz kayaları buradan görmek mümkün. Ayrıca: denizi ve plajları tepeden görebiliyorsunuz. Bir tür seyir terası gibi. Çeşitli kademelere yerleştirilmiş olan tahta masalara, küçük patikalarla ulaşılıyor. Yalnız; burada küçük çocuğu olanlar dikkat. Çünkü; bu patikaların bitiminde, denize doğru uçurum var, yani biraz tehlikeli.

Ön cephe tamamen denize doğru açık. Buraya geldiğinizde, kalenin tepesinde iki bayrak göreceksiniz. Biri; malum şanlı bayrağımız, diğeri ise mavi bayrak. Avrupa Çevre Eğitim Vakfı (FEEE) tarafından, 1997 yılında bu yöreye mavi bayrak verilmiş. Yani; mavi bayrak kriterleri yerine getirilmiş. Bunun en başlıca kriteri ise, temizlik. Evet; tertemiz bir deniz var burada. Karadeniz bölgesinde, mavi bayrağa sahip tek yer.

Kalenin, doğusunda ve batısında iki koy var. Bunlar: yalıyarlar ve fok plajlarının bulunduğu koylar. Bu koyların eşsiz kumsalı ve berrak denizi var. Bu koylara inmek, sahile ulaşmak için, üç yol var. Birisi: eski toprak yol. Diğeri, Belediyenin düzelttiği, kale içine girmeden önceki yol.

Son olarak ise, kale içinden merdivenle inilen yol. Denize indiniz, denize girerken kıyıdaki taşlık alanları birazcık geçmeniz gerekiyor, sonra yumuşak kuma ulaşıyorsunuz. Ama; burada tek bir gerçek var.

Karadeniz’in dalgası başka yerin dalgasına benzemez. Özellikle; denizde ilerlerken, bulunduğunuz yerin sığ olması, sizi asla yanıltmasın, bir adım daha attığınızda, kendinizi büyük ve dipsiz bir boşlukta bulmanız mümkün.

YALIYARLAR PLAJI

Dışarıdan rahatça görülemediği için, kadınlara ayrılmış. Sadece bayanlara ayrılması nedeniyle, buraya yerli halk kadınlar plajı da diyor. Denize doğru çıkıntılı halde bulunan kayaların bir adı da fok kayaları. Burası: baklava misali kat kat dizilmiş kaya oluşumları ile dikkat çekiyor.

KONURALP PLAJI:

Kalenin diğer tarafında. Kumsalı daha uzun. Buraya gelenlerin ihtiyaçlarını karşılayacak bir takım üniteler var. Ceneviz kalesine varmadan hemen önceki bu plaja giriş 5 TL dir. Güzel bir plaj ve kalabalık, yukarıda söz ettiğim gibi, uyarılara ve şamandıraları geçmemeye dikkat etmek gerekir.

Düzce Akçakoca Çeşme

ÇEŞME

Osmaniye Mahallesi, Başar sokaktadır. Tek mekanlı çeşme, Ankara Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından, 1995 yılında tescil edilmiştir. 20’nci yüzyıla ait çeşmenin ön cephesinin yanlarında, birer sütunce, sütunce başlıklarında ikişer lale motifi bulunur.

Tek kurnalı çeşmenin alınlığındaki kitabede “Sahibül hayrat vel hasenat İslahiyeli Hacı Ahmet bin merhum Hacı Ahmet İskender Hayratıdır. Sene 1327” yazılıdır.

Düzce Akçakoca Tarihi Orhangazi İlköğretim Okulu

TARİHİ ORHANGAZİ İLKÖĞRETİM OKULU

Akçakoca ilçesinin sivil mimari örneklerinin yoğun olduğu Orhangazi Mahallesindedir. 1928 yılında yapılan Tarihi Orhangazi İlköğretim Okulu, devlet eliyle yapılmış ilk okullardandır. Restorasyonu yapılan okulda, ünlü yazar Rıfat Ilgaz’da öğretmenlik yapmış olup “Karadeniz’in Kıyıcığı” eserini bu dönemde yazmıştır. Halen eğitim-öğretim faaliyetlerinin devam ettiği okul güzel mimarisiyle dikkat çeker.

Düzce Akçakoca Cumayanı Piknik ve Mesire Alanı

CUMAYANI PİKNİK VE MESİRE ALANI

İlçe merkezinin 3 km güneybatısındadır. Göktepe köyü sınırları içindedir. Asırlık ulu çınar ağaçları ve yanı başındaki akarsuyu ile dinlenme yeridir. Piknik ve mesire alanı olarak düzenlenen bölge, aynı zamanda Selçuklulardan kalma tarihi hamam kalıntısı, tarihi Evliya camisi ve Evliya Ahmet Dede Türbesiyle dikkat çeker. Bölge doğa yürüyüşü ve fotoğraf çekimi için uygun olup alabalık ve yöresel yemek tercih edenler için de bir restoran bulundurur.

Düzce Akçakoca Aktaş Şelalesi

Düzce Akçakoca Aktaş Şelalesi

  

AKTAŞ ŞELALESİ

İstanbul ve Ankara’nın sahille kesiştiği noktada bulunan Akçakoca ilçesinin Aktaş köyü sınırındadır. Düzce il merkezine 55 km, Akçakoca ilçe merkezine 11 km uzaklıktadır. Şelale: doğası ve çevresindeki zengin bitki örtüsü ile Akçakoca’nın görülmeye değer doğal güzelliklerindendir.

Bölgeye deniz turizmi için gelen turistlerin önemli keşif noktalarından biri olan Aktaş Şelalesi, 50 metre yüksekten düşen suyun sesi ve etrafını saran yeşillikler arasında trekking, foto safari gibi doğa sporlarına oldukça uygundur.

Aktaş Şelalesi aynı zamanda, Akçakoca’nın önemli yürüyüş parkurlarından birine sahiptir. Akçakoca çevre yolu Göktepe köyü ayrımından yürüyüşe geçilen parkur, 10 km. dir. Çoğunlukla dere kenarını takip eden orta zorlukta bir parkurdur. Aktaş vadisiyle devam ederek şelaleye ulaşılmasıyla son bulunur.

Düzce Akçakoca Hemşin Camisi

HEMŞİN CAMİSİ

Çantı tipi camilere en iyi örnek, Akçakoca ilçe merkezine 15 km uzaklıkta bulunan ve 1877 yılında Osmanlı-Rus Savaşı ardından, Artvin’den gelen Hemşinlilerin kurduğu ve Hemşin köyünde bulunan Tarihi Hemşin Köyü Camisidir.

Birinci katında: taş işçiliği örneği, ikinci katında ise: çantı tekniği kullanılarak inşa edilen cami, 150 yıla yaklaşan bir geçmişe sahiptir. Minaresinin de ahşap olduğu Hemşin Camisi, mihrap ve minberi, tavan işçiliği ile dikkat çekmektedir.

Düzce Akçakoca Uğurlu köyü Yeni Meze Camisi

UĞURLU KÖYÜ YENİ MEZE CAMİSİ

Tarihi cami, Akçakoca ilçe merkezine 16 km uzaklıkta bulunan Uğurlu Köyündedir. Taş işçiliğinin güzel bir örneği olan cami, 1885 yılında yapılmıştır. İçinde Osmanlılardan kalma yazıtların bulunduğu cami, önemli bir değerdir. Bahçesinde bir de su kuyusu bulunan cami çevre düzenlemesiyle de huzurlu bir ortam sunmaktadır.

Düzce Akçakoca

SONUÇ

Evet; Akçakoca’da güzel zaman geçirebilirsiniz. Buraya; günübirlik gelirseniz, bence sabah ilçe merkezinde, gerek biraz doğuya ve gerekse biraz batıya doğru, bir süre dolaştıktan sonra doğruca Ceneviz kalesine gitmeniz. Akçakoca size ne sunacak. Eğer Ceneviz kalesi, şu sıralar olduğu gibi kapalı ise: bence gündüz Ceneviz kalesinin hemen girişindeki veya diğer plajları değerlendirerek denize girebilirsiniz.

Deniz istemezseniz: çok güzel deniz manzaraları kafeler var, Ceneviz kalesine giden yol üzerinde, tamamen denize hakim kafelerde çay içmenizi öneririm. Ayrıca, buralara kadar gelip balık yemeden olur mu diye düşünenler için, burada birçok balık restoranı var, fiyatları sorarak girmenizi öneririm, çünkü sonradan aşırı hesapla karşılaşmak mümkündür.

Balık yemek isteyenler, balık sezonunda düşünsünler, balık sezonu dışında balık var ama fiyatlar aşırı pahalıdır. Balık sevmeyenler için: Akçakoca’da kapalı Karadeniz pidesi yapılıyor, bu da çok güzeldir.

Şöyle ki:

Sessizlik, sakinlik, güzel kumsal ve temiz deniz, Ceneviz kalesinde tarihi atmosfer, yemyeşil bir doğa ve mavinin birleştiği bir manzara ve bolca yağmur, özellikle yazın belli ayları hariç, diğer aylar sürekli olarak karanlık bir gökyüzü ve yağmur olabilecektir.

Ama, bunun da keyfini çıkarmak gerek. Çünkü; Akçakoca; uzun yıllardır Ankara’nın, Ankaralıların denize açılım noktası, denizi özelliğini taşımış bir yer.

Günümüzde de öyle, çünkü, Ankara’dan bu kadar yakın bir deniz yok. Sonuçta; yola çıktınız mı, en fazla 3-3.5 saat sonra denizde, Akçakoca’da olma şansınız var.

İyi tatiller.

Bolu Mudurnu

Bolu Mudurnu

Mudurnu, Bolu’ya 52 km. uzaklıktadır. Abant-Mudurnu arası ise: 18 km.dir. Ankara-Bolu-Mudurnu: 244 km. ve Ankara-Nallıhan-Mudurnu: 208 km. dir. İstanbul-Mudurnu: 296 km. dir.
Bu sözünü ettiğim yollar: özellikle: Ankara-Bolu üzerinden gelinen yol, düzgün. Yalnız: bu yörede, kış aylarının sert geçtiği unutulmamalı. Yani: kış aylarında buraya gitmeyi düşünenler, gerekli tedbirleri almalı.

Bir de, Bolu’dan Mudurnu’ya giderken, şehir çıkışında solunuzda o kadar olmasa da, Pamukkale’deki beyaz kayaları andıran bir görüntü göreceksiniz. Burası: bu yöredeki doğal kaynak suyunun çıkış yeri. Bir süre, insanlar, yanlarında getirdikleri kaplarla, buradan doğal kaynak suyu alabiliyorlardı.

Zamanla: burada, geçmiş yıllarda özel bir şirket tarafından tesis kuruldu ve bu muhteşem kaynak suyu: şişelenerek tüm ülkeye satılmaya başlandı. Uzaktan burayı gördüğünüzde, zaman bulursanız, kaynak suyunun çıktığı yere kadar gitme şansınız var, zamanınız varsa gidebilirsiniz.

Bolu Mudurnu

GENEL

İlçe, tarihi ve kültürel değerlerle çevrilidir. Yeşilin ayrı bir yeri vardır. Camileri, türbeleri ve eski evleri ile, bir açık hava müzesini andırır. İnsanlarının sıcakkanlılığı, oyalarının inceliği ve zarafeti, tavuğu, helvası ile tanınmaktadır. Tarihte, Evliya Çelebi tarafından, ceviz cenneti olarak anılır. Çünkü: İlçe de, ceviz ağaçları dikkati çeker. Ormanlar, göller, kaplıcalar ve tabii güzellikler, İlçeye ayrı bir önem katmaktadır.

Osmanlı kokuludur Mudurnu. Osmanlılardan, bugüne ulaşmış bir fısıltı gibi duran kasabaya Şeyh-ül Ümran tepesinden baktığınızda: aşağıda, eski beyaz boyalı evlerin, bahçelerin, camilerin kucaklaştığını göreceksiniz.

Cumartesi günleri, sabahtan akşama kadar, kasabada insan sesleri yükselir. Mudurnu pazarı kurulur. Mevsimine göre, kanlıca mantarı, iri taneli Bombay fasulyeye, ekşimik peynirinden, Saray helvasına kadar, yerel birçok yiyeceği buradan alabilirsiniz. Pazarın en önemli özelliği: yerel kadınların ürettikleri peynir, yoğurt, reçel, Korova şurubu gibi ürünleri, kendi elleriyle satmalarıdır.

Bir süre önce

Mudurnu’nun uzun yıllar en büyük anlamı: hemen ilçenin girişindeki “Mudurnu Tavukçuluk” tesisleri idi. İlçenin girişinde: büyük bir tavuk heykeli ve maalesef, tavuk kesim tesislerinin hepsinde görülen; ağır bir koku. Evet: bunlar, İlçeye gelenlerin ilk karşılaşacakları idi.

Özellikle: Mudurnu Tavukçuluk firmasının; İlçe için yaptırdığı, gerek kesimhaneler ve gerekse diğer sosyal tesisler (örneğin: Futbol Sahası ve gölet) ilk göze çarpanlardı. Bunun yanında: Mudurnu Tavukçuluk firması; gerek İl ve gerekse İlçe köylerinde; yerel üreticiler ile, çok miktarda, tavuk üretimi gerçekleştiriyordu.

Ancak: zamanla, sanırım bir kısım sıkıntılar oluştu ve eski Mudurnu Tavukçuluğa ait entegre tavukçuluk tesislerini, 2008 yılı içinde, İlçe Taşımacılık Gurubundan; Kılıç Holding satın almış. Uzun zamandır işletilmeyen tesisler, yeniden işletilmeye başlanılmış ve İlçeye canlılık gelmiş.

Mudurnu için; tavuk gerçekten çok önemli. Özellikle: İlçe merkezinde; yine eski bir tarihi yapı, restoran haline getirilmiş. Burada: ikram edilen tüm yiyecekler, tavuk ürünleri. Örneğin: tavuk çorbası ile başlayan yemeğiniz, tavuk ile ilgili bir ana yemek ve sonunda, tavuk baklavası ile tamamlanıyor. Değişik ama hoş bir lezzet. Denemek gerek, sonuçta beyaz et, sağlıklı.

TARİHİ

Mudurnu’nun tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Çeşitli medeniyetlerin, ilk yerleşim yeridir. Anadolu’nun Türkleştirilmesinde büyük rol oynamıştır..

Bölge: antik devirde, Bitinya adıyla bilinen bölgenin içinde yer alır. Bölgede: sırasıyla, Hititler, Frigyalı’lar, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar egemenlik kurarlar.

Bizans imparatorluğu döneminde: tekfurla yönetilen bölge: Mudurnu adını, Bursa Rum Tekfurunun; kızı Matarni için yaptırdığı kaleden alır. Kale; şu anki yerleşim yerinin doğusunda bulunan, Hisar Tepesindedir. Matarni ismi, zamanla değişime uğrayarak, Camapolis, Madrenes, Moderna, Mudurnu gibi isimler alarak, bu günkü ismi olan Mudurnu’ya dönüşmüştür.

Mudurnu’da: 1078 yıllarında, Süleyman Şah zamanında, ilk Türkmen yerleşimi başlar. 1176 yılında, II. Kılıçaslan, Bizanslılarla yaptığı Miryakefalon Savaşında, Bizans ordusunu yener ve Bolu bölgesine kadar ilerler. Bu zaferden sonra, bölgeye, Türk boyları yerleşmeye başlar. Bu yerleşimler: Ertuğrul Gazi ve Osman Bey zamanında da devam eder.

Bolu Mudurnu Ne Yenir

NE YENİR

Mudurnu ile özdeşleşmiş: Kabaklı gözleme, Un helvası, Kızılcık çorbası, Kaşıksapı, Höşmerim, Ev Baklavası ve Köy ekmeği; ağzınızda, farklı tatlar bırakacaktır. Özellikle: gerek kendiniz için ve gerekse hediyelik olarak: buradan mutlaka ve mutlaka, “saray helvası” alın.

Bildiğiniz pişmaniye, dışı çikolata kaplanıyor ve özel bir şekilde kesilerek paketleniyor. Tadı muhteşem, mutlaka tadın. Ayrıca: köpük helvası ve hediyelik bebekler de; bu yöreden satın alabileceğiniz hediyelikler arasındadır.

GEZİLECEK YERLER

Bolu Mudurnu Saat Kulesi

SAAT KULESİ

Mudurnu’nun doğusunda, bir yamaç üzerindedir. 1890-1891 yılları arasına tarihlenen kule, ahşap olarak yapılmıştır. Ancak: 1900 yılındaki bir yangında yanar. Kule: 1905 yılında ise, Mudurnu kalesinden sökülen taşlar ile, Mudurnu hapishanesindeki mahkumlara tekrar yaptırılır.

Tepesine ise: bir Türk demirci ustasının yaptığı saat takılır. Kule, yaklaşık olarak: 3×3 metre boyutlarında, kare prizma gövdeli ve 12 metre yüksekliğindedir. Kapısı: doğuya bakar. Bu kapıdan: 30 basamaklı ahşap merdivenler ile, üç yöndeki saat kadranlarının bulunduğu yere çıkılır. Kule; 1963-1964 yılları arasında yeniden yanar ve tekrar onarılır.

YILDIRIM BEYAZIT CAMİ

Cami, Yıldırım Beyazıt tarafından, 1374 yılında yaptırılmıştır. Planı: geometrik olarak, kareye yakındır. Yan taraflara, birer kemer ilavesi ile, bir metre kadar genişlik sağlanmıştır. Duvarların kalındığı, ortalama: 1.60 metredir. Kubbe açıklığı: 19.65 metreyi bulur.

Çapı, oldukça büyük olan, böyle bir kubbeyi, dört duvar üstüne oturtmaktan doğacak zorluklar, denenmediği için, son derece ihtiyatlı hareket edilmiş. Bu kubbe: başka mimari tarzlardaki denemelerin tekrarı olmayıp, başlı başına bir tecrübe ve örnek teşkil etmektedir.

Bolu Mudurnu Keyvanlar Konağı

KEYVANLAR KONAĞI

160 yıllık konak: 9 odalı ve orta sofalıdır. Yöresel yemekleri tadabileceğiniz ve konaklayabileceğiniz bir mekandır.

Bolu Mudurnu Armutçular Konağı

ARMUTÇULAR KONAĞI

200 yıllık konak: 22 odalı ve 3 büyük salonludur. Alt tarafı taş, diğer kısımları ise tamamen ahşap olan konaktaki tavan süslemeleri ve ahşap işlemeleriyle görülmeye değer bir mekandır.

Bolu Mudurnu Hacı Abdullahlar Konağı

HACI ABDULLAHLAR KONAĞI

150 yıllık konak: 7 odalı ve orta sofalıdır. Yöresel yemekleri tadabileceğiniz ve konaklayabileceğiniz bir mekandır.

NEDEN MUDURNU

Buralardan geçerseniz, bu yeşil kasabayı da mutlaka, şöyle bir gezin. Yaşları: 100 ile 250 arasında değişen evlerin arasında dolaşın. Ağaç işlemeleri satan dükkanlardan, beğendiğiniz eşyaları alın. Ama: güneşin tepeler arasında erkenden kaybolması sonucu; havaların serin olacağını sakın unutmayın ve tedbir olarak sıkı giysilerinizi mutlaka yanınıza alın.

Gecelemek düşünürseniz: Mudurnu konaklarında kalın. Saray helvası alın. Tavuk ürünleri restoranında: tavuk ürünlerinin ve de özellikle tavuklu baklavanın tadına bakın.