Finike

Finike

Finike doğası: mavi ve yeşili bir arada barındırır. Uzun kumsalı, eşsiz koyları ve gökyüzünde mavinin her tonunu bulabilirsiniz. Yaylaları, şehir içi ve şehir dışı alanlarıyla da yeşilin tonları hakimdir.

Finike

ULAŞIM:

Finike-Antalya arasındaki ulaşım, sahil yolundan değerlendirildiğinde, 111 km. uzaklıktadır. Bu yol: çok güzel sahil manzaralarıyla doludur. Her gün: Finike’den: üç istikamete, araç hareket eder. Bu istikametler: Demre, Kaş, Kalkan, Kınık, Fethiye istikameti. İkinci istikamet: Kemer, Antalya ve üçüncü istikamet ise: Elmalı, Akçay, Gömme. Finike-Kumluca arası uzaklık: 18 km. Finike-Elmalı arası uzaklık: 72 km. Finike-Demre arası uzaklık: 28 km. dir.

Finike

NARENCİYE ÜRETİMİ:

Türkiye portakal üretiminin yaklaşık üçte, biri, buradan elde edilmektedir. Ovanın deniz kıyısında olması nedeniyle, deniz iyotundan gereği gibi faydalanmasını sağlar ve dünyanın en lezzetli portakalları, bu sayede yetişir. Dünyadaki en kıymetli portakallarından biri olan, Californiya Portakalı bile, Finike portakalı ile lezzet bakımından yarışamaz.

FİNİKE FESTİVALİ:

Finike’de sosyal ve kültürel yaşama hareketlilik kazandıran Finike Festivali, geleneksellik kazanarak, 1989 yılından beri varlığını, Haziran’ı Temmuz’a bağlayan günlerde sürdürmektedir.

Finike deniz ve kumsal

DENİZ-KUMSAL:

Finike’de, yaklaşık 10 km. lik kumsal bulunmaktadır. Güzel deniz, dikkati çekmektedir. Bu özelliğiyle: yerli ve yabancı yatlara ev sahipliği yapmaktadır. Avuç içine alındığı zaman su gibi akan kumun, bazı romatizmal hastalıklarda ve kireçlenmelerde iyileştirici özelliğe sahip olduğu biliniyor.

NEM:

Finike

İlçe deniz kıyısında ve arkasında yüksek dağlar bulunması nedeniyle, nispi nem oranı yüksektir. Bu da, turizmi olumsuz etkiler. Çünkü: yaz aylarında sıcaklığın daha çok hissedilmesine ve aşırı terlemeye neden olur.

SETUR MARİNA:

1966 yılında, balıkçı tekneleri ve yatların fırtınalı havalarda barınabilmeleri için yeni bir barınak yapımına başlanır ve bu barınak 1970 yılında tamamlanır. 1997 yılında, yat limanından marinaya dönüştürülmesiyle hizmete giren Setur Finike Marina: 350 denizde, 150 karada, toplam 500 yat kapasitelidir.

Bu marinada verilen hizmetler: 70 metreye kadar olan yatlar için: güvenli bağlama imkanı ve tonoz sistemi, her yat için elektrik (220-380 v.), su ve telefon bağlantısı, 24 saat güvenlik hizmeti, posta, telsiz, telefon, faks imkanları. 80 tonluk gezer vinç ile: karaya çekme ve dalgıçlık servisleri, akaryakıt, otopark, atık su ve atık yağ boşaltma hizmeti, turizm danışma ve genel acentelik hizmeti.

Kış süresince konaklayan yatlar için, yat kulübü ve aktiviteleri, hava alanına geliş ve gidişte, indirimli transfer imkanı bulunmaktadır.

 

PİKNİK ALANLARI VE ORMAN İÇİ DİNLENME YERLERİ:

İlçe dahilinde, Demre yolu üzerinde ve Yalnız köyü hudutları içinde, Orman içi Dinlenme yerleri ve piknik alanları var.

 

LİMYRA TAŞI:

Finike’nin denizden 5 km. uzaklıktaki ve tarihi Limyra bölgesindeki ocaklardan çıkarılmaktadır. Açık krem renginde, homojen bir yapıya sahip kireç taşıdır. Taşınabilir büyüklükte, istenilen ebatta blok vermektedir. Hafif ve yalıtkan özelliğinden dolayı, dış kaplama malzemesi olarak, aranılan iç ve dış pazarda beğeni kazanan bir yapı taşıdır.

Finike Hamamı

FİNİKE HAMAMI:

Finike merkezde, Otogar yanında, Aykırıçay ağzındadır. Finike Belediyesi tarafından 1993 yılında yapılmıştır. 

Selçuklu ve Osmanlı mimari motiflerinin günümüzün modern tarzıyla sitilize edildiği yapı; hamam geleneğini yaşatacak özelliklere sahiptir.

Göbek taşına uzanıp, tellakların elinde kir atmak, saunada terleyip kilo vermek, şok havuzunda vücudunuzu çelikleştirmek istiyorsanız, Finike Hamamının tarih kokan atmosferinde yıkanmanızı öneriyorum. Hamam ve sauna tesisleri, günümüzde yerli ve yabancı turistlere hizmet vermektedir. 

 

AV TURİZMİ:

Finike, sahip olduğu iklim özellikleri, zengin bitki örtüsü, değişik türde av hayvanları ile, av turizmi için uygun bir ortam oluşturmaktadır. İlçeye bağlı: Arif Köyü, Yalnız ve Akçaalan Köyü hudutları içinde: yaban keçisi avı yapılmaktadır.

TARİHÇE:

Eski çağlarda ve Finike’nin ilk kurulduğu yıllarda, bu bölge “Likya” olarak adlandırılır. O zamanki Likya: Doğuda Pamfilya, batıda Kayra, kuzeyde ise Psidya şeklinde adlandırılan bölgelerle çevriliydi. İlk Finike, Fenikeliler tarafından, 5’nci yüzyılda, Phanikos adı ile, Aykırıçay Suyunun denize döküldüğü yerde kurulur. Uzun yıllar: Likya’nın başkenti olan “Limyra”nın tarım ürünlerini ihraç ettiği bir liman görevi yapar.

Bu özelliğiyle: Fenikelilerin en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Finike adının, Fenikelilerden dolayı verildiği de rivayetler arasındadır.

Finike: MÖ.5’nci yüzyılda, Arykandos ağzında, Phoınıkos adıyla kurulmuştur. Antik dönemde, önemli bir liman kenti olan Finike (Phoinikos)nin ilk kurulduğu yer: “İskele Mahallesi”dir. Bu mahallenin içinden geçen, kanal ve debisi yüksek, ancak hızı düşük bir dere olan Acıçay’ın, liman işlevi gördüğü, yük indirme ve bindirme işlemlerinin yapıldığı yer olması nedeniyle de adı geçen yere, İskele Mahallesi denildiği bilinmektedir.

İsmi nedeniyle, bazılarınca Fenikelilerin kurmuş olabileceği bir kent şeklinde yorumlansa da: Proınıkos Grekçe “Kızıl renkli at” veya “ kızıl renkli davar sürüsü” anlamına gelmektedir. Yöredeki hayvan varlığı ile uyum içerisinde olan bu isim; yerleşimin bir Grek kuruluşu olduğuna işaret etmektedir. Kalıntıların ve buluntuların da bunu doğruladığını görüyoruz.

Finike içindeki kalıntılardan söz edecek olursak, karşımıza ilk çıkan Helenistik döneme tarihlenecek, alt kısmı Roma çağı, üstü Bizans döneminde ait: sur kalıntıları. Atatürk Parkı karşısındaki kule, bu iki dönemi yansıtıyor.

Aynı döneme denk düşen Devlet Hastanesi karşısındaki falezin, kuzey kenarında, birkaç kaya mezarı ile eski hapishane yakınındaki kaya mezarı, Finike merkezde görülebilen kalıntıların bazılarıdır. 

Geç Bizans döneminde, Finike’de fazla geniş olmayan bir yerleşimin varlığı biliniyor. Cumhuriyet Parkında sergilenen bazı kalıntılar ve Ziraat Bankası karşısında depo olarak kullanılan büyük yapı, Geç Bizans Dönemi kalıntılarını oluşturuyor.

Finike gezilecek yerler

GEZİLECEK YERLER:

Finike Suluin Mağarası

ZİNCİRLİ GÖK MAĞARA (SULUİN MAĞARASI)

Finike merkeze 1 km uzaklıktadır. Mağara Finike merkezden sonra Kaş’a giderken, yaklaşık 500 metre ileride dağın yamacında Kırkgöz mevkiindedir.

Halk arasında “İncirli Mağara” olarak da bilinir. Mağara su altı mağarasıdır. 

Mağara 80 metrelik giriş ağzı ile, Asya kıtasının en derin mağarası olarak bilinmektedir. Mağarada 83 metre derinlikte, büyük bir salon bulunur. Bu salonun duvarları: sarkıtlar, traverten havuzlar ve diğer benzeri oluşumlarla kaplıdır. Bu yüzden mağaranın daha önceleri kuru mağara olduğu tahmin edilmektedir. Bu salona giren ve çıkan çok sayıda yan kollar bulunmaktadır.

Finike Suluin Mağarası

Amerikalı bir araştırma ekibi, 1995 yılında mağara içinde 122 metre derinliğe inmesine rağmen mağaranın sonuna ulaşamıştır.

Aynı yıl: mağaraya dalış yapan amatör dalgıç karı koca 2 Alman ölmüşlerdir. Bunların ölüm nedeni olarak, muhtemelen soğuk su nedeniyle fazla nitrojen yüklemesi ve narkoza yani derinlik sarhoşluğuna girmeleridir. Cenazeleri 60 metreden çıkarılmıştır. Ardından mağaraya giriş ve dalış yasağı getirilmiştir.

Finike Andre Doria Koyu

ANDRE DORİA KOYU

Finike-Demre karayolu üstündedir. Radyofor Koyu olarak da tanınır.  Finike merkeze 22 km uzaklıkta Boldağ Mahallesindedir. Giriş ücretsizdir.

Koyun çevresi: kayalıklarla çevrilidir ve arkası tamamen ormanlıktır. Koyda: nesli tükenme tehlikesinde olan Akdeniz Fokları yaşamaktadır.

Finike Andre Doria Koyu

Günümüzde, koy, gezi teknelerinin uğrak yeridir. Finike Belediyesine tahsis edilen koy, alınan düzenlemeler sonucu: Pazartesi ve Perşembe günü sadece kadınlara ve diğer günler ise ailelere tahsis edilmiştir.

Finike Andre Doria Koyu
Gelelim koyda denize:

Deniz dalgasızdır ve çok berraktır. Bu ahşap platform aynı zamanda denize girmek ve güneşlenmek için de kullanılır. Koyda, ihtiyaçların karşılanması için bir büfe bulunmaktadır.

Finike Gökliman Plajı

GÖKLİMAN PLAJI:

Boldağ Mahallesi sahil şeridindedir. Finike merkeze 4 km uzaklıktadır. Gökliman koyu: Andre Doia koyundan, bir yarım ada ile ayrılmaktadır. Gökliman, kendi içinde Mendikli adında küçük bir koya sahiptir.

Bu koyda bulunan plaj Mavi Bayraklıdır. Giriş ücretlidir.

Finike Gökliman Plajı

Finike Belediyesi tarafından işletilen bir tesis bulunmaktadır. Finike merkezden, Göklimana servis yapan belediye araçları vardır.  Burası, Likya döneminde liman olarak kullanılmıştır, bu yüzden gerek yüzmek, güneşlenmek ve gerekse tarihi kalıntıları görebilmek imkanı sunar. Kıyı şeridi: çakıl taşlıdır yani kum yoktur. Plajın uzunluğu 38 metredir. Genişlik ise 180 metredir. Kayalık, ahşap iskele ve beton platform yoktur. Plajda bulunan işletmeden, şezlong ve şemsiye kiralamak mümkündür.

Finike Çağıllı Plajı

ÇAĞILLI PLAJI:

Finike-Demre karayolundadır. Boldağ Mahallesindedir. Göklimanı geçtikten sonraki koydadır. Giriş ücretsizdir.

Finike Çağıllı Plajı

Deniz, son derece sakindir ve plaj kumsalı çakıl taşlıdır. Plajın uzunluğu 200 metredir. Deniz hemen derinleşmez, bu yüzden çocuklu aileler ve yüzme bilmeyenler için çok uygundur. Çevrede bulunan alan tamamen yeşilliktir.

 

FİNİKE SAHİL PLAJI:

Sahilkent Mahallesindedir. Giriş ücretsizdir. İlçenin en uzun plajıdır. Plaj: kumludur. Plajdaki kumların, özellikle romatizmal hastalıklara iyi geldiği iddia edilmektedir. Belediye tarafından: duş, tuvalet ve otopark yapılmıştır.

Finike Lymra

LYMRA;

Yeri:

Kumluca-Finike karayolu üzerinde, Turunçova ve Sahilkent Beldeleri arasındadır. Finike merkeze 9 km uzaklıktadır. Karayolundan yaklaşık 5.5 km sapmak gerekir. Yuvalılar köyü sapağında şehrin tabelasını görebilirsiniz. Kumluca istikametine giden karayolu, antik şehrin tam ortasından geçer. Surların ve antik kent açıklamalarının bulunduğu yerde, aracınızı park edebilirsiniz. Ören yerine giriş ücretlidir.

 

Önemi:

Şehrin ismi, MÖ 1000’li yıllara tarihlenen Hitit çivi yazılı tablet metinlerinde “Zumarri” olarak geçer. Bu kelime, Likya diline “Zemuri” olarak geçmiştir.

Likya Birliğinde, 3 oy hakkına sahip, 6 şehirden biridir.

Kent, Doğu Akdeniz’e yakınlığı nedeniyle stratejik önem taşıyordu. 12’nci yüzyılda Finike çayının ağzındaki liman “Portus Pisanorum” olarak adlandırılmıştı.

Strabon, kenti “küçük kasaba” olarak tanımlamıştır.

Kentte bulunan ve İmparator Severius’un eşi Julia Domna’ya adanmış bir yazıtta: şehirden metropolis olarak söz edilmektedir. Yani, şehir Roma İmparatorluk döneminde oldukça önemsenmiştir.

Evet şehir bir liman kenti olarak kurulmuş olmasına rağmen, günümüzde liman bölgesi verimli bir ovaya dönüşmüştür. Antik kent, denizden 5 km içeride kalmıştır.

Bölgenin oldukça sulak olması hakkında da bir efsane bulunmaktadır. Şöyle ki “Hestia’nın ateşinin dayanamayıp söndüğü yer burasıdır.” Ateş Tanrıçası Bakire Hestia, Limyra topraklarının sulak, bereketli ve gizemli bölgelerindeki muhteşem doğasına geldiğinde, yeşil ve mavinin binlerce tonunu görür, suyun büyülü renk oyunları karşısında şaşırır, inanamaz ve cezalandırıca ateşi Limyra sularında işe yaramaz ve söner.”

 

Tarihi Süreç:

Şehir, muhtemelen MÖ 5’nci yüzyıldan itibaren yerleşim gördüğü tahmin edilmektedir. Ancak en parlak dönemini, MÖ 4’ncü yüzyılda yaşamıştır.

Perikles

Likya Kralı Perikles zamanında, şehir Doğu Likya’nın başkentidir.

Likyalı Perikles (MÖ 494-429) , Perslere karşı Likya birliğini kurmak için Limyra şehrini başkent olarak kullanmıştır.

MÖ 333 yılında İskender, Anadolu’da Pers egemenliğine son verir ve bölge İskender’in bıraktığı Vali Nearkhos tarafından yönetilir.

İskender’in ölümünden sonra, bölge ardılları generallerden Antigonos ve sonrasında ise MÖ 301 yılında Lysimakhos tarafından ele geçirilir. MÖ 167 yılında Roma hakimiyeti görülür. Kral Perikles sonrası dönemde ise, şehir yine en parlak devrini MÖ 1’nci yüzyıl ile MS 2’nci yüzyıl arasında yaşamıştır.  

MS 141 yılındaki deprem, Limyra şehrini harap eder, büyük zarar verir. Bu depremden sonra, bölgenin zenginlerinden Opramoas, şehrin yeniden kurulması için maddi yardımda bulunur. Bizans döneminde, şehir Piskoposluk Merkezidir. MS 9’ncu yüzyılda Arap akınları nedeniyle şehir terk edilmiştir.

 

Arkeolojik Araştırmalar:

Şehir ilk olarak 1970’li yıllarda Avusturyalı arkeologlar tarafından araştırılmaya başlanır. Bu araştırmalarda bulunan önemli buluntular, günümüzde Antalya Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

 

GÜNÜMÜZDE ÖREN YERİNDE BULUNAN KALINTILAR:

AKROPOL:

Tokaç dağının güney eteklerindedir. Tokaç dağı 1216 metre yüksekliktedir. Antik şehrin en kuzeyindedir. 318 metre yükseklikteki Akropol tepesine çıkmak için köyden rehber almanızı öneririm, tepeye çıkış yaklaşık 40 dakika sürmektedir.

Akropol: bir iç kale ve aşağı kaleden oluşur. Burada erken dönem yapıları bulunur.

Lymra Çift başlı balta

Çift Başlı Balta-Labrys:

Akropolde duran ve MÖ 400 yılına tarihlenen çift başlı balta sembolü: koruma altına almak ve restorasyonunu yapmak için kent merkezine taşınmıştır. Çift başlı balta, ilk olarak Amazonlar tarafından kullanılan bir silahtır. Efsaneye göre “Herakles, Amazonların kraliçesi Omphale’ye çift başlı balta hediye etmiştir.” Çift başlı balta: Kandelus dönemine kadar Lidya krallığının zafer simgesi olarak kullanılmıştır.

 

AŞAĞI KALE:

Kale oldukça güçlü ve görkemliydi. Tokaç dağına sırtını vermişti. Aşağı kalede: sur, sarnıçlar, Bizans kilisesi ve Perikle Heroon’u vardır.

Lymra Bizans Kilisesi
Bizans Kilisesi:

Akropoldeki Bizans dönemi kilisesi bir Piskoposluk merkezidir. Kilise kalıntılarında, Hıristiyanlığın ilk yıllarına ait kırmızı boyayla yazılmış İsa’ya dair bir yazıt bulunmuştur.

Finike Perikles Heroon
Perikles Heroon:

Heroon anıtını tanıtmaya başlamadan önce bir ayrıntıdan söz etmek istiyorum. Burası yapılış tarzı olarak elbette önemli yani yüksek sınıftan birine veya bir kahramana ait anıt mezardır. Perikles’in burada gömülü olduğu söylenmektedir. Ancak bazı  kaynaklarda ise, Perikles’in Yunanistan’da öldüğü ve orada gömüldüğü yazılıdır. Bunu belirttikten sonra anıtı tanıtmaya başlayalım.

Akropol’un güney yamacında, 218 metre yükseklikteki kaya olan taban düzeltilerek elde edilen 19 x 18 metrelik bir teras üzerindedir. Anıtın temelleri teras üzerine yapılmıştır. Kral Perikles’e ait anıt mezar: MÖ 4’ncü yüzyıla tarihlenir. Mimari stili: Xanthos şehrinde bulunan Nereidler Anıtına benzer.

Heroon, yüksekçe bir podyum üzerindedir. Bu podyumun cephesinde “Karyatid” ler sıralanır. Karyatid, kadın bedeni biçimindeki sütunlardır.

Anıt mezarın kaidesinde: Perseus’un Medusa’yı ve kız kardeşlerinden birini öldürmesi gibi kabartmalar ve bazı göz kamaştırıcı olağanüstü heykeller vardır.

Cellanın yan duvarlarını süsleyen, 6 metre uzunluğundaki frizler: eğimi güneyden geçerek şehir merkezine doğru ilerleyen askeri temalı bir geçidi tasvir eder. Yani Perikles’in Pers’e olan sadakatini gösterdiği düşünülmektedir.

Anıt mezar, depremde yıkılmıştır. Mezar anıtının önemli parçaları, günümüzde Antalya Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

 

ROMA VE BİZANS DÖNEMİ SURLARI:

Karayolu ile ayrılan düzlükte bulunan surların içinde, Roma ve Bizans dönemi yapıları bulunmaktadır. Karayolunun güneyi: Limyros çayı ile iki ayrı ada halinde bölünmüştür.

Finike Liymra Sütunlu cadde
Sütunlu Cadde:

Sütunlu cadde, 7 metre genişlikte ve 50 metre uzunluktadır. Günümüzde ünlü sütunlu caddenin ortasından bir dere akmaktadır.

Finike Liymra Sütunlu cadde

Yaz aylarında antik kenti ziyaret edenler, bu derede yüzmektedirler.

Finike Liymra Ptolemaion
Ptolemaion:

Surun güney duvarı içindedir. Helenistik dönemde, Limyra şehrinde en iyi korunarak gelmiş yapıdır. Antik dönem mimarisinde özel bir yere sahip olan yapı, MÖ 3’ncü yüzyıla tarihlenir.  Dor düzeninde ve kare planlıdır. Alt yapı ve üzerinde İon düzeninde bir yapıdan oluşur. Günümüzde anıtın antik döşemesi üzerinden sular akmaktadır. Anıt ve ona ait bazı eserler Antalya Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

Finike Liymra Sütun başı
Sütun Başı:

Yolun alt kısmındadır. Oldukça güzel bir sanat eseridir.

 

Heroon Anıtsal Mezar:

İmparator Augustus’un manevi oğlu Gaius Caesar’a aittir. Kendisi MÖ 30-4 yılları arasında yaşamıştır. Gaius Ceasar, Kudüs şehrinden Roma’ya dönerken, çatışmada aldığı ciddi yaralar nedeniyle, henüz 24 yaşında Liymra’da ölmüş ve anıt bu yüzden yapılmıştır.

Cenazenin külleri Roma’ya götürülmüş ve onun anısına, içinde naaşı olmayan bu anıt mezar yapılmıştır. Ancak bir başka söylentiye göre: Augustus’un talebi üzerine, organları Roma’ya gönderilir, bedeni ise Limyra kentinde, Perikles tarafından yaptırılan bir anıt mezara gömülür.

Heroon, Perikles tarafından MÖ 370-350 yılları arasında inşa ettirilmiştir. İnsanlık tarihinde en güçlü ve en etkili İmparatorluklarından birinin İmparatoru olacak adamın tarihsel önemine istinaden yapılan yapı oldukça dikkat çekicidir.

Anıt mezar: bir İon tapınağının şeklini almış üst yapıyı desteklediği bir mezar odasının tepesine inşa edilmiştir. Günümüzde anıt mezarın sadece temel yapısı yerinde durmaktadır.  Anıt: onu çevreleyen mermer kabartmalarla ünlüdür. Bu mermer kabartmalardan, halen Antalya Müzesinde sergilenen yüksek kabartma: Augustus dönemi realizmini sergilemesi açısından son derece önemli kabul edilmektedir.

Finike Liymra Tiyatro
Tiyatro:

Akropol altındaki düzlükte: Turunçova-Kumluca karayolunun hemen kenarındadır. Dağ sırtlarına doğru yapılmıştır.

Yapı, Helenistik döneme aittir. Ancak MS 141 yılında büyük onarım geçirmiştir. Tiyatronun kitabesinden öğrenildiğine göre, bu onarım, bölgenin zenginlerinden Opramoas tarafından finanse edilmiştir.

Finike Liymra Tiyatro

Tiyatro 8000 seyirci kapasitelidir. Tonozlu geçide erişimi sağlayan 8 kemerli giriş ve 1.6 metre yüksekliğinde bir arka duvarı vardır. Bu geçiş, binanın her iki yanında tonozlu giriş-çıkışları sağlamaktadır. Diazomanın arkasındaki 1.5 metre yüksekliğindeki duvarın arkasında, Cavea’nın çevresini dolaşan ve üstünde diazomaya doğru açıklıkları bulunan, üstü kapalı bir geçit vardır.

Finike Liymra Tiyatro

Yarım daire şeklindeki oturma yerleri, denize yöneliktir. Tiyatronun bazı kısımlarında dikkati çeken düzensizlikler, tiyatronun çeşitli evreler geçirdiğini kanıtlamaktadır.

Günümüzde tiyatronun, tonozlu çift diazomalı skenesi yıkık durumdadır.

 

Katabura Mezar Anıtı:

Tiyatronun doğu tarafında, yolun yaklaşık 20 metre ötesindedir.

Bu mezar anıtı, kitabesine göre Katabura’ya aittir. Katabura: Lidya Kralı Perikles’in kardeşi veya yakın akrabası olarak düşünülmektedir.

Kaidesi kabartmalarla süslüdür. Kaidenin üzerinde yükselen anıt mezar, MÖ 350 yılında yapılmıştır. Kaidede bulunan kabartmalarda, batı tarafında, ölen kişi diğer dünyanın yargıçlarının önünde duruyor. Güney tarafında, bir rahip bir boğayı kurban ediyor. Kuzey tarafındaki rölyef ağır hasar görmüştür. Araba ile bir yolculuğu gösteriyor. Üçgenlerin üzerinde, mezarı koruyan kartallar bulunur. Bir zamanlar yani ilk yapıldığında, mezarın çatısında kanatlı sfenksler ve bir atlı heykelcik varmış.

Finike Liymra Kaya Mezarları
Kaya Mezarları;

Liymra şehri, Likya bölgesinin en çok kaya mezarına sahip şehirlerinden birisidir.

Ören yerinde, 400 civarında kaya mezarı bulunmaktadır. Çoğu mezar Likya dilinde yazılmış kitabeleriyle isim belirtmektedir.

Bu mezarların bazılarında “krem” renkli boya izi görülmüştür. Bu renge diğer Likya şehirlerinin mezarlarında da rastlanmıştır. Krem renginin antik çağ dünyasında kötü cinlere karşı koruyucu olduğuna inanılıyordu.

Ancak bu mezarlar, defineciler tarafından sürekli olarak yağmalanmış ve harap edilmiştir. Bugüne kadar Nekropolde, kabartmalarla süslenmiş 10 mezar bulunmuştur.

 

Çavdır Mezar Anıtı:

Limyra şehri yakınlarındaki Çavdır bölgesinde, dere kenarında ilginç bir mezar anıtı bulunmaktadır. MÖ 4’ncü yüzyıla tarihlenen bu anıtta: mezarın bir tarafında baba, diğer tarafında anne ve çocukların kabartmaları görülmektedir.

Finike Kafi Baba Türbesi

KAFİ BABA TÜRBESİ:

Finike merkeze 8 km uzaklıktaki Yuvalı köyü yakınlarında Limyra antik kentinin içindedir. “Abdal Musa Türbesi” olarak da bilinmektedir.

Türbenin kuzeyinde bulunan derviş mezar taşı, 1.75 metre yüksekliktedir ve 12 segmanla süslüdür. Bu mezar taşı, 1812 yılında ölen Hasan Baba’ya aittir.

Rivayetlere göre: “Kafi Baba, Kaygusuz Abdal’ın 40 dervişiyle birlikte Mısır’a gider. Mısır Sultanının kızını ölümcül hastalıktan kurtarır. Mısır sultanı, kendini ödüllendirmek ister. Kafi Baba, elinde bulunan boynuz şeklindeki şişeyi yağla doldurmasını ister. Ancak Sultan bir türlü şişeyi yağla dolduramaz. Bunun üzerine, Baba “Kafi” der. Bu kelime üzerine, şişe birden yağla dolar ve babanın adı “Kafi Baba” olur.”

Yuva Mahallesinde yapılan “Kafi Baba Şenlikleri” ne, çeşitli Alevi-Bektaşi dernek ve vakıf temsilcileri, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum örgütleri ve Türkiye’nin dört bir yanından vatandaşlar katılmaktadır.

Finike Kırkkemer Köprüsü

KIRKKEMER KÖPRÜSÜ-KIRKGÖZ KEMERİ-LİMYRA KÖPRÜSÜ:

Dünya üzerinde, yapısını en sağlam şekilde koruyabilmiş Roma köprülerinden birisidir. 

Köprü, günümüzde Hasyurt beldesi sınırlarındadır.

Kırkgöz Kemeri: Likya döneminde, bölgenin önemli kentleri olan Rhodiapolis ve Limyra şehirlerini birbirine bağlıyordu.

Köprü: batıda Toçak dağı eteğinden doğan, ancak günümüzde kurumuş veya yatağı değişmiş olan Alakır çayının kollarının birinin üzerindeydi.

Dünyadaki en eski basık kemerli köprülerden biridir. Bu yassılık oranına, köprü yapımı tarihinden daha sonra yüzyıllarca ulaşılamamıştır. Ancak Geç Ortaçağ döneminde yapılan yapılarda ulaşılmıştır.

Köprünün uzunluğu 360 metredir. Köprünün eşit ebatlarda 28 tane kemeri vardır. Bunların her biri, üst üste ikişer kavis biçiminde yerleştirilmiştir. Bu kemerlerden sadece iki tanesi açık kemer genişliği ve sütun kalınlığı ölçülebilecek kadar açıkta kalmıştır. Moloz taş ve büyük dere taşlarıyla oluşan ayaklarla taşınır. Taşlar kireç harcı ile tutturulmuştur. Döşeme taşları ise zarif bir işçilikle göz kamaştırır.

Köprünün toplam yüksekliği, önemli oranda toprak altında kaldığından kesin olarak bilinmemektedir.

Köprü hakkında antik dönemden kalan bilgiler yoktur. Yapının ilk tarifleri, Avrupalı seyyahların 19’ncu yüzyılda yazılan seyahatnamelerinde yer alır.

Finike Arykanda

ARYKANDA:

Finike merkeze 18 km uzaklıktadır. Finike-Elmalı karayolunun tam orta yerindedir. Antalya-Kumluca-Finike yolunu izleyerek buradan Elmalı yoluna dönerek buraya ulaşabilirsiniz. 

Şehirde ilk yerleşimin MÖ 2000’li yıllarda olduğu tahmin edilmektedir.  Ancak ören yerinde ele geçen buluntuların en eskisi, MÖ 5’nci yüzyıla aittir. Şehrin ismi Likya dilinde “Ary-ka-wanda” dır. Bu kelimenin anlamı “Yüksek kayalığın yanındaki yer” demektir.

Finike Arykanda

Şehir, özellikle Helenistik ve Roma döneminde yoğun iskan görmüştür.

MÖ 5’nci yüzyılda, diğer Likya şehirleri gibi Pers işgaline uğrar.  MÖ 333 yılında, İskender ve ardından Seleukoslar ve sonrasında Ptolemaiosların hakimiyeti görülür.

Apameia barışından sonra Rodos’a bağlanır. MS 2’nci yüzyılda Arykanda şehri Likya birliğinin bir üyesi olarak sikke bastırır. Likya birliğinde 1 oy hakkı bulunmaktadır.

MS 43 yılında, şehir Pamphylia ile bir eyalet yapılır ve Roma’ya başlanır. MS 240 yılında büyük bir deprem görülür ve takip eden süreçte onarılır. Bizans döneminde şehrin ismi “Akalanda” veya “Orykanda” dır. Bizans döneminde, şehir Hıristiyanlığın etkisi altına girer.

MS 5’nci yüzyılda yeniden bir deprem yaşanır ve şehir halkı günümüzdeki Çatallar köyü yakınlarına göçerler. MS 7 ve 8’nci yüzyıllarda ise, bölgeyi etkileyen Arap akınlarından korunmak için daha iç bölgelere giderler.

Arykanda Arkeolojik Araştırmalar

ARKEOLOJİK ARAŞTIRMALAR:

Bölgedeki ilk araştırmalar, 1838 yılında İngiliz Charles Fellow tarafından yapılmıştır. Elbette bu ismi duyunca, sanırım ilk aklınıza gelen, acaba bölgede neler buldu, neler çaldı ve Londra Brısith Museum’a götürdü? Sorusudur. Ancak elbette buradan çalınan fazla büyük eser yoktur, çünkü antik şehir kalıntıları denize uzaktır ve genellikle çalınan eserlerimiz, denizden, gemilerle kaçırılmıştır.

Fellow; Arykanda ve çevresindeki mezar ve şapel yazıtlarını incelemiş ve bulunan sikkelere dayanarak şehrin, Arykanda şehri olduğunu söylemiştir.

Kentteki resmi arkeolojik kazı çalışmaları, Türk arkeoloji heyeti tarafından, 1971 yılından bu yana sürdürülmektedir. 1971-2002 yılları arasında yapılan kazılarda 4000 civarında sikke bulunmuştur. Sikkelerin tamamı, Antalya Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

Finike Arykanda

GÜNÜMÜZ:

Elmalı-Finike yolu üzerinde, Arif Köyü yakınlarındadır. Arif köyünden sağa dönülüp toprak yoldan 1 km daha gitmek gerekir.

Finike merkeze 30 km uzaklıktadır. Yolun büyük bölümü, çam ve sedir ağaçlarıyla kaplıdır.

Ören yerine giriş ücretsizdir, arabalar için otopark bulunur. Ören yeri gezisi için asgari 1 saat zaman ayırmalısınız.

Şehir, tipik bir yamaç yerleşimidir. Doğusu ve batısı sarp falezlerle, kuzeyi ise Şahinkaya’sı ile sınırlanmıştır. Bir dağ yamacına tırmanan: 5 büyük teras üzerine kurulmuştur. Bu yüzden, şehir muhteşem bir vadiye bakmaktadır. Manzarası nedeniyle, Likya bölgesinin en görkemli şehirlerinden birisiydi.

Finike Arykanda Ana Teras

ANA TERAS:

Gözetleme Kulesi:

Ören yerinde, şehre ait en güzel yapı, Şahinkaya’nın güneybatısında bulunan “Gözetleme Kulesi” dir ve kentte en yüksek yerdedir.

 

Akropol:

Gözetleme kulesinin güneyindeki Akropol, kentin ilk yerleşim yeridir. Akropolde en geniş alanı Ticaret Agorası kaplar.

Finike Arykanda Ticari Agora
Ticari Agora:

Ticari Agoraya, Tiyatrodan veya Stadyumdan ulaşabilirsiniz.

Akropolün en büyük ve Helenistik dönemin mimarisini yansıtan yapısıdır. Kuzey kenarı boyunca yer yer doğal kayanın tıraşlanmasıyla yapılmış dükkanlar yan yana sıralanmıştır. Agoranın zemini, düzgün dikdörtgen taşlarla kaplanmıştır. Doğu kesimindeki dükkanların bir kısmı, hala görülebiliyor.

Ticaret Agorası, altın gibi daha değerli malların ticaretinin yapıldığı bir yerdir.

Agorayı çevreleyen bir batı duvarı vardır. Ayrıca: bir tarafı da kolonlarla bezeli koridorlardan oluşan Stoa’dır. Agora odacıklarına girip, kapılarından manzarayı izlemeyi unutmayın.  

 

Stoa:

Bunların önünde ahşap dikmelerle taşınan bir Stoa ve tabanı taşlarla kaplı bir meydan vardır. Stoa yapılarından geriye kalan tek bir sütunun kırık parçası, düzlükte uzanmaktadır. Stoa: içinde zanaatlarların küçük üretimhanelerinin bulunduğu bir yapıdır.

 

Su sarnıcı:

Ticaret Agorasının bulunduğu terasın batı ucunda: yerli kayanın yontulmasıyla oluşturulan sarnıç, tonoz ayağına kadar su ile doldurulduğunda en az 800 ton su biriktirme kapasitesine sahiptir. Plan olarak tek neşi, batı tarafı apsidal bitimli dikdörtgendir. Basık beşik tonoz örtülüdür. Taban su sızdırmayacak şekilde döşenmiş, kare şeklindeki pişmiş toprak plakalarla kaplanmıştır.

Batı taraftaki apsidal bitimin zemini özel olarak hazırlanmış ve dibe doğru sivrileşen, çokgen piramit eya koni formundadır. 6-7 metreden düşen suyun, düşme ile yapacağı yıpranma, bu tarz çukurlaştırma ile önlenmiştir. Sarnıç, büyük olasılıkla MS 5 veya 6’ncı yüzyılda son kez temizlenmiş, ağır olduğu için çıkarılamayan yazıtlı mermer blok sarnıçta bırakılmıştır.

Finike Arykanda Bouleterion
Bouleterion:

Agoranın kuzeybatısında, yerli kayanın yontulmasıyla yapılmıştır. Meclis burada toplanırdı. Yapı: 137 metre uzunluğundaki Stoa’nın sonunda, şehrin kuzeybatı yamacındadır. Bina: kayaya oturtulmuş oturma sıraları ile bir dağ yamacında kurulmuştur.

Finike Arykanda Helios Tapınağı
Helios Tapınağı:

Bouleterion binasının doğusunda, MÖ 4’ncü yüzyılda inşa edilmiş ve Güneş Tanrısı Helios adına yapılmış tapınak vardır. Dor düzenindedir. Tapınağın kutsal alanına: doğu ve batıdaki iki kapıdan girilir. Helios Tapınağı ve Bouleuterion yapılarının kuzey ve doğu kesimleri, konut alanıdır.  Ticaret Agorası batısındaki merdivenli yol hem Helios Tapınağına ve hem de konut alanına ulaşımı sağlar. Tapınak terasının batı ucunda bulunan “Sebasteion”: MS 9’ncu yüzyılda, eklentilerle atriumlu bir villa haline getirilmiştir.

Finike Arykanda Stadion
Stadion:

Ören yerinde en üst terasta, Şahinkaya’nın eteğinde, Tiyatronun arkası üzerindedir.

Gözetleme kulesinden sonra en üst seviyedeki yapıdır. Burası da sağlam olarak günümüze kadar gelmiştir. MS 1’nci yüzyıla tarihlenir.

Normal bir stadyumdan daha küçüktür. Koşu parkurunun uzunluğu 106 metre ve genişliği 17 metredir. Koşu pisti, belli bir yerden sonra trapez şeklini alır.

Yani, yarı uzunlukta ve tek yönlüdür. Kuzey yönünde, sarp kayalık yamaçta, üç basamaklı oturma yerleri, günümüze ulaşmıştır. Ortasına yakın bir yerde, merdivenlerle aşağıdaki teraslara bağlanır. Altındaki terasta, küçük fakat iyi korunmuş tiyatro bulunur.

Finike Arykanda Tiyatro
Tiyatro:

Stadion’a göre bir alt terastadır.

MS 1’nci yüzyılda inşa edilmiş tiyatro, küçüktür ama mükemmel durumda günümüze ulaşmıştır. Tiyatro ve Stadium’un aynı zamanda planlanmış ve yapıldığı tahmin edilmektedir. Tiyatro 7 bölüme ayrılır. Caveası yerli ana kayaya, 30 derece eğimle oyularak yapılmıştır. Yatay orta yolu olmayan tiyatro tek kademelidir. Merdiven kenarlarında görülen süslemeler, Stadion’un merdiven kenarlarında da görülmektedir.

Finike Arykanda Tiyatro

Oturma sıraları toplam 21 sıralıdır ve 2000 seyirci kapasitelidir. Her sıranın kenarında: koruyucu tenteleri (güneşlikleri) desteklemek için kullanılan delikler dikkat çeker. Orkestra yarıçapı, 27 ayaktan oluşur. Sahne binasının yüksekliği tahminin 38 ayaktır.

Finike Arykanda Tiyatro

Günümüzde, burada birkaç yılda bir sanatsal etkinlikler düzenlenmektedir. Son olarak İspanyol müziğinin kraliçesi olarak bilinen Buika, Finike’de düzenlenen 2’nci Uluslararası Portakal Festivali-Orange Fest Etkinlikleri kapsamında 4 bin yıllık Arkykanda tiyatrosunda konser vermiştir.

Burada: tiyatronun merdivenleri arasında bulunan ve büyüdükçe tonlarca ağırlıktaki blokları yerinden oynatan çam ağacını göreceksiniz.

Finike Arykanda

ARA TERAS BÖLÜMÜ:

Stadium ve Tiyatro arasında kalan ara teras bölümünde: tiyatronun en üst oturma sırası seviyesinde bir tapınak kalıntısı vardır. Ancak bu tapınağın kime ait olduğu bilinmemektedir. Bu alan, MS 5’nci yüzyılda, büyük bir konutun avlusu içinde kalmıştır.

BİR ALT TERAS BÖLÜMÜ:

Finike Arykanda Devlet Agorası
Devlet Agorası:

Günümüzde, burada ortada bir ağaç bulunan huzur dolu bir yerdir. Odeon’a giden yol üstünde, Agoranın hemen üzerindedir. Odeon önünde, köşeli bir “U” harfi şeklindedir. Agoranın üç tarafı kapalıdır, açık olan tarafı vadiye bakıyor. Avlusu mozaik döşelidir. Geç dönemde, mozaik döşeli portikoya sahiptir. Bu mozaik zemin muhteşem güzelliktedir.

 

Tykhe Tapınağı:

Devlet Agorasının ortasındadır. Günümüzde sadece altarı ayaktadır.

 

Odeon (Meclis Binası):

Tiyatronun alt terasında Odeon bulunur. Tümüyle ayakta kalarak günümüze ulaşmıştır. Odeon bölümüne merdivenle çıkılır.

Bina MS 2’nci yüzyılda yapılmıştır. İmparator Hadrian zamanında, burası Meclis olarak görev yapmıştır. Binanın üç girişi vardır ama ana girişi güneydedir. Yapı, bir zamanlar çok fazla süslüydü. Devlet Agorasına bakan cephesinde zengin taş kaplamalar vardır. İç kısmı ortostatlarla kaplıydı ve duvarlar, orkestra ve koltuklar; renkli mermerlerden yapılmıştı.

Kapının üstündeki frizde: üzerinde maskeler ve kabartma tanrıların başları bulunan kartuşlarla çevrili, İmparator Hadrian portresi görülür. Ayrıca: burada koltukların bir kısmında, travertenlerle restore edilme girişimi saçmalığını görüp üzüleceksiniz.

Finike Arykanda

ŞEHRİN BATI KESİMİ:

Şehrin batı kesiminde özel konutlar vardır.

Finike Arykanda Villa zemini mozaik

4’ncü Yüzyıl Villası:

Zengin bir Arykandalıya ait, mozaik tabanlı mekanları olan Batı Villası görülmeye değerdir. Bu etkileyici villanın kalıntıları son yıllara kadar kazılmadı. Arykanda’daki kazılardan sorunlu Türk arkeoloji ekibi başkanına göre, 8 odalı ve 2 katlı villa bir aristokrata aittir. Mozaik zeminler, sütunlar ve havuz ile zengin bir şekilde dekore edilmiş villa etkileyici bir manzaraya sahiptir.

 

ŞEHRİN DOĞU KESİMİ:

Şehrin doğuya doğru olan bölümünde, uzun süre kullanılan bir villa (Doğu Villası) bulunmaktadır. Batı Villasının benzeri olan yapı, doğuda, daha önceki yıllarda açılan iki odası ve üç basamaklı kapısıyla, 5’nci hamamın batısındaki kuzey-güney doğrultulu merdivenli sokak ve doğu-batı doğrultulu sokağın kesiştiği yerdeki ufak meydancıkla bağlantılı kılınmıştır.

Üstü çatı ile örtünerek korunan, balık pulu şeklindeki mozaik döşemeye sahip oda, peristilli bu büyük yapının doğu tarafındaki en önemli odasıdır. Tabanı toprak olan, ona göre batıdaki odanın da güneye açılan kapısı bu odayla birlikte bir koridora açılmaktadır. Koridor yine büyük bir kapı ile prestile bağlanmıştır.

İlk evresi taş olan ve düşük kaliteli bir döşeme izlenimi veren zemin, yapının ikinci kullanım evresinde, muhtemelen sahibinin zenginleşmesi ve modaya uyma çabası yüzünden, basit toprak dolgu yapılarak yükseltilmiş ve üzerine geometrik desenli mozaik döşenmiştir. Bu döşeme, taş döşeme üzerinde kalınca, kireç harçlı bir tabaka değil, sıkıştırılmış toprak üzerine döşendiği için taş zeminden yarım metre yukarıda, yüzeyde bulunan ağaçların kökleri bunları patlatmıştır.

 

DÜZLÜK KESİMİ:

Bazilika:

Şehrin güneyindeki düzlük kesimde: Bazilika bulunur. Bazilika yapısı, Erken Bizans dönemine aittir. Arykanda şehrinde bulunan en büyük dini yapıdır ve MS 4’ncü yüzyılda yapılmıştır.

 

Traianeum:

Bazilikanın batısındaki alandadır. Yazıtlardan ve antik kaynaklardan elde edilen bilgilere göre, İmparator Triian’a adanmıştır. Kutsal alan tapınağının bir alt terasında bulunan latrinası, Roma şehrindeki Traian Formuna benzemektedir.

ŞEHRİN GÜNEYDOĞU BÖLÜMÜ:

Finike Arykanda Doğu Nekropolü

Doğu Nekropolü:

Bu mezar alanında, birçok anıt mezar dikkat çeker. Doğu Nekropolde: beşik tonozlu anıtsal mezarlar, tapınak mezarlar ve lahitler vardır. Anıt mezarlar, birbirlerine teras görevi görürler. Bunların tümü, MS 2’nci yüzyıla tarihlenmektedir.

Erken Bizans döneminde, Doğu Nekropolünde anıtsal mezar binaları arasına bir kilise yapılmıştır. Bu kilise, üç neflidir ve kilisenin nefleri ve narteksi geometrik motiflerden oluşan mozaikle süslüdür. Bu mezarların altındaki terasta, çatı hizasına kadar ayakta kalmış hamam bulunur.

Finike Arykanda Gorgo Mezarı

Gorgo Mezarı.

Sparta Kralı I Klemenes’in tek çocuğu ve kızı olan Gorgo’nun mezarı Arykanda şehrindedir. Gorgo: Termopylae Muharebesinde savaşıp ölen üvey amcası Kral I Leonidas’ın karısıdır.

Kocası I Leonidas, savaşta 300 Spartalı ve 3000’e yakın Yunan savaşçı ile birlikte öldürüldü. Plutarkhos’a göre: Termopylae savaşından hemen önce, kocasının ölüme gittiğini anlayan Gorgo, ona ne yapacağını sorduğunda, I Leonidas kendisine “İyi bir adamla evlenmesine, ona çocuklar vermesini ve güzel bir hayat sürmesini” söylemiştir.

Gorgo, Heredot tarafından anılan çok az sayıdaki kadın tarihi kişiliklerden biridir. Siyasi kişiliği ve bilgeliği dikkat çeker. Üç farklı Sparta kralının kızı, eşi ve annesi olan tek kişidir.

Finike Arykanda Hamam Kompleksi

Hamam Kompleksi:

Alt terasta, Stadion yanındadır.

Yamaç hamamı: Likya bölgesinin en büyük hamam kompleksidir. Geniş cephesi güneye bakar. MS 3’ncü yüzyıl ortalarına tarihlenir. Tarihi süreçte onarılarak uzun yıllar kullanılmıştır.

Hamamın hemen yanında Gymnasium vardır. Bu yüzden hamam Gymnasium görüntüsü verir. Gymnasium’dan günümüze kalanlar: çim sahada etkileyici bir mozaik zemin ve devasa bir giriş kapısı kalıntılarıdır.

Finike Arykanda Hamam Kompleksi

Kompleksin boyutları 75 x 25 metredir. Duvarlarının yüksekliği 7 metredir. Bu ölçülere bakılarak Arykanda şehrinin en görkemli yapısı olduğu anlaşılmaktadır. Yapı önce hamam olarak düzenlenmiş, MS 141 yılındaki depremden sonra ise, Hamam-Gymnasion olarak yeniden düzenlenmiştir.

Kompleks, MS 240 yılındaki depremden sonra yeniden onarım görmüştür.

Kemerler dizisi içinde tamamen sağlam olarak günümüze ulaşmıştır. Günümüzde sadece çatısı yoktur, yerden ısıtma sistemi, sıcak havuzlu salonu, en ince ayrıntısına kadar günümüze ulaşmıştır.  

 

Batı Nekropolü:

Batı Nekropolde: bazı tipik Likya kaya mezarları bulunmaktadır. Bunlar, Finike’den Elmalı’ya giden yol boyunca görülebilir. Hamam kompleksinin hemen arkasındaki doğu Nekropolü, olağanüstü bir anıtsal mezar koleksiyonudur.

Burada: lahitler yanında, tapınak mezarları ve görkemli beşik tonozlu mezarlar görülür. Manzara muhteşem güzeldir, çünkü özellikle aşağıdaki hamamlara ve Gymnasium ve ayrıca altındaki vadi manzarası vardır.

 

DİĞER YAPILAR:

Su yolları:

Aykırıçay kaynağının bulunduğu yerdedir. Sarp kaya yüzeylerine oyulmuş, dört ayrı seviyedeki kanal, şehre su getiren sistemin ana hattıdır ve su mühendisliğinin muhteşem bir örneğidir. Su kaynağından elde edilen su, kayalara oyulan suyolları ile şehre ulaştırılmıştır. Şehirde: ana caddelerin bazılarının altında, titizlikle yapılmış temiz ve kirli su kanalları bulunmaktadır.

 

NAL TEPESİ:

Kentin yakınlarındadır. MS 2 ve 3’ncü yüzyıllarda otel yani konaklama için kullanılmıştır. Burada bir hamam, Şaraphane ve bazilika bulunmaktadır. Arykanda şehrinde, Agora içindeki bir odada yapılan kazılarda, çok sayıda nal çıkması nedeniyle, buraya Nal Tepesi ismi verilmiştir.

 

ŞEHİRDEKİ ROMA DÖNEMİ TAPINAKLARI:

Sebasteion:

Akropolis’in kuzeybatısındadır. Yazıtlara göre: Severuslar Hanedanlığına adanmıştır.

Doğu-batı doğrultulu bu yapının güney duvarının Geç Antikçağ ikinci kullanım evresinde, devşirme olarak kullanılmış bir heykel torso’su bulunmuştur. Kent içindeki konumu nedeniyle, bu yapının Athena Tapınağı olabileceği düşünülmektedir.

Finike Arykanda Podyumlu Tapınak

Podyumlu Tapınak ve Büyük Bazilika:

Bunlar, Akropolis’in güneydoğusunda ve alt kodlarda yer alır. Hangi İmparator veya tanrıya adandığı henüz saptanamamıştır.

Her iki yapı, mimari elemanlarından yola çıkılarak, Antoninuslar dönemine tarihlenir. Antoninuslar sülalesinden bir imparatora veya tanrıça Athena’ya adanmış olduğu düşünülür.

Özellikle, her iki tapınağın mimari elemanlarındaki benzemeler, mimar Zosimos Pomponios dönemine uymaktadır. Doğu-Batı doğrultusundaki Büyük Bazilikanın, konumundan dolayı Apollon veya Artemis’e adandığı düşünülmektedir.

PodyumluTapınak: Temenos’daki kurban bağlama ve kan akıtma havuzundan yola çıkılarak Ana Tanrıça kültü özellikleri gösterdiği ve Demeter’e adandığı tahmin edilmektedir. Ancak bu düşünce de güçlü kanıtlara dayalı değildir.

 

 

Kaş

Kaş

Kaş; daracık, sarmaşıklar ile kaplı sokakları, başka yerde tatmanın imkansız olduğu Kaş a özgü lezzetleri ile tatilcilerin vazgeçemediği küçük bir beldedir Kaş.

Ama, muhteşem bir güzellik, küçük ama sakin, güzel bir belde. Tam bir tatil yeri.

Kaş

ULAŞIM

İstanbul-Kaş arası uzaklık, yaklaşık:950 km. dir. Antalya-Kaş arası uzaklık: 198 km. dir. Ankara-Kaş arasında uzaklık: 741 km. dir.

Kaş’ın çevredeki yerleşimlere uzaklıkları ise şöyledir; Kaş-Kalkan: 26 km., Kaş-Xanthos: 44 km., Kaş-Patara. 43 km,, Kaş-Letoon: 50 km., Kaş-Fethiye: 108 km., Kaş-Köyceğiz: 173 km., Kaş-Marmaris: 236 km., Kaş-Bodrum: 357 km., Kaş-İzmir: 470 km., Kaş-Demre: 48 km., Kaş-Finike: 78 km., Kaş-Kumluca: 98 km.

Kaş Ne Yenir

NE YENİR

Yörede, her mevsimde yetiştirilen taze tarım ürünleri, günlük olarak sunuluyor. Her türlü et yemekleri, deniz ürünleri ve balık çorbası meşhurdur. Yörede: arıcılık ve bağcılık ta gelişmiştir. Kara kovan balı ve çam balı, pekmez alınabilecek ürünlerdendir. Özellikle: keçiboynuzu pekmezini mutlaka deneyin.

Kaş Genel

GENEL

Kaş Plajları

Kaş için: “Arkası taş, önü yaş” olan Kaş’ta işler zor, zaman yavaş ilerler. Bu gecikmenin ödülü ise, Kaş’ın olağanüstü tarihi ve kültürel birikimlerini, karasal ve su altı doğal zenginliklerini bugüne kadar korumuş olarak geleceğini sağlayacak konumda olmasıdır.

PLAJLAR

Kaş’ın bütün deniz kıyılarından denize girmek mümkün dür ancak, halkın tercih ettiği plajlar şunlardır. Patara Plajı, Kaputaş Plajı, Küçük Çakıl Plajı, Akça Germe Plajı, Seyret Çakılı Plajı, Büyük Çakıl Plajı, Karadere Plajıdır.

Kaş Plajları

Kaş’ın en güzel plajı: Kaputaş Plajıdır. Kalkan-Kaş kara yolunda, dağların ve virajların arasında giderken bir anda belirir. Dünyanın en güzel cep plajlarından biridir.

Kalkan’dan özel araba ile: yaklaşık 10 dakikada gidilir. Kaş’tan ise 20 dakikada gidilir.

Kaputaş Plajı ile ilgili ayrıntılı tanıtımı Kalkan bölümünde bulabilirsiniz.

Kaş’ta konaklama sıkıntısı yok. Bir de öğretmen evi bulunuyor.

Meis adası

Kaş sualtı dalış

Kaş’ın hemen karşısında: Yunanistan’a ait olan “Meis adası” bulunmakta olup, uzaklığı: 3 km. dir.

KAŞ’DA YAPILABİLECEK ETKİNLİKLER

Kaş Tüplü Dalış

TÜPLÜ DALIŞ-SCUBA DİVİNG

Kaş’ta tüplü dalış yaparak kristal berraklığındaki suların metrelerce altına inebilirsiniz. Kaş da su altı dalışları 1986 yılında yapılmaya başlamıştır. Günümüzde ise, turizmin motor sektörü olmuştur.

Burada 21 farklı dalış noktası bulunmaktadır. Avrupalı dalıcıların en çok keyif aldıkları dalış bölgesidir. Tespit edilmiş 30’a yakın dalış noktasıyla, dalıcılara heyecanlı anlar yaşatmaktadır.

Çünkü: denizin altı da, üstü kadar renklidir. Ayrıca Caretta görme ihtimali vardır ve denizin altında MÖ 1300’lere kadar uzanan bir tarihle karşılaşmak mümkündür.

Sualtı kanyonları, rengarenk balıklar, çeşit çeşit deniz canlıları ve profesyonel dalış okulları bulunmaktadır.

Yaz sezonunda, 40-50 metreye varan görüş mesafesi ve kayalık dip yapısıyla, Kızıldeniz’den sonra Akdeniz’deki önemli dalış yeridir.

Kaş Yamaç Paraşütü

YAMAÇ PARAŞÜTÜ

Minübüslerle 9 dakikalık bir yolculukla denizden 600 metre yükseklikteki Kırdavlı Tepesine ulaşılıyor. Veya Asas dağına çıkılıyor. Asas dağına ulaşım yolculuğu 30 dakika sürer.

Paraşüt uçuşu, Asas dağında 650 metre yükseklikten başlıyor. Burada yamaç paraşütü pilotları eşliğinde yamaç paraşütü yapılıyor. Uçuş yaklaşık 20-30 dakika sürmektedir.

Kaş limanına iniş yapılıyor. Yamaç paraşütü yapmak için ayırmanız gereken süre 2 saat civarındadır.

YÜRÜYÜŞ-TRECKİNG

Kaş’ın en rağbet gören doğa aktivitelerinden birisidir. Bölge: trekking ve antik kentler arası yürüyüşler gibi, doğa etkinlikleri için sayısız olanaklar sunmaktadır.

Herkesin kolaylıkla yürüyebileceği patikalar ile süslü rotalarda, zengin maki toplulukları arasından geçerek, sedir ormanları ile kaplı yeşil tepeleri, kanyonları, vadileri ve su kaynaklarını izleyerek, yarı evcil keçilere, bazen de sempatik sincaplara rastlayarak harika zaman geçirebilirsiniz.

Kaş Mavi Yolculuk

Bu yürüyüşler; doğa güzelliklerinin yanı sıra, Likya patikalarını takip ederek, henüz yoğun turist akınına uğramamış, antik kentleri keşfetmek, bozulmamış köyleri ve yöresel özellikleri tanımak olanağı da sağlamaktadır.

Doğa yürüyüşleri, bölgeyi çok iyi tanıyan, tecrübeli ve tüm iletişim-emniyet donanımlarına sahip rehberler eşliğinde yapılmakta olup, tur başlama noktalarına araçlarla gidilmektedir.

Likya yolu seçeneğinin dışında: Liman ağzı, Gedife Tepesi, Phellos, Gökçeören, Asaz Dağı, Gömbe Yaylası alternatif yürüyüş parkurları da programlar içindedir.

Yalnız, asla, rehber olmadan, böyle uzun bir yürüyüşü tercih etmeyin.

MAVİ YOLCULUK VE TEKNE TURLARI

Gulet tipi yelkenli, ahşap yatlarla yapılıyor. Çünkü bu tip tekneler, günümüzde yalnızca mavi yolculuk için dizayn edilmiştir.

Çağdaş yaşamın gereklerini karşılayacak şekilde üretilen bu el emeği guletler, kamaralarından, mutfağına kadar her türlü konforu, ahşap sıcaklığı içerisinde yolcularına sunuyor.

Mavi yolculuk içinde: Akdeniz ve Ege’nin en güzel koylarını: Kekova’yı, Kaş-Kalkan’ı, Kelebekler Vadisini, Fethiye ve yemyeşil Göcek koylarını görebilirsiniz.

Kaş Sualtı Arkeoloji Parkı

KAŞ SU ALTI ARKEOLOJİ PARKI-ARKEOPARK

Hidayet koyundadır.

Arkeopark’ta, Uluburun’da kalıntıları bulunan teknenin bir benzerinin, Kaş’ta inşa edilip batırılması ile oluşturulan bir yapay resif ile, batığın sünger avcıları tarafından ilk bulunduğu “İn Situ” halini temsilen, taklit amphora, taş çapa ve bakır külçelerin, batik planına göre düzenlendiği yapay batık alanı yapılmış.

Yeryüzünde benzeri olmayan bu su altı parkı, dalıcılara hoş bir keşif heyecanı yaşatıyor.

Kaş Tarihi

TARİHİ

Kaş’ın eski adı: Hebessos’tur. Antik kent, tarihte: Antiphellos ismi ile anılmıştır. Karia ve Likya bölgeleri arasında, bağlantıyı sağlayan yolların kesişme noktasında bulunması nedeniyle, şehir, aynı zamanda bir ticaret limanıdır.

Antik kent: Roma döneminde önem kazanır. Bizans döneminde, piskoposluk merkezi olur. Bu dönemde: Arap akınları görülür ve daha sonra Anadolu Selçuklu topraklarına katılarak, Andıflı adını alır.

Anadolu Selçuklu devletinin yıkılmasından sonra ise, Tekeoğulları Beyliği yönetiminde geçer ve daha sonra Yıldırım Beyazıt tarafından, Osmanlı topraklarına katılır.

Kaş gezilecek yerler

GEZİLECEK YERLER

Kaş Cumhuriyet Meydanı

CUMHURİYET MEYDANI

Kaş merkezinin göbeğinde Andifli Mahallesindedir. Ara sokaklarda gezinmelisiniz. Burası: Kaş merkezinde hareketle gecelere yakın olmak isteyenlerin tercih edeceği küçük işletmelerle doludur. Burada birçok kafe ve bar bulunuyor.

KAŞ MERKEZ CAMİİ-NASRETTİN CAMİ

İlçe merkezinde en tarihi yapıdır. İlçenin tam ortasında Andifli Mahallesindedir. Caminin Kitabesinde: Yusuf Ağa tarafından 1770’li yıllarda yaptırıldığı yazılıdır.

Elmalı ilçesindeki Ketenci Ömer Paşa camisinden sonra Batı Antalya’nın en eski 2’nci camisidir. Cami tek kubbelidir. Batı yönünde minaresi bulunur.

Kaş Uzun çarşı

UZUN ÇARŞI

Yan yana dizilmiş eski ve şirin evlerin altları butik, mağaza ve yöreye ait hediyelik eşyaların satıldığı dükkanlardır.

Kaş Uzun çarşı

Ne satın alınır: El işçiliği gümüş takılar, Likya halıları, kilimler, cam sanat eserleri, tahta oyma figürler, tasarım kıyafetler.

Yani, o kadar da düşündüğünüz kadar uzun bir çarşı değil, ancak burada ara sokaklara girmenizi öneririm. Buranın en büyük özelliği: Selçuklu mimarisi özellikleridir.

Uzun çarşı: alışveriş mekanları dışında, akşamları yemek sonrasında dolaşmaya çıkanların da adresi ve ışıltılı gezinti yeridir. Kenarlarda: bar ve kafeler bulunur.

Kaş Kral Mezarı

KRAL MEZARI-ANIT MEZAR

Likya dönemi lahitlerinin en görkemlisi, günümüzde Uzun çarşı sokağındadır. Sokağın yukarı kısmında tepeden aşağı sokağı seyredercesine duran bir lahit vardır.

Buraya halk arasında “Kral Mezarı” olarak adlandırılır. “Aslanlı Lahit” olarak da bilinir. MÖ 4’ncü yüzyıla tarihlenmektedir.

Gerek mezar odası ve gerekse üstündeki yükselti: tek bir kaya bloku yontularak yapılmıştır.

Kaş Kral Mezarı

Üç bölümden oluşan, yükseltilmiş bir lahittir. Hyposorium veya alt mezar odası, yaklaşık 1.5 metre yüksekliktedir ve zemini çökmüştür.

Bunun üstünde, yaklaşık 0.80 metre yüksekliğinde bir düz tavan vardır ve bu ikisi, bir kaya bloğundan yontularak yapılmıştır. Lahdin en üstünde ise ayrı bir kayadan yontulmuş tipik bir Likya ogivali veya sivri kemerli bir taş kapak bulunur.

Kaş Kral Mezarı

Kitabe

Lahdin 1.5 metre uzunluktaki alt kısmında, Boncuk motifleri ve 8 satırlık Likçe bir kitabe bulunmaktadır. Ancak bu kitabe yazılar belirgin olmasına rağmen henüz okunamamıştır. Bu yüzden mezarın kime ait olduğu bilinmiyor.

Sanduka

Kaidenin üzerinde, dikdörtgen prizması şeklinde anıtın sandukası oturtulmuştur. Kapağın kuzeybatı alınlığında: sopasına dayanmış, sağ bacağını sol bacağının üzerine atmış, üzgün görünümlü bir erkek ve bir kadın figürü vardır.

Kapağın güneydoğu alınlığında: ayakta duran ve uzun bir manto giymiş bir kadın figürü görülür.

Kaş Kral Mezarı Kitabesi

Lahit Kapağı

Lahdin en üstünde, ayrı bir kayadan yontulmuş tipik bir Likya sivri kemerli taş kapak bulunur. Kapağın her iki yanında da aslan kabartmaları bulunur. Aslan başları: pençelerin üstünde dayalı durur. Kapağın kısa kenarı: dört levhaya bölünmüştür.

Kuzey batı alınlığında “sopasına dayanmış, sağ bacağını sol bacağının üstüne atmış, üzgün görünümlü bir erkek ve bir kadın” figürü işlenmiştir. Güneydoğu alınlığında ise “ayakta duran ve uzun manto giymiş bir kadın figürü” görülür.

Kapağın batı tarafı pencere şeklindedir.

Kaş Acısu plajı

OLYMPOS/ACISU HALK PLAJI

Kaş Marinanın devamındadır. Merkezden yürüyerek ulaşabilirsiniz. Kaş merkeze uzaklık 1 km dir. Temiz ve bakımlı plaj, yörenin gözde turistik belgesinin hemen içinde yer alması nedeniyle avantajlıdır. Araba yolundan, merdivenle inilir. Acısu Halk Plajı, Mavi Bayraklıdır.

Kaş Acısu plajı

Plaj dar ve çakıl taşlıdır. Kum ve kayalık yoktur. Ahşap iskele ve beton platform yoktur. Plajın uzunluğu 8 metre, genişliği ise 5 metredir. Denizi ise berrak ve serindir. Yılın 9 ayı denize girmek mümkündür.

Kumsal küçük çakıl taşlarından oluştuğu için, denizden çıkışta ayağınız kumlanmıyor. Kumsala şezlong ve şemsiyenizi götürebilirsiniz. Plajın bitiminde, “Olympos Kamp” bulunmaktadır. Olympos, daha geniş bir alana yayılmıştır.

Kaş Kamp Alanları

ÇADIR VE BUNGALOV KAMP ALANLARI

Kaş Kamping

KAŞ KAMPİNG

Antik Tiyatrodan, Yarımadaya giden yol üzerindedir. Kaş merkeze yürüyerek 10 dakika uzaklıktadır. Kamp alanına araç sokmak yasaktır, aracınızı yol kenarında bir yere park etmeniz gerekiyor. Resepsiyondan çadır kurabileceğiniz yerlere ait bir harita veriliyor ve buna göre çadırınızı kurabiliyorsunuz.

Evet, kamp alanı, Kaş merkeze oldukça yakındır. 1981 yılından beri faaliyetini sürdürmektedir. Burada bungalov ve çadır kampı yapılmaktadır. İsterseniz burada bulunan bungalowlarda kalabilirsiniz. Kamp alanında, ortak banyolar ve bir de kafe bulunuyor. Ayrıca kendi plajı bulunuyor. Türkiye’nin en sevilen kamp alanlarındandır.

7 dönümlük alanda, zeytin ağaçlarının gölgesinde, denize sıfır bir doğa deneyimi yaşamak için burası tercih edilmektedir. Çadır, müşterilerin kendileri tarafından getirilmektedir, ancak en önemli husus rezervasyon alınmamasıdır.

Yani, buraya gittiğinizde “Yer yok” gibi bir deyimle karşılaşabilirsiniz. Bence uygun bir yaklaşım değil, insanlar yer yok deyimi ile karşılaşınca alternatif ne yapabileceklerdir. Kamp alanında: Diving dalış okulu da bulunuyor.

Kaş Can Mokamp

CAN MOCAMP

Kaş merkezine 20 dakikalık yürüyüş uzaklığındadır. Kamp alanı: toprak zemin ve ahşap platform olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Sabah saatlerinde zeytin ağaçları güneşi engeller ancak günün ilerleyen saatlerinde güneş kamp alanında etkili olur.

Kamp alanında ortak kullanılan duş ve tuvaletler bulunmaktadır.

Kaş Olimpos Mokamp

KAŞ OLİMPOS MOCAMP

Kaş merkeze 2 km uzaklıktadır.

Kamp alanı deniz kıyısından 70 metre uzaklıktadır. Zeytin ve keçiboynuzu ağaçlarının altında çadır alanında çadırınızı kurabilirsiniz. Yani, burada çadır kiralanmıyor, kendi çadırınızı getirmeniz gerekiyor.

Çadır alanı, toplam 70-80 çadır kurulacak kapasitedir. Geniş kamp alanında ortak kullanımlı olarak: tuvalet, duş, mutfak buzdolabı, çamaşırhane, elektrik ve plaj bulunmaktadır.

KAŞ MARİN CAMPİNG

Acısu bölgesindedir. Ortak kullanım alanlarında: mutfak, buzdolabı, restoran, 24 saat sıcak ve soğuk su, duşlar, elektrik ve ücretsiz internet bağlantısı bulunmaktadır.

Kaş Evren Kamping

EVREN CAMPİNG

Andifli, Uğur Mumcu Caddesindedir.

Plajlara ve alışveriş merkezine yakındır. Otopark ücretsizdir. Kaş merkeze 800 metre yürüme mesafesindedir. Burada kiralık çadır bulunmaktadır.

Tüm çadırların hemen yanında elektrik prizi vardır. Ortak kullanıma yönelik: çamaşır makinası, duşlar, tuvaletler, sıcak su hizmeti verilmektedir.

KAŞ ÇEVRESİNDEKİ PLAJLAR

Kaş Limanağzı Plajı

LİMAN AĞZI PLAJI

Kaş ilçesinin güneyinde, ancak denizden ulaşılan bir yerdir. Kaş merkezden kalkan teknelerle buraya ulaşılır. Küçük teknelerle buraya 15-20 dakikada ulaşılıyor. Bulunduğu yön nedeniyle, güneşin en uzun süre kaldığı koydur.

Burası eskiden liman olarak kullanılıyormuş, bu yüzden ismi “Limanağzı” plajıdır. Burada deniz: dalgasız, berrak ve oldukça dingindir.

Kaş Limanağzı Plajı

Limanağzı bölgesinde, konaklama hizmeti veren 4 tesis bulunmaktadır. Bu işletmeler, genellikle ahşap sedirler ve localarda denize girenlere hizmet verirler. Koyda oteller yanında bungalovlar da bulunmaktadır.

KÜÇÜK ÇAKIL PLAJI

Kaş ilçe merkezinin sol tarafında küçük bir koydadır.  Bu yüzden bulmak zordur, tabelası yoktur, Hükümet caddesi üzerinde plajın yerini sorarak bulabilirsiniz.

Merkezde kayaların arasında 10 metre uzunlukta çakıllı bir koydadır. Adından anlaşılacağı üzere minik çakıllardan oluşmaktadır. Kaynak sularıyla beslenen plajın denizi oldukça soğuktur. Dalgalı ve sığ değildir. Denize iskeleden giriliyor.

Plaj sahil kesimi çakıllı olduğu için şezlong ve şemsiye konulamaz. Şemsiye ve şezlonglar kayaların üzerine kurulmuş ahşap platformlara yerleştirilmiştir. Burada: iki tane Beach işletmesi bulunuyor.

Kaş Büyükçakıl Plajı

BÜYÜK ÇAKIL PLAJI

Kaş ilçe merkezinden oteller bölgesine doğru 20 dakikalık bir uzaklıktadır. Uzaklık yaklaşık 2 km dir. Andifli Mahallesi Hükümet Caddesinden gidilir. Kaş’ın popüler plajlarından birisidir.

Gidişte yokuş aşağı oldukça keyifli olmasına rağmen, dönüşte yürümeye seçerseniz yokuşu çıkmak sıkıntılı oluyor. Plajın çevresinde: soğuk su kaynakları vardır. Bu yüzden deniz suyunun sıcaklığı düşüktür. Ancak bunaltıcı yaz aylarında, bu serinlik iyi gelir. Ancak suyun üstü soğuk, altı sıcaktır.

Plajın çakıllı olması, suyun berraklığını arttırır. Diğer plajlara oranla daha sessiz ve ıssızdır. Küçük Çakıl plajına nazaran daha geniş bir plaj alanına sahiptir. Burası da adından anlaşılacağı gibi çakıllıdır. Çakıllar beyaz renklidir.

Plajda, küçük tesisler bulunmaktadır ve bunlardan ihtiyaçlarınızı temin edebilirsiniz. Plaj, gün batımını seyredebileceğiniz en güzel plajlardan birisidir.

Güneş batarken, sahildeki restoranların bazıları masalarını denizin yanına çakıl taşlarının üzerine kuruyorlar. Böylece, Kaş bölgesinde denize en yakın yemek yiyebileceğiniz yer burasıdır. Buraya giderseniz yanınızda mutlaka şnolker ve paletleriniz olsun, denizi altında muhteşem görüntüler izleyebilirsiniz.

Kaş Akçagerme Plajı

AKÇAGERME PLAJI

Akçagerme plajı: Kaş ve Kalkan arasındadır. Kaş ilçe merkezine 4 km uzaklıktadır. Kaş ilçe merkezinin batısından, yaklaşık 25 dakika yürüyerek buraya ulaşabilirsiniz. Toplu ulaşım araçları ile buraya ulaşmak mümkündür.

Akçagerme koyu: 2008 yılında Kaş Kaymakamlığı tarafından “Halk Plajı” haline getirilmiştir.

Kaş Akçagerme Plajı

Plajın uzunluğu 200 metredir. Plajın genişliği de 200 metredir. Denize sıfır plajda tesis vardır. Çakıl, kayalık, ahşap iskele ve beton platform yoktur.

Mavi Bayraklıdır

Kaş Akçagerme Plajı

Plajın en belirgin özelliği: rüzgarlı ve dalgalı havalarda dahi denizin süt liman olmasıdır. Çünkü plajın karşısında yarımada bulunmaktadır.

Kaş Akçagerme Plajı

Plajı yörede bulunan diğer mavi bayraklı plajların aksine çakıllardan değil kumdan oluşur. Denizi sığdır. Dalgasızdır. Bu yüzden özellikle çocuklu aileler ve yüzme bilmeyenler tarafından tercih edilmektedir. Ayrıca çocuklar için havuz ve su kaydırağı yani Aquapark bulunur.

Sahilde ise spor alanları ve çocuk parkı vardır. Plaj: Kaş Kaymakamlığına bağlı “Anadolu Turizm Meslek Lisesi” tarafından işletilmektedir. Öğrenciler burada staj yapmaktadırlar.

Kaş Kaymakamlığı tarafından faaliyete alınan ve tepe üzerinde bulunan restoran ve piknik alanı gayet uygundur.

ÇEVREDE GEZİLECEK YERLER

ÇUKURBAĞ YARIMADASI

Kaş merkeze 5 km uzaklıktadır. Kaş merkezden Çukurbağ yarımadasına dolmuşlar gidip gelmektedir. Yolculuk yaklaşık 10 dakika sürer.

Çukurbağ Yarımadasının antik dönemdeki ismi “Habesos” dur. Buradaki antik kent daha sonraları “Antiphellos” ismini almıştır. Antiphellos kenti, Likya ve Karya bölgeleri arasındaki ulaşım yollarının üstünde ve ayrıca bir ticaret limanı olarak kullanılmıştır.

Sakin ve kalabalıktan uzak durmak isteyenler tarafından tercih edilmektedir. Burada bulunan otellerin kendi beach bölümleri vardır. Ancak bazı otellerin denize ulaşımı zordur, bu yüzden rezervasyon yaptırırken sormanızı öneririm.

Ayrıca açıkta olduğu için sürekli bir esinti vardır. Yine de deniz ve Meis yönündeki manzara oldukça güzeldir.

Çukurbağ köyünün bulunduğu yer ise: denize kıyısı olmayan bir köydür. Burada yaşayanlar deniz için Halk Plajı veya Hidayet Koyu nu kullanıyorlar. Köy sadece seyirliktir. Buradan harika tablo gibi manzaralar görebilirsiniz.

Hidayet koyu ve İnceboğaz plajı, yörenin en meşhur yerleridir.

Kaş Belediyesi Halk Plajı

KAŞ BELEDİYE HALK PLAJI

Çukurbağ Yarımadasındadır.

Plajın geniş bir otoparkı vardır. Ayrıca Kaş merkezden buraya dolmuşlar kalkmaktadır. Kendi aracınız ile giderseniz otopark problemi yoktur. Giriş ücretsizdir.

Oldukça geniş ve bakımlı bir plajdır. Sol tarafta tahta platform üzerinde sağ tarafta ise kum üzerinde şezlonglar bulunmaktadır. Platform tarafında genellikle çocuklu aileler bulunmaz. Denize, platform üzerindeki merdivenlerden giriliyor. Çünkü denize giriş bölümü çakıllıdır.

Kaş Belediyesi Halk Plajı

Denizi akvaryum gibi berraktır. Büyük çakıl ya da küçük çakıl plajlarına göre daha çok tercih edilmektedir. Deniz suyu hafif dalgalı ve ılıktır.

Plaj alanında: restoran, kafe ve çocuk oyun alanı vardır. İsterseniz kafeterya da oturup denize girebilirsiniz, yani şezlong ve şemsiye almak zorunda değilsiniz.

Piknik yapmaya elverişli ağaçlıklı bir yeşil alanda bulunmaktadır. Sahile yakın arka tarafta ağaçlık bölgede kendi sandalyende gölgede rahatlıkla oturabilirsiniz.

Hem kum, hem de çim üzerinde güneşlenmek mümkündür.

Kaş Hidayet Koyu

HİDAYET KOYU

Çukurbağ Yarımadasındadır. Kaş ilçe merkezine 3 km uzaklıktadır. Çukurbağ yöresindeki en güzel plajdır.

Koy ismini, burada daha önce yaşayan “Hidayet” isimli bir kişiden almaktadır. Zeytin ağaçları gölgesinde dinlenip denize girebilirsiniz. Koyda kumsal yoktur. Denizin tabanı çakıl taşları ve kayalıklardan oluşmaktadır. Denize buradan giriliyor.

Kaş Hidayet Koyu

Ancak deniz suyu berrak ve temizdir. Hatta bir akvaryum gibidir. Son yıllarda koya bir “Beach” yapılmıştır. Güneşlenmek için ahşap platformlar üzerine şezlong ve şemsiyeler konulmuştur.

Yörenin diğer plajlarına nazaran biraz daha kalabalıktır. Eğer sakinlik arıyorsanız, burası size göre değildir, burası oldukça hareketlidir ve yoğundur. Çünkü koyda müzik çalınıyor. Koy çevresinde kalınabilecek birçok pansiyon bulunmaktadır.

Kaş İnceboğaz Çınar Halk Plajı

İNCEBOĞAZ ÇINAR HALK PLAJI

Çukurbağ yarımadası yolu üstündedir. Çukurbağ yarımadasının en ince kısmında, hem açık denize hem de koya bakmaktadır.

Kaş İnceboğaz Çınar Halk Plajı

Aralarından araba yolu geçmektedir. Kaş merkezden kalkan dolmuşlar ile veya taksilerle buraya ulaşabilirsiniz. Hatta Kaş merkezden buraya 15 dakikada yürüyerek gitmek de mümkündür. Kendi aracınız ile giderseniz otoparkı uygundur.

Plaj, Kaş Belediyesi işletmesidir. Plaj: Meis adasına yani açık denize bakar. Kaş merkezden buraya yürüyerek gidilebilir. Kaş merkeze 1 km uzaklıktadır.

Kaş İnceboğaz Çınar Halk Plajı

Plaj: Mavi Bayraklıdır. Plajın uzunluğu 500 metre, genişliği 15 metredir. Denize sıfırdır. Kum yok, çakıl vardır. Kayalık, beton platform da yoktur.

Açık deniz tarafındaki bölüm: rüzgarlı ve dalgalıdır. Açık denize bakmasının olumlu yanı ise, muhteşem manzarasıdır. Marina tarafına bakan kapalı koy bölümü ise, daha korunaklı ve deniz suyu ılıktır. Deniz sığdır ve bu yüzden çocuklu aileler ve yüzme bilmeyenler tarafından tercih edilmektedir. Burada bir “Beach” işletmesi bulunmaktadır.

Kaş Antiphellos

ANTİPHELLOS

Bazı kaynaklarda “Meryemlik” ismiyle geçer. Bölgede bulunan bazı yazıtlardan, Kaş’ın altında bulunan kentin adının “Antiphellos” olduğu anlaşılmıştır.

Arkeolojik verilere göre, Likya dilinde “Habessos” veya “Habesa” olarak geçen Kaş’ın ilk çağlardaki ismi ise “Antiphellos” dur. Şehir, antik dönemde Phellos’un limanıdır.

Kaş Antik Tiyatrosu

Kentin en çok dikkat çeken yapısı ise antik tiyatrodur. Roma dönemi yapısıdır. MÖ 1’nci yüzyıl yapımıdır. Çünkü inşaat tarzı ve düzeni bu tarihi göstermektedir. MS 141yılımda ise, bölgenin birçok kentini etkileyen deprem sonucu hasar görmüş ve MS 2’nci yüzyılda restore edilerek yenilenmiştir. Çünkü antik kentten günümüze sağlam olarak gelmiş tek yapıdır.

Tiyatro, 4000 seyirci kapasitelidir. Cavea yani seyircilerin oturdukları bölüm 26 basamaklıdır. (Başlangıçta ise 28 sıralı yapılmıştır.) Tiyatronun sahnesi yoktur. En büyük özelliği, Anadolu’da bulunan deniz manzaralı, denize doğru yapılmış tek tiyatro olmasıdır. Yani denize bakan bir yamaca kurulmuştur. Günümüzde, antik tiyatroda açık hava konserleri düzenleniyor.

Surlar

Bir zamanlar Antiphellos şehrini çevreleyen surlardan günümüze çok az bir kısmı ulaşmıştır.

Bazilika

Tiyatronun yanındadır.

Akropolis

Tepenin güney yamacında, yerel kireç taşından yontma taşlarla imal edilmiştir.

Akdam

Akropolün kuzeybatı ucundadır.

Ev tipi mezar yapısı: MÖ 4’ncü yüzyıla tarihlenmektedir. Tek bir parça kaya blokuna, hafifçe konik bir küp şeklinde oyularak yapılmıştır. Anıtı çevreleyen bir geçit vardır. Yüksekliği 3.5 metredir.

Yunan stilinde, cephesi olan bu kaya mezarı: girişindeki sütunlu bir ev ile sütunlar üzerinde yükselen üçgen bir bölüm veya alınlığa sahiptir. Anıtın tabanında, süslemeler ve her köşesinde dikdörtgen bir sütun veya yarım sütunlar vardır.

Giriş, orijinalde sürgülü bir kapı ile kapalıdır. 1.9 metre yükseklikte bir açıklığı çevreleyen, kalıp şeklinde bir kapı kasası vardır. İç kısım: üç taraftan ölülerin konulduğu klineler yani banklarla donatılmıştır.

Odanın arka tarafındaki sıranın üstündeki boşlukta: el ele tutuşarakdans eden 24 kız figürü vardır. Kenarları çiçek desenleri süslemektedir.

Helenistik Tapınak

Hastane caddesi üzerindedir. Antiphellos şehrinin tapınaklarından günümüze gelen tek örnektir. Helenistik tapınak, antik limana bakmaktadır. Dış yüzü muntazam kesme taş kullanılarak yapılmıştır. Büyük taş bloklar, pürüzsüz ve düzgün kesilmiştir.

Duvarların sadece alt sıraları korunarak günümüze gelmiştir.  Kenarlarda dar kenar boşlukları vardır ve orta kısımlar hafifçe yükseltilmiştir. MÖ 1’nci yüzyıldan kalma orijinal yapı, Roma İmparatorluk döneminde onarılmıştır. Yapının adandığı tanrı bilinmemektedir.

Sarnıç

Bu sarnıç: Yat limanı girişindedir. Likya döneminden kalmadır. Antik tiyatroya kadar uzanan alandaki bir sıra sarnıçtan günümüze ulaşan tek örnektir. Diğer sarnıçlar, zaman içinde yok olmuştur. Sarnıç, başlangıçta su depolamak üzere tasarlanmıştır. MÖ 5’nci yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. Sarnıç: 12 x 6  metre boyutlarındadır.

Yekpare bir kaya bloku oyularak yapılmıştır. Tavanı: yedi oyma sütun üzerine oturmuştur. Ancak bu sarnıç yakın geçmişte: şarap, zeytinyağı, sebze ve su depolamak için kullanılmıştır. Kazılar sırasında, sarnıçların bulunduğu alanda: çeşitli amforalar, tabak ve kaplar bulunmuştur.

FELEN YAYLASI-PHELLOS

Kaş ilçe merkezine 12 km uzaklıktadır. Çukurbağ ve Pınarbaşı köylerinin hemen yanındadır.

Şehrin ismi Likçe dilinde “Veninda” dır. Torosların tepesinde kurulmuştur. Tepenin üzerinden, güneye doğru vadiye ve Akdeniz’e, kuzeyde ise Toroslara ve gerideki tepelere hakim bir manzarası bulunmaktadır. Şehrin geçmişi, MÖ 700’lü yıllara kadar gitmektedir. Ancak özellikle MÖ 4’ncü yüzyılda önemli bir kent olarak bilinir.

Kaş ilçe merkezi yani Antiphellos şehri: antik dönemde bu şehrin yani Phelos şehrinin limanıdır. Phellos şehrini çevreleyen surlar bulunmaktadır. Ancak bu surların sadece bir bölümü, sağlam olarak günümüze ulaşmıştır.

Birlik tipi sikkelerden burada da bulunmuştur. Burada bir lahit vardır. Bu lahit, MÖ 4’ncü yüzyıla aittir. Bu lahit rölyeflerle bezelidir ve ev tipi bir lahittir. Oda tipi bu mezarın yanında, kayaya oyulmuş kabartma bir inek tasviri vardır.

Ayrıca: küçük bir Helenistik dönem tiyatrosu, agora ve antik mezarlar bulunmaktadır. Akropol üstündeki sura bitişik olan yapı: muhtemelen bir gözetleme kulesidir.

BELENLİ-İSİNDA

Kaş ilçe merkezine 13 km uzaklıktadır.

Belenli köyünün yakınlarında bir tepe üzerinde kurulmuştur. İsinda, küçük bir Likya şehridir. Kentin Akropolu bulunmaktadır. Akropolun ortasında: Likya yazıtlı 2 ev tipi mezar bulunur. Günümüzde kenti çevreleyen surların sadece küçük bir bölümü görülmektedir.

Ancak bu görülen su duvarlarındaki işçilik ilgi çekmektedir. Basit bir görünümdeki sur duvarlarının sağlamlığını arttırmak için, takip eden uzun yıllar boyunca eklemeler yapılmıştır.

Ayrıca bölgede çok sayıda kaya mezar bulunmaktadır. Kaya mezarları, kayanın içinin oyulmuş ve ölen kişi oraya defnedilmiştir.

Kaş Aperlai

APERLAİ-SIÇAK İSKELESİ

Sıçak yarımadası üzerinde, Sıçak iskelesindedir. Kaş merkeze 22 km uzaklıktadır.

Buraya: sadece tekne ile ulaşmak mümkündür. Tekneler: Kaş veya Üçağız’dan gitmektedir. Ayrıca: Sahilkılınçlı köyünden yürüyerek ulaşmak da mümkündür.

Antik kent: oldukça yüksek bir kayalığın üzerinde kurulmuştur. Tiyatronun çevresinde, Prizmal gövdeli, 6 mezar anıtı bulunmaktadır. Yörede çok sayıda sikke bulunmuştur. Bu sikkelere göre, Aperlai bir liman şehridir ve tarihi geçmişi: MÖ 5 ve hatta 4’ncü yüzyıla kadar gitmektedir.

Aperlai halkı, sadece yaşadıkları bölgede yetişen deniz salyangozunu kullanarak ilk kumaş boyasını üretmişlerdir. Deniz kenarında, şehri çevreleyen surları görebilirsiniz. Ayrıca: 3 kemer, bir kilise kalıntısı ve çok sayıda lahit görülür. Depremlerin çok ve sık olması nedeniyle: şehir sular altında kalmıştır.

APOLLONİA-SAHİLKILINÇLI

Kekova yolu üstünde, Likya döneminden kalma bir Likya şehridir. Kaş ilçe merkezine 22 km uzaklıktadır. Şehir “L” harfine benzeyen bir kayalığın üzerinde MÖ 4’ncü yüzyılda kurulmuştur.

Şehri çevreleyen surların bir bölümü günümüze ulaşmıştır. Şehirdeki diğer antik dönem kalıntıları şunlardır: Likya lahitleri, Bizans kilisesi, Tiyatrosu, bir hamam ve bir sarnıçtır.

DEREAĞZI MEVKİİ

DİRGENLER KÖYÜ-ŞEŞEBE KİLİSESİ

Kaş ilçe merkezine 35 km uzaklıktadır. Dirgenler Mahallesi Dereağzı Mevkiindedir. Elmalı-Kaş karayolu üstündedir. Köyde yoğun olarak seracılık yapılmaktadır.

Şeşebe Kilisesi

Bazı kaynaklarda “Şişama kilisesi” olarak da geçer. Kilise: Dereağzı bölgesinde dağların eteklerinde kuruludur. MS 9 veya 10’ncu yüzyılda Bizans döneminde inşa edildiği düşünülmektedir. Bazilika tarzındadır.

Kiliseden günümüze çok az kalıntı gelebilmiştir. Kubbesi ve sütunlarını çoğu yıkıktır. Ancak günümüzde yine de heybetli bir görüntü sunmaktadır. Yani mimarisi olağanüstü güzeldir.

Kaş Dirgenler Köyü Kale

Kale

Dirgenler köyünde bir de kale bulunuyor. Yalnız bu kaleye ulaşmak için 2 saatlik bir tırmanış gereklidir. Kaleye tırmanırsanız, aşağıda oldukça güzel bir manzara görebilirsiniz. Özellikle seraların çokluğu dikkat çekiyor. Kilise çevresinde: yol kalıntısı, şehrin kale duvarları, su sarnıçları bulunur. Lahitler ise basit yapılıdır ve kayaya oyulmuştur.

MASTAURA

Nazilli ilçesinin 4 km kuzeyindedir. Dereağzı’nın Piskoposluk merkezi olduğu için buraya aldım. Aynı zamanda, Roma mimarisinin dünya üzerindeki en iyi örneklerinden birisi olarak kabul edilen “Colezyum” un bir benzeri, Mastaura şehri kalıntıları içinde bulunmaktadır.

2700 yıllık arenanın yüzey çalışmaları yürütülmekte ve yapılacak kazılar sonucunda ortaya çıkarılması hedeflenmektedir.

Amfi Tiyatro Kalıntısı

Yaklaşık 14-15 metrelik duvarları korunarak günümüze ulaşmıştır. Ayrıca: oturma sıraları 360 derece dönmekte, yaklaşık 100 metre çapındadır. Anadolu’da bulunan tiyatroların hepsi yarım ay şeklinde iken, buranın Colezyum benzeri olması oldukça önemlidir.

Orta ölçekli bir tiyatro yapısıdır. Günümüzde zeytin ağaçlarının altında oturma sıraları, orkestrası ile birlikte çok iyi korunmuş olarak görülmektedir.

SÜTLEGEN-NİSA

Kaş ilçe merkezine 60 km uzaklıktadır.

Burası günümüzde bir yayla köyü olmasına rağmen, Likya ve Roma dönemine ait birçok kalıntı bulunmaktadır. Ören yeri, bugün köyden 15 dakikalık yürüyüş mesafesindedir. Şehrin Likçe ismi “Neiseus” dur. Bu isim, Tiyatronun duvarında yazılıdır. Ören yerinde Likya ve Roma dönemine ait kalıntılar bulunmaktadır.

Bölgede yapılan arkeolojik araştırmalarda, çeşitli sikkeler bulunmuştur. Bu sikkeler, Likya dönemine aittir ve günümüzde Antalya Müzesinde sergilenmektedir. Şehirde bulunan bazı lahitlerin ön cephelerinde: mızrak, kalkan, kadın ve erkek tasvirleri görülebilir. Antik kentte ayrıca: Agora ve Tiyatro bulunmaktadır.

GÖMBE YAYLASI

Kaş ilçe merkezine 68 km uzaklıkta Elmalı yolu üzerindedir.

Yol boyunca: çam ve sedir ağaçlarıyla kaplı ormanlar bulunur. Köyler bu ormanların içindedir. Gömbe yaylası: soğuk suları ve elma bahçeleriyle ünlüdür. Ayrıca: yaylada turistik hizmet veren konaklama tesisleri vardır. Bu konaklama tesislerindeki yemekler, yöreye ait kokulu otlarla hazırlanır.

Bölge: Hıristiyanlık zamanında Piskoposluk merkezi olarak önem kazanmıştır. Çevredeki kilise ve lahitler, günümüze kadar gelebilen kalıntılar arasındadır. Yayla: Osmanlı döneminde hayvan panayırı olarak kullanılmıştır. Çok sayıda Yörük günümüzde yaşamlarını sürdürüyor. Türkiye’nin en eski yağlı güreşlerinin yapıldığı yer olarak da biliniyor. Zamanında burası Mais ve Rodos adalarının tahıl ihtiyacını karşılıyormuş.

Kaş Tekke Köyü

TEKKE KÖYÜ VE ABDAL MUSA EFSANESİ

Kaş ilçe merkezine 70 km uzaklıkta, Gömbe yaylasından 8 km uzaklıktadır. Yayla yolu stabilizedir.

Tekke köyünde: Abdal Musa türbesi bulunmaktadır. Bu yüzden, köy özellikle Aleviler tarafından yoğun ziyaret edilir.

Rivayete göre “Abdal Musa, Teke yarımadasına yerleşmiş ve bölgeyi dolaşmıştır. Fethiye yakınlarına geldiğinde, çobanlardan su ister. Ancak ona kimse su vermez. Daha sonra Yumru dağına çıktığında, orada bir çobandan su ister, çoban pınardan çanağına doldurduğu suyu kendisine verir.

Abdal Musa, burada namaz kılar ve çobandan bir isteği olup olmadığını sorar. Çoban bunun üzerine “bu pınar yaz aylarında susuzluğumuzu gideriyor, ancak kışın seller oluyor ve tüm ekili alanlarımız harap oluyor” diye yakınır.

Bunun üzerine Abdal Musa, “bu pınar yazım Gömbe’ye, kışın ise bardak suyu çok görenlere gitsin” diye dua eder.

Yine söylenenlere göre, o zamandan bu yana Uçarsu Şelalesi, 6 Mayıs Hıdırellez gününden itibaren Gömbe’ye akar. Ekim ayından itibaren ise Fethiye’ye akmaya başlar. Bu yüzden, bölge Aleviler için kutsal kabul edilir ve her Hıdırellez günü çeşitli yerlerden gelen binlerce Alevi, Uçarsu Şelalesi çevresinde kurban kesip dilekte bulunurlar.

Kaş Tekke Köyü Yeşilgöl

Yeşilgöl

Yeşilgöl, Gömbe’nin üstünde bulunan dağların arasında kalan volkanik bir göldür. Özellikle İlkbahar döneminde görülmesi gereken bir göl olan Yeşilgöl, çevresinde bulunan yemyeşil bitki örtüsü ve çiçeklerle birlikte fotoğrafçılar için oldukça güzel manzaralar sunar.

Kaş Tekke Köyü Uçarsu Şelalesi

Uçarsu Şelalesi

Gömbe yaylasında Yeşilgöl güneybatısında konumlanan Aygır gölünden doğan sular, şelalede 60 metreden dökülüyor.

Şelale, bulunduğu bölgenin bitki örtüsü özellikleri nedeniyle, kilometrelerce uzaktan bile görülebiliyor.

Şelalenin mucizevi yön değiştirmesi günümüzde de devam etmektedir.

Manevi yanında, bilimsel olarak bu durumun kaynaklanması sebebi: bölgenin toprak yapısı çok killi ve farklıdır.

Havanın soğumasıyla toprak donar ve oluşan buz setleri, suyun yönünü değiştirir.

Mayıs ayının ilk haftasında karların erimesiyle “Uçarsu” da akmaya başlayan şelale, Ağustos ve Eylül aylarına kadar akışını sürdürür. Haziran ayında düzenlenen şenliklerde, buraya gelen ziyaretçiler, Uçarsu’da dilek dileyip kurban kesiyorlar, sema törenleri ve folklor gösterileri yapılıyor. Sonra da Tekke Köyü Abdal Musa Türbesi ziyaret ediliyor.

Kaş Xanthos

XANTHOS-KSANTHOS 

Kınık olarak da anılan Xanthos (Arnna); Fethiye-Kaş karayolu üzerinde, Kaş merkeze 45 km. uzaklıktadır. Kalkan merkeze 20 km ve Antalya merkeze ise sahilden 235 km uzaklıktadır.

Kınık köyünün yanındaki Eşen Çayının ayırdığı, Muğla-Antalya il sınırındadır. Eski Yunancada: “Sarı” anlamına geliyor.

Kaş Xanthos

Kent, Likya uygarlığının özgünlüğü ve kazılarda elde edilen buluntuların önemi nedeniyle, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesine” dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Kınık içinden geçen yol, doğrudan Xanthos’a çıkar. Antik şehrin içinden aracınızla gişeye doğru giderken şehrin ayağa kaldırılmayı bekleyen yapılarını görebilirsiniz. Gişe önünde otoparka aracınızı bırakın, gişenin hemen arkasında ücretsiz tuvaletler ve müze dükkanı bulunuyor.

Giriş ücretli ancak müze kart geçerlidir. Evet burayı ziyaret ederseniz öğlen sıcağına dikkat ediniz, sabah saatlerinde gitmeniz, şapka kullanmanız ve yanınızda su bulundurmanızı öneririm.

Xanthos

Önemi

Kazılarda elde edilen buluntulara göre, şehrin ilk kuruluşunun MÖ 1200’lere kadar gittiği tahmin edilmektedir.

Likya döneminde bölgenin idari ve dini merkezidir.

Kentin ismine ilk olarak Likya dilinde yazılmış kitabelerde “Arnna” veya “Arna” olarak rastlanır.

Homeros: İlyada Destanında “Likyalı kahraman Bellerophontes’in torunu Sarpedon, MÖ 1200 yıllarında Troyalılarla birlikte savaşarak büyük kahramanlık göstermiştir” diye yazar. Ayrıca yine Homeros “Sarpedon’un çok uzaktan, Xanthos ırmağının aktığı vadiden geldiğini yazmıştır.

Sarpedon, Bellerophontes’ten kalan topraklarda hüküm sürmekteydi. Evet: antik dönem yazarlarına göre Xanthos şehrinin kurucusu Girit kökenli kahraman Sarpedon’dur.

Xanthos savaşçı ve cesur bir halk olarak tanınırlar.

MÖ 545 yılına kadar şehir, şehir bağımsız bir şehir devletidir.

Pers işgali

Ancak: Heredot’a göre: “ Şehir: MÖ 545 yılındaki Pers Ordusu Komutanı Harpagos tarafından kuşatılır.

Kahramanlıklarıyla ünlü Xanthoslular, az sayıdaki güçleriyle çok direnmelerine rağmen yenilirler. Ancak yenilmeden hemen önce, kadınlarını, çocuklarını, hazinelerini ve kölelerini Likya Akropolüne doldurdular, alttan ve yandan ateşe verdiler, öyle bir yangın kaleyi yerle bir etti.

Ardından birbirlerine korkunç yeminlerle bağlanarak, düşmana saldırdılar, savaşta hepsi savaşarak öldü.

Bu savaştan sadece başka yerlerde bulunan 80 aileden oluşan Xanthoslular kurtuldu, onlar da şehri baştan kurdular.”

MÖ 475-450 yılları arasında, şehir büyük bir yangın geçirir ve büyük zarar görür.

MÖ 333 yılında, Büyük İskender bölgeye gelip şehri teslim alınca, bölge Likya kültüründen kopup Helenleşmeye başlıyor. Resmi dil olarak Yunanca konuşulmaya başlıyor. Bölgenin en büyük kenti olma özelliği ise, Patara şehrine kaptırılıyor.

MÖ 197 yılında: Suriye Kralı III Antiochus’un eline geçen şehir, parlak bir dönem yaşar.

MÖ 2’nci yüzyılda, Xanthos şehri Likya birliğinin başkenti olur.

MÖ 42 yılında bu kere Romalılar şehri işgal ederler ve Brutüs şehri tahrip eder ve şehir halkını öldürtür.

Bu olaydan 1 yıl sonra, Roma İmparatoru Markus Aurelius, şehri yeni baştan imar ettirir. Roma döneminde uygulanan bir şehircilik planına göre yapılan döşemeli iki ana cadde ile revaklarıyla çevrili iki meydan sonradan keşfedilmiştir.

Bu caddeler birbirleriyle dik açı çizerek kesişmektedir. Şehrin yeniden düzenlenmesi çalışmaları sırasında, geniş teraslamalar sayesinde çevresi resmi anıtlarla çevrili büyük meydanlar yaratmak mümkün olmuştur.

Bu meydanlardan bir tanesi, yeraltı sarnıçlarının üzerine orjinal bir teknikle kurulmuştur.

Bizans döneminde Piskoposluk merkezi olan şehir, Arap akınlarının başlamasıyla terk edilir.

Kaş Xanthos

ANTİK KENTİN KALINTILARI

HARPİ ANITI

Antik kentte, günümüzde en çok dikkat çeken kalıntı bir savaş anıtıdır.

Anıtın mezarın MÖ 479 yılında Salamis savaşında ölen Kybernis’in mezarı olduğu düşünülüyor.

Tiyatronun batısındadır. Mezar, beyaz mermerden İon üslübundaki bir tapınak şeklinde inşa edilmiştir. İnşaat tekniği, Atina’dan gelen ustaların varlığını kanıtlamaktadır. Dekor ise tamamen Likyalı sahnelerle (surlara saldıran askerler), Atina sanatından esinlenen sahneler (Parthenon’un firizini andıran asker ve atlılar geçidi) ilginç bir karışımı görülür. Yani yerli kültürden Yunan kültürüne geçişin izleri hissedilir.

Mezar binasının alt kısmı, monolit bir kare prizması bloktur. Üstteki oda mermerdir ve rölyeflerle süslenmiştir. Bu rölyeflerde: şemsiyesi altında tahta oturmuş Persli yönetici, onun önündeyse yöneticiyi kutsayıp ona bağlılık bildiren kişiler betimlenmiştir. Yani, Anadolu’da Pers etkisinin en iyi sergilendiği bir anıt olarak önem kazanmaktadır.

Anıt ismini: kabartmalarda bulunan ve Harpiler olarak adlandırılan “Yarı kadın yarı kuş” şeklindeki mitolojik varlıklardan alır.

Anıtın yüksekliği 5.43 metredir. Kule şeklindeki monolit kaidenin üstünde mezar odası vardır. Böylece anıtın toplam yüksekliği 8.87 metredir. Bu mezar anıtı: kayalardan oyulmuş, masif bir paye ile dört yüzü frizle çevrili, küçük bir mezar odasından oluşur.

Üstü bir kapak taşıyla örtülü bu mezar odasındaki kabartmalar: günümüzde Londra British Museum’dadır. Çünkü: 1842 yılında bölgeyi yağmalayan İngiliz Fellow tarafından çalınarak Londra’ya götürülmüştür.

Yerlerine ise, orijinallerinden alınan alçı kopyaları konulmuştur. Kabartmalarda: mezar sahibi kral ve eşine, diğer aile bireylerinin sundukları hediyeler konu ediliyor. Kuzey ve güneydeki yarı kuş yarı kadın şeklindeki “Siren” isimli yaratıklar bebekleri sembolize ediyor ve ölünün ruhunu gökyüzüne taşıyor.

Xanthos Beylerinden Kybernis adlı kral adına dikilen, iki yüzü Likçe ve Grekçe yazılı anıt mezar, dünyaca meşhurdur.

KENT SURLARI

Xsantos şehrinde oturanlar, şehirlerini dış saldırılardan korumak için, büyük olasılıkla MÖ 5’nci yüzyıl sonlarında, şehri çevreleyen büyük suru inşa ederler. Bu surun bazı bölümleri, Akropolü korumak için, muhtemelen daha önceki yüzyıllarda yapılmıştır.

Büyük sur, iki tekniğin birbiriyle karışımıdır. Yunanlılardan kalan taş işleme tekniği ve eski Anadolu ve Yakın Doğu sur inşası tekniğidir. Surlar: Roma ve Bizans dönemlerinde onarılarak çeşitli ilavelerle güçlendirilmiştir.

ŞEHİR KAPISI

Güneyde, MÖ 2’nci yüzyıl yapımı bir kapı bulunmaktadır. Helenistik dönem yapısıdır.

ZAFER KEMERİ

Bu kapının arkasında, şehre büyük katkıları bulunan Roma İmparatoru Vespasianus’a ait, Dor düzenli bir Zafer Kemeri bulunur.

LİKYA AKROPOLÜ

Kentin güneybatı da, kentin ilk kurulduğu yer olan Likya Akropolisi vardır. Eşen çayına ve ovaya doğru uzanır. Akropolis’de: Artemis’e ait olduğu düşünülen bir tapınak kalıntısı ve bir Bizans kilisesi vardır.

Likya Akropolünde yürütülen kazılarda, çamur ile birbirine tutturulan küçük taşlardan yapılmış evler ortaya çıkarılmıştır. Bu yapılar, MÖ 6 ile 5’nci yüzyıldan kalmadır. Bu yapıların kalıntıları kül halinde bulunmuştur ve bir yangın sonucunda yandığı saptanan ahşap bir katı üstlerinde taşıyorlardı.

ROMA AKROPOLÜ

Kentin kuzeyinde Roma Tiyatrosunun bitişiğindedir. Kare formlu alan, Roma dönemi agorasıdır. Burada görkemli bir manastır dikkat çeker.

LAHİT

Roma Akropolisinin doğusundaki lahit, MÖ 4’ncü yüzyıla tarihleniyor. Bu lahit de çalınarak götürüldüğü Londra Brisith Museum’da sergileniyor.

Xanthos Tiyatro

TİYATRO

Roma Akropolünün kuzeyindedir. Roma dönemine aittir ve MS 2’nci yüzyılda yapılmıştır. Sahnesi iki katlıdır. Yapının Bizans döneminde oturma yerleri sökülerek sur duvarlarının yapımında kullanılmıştır.

YAZILI MEZAR ANITI-OBELİSK

Satrap Kherei’ye aittir. MÖ 5’nci yüzyıla tarihlenir. Anıt: bir kaide ve mezar odasından oluşur. Kaidenin dört yüzünde Likya yazıtı bulunur. Mezar odası: yaklaşık 2 metre yüksekliktedir. Yanlar; Satrapın zaferlerini gösteren kabartmalar ile süslüdür.

Ayrıca: çatı üstünde Satrapın heykeli bulunmaktadır. Bu kabartmaların bir bölümü, günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesinde, diğer bir bölümü ise, çalınarak götürüldüğü Londra British Museum’da sergilenmektedir.

Xhanthos Mezar Anıtları

MEZAR ANITLARI

Kent, ününü mezar anıtlarıyla kazanmıştır. Bu muhteşem mezarlar “Pilyeli” mezarlardır. Bu pilyeler olağanüstü yapılardır. Ağırlığı 10 tonu geçebilen, kocaman bir  kayadan oluşmakta ve üstünde ölü odası bulunmaktadır.

Bu anıtlardan sadece bir tanesi yazıtlıdır. Bu yüzden, Yazılı Kaya veya Yazılı Pilye olarak adlandırılır. Bu yazıt da mezarın MÖ 5’nci yüzyılın sonlarına doğru Xsanthos kralı olan Gergis’in mezarı olduğunu yazar.

Bu durumda, Xsanthos ve Likya’nın diğer şehirlerinde olduğu gibi, Xsanthos’da bulunan pilyelerin krallara mahsus olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Bu pilyelerden bazıları alçak kabartmalarla süslüdür.

Bu anıtların muhtemelen Xsanthos kralları için şehre çalışmaya gelen Yunanlı sanatçılar tarafından yapılmış olmalıdır.

Ancak bu mezar anıtlarının çoğu çalınarak yurt dışına kaçırılmıştır. Bunlar arasında en tanınanları: Nereitli Pilye, Harpili Pilye, Paya ve lahdi, Aslanlı Pilye.

Aslanlı Mezar

Kentin kuzeydoğu ucunda, Roma Akropolisinin doğu eteğinde sadece kaidesi görülmektedir. Bilinen en eski Likya mezarı olarak önemlidir. MÖ 525 yılına tarihlenen anıt mezarın kabartmaları, günümüzde çalınarak götürüldüğü Londra British Museum’da sergilenmektedir.

Kule Mezarı

Harpiler Anıtının güneyindedir. MÖ 4’ncü yüzyıla tarihlenir. Likya mezarlarının özgün bir örneğidir. Toplam yükseklik 8.59 metredir. Anıt mezarın, blok taşlarından yapılan kulesi, güneş resimleriyle bezeliydi. Ancak kabartmalar: İstanbul Arkeoloji Müzesine alınarak orada sergilenmektedir. Kulenin üzerinde 3.56 metre yükseklikte bir lahit vardır. Lahit sivri kemerlidir.

Nereidler Anıtı (Londra Brisith Museum’da sergilenmektedir.)

Nereitler Anıtı

Şehrin güneyindedir.

MÖ 390-380 yılları arasında Xsanthos Kralı Arbinas için yapılmıştır.

Nereidler Anıtı

Bugün, burada sadece anıtın temelleri görülür. Tahmin ettiğiniz gibi, bu anıt da çalınarak götürüldüğü Londra British Museum’da sergilenmektedir.

Yine de bu anıt hakkında bilgi vereceğim.

Nereidler Anıtı

Anıt, yüksek bir kaide üzerindedir. Kaide kabartmalı frizlerle bezelidir. Kaidenin önü, sütunlarla çevrili üst bölümden oluşur. Sütunlar: üçgen alınlıklı bir çatıyı taşırlar.

Mezar odası: yüksek kaidenin içindedir. Anıt adını: sütunlar arasında bulunan Su Perileri “Nereid” heykellerinden almıştır. Burası bir Likyalı Satrap mezar anıtıdır.

Son bir not: 2017 yılında Londra Brıtish Museum’a gittim, İngilizler müzeyi oluştururken bütün dünyadan elde ettikleri eserleri, ziyaretçileri müzeye ücretsiz sokarak gösteriyorlar.

Nereidler Anıtını müstakil bir salona yerleştirmişler, ışıklandırmışlar, hemen karşısına da koltuk koymuşlar, bu koltuklara oturup bu muhteşem anıtı dakikalarca seyrettim, inanılmaz güzel, böyle güzel bir anıtın ülkemizden uzaklara, Patara Limanına yanaşan bir İngiliz Savaş Gemisine yüklenerek götürülmesi olacak iş değil,

Xhandos Sütunlu Cadde

SÜTUNLU CADDE

Roma dönemine ait sütunlu cadde, Bizans dönemine ait Katedral (Doğu Bazilikası), Haç Bazilikası ve yaklaşık 2 km uzunluğundaki surlar da görülebilir. Cadde, taş kaplamalarıyla Anadolu’nun en iyi ele geçen caddelerinden birisidir.

Leteon

LETOON

Lykia şehir devletlerinin kültür merkezi olduğu sanılıyor. Çünkü, o dönemde, milli festivaller burada düzenleniyormuş. Letoon adı ise, efsanelerden gelmekte. “Tanrılar kralı Zeus, Leto’ya aşık oluyor ve birlikteliklerinden, Leto ikiz çocuklarına hamile kalıyor.

Zeus’un kıskanç karısından korkan Leto, kaçıyor ve Delos’a geliyor. Burada: çocukları Apollon ve Artemis’i doğuruyor. Ancak; Leto, Hera’dan daha çok uzaklaşabilmek için, Lykia’ya, Anadolu kıyılarına kaçıyor.

Yolda karşılaştığı kurtlar, ona Xantos Nehrine kadar klavuzluk ediyorlar. Leto, minnettarlık içinde nehri Apollon’a adayarak, o zamana kadar “Termilles” adıyla bilinen yere, Yunanca kurt anlamına gelen “İykos” sözcüğünden türetilmiş olan “Lykia” adını veriyor.

Letoon’un kuzeyinde, Grek planlı, Helenistik döneme ait olan tiyatro var. Sahne kısmı ayakta olmayan tiyatronun doğu ve batısındaki kapılar, Dorik firizlerle süslenmiş. Tiyatro, büyük ölçüde, Patara tiyatrosunu hatırlatıyor.

Kazılar sırasında, tapınak kalıntılarının arasında, Lykia tarihine ışık tutabilecek nitelikte yazıtlar bulunmuş. Bunlardan en önemlisi: Büyük İskender’in Letoon’u ziyaretini anlatan yazıttır. Şehirde: MS.8’nci yüzyıldan sonrasına ait kalıntı izleri görülmüyor.

Arap akınlarının başlaması ve Hıristiyanlığın putperest yapılarına karşı acımasız olan tutumu yüzünden, şehrin terk edildiği tahmin ediliyor.

Kalkan gezi yazıları.

Kekova gezi yazıları.

Patara gezi yazıları.

Demre gezi yazıları.

 

 

 

Patara

Patara


Patara: 2020 yılında ülkemizde “Turizm Destinasyonu” seçilmiştir. 

Bu doğa cenneti güzellikteki yere yani Patara ya ulaşım biraz problemli. Şöyle ki: elbette buraya geleceğiniz yer, ulaşım planı çizmek açısından önemli. Antalya yöresinden gelinecek ise: kıyı yolu takip edilebilir. Yani: Antalya-Kemer-Finike-Kaş üzerinden.

Bu yolun uzunluğu: yaklaşık 220 km. Ama: bu uzunluğu düşünüp, en kötü 3 saatte giderim demek mümkün değil. Çünkü: kıyı yolu, bazen viraj, bazen bir kenarı uçurum, bazen iniş, bazen çıkış, yani aslında yolcular için muhteşem doğa güzelliğini izlemek açısından çok güzel, ama sürücü açısından zor bir yol.

Antalya ve yöresinden buraya ulaşmanın diğer bir alternatifi ise: iç yolu kullanmak. Yani: Antalya-Korkuteli-Söğüt-Fethiye üzerinden buraya ulaşım. Bu yolda: 220 km. civarında, ama kıyı yoluna nispeten daha rahat bir yolculuk sağlıyor.

Bunun dışında, herhangi bir yerden buraya ulaşmak istiyorsanız: öncelikle, Fethiye’ye ulaşacak şekilde, yol planınızı çizmeniz gerek. Fethiye’den buraya ulaşım kolay. Ana yolda ilerlerken; “Gelemiş” yoluna sapacaksınız ve 5 km. lik yol, sizi Patara harabelerinin bulunduğu yere ulaştıracak.

Bunun dışında: bölgeye uzaklıklar şöyle. Muğla merkez alındığında: Ankara: 622 km. İstanbul: 780 km. ve İzmir: 225 km. Muğla-Fethiye arası uzaklık: 130 km. ve Fethiye-Kaş arası uzaklık ise: 103 km. Yani: Ankara-Kaş arası uzaklık, yani Patara’ya ulaşım: 860 km. civarında.

Patara: Kaş merkeze 45 km ve Kalkan merkeze ise 16 km uzaklıktadır.

Patara Kumsalı

GİRİŞ

Ören yerine giriş ücretlidir, müze kart geçerlidir. Kendi aracınız ile giderseniz, hemen girişte otopark bulunuyor.

Patara Sahili

GENEL

Patara; Antalya ilinin Kaş ilçesine bağlı Kalkan ve Demre arasında Ovagelmiş köyü sınırlarındadır.

Şehir ve liman, yaklaşık 3 km uzunluğundaki vadinin girişindedir.

Antalya-Muğla sınırını çizen, Eşen Çayının doğusunda bulunuyor.

Eşen Çayı dedim de, evet, bu çay, binlerce yıldır, buranın kaderini etkilemiş.

Kumsalı ikiye bölerek, denize dökülüyor.

Patara Kumsalı

Kumsalın 1’nci Bölümü

Kuzey-batı kesimi. Dağ eteğinden başlayan bu bölüm, Özlen Adası önüne kadar uzanıyor.

Uzunluk, yaklaşık; 6 km.

Genişlik ise: 40-50 m. arasında değişiyor.

Son derece düz ve alçak yükseltili bir kumsal.

Bu bölümün arkasında ise: hareketli kumullar dikkati çekiyor.

Burada: kumsal o kadar geniş ve büyük ki; bir zamanlar, Yeşilçam filmcileri tarafından “Çöl Sahneleri” burada çekilmiş.

Patara Kumsalı

Kumsalın 2’nci Bölümü

Kumsalın ikinci bölümü: güney-doğu yönünde uzanıyor. Uzunluğu: 6-7 km. kadar. Kumsalın bu bölümünde: genişliğin 20 metrelik kısmı, ıslak alan. Bu alanın genişliği, sürekli değişiyor. Bu alanın gerisinde ise: genişliği 500-600 metreyi bulan, hareketli kumul tepelerinin bulunduğu bölüm var.

Hafif meyille yükselen bir arazi var. Deniz sahilinden esen rüzgarlar: kumu, ovaya doğru ilerletiyor. Ancak: bu kumların içerilere hareketini önlemek için; Antalya Orman Bölge Müdürlüğü tarafından, 1986 yılından bu yana, bu bölgede, ağaçlandırma çalışmaları sürdürülüyor.

Çünkü: hiç bitmeyen rüzgar, bir yere yığdığı kumu, ertesi gün dağıtıp, başka yerlerde tepecikler oluştururmuş.

Bunu önlemek için; yeşil bir kuşak oluşturulmuş. Okaliptus ve Kıbrıs akasyaları dikilmiş.

Kumuldaki bu dikim, o kadar yoğun olmuş ki; yapılan iş erozyon kontrolün den çıkıp, orman oluşturmaya dönüşmüş.

Ama; elbette bu sonuçta, kumulun topraklaşmasını yaratmıştır.

Yeni dikilen ağaçlar, ortama yabancı olduklarından, son derece hassas olan kumul-su dengesi bozulmuş.

Ortamın doğal bitki toplulukları ise, bundan zarar görüyorlarmış. Neyse, bunları uzun uzun anlatmak niye?

Çünkü; burada yanlış politikalar uygulanıyor, umarım ileri de, bu güzel cenneti farklı şekilde görmeyiz.

Tedbir alırken, dengeleri bozmamaya çalışmak gerek.

Bence: halen çoğu yerde uygulandığı üzere, yer yer kamış perdeler, bu kumul hareketlerini önleyebilir.

Bir cümle ile bu konuyu bitireceğim. Bu bölgede; binlerce yıl önce, öyle muhteşem ormanlar varmış ki, bu ormanlarda bulunan Ladin ağaçları; Arap akıncılarının buralara kadar gelip saldırmalarına neden olmuş.

Gelemiş Köyü

Evet, burada, halen bir yerleşim yeri var. Gelemiş Köyü, burada. Kumsala: yalnızca 1.5 km. uzaklıkta.

Evet: burada, Gelemiş Köyü var dedim, ama aynı mekanda kurulu, yıllarca burada muhteşem bir medeniyetin tüm güzelliklerini yaşamış antik bir kent de var. Ayrıca: yine muhteşem bir deniz ve kumsal.

Tüm bunların yanında: kaplumbağaları da unutmayalım. Burası: aynı zamanda caretta carettaların üreme bölgesi. Bu özelliği: sizleri nasıl etkiler? Akşam saatleri ile, sabah saatleri arasında, plaja ve denize girmek yasak.

Tüm bu doğal güzelliklerin korunması amacıyla: Patara, 1990 yılında, Çevre Bakanlığı tarafından “Doğal Çevre Koruma Bölgesi” ilan edilmiş.

Patara Tarihi Süreç

TARİHİ SÜREÇ

Tarihi süreç incelendiğinde: Patara’nın en büyük özelliği: Zeus ile Letoon’un çocuğu olan, Tanrı Apollon’un doğduğu yer olmasıdır. Ayrıca: Saint Nicholas yani Noel Baba’da Patara şehrinde doğmuştur. Apollon, bir Anadolu tanrısıdır. 

Homeros, İlyada Destanında; ondan, Işıklı anlamına gelen “Pholbos” ve “Ün salmış okçu, Lykia’lı Apollon” diye söz eder. Bu nedenle: Anadolu’lu Tanrı, kardeşi Artemis ile birlikte, bir Anadolu kenti olan Troya’ya daima yardım etmişlerdir.

Lykia; antik çağlarda, ışık ülkesi anlamında kullanılmış ve onun baş tanrısı Apollon da, ışık soylu olarak algılanmıştır. Bu nedenle: şehirde, günümüze kadar henüz bulunamayan, Büyük Apollon Tapınağı’nın ve kehanet merkezinin, Patara’da bulunduğuna inanılıyor.

Buradaki şehri: Su perisi “Lykia” ile tanrı Apollon’un oğlu “Patarus” un kurduğuna inanılıyor. Ne zaman? MÖ.8’nci yüzyıldadır. Bu tarihe ait, değişik belgeler bulunmuştur. En önemli belge ise: Hitit belgeleridir. 

Hitit kaynaklarında, kente: “Patar” ismi verilerek, bilgiler aktarılmıştır. Şehrin ismi Likya dilinde ise “Pttara” olarak geçer. Arap kaynaklarında ise Patara “Batara” olarak isimlendirilir.

Evet, Patara Likya uygarlığının başkenti ve aynı zamanda en önemli şehirlerindendir. Özellikle Likya yöresinde oy hakkına sahip olan 6 şehirden biri olması nedeniyle önemlidir. Likya birliği toplantıları, burada bulunan Meclis Binasında yapılıyordu.

Patara’da günümüzde ayakta kalarak gelen kalıntıların birçoğu Roma dönemine aittir. Büyük İskender ve Roma İmparatorları Hadrian ve karısı, şehre çok önem verirler.

Son yıllarda yapılan kazılarda: Ören yerinde “Likya Birliği Meclis Binası” ve “Dünyanın en eski Deniz Feneri” ortaya çıkarılmıştır. Meclis Binası: dünya üzerinde bilinen ilk Parlamento olması nedeniyle şehrin önemini arttırmaktadır.

Erken Hıristiyanlık döneminde, şehir Piskoposluk merkezidir.

Patara Limanı

Patara, aslında bir liman kentiymiş. Patara Limanı: Hububat deposu ve sevki açısından oldukça önemliydi. Doğu Akdeniz’de bulunan üç önemli Hububat Depolarından biri olan “Granarium” burada bulunuyordu.

Liman: 400 metre genişlikte ve 1600 metre uzunluktaydı. Ancak: Patara Limanı, zaman içinde Xanthos (günümüzdeki ismiyle Eşen) çayı tarafından getirilen alüvyonlarla dolunca, günümüzdeki görüntüsü almıştır.

Öte yandan, sadece alüvyonlar değil, rüzgarlar da kumsalı taşımış ve liman dolmuş, kent de kumların altında kalmıştır. Limanın dolmaya başlaması ve teknelerin yanaşmakta güçlük çekince, ticaret zayıflar, bataklık oluşur, sivrisinekler artar, sıtma çoğalır ve bölgedeki diğer tüm antik kentlerin kaderi, burada da gündeme gelir. 

Patara giderek önemini kaybetmeye başlar.

Öte yandan, bu kumlar, aynı zamanda şehirdeki birçok yapının sağlam olarak günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Çünkü kumlar altındaki yapılar yüzyıllar boyunca sağlam kalmış ve arkeolojik çalışmalarla bu kumlar temizlenerek, şehrin kalıntıları ortaya çıkarılmış ve çıkarılmaya devam edilmektedir.

Son bir not: Patara Limanını hakkında önemli bir husus: Hz İsa’nın havarilerinden Aziz Paulos, Luke ile birlikte Roma’ya doğru yola çıkmak için Patara Limanından gemiye binerler. Patara’da kaldıktan sonra yolun devam etmesi, Patara’ya “İncil” de adı geçen kentlerden biri olma özelliğini kazandırmıştır.

Bu bölümde: Havari Paulos’un arkadaşı Luke ile 3’ncü seyahatleri sonunda, Miletos’tan Kudüs’e dönerken Patara’da kaldıkları ve buradan muhtemelen daha büyük bir gemiye binerek seyahatlerine devam ettikleri anlatılmaktadır.

KONAKLAMA

Konaklama için birçok seçenek bulunuyor. Tesislerin büyük çoğunluğu: pansiyon ve apartlardan oluşmuştur.

Yani: konaklama için herhangi bir sıkıntı yoktur. Yalnızca: konaklama tesisleri, plaj alanının dışında. Tesis seçerken: plaja mümkün olduğunca yakın olanı seçmeniz, konaklama tesisini seçiminizde etken olabilir.

Patara Kaplumbağalar

KAPLUMBAĞALAR

Bir zamanlar çakalların yemek listesinde olan caretta carettaların nesli tehlikeye girince, Dünya Doğayı Koruma Birliğinin yayınladığı listede yer almaya başlamış Patara. Akdeniz sahilinde, Dalyan’dan sonra, caretta carettaların ikinci önemli üreme alanı olan Patara sahilleri, nesli tükenmekte olan yeşil kaplumbağaların da, ender görüldüğü yerlerden biri.

Bu nedenle: kaplumbağaların ürküp kaçmamaları için, akşam saatlerinden sabah saatlerine kadar, plaj bölgesine ve denize girmek yasaktır.

Patara Gezilecek Yerler

GEZİLECEK YERLER

Günümüzde Patara kentinde görülebilecek antik kalıntıların büyük çoğunluğu, hala kumların altındadır.

Ancak son yıllarda yapılan arkeolojik çalışmalarda, kent, üzerini örten kumlardan arındırılmaya başlanmıştır. Eski liman, günümüzde sulak alan durumunda yani ortada yoktur.

Kent, gerçekten büyük bir alana kurulmuştur. Merkezi oluşturan geniş alan, sık bitki örtüsü, bataklık ve kum altındadır. Bu doğal doku, kentsel dokuyu gizliyor. Ama yine de görünen kalıntılar ile, kent, tam bir Romalı görünüm sergilemektedir.

Aracınızı otoparkta bıraktıktan sonra, biraz yürümek gerekiyor. Özellikle yaz sezonunda burayı ziyaret ederseniz, gezinize mutlaka şapka ve yanınızda su ile çıkmalısınız. Aşırı bir sıcak olduğunu unutmayınız.

Evet, kaldırım taşlı yürüme yolunda hediyelik eşya satan yerler vardır. Ayrıca bu yolun sonunda kafe tarzı yiyecek ve içecek yerleri, tuvalet, duş alma yerleri bulunuyor. Şezlong ve şemsiye kiralayabiliyorsunuz. Ama yanınızda portatif sandalye ve şemsiye varsa onları kullanmakta serbesttir.

Ören yerine giden yolun, limana bakan yamaçlarında anıt mezarlar bulunuyor.

Bu mezarlar, Likya tipi Roma dönemi mezar anıtlarıdır.

Yoldan geldiğinizde, ilk olarak kemerli ve bütün olarak korunmuş bir giriş kapısı sizi karşılar. Bu: Roma dönemi Zafer Takıdır.

Patara üç gözlü zafer takı

ROMA ÜÇ GÖZLÜ ZAFER TAKI (METİUS MODESTUS)

Kentteki, Roma kalıntılarının en görkemlisidir. MS.1’nci yüzyılda yapılmıştır. Kente girişin simgesidir. Üç gözlü. Roma tarzında yapılmıştır. Kapının her iki yanında ve kemerlerin arasında yazıtlar var. Ayrıca: burada, üstlerinde, geçmişte büstler bulunan, altı konsol görülüyor.

Büstler: Lykia’nın MS. 100 yılında valisi olan Mettius Modestus ve onun aile üyelerine aittir. Yapı da, bu bilgilere göre tarihleniyor.

Kuzey cephesindeki bir yazıtta, Zafer Takının: “Lykia’ nın metropolü Patara halkı tarafından “ inşa ettirildiği yazıyor. Bu tak, aynı zamanda, Patara’ya su getiren kanallar içinde kullanılmış.

Patara üç gözlü zafer takı

Evet: bu kapının, batı kısmına doğru ilerliyorsunuz. Bir alçak tepe göreceksiniz. Bu tepede: klasik döneme ait, yüksek kaliteli attika seramikleri bulunmuş.

Patara Seramik Fırınları

SERAMİK FIRINLARI

Tapınak ile kaya mezarları arasından, sahile kadar inen asfalt yolun hemen doğu kenarında. Burada: beş adet fırın bulunmuş. Bunların kapsadığı alan: 21 x 12 metre ebatlarındadır. Kazı çalışmaları sonucu: bu alanın, MS.3 ile 6’ncı yüzyıllar arasında, faal olduğu sanılıyor.

Ocak ve fırın ağızlarının tabanı: tuğla plakalar ile döşenmiştir. Kentte; bu büyük ölçüde bir seramik üretim kompleksinin çıkarılmış olması: hem Patara ve hem de Lykia bölgesi için önemlidir.

Çünkü: Lykia bölgesinde devam eden kazı çalışmalarında, henüz, seramik üretimine dair herhangi bir tesis bulunamamıştır.

Bu alanda: yani: Zafer Takı’nın üzerinde bulunduğu tepede: aynı zamanda, uzun zamandır kayıp olan: Apollon Tapınağının bulunduğu sanılıyor.

Çünkü: burada yapılan kazılarda, büyük bir Apollon başı ele geçirilmiş. Ama daha önce de söylediğim gibi; henüz bu alanda da tam olarak kazı çalışmaları yapılmış değil.

Tepenin güney eteklerinde: bir yapı var. Kemerli bir çatının birbirine bağladığı, iki odadan oluşuyor. Bu yapı: arkeologlar tarafından, değişik şekillerde yorumlanmış. Hamam veya tersane olabileceği değerlendirilmiş, ancak kesin bir kanıt yok. Çünkü: oldukça kötü bir durumda.

Tepeye doğru ilerlediğinizde: muhteşem bir yapı olan Bizans Bazilikası ve kutsal alanları göreceksiniz. Batı’daki tapınak yapısı: daha da etkileyici. Ancak; yabani bitki örtüsü sarmış durumda.

KORİNT TAPINAĞI

Antik kentte, bugüne dek bulunabilmiş tek tapınak olması açısından ilginçtir. Muhteşem taşlardan yapılmıştır. MS.2’nci yüzyıla tarihleniyor. Kapısı: 6.10 metre yüksekliğinde, tek bir odası var. Duvar sıvaları üzerinde: çok zengin mimari süslemeler var.

Temizlendiğinde; ortaya daha güzel bir görüntünün çıkacağı kesin. 13 x 11 metre ebatlarındaki bu tapınağın, kime ait olduğu hakkında bilgi yok.

Evet; Bazilikanın güneyinde (Tepecik’in güney topuğunda) , daha iyi korunmuş olan: hamam yapısı var. ( Hamam yapısı: Zafer Takının hemen yanındaki Roma Lahdinin batısında kalıyor. )

Patara Liman Hurmalık Hamamı

LİMAN-HURMALIK HAMAMI

Diğer hamamlara nazaran, Limana en yakın hamam olması nedeniyle, Liman Hamamı olarak isimlendirilmiştir. Önünde yüzlerce yıllık hurma ağaçları bulunması nedeniyle “Hurmalık Hamamı” olarak da isimlendirilir. Limana yapılması sebebi, Romalılar şehirlerin hemen girişine, şehre gelenlerin yıkanıp temizlenmesi için hamamlar yapmışlardır.

Hamamda bulunan yazıtta yazılı olduğuna göre: “Hamam, yüzme havuzları ve ek dekorasyonları ile birlikte, İmparator Vespasianus (MS.69-79) tarafından, bu amaç için ayrılmış kaynak ve Lykia Birliği tarafından bağışlanmış para kullanılarak inşa ettirilmiş”. Bizans döneminde de kullanılmıştır.

Etkileyici mimarisi var. Kentin en alımlı yapılarından biridir. Yan yana dizili, dikdörtgen, 5 mekandan oluşuyor.

Bu mekanlar: birbirlerine kapılar ile birleşiyor. Doğu uçtaki iki küçük odada: fırın bulunuyormuş. Tabanı iri taşlar ve mozaiklerle süslüdür.

Duvarlardaki çok sayıda delik; mermer ve bronz kaplamaları tutturmakta kullanılmıştır.

İçinde bir yüzme havuzu da bulunan, doğudaki eklenti, çökmüş durumdadır. Hamamın güneyinde: tuğla örgülü ve tonoz örtülü dükkanlar var. Hamam yapısı: yanındaki devasa bitkiler nedeniyle: Hurmalık Hamamı olarak da isimlendiriliyor.

YOL KLAVUZU

Hamamın 100 metre ilerisindedir. Son yıllardaki kazılarda ortaya çıkarılan, ilginç bir buluntu daha var. Bu bir yol kılavuzudur. 

2.35 x 1.60 metre ebatlarında ve 5.50 metre yüksekliğindedir. İmparator Cladius’un emriyle, İl Genel Valisi Ouintus Veranius tarafından yaptırılmıştır. Lykia şehirleri arasındaki mesafeyi göstermesi açısından, son derece önemlidir. Bu dünya kara yollarının en eski ve en kapsamlı, yol levhasıdır. (Belki hatırlayanlar olabilir, bir benzeri de İstanbul’da var, ama bu daha muhteşem olması açısından ilginç)

Evet, Hamamın güney duvarını takip ederek ilerleyen bir cadde göreceksiniz.

Patara Sütunlu Cadde

SÜTUNLU CADDE (HADRİAN GRANARİUMU) 

Bu cadde: kentin omurgasını oluşturuyor.

Kuzeybatıdaki Limanı, güneydeki Devlet Agorasına bağlıyor.

Ancak, günümüzde, bataklık suyu içinde kalmış olması nedeniyle, yalnızca 100 metrelik bölümü açılabilmiştir.

Genişliği: 12.60 metredir.

Anadolu’nun en geniş ve iyi korunmuş caddelerindendir.

Doğu kenarına: 1.50 metre genişliğinde, bir yaya kaldırımı döşenmiştir.

Caddede: araba tekerlek izleri yoktur.

Altından ise, kanalizasyon geçiyor. Cadde üzerinde, bu kanalizasyon sistemi ile bağlantı için: atık su ağızları yapılmıştır.

Her iyi yanı: sütunlarla sınırlandırılmıştır.

Bunların oluşturduğu, üzeri örtülü bölümün arkasında dükkanlar bulunuyor. (Hamamın güneyindeki dükkanlar)

Burada: hamama yakın yerde: dikkatinizi çekebilecek bir çukur var.

Ortaya yakın yerde, döşemeler sökülerek açılmıştır.

Çapı: 3.50 metre derinliği ise 1.50 metredir.

Bu çukurun: hamamı süsleyen heykelleri ve iç duvarları kaplayan mermer levhaları; Hıristiyanlık döneminde kirece dönüştürmek için yapıldığı söyleniyor.

Onca muhteşem sanat eseri, bu çukurda yakılarak kirece dönüştürülmüş.

Tepenin yamacında: kuzeydoğu eteğinde: Tiyatro var.

Patara Tiyatro

TİYATRO

Kent merkezinin güney ucundaki Kurşunlutepe’nin rüzgara karşı korunaklı kuzey yamacındadır. Oldukça görkemli bir görüntüsü vardır. Kent merkezine gelenler, uzaktan görkemli tiyatroyu görebiliyorlardı.

Anadolu’nun en büyük tiyatroları arasında sayılmaktadır, üzerindeki kumlar nedeniyle gayet iyi bir şekilde korunarak günümüze ulaşan tiyatro, kumların temizlenmesiyle ortaya çıkarılmıştır.

Tiyatro büyük olasılıkla MÖ 2’nci yüzyılda veya en geç MÖ 1’nci yüzyılda yapılmıştır.

Polyparkhen yazıtından anlaşıldığı üzere: İmparator Tiberius döneminde onarım görmüştür.

Villus Titlanus ile eşzamanlı olarak Cladius Plavianus Eudenus isimli Patara vatandaşı da tiyatronun Caveasına üst bölümü ekletmiş, köşe destek kuleleri ile tapınak taptırmıştır.

Erken Doğu Roma döneminde, oturma sıraları ve orkestra arasına ikinci kez kullanılmış devşirme malzemeden bir duvar örülmüştür. Böylece ortadaki alanda gladyatör ve vahşi hayvan döğüşleri yapılmıştır.

Patara Tiyatro

Mimarisi

Tiyatronun özünü oluşturan ve yarım daireyi biraz aşan 80 metre  çapındaki kollon (oturma yuvarlağı), her iki ucunda da kulo gibi görünen güçlü duvarlarla desteklenmiştir.

Cavea Bölümü

Tiyatro yaklaşık 6000 kişinin oturabileceği Caeva, bir diazoma (açık koridor) ile ikiye ayrılmıştır.

Bi diazoma’da sıralanan koltuklarda, kentin ileri gelenleri oturuyorlardı.

Tiyatro, üst bölümde 14, alt bölümde 23 ve bir tanesi de tasarlanmış olarak 38 oturma sırası vardır.

Cavea, altta 9 merdivenle, 8 dilime ayrılmıştır. Bu dilimler, üstte kendi içlerinde bir kez daha bölünürler. Üst bölümde, ayrıca doğu ve batı yanlarda merdivenle ulaşılan, tonoz örtülü koridorlar vardır.

Seyircilerin güneşten korunması için bezden gölgelikler kullanılmıştır.

Oturma sıralarının en üstünde, orta aks bölümünde bir tapınak vardır. Bir tanrıya veya İmparator kültüne adanan bu tapınak, Patara Tiyatrosundaki önemli mimari uygulamalardan biridir.

Sahne Binası

Sahne binasının uzunluğu 41.50 metre ve genişliği 6.50 metredir. Bağımsız ve alttan bir hyposksion olmak üzere 2 katlı tasarlanmıştır. Sahne binasının, oturma yerlerinden bağımsız olarak düzenlenmesi ilgi çeker.

Alt katta. sahneye açılan 5 kapı ve pencereler bulunur. Üst katta, yine kemerli pencereler vardır.

Sahne binasının dış doğu dar cephesi duvarı üzerinde bulunan anıtsal yazıtta: “Patara vatandaşlarından biri olan Villi Procula’nın, babasının inşa ettirdiği Proskene Binası, heykelleri ve mermer kaplamaları ile kendi inşa ettirdiği sahne binasını, MS 147 yılında, Patara şehrine, İmparator Antonius’a ve şehrin tanrılarına adamıştır” yazar.

Yani: Sahne binası yapımına, Villus Titlanus başlamış, ancak MS 126 yılında ölünce, kızı Villa Procula devam ettirmiş ve MS 147 yılında tamamlatmıştır.

İç duvarın cephesini bezeyen görkemli mimari yapılanmanın önünde, oyunların sergilendiği bir sahne vardır.

Sahne binası ile oturma yeri arasında kalan yuvarlak alana giriş: hem yanlardan hem de sahne binasının  dış yüzü ortasından açılmış özel bir kapıdan sağlanır. Girişlerde tonoz örtü yoktur.

Doğu girişinde, duvara kazınan bir yazıtta “İmparator Tiberius döneminde (MS 14-37) Tiyatroda, Tanrı Apollon’un rahibi olan Polyperkhon tarafından yaptırılan bir onarımdan söz edilmektedir. Yani bu durumda, tiyatronun ilk yapım tarihinin daha da eskilere dayandığından söz etmek mümkündür.

Kuzeye dönük ve cephe, hareketli mimarisi ve başta sütunlar olmak üzere diğer süsleyici unsurları ile tiyatro mimarisinde çok az görülen bir uygulamadır.

Tiyatro: 1884 yılında büyük bir depreme maruz kalır.

SU SARNICI

Bu yapı: çapı ve derinliği : 9 metre olan, dairesel formlu bir kuyudur.

Kuyunun tam ortasında: taştan yapılmış bir ayak yükseliyor. Bu ayak: zeminden itibaren 1.8 metre yükseklikte. Özenle kesilmiş, kare taş bloklardan oluşuyor. Her bir sırada: 3 blok var. En alttaki 9 sıra, çok iyi korunarak günümüze kadar ulaşmış.

Kayadan kesilerek yapılmış, dik merdivenler ile aşağıya iniliyor.

Evet, bu kuyunun işleviyle ilgili olarak değişik görüşler ortaya atılmış. En mantıklı görüş: kuyunun bir sarnıç olduğu yönünde. Ayağın amacı: yaz sıcağına karşı, çatı örtüsünü taşıyıcı bir eleman olması.

Bu tür bir sarnıç: erken dönemde, Patara için çok büyük önem taşıyordu. Çünkü: şehir, neredeyse tamamen, akan sudan yoksundu. Ancak, çok sonraları, şehir, su kemerleriyle beslenebilmişti. Çok sonraları ise, bu sistem eskiyince, sarnıca ekler yapılarak bir kez daha hizmete sokulmuştur.

Evet, Tepeden iniyoruz. Tiyatronun kuzey karşısında; yine muhteşem bir yapı var.

Patara Meclis Binası

 

Patara Meclis Binası

MECLİS (BLOULEUTERION) BİNASI

Anadolu’da bilinen en eski yönetim binasıdır. Likya birliği: yapısı ve Anayasası ile, batı yönetimlerine örnek gösterilmektedir. Bu özelliği ile, dünyada tektir. Birlik Anayasası: antik dünyanın en mükemmelidir.

Kazı çalışmaları sonucu: yapının, dikdörtgen bir temel üzerinde yükseldiği ve batı yönünden, bir doğal kaya ile sınırlandırıldığı anlaşılmıştır. Kapasite: 1400 kişiliktir. Ana girişler: kuzey ve güney yönlerindedir.

Üst oturma guruplarına rahatlıkla ulaşılması için: ana girişlerin hemen yanında, merdiven çıkışları bulunmaktadır. Yapının tam merkezinde: mermer döşeli, küçük bir orkestra ve onun hemen önünde sahne binası konumlandırılmıştır.
Bu binanın: Lykia Meclis binası olarak; MS.4’ncü yüzyıla kadar hizmet verdiği tespit edilmiştir.

1988 yılında başlayan kazılarda ortaya çıkarılan bu görkemli yapının; meclis binası olabileceği düşünülmüştür. 1996 yılındaki kazılarda ise; ortaya çıkarılan yapı ve önündeki stoada ele geçirilen çok sayıdaki yazılı kaide; bu görüşü doğrulamıştır.

Meclis Binasının iç kısmı; 2001-2006 yılları arasındaki kazılarda, tamamen temizlenmiştir.

Evet: Tepedeki gezimiz bitti. Liman ağzına iniyoruz. Liman ağzının batı tarafında: ilginç bir yapı göreceksiniz.

Patara Deniz Feneri

 

Patara Deniz Feneri

DENİZ FENERİ

Binlerce kamyon dolusu kumun altından gün ışığına çıkarılan deniz feneri, deprem sonucu yıkıldığı şekilde ele geçmiştir.

Dünyanın en eski deniz feneridir. “Pharos” olarak da isimlendirilmektedir. Dünyanın en eski deniz feneri, Mısır’daki İskenderiye Feneridir, ancak bu fenerden günümüze tek bir yapı taşı bile kalmamıştır.

Akdeniz’de ayakta kalarak günümüze ulaşan tek deniz feneri ise, İspanya Lacarunya kentindedir. Ancak bu fener de 19’ncu yüzyılda yeniden inşa edilmiştir, yani günümüzdeki şekli orijinal değildir.

Patara deniz feneri ise, yapı taşlarının tamamı günümüze ulaşmıştır.

Evet fener günümüzde kıyıdan ortalama 500 metre uzaklıktadır. Dış yuvarlağın limana dönük yüzüne, altın kaplama büyük bronz harflerle İmparator Neron’un bu feneri “Denizcilerin Selameti için MS 64/65 yıllarında yaptırdığının” yazıldığı onur yazıtı yerleştirilmiştir.

Ancak yazıtından çok az blok ele geçmiştir. Şöyle ki, ele geçen blokların her biri sadece birkaç harf taşımaktadır.

Fakat korunmuş tek sözcük “İnşa edildi” kısmıdır. Harflerin oyuklarında bulunan delikler, bunların bronz çubuklarla doldurulduğunun göstergesidir.

İmparator Neron, yaklaşık 2000 yıl önce, Patara şehrine iki deniz feneri yaptırmıştır. Ancak bu fenerler, bir Tsunami sonucu yıkılmıştır. Günümüzde burada görülen tek fener kalıntıları onarılmayı beklemektedir.

Fener ilk yapıldığında yani 1834 yılındaki depremde yıkılmadan önce, dikdörtgen şeklinde ve basamaklı bir kaide görüntüsündeymiş. Ancak bu gün basamaklar üzerinde yükselen dairesel bir yapısı vardır.

Bu fener binası, muhtemelen limanın girişinde, uzun zaman önce kumlar altında kalmış olan bir mendirek üzerinde bulunmakta idi.

Liman bölgesindeki gezimize devam ediyoruz. Kuzeye gidiyoruz ve burada bir yapı var.

HADRİANUS (GRANARİUM) AMBARI

Cephesi üzerindeki yazıttan:”Hadrianus Ambarı” olduğu öğreniliyor. Anadolu’nun buğdayının özellikle Roma’ya sevk edilmesinde kullanılmış. Doğu Akdeniz’de, bu amaçla yapılmış, 3 ambardan biri.

Çatısı dışındaki bölüm, günümüze kadar gelebilmiş. Burada da, yabani otlar, büyük engel oluşturuyor. Yapı: 60 metre uzunluğunda ve 19 metre genişliğinde. Eşit büyüklükte, 8 oda var. Bu odalar: orijinalde, kemerli ve kapılar aracılığı ile, birbirlerine bağlanıyorlar.

Binanın cephesinde: her bir odaya açılan: 8 kapı bulunuyor. Her kapının üzerinde ve üst kata denk gelecek şekilde bir pencere bulunuyor. Ön cepheden görünüş iki katlı gibi ise de, aslında iç kısım yalnızca bir tek kat halindedir.

Evet, ambarın yanında, bir zamanlar gayet gösterişli olduğu belli olan, bir mezar kalıntısı var. İri ve gösterişli taşlarla yapılmış. Tapınak formunda, Liman tarafındaki basamaklardan çıkılıyor. Ön cephesinde: 4 sütun var.

Duvarlarından biri, günümüze kadar ayakta kalabilmiş. Dış yüzey: yarım sütunlarla süslü. Ayrıca: işlemeli, panellere sahip. Kemerli çatının bir kısmı ayakta kalabilmiş. Kapılardan ise, yalnızca biri, yarısına kadar ayakta kalarak, günümüze ulaşmış.

Bu civarda başka mezar yapıları da var. Bunların bazıları, kavisli kapağı olan lahitler. Köye kadar olan yolda; çeşitli büyüklükteki birçok mezar anıtlarını görmek mümkün.

Patara Plajı

PATARA PLAJI

Antik kalıntıların hemen güneyinden başlar.

Forbes Dergisinin “Dünyanın en iyi 25 Plajı” listesi içinde; evet, Patara da var. İngiliz Sunday Times Gazetesi, Tatil Ekinde, 100 den fazla tur operatörlerine “Gezegendeki en iyi plaj hangisi” sorusu yöneltildiğinde, oyların yarısından fazlasını alan, yine Patara Plajı olmuş. Evet: Patara, açık ara fark ile birinci olmuş.

Kalıntıların hemen güneyinde bulunan kumsal: 16 km uzunluktadır. Dünyanın en uzun 11’nci sahilidir. Kumsalın; bu boyutlarda büyük olması; günümüzde, naturist ve nudistlerin, rahatlıkla, çıplak olarak “yüzüp güneşlenebildikleri “ bir sahil olarak, burayı seçmelerine neden oluyor.

Patara Plajı

En dar yeri 280 metre ve en geniş yeri ise 1500 metredir.

Bu ölçülere göre, Türkiye’nin en uzun kumsalıdır.

Kumsal: Caretta Caretta kaplumbağalarının yumurtlama alanıdır. Bu yüzden Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Akşam saatlerinde plaja girmek yasaktır.

Plaja girmek ücretlidir.

Patara antik kentinin içinden geçip plaja ulaşılmaktadır. Sahilde şezlong ve şemsiye isterseniz ilave ücret ödemeniz gerekir. Plaj her gün saat: 08.00-20.00 arasında insanlar ve saat 20.00-08.00 arasında ise deniz kaplumbağaları tarafından kullanılmaktadır.

Patara Plajı

Deniz özellikleri

Deniz sığdır. Ancak deniz oldukça fazla dalgalıdır, sığ olduğundan dalgalar kıyıyı oldukça fazla etkimemektedir. Dalgalar kum kaldırıyor. Bu yüzden deniz çok kumludur. Dalgaların boyu çoğu zaman 1 metreyi buluyor.

Dalgalar denize girenlere soluk aldırmıyor, metrelerce, insan boyunu geçmeyen deniz, yine de insanı aşan dalgalar yaratıyor olması, deniz severleri her yıl Patara sahillerine taşıyor.

Evet; deniz sığ. Deniz içinde, metrelerce ilerleyin, derinliğin dizlerinizi geçmediğini göreceksiniz. Deniz içi de kum. Ancak: söylediğim gibi, sürekli olarak denizden esen bir rüzgar var. Ayrıca: sürekli bir dalga var.

Yani: denizin içine oturup, bu dalgalarla oynaşmak, gerçekten büyük keyif veriyor. Küçük çocuklu aileler için, denizin sığ olması avantaj ama söyledim ya, deniz dalgalı. Bu dalgalar, bazen rahatsız edici olabiliyor.

Denizde hiç durmayan rüzgar nedeniyle, bölge özellikle rüzgar sörfü için de çok tercih edilmektedir.

Patara Plajı

Kumsalın özellikleri

Kumsal oldukça geniştir ve ince kumludur. Aynı zamanda: Caretta Caretta deniz kaplumbağalarının Türkiye’deki önemli üreme alanlarından birisidir. Bu yüzden, burada kuma şemsiye saplanmaz.

PATARA CAMEL CAMPİNG

Gelemiş Köyündedir.

İşletme önce bar olarak kurulmuş, daha sonra barın karşısındaki alan düzenlenerek kamp alanı haline getirilmiştir. Çam ağaçlarının içinde kuruludur. Kamp alanında: bungalov evler, barberü ve ahşap sedirler bulunur.

Ayrıca: ortak kullanıma yönelik tuvaletler ve duşlar vardır. Karavanlar için de uygundur. Kamp alanında konaklarken elektrik ihtiyacınızı sadece Camel Bar denen yerden karşılayabilirsiniz. Kamp alanında, mutfak da yoktur.

SONUÇ

Evet; Patara’da sizleri neler bekliyor? Patara’da neler görebilirsiniz? Güzel bir kumsal, güzel bir deniz arıyorum. Sığ, hemen derinleşmeyen bir deniz arıyorum. Rüzgar sörfü yapılabilecek bir deniz arıyorum. Sessiz, sakin ve kalabalık olmayan bir kumsal ve deniz?

Patara’da muhteşem bir plaj, kumsal ve deniz var. Özellikle: denizin tadına doymak mümkün değil. Muhteşem büyük kumsal: insan kalabalığı yaratmaması nedeniyle, sakin ve sessiz. Bunun dışında: tarihe ve antik kalıntılara merakınız varsa, burası tam size göre. Antik çağlarda, burada, çok büyük bir medeniyet kurulmuş.

Tarihin derinliklerinde gezmek ve o büyük medeniyetin izlerine ulaşmak, o insanlarla aynı toprağa basmak, aynı havayı solumak, aynı mekanları, günümüze kadar gelebilmiş hali ile yaşamak istiyorsanız, işte size tam uygun bir yer Patara.

Mutlaka gidin.

Ama, burada eğlence hayatı yok. Ayrıca: tarihi mekanları gezmek için, Temmuz ve Ağustos gibi aşırı sıcak ayları tercih ederseniz, terlememek elde değil.

Özellikle: gezinizde, yanınızda mutlaka su bulundurun. Çünkü: antik dönemde, binlerce yıl susuzluk sıkıntısı yaşanan bu bölgede, halen tek damla su bulmak mümkün değil.

Uçsuz-bucaksız kumsallardan, sığ denize girip, dalgaların keyfini yaşayabilirsiniz. Tarihi mekanlar arasında dolaşıp, yüzyıllar öncesi yaratılan muhteşem uygarlığın izlerini sürebilirsiniz.

Patara güzel bir yer, şimdiden iyi tatiller.

Kalkan gezi yazıları.

Kekova gezi yazıları.

Kaş gezi yazıları.

Demre gezi yazıları.