Ankara Çubuk Karagöl

Ankara Çubuk Karagöl

Birkaç yıl önce gittiğim, Ankara yakınlarındaki bu doğa cenneti yere yine gitmeye karar verdim ve arabama atlayıp, uzun da olsa kesinlikle sonucunda değeceğini düşündüğüm bir yolculuğa çıktım. Çünkü: burası, dört mevsim farklı güzellikleri barındırıyor.

Her iki tarafı: yamaçlarla çevrili, çevresi çam ve dağ kavak ağaçları ile kaplı. Yani, buraya doğal bir terapi alanı denilebilir. Şehrin gürültüsünden uzaklaşıp, kafasını dinlemek isteyenler için ideal bir yerdir.

Ankara Çubuk Karagöl Ulaşım

ULAŞIM

Çubuk ilçesi yakınlarında, bir göl. Ankara’ya: 74 km. uzaklıktadır. Ankara-Esenboğa-Çankırı kara yolundan ilerliyorsunuz ve Esenboğa Hava alanına gelmeden önce, sola, Çubuk yönüne sapıyorsunuz. Çubuk ilçesini geçtikten sonra: 29 km. sonra, Karagöl’e ulaşıyorsunuz. Uzun süre “Karagöl” tabelalarını görmek mümkün, yalnızca Çubuk ilçesi içinde ilerlerken kaybolma riskine karşı, Karagöl yolunu sormanızı öneririm, sonrasında yolu bulmak gayet kolay.

Gelelim yola: Çubuk ilçesine varana kadar yol gayet güzel, Çubuk ilçe merkezinden sonra ise, yol yine asfalt ama bir hayli çukur var, yani yavaş gitmek gerekiyor ve bu durum yolculuğu biraz sıkıcı hale getiriyor, bu çukurlu yol bir süre sonra, yine gayet güzel bir asfalt olarak karşımıza çıkıyor. Öte yandan: gerek Çubuk ilçe merkezi ve gerekse hemen çıkışında, Karagöl yolcuları için, ünlü “Çubuk Turşuları” satılan mekanlar göreceksiniz.

Bu mekanlardan, ülke çapında ünlü Çubuk turşuları satın almanızı öneririm. Hatta: yine bu yol üzerinde, çok büyük bir tavuk-yumurta üretim merkezi ve küçük küçük köy yumurtası satılan mekanlar da bulunuyor. Yani, yolculuk esnasında hızlı gitmek pek anlamlı değil, özellikle turşu almanızı öneririm.

Gelelim mesire yerine. Karagöl mesire yerinin girişi: hemen ana yol üzerinde, yani ana yoldan ayrılıp, ara yollarda rezil olmak yok. Mesire yeri girişinde, bir bekçi kulübesi var, daha önce buraya girmek için ücret alındığını biliyorum, ama bu kez sanırım mevsim gelmedi diye ücret alınmadı, daha doğrusu bekçi kulübesi boştu ve ücret ödemeden içeriye girdik. Aslında giriş için ücret ödeniyor.

Ankara Çubuk Karagöl Genel

GENEL

Karagöl: Çubuk ile Kızılcahamam arasında: küçük ve derin bir krater gölüdür. Kavak dağı ile Yıldırım dağı eteklerindedir. 22 hektarlık küçük bir alanı kapsasa da, bu alanda, mor çiğdem çiçeğine bile rastlayabileceğiniz, 50 çeşit bitki türünü barındırıyor.

Gölün çevresi, ormanlarla kaplıdır. Karagöl A tipi mesire yerinde: misafirhane, bekçi evi, kır gazinosu ve tuvalet bulunuyor.

Ankara Çubuk Karagöl

Mesire yeri içinde: tek bir restoran var. Bu restoran: Karagöl yakınlarındaki köyden olan, bir şahıs ve aile fertleri tarafından işletiliyor. Sabah kahvaltısını: bu restoranda: doğal ürünler yiyerek yapabilirsiniz. Öğle yemeğinde ise: et çeşitleri ve alabalık yiyebilirsiniz.

Sıcak havalarda:

Göl manzaralı bir balkon var, burayı da kullanmak mümkün. Soğuk günlerde ise, ahşap ağırlıklı iç mekanda, yemek yiyebilirsiniz. Restoranın bahçesinde çocuklar için, küçük bir oyun alanı bulunuyor. Restoranın hemen yanında ise: burada konaklamayı düşünenler için; 6 kişilik bir aileyi barındıracak şekilde, bir kulübe var. Göl manzarasını yüksekten gören, sıcak suyu, mutfağı ve buzdolabı bulunan bu mekan: gecelik olarak, isteyenlere kiralanıyor. Ancak: burada kalmayı düşünenler için, elbette gitmeden önce, mutlaka telefonla uygunluk durumunu sormakta yarar var. (Telefon: 0312-8332393)

Evet, tüm bunları anlattım ancak bu gidişimde, sanırım sezon açılmadığı için: bu yukarıda sözünü ettiğim tesisler de açık değildi. Restoran kapalı idi ancak girişin biraz ilerisinde, gözleme ve birkaç aperatif satılan küçük bir satış yeri vardı. İnsanlar burada tahta masalara oturup gözleme yiyorlardı.

Ayrıca: yine çocuk oyun alanı, özellikle çocuklu ailelerin çocukları için hoş zaman geçirilecek bir ortam oluşturmuş. Öte yandan: Karagöl mesire yerinin en güzel tarafı: çok sayıda çeşme olması ve temiz olduğunu gördüğüm tuvaletlerin bulunması. Yani: mangal yakarken, ziyaretçiler bu çok sayıdaki çeşmeyi rahatlıkla kullanıyorlar ve tuvalet bulunması da büyük imkan.

Göle adını: (Karanlık göl ismini) üzerine yansıyan ağaçların gölgesi veriyor. Gölün hemen kıyısında, göle doğru uzanan ağaçlar güneşli günlerde gölün üzerine gölge yansıtıyorlar ve bu yüzden, göl karanlık görünüyor. Öte yandan: benim şahsi fikrin, her ne kadar bu şekilde bir söylenti olsa da, göl yüzeyi daha çok “yeşil” görünüyor. Çünkü: gölün kıyısında görüleceği üzere, göl çok yosunlu, yeşil yosunlar gölün üzerini tamamen kaplamış gibi bir durum oluşmuş.

Gölün derinliği, yer yer : 80 metreye kadar iniyor. Çünkü: buranın bir krater gölü olduğunu belirtmiştim. Zaten: göl kıyısında sık sık “Gölde yüzmek tehlikeli ve yasaktır” tabelalarını görmeniz mümkün. Kışın, soğuk günlerde: göl yüzeyi donuyor. Tepelerde, yazın bile kara rastlanıyor.

Ankara Çubuk Karagöl

Gölün çevresinde

200 ahşap piknik masası var. Masaların hepsi: göle yakın ve göl manzaralı. Gölün hemen kıyısında: görüntüyü etkilemeyen taş duvar dikkat çekiyor, masalar hemen bu duvarın yanında yerleştirilmiş, ancak bu durumun bir sıkıntısı var, göl çevresinde yürüyüş yapmak isteyenler, bu masalara yerleşen ziyaretçiler yüzünden, bazen yürüyüş yolunun  dar bölümlerinde sıkıntı yaşıyorlar.

Mangal keyfi yanı sıra: göl çevresindeki sanırım 800-900 metrelik yolda, doğa yürüyüşü yapmakta mümkün. Ama, biraz önce sözünü ettiğim gibi, bu yürüyüş yolunun bazı bölümlerinde, piknik masaları çekilmiş ve yürüyüş yolunun dar bölümlerinde geçit zorlaşıyor.

Göl: olta balıkçılığı yapmak için de çok uygun. Yetenek ve şansı olanlar: gölde, sazan balıklarını tutabiliyorlar. Sanırım balık tutmayı düşünenlere, özellikle konserve mısır götürmeleri önerilir.

Her şey bir yana

Karagöl bölgesinde mangal yakmak serbest değil, Jandarma müdahale ediyor ve iyi ki de müdahale ediyor. Ayrıca: burada içki içen, birkaç kendini bilmez şahsın attığı naralar, maalesef buranın muhteşem güzelliğine gölge düşürüyor. Hatta: uzaklardan da olsa insanı rahatsız eden silah sesi sanki hiç bitmiyor, birileri sürekli silah atıyor denilebilir.

Tabii: mangalla ilgili bu yazdıklarımı görünce şaşırdınız. Nisan 2015 tarihinde gittiğimde, her yanda mangal yakılıyordu, hatta mangalı olmayanlar, 3-4 taş parçasını yan yana getirip, aralarında ateş yakıyorlar ve üstünde, bir şeyler pişirmeye çalışıyorlardı. Bu mangal yakma yasağı, sanırım sezonda yani “Haziran-Temmuz-Ağustos” döneminde uygulanıyor. Yoksa, şu an dediğim gibi, her yan mangal idi ve ne jandarma ne de bekçi, hiçbir denetim birimi yoktu.

Umarım

Gerek temizlik ve gerekse güvenlik bakımından tedbirler alınır. Çöp yığınlarının oluşması engellenir. Bir de güvenlik personeli görevlendirilir. Karagöl : gerçekten turizm için bulunmaz bir nimet. Evet; mangal belki şu an yani sezon dışı dönem için yakmak serbest ama çöp konusu başlı başına dert, çünkü: insanlar yanlarında getirdikleri sonucunda oluşan çöplerine sahip çıkmıyorlar, bunda piknik alanında bulunan çöp kutularında bulunması gereken çöp poşetlerinin takılı olmaması da önemli, çöp kovaları var, ama bunlara çöp poşetleri takılmamış, sanırım ilgililer buna bir cevap verebilirler.

Yine de biz ziyaretçiler, çöplerimizi naylon poşetlere doldurup, uygun çöp alanlarına atma bilincini göstermeliyiz, çünkü sizden sonra burayı temizleyen kimse yok, sadece köpekler: piknikçilerin artıkları yiyecekleri temizlemek için dolanıp duruyorlar, ama insanlara pek zararları olabilecek bir pozisyon yok, gayet uyuşuklar.

Ankara Çubuk Karagöl

En son haberlere göre: Çubuk Belediyesi; Karagöl’ü korumak, bakmak ve işletmek için; Milli Parklar Müdürlüğünden ihale ile, 5 yıllığına almış.

Sonuç olarak

Karagöl: Ankara ya nispeten yakın (merkeze 75-80 km uzaklıkta) bir doğal cennet, sanırım insanlar ya burayı bilmiyorlar ya da yol uzun geliyor, bu yüzden henüz kalabalıklar buraya akmamış, doğanın güzelliği bozulmamış. Yukarıda sözünü ettiğim gibi, burada birçok çeşme var, bir çeşmenin üzerinde yapılış tarihi olarak “1964” yazınını gördüm, yani burası buna bakılırsa 50 yıldır kullanıldığını gösteriyor. Ayrıca: yine gölün kıyısında, tepe yamaçlara tırmanmak için, yine çok eski dönemden kaldığını düşündüğüm taş merdivenler görülüyor.

Hatta: ziyaretçiler, bu  taş merdivenleri veya yamaçları kullanarak, yürüyerek arazi yürüyüşü yapıyorlar. Ama ne kadar güvenli olduğu meçhul, yazıda yukarıda sürekli silah seslerinin geldiğini, ağaçlıklı bölgede, görünmediğini düşünen ve değerlendiren birtakım kişinin, sürekli olmasa da sık sık silah attığını ve ortamın silah sesi ile etkilendiğini söylemiştim, yani bu nedenle, bu ağaçlıklı bölgelerde, yamaçlarda, tepelerde yürüyüş ne kadar güvenli olur, sizin takdirinize bırakıyorum.

Öte yandan: zaten burayı ziyaret edenlerin büyük çoğunluğu ellerinde fotoğraf makineleriyle sürekli fotoğraf çekiyorlar. Burada dikkatimi çeken bir diğer durum ise, birçok motor ve motorcunun bulunması, sanırım Ankara veya çevreden, insanlar buraya motorlarına binerek geliyorlar. Bunun dışındakiler, arabaları ile geliyorlar, arabalar için uygun otopark alanı var, bu insanlar gerek tahta piknik masalarını ve gerekse yerleri, kilimlerini sererek kullanıyorlar.

Burayı ziyaret edecekler için bir öneri daha: burada sürekli esen ve insanı rahatsız eden bir rüzgardan söz etmek istiyorum. Bu rüzgar: sürekli ve sert eserek, ziyaretçileri rahatsız edici boyutta, hatta mangal veya semaver yakmak isteyenler bu rüzgardan korunmak için çeşitli alternatifler geliştirmişler, yani bu rüzgarı düşünerek masanızı veya konaklayacağınız alanı seçmeniz gerekiyor.

Evet: Ankara’nın çok yakınlarındaki bu doğa cennetini mutlaka ziyaret ediniz, yolculuk sizi yorsa da, mangalınızı ve yiyeceklerinizi alın, bir gün ayırın ve burayı ziyaret edin, inanıyorum ki, hoşunuza gidecek, ortamın görüntüsünün güzelliği ve sessizlik, sakinlik hoşunuza gidecektir. Evet, bu doğa cenneti ile ilgili birçok resim aşağıdadır.

Ankara Çubuk Karagöl

 

Ankara Çubuk Karagöl

 

Ankara Çubuk Karagöl

 

Ankara Çubuk Karagöl

 

Ankara Nallıhan

Ankara Nallıhan


Birçok kez gittim, çünkü abim, Çayırhan Termik Santralında çalışıyordu. Özellikle, yakın geçmişte, burası gibi Ankara’nın bir ilçesi olan “Beypazarı” turizmde büyük bir hamle yapmış ve bir turizm beldesi olmuş olmasına rağmen, Nallıhan sahip olduğu güzellikler ile turizmden bence, beklenen payı alamamıştır.

Elbette, bunun en büyük sebebi tanıtım. Yoksa, Nallıhan sınırları içinde, Avrupa Birliği tarafından koruma altına alınması öngörülen bir “Kuş Cenneti” nin bulunduğunu kaç kişi biliyor veya bu satırları okuyan siz, Nallıhan’da, muhteşem güzel bir kuş cenneti bulunduğunu daha önce biliyor muydunuz?

Büyük ihtimalle, bu soruya “hayır” diye cevap veriyorsunuz. Peki bunun nedeni? Tanıtım, kimse bilmediği bir güzelliği merak etmez, gidip görmeyi istemez.
Neyse, Nallıhan güzel bir yer, uygun bir zaman ayarladığınızda, buraya gidip, aşağıda sözünü edeceğim güzelliklerini görüp, güzel bir gün geçirebilirsiniz.

ULAŞIM


Ankara şehir merkezine 161 km uzaklıktadır. Nallıhan-İstanbul arasındaki uzaklık: 300 km. Nallıhan-Bolu arasındaki uzaklık: 100 km. Nallıhan-Eskişehir arasındaki uzaklık: 130 km. dir.

Ankara Nallıhan

TARİHİ

İlçe merkezi, 1599 yılında Vezir Nasuhpaşa tarafından buraya yaptırılan bir han ile oluşturulmuştur. Zaten, ilçe, adını da bu han’dan almıştır. Sultan I. Ahmet’in veziri; 1594 yılında, Halep-İstanbul arasındaki yolculuğu sırasında Nallıhan yöresinden geçer ve ilçenin bugün bulunduğu yerde: 1 han, 1 hamam ve 1 cami yaptırır. Bu yapıları, vakfeder. Takip eden dönemde yöre hızla gelişerek büyür.

Nallıhan: 16’ncı yüzyılda Bursa sancağına bağlı iken, 19’ncu yüzyılda Ankara sancağına bağlanmıştır. Yöreye “Nallıhan” ismini verilmesi konusunda benim ilgimi çeken bir söylenti var. Söylenenlere göre: “Halk kahramanı Köroğlu, bir gün buradan geçerken handa konaklar. Ertesi gün ayrıldığında ise, atının bir nalının, bahçede düştüğü görülür ve nal, hanın kapısına asılır ve böylece han: Nallıhan olarak anılmaya başlanır.

1864 yılında, Nallıhan yöresinin ilçe olduğu görülür.

Ankara Nallıhan

GENEL


İlçe, Ankara’nın batısındadır. Dört bir tarafı, dağ ve tepelerle çevrilidir. Dağlar, çam ormanları ve meşeliklerle kaplıdır. Özellikle, kuzey ve batı bölümlerinde orman örtüsü yoğunlaşır. Doğu ve güneydeki dağ ve tepeler ise çıplaktır.

İlçe genelinde, 150-1000 yaş aralığında, 80 civarında anıt ağacın bulunduğu söyleniyor. Bunlar arasında: 650 yaşında bir Ardıç ağacı, 550 yaşında bir Fındık ağacı, 1000 yaşında bir karaçam ve 400 yaşında Mor Dut ağacı görülebilmektedir.

Yörenin deniz seviyesinden yükseklik, 625 metredir.

Nallıhan çayı, ilçenin hemen yakınından geçmektedir. Bölgenin bütün dere ve çayları, Sakarya nehrine dökülmektedir. Özellikle dere boyları, sulu tarım için kullanılmaktadır.

Bölgede, Batı Karadeniz ve İç Anadolu bölgelerinin iklim özellikleri egemendir ve buna bağlı olarak, yaz ayları sıcak ve kurak, kış ayları ise yağışlı geçer. Kış ayları, pek soğuk olmaz. Sakarya nehri vadisinde, deniz seviyesinden yükseklik 200-250 metreye kadar düştüğünden, iklim daha ılıman özellikler gösterir.

Bölge: önemli bir hayvancılık ve meyvecilik deposu özelliği taşımaktadır. Ayrıca, bölgenin mikro klima özellikli havası nedeniyle, muhteşem lezzetli “pirinç” yetiştirilmektedir.

ULUSLAR ARASI NALLIHAN TAPDUK EMRE VE İĞNE OYALARI KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ


Her yıl, Haziran ayının son haftasında yapılmaktadır. Bu törenlerde: Taptuk Emre ve öğrencisi Yunus Emre anılmaktadır.

NE YENİR-NE İÇİLİR


Yörenin yöresel lezzetleri olarak şunlar sayılabilir: Nallıhan kapama pilavı, Nallıhan Gorçan kebabı, yaprak dolması, gözleme, höşmerim, kabak tatlısı.
Özellikle, Döğmeci köyünde yapılan kabak tatlısı mutlaka tadılmalıdır. İçine pekmez konulan ve saatlerce fırın ateşinde pişirilen kabak tatlısı, gerçekten muhteşem bir lezzet sunmaktadır.  Höşmerim de, tamamen koyun peynirinden yapılır ve büyük bir emek gerektirir.

Ankara Nallıhan

NE SATIN ALINIR


Bölgede üretilen Nallıhan oyaları, gerçekten ülke çapında ünlüdür. Bunlar, genellikle ipekten yapılır. Çünkü: bölge, İpek yolu üzerindedir. Küçük iğnelerle, düğümlenmek şeklinde ortaya çıkarılan oyalar, düğümleri sıklaştıkça örgü gözleri de küçülmektedir.

Beydilli ve Çamalan köyü el dokuma ürünleri ile Döğmeci köyü bölgesinde, çam ağacından yapılan “su fıçıları” yöreyi ziyaret edenler tarafından tercih edilerek satın alınmaktadır. Su fıçıları: kendine has görüntüsü ve yapım özellikleri nedeniyle, başka herhangi bir yerde görülmemektedir.

Ahşap olan ve çam ağacından yapılan bu su fıçılarının en önemli özelliği: ana gövdeye eklenen alt ek parçanın, çivi kullanılmadan birleştirilmesidir. Tabanından su sızdırmaması ise, yapan ustanın ustalığının işaretidir. Bölgede hayvancılığın gelişmiş olması nedeniyle, el dokuma ürünleri de gelişmiştir. Kadınlar tarafından, tek kişilik, küçük el tezgahlarında dokunan kilimler ve alaca dokumalar ilgi çekmektedir.

Ankara Nallıhan

GEZİLECEK YERLER

Ankara Nallıhan Evleri

NALLIHAN EVLERİ


Günümüzde, ilçede, tarihi süreç içinde, bir hayli gerilere kadar uzanan yapım tarihleriyle ilgi çeken evler var. Bu evler: ziyaretçilerin ilgisini çekiyor, sizler de bu evleri görmelisiniz.

Ankara Nallıhan Kocahan

KOCAHAN


Kocahan: Osmanlı veziri Nasuh Paşa tarafından, Osmanlı-İran antlaşmasının ardından, dönüş yolunda, 1599 yılında, buraya uğradığında yaptırılmıştır. Dış duvarları moloz taş, kireç harç ve kagirdir. Kapı: dairevi şekilde geniş ve uzun tonoz şeklindedir.

Kapı kemerinin dışarıya bakan yüzünde, 0.20 x 0.23 lük ve 18 delikli bir “nal” görülmüştür. Yapının içinde: 46 oda ve 46 baca yeri bulunmaktadır. Yapının kitabesi: 1944 yılındaki depremde, bulunduğu yerden düşmüş ve parçalanmıştır.

İlçe merkezinin ismini aldığı bu han, günümüzde çatısı yıkık olarak bulunmaktadır. Nallıhan için simgesel değeri olan bu “Kocahan” ın: özgün yapısı ne yazık ki günümüze kadar korunamamıştır. Biraz önce söz ettiğim gibi, günümüzde, girişindeki kemer dışında, halen duvarları mevcuttur. Pazartesi günleri, burada sebze pazarı kuruluyor.

Ankara Nallıhan Nasuh Paşa Camii

NASUH PAŞA CAMİSİ


Yine, aynı bölgede, Vezir Nasuhpaşa tarafından yaptırılan cami de, 20’nci yüzyılın başında yanmış ve 1911 yılında, yerine yenisi yapılmıştır. Cami, dikdörtgen planlı ve ahşap çatılıdır. Yapının, 9 adet sivri kemerli penceresi bulunmaktadır.

Batı duvarına bitişik minaresi: kesme taştan yapılmıştır. Külah, saç kaplıdır. Cami avlusunda, bir türbe görülüyor ve türbenin içinde, 4 kabir var ama bunların kime ait olduğu belli değil.

Tarihi hamamın kalıntıları ise, Ankara çevre yolu yapımı sırasında yok olup gitmiştir.
Evet, yazının tarih bölümünde söz ettiğim, bu 3 eserden, günümüze çok az kalıntı kalmıştır ki bu da tarihi eserlere olan ilgimizin en büyük kanıtı olarak burada görülmektedir.

Ankara Nallıhan Uluhan Camisi

ULUHAN CAMİSİ


İlçe merkezine bağlı, Uluhan köyünde, 17’nci yüzyılda: Vezir Nasuh paşa tarafından yapılmıştır. Günümüze, sadece minaresi kalmıştır. Çünkü, yapı deprem bölgesi üzerindedir ve yapılışından sonra, birkaç deprem sonucu yıkıldığı düşünülmektedir. Günümüze kalan minare ise, harap durumdadır. Minarenin kaide kısmında kesme taş kullanılmış olup, taşlar arasında tuğlalar görülmektedir.

Ankara Nallıhan Kuş Cenneti-Davutoğlan Kuş Cenneti

NALLIHAN KUŞ CENNETİ-DAVUTOĞLAN KUŞ CENNETİ

Ankara’da yaşayanlar, hafta sonu günübirlik veya çadırlı kamp kurmak üzere, bir yerlere gitmeyi düşünenler, işte burası tam bir cennet, Ankara’ya yakın, bence burayı kesinlikle ziyaret edin.

Ankara şehir merkezinden yaklaşık 130 km uzaklıktadır. Ankara-Ayaş-Beypazarı-Çayırhan yolu takip edilerek buraya ulaşılıyor. Beypazarı ve Nallıhan ilçelerine olan uzaklık 30 km dir. Çayırhan Termik Santralini geçtikten sonra buraya ulaşılıyor. Çayırhan ile kuş cenneti arası 5 km dir.

Ne zaman gitmek uygundur

Eğer kuş cennetini ziyaret etmek istiyorsanız, öncelikle gitme zamanının iyi belirlemeniz gerekir. Şöyle ki, suların çekiliyor olması durumunda burada pek fazla kuş hatta çok çok az kuş kalıyor. Kuşlar, suların kenarındaki sazlıkların arasında yaşadıkları için sular çekildiğinde kuşlar da gidiyorlar.

Bu yüzden, burayı ziyaret etmek istiyorsanız ilkbahar ve sonbahar aylarını tercih etmenizi öneririm. Özellikle Nisan ayı veya Eylül sonu Ekim ayı olabilir. Yoksa boş bir araziyi veya arkadaki renkli dağları izleyip dönebilirsiniz. Kuş sesi bile duymak mümkün olmuyor.

Genel

Önce isminden söz etmek gerekir. Burası daha önce “Nallıhan Kuş Cenneti” olarak isimlendirilmesine rağmen, daha sonra ve günümüzde “Davutoğlan Milli Parkı” diye geçer. Çünkü kuş cennetinin bulunduğu yerin yakınında Davutoğlan köyü bulunmaktadır.

Kuş cenneti, 1959 yılında hizmete giren Sarıyar barajıyla Aladağ çayının birleştiği yerde oluşmuş, yapay bir sulak alandır.

Burası 1994 yılında koruma altına alınmış ve avcılık yasaklanmıştır.

Burada: bugüne kadar 191 kuş türü gözlenmiştir. Özellikle İlkbahar ve sonbahar dönemlerinde, su havzasının dolu olması nedeniyle, burası göçmen kuşlar için iyi bir barınak alanı olarak kullanılıyor.

Ana yolun kıyısındaki kuş cennetinde, kuşların oto sesi ve korna sesinden etkilenmemesi için dağ yamacına 2 tane tünel açılıyor, yani karayolu buradan uzaklaştırılmaya çalışılıyor. İyi bir uygulama, çünkü bu karayolu oldukça kalabalık yani sürekli araba sesi var, ara sıra korna çalan düşüncesizler de var.

Ana yolun kıyısında, bazı araçlar duruyor ve kuş cennetinin bulunduğu vadinin ve karşıdaki dağların resimlerini çekiyor ve sonra yollarına devam ediyorlar. Bu boşluk alanın hemen sağında, kuş cennetinin giriş kapısı var. Giriş ücretsiz.

Giriş kapısından girerek, aracınızı hemen 100 metre aşağıdaki otoparka park edebiliyorsunuz. Zaten gezineceğiniz yer de orada.

Ankara Nallıhan Kuş Cenneti-Davutoğlan Kuş Cenneti Merkezi Gözlem Tesisi

Merkezi gözlem tesisi

Burada bir tesis var. Hemen otoparkın önünde, yaklaşık 5 metre uzaklıktadır. Bu iki katlı binanın giriş katında, çok küçük bir alanda çeşitli kuş heykelleri ve fotoğrafları sergileniyor. Heykel denince, bunlar içi doldurulmuş kuşlar, ama bunların içinin doldurulması için öldürülmediği, sadece ölen kuşların içinin doldurularak burada sergilendiği söyleniyor.

Ayrıca bir sazlık kedisi ve Anadolu koyunu da sergileniyor, bunlar da öldükten sonra içleri doldurulmuştur.

Evet giriş katında hemen solda tuvalet var, oldukça kirli ve pis tuvaletler, umarım ilgili birileri okur da, bu tuvaletler için tedbir alır.

Neyse, devam edelim, zaten zemin katta, hemen sağ yanda bir defter var, buraya da düşüncelerinizi yazabilirsiniz. Burada ön kısımda, masa ve sandalyeler var, sanırım guruplar geldiğinde burada toplu anlatım yapılıyor. Bu büyükçe salonunun hemen önünde ise teras kısmı var, buraya çıkıp kuş cennetinin bulunduğu alanın panoramik seyredebilirsiniz. Arkadaki renkli dağlar da oldukça değişik.

Binanın üst katına çıktığınızda ise, bu katta yapılan bir yarışma sonunda dereceye giren fotoğrafçıların çektikleri kuş fotoğrafları sergileniyor. Burada başkaca bir şey yok, unutmadan buranın pencerelerinin aşırı pis yani kirli olduğunu da yazmak gerek, sanırım ilgilenen yok. Çok yazık.

Ankara Nallıhan Kuş Cenneti-Davutoğlan Kuş Cenneti

Evet buradan çıkıyoruz, binanın terasından da görülen ön kısımdaki ahşap köprüye gidiyoruz. Yaklaşık 15-20 metre uzaklıkta yürüyerek köprüye gidin, bu köprüyü eğer mevsimi dışında giderseniz, kuru bir arazide öylece  dururken göreceksiniz.

Aslında arazide sular biriktiğinde veya barajdan su salındığında, bu köprü ve çevresi tamamen suların üstünde yükseliyor.

Hatta köprünün hemen yanında, burada suya girmek kesinlikle yasaktır yazısı göreceksiniz, kurak mevsimde giderseniz anlamsız gibi gelen bu yazı, normal sezonda yani sular yükseldiğinde oldukça anlam kazanıyor.

Buradan ayrılıp yine sağ yönü yürüdüğünüzde “Çadırlı kamp alanı” tabelası göreceksiniz. Sezon dışında elbette çadır yok, ama sanırım sezonda insanlar buraya çadır kuruyor, kuş gözlemi yapıyorlar, sabah uyandığınızda kuş sesleri duymak ilginç olsa gerek.

Neyse buradan ileride yine ahşap bir kuş gözlem yeri var. Oraya gitmek istiyoruz ama ne mümkün kocaman bir tabela “Dikkat köpek var”, siz bu tabelayı okuyunca ne anlarsınız, “buraya gelme, buraya girme, köpek var, ısırır”

Aslında komedi gibi, insanlar burayı ziyaret etsin, bu güzelliği görsün diye ben ve benim gibi insanlar uğraşı verirken, buranın görevlileri kocaman bir “Köpek Var” tabelası asarak insanların buraya yaklaşmasını istemiyorlar.

Evet, bu tabelaya aldırmadım, yürümeye devam ettim, amacım o ahşap yüksek kuş gözlem yerine çıkmak, merdivenleri tırmanırken, oldukça büyük bir köpek, bir kayanın oyuğuna yatmış miskin miskin duruyor. Neyse ki, köpek var yazınca tehlikeli bir köpek bekledim ama dediğim gibi oldukça uyuşuk bir köpek çıktı, yine de köpektir, dikkatli olmanızı öneririm.

Tamamen ahşaptan yapılmış kuş gözlem yerine merdivenlerden tırmandım, çevre yine oldukça güzel bir manzara izlemek mümkün, bu arada, kuş cennetinde burada ön kısımda, tahtalardan yapılmış, kutu gibi birkaç kuş gözlem yeri daha gördüm, sanırım meraklıları buraya girip kuş gözlemliyorlar ve kuş resimleri çekiyorlar.

Yörede çok sayıda, kuşları tanıtan ve kuşların özelliklerinin yazılı bulunduğu tabelalar var, ilginç gördüklerimden birinin resmini paylaşıyorum.

Ankara Nallıhan Kuş Cenneti-Davutoğlan Kuş Cenneti

Sonuç: kuş cenneti güzel bir yer sadece mevsiminde gidin. Son bir not: gerek ziyaretçiler ve gerekse çadırda kalanlar için ateş yapmak yasak, yani yanınızda içecek ve yiyecek olarak tedbirli gidin piknik düşünmeyin, piknik yapmak yasaktır.

Ankara Nallıhan Kuş Cenneti-Davutoğlan Kuş Cenneti Dağlar

 Dağlar

Buranın bir diğer özelliği de, arka bölümde bulunan dağların renkleridir. Bu dağların jeolojik etkiler sonucu oluşan kahverengi, sarı ve kırmızı renkleriyle ilgi çekiyor. Söylenenlere göre, burası binlerce yıl önce bir iç denizmiş ve deniz çekilirken doğal erozyon sonucu bu renkler oluşmuş, her renk tabakası bir çağı gösteriyormuş.

Hemen karşıdaki sağ bölümde kalan renk damarları yükselen tepeye “kız tepesi” deniyor. İlginç, gerçekten gördüğünüzde şaşıracaksınız, dağlar şerit şerit ve ayrı renklerle dolu.

Ankara Nallıhan Ilıca-Uyuzsuyu Şelalesi

ILICA-UYUZSUYU ŞELALESİ


İlçe merkezine 30 km uzaklıktaki şelalenin bulunduğu yere gitmek için: Uluhan’a giderken, Karacasu bölgesinden saparak ulaşabilirsiniz.

Karacasu köyünde: Nallıhan Belediyesi tarafından öğrencisi olmadığı için kapalı bulunan bir okul binası: yöreyi ziyaret edenlere lokanta ve konaklama hizmeti vermek üzere düzenlenmiştir. Önceden Belediyeyi arayarak rezervasyon yaptırırsanız, bu odalarda konaklayabilirsiniz.

Sarıçalı dağı zirvesinin kuzeybatı tarafındaki çayırlıkta, deniz seviyesinden 1200 metre yükseklikte, yerin altından 36 derece sıcaklıkta çıkan su: çayırlığı geçer ve gittikçe soğuyarak, 50-60 metre yükseklikten, dereye düşer.

Çayırlığın ortasında, muhteşem güzel çam ağaçları var. Burası, piknik yapmak için çok elverişlidir. Yerin altından çıkan sıcak su: özellikle cilt rahatsızlıklarına ve özellikle uyuza iyi geliyormuş. Belki de, bu yüzden “Uyuzsuyu” şelalesi ismi de kullanılıyor olabilir.

Son bir not: bu su, yani şelalenin aktığı su: her yıl, Eylül ayı sonunda kuruyor ve 21 Mart günü, yeniden akmaya başlıyormuş. Hatta, bir kısım kaynaklar: bu tarihlerin, aynen bir saat gibi işlediğini söylüyorlar.

Ankara Nallıhan Anıt Ağaç

ANIT AĞAÇ


İlçe merkezine bağlı, Hacılar köyü Esenler bölgesindeki bu anıt Ardıç ağacı : yaklaşık 750 yıllıktır. Ağacın boyu: 20 metre ve çapı: 2.8 metredir.
Bölgenin bu tabiat harikası anıtını, merak edenlerin görmesini öneririm.

Ankara Nallıhan Kuzuculak Köyü Kanyonu

KUZUCULAK KÖYÜ KANYONU


İlçe merkezine bağlı, 60 km. uzaklıktaki, Kuzucular köyünün hemen yakınındadır.
Kanyon bölgesindeki tepeler ve kayalıklar: ilginç görünümler sunmaktadır. Bu görünümler: adeta, bir yer altı şehrini anımsatmaktadır. İlginizi çekecektir diye düşünüyorum.

ÇAYIRHAN TERMİK SANTRALI


Bölgede bulunan Çayırhan kömür işletmesinin büyük rezervleri, Çayırhan termik santralında enerji üretiminde kullanılmaktadır.

1978 yılında hizmete açılan santral, ülkemizin en verimli santrallerinden biridir. Nallıhan ilçe merkezine, 37 km. ve Ankara’ya 120 km uzaklıktadır. Santral, 1996 yılında özel şirkete devredilerek özelleştirilmiş ve ülkemizde özelleştirilen ilk santral olma özelliğini kazanmıştır. Özellikle: santral yapısının uzaktan görüntüsü, sosyal tesisleri ve lojmanları ilgi çekicidir.

Santral tesislerinde çalışan yüzlerce görevli, yörede etkinlik yaratmaktadırlar. Bunların yanında, her ne kadar bacalarda filtre sistemi kullanılıyor olsa da, bu çevredeki doğal bitki örtüsünün tamamen yok olduğu görülmektedir. Bu bacalardan çıkan beyaz duman: görüldüğünde, korku ve tedirginlik yaratmaktadır. Yani, başka bir yerde; bir bacadan çıkabilecek daha yoğun bir duman göremezsiniz. Bunun sonucunda, Çayırhan bölgesinin ülkemizde erozyon riski en yüksek bölge olduğu söylenir.

Ankara Nallıhan Sarıyar Hasan Polatkan Barajı
Ankara Nallıhan Sarıyar Hasan Polatkan Barajı

 

SARIYAR HASAN POLATKAN BARAJI


Sarıyar barajı: 1956 yılında hizmete girmiştir. Elektrik üretimi amaçlıdır. Gövdesi beton ağırlıklıdır ve göl alanı, yaklaşık 83 km. karedir.

Sarıyar barajı bölgesinde: özellikle yöre insanının yoğun rağbet ettiği bir yüzme havuzu bulunuyor. Sarıyar Barajı, Ankara il merkezine oldukça yakındır. Baraj kıyısında piknik yapabilir, balık tutabilirsiniz. Burası zaten Ankara’nın denizi diye lanse ediliyor. Ankara’ya uzaklığı 130 km. dir.

Tekne gezileri

Sarıyar barajı üzerinde, uygun havalarda düzenleniyor. Kuşların doğal ortamdaki yaşamlarını görebilirsiniz. Nallıhan Çayırhan da iki tane iskele var. Tekne gezileri Fehmi Çakıraslan isimli bir kişi tarafından düzenleniyor. Bu geziler yolcuların isteğine göre 2 ile 4 saat arasında sürüyor. 4 saatlik turda, baraj gölünün bir çok yeri görülebiliyor, hatta sular altında kalan Güllüce köyü ve tarihi kalıntıların bir kısmını da görmek mümkündür.

Ankara Nallıhan Taptuk Emre Türbesi

TAPTUK EMRE TÜRBESİ


Yunus Emre’nin hocası olması ile önem kazanmaktadır.
Türbe: Emre sultan Köyünün 200 metre batısında, küçük bir tepe üzerinde, köy mezarlığının üstündedir.

Kare planlı, kubbeli, kagir büyük bir yapıdır. Yapımında, moloz t aş, tuğla ve devşirme taşlar kullanılmıştır. Güney cepheden, küçük dikdörtgen basık kemerli bir kapı ile girilen türbenin içi, beyaz sıva kaplıdır. Kubbeye tromplarla geçilmiştir.

Türbede bulunan;  6 adet sanduka, Tabduk Emre ve yakınlarına aittir. Türbenin yanında, dikdörtgen planlı, çatılı, kagir bir türbe daha vardır. Kırma çatısı alaturka kiremit kaplı, geniş saçaklı yapı moloz taşlardan yapılmıştır. Ahşap tavanlı yapıda 3 adet mezar bulunur. Okunamayan kitabesine göre, türbe 13’ncü yüzyılda yaşayan Tabtuk Emre için yapılmıştır.

Türbe. 1991 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmiş ve restorasyon yapılarak günümüzdeki görünümüne kavuşmuştur. Türbenin orijinal ahşap kapıları, türbeden çıkarılarak Ankara Etnografya Müzesine gönderilmiştir.
Özellikle: yakın çevre insanı, türbeyi yoğun ziyaret etmektedirler.

Ankara Nallıhan Bacım Sultan Türbesi

BACIM SULTAN TÜRBESİ


Yunus Emre’nin hocası Taptuk Emre’nin kızı Bacım Sultana aittir. İlçe merkezine bağlı, 14 km. uzaklıktaki, Tekke köyündedir.
Türbenin bulunduğu tepenin hemen aşağısında bir kuyu bulunuyor. Bu kuyudan, kova ile su çekmek mümkün ancak çekilen kuyu suyu “tuzlu” dur.

Bu durum ilgi çekmektedir. Durumun izahı hakkındaki söylentiler ise şöyledir: “ Bacım Sultan, bir gün hamur yoğururken “Baban geliyor” denilmesi üzerine, sevinçle fırlayıp, tarlalara doğru koşar.

Ancak, bu sırada elinin hamurlu olduğunu unutur ve babasına saygısızlık olacağını düşünerek, birden, toprağa diz çöker ve Allah’a yalvarır ve bunun üzerine, bulunduğu yerden “su” çıkar ve Bacım Sultan ellerini yıkayarak temizlenir”

Buranın bir diğer özelliği: yakın çevreden buraya getirilen hastaların, türbede bırakılması ve su kuyusundan su içirilmeleri ve bu su ile banyo yaptırılmalarıdır. Bu uygulamalar sonucu, hastaların birçoğunun iyileştiği söylenmektedir.

CAFER SADIK TÜRBESİ


Cafer Sadık’da, Taptuk Emre’nin öğrencilerinden birisidir. Türbe: Nallıkozlu köyünde iken, köy, Gökçekaya barajı suları altında kalmadan önce, yine aynı köyün yaylasına nakledilir.
Cafer Sadık: yaşamında çok sert mizaçlı imiş.

Düğünde davul çalınmasından rahatsız olmuş ve davulu tuttuğu gibi, Sakarya nehrinin öbür yakasına atar. Bunun üzerine, yöredeki köylerde, düğünlerde günümüzde de davul çalınmaz. Ayrıca, yine Cafer Sadık’ın türbesinin çevresinden çalı-çırpı alınmaz, odun kesilmez.

Ankara Nallıhan Juliopolis antik kenti

JULİOPOLİS ANTİK KENTİ

Yeri

Antik kent Skopas nehri (günümüzdeki Aladağ çayı) nın geçtiği eski Sarılar köprüsü civarındadır. Bu köy, 1950’li yıllarda inşa edilen Sarıyar baraj gölü suları altında kalmıştır.

Kente ait kalıntıların bir kısmı, günümüzde Sarıyar baraj gölünün kuzey doğu kıyılarında kısmen görülebilmektedir.

Kentin Nekropolü (Mezarlığı)

Nekropol alanı, antik kentin bulunduğu alana 3-4 km uzaklıkta, baraj gölünün kuzey kıyısında, kalker kayalık üzerindedir. Nekropol’ün bulunduğu alan, Aladağ çayı tarafından ikiye bölünmüştür.

Nekropol alanı, MS 1 ile 3’ncü yüzyıllar arasında bir düzen olmadan, karışık olarak kullanılmıştır.

Şehrin Geçmişi

İmparator Augustus döneminde (MÖ 27-MS 14) Kleon isimli zengin ve yerli bir haydut lideri, bu köyün ismini ünlü “Julius Ceasar” a atfen Juliopolis olarak değiştirmiştir. Şehir, antik Bitinya bölgesi ve Galatia bölgesi sınırında, Bitinya’nın en doğudaki sınır şehridir.

Frig döneminden beri iskan görmüştür. Frig döneminde, Friglerin kurucu kralı Gordios’dan dolayı “Gordioukome” yani “Gordios’un köyü” olarak isimlendirilmiştir. Yani, burada MÖ 8’nci yüzyıldan itibaren yerleşim olmuştur.

Helenistik dönemde, burası küçük bir kasabadır.

Sinoplu Coğrafyacı gezgin Strabon “Coğrafya” isimli eserinde, buradaki yerleşimden söz eder. Kenti şöyle tanımlamıştır “Köy, MÖ 1’nci yüzyılda Olimpos dağlarında, korunaklı bir kalede yaşayan Kleon isimli güçlü bir haydut lideri tarafından genişletilerek bir kent haline getirilmiştir.”

Bu güçlü haydut lideri Kleon MÖ 43-33 yılları arasında, önceleri İmparator Marcus Antonius ile birlikte hareket etmiştir. Ancak daha sonra, muhtemelen “Actium Savaşı” sonucunu tahmin ederek, İmparator Octavius yani “Augustus” ile birlikte hareket etmeye başlamıştır.

İmparator Augustus, MÖ 27 yılında imparatorluğunu ilan edince, Augustus ile iyi ilişkileri olan Kleon, şehrin adını “Juluis Cezar” adına ve “Augustus” ile başlayan Julio ve Claudianlar sülalesine atfen “Juliopolis” olarak değiştirir.

Böylece, şehir imparator Augustus’tan sonra Bitinya bölgesinin önemli şehirlerinden birisi olur.

Bu iyi ilişkiler, Kleon isimli lidere “Mysia” ve “Pontus” bölgelerinde topraklar kazandırır.

Böylece, Kleon haydutluktan hükümdarlığa yükselir.

Kleon aynı zamanda Zeus Abrettenos kültünün başrahibi sıfatını kazanır.

Ölümünden hemen önce, Augustus kendisine Pontus Komanası (günümüzde Tokat Gümenek) başrahipliği görevini de verir.

Takip eden süreçte: MS 103 yılında, Genç Pnius, İmparator Traianus tarafından Bitinya Valiliğine getirilir. Pnius, İmparatora yazdığı mektuplarda Juliapolis şehri için şunları yazar “Burası trafiği çok yoğun bir sınır kasabasıdır.”

MS 1, 2 ve 3’ncü yüzyıllarda, Roma İmparatorluğu sınırlarında yaşanan barış dönemi nedeniyle, kent zenginleşerek gelişir. Bu zenginlikle birlikte kentte Hıristiyanlık ta hızla yayılır. Ancak, kent en büyük önemini Erken Bizans döneminde yaşar.

Çünkü bu dönemde, Konstantinopolis’ten Nikaiya ve oradan da Ankyra üzerinde Judea (Kudüs) şehrine giden “Hacıyolu” buradan geçer.

Bu sayede, şehir MS 4 ile 9’ncu yüzyıllar arasında, bölgenin önemli bir ticaret merkezi olur. Kentin piskoposlarının isim ve imzaları, düzenli olarak Bizans Sinot yani Ruhani Meclisine gönderilir. Şehir, 9’ncu yüzyılda, İmparator I. Basil’e (MS 867-886) atfen isim değiştirir ve “Basilium” ismini alır. Bu isim 11’nci yüzyıla kadar kalır. Bu tarihten sonra kentin ismi, herhangi bir belgede veya eserde geçmez, muhtemelen kent önemini kaybetmiştir.

Antik Kentin İlk defa Bulunması

1861 yılında bölgeyi ziyaret eden Fransız araştırmacı Perrot ve arkadaşları, harita üzerinde kentin yerini işaretler. Daha sonra Hacıyolu olarak isimlendirilen yol ile ilgili çeşitli araştırmalar yapılır. Bu Hacıyolu, antik dönemde aynı zamanda Roma döneminde orduların ve sivillerin kullandığı bir yoldur.

Roma imparatorlarından Traianus, Hadrianus, Caracalla ve Jovianus’un orduları bu yolu takip ederek Juliopolis şehrinde konaklamışlardır. Hatta İmparator Jovianus, Roma’ya dönüşünde MS 363 kışında, şehrin batısındaki Dadastana kentinde (günümüzde İslamalan köyü) ölmüştür. Daha sonra imparator Arcadius ve Honorius da, Doğu seferinde bu yolu kullanmışlardır.

Ankara Nallıhan Juliopolis antik kenti nekropol alanı

Nekropol Alanındaki Kazılar ve Günümüzdeki Durum

İç Anadolu bölgesinde bu kadar büyük Roma Mezarlık alanı yoktur. 2009 yılındaki resmi arkeolojik kazılardan önce, burası kaçakçılar tarafından birçok kere soyulmuştur. Resmi arkeolojik kazılarda ise, burada toplam 434 mezar açığa çıkarılmıştır.

Mezarlarda, tüm beden olarak gömü tipi ağırlıklı olmakla birlikte, kremasyon yani yakılarak yapılan gömü tipi de kullanılmıştır.

Bu mezarlardan

70 tanesi oda biçimli kaya oygu mezardır. Oda mezarların çoğu, bir veya daha fazla klineli, merdivenli veya derin çukurlara sahip dromoslu mezarlardır. Nekropoldeki en uzun süre kullanımda olduğu anlaşılan en kalabalık oda mezar üzerinde yapılan incelemede, her iki cinsten de ve tüm yaş guruplarından olmak üzere en az 57 bireye ait kemik ve diş kalıntıları bulunmuştur.

Mezarlardan 7 tanesi kırma çatılı sanduka mezardır.

263 tanesi sanduka biçimli kaya oygu mezardır. Bu tür mezarların sayısının çok olmasının sebebi, bölgenin kayaç yapısının oyularak mezar açmaya elverişli olmasıdır.

84 tane mezar, basit toprak mezardır. Toprak mezarların üstleri, taş kapaklar veya çatı kiremitleriyle kapatılmıştır.

7 tanesi lahit mezardır. Bir lahit içinde, ahşap tabut ile defnedilen yaşlı bir erkeğe ait kafatası üzerindeki saç kalıntıları, ışık ve taramalı elektron mikroskopları yardımı ile incelenmiştir.

2 tane mezar tamamlanmamış mezar tipleridir.

Bu kazısı yapılan 434 mezardan 37 tanesi antik dönemde soyulmuş, 34 tanesi ise günümüz kaçakçıları tarafından soygun amaçlı tahrip edilmiştir. Ancak kaçakçılar tarafından tahrip edilen mezarlarda, kaçakçıların göremediği pek çok eser bulunmuştur.

Ankara Nallıhan Juliopolis antik kenti nekropol alanı buluntuları

 

Mezarlarda bulunan buluntular

Bunlar arasında en dikkat çekenler, altın, gümüş ve bronz süs eşyalarıdır. Ayrıca pişmiş toprak kaplar, kandiller, kemik tıp aletleri ve süs eşyaları, cam eşyalar, özellikle kalsedon taşından yapılmış oyma yüzük taşı mühürler vardır.

Kazılarda ayrıca: Men, Dionysos, akslepios, Herakles, Hermes, Zeus, Kybele, Athena ile ilgili tasvirler içeren sikkeler bulunmuştur.

Ankara Nallıhan Juliopolis antik kenti nekropol alanı buluntuları

Mezarda yatan kişinin ağzına, onu Hades’e götürecek para bulunmuştur. Bu sikkeler, kayıkçı Kharon içindir. Kendisi ölüleri alıp, ölüm tanrısı Hades’in ülkesine götürür.

Buluntular üzerinde, en çok işlenen tasvirler Anadolu’nun yerel tanrısı olan “Men” e aittir.

Ankara Nallıhan Juliopolis antik kenti nekropol alanı buluntuları

Ayrıca komşu kentlere ait sikkeler de bulunmuştur. Buna göre, şehir komşu kentlerle yoğun ticari ilişkiler içindeydi. En çok bulunan sikkeler, Roma imparatorluğu tarafından bastırılan gümüş “Denerius” sikkesidir. Çünkü Nektopolün ortalama tarihi olan MS 2 ile 3’ncü yüzyıllar arasında, Roma imparatorluğunda en yaygın kullanılan para birimi “Denarius” dur.

Buluntular arasında dikkat çekenler, MS 219 yılında İmparator Elagabalos ve karısı Julia Paula’nın karşılıklı portrelerinin bulunduğu taşlı altın kolye ucudur.

Ayrıca, İmparatoriçe II Faustina betimli taşlı altın yüzük ve İmparatoriçe Julia Paula betimli altın kolye sarkıcı da dikkat çekicidir.

Küpeler içinde en dikkat çekici örnek, çelenk tasvirli ve üzerinde tokalaşma tasviri olan değişik taşlardan yapılmış altın küpelerdir.

Sanduka bir mezarda: toplu olarak çok sayıda tıp aleti bulunmuştur. Bunlar dönemin tıp aletlerinin çeşitliliğini göstermesi bakımından önemlidir. Bu sanduka mezar, kentte yaşamış olan bir hekime ait olmalıdır. Bu tıp aletleri arasında: kulak kaşıkları, ilaç kutuları, iğneler, büstiriler, keskiler, kaşıklar, çengeller, karıştırıcı çubuklar, bir makas ve bir ilaç karıştırma tablası vardır.

Ayrıca altın levhalara yazılmış muskalar (antik dönemdeki ismi lamella) bulunmuştur. Bunlar antik dönemde, insanların genellikle korunma, iyileşme gibi dileklerinin yerine gelmesi için üzerlerinde taşıdıkları muskalardır.

Bu muskalar, rulo halde sarılarak vücudun değişik yerlerinde taşınıyordu. Bu muskaların mezara konulması sebebi ise, ölen kişinin ruhunun öldükten sonra bir takım kötülüklerden korunma ihtiyacıdır.

Nekropolde bulunan aynalar, yatay kulplara sahip disk şeklindedir, bronz ve gümüşten yapılmıştır.

Sonuç olarak, nekropolde çıkarılan 800 parça eser, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde “Juliopolis Kenti Eserleri” adı altında sergileniyor. Bu antik kenti gezince, sonrasında hemen müzeye gittim, ama maalesef ve hüsranla belirtmek isterim ki, Müzede Roma eserlerinin bulunduğu bölüm kapalı imiş, mazeret hazır tadilat.

Çok üzüldüm, ne zaman açılacağı ise meçhul, yani bu satırları okuduktan sonra müzeye gidip çıkan eserleri göreyim derseniz yanılırsınız.

Ama yine de antik kentin mezarını gidin görün, gezin.

Ankara Beypazarı tanıtımı ve gezi yazısı için.