Mısır İskenderiye

iskender.en başa koy.1
Mısır İskenderiye

İskenderiye için Mısır’ın İstanbul’u diyorlar. Kahire’den 3 saat kuzeyde. Kahire’den İskenderiye’ye: 2 farklı yoldan gidebilirsiniz. Birinci yol: Nil Deltasının verimli topraklarından geçiyor ve pamuk, pirinç ve meyve bahçeleri arasından ilerleyerek devam ediyor. Kerpiç evlerde: elektrik kullanılması dışında, yaşam biçimlerinin nesiller boyunca değişmediğini görebilirsiniz.

İkinci güzergah ise: Kahire’nin batısından, Natrun Vadisi yönünde, çöl boyunca ilerliyor.

iskender.natrun vadisi.kilise.2
Mısır İskenderiye Natrun Vadisi

NATRUN VADİSİ

Kahire’nin 90 km. kuzeybatısındadır. El-Buheyra vilayetinde bulunmaktadır. Natron tuzunun kaynağı olması nedeniyle, Antik Mısır’da önemli bir yeri var. Bölgede: natron tuzu içeren, 8 adet alkali göl bulunmaktadır.

Natron maddesi: mumyalamada ve cam yapımında kullanılmış. MS.4’ncü yüzyılda, Roma zulmünden kaçan Kopt Hıristiyanlar, burada kendilerini ibadete adayan, geniş bir cemaat oluşturmuşlar. Bu nedenle: Hıristiyanlık tarihinde, en önemli yerleşimlerden biridir. Ancak, Mısır’da İslam’ın yayılmasından sonra, bölge önemini kaybetmiştir.

Günümüzde: o dönemden kalma, dört kilise görülebilmektedir. Bu kiliselerin: kendi keşiş odaları ve çevrelerinde sağlam duvarları var. Deyr Ebu Mekar (Aziz Makrios) özellikle, birkaç kopt papa yetiştirmesiyle öne çıkmıştır.

Yakınlardaki: Deyrül Baramus ve Deyr es-Suryani kiliseleri ise: Süryani keşişler tarafından kurulmuş. Deyr Anba Bişoy: 4’ncü yüzyıldan kalma, küçük yuvarlak kubbesi ve 9’ncu yüzyıldan kalma savunma amaçlı burçlarıyla tipik bir yapı.

Yani: her ne kadar Mısırlılar tarafından buranın çok reklamı yapılsa da, burada görebileceğiz pek bir şey yok, yalnızca birkaç manastır, hepsi bu.

iskenderiye.genel.1
Mısır İskenderiye

İSKENDERİYE

Mısır’ın ikinci büyük kentidir. Kirli ve kalabalık bir şehir. İlk bakışta çöl atmosferinden uzak bir kıyı kenti gibi görünüyor. Bu bir yanılgı. Çok yüksek ve bitişik nizam binalarla dolu. Kum fırtınaları yüzünden, binaların rengi kahverengi ve sarıya dönmüş. Başka renge boyansalar da, bir süre sonra sararıyormuş. Şehirde, sanki sürekli bir günbatımı varmış gibi.

Evet: kısa bir bloğa sahip olan kentte yerleşim, kıyı boyunca yayıldıktan sonra, içeriye doğru gelişmiştir. Bu şehirde: çok lezzetli Akdeniz balıklarını yeme şansı bulabilirsiniz. Çağdaş balık restoranları var. Özellikle: öğle yemeği zamanı, saat: 15.00’den sonra, gecenin ilerleyen saatlerine kadar, bu restoranlar insanlarla dolup taşıyor. Özellikle: Abu Shakra isimli restoranda: kaliteli servis sunuluyor.

iskender.bir heykel.1
Mısır İskenderiye Tarihi Geçmişi

TARİHİ GEÇMİŞİ

Şehir: Büyük İskender tarafından, MÖ.322 yılında, Akdeniz sahilinde kurulmuş ve Ptolemaios dönemi boyunca: Mısır’ın başkentliğini yapmıştır. Kentte: görkemli saraylar ve tapınaklar kurulmuş. Bunun yanı sıra: antik dünyanın en ünlü kütüphanesi, yine burada.

Akdeniz’in dört bir yanından gelen gemiler: Dünyanın Yedi Harikasından biri olarak kabul edilen “Pharos Deniz Feneri” nin de bulunduğu limana giriyorlarmış. Mısır tarihinin meşhur isimlerinden Cleopatra da, burada yaşamış.

İSKENDERİYE’DE GEZİLECEK YERLER

iskender.deniz feneri.3
Mısır İskenderiye Pharos Deniz Feneri

PHAROS DENİZ FENERİ

Günümüze herhangi bir kalıntısı kalmamış. Yalnızca: hakkında söylenenler ve resim tasvirleri. Evet, bu fener: MS.279 yılında: İskenderiye Limanı karşısındaki Pharos adası üzerine yapılmıştır.

Romalılar, Mısır’ı ele geçirdikten sonra, burada Ptolemaios olarak anılan bir devlet kurarlar. İnşası MÖ.285-246 yılları arasında süren fener, bu devletin ilk iki kralı Ptolemy-Batlamyus-Soter ve Ptolemy tarafından yaptırılmıştır.

Yüksekliği: kaidesiyle birlikte, 135 metredir. Beyaz mermerden yapılmıştır. Tepesinde bulunan, tunçtan yapılmış büyük bir ayna, 70 kilometre uzaklıktan görülüyor ve limana giren gemilere rehberlik ediyordu.

iskender.deniz feneri.4
Mısır İskenderiye Pharos Deniz Feneri

Üç bölümden oluşan fenerin mimarı: Knidos’lu Sostratus. Alt bölümü dikdörtgen şeklinde ve yaklaşık 55 metre yüksekliğindeydi. Orta bölüm: yukarıya doğru giden rampası olan bir silindir şeklindeydi. Yaklaşık: 27 metre yüksekliğindeydi. Üst bölüm ise, silindir şeklindeydi ve üzerinde alevin bulunduğu bir bölüm vardı. Muhteşem bir başyapıt. Zaten: Antik Dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmiştir.

Ancak, ne yazık ki, bütün bu ihtişam: ilk milenyumun başında meydana gelen bir dizi deprem ile yıkılmış ve yok olmuş. Üst kısmı: 955 yılında bir deprem ve fırtınada kopmuş ve gövde kısmı da 1302 yılında başka bir depremde yıkılmıştır. 1500 yılında ise, bu yapıya ait kalıntılar tamamen yok olmuş. Çünkü: Memlük Sultanı Kait-bay tarafından, fenerin bulunduğu yere yapılan bir kalede, malzemeleri kullanılmak üzere tamamen yıkılmıştır.

Bugün, yalnızca kartpostallarda yer alıyor.

Antik İskenderiye, günümüzde, liman sularının altında bulunuyor. Yakın zamanda yapılan, sualtı kazıları sonucu, Doğu Limanının yüzeyinin birkaç metre altında, çok sayıda blok taş ve heykel parçası bulunmuş.

Üzerinde inşa edildiği ada nedeniyle: Pharos olarak anılan fenerin bu adı, kelime olarak birçok dile yerleşmiştir. İspanyolca, Fransızca ve İtalyancada: Pharos, deniz feneri anlamına gelir. Yıkılmadan önce yapılan resimleri, dünyadaki deniz fenerlerine, yüzlerce yıldan bu yana örnek olmuştur.

Tarihi süreç içinde, zamanla, İskenderiye: depremlere karşı, gelişmesini sürdürür.

Havayolu ulaşımının başladığı 20’nci yüzyıla kadar: Mısır ülkesine giriş, bu limandan sağlanmış. Aynı zamanda, kent, ticaret yolu ile, tüm dünya ile ilişki kurmuş ve Mısır’ın en kozmopolit şehri olmuş. 19’ncu yüzyılın sonu ve 20’nci yüzyılın başlarında: çok sayıda Avrupa ve İngiliz vatandaşı: burada yaşamış. Ünlü yazar Lawrence Durrel: “İskenderiye Dörtlüsü” isimli yapıtında, yabancıların buradaki yaşantılarını anlatmış. 1952 darbesi: bu “Küçük Avrupa” nın sonunu getirmiş.

Kent: koloni binalarının dizildiği, uzun bir körfezin kıyısına kurulmuş.

Körfez: denizden tuttuklarını: “Kurniş” teki restoranlara götüren balıkçıların tekneleriyle dolu. Tarihi kentin iç kısımları, gerçekten de hayallerdeki, İskenderiye’ye hiç benzemiyor.

Toz içinde sokaklar, yıkılacakmış gibi duran apartmanlar, sağdan soldan yayılan iç bayıltıcı kokular ve trafiğin içinde tıngır mıngır giden at arabaları. İskenderiye: caddeleri, mimarisi, sanatı ile geçmişi ve şimdiki zamanı bir arada barındıran bir kent. Akdeniz kıyısında: Büyük İskender’in Kleopatra’yı tanıdığı, Helenistik Medeniyet’in temellerinin atıldığı kent.

Buyurun bu kenti gezmeye başlayalım.

Bir zamanlar, İskenderiye Fenerinin bulunduğu, körfezin batısındaki burunda, günümüzde “Kayıtbay Kalesi” var.

iskender.kayıtbay kalesi.1
Mısır İskenderiye Kayıtbay Kalesi

KAYITBAY KALESİ

Kayıtbay; Memlüklu Sultanı olan Barsbay tarafından köle olarak satın alınmış ve yine Memlük Sultanı olan Çakmak tarafından azad edilmiştir. Bundan sonra, Memlük ileri gelenleri arasında ilerlemiş ve sonradan imar eserlerini inşa ettirmek için kullanacağı büyük serveti edinmiştir.

Siyasi ve askeri uğraşıları yanında, ülkesinin imarı için yaptığı büyük yapılar ile ün salmıştır. Kahire’nin her mahallesinde, İskenderiye, Kudüs, Halep, Şam, Mekke ve Medine mimarisine katkılarda bulunmuştur.

Evet: buradaki kale, Memlük Sultanı Kayıtbay’ın eseridir. Kale: Dünyanın yedi harikasından, bugüne kalıntıları dahi ulaşmamış olan İskenderiye Deniz Fenerinin olduğu yerde: 1404 yılında kurulmuş. Kayıt Eşref Bey Kalesi. Giriş ve çıkışlarında: İngilizce ve Yunanca “Alexandria” yazan tabelalar olan, kentin görülmesi gereken bir yeri.

Kaledeki; “Denizcilik Müzesi” nde: Napolyon Savaşlarından kalma parçalar sergileniyor.

1984 yılında yapılan restorasyondan sonra: bir “Walt Disney Şatosu” na dönüşmüş.

Yukarıdan bakınca: kalenin içi bir fener gibi görünüyor. Duvar resimleri, çiniler var. Yer: mermer. Bazı taşların üzerinde, geçmişten kalma hiyeroglif parçaları görülüyor. Kalenin tepesinden: İskenderiye’nin iki ayrı tarafını görebiliyorsunuz. Ayrıca: kalenin içinde bir cami ve deniz müzesi var.

Evet, kaleden sonra şehrin merkezine doğru ilerlemeye başladıkça, deniz kıyısında yer alan Midan Saad Zaghul meydanına varacaksınız. Burası: tarihte önemli antik yerleşim yeri iken, günümüzde hiçbir eseri kalmamış.

Kraliçe Cleopatra zamanında dikilen heybetli dikilitaşlarda (bunlara Cleopatranın incileri deniliyor) günümüzde: birisi Londra’da ve bir diğeri de Newyork’ta sergileniyormuş. Şimdi bu meydanın çevresi: oteller ve alışveriş merkezleri ve çeşitli kafe restoranlar tarafından kuşatılmış.

Limanın batısında bir saray göreceksiniz. Res el-Tin sarayı.

RES EL-TİN SARAYI

1834 yılında, Mehmet Ali Paşa için inşa edilmiş. Mısır’ın son kralı Faruk; 1952 yılında, İtalya’ya sürgüne gitmek için, buradan yola çıkmış. Bu yüzden, Kral Faruk’un yazlık sarayı olarak da isimlendiriliyor. Burası aslında bir park. Kral Faruk bir zamanlar burada av partileri düzenliyormuş.

Deniz kıyısında yer alan bu yeşil, çiçeklerle süslü park, gerçekten görülmeye değer. Parkın adı: Müntezah parkı. Özellikle: hurma ağaçları ile ünlü. Doğu, batı ve güneyde yüksek duvarlarla çevrili olup, kuzeyi sahile açılıyor. Evet, Saray aynı park içinde. 365 odası varmış.

Kent merkezine uzanan: Kurniş, keyifli bir gezi yolu. Kurniş üzerindeki: Abdul Abbas Camisi görülmeye değer.

iskenderiye.abbas camii.1
Mısır İskenderiye Abdul Abbas Camii

ABDUL ABBAS CAMİSİ

1943 yılında yenilenmiş. Camide: şeyhlerin ve diğer din adamlarının türbeleri bulunuyor. Caminin Mağribi taş işçiliği, kubbeleri ve minareleri göz alıcı. Camiyi ziyaret edebilirsiniz, ama bayanlar, yalnızca arka bölüme girebiliyorlar.

Deniz kenarındaki küçük: Zaglul Meydanı, kentin merkezi. Burası, özellikle bazı saatlerde çok işlektir. Batı yönünde bulunan: Cecil Hotel; bir zamanlar, ünlü ve zengin sömürgecilerin buluşma yeri ve hala eski havasını koruyor.

Otelden sonra: İskenderiye’nin doğusunu, kent merkezine bağlayan tramvay durağını geçin, meydanın karşısından Hürriyet Caddesine kadar: Safiya Zaglul’u takib ederek: Yunan-Roma Müzesine ulaşabilirsiniz.

YUNAN-ROMA MÜZESİ

İskenderiye’nin tam merkezinde. Eski Mısır, klasik dönem ve Hıristiyan kültüründen parçalardan oluşan, dev koleksiyonda, 40 bin kadar parça sergileniyor.

Evet: kent ve liman çevresinde bulunmuş, Antik Mısır eserleri var. Ayrıca: Roma, Yunan ve Prolemaios dönemlerine ait eserler sergileniyor. İulius Caesar’ın mermer heykeli ve İskender büstü; mutlaka görmenizi önereceğim objeler.

Müzenin güneyinde: bir Leh misyonunun kurduğu: Kavmül Dikka var. Burası; küçük bir Roma yerleşimi. Burada: hamamlar ve zemini mozaik döşeli, 2’nci yüzyıldan kalma tiyatro var. Ayrıca: Doğu Limanında bulunmuş heykeller de, burada sergileniyor.

Güneydoğuya doğru yürüyün. Veya kısa bir at arabası yolculuğu düşünebilirsiniz. Bu yolculuk veya yürüyüş sırasında: Kavmüş Şukkafa katakomblarına ulaşabilirsiniz.

MS.2’nci yüzyıldan kalma bu mezarlar: klasik tarz ve Mısır tarzının güzel bir karışımı.

kütüphane
Mısır İskenderiye İskenderiye Kütüphanesi

İSKENDERİYE KÜTÜPHANESİ

Evet, İskenderiye Kütüphanesi hakkında en genel bilgi: kütüphanenin yakılıp yıkıldığı. 1000 yıllık tarih yok edilmiş. Belki de, kütüphane günümüze ulaşsa idi, bugün insanlığın içine girmiş olduğu inişli çıkışlı dönemler yaşanmayacaktı. Yaşama dair bilgiler kayboldu.

Eski İskenderiye Kütüphanesi: I. Prolemaios tarafından kurulmuş. Sahip olduğu 900.000 den fazla ciltle, zamanının en büyük kütüphanesi. Mısır’a giren her kitabın buraya getirilmesi zorunlu idi. Kitabın, burada bir nüshası çıkarılıp sahibine verilir, aslı ise kütüphanede kalırdı.

Bir taraftan da, yurt dışına gönderilen memurlar, başka ülkelerde buldukları kitapları satın alıp, getirirlerdi.

Böylece, o zamana kadar birçok bilime ait dağınık halde ve kaybolmaya mahkum durumda olan eserler, emin bir yerde toplanmış oldu. Bu arada: belki bilenleriniz olabilir, aynı dönemlerde Anadolu topraklarında da önemli bir kütüphane var.

Bergama kütüphanesi. İskenderiye Kütüphanesi ile yarışıyor ve hatta Mısırlılar, Bergama Kütüphanesine yaptıkları papirüs sevkiyatını bir süre sonra kesiyorlar ve bunun üzerine Bergamalılar, tarihte ilk kez kağıdı (parşomen) icat ediyorlar.

Daha sonraki dönemde: Bergama krallığı yenilinde, Cleopatra, Bergama Krallığının kütüphanesinde bulunan 200.000 ciltlik eseri, İskenderiye Kütüphanesine getiriyor. İskenderiye Kütüphanesinin, Helen uygarlığının oluşumunda büyük etkileri olduğu biliniyor.

Evet, İskenderiye Kütüphanesi; nasıl yok oldu? 391 yılında, Bizans’ın Mısır Valisi Theophilos, İskenderiye’de Mısır’ın en eski din mensuplarına ait Osiris Tapınağının yeri olan bir arsayı, kilise inşa edilmesi için Hıristiyanlara verir.

Burada yapılacak kilisenin temel kazısı sırasında, üzerinde eski dine ait yazılar bulunan bir taş çıkar.

Hıristiyanlar, bunu bir alay konusu yaparlar. Bu olay şehirde oldukça kalabalık halde bulunan putperestleri kızdırır ve sonunda İskenderiye’de dini bir ayaklanma çıkar.

İki taraf çarpışır, insanlar kitle halinde kılıçtan geçirilir. İskenderiye Kütüphanesinin bulunduğu bölge yerle-bir edilir.

İmparator I. Theodosius, valiye başka büyük şehirlere göre eski dinin İskenderiye’de hala neden bu kadar canlı olarak devam ettiğini sorunca, buna sebep olarak İskenderiye Kütüphanesindeki eski putperestlik kültürünü devam ettiren kitaplarını ileri sürer.

İmparator, bunun üzerine hepsinin yok edilmesini emreder. İskenderiye Kütüphanesindeki tüm eserler, şehrin hamamlarına dağıtılarak yaktırılır ve böylece insanlık tarihinin bu bilim ve kültür hazinesi yok edilir.

Kütüphanenin Sezar tarafından, İskenderiye’yi kuşattığı sırada yok edildiği görüşü de çeşitli tarihi eserlerde yer almaktadır. Kütüphanenin varlığını 4’ncü yüzyıla kadar sürdürdüğü bilinmektedir. Sezar’ın kuşatmasında yalnızca bir bölümünün zarar görmüş veya yıkılmış olduğu da düşünülmektedir.

Ancak: 21’nci yüzyılın başlarında; eskisine eşdeğer bir kütüphanenin yeniden yapılmasına karar verilmiş.

Muhammed Hüsnü Mübarek’in koruması altında, UNESCO’nun desteğiyle, eski yerine, Zaglul Meydanının doğusunda, kurniş üzerinde, son derece modern İskenderiye Kütüphanesi kurulmuş. Kütüphane, 2000 kişi kapasiteli ve 8 milyon cilt kitap bulunuyor.

Bugün görülen kütüphane; 2002 yılında, törenle açılan kütüphanenin, avangard tasarımı; çevresindeki binalar ile zıtlık içinde. Gri Assuan granitinden yapılan ön cephe: kadim dünyanın kitabe ve harf desenleriyle süslü. Bugünkü kütüphanenin bünyesinde: 4 milyon kitap, kaset, harita, video ve bilgi desteği varmış.

İskenderiye’de, “Muntaza” tatil merkezindeki kadar güzel bir kumsal yok.

Sahil: 8 km. boyunca uzanıyor ve bu bölümde: kum, deniz ve oteller var. 19’ncu yüzyılda inşa edilen Muntaza Sarayı, güzel bir bahçe içindeki şık bir otel ve kumarhane olarak hizmet veriyor.

Kentin, kuzeydoğu yönünde yürüdüğünüzde, karşınıza “Pompeius Sütunu” çıkıyor.

POMPEİUS SÜTUNU

Granit taştan, 27 metre yüksekliğindeki sütun, sanki bir şeyler söylemek istercesine dimdik ayakta, yıllara meydan okuyarak durmuş. Üzerinde, de bir alıntı var. İmparator Diocletianus için “ İmparatorların en adili, İskenderiye’nin ilahı koruyucusu, yenilmez Diocletianus” Mısır Valisi Postumus yazılı.

akdeniz.1
Mısır İskenderiye Akdeniz Kıyısı

AKDENİZ KIYISI

İskenderiye’nin batısı: 1990’lı yıllarda konut patlaması yaşanan kıyı dışında; tamamen çölmüş. Son zamanlara kadar, bakir körfezlerin bulunduğu kıyı, günümüzde, beton tatil siteleriyle dolmuş. Bu durum: sahil yolundan araçla ilerlendiğinde, yaklaşık 2 saat uzaklıktaki El-Alameyn yöresine kadar devam ediyor.

Bu ıssız tren kavşağı: 1942 yılında, II. Dünya Savaşında, Müttefik askeri güçlerinin: Alman Rommel ve İtalyan güçlerini bozguna uğrattıkları savaşların yaşandığı yer. İki ordunun şehitlerinin yattığı mezarlıkta bir anıt bulunuyor. Burada, ayrıca, üniforma, askeri donanım ve savaş planlarıyla ilgili haritalar ve bu zorlu savaş oyununun taktiklerinin sergilendiği küçük bir müze var.

Kızıldeniz ve Süveyş kanalı tanıtım yazısı.

Mısır ülkesi genel hususlar tanıtım yazısı.

Mısır gezi planı

Kahire şehri tanıtım ve gezi yazısı.

 

 

Mısır Abu Simbel Tapınağı

Mısır Abu Simbel Tapınağı

Assuan’dan Abu Simmel’e giderken: yaklaşık 50 dakika süren tarifeli uçuşlar tercih ediliyor.

Ama yeterli zamanınız varsa, dört saat süren karayolunu tercih ederek, turistik Mısır kentlerinin dışındaki hayata da tanık olabilirsiniz.

Tercih sizin. Zamanınıza göre hareket edin.

Abu Simbel Tapınakları: antik Mısır uygarlığının en önemli arkeolojik anıtları arasında anılır.

Kayaya oyulmuş, tek parça blok tapınak olarak tekdir. Bu özelliğiyle öne çıkar.

Sabah gün doğumundan, ses ve ışık gösterilerinin başladığı saat: 19.00 a kadar açık.

Bu anıtın diğer bir özelliği de: dünya çapında en çok tanınan anıtlardan biri olması. Giriş ücreti: 36 EP.

Normal ulaşım aracı yok.

Dolayısı ile, herhangi bir tur şirketiyle gitmeyip, yalnız gitti iseniz, kaldığınız otel aracılığı ile, bir tur şirketinden rezervasyon yaptırmalısınız.

Tur şirketleri 75 EP karşılığında, sizi buraya götürebilir, ancak bu ücrete ilaveten giriş ücretini de ödemeniz gerekir.

Bu ücret içinde, rehber de yok.

II. Ramses

Nübye bölgesinde, Sudan sınırının 7 km. yakınında, Nil Vadisinin sarp kayalarına oyulmuş tapınaklar yapmayı tercih eder.

MÖ.13’ncü yüzyılda, gücünün zirvesindeyken, krallığının tamamına otoritesini göstermek amacıyla yaptırmıştı.

Yapılma gerekçesi: Ramses’in karısına duyduğu aşkın ifadesi olmasının yanı sıra, ülkesini Mısır’ın düşmanlarına (Sudan) ne kadar güçlü olduğunu göstermek istemesidir. Tapınağın içinde bulunan tapınma taşına: yılda, yalnızca bir gün, güneş ışığı doğrudan gelmektedir.

21 Haziran gününde, yani Ramses’in doğum gününde, güneş ışığı, tapınma taşına doğrudan yansır. Yalnız: tapınak taşındığı yeni yerinde, güneş ışığı, tapınma taşına, 20 Haziran tarihinde geliyormuş.

ebu simbel.çok güzel resim.1
Mısır Abu Simbel Tapınağı

1972 yılında; Assuan Yüksek Barajının inşa edilmesi ve Nasır Gölünün oluşturulması; tapınakların sular altında kalmasına yol açacaktı.

Bunun üzerine, benzer bir yer oluşturularak: tapınakların taşınmasına karar verildi. Yüksek zeminde: her detayı orijinalinin aynısı olan yapay bir sarp kayalık, arka plan oluşturuldu.

Tapınak, bazıları 15 ton ağırlığında olan binlerce parçaya bölünmüş ve toplam 300 bin tonluk bu tapınak yüksek bir yere taşınarak, yeniden kurulmuş.

Yeniden yapımında neredeyse mükemmel bir sonuç elde edildi.

Tapınaklar: aynı zamanda, Orta Afrika’dan, develerle gelen altınları ve diğer değerli parçaları saklamak için de kullanılmıştır.

abu simbel.taşınıyor.1
Mısır Abu Simbel Tapınağı

II. Ramses Tapınağı’nın ön cephesi; Mısır’ın en çok kullanılan sembolüdür. Pek çok rehberin ve broşürün kapağı olmuştur. Ama hiç biri, sizi, tapınağın gerçek görüntüsüne hazırlayamaz. Tek kelimeyle, büyüleyici bir yapı.

TAPINAK İÇİNDE GEZİ

Girişin hemen yanlarında, II. Ramses’in 20 metre boyunda dört anıtsal heykeli var. Kaideleriyle birlikte yükseklikleri 33 metreyi buluyor. Firavunu, firavunun annesini, eşi Nefertari’yi temsil ediyor.

Ayrıca, firavunun çocuklarını temsil eden küçük heykeller de bulunuyor. Her gün: güneş tanrısının enerjisiyle yeniden dolmak için yüzlerini güneşin doğuşuna döndürmüşler.

Hem Aşağı ve hem de Yukarı Mısır’ın hakimi olduğunu gösteren, çifte tacı giyen firavun, ağırbaşlı bir biçimde oturuyor.

Ayaklarının ucundaki küçük figürler; ailesini temsil ediyor. Firavunun tahtına oyulmuş, yarım kabartmalarda, Nil tanrıları betimlenmiş.

Ortadaki iki heykelin arasında, Ramses’in tapınağı paylaştığı Ra-Herekti’nin (Horus’la birleşen güneş tanrısı Ra) küçük bir heykelinin bulunduğu niş var.

abusimbel.2
Mısır Abu Simbel Tapınağı

Büyük tapınak: 55 metre, kaya içinde uzanıyor. Eski Mısır’ın: 3 büyük tanrısı (Ra, Amon, Herakhkes) na ve firavunun kendisine sunulmuştur.

Tapınağın girişinde 18 metre genişlikte, büyük bir yer altı salonu bulunuyor. Tavanı, sütunlarla sırtını dayamış, hepsi de II. Ramses’i temsil eden ve tanrı Osiris’e benzetilerek yapılmış, 8 adet heykel var.

Tapınağın ön avlusu olmadığı için, doğrudan ”Hipostil Salonu” giriliyor. Sütunlardaki oymalarda (Osiris olarak betimlenmiş): Ramses, tanrılara adak sunarken görülüyor.

Duvarlarda: Ramses’in yüzlerce Hitit savaş esiriyle askeri seferden dönüşü ve zaferi anlatılmış.(Yalan, daha önce sözünü ettim, Kadeş Savaşının galibi yok, tam Mısır ordusu, Hitit ordusu tarafından yok edilecek ken, ay tutulması oluyor ve savaş bırakılıp, barış imzalanıyor)

Neyse, devam edelim.

Kuzey bölümü neredeyse tamamıyla: genç firavunun katıldığı Kadeş Savaşına ayrılmış. Büyük salondan sonra, daha küçük olan ikinci salona geçiliyor. Bu salonun en dibinde de, büyük Mısır tanrısı ile karşılaşılıyor.

abusimbel.küçüktapınak resim.1
Mısır Abu Simbel Tapınağı Küçük Tapınak

KÜÇÜK TAPINAK

Diğerinin yanındadır. Tanrıça Hathor ve Kraliçe Nefertari’ye sunulmuştur. Cephede, firavunu ve kraliçeyi temsil eden, 6 büyük heykel var. Ayrıca: II. Ramses’i at üstünde gösteren, 10 metre yüksekliğinde bir heykel daha var.

Mısır’da bir eşe çok nadir bahşedilen bir onurla; kocasınınki ile aynı boyda olan, 11.5 metrelik altı heykeli, tapınağın ön cephesine yerleştirilmiş.

Heykeller doğuya bakıyorlar. Ama: altı heykelin, yalnızca ikisi Nefertari’nin. Diğer dört heykel: Ramses’e aittir.

Yani: konumunun üstünlüğünü koruyor. “İnek başlı” olarak temsil edilen Hathor’a adanan tapınakta: Ramses ile Nefertari’nin, tanrılara adak sunduğu ve firavunun ilahlaşan karısına tapındığı bir oda bulunuyor.

Mısır hakkında genel bilgiler içeren yazı için.

Dünyanın 7 Harikası Mısır Keops Piramidi

Dünyanın 7 Harikası Mısır Keops Piramidi

Bu piramidin bulunduğu yerde, aslında 3 piramit var, ama bunların üçü de dünya harikası olarak kabul edilmemektedir. Piramitlerden, yalnızca “Keops Piramidi” dünya harikası olarak kabul edilir. Keops piramidi: aynı zamanda, dünya harikalarından günümüze kadar ayakta kalarak gelebilmiş tek hazinedir.

Piramit: IV hanedanlık zamanında, MÖ.2560 yılında, Firavun Khufu (Keops) tarafından yaptırılmıştır. Keops: piramidin yapımının muhtemelen 20 yıl sürdüğü sanılıyor.

Yapıldıktan sonra, 4300 yıl boyunca: dünyadaki en uzun yani yüksek yapı olarak önemini korumuştur.

Evet: MÖ.2560 yılında tamamlanan piramit: IV Hanedan firavunu Kufu (diğer adı Keops) için yapılmıştır. Kendisi firavun olarak: MÖ.2579-2556 yılları arasında hüküm sürmüştür. Karısı Henutsen Meretites, kendi piramidinin yanındaki küçük piramitte gömülüdür.

Keops: Snefru’nun oğludur ve babasının mezarıyla ilgili: mimari ve lojistik sorunları çok iyi biliyordu.

Fravun Keops

Ne gariptir ki

Mezarı olarak yapılan büyük piramit binlerce yıldır durmasına rağmen, sahibinin günümüze kalmış tek bir betimlemesi bulunmaktadır.

Bu da: 1903 yılında: Petrie-Abydos-Osiris Tapınağı temellerinde bulunan “fildişi” bir heykelidir.
Bu heykelinde, firavun: sağ elinde kırbaç, başında “Aşağı Mısır” ın kızıl tacı ile görülür. Oturduğu tahtın önüne iliştirilmiş saray biçimindeki Mısır krallık sembolünün içine, kralın adı kazınmıştır. Boyutunun küçüklüğüne ve malzemeye karşın, karakteristik bir portredir.

Peki: niçin piramit? Mısır firavunları neden piramitler içine gömülmeyi arzulamışlardır?

Piramit şekli: Güneş Tanrısı “Ra” nın tapınımıyla ilgiliydi.

Piramitler: yaradılış efsanelerindeki “Benu” kuşunun üzerine konduğu, uzun bir dikilitaş olarak bilinirler.

Ayrıca: güneş ışınlarının, yeryüzüne düşerken değdiği en yüksek noktayı temsil ederler. Bu doğal olay: uygun hava koşullarında hala görülebilmektedir.

Başka yerlerde: özellikle “Yeni Dünya” da piramit biçimli yapılar bulunmakta ise de, piramit yapımı aslen Mısır’a özgüdür. Mısır piramidi dışındakiler, genellikle farklı amaçlara yönelik ve farklı mimari yapılar olup, en son Mısır piramidinden 1000 yıl sonra yapılmıştır.

Dünyanın 7 Harikası Mısır Keops Piramidi Özellikleri

KEOPS PİRAMİDİNİN ÖZELLİĞİ

Keops piramidinin diğerlerinden ayrı tutulan en önemli özelliği: Gize’de; en üst noktasına ulaşan, ondan sonra da düşüşe geçen bir mezar gelişim sürecinin doruk noktası olmasıdır.

Mimari gelişimin: bu piramitte zirveye çıktığı gözlenir.

Keops: mezarı için yeni bir yer seçti: Libya Çölü kıyısındaki Giza platosu. Dördüncü Hanedanın, başlıca iki ardılı da, burada onu izleyecekti. Bunlar: Kefren (Kafra) ve Mikerinos (Menkaura) dır.

Mimar Hemon

Keops’un mimarı, daha doğrusu inşaat şefi: kuzeni Vezir Hemon’dur.
Hemon’un oturan heykeli, geçtiğimiz yüzyılda, Gize’deki bir mezarda bulunmuş ve halen Almanya-Hildersheim-Pelizaeus Müzesindedir. Anlamak mümkün değil, Sayın okurlar, Mısır’da bir mezarda bulunan heykelin, Almanya’da sergilenmesi. Çalındı, satıldı ve utanmadan bunu kendi malları, kendi kültür ürünleri gibi sergileyebilen insanlar. Neyse: bu heykel, yapılı bir adamı tasvir ediyor. Zaten, Mısır kültüründe, yüksek mevkideki itibarlı kişiler, iri yapılı olarak betimlenirdi.

Çünkü, çoğu heykel, kişileri idealize etmeye yönelikti. Kişiler, hayatlarının en güzel dönemlerinde gösterilmişlerdir. Ancak: Hemon’un heykelinde: canlı gibi görünen kakma gözler, mezar soyguncuları tarafından sökülmüş ve heykele nispeten zarar verilmiştir. Gözlerdeki canlı etki: göz bebekleri olarak obsidyen ve kristal, irisler için ise beyaz kireç taşı kullanılıyor ve bunlar tunç bir çerçeve içine oturtuluyordu.

Yapım İşleri

Yapım işlerine başlamadan önce, arazinin hazırlanması gerekiyordu. Arazi düzeltilmeli, tasarlanan piramit kenarlarının konumu, pusulanın dört ana yönüne göre dikkatle belirlenmeliydi. Düzeltme için belirlenen alan: dört alçak kerpiç duvarla sınırlandırılıyor ve sonra da içi su dolduruluyordu. Tabii, su yüzeyi düz olmalıydı. Söz konusu alan yeterince oyulduğunda, bu su akıp giderdi. Hendeklerin arasındaki kayalar kesilerek, düz bir yüzey oluşturulurdu. Ancak, bu piramidin yapımı sırasında, inşaat alanının ortasında büyük bir kaya bloku çıkmış ve bu kaya çıkıntısı öylece bırakılmıştı. Bu kaya blokunun parçaları, geçit düzeneği içinde görülebilmektedir.

Piramidin taban kenarının doğru yöne oturtulması için yıldız gözlemleri kullanılırdı. Çünkü, o zamanlar pusula bilinmiyordu. Dört kenardaki hiza hatasının, bir dereceden az olması düşünülürse, eski Mısırlıların, ne ölçüde doğru hesaplama yaptıkları anlaşılabilir.

Kare kaidenin, dört kenarının en uzunu ile, en kısası arasındaki uzunluk farkı: yalnızca 20 cm. dir. Aslında, yapı alanının tam ortasında bırakılan büyük kaya bloğu nedeniyle: köşegenlerin karşıdan karşıya doğru olarak ölçülmesi imkansızdı. Ölçü, yalnızca kenarlardan alınabiliyordu. Öte yandan, tüm bu ölçüler: metrik sistem bilinmediğinden, keten liflerinden yapılmış lifler veya esnek hurma lifleriyle yapılabiliyordu. Yani: ölçümlerin hassasiyetinin hangi şartlar altında gerçekleştiğini bilmemiz gerek.

Evet, tüm bu hazırlık aşamaları tamamlandıktan sonra, piramidin yapımına başlanır.

Ama: her türlü bilimsel ve teknolojik araştırmaya rağmen, piramitlerin tam olarak nasıl yapıldığı, hala meçhuldür. Eski Mısırlıların, bu piramit yapıldıktan 2500 yıl sonra, Roma döneminde: makara ya da palanga bilgisine sahip olduklarını unutmamak gerekir. Ellerindeki tek mekanik destek: silindir kazıklar ve kaldıraçlardı. Eski Mısır’da; tüm yapılar, heykeller ve dikilitaşlar: bu iki ilkel aracın yardımıyla dikilmiş ya da taşınmışlardır.

Gelelim piramidin nasıl yapıldığı hakkındaki teorilere

Birinci Teori

Yapı yükseldikçe, çevresini dolaşan rampalar kullanılmıştır.

İkinci Teori

Piramidin yükselişiyle birlikte; gerektikçe yükseltilip uzatılmış, çöle yayılan uzun bir inşaat rampası kullanılmıştır.

Bunların ikisi de: doğurucu kanıtlarla desteklenememiştir. Bunun üzerine, akla gelebilecek üçüncü bir teori üretilmiştir.

Üçüncü Teori

Taş bloklarının, muhtemelen salıncak iskelelerle kaldırıldığı bir tür yapı iskelesi kullanılmış olmalıdır. Ancak, bu teorinin de, kanıtlanamayan iki sıkıntısı bulunmaktadır. İskeleler için, muazzam miktarda tahta gerekecekti. Ama, eski Mısır’da, buna uygun çapta ahşap-tahta bulmak mümkün olamazdı. Ayrıca: taş bloklarının çok büyük ve çok ağır olması ( en hafifi 5 tondur) bu düşünceyi çürütmektedir.

En ağır basan teori

yapının çevresini dolaşan rampa teorisidir. Yapım ilerledikçe: piramidin dört yüzünün her biri çevresinden kerpiç rampalar çıkarılmıştır. Silindir kızaklar üzerindeki dev bloklar: bu yolla yukarıya getirilmiştir. Taş blok: gerideki silindirin üstünden geçtiğinde; kızak serbest kalacak ve önde yeniden doldurulacak, blok işçi ekiplerince ileri doğru çekilecektir. Bu sistem: tümüyle çok iyi uygulanabilirlik göstermektedir. Ama, sistem olarak uygulanabilir denilse de: uygulamaya gelince sıkıntılar doğmaktadır.

Tüm yüzlerden çıkan ve taşların ağırlığından dolayı fazla dik olmayan bir yokuş; sorunlar yaratır.

Birinci sorun:

Köşe virajlarını alan ve kontrol altındaki kızaklar üzerindeki bloğun dengesine göz-kulak olan ekiptir.

İkinci sorun:

Üst düzeylere ulaşmak için, blokların, yapının çevresinde döne-döne yukarı taşınması: bu durum, aşırı sayıda işçi ve blokları çeşitli düzeylerde yokuş yukarı taşıyan pek çok ekip üzerinde denetim gerektirmektedir, rampalarda aşağı ve yukarı akan insan seli akıl almaz olacaktır.

Büyük piramidin yapımı ile ilgili diğer bir teori ise: İngiliz yapı ustası Peter Hodger tarafından ortaya atılmıştır. Hodger: 2 tonluk bir yükle deneme yaparken: bir ucuna metal bir parça giydirilmiş kısa açılı bir ayağı bulunan uzun kaldıraçlar kullanarak, iki adamın, bu yükü oldukça kolay taşıyabileceğini kanıtlamıştır.

Bu metalli uç: bloğun altına sokularak, bloğun bir ucu kaldırılabiliyor ve altına destek-dolgu konuluyordu. Aynı işlem: diğer uçta da yenileniyor ve bu tür dolgular kullanılarak, bloklar yukarı taşınıyordu. Böylece: büyük bir taş blok: kolayca, makul bir yüksekliğe kaldırılıyordu.

Evet, gelelim piramidin yapımına:

Piramit: her bir basamağı, oldukça enli ve ortalama yükseklik 1 metreden fazla olmayacak düzeyler halinde yapılıyordu. İngiliz Hodger prensibine göre: bazı işçi gurupları, blokları dört piramit yüzü üzerinde birden, aynı zamanda bazılarının da her bir yüz boyunca kaldırılmasına imkan veriyordu. Piramit sivrilip, yüzey daraldıkça, işçi sayısı azalıyordu. Gereken düzeye ulaşan her blok: kızaklar üzerinde, yüzeyden geçirilip kendine ayrılan yere taşınıyordu.

Bu arada devreye “Tarih” isimli kitabında, Heredotos tarafından piramitler hakkında yazılanları sokmak gerekebilir.

“ Kaide taşlarını dizdikten sonra, diğer taşları kısa tahtalardan yapılmış makinelerle kaldırdılar.

İlk makine; taşları yerinden alıp birinci basamağa kaldırıyordu. Birinci basamakta, gelen taşı karşılayıp ikinci basamağa ileten bir diğer makine, oradan da daha yükseğe ilerleten üçüncü bir makine vardı.”

Temel yapı bitirildikten sonra: piramit parlak beyaz “Tura” kireçtaşı ile kaplanacaktı. Kaplama işi, tepeden aşağıya doğru yapılacaktı. Basamaklar: kireç taşı bloklarıyla dolduruluyor, sonra da uygun açıyı vermek ve parlak bir görüntü sağlamak için yontulup düzeltiliyordu. Günümüzde, bu piramitte, zirvedeki kireçtaşı kaplamasının bir kısmı korunmaktadır. Ancak, diğer pek çok piramitte olduğu gibi, kaplamanın geri kalan kısmı: ortaçağ Mısır mimarisinde kullanılmak için sökülerek götürülmüştür.

Büyük piramidin ana boyutları hakkında şunlar söylenebilir

Piramidin eğim açısı: 54 derece 54 dakikadır ki, diğer tüm piramitlerde de bu oran sabittir.
Yükseklik: 145.75 metredir. Ama, üstten 10 metre yitirildiğinden, günümüzdeki durumda, tepesi kesiktir. Ancak, yine de belirli bir uzaklıktan, kaplamasının veya tepesinin eksikliği hissedilmez.
Kare kaidenin her bir kenarı: 229 metredir ve en uzun ile en kısa kenar arasındaki uzunluk farkı, 20 cm. den azdır.
Yapı: 5.37 hektarlık bir alanı kapsar.
Ortadaki doğal kaya blokunun büyüklüğü bilinmediğinden, kullanılan taş miktarını hesaplamak mümkün değildir. Ancak, her biri 2 ile 15 ton arasında değişen, yaklaşık 2.300.000 adet blok kullanıldığı kaydedilmiştir.

Dünyanın 7 Harikası Mısır Keops Piramidi Giriş-Kapı

Giriş-Kapı

Piramidin girişi: kuzey yüz üzerindedir, çünkü kuzey yıldızlarına dönük olarak konumlandırılmıştır. Kuzey yüzünde, yaklaşık 17 metre yükseklikte, merkez noktanın 7.5 metre doğusunda alçak bir giriş bulunmaktadır. Bu girişin üzerinde, yukarıdaki blokların baskısını azaltmak için, ikişer çift halinde, piramit biçiminde yerleştirilmiş dört büyük taş blok vardır. Piramidin günümüzdeki girişi ise: bu özgün girişin hemen altında, biraz sağındadır. Bu giriş: Halife Memun tarafından, 9’ncu yüzyılda açılmıştır. Memun girişi olarak isimlendirilen bu giriş: hazine aramak için “Memun” tarafından açılmıştır.

İç bölümün mimari planları

Gelelim büyük piramidin iç yapısına: piramidin iç geçitleri ve odaları, diğerlerine nazaran daha çoktur.
Birinci planda: girişten itibaren: merkezde ve toprak düzeyinin altındaki mezar odasına inen bir geçit vardı. Ancak bu geçit bitirilmedi ve ikinci planda: piramit gövdesinden yukarıya, zirvenin altında daha merkezi bir konuma yerleştirilmiş olan başka bir odaya çıkan geçit yapıldı. Ancak, bu oda da bitirilmedi. Üçüncü planda: çok daha gösterişli bir düzenleme yapıldı. Piramidin derinliklerine tırmanan yeni bir galeri yapıldı.

Dünyanın 7 Harikası Mısır Keops Piramidi Büyük Galeri

Büyük Galeri

Büyük galeri olarak bilinen bu galeri: 47 metre uzunluğunda ve 8.5 metre yüksekliğindedir. Kireç taşı duvarlar 2 metre dik yükselir ve daha sonra üstteki 7 tabaka azar-azar içeri doğru ilerleyerek, bindirme tonoz şeklini alır. Üstte ise: eni 1 metreden fazla olan tek bir taş dilimiyle kapatılmıştır.

Galerinin başında: çatısına üç yarık açılmış olan kısa, alçak bir geçit vardır. Bu yarıklar: bir zamanlar geçidi ve ötesindeki mezar odasının girişini kapatmak üzere indirilen, granit blokları tutuyordu. Galeri aynı zamanda: çıkış geçidini kapatmak üzere kullanılan granit tıkaçların depolandığı yerdir. Bu tıkama taşları: alan içinde, başka hiçbir yere konulamayacak kadar büyüktür. Bu büyük granit levhalar: cenaze geçeceği zaman, bunlar: tahta kirişlerle desteklenerek galerinin tavanına, altlarına ve cenazenin geçişini engellemeyecek yerlere konuluyorlardı. Rahipler çekildikten sonra, arkada kalan işçiler taşları sallayarak düşürürler, müthiş bir hızla inen bu bloklar, yerde kaydırarak geçidi tıkarlardı.

Böylece:

Mezar odası tarafı, doğal olarak tıkama taşlarının arkasında kalmış oluyordu. İşçiler, sallayarak düşürdükleri taşların ardında kalarak ölüme terk edilmiyorlar, Büyük Galerinin başındaki üst geçitten, bir taşın altındaki dar bir bacadan kaçıyorlardı. Daha sonra ise, kaçtıkları geçit girişini de kapatıyorlardı.
Alçak geçit: mezar odasının kuzeydoğu köşesine, yani kral odasına giderdi.

Dünyanın 7 Harikası Mısır Keops Piramidi Kral-Mezar Odası

Kral-Mezar Odası

Kral odası: perdahlanmış dev granit bloklardan yapılmıştır. Diğer odalara göre daha yukarıdadır ve piramitin merkezinde bulunan sonuncu odadır. Burası, Mısır geometrisinin bir şaheseridir.
Şekli: 2:1’lik “altın oran” yani 10.58 x 5.29 metredir. Odanın yüksekliği: toplam 400 ton civarında çeken, 9 dev bloktan oluşan düz çatıya kadar, 5.87 metredir.
Kral odasının üzerinde: çatısı eğimli olan, en yükseği dışında hepsi düz çatılı olan, beş “rahatlama odası” vardır. İlk dört odacık: kral odası gibi düz tavana sahiptir. Sonuncusunda ise, sivrileşen bir tavan görülür.
Burayı kaplayan bloklar: taş ocağından geldikleri gibi pürüzlüdür ve birkaçının üzerinde, hala, aşı boyalı taş ocağı işaretleri ile Keops adı bulunmaktadır. Piramidin içinde, firavunun adına, yalnızca burada rastlanır.

Mezar odasının batı ucunda:

Tabana yapışık ve duvardan biraz açıkta duran, siyah, büyük bir granit lahit bulunur. Lahit, günümüze kapaksız ve güneydoğu köşesinin üstünün büyük bölümü eksik olarak gelebilmiştir. Tek parça granit bloktan yontularak içi oyulmuştur ve üzerindeki testere izleri, günümüzde de görülmektedir. Elle bile vurulsa: hala çan sesini andıran bir sesle “çınlar”.

Lahdin eni: Çıkış Geçidinin eninden 2.5 cm daha fazladır. Yani, bu lahit, piramidin yapım aşamasında, Kral odasının üstü kapanmadan önce yerine konmuş olmalıdır. Yoksa, bu ölçüleri, sonradan buraya sokulmasına izin vermez. Ancak: oda duvarlarında ince, usta işçiliğe karşın, lahit sanki sonradan başkalarınca yapılmış gibi, son derece kaba bir işçilik göstermektedir. Bu durum: lahde taşınmak üzere getirilirken, Nil nehri üzerinde kaybedilen bir lahit ardından, böyle acele bir lahit konulması olarak tanımlanır. Lahdin üzerinde, sonradan ince süsler yapılmamış olması da ilginçtir.

Mezar odasında, bu lahit dışında diğer elemanlar:

Kuzey ve güney duvarlarında görülen, iki küçük “hava bacası” dır. Bunlar: tabanın 1 metre üstünde başlar ve piramidin içinden geçerek, dış yüzeye çıkarlar. Bu bacaların gerçek amacı ve o günlü işlevleri bilinmiyor. Yani, bu bacaların havalandırmaya katkı sağlamadıkları görülmektedir.

Soygunlar

Tüm önlemlere karşın: MÖ.23’ncü yüzyılda, piramit, mezar soyguncuları tarafından soyulmuştur. Antik çağ ve geç dönemlere kadar; yazarların yazdıklarına göre piramidin girişi açıktı, ancak daha sonra kapandı. Hatta: Memon’un bu yüzden MS.9’ncu yüzyılda yeni bir giriş açtığı söylenmektedir.

Antik Dönem Yazarlarının Aktardıkları:

Herodotos

Tarihin Babası olarak bilinen Halikarnasoslu Herodotos “Tarih” isimli kitabında, 2000 yıllık bir geçmişi olan büyük piramidi ziyareti sonucunda şunları yazmıştır.
“Piramidin üzerinde, işçilerin tükettiği turp, soğan ve sarımsak miktarını belirten: Mısır harfleriyle yazılmış bir yazıt vardır. Bana bu yazıyı okuyan çevirmen: bu iş için 1600 talent gümüş ( bugünkü gümüş fiyatı değerlendirildiğinde, 5 milyon İngiliz Sterlini yapmaktadır) harcandığını söylemiştir. İş süresinin uzunluğunu da hesaba katınca, bu işte kullanılan demir araçlara ve işçilerin beslenmeleriyle giyimlerine harcanan para miktarı çok büyük olmalıydı.”

Hedorotos:

Piramide giden yolun yapımının 10 yıl, piramidin yapımının ise 20 yıl sürdüğünü ve 100.000 işçiden oluşan bir iş gücü kullanıldığını söylemektedir. Keops isimli firavun, yaklaşık 23 yıl hüküm sürmüştür. Dolayısı ile Herodotos’un kullandığı 30 yıllık süreç biraz fazladır. Heredotos’un yazdıklarından birkaç satır daha aktarmak istiyorum. Her ne kadar doğru veya yanlıştır bilinmez: Heredotos, Keops’un yaptırdığı büyük piramidin yapımı için fon elde etmek uğruna: kendi kızına bile fahişelik yaptırmış, onun zamanında bütün tapınaklar ibadete kapatılmış, Mısır-Mısırlılar tarafından nefret edilen, en büyük yoksulluk dönemine girmiştir.

Diodoros

Sicilyalı olan yazar: MÖ.60-30 yılları arasında yazdığı kitabında, piramit hakkında şunları belirtmiştir:
“ 50 yıl hüküm süren, 8’nci kral Memfis’li Keops; Dünyanın yedi harikası arasında sayılan üç piramidin en büyüğünü yaptırdı. Mısır’ın Libya’ya doğru olan kısmında bulunan bu piramitler, Memfis’ten 120 stadion (yaklaşık 13.5 mil), Nil nehrinden 45 Stadion (5 mil) uzaklıktadır. Büyüklükleri ve yapılışlarında gösterilmiş becerileriyle görenleri hayranlık ve şaşkınlığa sürükler.
…. en az 1000 yıl geçtiği halde, hatta söylentilere ya da bazı yazarlara göre 3400 yılı aşkın bir süredir, taşlar hala özgün yerlerinde, yapı ise yıkılmamış olarak günümüze kalmıştır.”
Diodoros: piramit inşaatında 360.000 işçi çalıştırıldığını ve projenin 20 yılda tamamlandığını yazmıştır.

Strabon

Sinop’lu olan ünlü gezgin “Coğrafya” adlı yapıtında, piramit hakkında şunları yazmıştır.
“ Dikkate değer üç kral mezarından ikisi, 1 Stadion (yaklaşık 202 yarda) yüksekliğinden dolayı “Dünyanın Yedi Harikası” arasında sayılmıştır. ………. bunlardan biri diğerinden azıcık büyüktür. Bu piramidin üstünde, kenarları aşağı yukarı ortasında, yerinden oynatılabilen bir taş bulunur. Bu taş kaldırıldığında mezara inen eğimli bir geçit ortaya çıkar.”

DÜNYANIN YEDİ HARİKASINDAN BİRİ OLMASININ NEDENİ

Öncelikle: yedi harika arasında en eski olanıdır ve günümüze kadar ulaşmış tek anıttır. Öteden beri insanlığın kafasını karıştıran, heyecan veren bir etkisi vardır. Bir Arap atasözü bu etkiyi çok iyi özetlemektedir: “ İnsan zamandan, zamansa piramitten korkar.”

Mısır ülkesine giderseniz, Kahire şehri yakınlarındaki bu dünyanın yedi harikasından günümüze kalan en büyük anıtı, mutlaka görmenizi öneririm.