Çorum Laçin

Çorum Laçin

Çorum Laçin, il merkezi Çorum’a 26 km uzaklıktadır. Laçin, Merzifon arası uzaklık: 58 km. Laçin, İskilip arası uzaklık: 83 km. Laçin, Osmancık arası uzaklık: 31 km. Laçin, Gümüşhacıköy arası uzaklık: 36 km.

TARİHİ

İlçe olmadan önce, Büyüklaçin ve Küçüklaçin olmak üzere iki köy vardı ve bunlar 1990 yılında birleşmiş ve “Laçin” ilçesini oluşturmuştur.

Çorum Laçin

 

GENEL

Bölgenin en yüksek dağı Eğerci (1765 m.) dir. Ortalama rakımı ise 720 metredir. Karadeniz ve karasal iklim arasında bir geçiş iklimi hakimdir. Buna bağlı olarak kışlar soğuk ve yazlar ise sıcak ve kurak geçer.

Çorum Laçin

GEZİLECEK YERLER

Çorum Laçin Kapılıkaya Anıtsal Kaya Mezarı

 

KAPILIKAYA ANITSAL KAYA MEZARI

Çorum-Osmancık karayolunun Kırkdilim mevkiinde, yolun sağında, derin vadilerin oluşturduğu engebeli bir arazi üzerindedir. Mezar: kuzeye doğru uzanan bir kaya blokunun burun kısmının kuzey batı köşesinde yer alıyor.

Çorum Laçin Kapılıkaya Anıtsal Kaya Mezarı

Çay seviyesinden 65 metre yükseklikteki kaya mezarı, yamuk biçimli bir podyum zemini üzerinde bulunuyor. Bu podyumda: 8 basamaklı merdiven var. Buradan ikinci platforma çıkılıyor, oradan da 12 basamaklı merdivenle mezar önündeki podyuma ulaşılıyor. Mezar odasının kapısı üstünde “İkezios” yazısı görülüyor. Buna istinaden, mezarın Helenistik dönemde yaşayan bir Komutan olan İkezios’a ait olduğu kanıtlanıyor.

Mezar odasının duvarlarında, girişin sağ ve solunda niş şeklinde oyulmuş, ölü şekilleri yer alıyor.

LAÇİN KÖŞK EVİ MESİRE YERİ

Mesire yeri yüksek bir alanda olup, bütün vadiyi görme imkanı vardır. Çam ağaçlarıyla kaplı ormanlık bir alana sahip olan mesire yeri halkın yaz aylarında piknik amaçlı gittiği bir yerdir.

ÇATAK TABİAT PARKI

Parka: Çorum-Laçin karayolundan gidilir. İlçe merkezine 22 km uzaklıktadır.

Doğal yapısı, manzara zenginlikleri ve özelliklerine sahip bulunması nedeniyle sahanın büyük bölümü 1984 yılında ayrılmıştır. Sahada hakim ağaç türü karaçamdır. Az miktarda sarı çam görülür. Tilki, tavşan, kurt, ötücü kuşlar ve keklik faunayı oluşturur.

Tabiat parkının ziyaretçi dönemi Mayıs-Ekim ayları arasındadır. Ziyaretçiler piknik imkanlarından yararlanabilirler. Burada, trekking yapılabilecek uygun parkurlar düzenlenmiştir. İlk etapta: Çalyayla köyüne giden yol ayrımından başlamakta ve Alagöz Yaylasında bitmektedir. Bu etap, 7 km dir. İkinci etap ise, Alagöz Yaylasından başlamakta, 3 km yürüdükten sonra Çatak Tabiat Parkına dönüp 2 km daha yürünür ve park alanı içinde sona erer. Söz konusu parkurun tamamı 12 km uzunluğundadır.

Çorum Laçin Ahmet Dede Türbesi

 

AHMET DEDE TÜRBESİ

Ahmet Dede’nin 1481-1522 yılları arasında Laçin’de yalnız yaşadığı bilinmektedir. Osmancık ilçesinde türbesi bulunan Koyunbaba’nın kardeşi olduğu söylenir. Çorum Hıdırlık’ta türbesi bulunan Alperen Kerebi Gazi ile Kargı civarındaki savaşa katıldığı söylenir. Türbesi, ilçe merkezinde yaklaşık 300 metre yüksekliğindeki bir tepededir. Türbenin çevresinde taş temel kalıntılarının bulunması, burada yerleşik bir düzenin olduğunu göstermektedir. Ahmet Dede, halk arasında ermiş-keramet sahibi bir ulu kişi olarak tanınır. Türbe içerisinde saplı bir tokmağın (topuz) bel ağrılarını geçirdiğine inanılmaktadır. Çocuğu olmayanların türbe etrafında dolaşması halinde bel ağrılarının geçirdiğine,  türbe etrafında bulunan ağaçların kesilmesi halinde ise kesenin mutlaka bir zarar göreceğine inanılır.

Çorum Laçin Yeşilgöl

 

YEŞİLGÖL

İlçe merkezine 2 km uzaklıktadır. Yeşilgöl, doğal güzellikleri ve bitki örtüsüyle ziyaretçileri büyülemektedir. Buraya öğrendiğime göre yeni bir proje yapılıyormuş, tamamlandığında yine buradan sizlere bilgi veririm.

Merzifon tanıtımı.

İskilip tanıtımı.

Osmancık tanıtımı.

Gümüşhacıköy tanıtımı.

Çorum tanıtımı.

Güney Afrika Cape Town Tarih

Güney Afrika Cape Town Tarih

 

Ülkede: Cape Town şehrinin bulunduğu bölge: on binlerce yıl önce: göçebe ve avcı-toplayıcı “Sanlar” ın ülkesidir. “San” kültürüne ait kaya resimleri, şehir çevresinde özellikle “Cederberg Wildenerss Area” (Cederberg Yaban Adası) da görülmektedir. Şehir merkezindeki “The South African Museum” denilen yerde, bunların gayet güzel korunmuş ve günümüze ulaşmış örnekleri sergilenmektedir.

“San” ların ardından, bölgeye günümüzden yaklaşık 2000 yıl öncesinde: bu kez “Koiko” denilen sığır çobanları yerleşmişlerdir. Koikoiler: hayvan sürüleriyle ilgilenip, çevredeki komşu halk ile sığır ticareti yaparlar ve bu sırada daha kuzeye çekilen Sanlar ise: avcılık yaparlardı.

İşte: ilk kaşifler bölgeye geldiklerinde, böyle bir ortam bulunuyordu. Ama, bu ortam, 200 yıl geçmeden kısa sürede değişmek durumunda kaldı. 15. yüzyıl sonlarında: Hindistan’a ulaşmak için, en kısa deniz yolunu ararken, buraya ulaştılar.

1488 yılında, Baharat yolunu keşfetmek için denize açılan Portekizli denizci Bartomoleu Dias: buraya yani Güney Afrika topraklarına ayak basan ilk yabancı olarak tarihe geçti. Gemisiyle buraya ulaşan Dias: çok uzaklardan bile görülebilen Masa dağının çekimine kapılarak, karaya içme suyu bulmak üzere yanaştı ve körfeze demirledi, bölgeye “Aguado de Sao Bras” adını verdi. Günümüzde burası: “Mossel” körfezidir ve Diasın anısına bir müze, burada bulunmaktadır.

Evet: Dias: Hindistan’a giden baharat yolunu bulamamıştır, ama “The Cape of Good Hope” yani “Ümit Burnunu bulan ilk kişi olarak tarihe geçmiştir.

Takip eden süreçte, 10 yıllık bir sürecin ardından: yine bir Portekizli denizci Vasco da Gama: Ümit Burnu’nun çevresinden dolaşarak Hindistan’a ulaşmış ve Baharat Yolunu keşfetmiştir. Bu sırada: bölgenin yerli halkı Koikolar: buraya uğrayan gemi çalışanları ile iyi ilişkiler kurmuşlar ve Hint adalarına seyahat eden gemiler, uzun seyahatlerinde burayı sık kullanır hale gelmişlerdir.

Hatta: gemiciler bu seyahatlerinde, evleriyle temas kurmak için, eve dönüş yolundaki gemiler tarafından alınmak üzere: yazdıkları mektupları, buradaki “postane taşları” altına koyarlarmış. Günümüzde bu taşların birkaç örneği “South African Cultural History Museum”de sergilenmektedir.

17.yüzyıla gelindiğinde: birçok ticaret şirketinin birleşmesiyle kurulan: kendi donanması ve ordusu bulunan dünyanın en güçlü kuruluşlarından olan “Hollanda Doğu Hindistan Kumpanyası”: Ümit Burnu’na gözünü koymuştu.

Hatta “gemilerin personeli için yiyecek yetiştirilen ve aynı zamanda gemiler için bir onarım merkezi ve hastane olarak çalıştırılmak üzere, “Masadağı” körfezi üs olarak seçilmiştir. Üssü kurma görevi ise: 23 yaşındaki Riebeeck’e verilmiştir.
Riebeeck: karada, çamurdan bir kale inşa ettirir ve taze meyve ve sebze yetiştirmeye başlar. Hatta: buralarda çalıştırılmak üzere, Hint adalarından köleler getirilir.

1666 yılına gelindiğinde ise: burada, “Castle of Good Hope” isimli daha büyük bir şato yapılır. Yerleşim çevresindeki kırsal alan yayılır, tahıl tarımı başlar. Uzun yıllar boyunca: Sanlara ve Koikoilere ait arazi: 1658 yılında bölgeye ilk büyük çaplı üzüm bağlarının dikilmesiyle, Hollandalıların mülkü haline gelir.

Cartoon map of World

18.yüzyıl başlarında ise, bölgeye: Alman ve Fransız göçmen akınları yoğunlaşır ve bölge yerli toplumları parçalanmaya başlar ve hatta 1713 yılındaki “çiçek” salgınında birçoğu ölür. Kalanlar ise, gerek Sanlar ve gerekse Koikoiler birbirlerine karışırlar ve günümüzdeki nüfusun melez kısmını oluşturur.

Bu sırada: bölge valisi Simon van der Stel: bölgede: olağanüstü zarif Flemenk tarzı büyük malikaneler ve köşkler kurdurur ve bir yandan da Güney Afrika şarap sanayini kurar.
Yine aynı dönemde: bölgeye Avrupalı dindar mülteciler de gelmeye devam ederler. Bunlar arasında Fransa’dan gelen ve Huguenotlar olarak isimlendirilenler: Franschoek olarak bilinen yerde, üzüm bağları dikerler. 1750 yılına gelindiğinde: ilk olarak Riebeceeck tarafından oluşturulan ve sonra geliştirilen bu ufacık yerleşim yeri: 3000 kişilik bir nüfusa sahip olur ve bu yerleşkenin ismi “Kaapstad-Cape Town” olarak anılmaya başlanır.

1795 yılına gelindiğinde: Muizenberg Savaşı sonunda kazanan İngilizler: Cape Town ve Baharat Yolunun kontrolünü ele geçirirler. Böylece: bölgede Hollanda-Doğu Hindistan Kumpanyası tarafından uygulanan tekeller kaldırılır ve ticaret serbest hale getirilir.

Bunun sonucunda: Cape Town şehri: uluslar arası öneme sahip bir deniz limanı haline gelir. 1814 yılında, burası kazanılan bir savaşın ardından resmen İngiliz sömürgesi olmuştur. Başlıca şirketler burada bürolar açarlar ve kısa zamanda şehrin alt yapısı oluşturulur.

Aynı dönemde, şehrin çevresindeki küçük yerleşim yerleri de gelişmeye başlamıştır. Simon körfezi: donanmaya ev sahipliği yapar. Burada bulunan kasaba “Simon kasabası” ismini alır ve sürekli gelişen balıkçılık ve balina avcılığının merkezi olur.

Güney Afrika’nın doğusunda altın ve elmas bulunmasıyla: 19.yüzyılın sonuna gelindiğinde: Cape Town şehrinin iyice geliştiği görülür. Caddeler, ticaret binaları, bankalar, güzel konaklar ve büyük mağazalar sıralanır.

1910 yılına gelindiğinde: 8 yıl süren, Britanyalılar ve Flemenkçe konuşan Boerler arasındaki kanlı “Boer savaşları” sonunda: karşıt taraflar “Güney Afrika Birliği”ni oluşturmak için bir araya gelirler ve “Cape Town”: yeni birleşen ülkenin resmi başkenti olur.

Afrikalılar: işbirliği yaparak İngilizlerin zaferinde pay sahibi olmuşsalar da; birleşmeden yarar sağlayamamışlardır. Yeni oluşturulan hükümet: “Cape Town Houses Parliament” de: beyaz olmayanların haklarını gitgide kısıtlayan yasalar çıkarmaya başlarlar. 1913 yılında “Mülk edinme” hakkı kısıtlanır ve 1936 yılında ise “oy vermeleri” yasaklanır.

1960 yılında: düzenlenen barışçıl bir gösteride: üç göstericinin polis tarafından öldürülmesinin ardından; baskıya karşı silahlı mücadele tetiklenir. Nelson Mandela ve Walter Sisulu gibi önde gelen ırk ayırımcılığı karşıtları: Cape Town açıklarında bir ada olan “Robben Island” denilen yerde uzun süreli hapis cezalarına çarptırılırlar.

1966 yılında yayınlanan “Nüfus Kayıt Yasası” ile: Afrikalı ve Melez topluluklar: zorla evlerinden çıkartılıp, şehir dışındaki yerlere gönderilirler. 1972 yılına gelindiğinde ise, şehir konseyi: Melez ırkın konseyde temsilini iptal eder.

1980’lerde ise: Cape Town: Güney Afrika’nın birçok yerinde olduğu gibi: ırk ayrımcılığına karşı mücadelenin yoğunlaşmaya başladığına tanık olur. Bir çok ülke: beyaz olmayanların karşılaştığı şiddeti protesto etmek için Güney Afrika’ya sert ekonomik yaptırımlar uygulamaya başlarlar.

Bu baskılar sonucu, kargo ve ticaret gemilerinden mahrum kalan Cape Town sıkıntı içine girer. Hatta: Güney Afrikalılar, birçok spor organizasyonlarına alınmazlar. 1986 yılında gelindiğinde ise: bu baskılar sonuç verir ve Güney Afrika’nın ilk başpiskoposu olarak bir siyah olan “Desmond Tutu” seçilir.

1990 yılında ise: Başkan F. W. Kierk’in sürpriz girişimi ile, 27 yıl hapis yattıktan sonra, Nelson Mandela serbest bırakılır ve dünyanın gözleri, bu şehir üzerine çevrilir. Mandela: serbest bırakılmasının ardından: Cape Town City Hall balkonundan: Grand Prade meydanında toplanan 100 binden fazla insana hitap eder. Bu tarihi olay televizyonlar aracılığı ile bütün dünyadan izlenir.

1994 yılında, Mandela, Güney Afrika’nın ilk siyahi başkanıdır ve yüzyıllarca süren ırkçılık çatışmalarının ardından, Cape Town şehrinde barışçıl uzlaşı için hassas bir dönem başlar.

Evet, günümüzde: Cape Town House of Parliament denilen parlamendodan çıkan yasalar: ülkenin refahında önemli rol oynamaya devam etmektedir. 2004 yılında Olimpiyat düzenlemek için yapılan girişim başarısız olmuşsa da 2006 Futbol Dünya Kupası ülkede düzenlenmiştir. 1652 yılında: Riebeeck tarafından kurulan küçük yerleşim yeri, günümüzde Güney Afrika kıtasının önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir.

İskoçya Glasgow Şehir yakınları

İskoçya Glasgow Şehir yakınları

Glasgow şehri yakınlarında gezmenizi önereceğim birkaç yer var, bunlardan zamanınız olduğunda hangisi ilginizi çekerse gezebilirsiniz.

İskoçya Glasgow Şehir yakınları HOGGANFİELD PARK

HOGGANFİELD PARK

Cumbernauld Road.Robroyston.G33 adresindedir.
Şehir merkezinin 5 km. kuzeydoğusunda bulunan bu park alanı: göçmen ve kışlama için burada bulunan su kuşları ile önem kazanmaktadır. Park alanında 100 kuş türü bulunduğu söylenmektedir.

Zaten parkın en büyük cazibe alanı: sığ Hogganfield Lockh gölü ve ormanlık alandır. Biraz önce de söylediğim gibi, burası kuş gözlem ve yürüyüş yapmak isteyenler için idealdir. Göl kenarındaki asfalt yol ile ulaşım gayet iyidir.

Park alanı: ilk olarak 1920 yılında park oluşturmak için bu arazinin satın alınması ile oluşturulmuş ve zamanla yavaş yavaş genişletilmiştir. Göl ise: bölgedeki çeşitli fabrikalar için su kaynağı olarak kullanılmıştır. 1924-1926 yılları arasında göl ortasında ada ve adanın ortasında kuş cenneti oluşturuldu.

1980 yılına kadar adaya ziyaret mümkün iken, bu tarihten sonra yaban hayatı korumak için ada ziyarete kapatılmıştır. 1998 yılına gelindiğinde ise, göl ve çevresindeki ormanlık, bataklık alanlar ve meralar: Yerel Doğal Rezerv olarak ilan edilerek koruma altına alınmıştır.

 

PEEL PARK

Peel Park: Auld Kirk Müzesine bitişik, Kirkintilloch’un merkezinde, yüksek bir yerdedir. Yüksek bir yerde olması nedeniyle: çevrenin muhteşem bir manzarasına sahiptir.

Burası: tarihsel bir öneme sahiptir. Bir dönem, büyük Roma İmparatorluğunun kuzey-batı sınırı olmuştur. Bu sınır çizgisi: Antoninler duvarı ile belirginleşir. Yıllar içinde, duvar boyunca, aralıklarla inşa edilmiş kalelerin kalıntıları görülmektedir.

Parkın doğu tarafından, yüksek bir tepede: War Memorial Gates yakınlarında, muhtemelen 13.yüzyılda ünlü Comyn ailesi tarafından inşa edilmiş bir ortaçağ kalesi bulunur. 1211 yılında yapıldığı düşünülen yapı: korunmaktadır.

1899 yılında yapılan kazılarda: kalenin duvarının, yaklaşık 4 metre genişliğinde bulunduğu anlaşılır. Bağımsızlık savaşları sırasında, kale İngiliz ordusu tarafından işgal edilir. Günümüzde: kale hendeğinin büyük bölümü görülebilmektedir. Hendek: su ile dolu olması amaçlanarak yapılmıştır.

Burada, Roma tarihinin ünlü “Antoninler Duvarı” nı görebilirsiniz. Bu duvar: UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi”ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

 

Ault Kirk-Kilise Müzesi

Müze evlerde: yerel, ulusal ve uluslar arası öneme sahip nesnelerden oluşan zengin bir koleksiyon sergilenmektedir. Kilise: Kirkintilloc’un güney-doğu bölümündedir ve 12. yüzyılda, Aziz Ninian kilisesinin yerine, 1644 yılında inşa edilmiştir.

Bina: dik eğimli çatı ve basamaklı yapısı ile Yunan Haç planı şeklinde inşa edilmiştir. 1644 yılında yapıya konulan ilk taş: güney duvarında görülebilmektedir.

Ana kapının yanında bir zincir ve demir halkanın: 17. yüzyılda eklendiği düşünülmektedir. Suçlu insanlar: bir Pazar günü kilise hizmetleri için burada kalırken, bu zincirden halkaları giymek zorundaymışlar.

1913-1914 yıllarında, Kirk: cemaat için küçük gelince, yeni bir kilise Cowgate’nin diğer ucunda Townhead köprüsü yanında inşa edilmiştir. Ancak, burası: uzun yıllar Pazar okulu olarak kullanılmaya devam edilmiştir. 1941 yılında ise, Şehir Konseyi buranın müze olmasına karar vermiş ve 1961 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır.

 

Antoninler Duvarı

Romalılar, İngiltere’yi MS.43 yılında güneydoğudan başlayarak ele geçirirler, ama İskoçya: neredeyse 40 yıl sonra Romalılar tarafından fetih edilir. Yaklaşık MS.100 yılında, İngiltere’de, kuzey ile araya bir çizgi sınır çizgisi çekilmiştir. MS.122 yılında: bu sınır Hadrian Duvarının inşası ile resmileştirilmiştir.

MS.138 yılına gelindiğinde ise, İmparator Hadrian’ın ölümünün ardından: İmparator Antonius Pius: güney İskoçya’yı yeniden işgal eder ve Forth ve Clyde nehirleri arasındaki İskoçya dar bölgesi boyunca günümüzde de bilinen “Antoninler Duvarı”nı yaptırır. Bu duvarın uzunluğunun yaklaşık 60 km. olduğu biliniyor.

Böylece: Antoninler duvarı, Roma imparatorluğunun kuzeybatı sınırı olmuştur.

MS.161 yılında, İmparator Antoninus Pius’un ölümünün ardından: Antoninler duvarı terk edilir.

MS.208-211 yılları arasında, İmparator Septimus Severus: barış için İskoçya’da kampanya yürütür ve onun ölümünün ardından oğlu Caracalla, Roma ordusunun kuzeyden çekilmesini emreder.

Evet: “Antonine Wall”: 2008 yılında UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi”ne dahil edilerek koruma altına