Ankara Polatlı Gordion

Ankara Polatlı Gordion Midasın Mezarı

Anadolu tarihinde önemli bir yeri bulunan Frigyalılara başkentlik yapmış şehir. Özellikle: burada, Midas’ın anıtsal mezarı mutlaka ilginizi çekecektir. Mezar yapısının içinde  bulunan; muhteşem genişlikteki ağaç kütüklerine dikkatle bakın. Şu anda, tamamen ağaçsız olan bu bölgenin, bir zamanlar muhteşem ormanlarla kaplı olduğunu düşünmemek elde değil.

ULAŞIM

Gordion şehri, Sakarya nehri ile Porsuk çayının birleştiği noktanın, tam yukarısında bulunan höyük. Ankara’ya uzaklık, yaklaşık 94 km. ve Polatlı’ya uzaklık ise, 29 km. dir. Ankara-Eskişehir kara yolunda, Polatlı’yı geçtikten sonra, yolun sağında kalan tabela ile, Gordion’a sapılır. Yaklaşık, 10 dakikalık bir yolculuktan sonra, kent höyüğü, Midas’ın mezar tümülüsü ve müzenin bulunduğu yere varılır.

TARİHSEL SÜREÇ

Ankara Polatlı Gordion: Arkeolojik verilere göre: MÖ. 1360 yılında, Anadolu ve Yunanistan çok şiddetli depremlerle sarsılır. Bu arada: birçok kent yıkılır. İşte, bu felaketten sonra, eski Yunanistan ve Makedonya’nın Trakya kavimleri, topraklarını terk ederek, yeni yurtlar aramak üzere yollara düşerler.

Bu dönemde; Anadolu’da hüküm süren, Hitit Krallığı ise, ülkeyi saran veba hastalığı ve isyan eden yerli kavimlerle uğraşmaktan iyice zayıflamıştır. Trakya’dan göç eden bir gurup, MÖ. 1200 yılında, boğazı geçerek, Anadolu’ya girer ve Anadolu’da Hitit hakimiyetine son verir.

Frigler, başkenti Gordion olan bir krallık kurarlar ve kurulan krallık kısa zamanda büyür ve Orta Anadolu’nun tümünü egemenliği altına alır. Krallığın, Gordion isimli bir kral tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir. Mitolojik kuruluş öyküsünü, aşağıda anlatacağım.

Gordion kenti, krallığın başkenti olur. Frigler, barışsever bir toplumdur. Ağaç işçiliğinde, çok ileri giderler. Tarihte, ilk defa, metalden yapılmış, yaylı çengel iğneyi kullanırlar ve müzikle uğraşırlar. En parlak dönemi ise; kral Midas zamanında yaşanır.

Midas, şüphesiz çağının en ünlü krallarından biridir ve Asur çivi yazısı belgelerinde “Mita” olarak tanımlanır. Şehrin, kral yolu üzerinde bulunması, pazar ve konaklama yeri olarak uzun süre önemini korumasını sağlar.

7’nci yüzyılın başlarında, Gordion, Kimmerler tarafından işgal edilir. Birçok buluntu ve tümülüsler, 6’ncı yüzyılın sonuna kadar devam eden bu işgalin izlerini taşır. Daha sonra, MÖ. 333 yılında, Makedonya Kralı Büyük İskender tarafından, şehir kurtarılır ve yeniden onarım faaliyetleri başlar.

Daha sonraki tarih sürecinde, herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmaz. Bundan sonraki dönemde, Gordion’un önemini kaybettiği ve terk edilmiş gibi bir hale geldiği düşünülmektedir.

GORDİOS’UN KRAL SEÇİLMESİ VE KENTİN DÜĞÜMÜ

Gordion şehri için, bir kral seçilecektir. Kahinler, yeni seçilecek kralın, kente, dört tekerlekli bir yük arabası ile geleceğini söylerler. Derken, köylü Gordios, dört tekerlekli bir öküz arabası ile kente gelir. O günden sonra, köylü Gordios, adaletli kral Gordios olarak tarihe geçer.

Kral Gordios, ölmeden öne, kral olduğu gün bindiği ve onu kral yapan öküz arabasını, çözülemeyecek bir düğüm ile bağlar ve der ki ” bu düğümü çözen, tüm Asya’nın efendisi olacak”
Gordios ölür, peşi sıra pek çok kral gelir-geçer ama düğüm çözülemez.

Düğüm hakkındaki bir başka efsane ise, şöyle gelişir. Frigler, yöneticilerini belirlemek için yarışma düzenlerler. Bir kağnı arabasını, belirlenen bir tepede, en yükseğe çıkaran kişi, kral olmayı hak edecektir. Bu yarışmada, Gordios, kağnıyı herkes den daha yükseğe ve daha çabuk çıkarır ve geri düşmesin diye, kağnıyı sıkıca bağlar. Bunun üzerine, Gordios kral olur.

Kağnının bulunduğu yer, Gordios kenti olarak gelişir. Gordios kenti, Anadolu’dan geçen ve Mezapotamya’ya kadar giden, ünlü kral yolunun önemli merkezlerinden biri haline gelir. Gordios’un tepeye bağladığı kağnı ise, asırlarca ticaret yapanlar tarafından ziyaret edilir ve merakla izlenir, düğüm çözülmeye çalışılır.

Ama nafile. Kağnı, bulunduğu yere çok sıkı şekilde bağlandığı için, bu düğümü kimse çözemez, çözebilecek insanın ise, bütün dünyayı ele geçireceğine inanılır.

MÖ.333 yılında, Makedonya Kralı Büyük İskender, bölgeye hakim olan Persler’i yener ve Gordion kentini bağımsızlığa kavuşturur. Bir fetih dönüşünde, kışı geçirmek üzere kente uğrar. Gordios ve Midas’ın yönettiği, Frig krallığının başkenti Gordion; çözülemez düğümü ile ünlenmiştir. Büyük İskender, düğümü kendisine göstermelerini ister.

Düğüm; eski bir arabanın boyunduruğuna, kızılcık ağacı dallarıyla ve büyük bir ustalıkla atılmıştır ve o güne dek kimse tarafından çözülememiştir.

Ve yine, efsaneye göre: düğümü çözecek olan kişi, tüm dünyanın efendisi olacaktır. İskender, düğümü gördüğünde, çevresindekilerin şaşkın bakışları arasında, kılıcını çeker ve hızla düğüme vurarak, düğümü parçalar, ne düğüm kalır, ne efsane. Büyük İskender’in, düğümü çözmek için uğraşmak yerine, düğümü kılıcı ile kesmesi, dünyaya kılıçla hakim olacağını işaret eder.

Bu başarı karşısında, Makedon ordusu ve Frigyalılar, İskender’i Asya’nın efendisi olarak selamlarlar. Aynı zamanda, dünyaya hakim olunacağı efsanesi de gerçekleşmiş olur. Çünkü; o zamanda, bilinen dünya olarak kabul edilen tüm yerler ki ta Hindistan’a kadar, Büyük İskender tarafından ele geçirilmiştir. Büyük İskender, 13 yılda dünyanın hakimi olur ama genç yaşta da ölür.

Kral Gordios’un efsanevi arabası ve düğümün bulunduğu tapınak, antik kaynaklarda belirtilmektedir. Ancak, arkeolojik kazılarda, günümüze kadar bulunamamıştır.

MİDASIN KRAL SEÇİLMESİ

Tarihçi Arrianos’un yazdıklarına göre: Kral Midas’ın acı dolu hayat öyküsü şöyle başlar. Demir çemberli tekerleklerin aşındırdığı kral yolunda, bir gün, eski bir araba yol almaktadır. Arabayı kullanan genç, yaşlı annesi ve orman işçisi babası.

Annesinin doğduğu Telmessosu (bugünkü Fethiye) geride bırakalı günler olmuştur. Bey Dağları ve Toros Dağlarını aşıp, kuzeye Frig ülkesine doğru ilerlerler.
Frig kralı Gordios ölmüş, halk çok üzgündür.

Ancak, kralın yerine seçilebilecek kimse yoktur. Ülkenin ileri gelenleri toplanır ve kahinlerden yardım isterler. Kahinler; kente arabası ile giren ilk kişinin kral olacağının kehanetinde bulunurlar. O anda kente giren Midas, kral ilan edilir. O Midas, Frig ülkesinin iki kralından bir tanesidir. Frig kralları, ya Gordios ya da Midas ismi ile anılır olur.

MİDASIN EŞŞEK KULAKLARI EFSANESİ

Yunan tanrısı Apollon ile kır tanrısı Pan arasında, bir çalgı yarışması düzenlenir. Midas, yarışma jürisin oluşturan yargıçlardan biri olarak seçilir. Kır tanrısı: çaldığı kaval ile hoş sesler çıkarır. Tanrı Apollon ise; her çalgıdan üstün olduğunu düşünen lirini çalar ve herkes onu dinler. Yargıçlardan birincisi, dağ tanrısı Tmolos; kazanan çelengini Apollona verir.

Midas ise; kazanan çelengini, kır tanrısı Pan’a verir. Tanrı Apollon, Midas’ın bu yorumuna çok kızar ve ” güzel müziği ayırt edemeyen kulak, insan kulağı olamaz, sana eşek kulağı yakışır ” diyerek, Midas’ın kulaklarını eşek kulağına dönüştürür.

Bunun üzerine; her türlü seçimde ve tercihte, insanların beğendikleri yönünde değil, güçlü olan yönünde oy kullanmaları gerektiği hakkında, tarih öncesinden gelen bir sav doğar.

Midas, bir süre tanrı Apollon’un kendisine armağanı olan bu kulaklarını; bir külahın içine saklar. Ama, saçlarını kesen berber, sonunda Midas’ın kulaklarını görür ve kralın sırrını öğrenmiş olur. Ancak, bu sır insan ağzına sığmaz.

Berber büyük sıkıntılar yaşar. Dayanılmaz ızdıraplar içine düşer. Sonunda, sırrı, bir kuyuya söylemeye karar verir. Kuyuya eğilir ve ” Midas’ın kulakları eşek kulağı ” diye bağırır.

Sırrı; kuyudaki su, sazlara, sazlar ise rüzgara söyler. Böylece; bütün ülke, kısa zamanda, Midas’ın sırrını öğrenir. Daha sonra, halk, Midas’ın kulakları ile dalga geçmeye, hakkında gölge oyunları oynamaya başlar. Midas, artık bıkar ve kulaklarını kestirir. Ama, sonradan kulakları, sarmaşık gibi yeniden çıkar.

Kral Midas, tanrıya yalvarmaya başlar. ” Tanrım, benim bu kulaklarımı düzelt, ama bütün servetimi elimden al ” Tanrı, onu bağışlar ve Midas kulaklarını geri alır. Ama kimse görmeden, tanrı onun canını da alır ve mezara gömer. ( En büyük servetimiz sanırım yaşamımız? Lütfen bunun değerini çok iyi bilelim.)

Midas’ın masallara konu olan eşek kulakları; mitolojinin sihirli hikayeleri ötesinde, bir gerçeğe dayanmaktadır. Uzun kulakların sırrı; dönemin asillerini, sıradan halktan ayırmak için uygulanan bir yöntemle bağlantı kurulur. Sivri kafalıların asil, yada asillerin sivri kafalı olduklarına inanılır.

İdeal kafatasına sahip olabilsin diye, yönetici sınıf, bebeklikten itibaren başa bağlanan bir kafa kundağı ile büyütülür. Kral Midas’ın olduğu kabul edilen kafatasında, günümüzde yapılan teknolojik incelemelerde; hem bu garip kundağın izlerini, hem de kulak yerleri eğri ve yukarı doğru görülmektedir.

Ayrıca; kral Midas’ın kafatası üzerinde yapılan bilimsel çalışmalarda; Midas’ın, ana karnında, bir çeşit hastalığa yakalandığı ve kulak kanallarının asimetrik olarak doğduğu anlaşılmıştır. Asimetrik kulak yapısı, nadir görülen bir hastalık türüdür. Önden veya arkadan bakıldığında, bir kulağın diğerinden çok daha yukarıda veya aşağıda olduğu görülür.

Çirkin bir görünüm oluşturan bu hastalık, Midas’ın kafatasında belirgin izler bırakmıştır. Halkından utanan Midas, sürekli olarak, başına geçirdiği bir serpuşla gezer. Kulaklarını, hiçbir zaman göremeyen halkı ise, krallarının kulakları hakkında yorum yaparak, görmedikleri kulakları, eşek kulaklarına benzetirler.

DOKUNDUĞU HER ŞEYİ ALTINA ÇEVİREN MİDAS EFSANESİ

Şarap tanrısı Dıonısos’un yoldaşı Satıros, bir gün Frigya’yı gezerken, Midas’ın sarayının gül bahçesinde uyuyakalır. Midas’ın adamları, Satıros’u bulurlar ve Midas’ın yanına getirirler. Midas, Satıros’u, on gün on gece sarayında ağırlar.

Midas’ın konukseverliğinden çok etkilenen tanrı Dıonisos, kralın kendisine bir dileğini söylemesini ister. Kral Midas ” dokunduğum her şey altına dönüşsün, böylece daha zengin olayım ” der.

Midas’ın dileği, tanrı tarafından kabul edilir. Ancak, aynı gün gecesi yemekte, kral Midas, dokunduğu yiyecek ve içeceklerin altına dönüştüğünü görünce, tanrı Dıonısos’tan, bu uğursuz gücü geri almasını ister.

Midas’ın durumuna acıyan tanrı, krala Paktalos ırmağında yıkanmasını söyler. Bu ırmakta yıkanan Midas, tuttuğu her şeyin altına dönüşmesinden kurtulur. Ve o günden, bu güne, bu ırmakta bulunan altın parçacıkları, bu efsaneye bağlanır.

MİDASIN ÖLÜMÜ

Midas, kendisini görkemli ve zapt edilmesi imkansız bir başkente sanır. Ancak, bugün dahi, surları ve kale kapısı görenleri şaşırtan şehir, MÖ. 695 yılında, İran’dan gelen ve adeta çekirge sürüsü gibi Anadolu’yu işgal eden Kimmerler tarafından işgal edilir.

Midas, bu baskından sağ kurtulur. Ama o günden sonra, sıkıntılı bir hayat sürdürür. Gordion’lu Midas, tamamen tahrip edilen kent harabeleri üzerinde gezerken, mitolojiye göre, dayanamaz ve boğa kanı içerek intihar eder.

Uzmanlar tarafından, günümüzde; Midas’ın kafatası üzerinde yapılan incelemelerde: kafatasının iç yapılarında, büyük ölçüde değişiklikler tespit edilir. Kafatasının göz çukurunun sağ köşesinde, yukarı doğru giden bir kırık hattı görülür.

Alınan küçük bir kemik parçası, patoloji uzmanları tarafından incelendiğinde ise, kemik dokusunda, demir içeren ve kan elemanlarının kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Bunun sonucunda ise, kral Midas’ın, gerçek ölüm sebebinin, mitolojide belirtildiği gibi boğa kanı içerek intihar değil, başının sağ tarafına aldığı ağır bir darbe sonucu olduğu tespit edilmiştir.

Ankara Polatlı Gordion Kral Midasın Mezar Tümülüsü
Ankara Polatlı Gordion Kral Midasın Mezar Tümülüsü

KRAL MİDASIN MEZAR TÜMÜLÜSÜ

Kral Midas, Gordion kentinde yaşamış, efsanevi Frigya kralıdır. Kral oluşu gibi, yaşamı ve ölümü üzerine de mitolojik efsaneler vardır. MÖ. 695-696 yıllarında öldüğü tahmin edilmektedir.

Mezarın: bölgede sürü otlatan bir çoban çocuk tarafından bulunduğu söylenir. Çoban, tümülüsün üzerindeki büyük havalandırma deliğini oyarak, sallandığı ip ile, tümülüsün içine girer ve ahşap mezarı görür. Bölge yetkililerinin haber alması ile, resmi araştırmalara başlanır ve mezar ortaya çıkarılır.

Resmi kayıtlara göre ise: 1893 yılında, Alman arkeolog Alfred Körte, bu mezarı, Gordion’un mezarı olarak tanımlar, ancak ilk bilimsel kazılar, 1950 yılında Pensilvanya Üniversitesinden Rodney Yougn tarafından yapılır.

1950 yılında, kazı çalışmalarına başlanmış,  tümülüsün içine girmek için önce tepeden sondaj denenmiş ancak başarılı olmamıştır. Daha sonra, 1957 yılında Zonguldak’tan gelen maden işçileri, zeminden kazdıkları 80 metre tünel ile mezar kısmına ulaşılır. 1960 yılında ise, Türk mühendislerinin başarılı çalışmalarının ardından, mezar ziyarete açılır.

Son yıllarda elde edilen bulgulara göre, buranın Kral Midas’ın mezarı olmadığı kesinleşmiştir. Çünkü, Asur metinlerine göre, Midas, Frigya’da MÖ 718 yılında kral olmuştur. Mezarın yapım tarihi ise, MÖ 740 yılıdır. Bu durumda, mezarın, Midas’ın babası veya büyük babasına ait olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, Kimmer istilasından ardından: bu büyüklükte bir tümülüsün yapılamayacağı düşünülmektedir.

Evet, biz yine de alışılagelen ismiyle buradan söz edelim.

Kral Midas’ın anıt mezarı, bölgede bulunan tümülüslerin en büyüğüdür. Yapımının: 1-2 yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.

Çapı: 355 metre olan bu tümülüsün yüksekliği ise 55 metreye yakındır. Ancak yapıldığında daha da yüksek olduğu ve zamanla erozyon nedeniyle yüksekliğinde düşmeler olduğu değerlendirilmektedir.

Anadolu’nun ve antik dünyanın ikinci yüksek tümülüsüdür. Anadolu’nun en yüksek tümülüsü: Manisa Sardes’te bulunan ve Lidyalılar tarafından yapılan “Alyettes Tümülüsü” dür.

Tümülüs: “Kurgan” geleneğine göre yapılmıştır. Buna göre: ölüler eşyaları ile birlikte gömülüyordu. Hatta sevenleri, mezarlara hediyeler bırakıyorlardı. Bugün, o bırakılan hediyeleri, birer tarihi eser olarak Gordion Müzesi ve Anadolu Medeniyetleri Müzesinde görmek mümkündür.

Büyük toprak yığını altındaki ahşap mezar, çok iyi durumdadır.

O dönemde, bölgede bulunan ve yaklaşık 800 yaşında kesildikleri tespit edilen, muhteşem kalınlıktaki ladin, sedir ve ardıç ağaçları ile yapılan ahşap, yığma mezar odası, hiç bozulmadan, günümüze kadar gelebilmiştir.

Tümülüsün gezilmesi

Tümülüsün içine girmeden bir bilgi vermek istiyorum. Müzeye girmeden önce tümülüse girmek isterseniz, kapıda bir görevli göremez ve doğrudan girmek isterseniz, hemen arkanızdan bir görevlinin koşarak geldiğini göreceksiniz.

Aslında, tümülüsün hemen kapısında “Müze girişinden bilet alınması gerektiği yazılı” ancak elbette istiyorsunuz ki, görevli kapıda beklesin gelenleri bilet alınması konusunda uyarsın, ancak elbette görevli kişi, burada beklemekten se, müzede dolanmayı tercih ediyor.

Evet: Müze girişinden bilet alıyorsunuz, bu bilet gerek tümülüsün ve gerekse müzenin gezilmesi için geçerlidir.

Tümülüse uzun ve dar bir koridordan giriliyor. Yaklaşık 100 metre yürüyüşten sonra mezara ulaşılıyor. Girişte, demir parmaklıklı kapı var, bu kapının hemen girişte solunda tümülüsle ilgili bilgilerin verildiği bir pano görülüyor.

Gayet iyi ışıklandırılmış, havadar tünelden ilerledikten sonra, mezar odasına ulaşılıyor.

 

Mezar Odası

Ancak, mezar odasına girmek mümkün değil, sadece küçük bir pencere gibi açıklıktan mezar odası görülüyor. Mezar odası: ardıç tomruklarından yapılmış, dört tarafı kapalı bir küp şeklindedir.

Özellikle, mezar odasını çevreleyen ahşap ve muhteşem kalınlıktaki ağaç kütükleri ilginçtir.

Mezarın duvarları, birbirine iyice uydurulup tutturulmuş olan, dört köşe yontulmuş tomruklardan yapılmıştır. Bu duvarlarda kullanılan tomruklar sarı çamdır.

Kazı sırasında giriş yolu açmak için kesilen mezar duvarının kalındığı 37 cm dir.

Mezarın dört yanındaki duvar kalınlığının da aynı olduğu varsayılır.

Duvarları oluşturan tomruklar, yontularak köşeli hale getirilmiş, birbirine çok muntazam şekilde uydurulmuş ve düzeltilmiştir.

Mezar odasının uzun kenarında, üst üste 8’er tomruk, diğer iki kenarında 9’ar tomruk kullanılmıştır.

Bu yontulmuş tomruklar arasındaki bağlantılar öyle sıkı ve düzgündür ki, çoğu yerlerde gözle fark edilir, bazı yerlerde ise ancak üstteki ve alttaki tomruk yüzeylerinin renklerindeki hafif farklılıklardan bunların ayrı tomruklar olduğu anlaşılır.

Duvarların iç yüzeyleri, keserle düzeltilmiş ve sonra zımparalanmıştır. Yüzeylerdeki keser izleri, ışığın uygun bir açıyla vurduğu bazı yerlerde görülebilir. Duvar yüzeylerinin zımparalanması, duvarların bütünüyle tamamlanmasından sonra yapılmıştır.

Duvarları meydana getiren, dört köşe tomrukların yükseklikleri, birbirinden farklıdır. 64 cm ile 22 cm arasında değişir.

Duvar yüksekliği tabandan itibaren 3.25 metredir.

Mezar odasının iç boyutları: doğu-batı doğrultusunda 5.15 metre ve kuzey-güney doğrultusunda 6.20 metredir.

Taban kısmı:

Odanın uzun ekseni boyunca, uzunlamasına yerleştirilmiş 14 tane kalastan oluşur. Bunların genişlikleri 20.5 cm ile 53.3 cm arasındadır. Ortalama kalınlık 33 cm dir. Bunlar, zemin malzemesi olarak kullanılan, çakıl bir altlık üzerine oturtulmuştur.

Üst Bölümü:

Odanın üstü, tomruklarla iki akıntılı çatı tipinde örülmüştür. Tomrukların odanın içine bakan yüzleri, düzgün şekilde işlenmiştir.

Dış Tahkimat:

Bu ahşap mezar odası, ayrıca bir dış tahkimatla korunmuştur.

Bu amaçla, oda işlenmemiş yuvarlak tomruklarla, ikinci bir duvar ve çatı örtüsü yapılarak, adeta bir kasa içine alınmış, dış ve iç duvarlar arasındaki boşluk da çakılla doldurulmuştur.

Mezarın yapımında kullanılan ağaçlar:

Mezarın yapılında kullanılan ağaçların seçimi, bu konuda o zamanlar üstün bir bilgi ve deneyim birikimi olduğunu gösterir.

Nitekim iç kısımlarda kullanılan yontulmuş porsuk, Toros sediri ve sarı çam, dayanıklı ve yontmaya elverişlidir.

Dış duvarları oluşturan ardıçların da sağlam, nem ve basınca duyarlı ağaçlar olduğu anlaşılır.

Ortam son derece nemli olmasına rağmen, bu ağaçların çürümeden nasıl günümüze kadar ulaştıkları bilinmiyor.

Bu mezar odasının üzerine 4 metre yükseklikte taşlar yığılmış ve bol kil tabakası ile kaplanarak tepe oluşturulmuştur.

 

Buluntular

1950 yılında Kral Midas’ın mezar odasına ulaşan arkeologlar, Midas’ın büyük bir serveti olmasına rağmen, mezarında altın ve değerli eşya bulamamışlardır.

Bunun sebebi muhtemelen, o dönemde Gordion şehrini istila eden Kimmerlerin, değerli eşyaları yanlarında ganimet olarak götürmeleriydi.

Mezarda mobilya olarak 1 yatak, 2 pano ve 9 masa bulunmuştur.

Ancak bir köşede bulunan bir yığın çürümüş ağaç parçalarının, hangi tip bir mobilyada kullanıldığı anlaşılamamıştır. Bu çürümüş yığının üç ayrı mobilya parçasına, muhtemelen 2 tabure ve 1 sandalyeye ait olduğu tahmin edilir.

Eşyaların fazlalığına rağmen, mezar odasının tabanında boş alan bırakılmıştır.

Bu kullanılmamış alanlar, duvarlar çatı düzeyine kadar inşa edildikten sonra, ziyaretçilerin odaya inip ölüye armağanlarını bırakmalarını ve odadan çıkmalarını sağlamak amacıyla, yukarıdan aşağıya merdiven gibi uzatılmış kalasların kapladığı yerler olmalıdır.

379 objenin, duvarlardaki çivilere asıldığı, yere ve masalar üzerine üst üstü yığıldığı düşünülürse, çok sayıda insanın tek sıra halinde bir kalasın üzerinden inerek, mezar odasına girdiği, armağanlarını yerleştirdiği ve diğer kalas üzerinden çıkarak odayı terk ettikleri kabul edilir.

 

YATAK:

Yatağın sedir ağacından yapılmış olması: Sedir odunu kendine özgü kokusu ile parazitlere engel olması nedeniyle çok dayanıklıdır. Öte yandan kutsal bir değeri olması da muhtemeldir. Nitekim daha sonraları birçok tapınaklardaki kapıların, özellikle Sedir ağacından yapılmış olduğu dikkat çekmiştir.

Yatağın boyu: 2.93 metre, genişliği ise 1.40 metredir.

Baş ve ayak ucu tahtaları, 10 cm kalınlığında ve koyu renkli ağaçtan yapılmıştır. Üst kısımları kavislidir.

Baş ve ayak ucu tahtalarının, birer demir çubuk üzerine oturtulmuş olduğu tahmin edilir. Bu demir çubuklar, yatağın ahşap köşe blokları arasında uzanmakta ve çubuk uçları muhtemelen köşe bloklarına açılmış yuvalara girmekteydi.

Yatağın baş ve ayak ucundaki bu demir çubuklar, hem yatak platformunu oluşturan kalas uçları taşıyor, hem de baş ve ayak ucu tahtalarına destek oluyordu.

Kalaslar 4 cm kalınlıktadır. İki yandaki kalaslar, alttan kirişlerle desteklenir.

Kalaslar üzerinde de yatağın iki kenarı boyunca, 22 cm yüksekliğinde, 3’er adet düşey ayak üzerine oturtulmuş, kenar korkulukları olmalıdır. Bu korkulukların kalınlığı da 7.5 cm dir.

Sonuç olarak: yatak platformu uzunlamasına konmuş 5 tane kalas, iki dış kenarı desteklemek için yine uzunlamasına, fakat düşey olarak konmuş 2 kalastan oluşur.

Bunlar olduğu gibi tabana çökmüş olarak bulunmuştur.

Evet, yatağın en ilginç yanı: parçaların sökülebilmesi ve başka bir yere götürülüp yeniden monte edilebilmesidir.

YATAKTA BULUNAN KRALIN İSKELETİ:

Yatak platformunun çökmesi nedeniyle, kral iskeleti bir miktar zarar görmüştür. Yapılan incelemede, bu iskeletin 1.59 metre boyunda, 61-65 yaşlarında, uzun ve dar yüzlü bir erkeğe ait olduğu anlaşılmıştır.

Kralın üstü 21 kat kumaşla örtülüydü. Üzerinde: 6 yerden Tunç fibulalarla tutturulmuş 2 kat giysisi, ayağında işlemeli çizme ya da potinler vardı.

Mezarda bulunan ve Kral Midas’a ait olduğu düşünülen kemiklerin büyük bölümü kaybolmuştur. Sadece, kafatası halen aynı müzede sergileniyor.

Burada ilginç bir durum var. Yapılan incelemelerde, kafatası üzerinde, sargılama sonucu olduğu düşünülen izler bulunmuştur. Bu izler: kafatasındaki deformasyonun patalojik ya da toprak basıncı gibi nedenlerle oluşmadığını göstermektedir. Sonuç olarak: Midas’ın Gordion topluluğundaki tek örnek olması, kafa deformasyonunun sadece kraliyet üyelerine uygulandığının bir göstergesi olabilir. Ayrıca: kafatasındaki dikkat çeken kırıklar, ölüm sonrası meydana gelmiştir.

Ayrıca yatağın baş ucuna yakın yerdeki büyük keten torbada bulunan 165 fibula, torba parçalanınca yere saçılmıştır.

Ancak değerli madenlerden yapılmış, değerli nesnelere rastlanmamıştır.

(Merak edenler için ayrıntıya giriyorum: Mezardan çıkarılan ve Kral Midas’a ait olduğu kabul edilen iskelet 1957 yılında, R.S.Young tarafından ortaya çıkarılmış ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde Prof. Dr. M.Süleyman Şenyürek’e teslim edilmiştir. Şenyürek, 1961 yılında bir uçak kazasında vefat edince, iskelet Dr Enver Yaşar Bostancı tarafından korumaya alınmıştır. Bostancı: 1990 yılında emekli olana kadar iskeleti odasında muhafaza etmiştir. Bu dönemde, kafatası İngiltere’ye gönderilmiş ve Manchester Müzesinde etlendirme yöntemiyle rekonstürsiyonu yapılmıştır. Prof Dr Bostancı’nın emekli olmasından sonra, Midas’ın vücut iskeleti, Prof Dr Berna Alpagut tarafından teslim alınmış, daha sonra kaybolmuştur. Kafatası ise, Prof Dr Erksin Güleç’in 1993 yılında Bölüm Başkanı olmasından sonra, bölüm başkanlığınca yapılan Paleontrohojik malzemelerin envanterlenmesi çalışmaları sırasında ortaya çıkarılmıştır. Kültür Bakanlığınca yapılan tüm girişimlere rağmen, Midas’ın vücut iskeleti bulunamamıştır.

PANOLAR:

Mezarda, birbirinin eşi olarak yapılmış, 2 tane kakma işlemeli pano bulunmuştur.

Panolar yapım tekniği nedeniyle, devrilmeden dik olarak durabilmektedir.

Ancak panoların yapılması ve süslenmesinin çok zaman alıcı bir iş olduğu açıktır.

Bunlar, kralın ölümünden sonra ve sadece mezarına konulmak üzere yapılmış olamazlar.

Aksine, kral hayatta iken kullandığı bu panoların, ölümünden sonra saraydan getirilerek mezara konmuş olmaları gerekir.

Panoların kullanım amacı, önceleri anlaşılamamıştır.

Araştırmalara göre, bu panolar alçak bir sandalye ya da kalın bir minder üzerinde oturan, seçkin bir kişinin arkasında fon olarak kullanılan, birer aksesuar, dolayısıyla bir tahtın fizik kondisyonu olmasa bile psikolojik fonksiyonunu yerine getiren birer parça olduğu tahmin edilir.

Pano yüzeyi;

Ortasındaki çiçek motifli pencere çevresindeki kabarık çerçeve ve aşağısındaki gömme eğri bacaklar dışında, tamamen düzdür.

Pano boyu: 95 cm, genişliği ise 80 cm dir. Kalınlık 2.5 cm dir.

Pano yüzeyi: ahşabın kalınlığı içine açılmış yuvalara gömülmüş geçmelerin, önden ve arkadan çakılmış gömme ahşap çivilerle tutturulması suretiyle birbirine eklenmiş 15 parça tahtadan oluşur.

Pano yüzeyinin zemini, açık renkli ağaçtan, bu zemin üzerindeki kakma işlemeleri koyu renkli ağaçtandır.

Pano yüzeylerinin dekorasyonunda, kareler içinde gamalı haç ve daha başka geometrik formlardan yararlanılmıştır.

Toplam 112 motif kullanılmıştır. En çok kullanılan motif, gamalı haç adı verilen motiftir.

Panonun alt kısmının ortasında, çiçek (gül) motifli pencere vardır.

Bu pencere bir pergel yardımıyla yapılmıştır. Pergelin sabit ucunun izi tam merkezde göze çarpar.

 

MASALAR:

Mezardaki mobilya buluntuları arasındaki 9 masadan, 8 tanesi üç bacaklı düz masa (sehpa) dır.

Bunların hemen hemen hepsi aynı tip ve ölçülere sahiptir. Yaklaşık 50 cm yükseklikleriyle, bu masalar, normal boyda bir insanın dizlerini rahatça masa altına sokup oturabilmelerine elverişli değildir.

Dolayısıyla Frigyalıların çoğunlukla masaların yanına sandalye, tabure gibi şeyler koyarak oturmadıkları, yere serilen minderler üzerinde oturma alışkanlıkları olduğu söylenebilir.

En güzel ve farklı masa:

Bir masa ise olağanüstü özellik ve güzellikte olup, diğerlerinden tamamen farklıdır.

Bu masa: büyük bir  sanat ve emek ürünüdür.

Masa teknik açıdan, mobilyacılık sanatının bir şaheseri olarak tanımlanır.

Masanın dört köşesindeki desteklerin, masayı kolayca taşımaya yarayan tutamaklar şeklinde olması, bu masanın yiyecek taşımak amacıyla kullanıldığını düşündürür.

 

Tutkal:

Panolar ve olağanüstü güzellikteki masa, Frigyalı marangozların çok kuvvetli bir tutkal kullandıklarını gösterir.

Çoğu yerde, geçme ve gömme eklerde, çapraz çivi/perçin kullanmamışlardır. Buralar muhtemelen tutkalla tespit edilmiş olmalıdır.

Ahşabı tutkalla yapıştırma işleminin: Doğu Akdeniz yöresinde, çok eski zamanlarda bile yaygın şekilde uygulandığı bilinmektedir ve muhtemelen ilk çıkış yeri Mısır’dır.

 

Üç bacaklı masalar:

Açık deve tüyü renginde bir ağaç malzemeden yapılmışıtır.

Bacakların bazıları kırılmış, ancak çoğu sağlam kalabilmiştir.

Yumuşak, koyu kahverengi ağaçtan yapılmış masa üstlerinin boyları 75 cm, genişlikleri 60 cm dir.

Bu masalar, 3 bacaklı olup bu sayede, tabana dengeli olarak basmaları ve sarsılmamaları sağlanmıştır.

Masaların üst tabla kısımları, köşeleri yuvarlatılmış yekpare tahtadan yapılmıştır.

Tahtalar, ağacın liflerine paralel doğrultuda kesilmiş olup, kalınlıkları 1-1.5 cm dir.

Üst yüzeyin kenarları, hafifçe kazınarak kavislendirilmiştir.

Her masa tablasında, bacakların tablaya geçirilerek tutturulduğu, 3 adet delik/yuva vardır.

Masaların bacakları, yukarıdan aşağıya doğru incelir.

Yuvarlak kesitlidir.

Bacakların aşağı kısımları, dışa doğru kıvrıktır ve kıvrım oldukça aşağıdan başlar.

Ağaç liflerinin bu kıvrımları izlemesi nedeniyle, bacakların basınç altında, ısıtılarak ya da buharlama suretiyle bükülmüş oldukları anlaşılır.

Bacaklarda masaların üst tablaları: bacakların yukarı ucundaki zıvanaların masa tablasına açılmış deliklere/yuvalara geçirilmesi suretiyle birleştirilmiştir.

Bacakların bağlantı yerlerinin tutkalla takviye edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

 

Kakma Süslemeli Pagoda Masa:

Mezar açıldığında, kırılıp dağılmış halde bulunan bu olağanüstü mobilya, yine de şeklini açıkça belli olacak derecede koruyabilmiştir.

Bütün parçalar oldukça iyi durumda bulunmuş ve bunların çoğu, yuvalarına tam olarak uyan, kırık zıvanalar yardımıyla, orijinal yerlerine konmuş ve buna dayanarak masanın teorik rekonstriksiyonu yapılabilmiştir.

Kakma süslemeli masaya, egzotik dizaynı ve oriyental görünümlü desenleri nedeniyle: Pagoda Masa adı verilmiştir.

Masa, açık renkli ağaç malzemeden yapılmıştır.

Koyu renkli ağaç malzemeden yapılmış bol miktarda kakmalarla dekore edilmiştir.

Ancak masanın üst kısmı/tabla: tamamen bozulmuş, geriye sadece kırıntı parçaları kalmıştır.

Bu tablanın yumuşak ve koyu renkli bir ağaç malzemeden yapılmış olduğu anlaşılır.

Masanın yüksekliği 64 cm, çerçeve boyu 70 cm ve çerçeve eni 56 cm dir.

Masa 3 bacaklıdır.

Bu bacakların üst kısımlarındaki geçme zıvanalar, iki kademelidir.

Masanın ön bacağı, masanın önüne doğru dışa bükülmüştür.

Diğer iki bacak ise, masanın iki arka köşesinde dışa doğru bükülmüş durumdadır.

Üç bacaklı masanın eski zamanda pek düzgün olmayan zeminler için en dengeli dizayn olduğu kuşkusuzdur.

Fakat masanın dört köşeli çerçeve ve tablasını desteklemek amacıyla masanın tasarımcıları, alışılmadık bir sistem geliştirmiştir.

Masanın iki arka ayağında, çerçevenin iki arka köşesinde, dayanak oluşturan destekler yükselir.

Ön bacağın ayak kısmının hemen arkasına bağlanan geniş ve “U” şeklindeki bir destek de, iki yana yükselerek, çerçevenin sol ve sağ ön köşelerine dayanak oluşturur.

Masanın dengesini daha da sağlamlaştırmak amacıyla, bacaklar gergi bağlantılarıyla birbirine ve ahşap çivilerle çerçeveye tutturulmuştur.

Gergi bağlantılarıyla birlikte, masanın: yaklaşık 44 ayrı parçanın geçme olarak ve muhtemelen tutkal da kullanılarak birbirine tutturulması suretiyle yapılmış olduğu anlaşılmıştır.

DİĞER BULUNTULAR:

Mezarda, sayıları 1069’u bulan Tunç kaplar bulunmuştur.

Sağda, duvar boyunca büyük bakır kazanlar, demir saç ayakları üzerine dizilmiştir.

Bunların önünde, kakmalı büyük mobilyaların çökmesiyle yerlere saçılan kaplar vardır.

Her şey bir yana küflenmiş, Tunç’un saçtığı tavus kuşu mavisi renkleriyle olağanüstü etkileyici bu kaplar; günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergileniyor.

Güzel işçiliklerine karşın, kapların özgün etkileyici görünüşleri kaybolmuştur.

Kapların belki de en çarpıcı olanları, ağızları insan figürleriyle süslenmiş olan 3 Tunç kazandır.

Dış ülkelerden alındıkları sanılan bu kazanlar, Urartu maden işçiliğinin en yüksek düzeydeki örnekleridir.

Mezarlarda panoların yanında bulunan objeler arasında: 10 tane küçük bronz kazan (tencere), 2 tane kepçe ve biri koç başı, diğeri aslan başı biçiminde 2 tane maşrapa (situla) vardır.

Kazılar tamamlandığında: mezar odasında 169 tane Tunç ve Bakır kap, 15 tane çeşitli elbise, bu elbiselerde kullanılan 175 tane fibula yani bir çeşit çengelli iğne ve karyola üzerinde yatan kralın iskeleti.

 

Yemek kalıntıları:

Mezar odasında yemek tarihi açısından çok önemli bilgiler bulunmuştur.

Şöyle ki, buluntular arasında, görkemli bir ziyafeti işaret eden, bronz kazan, kap-kacak, kase gibi eserlerin içlerinde, taşlaşmış tortu ve donup kalmış yiyecek ve içecek kalıntıları bulunmuştur.

Mezardan çıkan Tunç ve Bakır kaplar incelendiğinde, Kral Midas’ın mezar odasında, son bir yemek yenildiği ve kalıntılardan menünün acı et güveci, mercimek lapası ve ballı bira olduğu anlaşılmıştır.

 

Yazıtlar:

Midas’ın mezarında bulunan yazıtların büyük bölümü, Tunç kapların üzerindeydi.

Üç tanesi temizlendikten sonra, ağzının tam kenarındaki küçük bal mumu levhalar üzerinde anlaşılmak Frig alfabesiyle yazılmış kısa yazılır görüldü.

 

Kalıntıların Sergilenmesi:

Mezar odasında bulunanlar günümüzde, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergileniyor.

 

Ankara Polatlı Gordion Müzesi
Ankara Polatlı Gordion Müzesi
Ankara Polatlı Gordion Müzesi
Ankara Polatlı Gordion Müzesi
Ankara Polatlı Gordion Müzesi

GORDİON MÜZESİ

Gordion Müzesi, hemen Midas Tümülüsünün karşısındadır. Güzel bir müze, girmenizi, ziyaret etmenizi öneririm. Ancak, Tümülüs yazısında belirttiğim gibi, müze görevlileri ilginç, ziyaretçilere karşı stresli, müzede gezerken sürekli arkanızda birilerinin gezinmesi rahatsız ediyor.

Gordion Müzesi: 1963 yılında, Yassıhöyük olarak tanımlanan 500 kişilik nüfusa sahip küçük bir köyün yanında kuruldu. Günümüzde, müzede, bölgede egemenlik kurulan her dönem, karakteristik örneklerle temsil ediliyor.

Müzenin bahçesinde: Gordion şehrindeki kazılarda bulunan çok sayıda antik eserin yanı sıra Roma Mozaiği, Kayabaşı Mozaiği ve Galat Mezarı bulunuyor. Galat mezarı: 1954 yılında defineciler tarafından bulunmuş ve maalesef tahrip edilerek zarar verilmiştir. 1999 yılında mezarın yapı taşları tek tek numaralandırılmış, müzenin bahçesine taşınarak koruma altına alınmıştır.

Kayabaşı köyü mozaiği: Kayabaşı köyünde bulunan bir evin temelinden çıkarılmıştır. MÖ 8’nci yüzyıla tarihlenmektedir. Mozaik, çakıl taşlarının doğal hallerinin motiflendirilmesiyle oluşturulmuştur. Yani, henüz taşların boyanıp renkli mozaiklerin yapılmadığı döneme aittir. Bu nedenle, Anadolu’nun ilk mozaik kalıntısı olduğu söylenir.

Müzenin içinde bulunan 3 vitrinde: Eski Tunç eserleri, bunu takiben Kral Midas ile son bulan erken Frig dönemine ait eserler sergileniyor. Bu eserler içinde: Erken Demir çağına ait el yapımı çanak-çömlekler, erken Frig dönemine ait demir aletler, tekstil üretim aletleri vardır.

Yeni sergi salonunda ise: panaromik vitrin içinde: MÖ 700 yıllarına tarihlenen tipik bir yapı sergileniyor. Yeni salonun geri kalan kısmında ise, MÖ 6 ile 4’ncü yüzyıllara ait Yunan seramiği, Helenistik çağ ve Roma dönemine ait malzemeler sergileniyor. Son bölümde ise, Gordion’da ele geçirilen mühür ve sikke örnekleri görülüyor.

GORDİON ŞEHRİ KALINTILARDA GEZİ

Gordion şehri kalıntılarını görmek isterseniz: Tümülüs ve Gordion Müzesinin önünden sola doğru devam ettiğimizde, bir süre sonra buraya ulaşabilirsiniz, ancak burayı doğrudan görme veya tabela ile bulma şansınız yok.

Benden size tavsiye, yolun sol kıyısında, büyükçe bir toprak set gördüğünüzde, durun, aracınızdan inin ve bu toprak setin üstüne çıkın, Gordion şehri kalıntılarını uzaktan panoramik olarak görebilirsiniz. (keşke ilgililer tabela koymayı düşünseler)

Evet, Gordion şehrinde, güneydoğudaki tarihi kapı, sur içindeki saraylar ve Frig kral ailesi üyeleri ile zengin soylular için yapılmış 80 kadar yığma mezar tepeleri, şehrin en önemli özelliklerini yansıtır.

Kent Höyüğü

Höyükte; Gordion adını ortaya koyan, kitabeye benzer hiçbir açık delil bulunmamıştır. Buna rağmen, höyük eski Gordion olarak kabul edilir. 350 x 500 metre ölçülerindeki, yassı bir höyüktür. Sakarya ırmağının hemen doğusundadır.

Arkeologlar, anıtsal bir kapı ile birlikte, kral ailesine ait birçok yapı, evler ve kent duvarlarına ait kalıntılar ortaya çıkarmışlardır. Bunların tümü, Frigya krallığının en parlak dönemine (MÖ. 725-667) yıllarına tarihlenmektedir.

Kent Kapısı

MÖ. 8’nci yüzyılın sonlarında yapılmıştır. Yumuşak kireç taşından, 9 metre yüksekliktedir. Günümüze kadar korunmuş, anıtsal bir yapıdır. Kente asıl giriş ise, 9 metre genişliğindeki, 23 metre uzunluğundaki, üstü açık bir koridordan sağlanır.

Kapının iki yanında yer alan kulelerin ise, kente açılan birer kapısı bulunur. Tamamen kazılan, kuzey avlu silah deposu olarak kullanılmıştır. Güney avlu ise, Pers kapısının büyük güney duvarının korunması amacı ile günümüzde kazılmadan bırakılmıştır.

Kent Merkezi

Höyüğün orta kısmı, saraylar için ayrılmıştır. Kerpiçten bir duvar, sarayın birinci avlusunu kent kapısından ayırır. Daha kalın bir duvar ise, iç avluyu, kuzey-batı ve güney yönlerinde çevirir. Büyük olasılıkla, bu duvarlar, saray yapılarının doğu yönünde uzanmakta ve böylelikle onları, dışarıdan tümüyle ayırmaktadır.

Saraylar

Birinci avludaki iki yapı, bir ön oda ile arkasındaki ikinci odadan (ortada ocak bulunur) oluşan evlerdir. İkinci megaron; geometrik desenli mozaik ile döşenmiştir. Buranın, kral evi olduğu düşünülmektedir. Bu mozaik, bilinen en eski uygarlığa ait, çakıl taşı mozaik örneğidir. Bugün, bir kısmı Gordion müzesinde sergileniyor.

Üçüncü megaron ise, MÖ. 8’nci yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş ve günümüze kadar, Gordion şehrinde ortaya çıkarılmış en önemli yapıdır.

İç avluda yer alan yapı; Frig akropol’ünün en büyük binasıdır. Yapı, iki sıra ahşap direkle, bir orta ve iki yana ayrılmıştır. Arkeologlara göre, orta bölümde, tek katlı ve yüksek bir salon vardı.

Yan kısımlar ise, iki katlı, ahşap galeriler şeklinde idi. Teras yapısının üzerinde bulunan megaronların, sarayın günlük işlerinin görüldüğü yerler olduğu düşünülüyor.

Evet; Gordion, Ankara’nın hemen dibinde ve ulaşılması zor olmayan bir yer. Fırsat bulunduğunda mutlaka gidilmeli, tarihsel süreçte, özellikle kulakları ve her şeyi altına çeviren özelliği ve düğümü ile öne çıkan bu şehir, bu uygarlık kalıntısı mutlaka görülmeli.

Düşünebiliyor musunuz ki, tarihsel süreç içinde, mitolojide günümüze kadar taşınan birçok efsaneye konu olmuş kral Gordios ve kral Midasın yaşadıkları, yürüdükleri bu topraklar üzerinde, aradan geçen 3000 yıl sonunda, sizlerde aynı havayı teneffüs ederek dolaşabileceksiniz, muhteşem bir duygu, mutlaka gidin

( küçük bir not; buraya gidince, buranın çok yakınında, 22 gün ve 22 gece süren Sakarya Savaşlarının dönüm noktasını oluşturan ve Türk’ün makus talihini yenmesine vesile olan DUA TEPEYE de kısa bir zaman ayırarak gidebilirsiniz.)

Polatlı Duatepe tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için. 

Polatlı Sakarya Şehitleri anıtı tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Polatlı Mehmetçik Anıtı ve Müzesi tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

GORDİON

HİSTORİC ASSETS

Situated 96 km. southwest of Ankara in the village of Yassıhöyük, Polatlı, Gordion was first inhabited in the late 3000 BC (Early Bronze Age). This particular ancient city has various layers of settlement belonging to the Hittites, the Phrygians, the Persians and the Romans, According to legend, the man who made Gordion a capital city for the first time in 8th century BC was the Phrygian King Gordias. The city enjoyed rapid growth and dazzling prosperity during the reign of King Midas (725-695 BC). Having been destroyed by the Cimmerians in 695 BC, Gordion was rebuilt as a commercial and military centre under the reign of the Lydians. The city was captured by the Persians in 546 BC, Alexander the Great in 333 BC and the Glatians in 278 BC. İt was abandoned soon afterwards, only to be occupied by the Roman army in 189 BC. During the Roman era, Gordion gradually lost its importance and became an insignificant setlement.

The ancient Gordians buried their deceased in a tomb called a tumulus. Over 80 tumuli lie scattered across a large valley to the east of the village of Yassıhöyük. These ancient tombs vary in size and were built out of wood covered with a large pile of earth.

The large tumulus in Gordion is believed to be that of King Midas. İt is the second biggest tumulus found in Anatolia, and measures 300 metres in diameter and 53 metres in height. A male skeleton, nine wooden tables, three big cauldrons, 166 bronze containers in various sizes and 145 fibulas, lying beside the head of the skeleton, were found in the burial chamber, which was made out of wood and enclosed on four sides.

The most important tumulus of the rest in Gordion is consructed using a special piling technique. Called the P tumulus, it is 80 metres in diameter and 12 meter in height and is estimated to date back  to around 700 BC. The burial mound is thought to be that of a child, as a small skeleton and some wooden toys shaped like lions, horses and deer were found in the burial chamber, 40 ceramic containers were also extracted from the tumulus. Most of the artefacts recovered in the Gordion excavations are on display in the Museum of Anatolian Civilizations and the Gordion Museum.

According to the famous legend of Gordion, the Phrygians were in search of a new leader. They were told by an oracle to crown the first person to enter the city on an ox-cart. That person happened to be Gordias, whose ox-card then got tied to a column by a knot of ivy. The ox-cart became the focus of another legend, as it was said that the one who managed to untie the knot would become the ruler of Asia. İn 334 BC, Alexander the Great made his way to Gordion to try and undo the knot. Unsuccessful, the impetuous Macedonian king drew his sword and cut the knot in two,  going on to fulfil the prophesy by conquering much of Asia. However, his untimely death at the age of 33 was thought by some to have been caused by his unorthodox method of undoing the Gordion Knot.

THE GORDİON MUSEUM

Established in Yassıhöyük in 1963, the museum exhibits hand-made pottery dating back to the Bronze Age, as well as metal weaving implements belonging to the early Phrygian Era, the period that ended with King Midas’s death. A typical dwelling dating 700 BC. İs exhibited  in a panoramic glass display case in the centre of the new hall. The remaining section of the new hall hosts imported Greek ceramics from 600 BC. and 400 BC. and other items of importance from the Hellenistic and Roman periods. İn the final section, visitors can browse a collection of Phrygian seals and silver coins.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Aizonai, işte tarih, işte mükemmellik, işte hazine, mutlaka ama mutlaka gidin, görün. Ben buraya üç kez gittim, her seferinde büyük bir keyif aldım, inanılmaz güzel, inanılmaz tarihi bir yer, mutlaka zaman ayırın, mutlaka burayı gidin görün.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

ULAŞIM

Aizonai antik şehri: Kütahya il merkezine 57 km. uzaklıktadır. Kütahya karayolundan yaklaşık 50 km. gittikten sonra, Çavdarhisar ilçesini hemen geçince, Emet yönüne dönülerek ulaşılıyor.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

GENEL

Kralların şehrine yakışan bu mimarinin bulunduğu alanda, her ne kadar çevre dikenli tellerle kapatılarak korunmaya alışmışsa da, bazen istenilmeyen görüntülerle karşılaşma şansı çok fazla.

Bu görüntülerin başında, burası bir yandan turizme açılmaya çalışılırken, öte yandan antik kalıntılar içinde koyun sürüleri ve bunlar tarafından kirletilen antik kalıntılar.

Ayrıca: antik kalıntılar üzerine kurulmuş, bir köy yerleşimi var. Ama bu köy yerleşimindeki evler o kadar kötü olmuş ve Sit alanı olması nedeniyle herhangi bir tamirat, yenileme veya restorasyon yapılamadığından, çevre tamamen harabe olmuş ve her an yıkılabilecek enkaz evlerle dolu.

Bir diğer söylenti, bu evlerin Gediz depreminden sonra terk edildiği şeklindedir. Ama ne olursa olsun ziyaretçilere gayet kötü bir görüntü sunuyorlar.

Evet, gelelim antik kentin bulunmasına

Antik kentteki kazılar, burada, MÖ.3000 yıllarına kadar uzanan dönemde ait yerleşim tabakalarını ortaya çıkarmıştır. Yani, Roma döneminde bugünkü halini alan kentte aslında çok daha önceki dönemlerde, eski uygarlıklar tarafından yerleşim sağlanmıştır.

Pausanias isimli bir yazar: Penkalas nehrinin kıyısındaki bir mağarada: “Ana Tanrıçaya” tapınıldığını anlatır.

Ama, şehir; en önemli ve çağdaş görünümünü Roma döneminde yaşıyor. Özellikle: Efes kenti ile aynı dönemde, burası, ikinci bir Efes şehri olarak nitelendiriliyor.

Kent, ismini: Zeus’un kızı Su Perisi “Erato” ile Efsanevi kral “Arkas”ın birleşmesinden ortaya çıkmış “Azan” isimli mitolojik kahramandan almıştır.

Azan isimli bu mitolojik kahraman, aynı zamanda, Frigyalıların mitolojik kahramanı olan “Azan” dır. Şehir kuruluşundan sonra kullanılan bir diğer ismi ise: Aezani’dir.

Kent: Penkalas (günümüzdeki ismi: Kocaçay) ırmağının iki yakasında kurulmuştur. İlk yerleşimcileri: Frigya’ya bağlı olarak yaşayan “Aizanistler” dir.

Bunları takip eden dönemlerde ise: Bergama krallığı ve MÖ.133 yılında ise, Roma egemenliği görülmektedir.

MÖ. 1’nci yüzyılın son çeyreğinde ve erken Augustus döneminde (MÖ.27. MS.14) yıllarına ait sikkelerde, kentin adı “Ezeaniton” olarak geçmektedir.

Daha sonra, takip eden süreçte: yani Roma egemenliği dönemlerinde, tahıl ekimi, şarap ve yün üretimiyle zenginleşen şehrin ünü: sınırları aşmıştır. En parlak ve ihtişamlı günleri ise; MS.117-138 yılları arasında görülür.

O dönemde, antik kentte, 120 bin kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir.

Kuruluş aşamasında, kentin ilk görkemli yapısı olarak: Zeus Tapınağı kurulmuştur. Bu dönemde, şehir, Yunan şehirler birliğine alınır. İmar faaliyetleri artar.

MS. 2’nci yüzyılın ortalarında ise, küçük Zeus Tapınağı çevresinde, galerilerle çevrilmiş olan “Agora” inşa edilir. Tiyatro, Stadium, hamam ve spor yerleri yeniden onarılır.

Takip eden dönemde

Roma imparatorluk toprakları ikiye ayrılınca, bölgede Bizans egemenliği başlar. Bizans döneminde: Hıristiyanlığın yoğunlaşması ile burası da bir piskoposluk merkezi haline gelir.

Kent: 7. yüzyılda önemini kaybeder ve 13. yüzyılda ise bölgeye Çavdar Tatarları yerleştirilir ve bu nedenle, bölge “Çavdarhisar” olarak anılmaya başlanır.

Derken: 1824 yılında: Avrupalı gezginler tarafından, Aizonai antik kenti bulunur. Antik kent: 1830-1840 yılları arasında incelenir ve 1926 yılından itibaren ise, bölgede, Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından kazı çalışmalarına başlanır. Bu çalışmalar, günümüzde de sürdürülmektedir.

Antik kentte, günümüzde görebileceğiniz başlıca kalıntılar: şehrin Roma hükümranlık dönemlerinden kalmadır. Görebileceğiniz antik eserler: Zeus Tapınağı, Borsa, Stadium ve Anfi Tiyatro, Mozaikli hamam, Antik köprüler ve Sütunlu cadde.

Bunlardan kısaca söz etmek istiyorum. Ancak, buradaki köyün evlerinin çoğunun duvarlarının düzgün kesme taşlardan yapılmış olduğunu göreceksiniz. Evet, malzeme bol, garip karşılamamak gerek. Ancak, bu evlerin bir kısmı: 1969 Gediz depreminden sonra terk edilmiş.

Yani. Terk edilen bu evler ve antik kent kalıntıları, çok ilginç bir manzara oluşturuyor. Bu arada, antik kentten çıkarılan eserlerin bir kısmı, halen Kütahya Müzesinde sergileniyor.

GEZİ PLANI

Ana yoldan ayrıldıktan sonra, tabelalar yardımı ile “Aizonai” antik şehrine rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Önce gezmenizi önereceğim yer: Zeus tapınağıdır. Zeus Tapınağı hakkında ayrıntılı bilgi vermeden önce, bilmenizi istediğim hususlar var.

Tapınak alanı: tel örgülerle çevrilmiş ve giriş ücretli yazılı olmasına ve tapınak alanının içinde hemen sağ bölümde bir konteynır içinde güvenlik görevlileri bulunmasına rağmen; giriş ücreti ödenmiyor.

Siz zaten kapıdan girişten itibaren, karşınızda bir anıt gibi duran muhteşem yapıyı görünce etkileniyorsunuz. Ama, yine de hemen buraya girmeyi değil de, hemen sağ yanda bulunan yine tel örgülerle çevrelenmiş, bölgeden toplanan taş eserlerin bulunduğu yeri önce gezin.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai
Kütahya Çavdarhisar Aizonai
Kütahya Çavdarhisar Aizonai
Kütahya Çavdarhisar Aizonai

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Sonra: çok çok ilgi çeken, kadın büstünün bulunduğu taş bölümü görün ve daha sonra, Zeus Tapınağının bulunduğu yere tırmanın.

Burada, yani tapınak alanı içinde, duvarlardaki yazıtları görün, ayrıca tapınak alanının altındaki boşluğu mutlaka ve mutlaka inin. Buraya, demir merdivenlerle iniliyor ve herhangi bir sorun yok.

Ama dediğim gibi unutmayın ve bu alttaki boş alana mutlaka inin, sıcak bir günde klima gibi bir güzel havası olan, bu mistik alanı mutlaka görün. Bu alan bir zamanlar: tapınağın kehanet merkezi ve deposu olarak kullanılmıştır.

Evet, buyurun dünya üzerinde benzeri olmayan, günümüze kadar sağlam olarak gelebilmiş, muhteşem bir tarih hazinesini gezmeye.

Hemen tapınak alanının giriş kapısı önünde, aracınızı park edebilirsiniz.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

ZEUS TAPINAĞI

Evet burası günümüzde Kütahya’nın Çavdarhisar ilçesi.

Burada, Roma döneminde Aizonai isimli bir şehir kurulur ve şehrin en kutsal alanı olarak seçilen yere Zeus Tapınağı yapılmasına karar verilir.

Ancak, bu kutsal alan olarak kabul edilen höyük: Anadolu’nun erken evrelerine ait tabakalar bulundurur.

Tapınak avlusu seviyesinin hemen altında, Erken Bronz çağına (MÖ 2800-2500) ait seramik parçaları bulunmuştur. Ayrıca: Tunç çağına ait zemini kerpiç ve çakıldan yapılmış, şevli duvarlara sahip iki mekan tespit edilmiştir.

Tapınağın yapılması için, bu tabakalar ortadan kaldırılmıştır.

Muhtemelen, bu ortadan kaldırılan tabakaların molozları, tapınak alanının tekrar dolgusu sırasında kullanılmıştır.

Evet, günümüzde: Zeus Tapınağı, yukarıda belirttiğim gibi Çavdarhisar ilçesinde, Aizonai antik şehrinde, Perkalas Çayının batı kıyısında 200 metre uzaklıktadır.

 

Önemi

Zeus Tapınağı oldukça önemlidir. Çünkü dünya üzerinde benzeri yoktur. Gerek plan olarak ve gerekse dünya üzerinde günümüze en sağlam gelebilmiş bir tapınaktır.

 

Tapınağın yapımı

Tapınak, şehir içinde ve çevresinde bulunan toprakların sahibiydi.

Tapınak yapımı için gerekli harcamalar, geniş tapınak arazilerinin kiraya verilmesiyle sağlanmaya çalışılıyordu.

Hadrian döneminde, Aizonai ve Roma arasındaki en temel sorun, şehre ait olan toprakların yönetimi konusundaydı.

Zeus tapınağına bağlı olduğu düşünülen topraklar hakkında, İmparator Hadrian dönemine ait gayet net ve ayrıntılı yazıtlar, tapınağın duvarlarında bulunmaktadır.

Ancak, arazileri kiralayanlar, uzun süre para ödememek için direndiler.

Bunun üzerine, İmparator Hadrianus devreye girdi ve paralar ödenince; MS 92 yılında İmparator Damitianus döneminde başlanan tapınak inşasına devam edildi.

Tapınak: MS 2’nci yüzyılda, İmparator Hadrian döneminde (MS 117-138) tamamlandı.

Evet, bir tepe üzerinde bulunan Tapınak, Aizonai şehrinin ana kutsal alanıydı.

 

Mimari Özellikleri

Roma döneminde yapılmış olmasına rağmen, Hermogenes tarafından Magnesia’da yaratılan Helenistik dönem özelliklerine özgü biçimde yapılmıştır.

Aynı plan, Ankara Augustus Tapınağında da kullanılmıştır.

Hermogenes’in Helenistik dönem mimarisi için ortaya koyduğu kurallar çerçevesinde: naosu çevreleyen peristasisin eni, iki sütun genişliğindedir.

Dolayısıyla tipik Helen mimarlık özelliği olan pseudodipteros plan uygulanmıştır.

Çok basamaklı podyum da, Helenistik dönem özelliklerindendir.

Cella tonozla örtülü bir alt yapı üzerine konumlandırılmıştır.

Bu bir Roma mimarisi özelliğidir.

Cella içinde: bir Zeus heykelinin bulunduğu düşünülür, ancak bu heykel günümüze ulaşmamıştır.

Ancak, yapılan arkeolojik araştırmalarda, tapınak içinde Zeus’un kutsal kuşu olan “Kartal” heykeli bulunmuştur.

Promaos (giriş), naos-cella (ana oda) ve opistodomos’tan (arka oda) oluşan ana yapının altında, Anadolu’da kullanımı çok yaygın olmayan, yüksek tonozlu bir galeri bulunur.

Tapınağın girişi doğudadır ve pronaos önünde 4 sütun bulunur.

Batı yüzündeki opisthodoms kısmında ise, kompozit başlıklı 2 sütun vardır.

Opisthodomos ve cella arasında, alt kata inen ahşap bir merdiven vardır.

 

Tapınağın sayısal ölçüleri

Tapınağın oturduğu podyum ölçüleri: 130 x 112 metredir. Tapınağın oturduğu ölçüler ise, 53 x 35 metredir.

 

Pronaos (giriş) duvarlarındaki yazıtlar

Tapınağın ön galeri duvarlarında, İmparator Hadrian ve Aizonai için önemli hizmet görmüş Apuleius’u öven yazıtlar bulunur.

Pronaos duvarının dış ve iç yüzeylerinde bulunan Yunanca ve Latince yazıtlarda: tapınağın klerolarının (tarım arazileri) kiralarına ait tartışmaların ve kararların yer aldığı Hadrian dönemine ait yazışmaların birer örneği bulunur.

İmparator ile şehir arasında, bu konu ile ilgili yazışmalar, Aizonai için o kadar önemliydi ki, tapınağın ön galerisinin kuzey tarafında, özel olarak hazırlanmış bir bölüme, bu yazıt konmuş ve bugün de görülmektedir.

Aynı duvarın dış tarafındaki yazıtta ise, şehirde 4 Numaralı köprünün yazıtından tanınan M. Apulerius Eurykles’ten söz edilmektedir.

Yazıtta: Eurykles’in erdemlerinden ve şehir için yaptığı işlerden, övgü ile söz edilmektedir.

 

Çizimler-Duvarlara kazınan resimler

Tapınağın yazıtlarının ve kesme taşların üzerinde, çeşitli çizimler var.

MS 13’ncü yüzyılda Anadolu’daki Moğol istilası sonrasında, bölgeye gelen Çavdar Tatarları, tapınağın çevresine bir duvar örerek, tapınağı kale olarak kullanırlar.

Bu dönemde, tapınağın duvarlarına 300’den fazla Çavdar Tatarlarına ait: at, okçu, süvari, tuğ taşıyan süvari, kopuz çalan insanlar gibi çeşitli figürler kazınmıştır.

Grafitilerin büyük çoğunluğu, kuzey duvarının dış ve iç yüzeyinde bulunmaktadır.

Grafitilerin birçoğunun gurup halinde yapılmış olması, yapım teknikleri ve birbirini takip eden kompozisyonları, bunların aynı topluluk tarafından yapıldığını gösterir.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

Sütunlar

Tapınağın en dikkat çekici özelliklerinden biri, sütunlarıdır.

İlk inşa edildiğinde, tapınağı çevreleyen 42 sütun bulunduğu biliniyor. Ancak bunlardan 16 sütun günümüze ulaşmıştır.

En düz olanlar “dor sütunu”, yargıç saçı şeklinde süslü olanlar “İon sütunu” ve çiçekli-böcekli en süslü sütunlar ise “Korint sütunları” dır.

Tapınağın anıtsallığını güçlendiren, monolit (tek parça) sütun gövdelerine, kaide ve başlıklar da eklendiğinde, sütunların toplam yüksekliği 9.51 metredir.

Tapınağın çevreleyen sütunların kaideleri, Asia İon tarzındadır.

Promaos (giriş) ve opisthodomos’da (arka oda) bulunan sütunlarda ise, Attik-İon kaide kullanılmıştır.

Ön ve arka yüzde (doğu-batı) 8 sütun, yan cephelerde (kuzey-güney) 15 İon sütunu bulunur.

Sütunlar 24 yivlidir.

İç bükey yivlerin genişliği altta 11 cm, yukarıda ise 9.5 cm dir.

Bu ölçüler, sütunların yukarıya doğru, zarif bir şekilde inceldiğini gösterir.

İç bükey yivlerin sonlandığı noktada, amphora motifleri vardır.

Bu motifler; üzerine gelen volütlü İon başlıklarını zenginleştirir.

Başlıkların üzerinde bulunan 3 faskiyalı arşitravlar, üst yapının günümüze kadar ulaşan mimari öğeleridir.

Tapınağın kısa taraf, ön yüzündeki orta sütun aralığı, diğer sütun aralıklarından daha geniştir. Ancak bu bir İon mimari özelliğidir.

Sütunlar ile iç mekan arasındaki uzaklık: sütunların kendi aralarındaki uzaklıktan 2 kat fazladır.

Sütunların birbirine bağlantı yerlerinde, kurşun kirişler görülür. Hatta, bu kirişlerden bazıları parçalanmıştır.

 

Akroterler 

Tapınağın bezemelerinden özellikle akroterlik ilgi çekicidir.

(Akroter: alınlık üçgeninin tepesi ve köşelerinde bulunan figürler, süslemelerdir.)

Batı alınlığında, orta akroter “akantus dalları ve yaprakları arasında Tanrıça Kybele” büstü ile bezenmiştir. Doğu alınlığındaki akroterde ise, “Zeus Büstü” bulunmaktadır.

Tapınağın altındaki galeri

Tapınakla ilgili, ilginç bir ayrıntı da burada, tapınağın altındadır.

Bu galeri, kilitleme tonozlama metoduyla inşa edilmiştir.

Celladan buraya inen bir ahşap merdiven bulunur.

Burası, bu plan ile Anadolu’da pek alışılmamış bir özellik gösterir.

Roma mimari sanatında, pek görülmeyen bir yapı biçimidir.

Çünkü benzeri yoktur.

Gelelim, galerinin yapılış-kullanım amaçlarına:

Bu konuda başlıca iki görüş bulunmaktadır.

 

1’nci Görüş

Tapınağın alt galerisinin, değerli sunuları depolamak amaçlı kullanıldığı şeklindedir.

 

2’nci Görüş

Şehrin yaklaşık 4 km güneyinde bulunan Kybele (Meter Steunene) kutsal alanındaki kültün, tapınağın inşasından sonra buraya taşındığı ve tapınakta hem Zeus’a ve hem de Kybele’ye tapınıldığı şeklindedir.

Bu görüşün kanıtı olarak şunlar tespit edilmiştir.

Tonozlu yapıda Kybele’yi simgeleyen terracota figürinleri bulunmuştur.

Ayrıca, bulunan bir yazıtta, Zeus ve Kybele yan yana yazılmıştır.

Tonozlu yapıya geçişi sağlayan geçit opisthodomosdan (arka oda), ahşaptan yapılmış bir merdivenle sağlanıyordu.

Cellaya (ana oda) geçişi sağlayan pronaos üzerinde bulunan alınlığın akroterinde bir erkek figürü bulunuyor, opisthodomos (arka oda) üzerindeki alınlığın orta akroterinde ise bir kadın figürü bulunuyor.

Daha fazla ayrıntıya girildiğinde ise: Kybele, Zeus’u koybantların gürültülü dansları eşliğinde, bir mağarada doğurmuştur.

Pausanias, Aizonai yakınlarında Steunos adını taşıyan bir mağarada, Meter Steunene adı ile Kybele’nin tapınım gördüğünü belirtmiştir.

Zeus’un, burada bir mağarada Kybele tarafından doğurulduğuna inanılmış ve hem Kybele hem de Zeus’a gönderme yapılarak Tapınak inşa edilmiştir.

Hatta, Kybele Zeus’u bir mağarada doğurduğu için, burayı tapınak alanının altına sanki bir mağara gibi inşa etmişlerdir.

 

3’ncü Görüş

Son bir görüş ise, buranın bir kehanet merkezi olduğu şeklindedir.

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı

Tapınağın önündeki kadın büstü

Tapınağın kuzeybatı alınlığında, bir kadın büstü vardır.

Bunun bulunması, bu tapınağın sadece tanrıların babası Zeus’a değil aynı zamanda Aizonai’te Meter Steunene adıyla tapılan Anadolu’nun Kybele tanrıçasına da adanmış olduğunu gösterir.

Ancak son araştırmalarda, tapınağın çift tanrıya ( hem Zeus’a hem de Kybele’ye) adanmış olduğu anlaşılmıştır.

Medusa görünümündeki bir zemin üzerinde, saçlı bir figürdür.

Akroter denilen bu devasa heykel, zamanında meydana gelen depremler sonucu, Zeus Tapınağının üzerinden düşmüş olmalıdır ve tapınağın önünde, buluntu yerine yakın bir yere konulmuştur.

 

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Zeus Tapınağı Agora

AGORA

Zeus Tapınağının tam önündeki sütunlu avlu ve içinde bulunan Hereon’dan oluşuyor. Mermer kaplı bir podyum üzerinde bulunan Hereon’un şehrin ileri gelenlerinden biri için yapılmış, bir anıt mezar olduğu sanılıyor.

Agoranın güneyinde, ona yapışık olarak yapılmış “Dor Agorası” var.

Çoğu köy bahçeleri ve evlerinin altında kalan bu görkemli yapıların az bir kısmı, ayakta kalabilmiştir.

Zeus Tapınağından sonra: Tapınak alanının hemen karşısında bulunan Tiyatro-Stadyum kompleksinin bulunduğu yere doğru gidiyoruz.

Yine, dar ve toprak bir yoldan bir süre ilerledikten sonra aracımızı bırakıyoruz ve büyük taş-kaya blokların üzerinde ilerleyerek, bölgeyi gezmeye başlıyoruz.

Karşımıza ilk çıkan yapı: Hamam.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Hamam
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Hamam

HAMAM

MS.3. yüzyıl ortalarından şehrin kuzeydoğusunda, aslında var olan büyük kireçtaşı bloklardan oluşan bir bina içine, ikinci büyük bir hamam yapılmıştır. Hamam mekanlarının birinde, ortada “Satyr ve Menad” betimli, kaliteli bir mozaik taban görülmektedir.

MS.4 ve 5’nci yüzyıldan sonra, bu hamamın, ana mekanı düzenlenmiş ve Aizonai’nin erken Hıristiyan cemaatinin yöneticiliğine atanan piskoposluk merkezi işlevini görmüştür.

Hamamda: merkezi bir ısıtma sistemine ait kalıntılar görülmektedir. Hamam yapısının önünde, spor çalışmalarının yapıldığı, kare biçimli büyük bir avlu olan “Palaesrtra” bulunmaktadır. Mozaikleri burada görmelisiniz.

Evet, biz yine gezimize devam edelim.

Hamam yapısından sonra: yürümeye devam ettiğimizde, karşımıza önce stadyum ve daha geride tiyatro çıkıyor. Gerçekten ortasındaki boşluk ve yanlarında oturma sıraları ile stadyum ve hemen yanındaki tiyatro, gayet belirgin olarak karşımıza çıkıyor.

Ama, bölge o kadar karışık ki, umarım ilgililer-görevliler, bir gün gelir bu karışıklığı toparlayacak düzenlemeye giderler ve kesinlikle, karşımıza “Efes” antik kentinden daha muhteşem bir kent çıkacaktır.

Taşların-kayaların üzerinde biraz da akrobatlık yaparak, kekik kokularını hissederek ve uzaktan, Zeus Tapınağını izleyerek, rüzgarın büyüsü ile bölgede gezinmeye devam ediyoruz. Bu arada, gerek Stadyum ve gerekse Tiyatro hakkında ayrıntılı bilgiler:

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Stadion ve Tiyatro

STADİON VE TİYATRO

Evet, burada göreceğiniz Stadion-Tiyatro kombinasyonunun, dünya üzerinde başka bir benzeri yoktur.

Yani, tiyatro o dönemlerden farklı olarak, stadyumla bitişik yapılmıştır. Aynı alanı, beraberce paylaşıyorlar.

Tiyatronun 20 bin kişi kapasiteli ve ona bitişik stadyumun ise 13.500 kişi kapasiteli olduğu sanılıyor. Uzun stadyum, hala çok belirgin. Madalya alanların şerefine madalyaları simgeleyen kabartmalar, stadyum girişinde, hala zarar görmemiş bir şekilde görülebiliyor.

Stadyumda yapılan araştırmalar: buranın MS. 160 yılından sonra yapılmaya başlandığını, aralıklarla MS. 3. yüzyıl ortalarına kadar bir yapım süreci geçtiği tahmin edilmektedir. Stadyum oturma sıraları: hafif çokgen biçimli olduğundan, yapı ortada genişlemektedir.

Stadyum’un tiyatroya bakan batı cephesi, mermer kaplı bir duvarla sınırlıdır. Daha sonra, stadyum genişletilirken, buraya ikinci bir kat eklenmiştir

Bu bölgeyi de gezdikten sonra: arabamıza biniyoruz ve geri dönüyoruz. Zeus Tapınağını geçtikten hemen sonra, sağ bölüme ara yola giriyoruz.

Sağımızda Zeus Tapınağı kutsal alanı, solumuzda bir sürü virane ev ve bunları geçiyoruz, sola kıvrılıyoruz, önce bir antik Roma dönemi köprüsü üzerinden geçiyoruz ve bu kez hedefimiz, dünyanın ilk Borsa yapısı ve antik sütunlu cadde.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Köprüler
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Köprüler

           

ANTİK KÖPRÜLER

Antik köprüler: Penkalas denilen (günümüzdeki Kocaçay) ırmak üzerinde bulunmaktadırlar. İlkbaharda, bugün dahi kabaran sulardan korunmak için her iki kıyıda iri kesme taşlardan yapılmış, koruma duvarı bulunuyormuş.

Köprüyü geçmeden önce, ırmak kenarına bakın, köprü başında su kenarında bir mezar taşı göreceksiniz. Ama, bu mezar taşı, bir zamanlar çamaşır yıkamak için kullanılmıştır.  Köprünün diğer başındaki mezar taşı ise, dikilmiş ve arasından bir boru geçirilerek çeşme yapılmıştır.

Şehir, bu ırmağın her iki yakasında kurulduğu için, antik dönemde, ırmak üzerinde: yalnızca yaya geçişlerine uygun bir ahşap köprü ve kesme taştan yapılan 5 köprü bulunuyordu.

Kemerli taş köprülerden, günümüze yalnızca 2 tanesi ulaşmıştır. Ahşap köprü elbette yok, ama günümüze ulaşan kemerli taş köprüler, günümüzde bile, halen gerek yaya ve gerekse araç geçişleri için izin veriyor.

Bu taş köprülerden birinin korkuluk kaidesi üzerindeki yazıtta: köprünün açılış töreninin MS. 157 yılında, Eylül ayında yapıldığı belirtiliyor. Bu köprüye, 1990 yılında, yeni korkuluklar konumlu ve yeniden kaplanmıştır.

Bir diğer köprü üzerindeki yazıtta ise: zamanında Aizonai şehrinin zenginlerinden birinin, Roma’dan dönerken denizde geçirdiği kaza sonrasında yaptığı adaktan dolayı, bu köprüyü, MS.159 yılında, yaptırdığı anlaşılıyor.

Hatta: köprüdeki deniz canlıları ve gemi kabartmaları bunun şahitleridir. Bunları anlatan, sözünü ettiğim yazıt ise, hala orada, köprünün yanında, günümüze kadar ulaşmış, okunabiliyor.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa

             

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Borsa
Şimdi sırada, dünya üzerinde ilk “Borsa” yapısı olarak kabul edilen bir yere gidiyoruz.

Buraya ulaşmadan hemen önce, yine bir  Roma dönemi taş köprüsünden geçiyoruz. Yukarıda sözünü ettiğim gibi, bu köprülerden günümüze kadar ulaşan iki tanesi, hala, ulaşımda kullanılıyor.

Muhteşem bir duygu ile, köprünün üzerinden araba ile geçiyoruz ve hemen orada bulunan bölgeye arabamızı park ediyoruz. Hemen karşımızda: bir boşluk alan, onun sağında bir minare kalıntısı görülüyor.

Alanın sol bölümünde ise yine birkaç sütun görülüyor. Bulunduğumuz alanın dere kıyısında kalan bölümünde ise: tamamen harabe haline gelmiş, yıkık veya yıkılmak üzere olan evler harabeleri var.

Ama, köprünün hemen yanında, Çavdarhisar Belediyesi tarafından yapıldığı yazılı, ahşaptan yapılmış tuvalet nispeten temiz görüntüsü ile ve buraya gelenlere bir
hizmet olarak, gayet iyi düşünülerek yapılmıştır.

Evet önce Borsa yapısı yani yuvarlık yapıdan söz etmek istiyorum.

YUVARLAK YAPI-MACELLUM

1970 yılındaki büyük Gediz depreminde, burada bulunan köy camisi yıkılınca, ortaya bir yapı kalıntısı çıkıyor. Bunlar araştırıldığında ise, buranın yuvarlak bir yapı olduğu anlaşılmış ve Macellum ismi ile anılmaya başlanmıştır.

Evet, bu yuvarlak yapı, büyük olasılıkla MS.2. yüzyılda gıda pazarı, et ve balık pazarı olarak kullanılmıştır.

Yapının bir duvarında: bir kanun yazılıdır. Bu kanunda: borsada toplanan malların fiyatları belirlenirken, bütün mamullerin alabileceği en yüksek fiyat belirleniyor ve fiyatlar sınırlandırılıyordu.

Kanunun belirleyicisi: Roma imparatoru Diocletianus’tur. İmparator, 301 yılında enflasyonla mücadele için, ücret tespitleri yapar. İmparatorluk pazarlarında satılan tüm malların satış fiyatlarını belirler ve fiyat artışlarını, yani enflasyonu engeller.

Örneğin: kuvvetli bir köle, 2 eşek fiyatına, yani 30 bin dinara, bir at ise 3 köle fiyatına eşitlenir. Tüm bunlar: Macellum denilen ve dünyanın ilk borsa binası unvanını alan bu yapının duvarlarında yazılıdır.

Takip eden dönemde, tüccarların stok yapmaları ve bazı sorunlar ortaya çıktığından, serbest dalgalanmalara geçilmiştir. Evet, yapının duvarlarındaki yazıtta belirtilen bu kanan Romalılar tarafından kapitalizmin ağır kurallarına karşı çıkartılan devletçi kanun olarak tarihe geçer.

Antik  dönemde, yapının hemen yanındaki 6-7 metre yüksekliğindeki kuleye çıkarak, ürünlerin satılabileceği fiyatlar belirleniyormuş.

Yapının bulunduğu cadde kenarındaki sütunların bir kısmı, restorasyon çalışmalarında ayağa kaldırılmıştır.

Dükkan kapıları, bu sütunlu yola açılıyormuş.

Borsa yapısının hemen yanında bulunan cami minaresi kalıntısının içinden, dar merdivenlerden çıkarak üst bölüme ulaşabilirsiniz.

Buradan sonra, hemen 50 metre soldaki sütunlu antik caddeye gidiyoruz. Burası da, birkaç sütun görülebilen ve yer döşemesindeki büyük yassı mermerler olan bir cadde yapısıdır. Bir zamanlar, elbette daha haşmetli ve daha büyük olması gerekirdi.

Günümüzde ise, bu muhteşem cadde, her iki yönde, yine bölgedeki virane-harabe evlerin önünde kesiliyor. Sanırım bu evler ortadan kaldırıldığında, cadde tüm ihtişamı ile ortaya çıkacaktır.

Evet, bu antik sütunlu cadde hakkındaki ayrıntılı bilgiler:

Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Sütunlu Cadde
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Sütunlu Cadde
Kütahya Çavdarhisar Aizonai Antik Sütunlu Cadde

             

 

 

 

 

ANTİK SÜTUNLU CADDE

Yuvarlak yapıyı kuzeydoğudan sınırlayan köy evinin arkası, 1991-1995 yılları arasında kazılmıştır. Burada, sütunlu galerilerle çevrili olan ve buluntulara göre, MS. 400 yıllarına tarihlenen sütunlu bir cadde ortaya çıkarılmıştır.

Sütun ve kaide parçaları, neredeyse tamamıyla ele geçirildiğinden, mermer tanımlamaları az miktarda yapılarak yeniden ayağa kaldırılmıştır.

Ayağa kaldırmada kullanılmayan mimari parçalar, galerilerin arka taraflarına yerleştirildiler. Ayrıca, malların satışa sunulduğu dükkanların girişi de buradaydı. Günümüzde arkadlar gibi insanları yağmur ve güneşten koruyan çatının yapılması için, antik diğer yapılardan malzemeler sağlanmıştır.

Değişikliğe uğrayıp kullanılmayan yalnız mimari parçalar değil, aynı zamanda terk edilmiş yapılardaki heykeller de yerlerinden alınarak buraya konulmuşlardır.

Böylece kuzeydoğu galerilerinin önünde bir yazıt kaidesi önünde, soylu bayan Markia Tapeiz onur yazıtı, fülüt çalan panter postlu çıplak bir Sapyerenin mermerden heykeli, bir araya getirilmiştir.

Evet, burada, yapımı için tapınak yıkılan ve 6. yüzyıla kadar varlığını koruyan sütunlu bir cadde görülüyor.

Cadde bir deprem sonucunda harap olmuş, sütunları yıkılmıştır. Sütunlu caddenin yapılması için ortadan kaldırılan tapınak ise, daha önceki dönemlerden kalan Artemis Tapınağıdır. Antik sütunlu caddenin, Roma imparatoru Claudius  döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir.

Zengin süslemeleriyle dikkati çeken kuzeydoğu galerilerinin görkemli ion başlıkları, biraz önce sözünü ettiğim ve yıkılan tapınağa aittir. Sütunlu caddenin uzunluğunun 450 metre olduğu tahmin ediliyor.

Evet, özellikle ve mutlaka sizlerin de dikkatini çekecektir ki, bu bölge, diğer bölgelerden farklı olarak ziyaretçiler tarafından yoğun olarak kirletilmiş olarak görülüyor.

Her yan: bira şişeleri, pet su şişeleri, sigara paketi ve diğer birçok atık ile kirletilmiş durumda. Sanırım buraya yetkili-görevliler pek uğramıyorlar, bence buraya insanların bu tür atıkları atmaları için, birkaç çöp kutusu-tenekesi konulsa, bu pislik olmayacaktır.

Kütahya Çavdarhisar Aizonai

Evet, burayı da gezdikten sonra: bölgedeki diğer gezilebilecek yerler hakkında, sizlere kısa kısa bilgiler vermek istiyorum. Gerek buraya ayırdığınız zaman ve gerekse ilgi düzeyinize göre, belirteceğim yerler arasından seçin ve gidip buraları da gezebilirsiniz.

NEKROPOLLER

Şehrin ne kadar büyük olduğu, onu çevreleyen nekropollerin büyüklüğünden anlaşılmaktadır. Nekropollerde: çok çeşitli mezar tipleri görülmektedir. Çok sayıda lahitler, Frigya ve Aizonai bölgesi için, tipik olan kapı biçimli mezar taşları, bunlar arasındadır.

Kapı biçimli mezar taşları: mezar mimarisinde, öbür dünyaya geçişi sembolize eder. Çoğu, MS.2. yüzyıla ait olan bu taşlar üzerinde bulunan yazılardan, kimin mezarı olduğu, ya da kimin vakfettiği anlaşılmaktadır.

Ayrıca mezar sahibini gösteren işaretler görülür. Kadın mezar taşları üzerinde: yün, yapağı bulunan sepet ve ayna, erkeklerin kinde ise: kartal, aslan ve boğa resimleri bulunmaktadır.

1990 ve 1991 yıllarında yapılan kazı çalışmalarında : Aizonai’nin 2 km. güneybatısında, Meter Steunene kutsal alanına giden kutsal yolda: görkemli iki mezar yapısı ortaya çıkarılmıştır.

Haçvari plana sahip, batıdaki mezar yapısı içinde: lahit koymak için yapılmış nişler bulunmaktadır. Bugün: Kütahya Müzesinin ana salonunda sergilenen, Helenlerle-Amazonların savaşını gösteren üstün kaliteli lahit, işte burada bulunmuştur.

Doğudaki dört kemerli yapı; Ortaçağ’da küçük bir Bizans şapeline dönüştürülmüştür. Burada da, Eros betimli mermer lahidin alt kısmı bulunmuştur.

Bu parça da, Kütahya Müzesinin bahçesinde sergilenmektedir. Lahitler ve dolayısı ile mezar yapıları, MS.155-165 yılları arasına tarihlenmektedir.

METER STEUNENE KUTSAL ALANI

Şehrin bilinen en eski kutsal alanı “Tanrıça Meter Steunene” ye ait kült yeri olan, işlenmiş kayalarla mağara ve bugün çökmüş durumdaki derin kaya indir.

Burada, 1928 yılında yapılan kazılarda: ele geçirilmiş pişmiş toprak kült figürinleri, MÖ.1. yüzyıl ile MS.2. yüzyıl arasına tarihlenmektedir. Bu da Meter Steunene kutsal alanının, MÖ.1. yüzyıldan çok önceleri bile kullanıldığını göstermektedir.

Kaya kesintisinin üstünde taşlardan örülmüş yuvarlak iki kurban çukuru da kutsal alanın,  daha erken dönemlerine ait olmalıdır. Burada, halkın inancına göre, kaya oluşumlarında yaşadığına inanılan, dağların ve doğanın hakimi, Anadolu’nun ana tanrıçasına adaklarda bulunuyorlardı.

ANTİK BARAJ VE TAŞ OCAKLARI

Sel felaketinden korunmak için, antik dönemde, Penkalas Nehri (Bedir dere) üzerine inşa edilmiştir. Günümüze, iyi korunarak gelmiş bir baraj duvarı var.

Bu yapı, çoğu oturma basamağı olan, devşirme, mermer parçalarla birbirinden ayrılmaktadır. Baraj duvarının üst kesimlerindeki kayalıklarda, antik dönemde, buranın taş ocağı olarak kullanıldığını işaret eden izler görülmektedir.

Gürcistan Batum

Gürcistan Batum

Gürcüler buraya: “Batumi” diyorlar. Kahve, Manolya, Akordeon. Batum’un yamaçlarını, parklarını, kırlarını bir cennet bahçesine çeviren manolya çiçekleri: kentin sembolü. TBMM’nin ilk oluşumuna Batum temsilci göndermiş, ancak daha sonra gelişen olaylar nedeniyle, Ruslara bırakılmış bir kent.

Özellikle: sınır çizilirken, yine bir kısım art niyetli insanlar yüzünden, sınır çizgisi üzerinde kalan olumlu iklim koşullarına sahip bir kısım yaylalar, Gürcülerin tarafında bırakılmış. Halbuki: Artvin ve yöresinde, 6 ay boyunca yerden kalkmayan kar ve hayvanları beslemek için taze ot bulunamaması, bugün için bölgenin en büyük ve başlıca sorunu.

ULAŞIM

Karayolu ile Batum’a gitmek mümkün. Bunun yanında: 2007 yılında, Batum Havalimanı açılmış olup: Hopa ve yöredeki diğer Türk vatandaşları da: Batum havaalanından vizesiz olarak, Türkiye içi uçuşlara katılırlar. Yani: Türk vatandaşları, pasaport ve vize olmaksızın, Batum Havaalanına inerek, Hopa ilçesine gelebilmektedirler.

Hopa ilçesinde: transit hava alanı işlemlerinin yapıldığı bir merkez var. Burada: işlemler yapılıyor ve özel otobüsler ile, Batum Havaalanına transfer yapılıyor. Havaş otobüsleri, yolcularını aldıktan sonra otobüse bir polis biniyor ve doğrudan Batum havaalanına veya Hopa’ya gidiliyor. Yani ülkemiz sınırları içinde olmayan Batum havaalanı, ulaşım için kullanılıyor.

Bunun dışında: Trabzon-Batum arasında da, her gün düzenli otobüs seferleri düzenleniyor. Trabzon-Sarp sınır kapısı arası yolculuk, yaklaşık 3 saat.

GÜMRÜK İŞLEMLERİ

Gümrük işlemleri hakkında bilgi vermeden önce, şunu bilmenizde yarar var. Eğer Batum’a geçmeyi düşünüyorsanız, gümrük kapısında: uzun bir kuyrukta uzunca bir saat (en az 2 saat)  beklemeyi göze almanız gerekiyor. Tam bir izdiham, Türk tarafında: Türkiye’den dönen Gürcüler ayrı bir kapıdan ve Türkler ayrı bir kapıdan geçerken: genelde olduğu gibi sıralar karışıyor, sıraların arasına girmeye çalışan bir sürü insanla karşılaşıyorsunuz.

Dönüşte, yine Gürcü tarafından Türk tarafına geçerken, yine Türkiye’ye çalışmaya gelen Gürcülerin oluşturduğu büyük kalabalıklar ve izdihamla karşılaşıyorsunuz. Burada, tek çıkış var ve Gürcü-Türk karışık, tabii Gürcülerin sıraya tahammülü olmayan tutumları bir çok sıkıntıyı da beraberinde getiriyor. Yani: Batum’a geçmeyi düşünenler, sınır kapısında gerek giriş ve gerekse çıkışta sıkıntı çekmeyi, beklemeyi göze almalıdırlar.

1 Haziran 2011 tarihinden itibaren: sadece kimlik kartınızı yani nüfus cüzdanınızı göstererek, Batum yani Gürcistan’a geçebiliyorsunuz. Yani: vize karşılıklı olarak kaldırıldı. Yanınıza, nüfus cüzdanınızı alın yeter.

Ancak nüfus cüzdanınızın son 10 yıl içinde alınmış olması, yırtık ve hasarlı olmaması, özellikle ve özellikle soğuk damgasının belirgin olması gibi şartlar vardır. Aslında tabii yeni tip nüfus cüzdanı olanlar için böyle sıkıntılar bulunmuyor. Çok daha önemli bir husus ta, yanınızda çocuk bulunması durumunda, çocukların nüfus cüzdanında kesinlikle fotoğraf olmasını istiyorlar. (Bu arada önemli bir not: eğer yeni nüfus cüzdanı çıkartmak için müracaat ettiniz, yeni nüfus cüzdanınız gelmedi, bu durumda eski nüfus cüzdanı ile Batum’a geçemiyorsunuz. Batum’a gitmeyi düşünenler bu önemli ama sadece sınır kapısında yazılı hususa dikkat etsinler)

Geçişler için sadece yurt dışı çıkış harcı  ödeniyor.

Bunu, hemen sınır kapısının yanındaki vezneden almak mümkündür. Ayrıca: küçük bir kağıt form dolduruluyor. Bu formda: sadece ad-soyadı ve vatandaşlık numarası yazılıdır. Gerek Türk tarafından çıkarken ve gerekse Batum tarafına girerken, bu küçük form ilgililer tarafından damgalanıyor. Aman bu kağıdı kaybetmeyin, dönüşte yine Batum ve Türk güvenlik görevlileri, pasaport gibi bu formu damgalıyorlar, eğer bu kağıdı kaybederseniz, çıkış yapamazsınız ve Batum’daki Türk Konsolosluğundan bunun yenisini çıkarttırmak için bir hayli uğraşmanız gerekecektir. Yurt dışı çıkış harç pullarını, forma yapıştırmayın, olur da Batum’a geçemezseniz, pullar heba olmasın, polis kontrolüne gelince, form, nüfus cüzdanı ve pulu birlikte ilgili polis memuruna veriniz.

Bazen yanınızda bulunan çantalar aranıyor ama çoğu kez de aranmıyor. Özellikle: birçok uyarı “Gürcü tarafına ilaç geçirmeyin” gibisinden yapılıyor. Ancak: gümrük kapısındaki uyarı yazısı daha mantıklı ve yanınızda, her türlü ilacın makul bir seviyesi üzerinde olanların geçirilmesinin yasak olduğu belirtiliyor.

Yani: sürekli ilaç kullananlar, ilaçlarını yanlarında geçirme durumunda kalırsa, 1 veya 2 günlük doz alın, ayrıca ilacın kutusunu da yanınızda bulundurun. Daha da ötesi: Batum tarafına girişte: ciddi bir arama yapılmıyor. Geri dönüşte Türk tarafına girişte ise, pasaport kontrolünden sonra gümrüklü sahada, w-ray cihazından bavul ve çantalar geçiriliyor, ama buradaki en büyük husus, sanırım içki arıyorlar, yani fazla içki kesinlikle almayın, en fazla 3 şişe alabilirsiniz.

Bu arada: gidişte ve dönüşte Dutty Free bölümlerinden alışveriş yapabilirsiniz.

Eskisi gibi en az 3 gün kalma zorunluluğu yok. Sadece: sigara ve içki dahil, sadece 3 kalem mal alabiliyorsunuz. Yani, sadece 2 şişe içki, 1 karton sigara veya tersi gibi. Batum’a girişte bir Türk Duty Free mağazası vardır. Çıkışta ise, yani Türkiye’ye girişte ise: iki Gürcü ve bir Türk Duty Free mağazası vardır. Dikkat: Gürcü mağazaları, Türk mağazasından 4 Euro kadar ucuz, ancak onlar Euro kurunu yüksek tutuyorlar ve böylece aslında fiyatlar eşitlenmiş oluyor.

Gürcü mağazası, Euro kurunu Türk mağazalarında uygulanan kurdan daha düşük tutuyor ve böylece fiyatlar eşitleniyor, o yüzden ucuz diye Gürcü mağazasını tercih etmeyin.

Evet: Sarp Sınır Kapısından, Gürcistan ülkesine giriş yaptıktan sonraki yolculuğunuz hakkında da bilgi vermek istiyorum. Eğer kendi aracınız ile, Karadeniz turuna çıkıp ta, buraya gelmiş iseniz, özel aracınızı, sınırın hemen bizim tarafımızda, son tünelden çıkışta, soldaki otoparka bırakabilirsiniz. Ama kendi aracınız ile, Batum’a gitmek isterseniz, araç kendi üzerinize kayıtlı olması şartı ile, 50 TL. daha ödeyerek, aracınızın geçmesini sağlıyorsunuz.

Kendi aracınız ile Gürcistan’a giderseniz, deponuzu fazla doldurmayın, çünkü bu ülkede benzin çok ucuz. (Litre fiyatları, mazot için 1.5 TL. ve benzin için 1 TL.) Ancak, burada bir sıkıntı var, araç içinde sadece 1 sürücü bulunuyor, araçtaki diğer yolcular, araçtan inip kapıdaki uzun kuyrukta beklemek zorunda kalıyorlar.

BATUM’A GİRDİNİZ

Sınır kapısında, Türk ve Gürcü makamlarının kontrolünden geçtikten sonra, Batum tarafına geldiğinizde: bir meydan var. Bu meydanda: birçok minübüs bekliyor. Bunlara binerek, Batum şehrine veya şehirde ulaşmak istediğiniz veya gezmek istediğiniz yerlere gidebiliyorsunuz.

Sınır kapısından itibaren: ilk anda, pek lüks binalar ve yapılar yok. Sadece: sol yanda, Karadeniz kıyısında denize giren insanları görebiliyorsunuz. Bir de, bir zamanlar Sovyet askeri üssü olan ancak günümüzde tamamen bir yeşil alan olarak kullanılan ve ineklerin otladığı bir boşluk göreceksiniz.

Buradaki plajlara “Gonio plajları” deniliyor. Burası Doğu Karadeniz bölgesinin en büyük kumsalıdır. Çoruh nehrinin, Karadeniz’e döküldüğü noktada kurulu Gonio küçük bir sahil kasabasıdır.

Kasaba sahilinde: Apsaros Kalesi var. Kale ile ilgili ayrıntılı bilgiyi aşağıda vereceğim. Kaleden sonra, yolun devamında: Uluslar arası Batum Hava alanın yanından geçerek, şehir merkezine çıkacaksınız.

Gürcistan Batum
batum.genel.3
Gürcistan Batum

İNEKLER

Gürcüler için inek çok değerlidir. Hani birçok yerde insanlar kedi-köpek besler, burada Gürcüler inek besliyorlar. Bunu niye söylüyorum? Özel arabası ile burada gidenler, aman yollardaki bu ineklere dikkat edin ve önem verin, herhangi bir ineğe çarpma durumunda, inanın büyük paralar ödemek zorunda kalırsınız.

TARİHİ

Şehrin ilk kuruluşu, bir Yunan kolonisi olarak ve Batis veya Bathus ismi ile olduğu sanılıyor. Ortaçağ’a kadar, Gürcü krallarının ve prenslerinin yönetiminde kalmış. 13.yüzyılda ise, Moğol egemenliğine girmiş.

1564 yılında, Kanuni Sultan Süleyman, bölgeyi Osmanlı topraklarına bağlar. 314 yıl süren Osmanlı egemenliğinden sonra: 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonunda, bölge, Rus işgaline uğrar. Daha sonra ise: Ayastefanos ve Berlin Anlaşmaları ile, Rusya’ya bırakılır. Mondros Mütarekesi ile: önce İngilizlere ve daha sonra Gürcistan’a bırakılır.

Evet: Demokratik Gürcistan sınırları içinde kalan Artvin ve Ardahan geri alınırken, Misak-ı Milli sınırları içinde kabul edilmeyen Batum: Moskova anlaşması sonucu, Gürcistan’a terk edilir.

Gürcistan’ın 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmesinden sonra, Acara Özerk Cumhuriyeti yönetiminin başına Aslan Abaşidze isimli siyasetçi gelir ve Batum’da ikamet ederek, bölgeyi bir diktatör gibi yönetir. Mayıs 2004 tarihinde ise, Abaşidze iktidarı, merkezi yönetimin desteğindeki halk hareketi ile son bulur.

Gürcistan Batum
batum.1
Gürcistan Batum

GENEL

Gürcistan’ın: Karadeniz kıyısında, Acara Özerk Cumhuriyetinin yönetim merkezi olan liman kenti. Turizm özellikleri ağır basan bir yer. Yazın: şehrin nüfusu, 400 bin kişiyi buluyor.

Mikro klima özelliği ile, Akdeniz iklimini kuzeyde yaşatan en güzel Karadeniz şehridir. Uygun iklim şartları nedeniyle: bölgede, bol miktarda meyve ve çay yetiştiriliyor. Petrol rafinericiliği ve gemi yapımcılığı da ekonomik anlamda öne çıkıyor.

150.000 nüfuslu kentte, Müslüman ve Hıristiyanlar neredeyse yarı yarıya. Sovyetler Birliği döneminde, Rusya’nın Antalya’sı olan kent: turizme yelken açmış. Şu anda, 21 tane, beş yıldızlı otel projesi yürütülüyor. Tabii tüm bunlar: turizmin, kumarhane ve seks boyutlarına da hizmet edecek şekilde devam ediyor. Çünkü: Gürcistan Devlet Başkanı, Batum’u Kafkasya’nın Las Vegası yani kumarhaneler şehri yapma düşüncesinde. Tüm bunların yanında: Batum, günümüzde dahi, fuhuş cenneti tabirini çoktan alan bir yer olarak da öne çıkıyor.

Plajlar ve deniz çok gözde.

Yöre insanları: yaz döneminde, caddelerde, kıyıda ve birçok yerde: deniz kıyafetleri, mayoları ile dolaşmaktan, bulunmaktan çekinmiyorlar. Hatta, Gürcüler yanında, Ermeniler bile; Ermenistan’dan buraya, plaja geliyorlar. Plajda sürekli seyyar satıcıların dolaşması dikkatinizi çekecektir. Coca cola, haşlanmış mısır, çerez satanlar sürekli dolanıyorlar. İnsanlar: kıyıya yakın yerlerde denize giriyorlar. Çünkü: kum yok, taşlık. Sahile inene kadar: taşlık bölgede yürümek zorunda kalıyorsunuz.

Türklerin ; Batum’da imajı pek iyi değil. Türkleri: daha çok, uyuşturucu, yalan, hırsızlık gibi olgularla yan yana düşünüyorlar. Bunun dışında Gürcülerle anlaşmak pek zor değil. Sonuçta, bavul ticaretinin büyük etkisi var. Türkçeyi tam olarak bilmeseler de, büyük çoğunluğu konuşulanları anlıyorlar. Yani: yine de, her şeye rağmen, Türklere sempatik yaklaşıyorlar. İngilizce pek kullanılmıyor, çünkü Gürcüler İngilizce bilmiyorlar.

Gürcistan Batum Ne Yenir-Ne İçilir

NE YENİR-NE İÇİLİR 

Batum şehrinde: lokantacılık sektörü Türklerin elinde. Lokanta eksiğini bizimkiler, lokanta açarak kapatmışlar. Pastane ise, hiç yok. Çünkü: yerel insanların pastaneye gitme imkanları yok. Ekonomik gelirleri çok düşük. Bu şehirde: Mc Donalts ve diğer fast-food marka restoranları da yok. Ama, şehirde bolca kahvehane var. Çünkü: aşağıda ayrıntılı belirteceğim gibi, Batum’lular kahveye aşırı düşkünler.

Şehrin en meşhur restoranı: Lazuri. Avlusu ile bahçesiyle, her bir katında, güzel sofraların kurulduğu eski bir Batum evi. Bahçede; bir votka damıtma aleti var.

Bunun yanında: yemeklerde dikkati çeken hususlar şunlar. Bizim ülkemizde de yaygın olan lavaş ekmeği yiyorlar. Ayrıca: haçapuri denilen bir kahvaltılıkları var. Peynirli pide gibi. Domuz eti bulunmaması nedeniyle, Türkiye’den giden turistlerin baş tercihi.

Burada Müslüman halkında bulunduğunu söylemiştim. Ama, buranın Müslümanları: domuz eti ve şaraba karşı dinsel yasakları kabullenmemişler ve domuz eti yiyorlar, bolca şarap içiyorlar.

Bunların yanında: limonad denen bir içecekleri bayağı bol tüketiliyor. Bu limonata değil, armut-üzüm-elma meyvelerinin aromalarından yapılan bir gazlı içecek. Tadı fena değil. Kolanın yaygınlaşmasına muhalefet için üretmişler. Geleneksel ve ucuz. Batum şehrinin ara sokaklarında tankerlerle bir tür alkollü bira olan “Kbac” satıldığını görebilirsiniz.

Gürcistan Batum Alışveriş
batum alışveriş.1
Gürcistan Batum Alışveriş

ALIŞVERİŞ-PARA-NE SATIN ALINIR

Aman dikkat, çarşı ve dükkanlarda, Türk Lirası kabul edilmiyor. Ülkenin para birimi “lari” ve “tetri”. 1 ABD doları: 1.90 lari ediyor. 100 tetri ise, 1 lari.

Bir devlet memuru maaşının, ortalama 100 lari olduğu kent, çok ucuz. Bu arada, kredi kartı kullanıcıları için, küçük bir not. Yanınızda, visa kart götürün, master kartı kabul etmiyorlar.

Kendiniz veya yakınlarınız için hediyelik olarak: çok ucuz olan içkilerden, özellikle Gürcü şaraplarından satın alabilirsiniz. Özellikle: Bagrationi marka. Ayrıca: peynir çeşitleri, küme, füme balık, iç ceviz satın alabilirsiniz. Ama biraz önce de söylediğim gibi, dünyaca ünlü olan, Gürcü şarapları var. Hediyelik eşya için: bulvardaki seyyar satıcılar veya Milli Park içindeki akvaryum girişindeki marketten, değişik objeler satın alabilirsiniz.

Bunların dışında herhangi bir alacak şey bulamasınız, çünkü her şey Türkiye’den ithal. Bu arada: Gürcüler, pazarlığa açıklar, alışveriş yaparken, pazarlık yapmayı unutmayın.

Batum’da: süper, hiper, mega cinsinden büyük marketler yok. Onun yerine: içki, sigara, Türk malı besin ürünleri, ev yapımı pasta, sebze ve meyvenin satıldığı küçük bakkallar var. Bakkalları işletenler, hep kadınlar.

GÜVENLİK VE POLİSLER

Yeni Gürcü yönetimi, 2008 yılından itibaren polis için halk üzerindeki rüşvet ve şiddet kaygılarını gidermek için, bütün mevcut polis karakollarını yıktırmış ve şeffaflığın sağlanması için dışı camla kaplı yeni polis karakolları yaptırmıştır. Şehirde ve otoyolda bolca polis görebilirsiniz.

Polis arabaları Skoda modelidir ve sık devriye gezerler. Polis kişilere kibar davranır. Umarım aksi bir durumla karşılaşmazsınız. Bu arada, yine polisle ilgili bir hususa değinmek istiyorum, buraya kendi özel aracı ile gidenler, şehir merkezinde ana caddeler üzerine araç bırakmayın, kesinlikle polis hemen aracınızı çektirir.

GÜRCÜ İNSANI

Burada sigorta kavramı olmadığından ve insanlar ucuz ücretlerle çalıştığından, özellikle Türk iş adamları, burada başta tekstil olmak üzere birçok üretim yeri açmışlardır. Gürcü erkekleri, bu üretim yerlerinde çalışırlar, kadınlar bu yüzden pazarlarda sebze-meyve satarlar. Gürcü insanı sakindir, kavgacı değildir, büyük çoğunluğu Türkleri sever.

Gürcistan Batum Konaklama

KONAKLAMA

Gürcistan yönetimi, 2008 yılından sonra ülkeyi turizme açarken, şehirde birçok yabancı menşeli otel de açılmıştır. Hilton, Sheraton, Radisson gibi oteller, gecelik yüksek fiyatlarla (400-500 TL. gibi) misafir ağırlarken, bunların rakipleri olan Türkler tarafından açılan ve genellikle butik otel tarzındaki yapılar ise, genellikle 300 TL. civarında ücret karşılığı misafirleri ağırlamaktadır. Oteller temiz ve rahattır. Ama şehir dışındaki otelleri tercih ederken, gece şehir merkezindeki eğlenceli ortama uzak kalacağınızı unutmayınız.

Gürcistan Batum Gezilecek Yerler

GEZİLECEK YERLERİ

Batum bir liman kenti olarak öne çıkıyor. Ama aynı zamanda, önemli bir tatil merkezi. Burada: botanik bahçeleri ve tropikal bitkiler açısından çok zengin parklar bulunuyor. Ayrıca: çok güzel binalar var.

Evet, Batum bir günde gezilebilecek bir yer değil. Sovyet Rusya döneminden kalma: 2-3 katlı, asırlık evleriyle, eski Batum, nostaljik bir Küba esintisine sahip. Beyaz badanalı ve mavi damlı evler: Küba sokaklarında dolaşıyorsunuz izlenimi veriyor. Aslan, ejderha ve gerçeküstü mitolojik yaratıklar figürleriyle bezenen yapılar, Kafkasların sıra dışı mimarisini temsil ediyor.

Modern yapıların sıralandığı, sahil kesimindeki evlerde hakim renk: beyaz. Batum’u tanımanın en iyi yolu: geniş bulvarları ve caddeler boyunca uzun yürüyüşler yapmak. Parklarda, sabaha kadar süren, havuzlardaki su fıskiyelerinin dansını izleyebilirsiniz. Gündüz arzu ederseniz, Olimpik Buz pistinde, buz pateni yapmayı deneyebilirsiniz.

Yazının başında belirttiğim gibi, Batum’un simgesi manolya çiçekleri. Parfümden, ilaç ve temizlik sanayine kadar pek çok alanda kullanılan manolya çiçeğinin yanı sıra: kahve kültürüyle de ünlü Batum. Hemen her köşe başında bir kahvehane, kahve ve aksesuar satan dükkan ya da atölye var. Batum halkı için: kış ayları dışında yılın üç mevsimi, kapı önlerinde, sokaklarda ve kahvehanelerde, Karadeniz rüzgarı eşliğinde uzun kahve sohbetleri yapmak, yaşamın önemli bir parçası olmuş. Aromatik olanlardan, hot black’e kadar tat, koku ve sertlik derecelerine göre onlarca çeşide ayrılan Batum kahvelerinin sihirli bir zindelik verdiğine inanılıyor.

Görülebilecek yerler, şunlar

saint andrew heykeli.1
Gürcistan Batum Saint Andrew Heykeli

SAİNT ANDREW HEYKELİ

Heykel, Sarp’tan Batum şehrine giderken, Sarp sınır kapısı yakınındaki Sarp Şelalesinin yanındadır. Heykel: Gürcistan’a ilk gelen Hıristiyan olan Georgiana ithaf edilmiştir. Heykelin yeni evli çiftlere şans getirdiğine inanılmaktadır ve yeni evli çiftler tarafından ziyaret edilir. Heykelin hemen yanında şelale bulunuyor.

ganio apsaros kalesi.1
Gürcistan Batum Gonio Apsaros Kalesi
gonio asparos kalesi.1
Gürcistan Batum Gonio Apsaros Kalesi
gonio asparos kalesi.2
Gürcistan Batum Gonio Apsaros Kalesi

GONİO APSAROS KALESİ

Gürcistan ülkesinin bu en eski kalesi, Batum şehrinin 12 km güneyinde, Çoruh nehrinin Karadeniz’e döküldüğü yerde bulunan Gonio kasabasındadır. Kalenin isminin “Apsaros” isimli “Argonotlar” hakkındaki efsaneden geldiği söylenmektedir. Efsaneye göre: Kral Aeet’in oğlu Jason tarafından öldürülen Apsyrtus burada gömülmüştür.

Kale 1’nci yüzyılda Romalılar tarafından yapılmıştır. Ancak tarih boyunca birçok kez el değiştirmiştir. 1478 yılında Osmanlılar tarafından ele geçirilen kale, 1878 yılında yapılan Ayestefanos anlaşması ile Osmanlılardan çıkıp, Rusların eline geçmiştir. 1991 yılında Gürcistan bağımsızlığını ilan edince, kale, Gürcistan Acara bölgesinde kalmıştır.

Kalenin toplum sur uzunluğu 900 metredir. Surların yüksekliği ise 5 metredir. Başlangıçta 7 metre yükseklikte 22 kule varken, günümüzde bunlardan sadece 18 tanesi kalmıştır.

Bir söylentiye göre:

Hz İsa’nın 12 havarisinden biri olan Aziz Mathias’ın mezarı buradadır. Mezarın çevresi, çevrilerek korumaya alınmıştır. Mathias, Gürcistan’da Hıristiyanlığı yayan ilk kişidir. Ayrıca, Gürcistan, dünya üzerinde Hıristiyanlığı kabul eden ilk devlet olarak bilinmektedir.

Buranın bir  diğer özelliği: MS 328 yılında, ilk sulama kanalları ve alt yapı çalışmalarının burada inşa edilmiş olmasıdır. Üstelik bu sulama kanalları çömlekten yapılmış ve yüzyıllardır sağlamlığını korumuştur. Kale içinde gezerseniz, çömlekten yapılmış sulama borularını görebilirsiniz.

Yine bir gelenek: yeni evli çiftler buraya gelerek su kuyusundan su içerler. Suyu, kuyudan damat çıkarır, ancak suyu damata gelin içirir.

Kale içinde yapılan kazılarda, birçok döneme ait paralar bulunmuştur. Bu buluntular, buranın uyun yıllar bir ticaret merkezi olarak kullanıldığını kanıtlamaktadır. Bu paralar, günümüzde müzede sergilenmektedir. Ayrıca yine kalenin girişindeki bir tanıtım levhasında: kaledeki arkeolojik kazılarda bulunmuş, Helenistik döneme ait bir altın at heykelinin, Batum Müzesinde sergilendiği yazılıdır.

Kalenin içinde: kivi, mandalina ve palmiye ağaçlarıyla süslü bir yürüyüş parkuru da var. Bunun dışında: üzüm bağından, mısır tarlasına ve lahana bahçesine kadar birkaç çeşit sebze ve meyveler, kalenin içinde sizi karşılıyor. Bunun dışında: arkeolojik çalışmalar da sürdürülüyor.

Gürcistan Batum Orta Camii
orta camii.0
Gürcistan Batum Orta Camii

ORTA CAMİSİ

Caminin yanında veya kapısında herhangi bir aydınlatıcı levha bulunmuyor. Cami, Türk egemenliğinin hüküm sürdüğü yıllarda yapılan 3 camiden günümüze ulaşan tek camidir. Diğer camilerin ortasında olduğundan Orta Cami diye isimlendirilmiştir.

Batum Valide Sultan Camii de denilmektedir. Caminin Acara Beyi Haşimoğlu Aslan Bey tarafından, 2 Laz ustaya 1866 yılında yaptırıldığı bilinmektedir. Daha fazla ayrıntılı bilgi yok. Çünkü Komünizm döneminde, burada bulunan ibadethaneler kapatılmış ve arşivleri yok edilmiştir.

Özellikle ahşap iç mekan büyüleyicidir. Ahşap işçiliği yanında, ahşabın boyanması da ilgi çeker. Gürcistan’da Acaristan Özerk Cumhuriyetinin eski lideri Aslan Abaşidze’nin Moskova’ya kaçmasının ardından 12 yıl aradan sonra hoperlörle ezan okunmuştur. Ancak, Batum Camiinde, Rusya döneminden bu yana, sadece iç ezan okunmaktadır. Batum şehrindeki Hıristiyanların şikayeti üzerine böyle bir karar alınmıştır. Cami: Acara Devlet Müzesi tarafından koruma altına alınmıştır.

Caminin çevresi tam bir Türk bölgesidir. Türk lokantaları, marketler, kasaplar, bakkallar ve oteller bulunuyor. Burada, birçok kişiyle Türkçe konuşabilirsiniz.

Gürcistan Batum Acara Devlet Müzesi

ACARA DEVLET MÜZESİ

Burada: Acara hakkında, Etnografik ve tarihi bilgiler almak mümkün. Dört katlı, geniş ve son derece iyi düzenlenmiş müzede: 150 bin obje sergileniyor ve arşivlenmiş durumda. Doğa Müzesi de, aynı çatı altında. Burada: Karadeniz’de 147 tür balık çeşidi bulunduğunu ve 200 metre derinliğin altında yaşam bulunmadığını öğreneceksiniz. Ayrıca: Çoruh nehrinin denize döküldüğü yerde yapılan ıslah çalışmaları anlatılmış.

Evet, müze geçen yıllarda, 100 yaşını kutlamış ve bunun şerefine, bahçeye: Gürcü balıkçılar tarafından avlandığı söylenen bir balina iskeleti konulmuş. Müzeye: devlet müzesi statüsüyle birlikte, 2005 yılında, tarihçi ve etnograf Khariton Akhvlediani’nin ismi verilmiş.

Gürcistan Batum Botanik Bahçesi
botanik bahçesi.1
Gürcistan Batum Botanik Bahçesi

BATUM BOTANİK BAHÇESİ

Şehir merkezinden 8-10 km uzaklıktadır. Buraya minübüsler ile gidebilirsiniz. Dünyanın ikinci büyük botanik bahçesidir. İncil sayfalarında geçen Eden’in gerçek bahçesine benzetilmektedir.

Botanik bahçesi 1912 yılında ünlü botanikçi ve coğrafyacı Andrey Krasnov tarafından kurulmuştur. Güneydoğu Asya’da kendisinin liderliğindeki iki büyük seferde getirilen fidelerle kurulmaya başlanmıştır.

Dünyanın en nadir, tuhaf ve güzel bitkilerinden örnekler toplanmıştır. 2000’den fazla ağaç türü vardır. Bunlardan sadece 104 tanesi Kafkaslarda yetişmektedir ve diğerleri dünyanın çeşitli yerlerinden getirilmiştir.

Bahçe 111 hektardır ve Doğu Asya, Kuzey Amerika, Yeni Zellanda, Güney Amerika, Himalayalar, Meksika, Avustralya ve Kafkas nemli subtropikal olmak üzere 9 fito coğrafi bölgeden filora içermektedir.

Bütün parkı gezmek yaklaşık 2 saati alıyor.

Özellikle manolya ağaçları muhteşem güzelliktedir. Bir de “küstüm çiçeği” yani “mimoza” yı görmenizi öneririm. Bu çiçek, dokunduğunuzda kapanıyor.  Ayrıca: binlerce ladin, okaliptüs, köknar, çam ve pavlonya, sakura gibi bitkiler görebilirsiniz.

Bahçe yürüyerek ya da kiralanan araçlarla gezilebiliyor. Bir de telesiyej var, ancak bu telesiyej bakımsız, gittiğinizde çalışır bulurmusunuz bilmiyorum. Ancak parkın büyüklüğü gözünüzü korkutmasın, yürüyüş yollarını gayet güzey yönlendirmişler.

Binlerce ladin, okaliptüs, köknar ve çam. Bunların dışında: Pavlonya, sakura gibi bitkiler de görebilirsiniz.

BATUM DEVLET PARKI-MİLLİ PARK 

Karadeniz kıyısında bulunuyor. Bir binalar tarlasına benzeyen kentin ortasında, yemyeşil bir ada gibi. Kentte: taçsız kral olarak nitelenen şair İlya Çavçavadze ile Gürcü yazar ve devlet adamlarının heykellerinin süslediği park: uzun yürüyüş parkurları, plajları ve sahil kahveleriyle, dev bir gezi alanı. Parkın bitişiğindeki Batum Üniversitesi ise, Çarlık Rusya’sının mirası.

Bu arada: parkın içinde: Dolpinarium (yunus gösteri merkezi) var. Ayrıca: Akvaryum (15 orta boy akvaryum ve 1 büyük havuzun içinde, birçok deniz canlısı bulunuyor), lunapark (ufak ama kesinlikle eğlenceli bir yer) ve hayvanat bahçesi bulunuyor. Akvaryum yapısı, dışarıdan hayli heybetli görünüyor. Duvarlarında kalmış belli belirsiz resimlerden ve kabartmalardan, ortadaki büyük havuzda, yunus şovlarının yapıldığını anlayabilirsiniz. Günümüzde, bu havuz kurumuş, boyalar dökülmüş, resimler sökülmüş. Yine de, balıkların sergilendiği, kapalı akvaryum kısmı gezilmeye değer. Yukarıda söylediğim gibi, kapalı kısımda, yan yana, pek çok akvaryum içinde çeşitli balıklar var. Tabii söylemeye gerek yok. Bütün akvaryumların camları pislikten kararmış, suları ise neredeyse yosundan yemyeşil olmuş. Ancak balıklar hallerinden pek şikayetçi değiller gibi. Çünkü, özellikle köpek balıkları, bütün o olumsuz şartlara rağmen, o kadar büyümüşler ki, inanamazsınız.

ESKİ POSTANE BİNASI

20. yüzyılda yapılmasına karşın, Gürcü mimari karakterini yansıtması açısından ilginçtir. Yörenin karakteristik yapılarından biri. Kentin iki merkez caddesi olan: Baratashvili ve Abashidze caddelerinin kesiştiği noktada yükseliyor.

Gürcistan Batum Virgin Mary Kilisesi

VİRGİN MARY KİLİSESİ

Bu görkemli kilise, Batum şehrinin panoramasında hemen fark edilmektedir. Bu dini yapı, oldukça trajik bir tarihe sahiptir. Çünkü Sovyet döneminde çok sıklıkla yeniden inşa edilmiştir. İlk olarak 1898-1903 yılları arasında inşa edilmiştir. Bazen yanlışlıkla bir Ortodoks kilisesi olarak kullanılmış ve neredeyse hiç kimse başlangıçta bir Katolik kilisesi olarak inşa edildiğini hatırlamamıştır. Rus İmparatorluğu tarafından buradaki Katolik kilisesi inşa edildiğinde, çoğunluğu Katolikliği savunan, farklı ulusların temsilcileri buraya akın etmiştir. 19’ncu yüzyılda, Batum şehrinde hiçbir Katolik tapınağı bulunmadığından, bu  dinin temsilcileri, burada bir kilise inşa ettirmek için yetkililere başvurmuştur.

Tapınağın yapımında zengin petrol üreticisi Stefan Zubalashvili’nin katkısı çoktur ve tapınak 1902 yılında tamamlanmış ve 1903 yılında kutsanmıştır. Gotik tarzda inşa edilen kilise, Gürcistan ülkesinin en güzel kiliselerinden birisidir. Ana girişin iki yanında da havariler görülür. Ancak günümüzde, bu heykellerin kimlere ait olduğu tartışmaları sürmektedir. Kilisenin eşsiz özelliği: Fransız Gotik mimarisinin en güzel örnekleriyle rekabet edebilecek güzellikteki, büyük vitray pencereleridir.

Gürcistan Batum Batum Limanı

BATUM LİMANI

Limanın önemi, doğal bir liman olması ve Karadeniz ticaretinde, önemli bir rol oynaması.

Kendin turistik merkezi konumunda. Burada, yıl boyu kahve tiryakileri, sokak müzisyenleri, şairler ve balıkçılar var. Rıhtımda, sokak aralarında, ya da kentin herhangi bir köşesinde, kulaklarınıza, mutlaka çalınacak bir akerdeon tınısı gelecektir.

Gürcistan Batum Altın Postlu Koç Heykeli

ALTIN POSTLU KOÇ HEYKELİ

Evet, şehrin hemen merkezinde, gökyüzüne yükselen bu heykelin bir hikayesi var. Altın postlu koç heykeli; gücü, sonsuzluğu, egemenliği ve dünya liderliğini sembolize ediyor. Kim bu altın postlu koçu yenerse: dünyayı yöneteceği söyleniyor. Antik dönemde, hatırlayanlarınız olabilir: Yunan kolonilerinden, Ege denizinden yola çıkan bir kısım Yunanlı, bu postu aramak üzere, bölgeye gelirler ve hatta buraya gelirken de, Trabzon Yoson Burnunda, bir kilise inşa ederler, bu kilise günümüzde de büyük bir ziyaretçi çekmektedir.

Evet: bu altın postlu koç efsanesi, günümüzde de büyük inanır topluluğu çekmektedir. Hatta: Amerika ve Rusya’nın altın postlu koçu yenerek, dünya egemenliğini ele geçirme düşünceleri sonucu, Gürcistan’a yardım yaptıkları düşünülebilir.

avrupa meydanı.1
Gürcistan Batum Piazza Meydanı

PİAZZA MEYDANI

Batum şehrinin en güzel yerlerinden birisidir. Ancak adında anlaşılacağı üzere, İtalyan sistemi, Gürcistan için biraz uyumsuzluk göstermektedir. Yani, İtalyan mimari stili kullanılarak yapılmıştır. Türünün tek örneği olan mozaik ve vitray sanatı ilgi çekmektedir. 2010 yılında tamamlanan meydanın baş mimarı Vazha Orbeladze’dir. Estonyalı sanatçı Dolores Hoffman, meydanın benzersiz vitray pencerelerini tasarlamış ve yaratmıştır. Meydan’daki en büyük figüratif mermer mozaik sanatının yapımcısı: Gürcü tasarımcı Natalia Amirejibi de Pita’dır.

Meydan yaklaşık 5700 metre karelik bir alanı kapsıyor ve burada bir otel, birkaç restoran, bir kafe ve bir pub bulunuyor. La Brioche denen mekanda, canlı müzik yapılıyor. Meydan, genellikle Batum şehrini ziyaret eden dünyaca ünlü müzisyenlerin konserlerine ev sahipliği yapıyor.

alfabe kulesi.1
Gürcistan Batum Alfabe Kulesi-Alphabet Tower
alfabe kulesi.2
Gürcistan Batum Alfabe Kulesi-Alphabet Tower

ALFABE KULESİ-ALPHABET TOWER

Batum şehir merkezinde, Miracle parktadır.

Gürcü alfabesi, 5’nci yüzyıl sonlarında yapılmıştır. Modern versiyon ortaya çıkmadan önce, birçok değişiklik yapılmıştır. Burada, dünyadaki 14 yazı sisteminden biri olan Gürcü alfabesi görülür.

Kule: Gürcü alfabesine adanmıştır. 2012 yılında İspanyol mimar Alberto Domingo Cabo tarafından yapılmıştır. 130 metre yüksekliktedir. Bir “DNA” şeklinde, demir konstrüksiyondur. Kulenin ilk yapılışında üstünde bir restoran ve gözlemevi yapılması planlanmışsa da daha sonra kapanmış olup, geleceği belirsizdir. Kuleye, bir asansörle çıkılmakta ve Batum ile Karadeniz’in panoramik manzarası izlenmektedir.

ali ve nino.1
Gürcistan Batum Ali ve Nino Heykeli

ALİ VE NİNO HEYKELİ

Ali ve Nino hareketli heykeli, Batum şehrinin en şaşırtıcı ve unutulmaz mekanlarından birisidir. Heykel uluslararası sonsuz sevgi ve anlayışı tasvir etmektedir. Azerbaycanlı bir yazar olan Kurban Said tarafından yazılan ünlü “Ali ve Nino” romanından esinlenilerek yapılmıştır. Kitap ilk kez 1937 yılında, Avusturya’da Almanca olarak yayınlanmış ve o tarihten sonra 32 farklı dile tercüme edilmiştir. Müslüman bir Azerbaycanlı erkek Ali Servansir ile bir Hıristiyan Gürcü kızı olan Nino Kapiani arasındaki sevginin hikayesi anlatılmaktadır. Roman, Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki Kafkaslar ortamını yansıtmaktadır.

8 metre yükseklikteki heykel, bir adamın bir kadının heykelidir. Gürcü sanatçı ve heykeltıraş Tamar Kyesitadze tarafından yapılmıştır. Heykel 2010 yılında yapılmış olup, Avrupa ve Asya arasındaki sevgi ve aşkın sembolü olmuştur. Yaklaşık yarı şeffaf olan Ali ve Nino’nun çelikten yapılmış figürleri, yavaş yavaş birbirlerine doğru ilerliyorlar ve bir an tek parça oluyorlar. Bu nefes kesen süreç, her 10 dakikada bir tekrarlanıyor.

avrupa meydanı.1
Gürcistan Batum Avrupa Meydanı-Europe Square

AVRUPA MEYDANI-EUROPE SQUARE

Batum şehrinde kaldığınız sürece,  defalarca buradan geçeceksiniz. Şehir merkezinin en güzel yerlerinden birisidir. Buranın ismi: Batum’un Avrupa Bölgeler Meclisine katılmasından geliyor. Gürcistan’ın Avrupa’ya yönelik özlemini vurguluyor.

Burada: meydanın ortasında Avrupa dünyasının eski Gürcü dünyasıyla bağlantısının sembolü olan “Medea Heykeli” bulunuyor. Meydan, gerek turistler ve gerekse yerli halk arasında popüler bir alandır. Meydanda restore edilmiş cephelerin ve modern mimarinin enfes birleşimi görülüyor. Yine bu meydanda: çeşitli konserler yapılmaktadır. (Jose Carreras, Andrea Bocelli, Bueno Vistal Social Club ve diğerleri gibi) 2011 yılında Enrique Iglesias konserinde, meydanda 50 bin kişinin bulunduğu söyleniyor. Yılbaşı kutlamaları da burada yapılıyor. Medea heykelinin hemen yanında bisiklet kiralama noktası vardır.

altınpost heykeli.1
Gürcistan Batum Medea Heykeli
medea anıtı.1
Gürcistan Batum Medea Heykeli
medea anıtı.2
Gürcistan Batum Medea Heykeli
medea anıtı.5
Gürcistan Batum Medea Heykeli

MEDEA HEYKELİ

Medea: Kafkasların mitolojik yüzüdür. Medea ve Jason, Argonauts efsanesinin figürleridir. Efsane: MÖ 3’ncü yüzyılda Rodoslu Apollonius tarafından yazılmıştır.

Prenses Medea: Yunan mitolojisinde bugünkü Batı Gürcistan’da Kolkheti (Colchis) Kralı Aeetes’in kızıdır. Çoğu hikayelerde büyücü olarak bilinir ve genellikle Tanrıça Hecatenin bir rahibesi ya da cadı olarak tasvir edilir. Kendisi Circenin yeğeni, Güneş tanrısı Heliosun torunu ve daha sonra kahraman Jasonun eşidir. Corinth kralı Creon, kızı Glaucei Jasona sununca: Jason Medea’yı terk eder ve Medea, kocasının ihanetine karşılık, intikam için çocuklarını öldürür. Mitolojik hikayede: Jason’un efsanevi “Golden Fleece” yani “Altın Post” u çalmasına yardım etmiştir. Buradan anlaşıldığına göre: Kolkitian halkı: Avrupa’da bilinmeyen dönemde, metallerin ergitilmesi ve dökülmesi konusunda uzmandır. Bu durum, yani halkın bu özelliği, altın dahil doğal kaynakları aramak için, buraya, krallığa seyahat eden Jason ve Argonotlar gibi Yunan tüccarlarının ve maceraperestlerinin ilgisini çekmiştir.

Koklhi halkı, bu altın postu oluşturmak için ilginç bir yol kullanmıştır. Bir koyun postu, ahşap bir desteğe tutturulur ve dağdan hızla akan bir akarsuya asılarak bırakılır. Akarsu içindeki altın parçacıkları, koyun postunun yünü içine toplanır. Daha sonra bu post, sarsılmadan ve taranmadan kuru bir ağaca asılır. Altın toplamak için kullanılan bu yöntem, Jason efsanesi ve altın arayışında kullanılan keçe ve benzeri tekniklerin esasını teşkil etmiştir.

Davit Khmaladze tarafından yapılan heykel, 2007 yılında açılmıştır.

boulevard parkı.2
Gürcistan Batum Batumi Boulevard-Seaside Park
boulevard parkı.1
Gürcistan Batum Batumi Boulevard-Seaside Park
boulevard parkı.4
Gürcistan Batum Batumi Boulevard-Seaside Park
boulevard parkı.3
Gürcistan Batum Batumi Boulevard-Seaside Park

BATUMİ BOULEVARD-SEASİDE PARK

Burada: alışveriş, yürüyüş ve hatta yüzme molası verebilirsiniz. Burası, sahil şeridinde, sahil boyunca yeşil alanı bol bir yerdir. Çocuk parkından, konser alanına kadar pek çok aktivite vardır. Parkın içinde: buzdolabı süsü, su, hediyelik eşya satan seyyar satıcılar bulunuyor. Türk parası alıyorlar. Şehrin en işlek plajı buradadır ve ayrıca yine park alanında pek çok şirin heykel bulunuyor.

Gelelim buranın yapılış hikayesine: Batum bölgesi valisi tarafından deniz kıyısı yanında bir park oluşturmak üzere, 1881 yılında bir Alman bahçıvan atanmıştır. Günümüzde, Batum Bulvarının uzunluğu yaklaşık 7 km kadardır. Yaklaşık olarak eski ve yeni bulvar olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Park alanında: orijinal ve modern heykeller, tezgahlar ve havuzlar bulunuyor. Yaz sezonu boyunca: sahil kafeteryalar, restoranlar, plaj barları ve kulüplerle doludur. Sezon dışında ise, sadece güzel deniz kıyısı bulunuyor. Günün herhangi bir saatinde, sabah veya sıcak bir öğle saatinde burada yürüyüş yapabilirsiniz. Ancak buraya özellikle gün batımı saatinde gelmenizi öneririm. Çünkü güneş, denizin hemen üstünde batıyor ve görüntü muhteşemdir.

astronomik saat.0
Gürcistan Batum Astronomik Saat-Astronomic Clock

ASTRONOMİK SAAT-ASTRONOMİC CLOCK

Prag ve Venedik şehirlerindekine benzer astronomik saat, Gürcistan Ulusal Bankasının eski binasının kulesine yerleştirilmiştir. Tam ve yarım saatlerde, melodik bir zil sesi duyuluyor. Günün saati dışında, burada astronomik bilgiler de gösteriliyor. Güney ve ay, ayın evreleri, meridyen ve ufuk yerleşimi bilgileri görülüyor. Ay, dünyanın döngüsünde önemli rol oynadığından, astronomik saatten elde edilen bilgiler, sadece ilginç değil aynı zamanda yararlıdır.

chacha kulesi.1
Gürcistan Batum Chacha Kulesi

CHACHA KULESİ

Çaça kulesi olarak da bilinen kule: Batum şehir merkezinde erken 20’nci yüzyıl binasının bir kopyasıdır. Ünlü Gürcü üzüm votkası “Chacha” her 10-15 dakikada bir dökülüyor. Kule 25 metre yüksekliktedir. Ana kubbe 25 metrelik bir yüksekliğe ulaşır. Diğer kubbeler 5 metre yüksekliktedir. Kulenin 18’nci metresinde bir saat vardır. İnşaat, özel olarak yerleştirilmiş, duyusal ekipman yardımı ile içeceğin aktığı 4 bölümle çevrilidir.